Shuk Ha-Carmel'e bir gezi
Geçtiğimiz günlerde yine Tel Aviv'deydim. Otobüsle vardığım Allenby Caddesinde indiğimde sevdiğim bir dostum için satın almak istediğim hediyeyi aramak için gezinmeye başladım. Bu cadde üzerinde çok fazla ıvır zıvır satan dükkanlar arasında seneler öncesinden tanıdığım, gümüş takılarla Israel'e özgü orijinal, sembolik şeyler bulabileceğim bazı nadide mağazalara doğru ağır adımlarla yürümeye başladım. Özellikle yurt dışından gelenler ve turistler için çok ideal, çekici şeyler bulmak mümkündür bu mağazalarda. Başka yerlerde kolay kolay rastlanılmayacak takılarla, dini ve yerel semboller vardır buralarda. Kafamdaki hediyeyse, mistik kimi özellikleri olan ibranice harf ya da kelime, hatta bir cümle taşıyacak gümüş bir kolye.

Tuhaftır ki, bir taraftan öyle dindar bir insan olmadığımı söylerim hep ( ve gerçekten de öyledir ) ancak diğer taraftan kalbimin derinliklerinde taşıdığım kocaman bir manevi dünyam vardır benim. Bilemem bu bir ikilem midir? Bu yüzden bir çokları için anlamsız gelen kimi şeyler benim için çok farklı ifadelerle yüklü olabilirler. Tanrı'yla aramda kendime göre bir bağ vardır. Bu bağ bazen çok sessiz dönemlerden geçer, suskunlaşır adeta ama hep bir şekilde yeniden onu ararım ben... İşte, bu şekilde bazı sembolik şeylere karşı da ilgim büyüktür.. Bu yüzden manevi bir değer taşıyan türde hediyeler satın almayı da sevmişimdir hep. Tabii karşımdaki insan da buna uygun olduğu müddetçe! Bu arkadaşıma da anlamlı bir hediye düşünerek üzerinde yaradılışla, Tanrı'nın üzerimize gönderdiği koruyucu enerjilerle ilgili harf ve sembolleri taşıyacak bir kolye bulmak istedim ve aradığımı bulduğumdaysa çok mutlu oldum tabi.

Ve daha sonra Shuk Ha Carmel yönünde yürümeye başladım tekrardan. Corona başladığından beri tenhalaşan, sessizliğe bürünen Allenby caddesi uzun bir senenin ardından yeniden eski günlerindeki gibi kalabalıklaşıyor.
Dalgın bir şekilde bir kaç yüz metre ilerledikten sonra köşe başına geldiğimde, iskemlede oturan bir adam ateşimi ölçmek için elindeki aleti bana doğru uzatınca birden farkına bile varmadan Shuk' a yani Çarşı'ya vardığımı gördüm. Ve bir anda kendimi öylesi bir insan selinin içinde buldum ki, ne olduğumu anlayamadım .
Carmel, 1920' den bugüne var olan bir pazar. Tel Aviv'in merkezinde en bilindik köşelerden biri burası. Israel'de aşılardan sonra hayat neredeyse normal'e dönerken, Shuk' un içinde insanlar alt alata üst üsteler. Ben yine de maskemi burnumun üzerine iyice kapatatarak herkesle beraber bir sele kapılmış gidiyorum. Bu kadar büyük bir kalabalığa girmeyeli çok uzun zaman geçmiş. Shuk o kadar canlı ki..bir an keyifleniyorsunuz.. Özlemişsiniz farklı bir ortamda bulunmayı. İnsan görmeyi, şehrin gürültüsünü ve yaşadığınız toplumun o kendine öz dinamizmini. Gerçi ben genelde sakin yerleri tercih etsem de..

Ufff bu cümbüşün içinde giyimden, hediyelik eşyalara, küçük el işi ıvır zıvırlardan, rengarenk meyve ve sebzelere herşeyden bulmak mümkün. Acıkanlar için de yeterli seçenekler var. Ancak kuyrukta bekleyecek kadar sabrınız ve gücünüz varsa tabii . İzgara et yapan küçük küçük stand'lar, hamburger, balık, lakerda satıcıları ve raflarında bin çeşit şey bulabileceğiniz, Shuk Ha-Carmel'in kendine özgü atmosferine Avrupa' nin farklı köşelerinden değişik değişik peynirleri de taşımış kocaman bir dükkansa size gel bana sana verebileceğim çok lezzetler var diyor..
Yok ama ben devam edeceğim daha aşağılara kadar.. Yanınızdan geçen tipler de shuk gibi, karışık ve karmaşık tipler..... onlar da çok renkliler, her yaştan, her renkten, her dilden her kafadan..çeşit çeşitler..
Seksen sene geçse de tarz hep aynı burada , aynı balagan ( yani karmaşa ) aynı yerde..nasıl bıraktıysanız.
Bazı yönleriyle o çok sevdiğim ortamın bir de hala sindiremediğim türden bir hali de var, benim için, Bu kaotik ortam, düzensizlik ben ve benim gibilerinden başka esas sorumluları , tepedeki birilerini yeteri derecede rahatsız etmedikçe daha planlı, daha tertipli, daha düzgün, daha çağdaş bir ortam yaratmak için buralara el atmaya sıra hiç gelmeyecek gibi görünüyor.. Bir şeylerin bir ömür hiç değişmeyeceği noktalardan biri gibi buraları da.. İşin tuhaf tarafı da sanki çoğu kişi de buraların bu halini seviyorlar sanki.. Benimse Shuka Ha Karmel' in kendine özgü o cıvıl cıvıl halleriyle beraber daha az sevdiğim tarafıdır o eskiliği ve karmaşasıyla birlikte daha az estetik kalan çehresi... Bir terkedilmiş hissi uyandıran, bakımsızlık, özentisizlik gibidir bu.. Hep konuşulsa da , buraların yıkılıp yeniden düzenleneceği.. O kadar çok bürokratik engeller vardır ki. Seneler senesi bir çok şey bu yüzden yarı yolda kalır.. Milyonlarca şekellik hesaplar, davalar her tür planı suya düşürür hep.

Neyse boş ver diyorum. Bak herkes keyifli.
Tezgahlardan biri tropik meyvelerle dolu.. Birileri, bir kaç farklı yerde aynı shake' lerden satıyorlar. Adamın biri kıpkırmızı çilekleri aynen İstanbul' daki manavlar gibi dizmiş. İnsanı nasıl da çekiyor. Sanki cart bir kırmızıyla boyanmış gibi duruyorlar. Öyle canlı bir renk ki bu... acaba üzerlerine cila mı koymuşlar ki bu şekilde pırıl pırıl duruyorlar diye fikirler geçiyor aklımdan. Doğa her ne kadar güzel olsa da bu meyveleri bu derece çekici yapmaya çalışan bir el değmiş gibi geliyor insana. Hiç bir şeyin doğallığını koruyamamış olduğunu bildiğiniz bu dünya'da bu çilekler nasıl doğal olabilirler ki?
Guyava' lar, ananaslı meyve suları satanlar. Denesem mi bir bardak?
Baklavalar ve nice Arap-Türk tatlıları bir başka tarafta.. Hala açıkta satılmasalardı ya!! 24 saat üzerlerine çöken toz, toprak. Şimdi bir de yetmemiş gibi Korona da var! Hangi akıllı yer diyecem ama umursamayıp yiyen çok!
Ve bu kez tam karşıma Türk Böreği çıkıyor.. Tabela'da yazmış, " Turkish Börek " . Bir defasında yemiştik orada. Ama sunuş ve yeniş biçimiyle Türkiye' den çok farklıydı. Türkiye'de sade börekse eğer, bol pudra şekeriyle yenirdi, ya da kıymalı ve peynirlisi olurdu.. Burada peynirli böreğin yanına salatalık turşusu ve domates ezmesi koyuyorlar.. Çok isterseniz yanında bir bardak Coca Cola içebilirsiz, ya da meyve suyu. Israel'de çay içme alışkanlığı pek yok gibi. Böreklerse, bol peynirle çok lezzetliler ama bir çok şey gibi orijinalinden farklılar. Israel'de değişime uğramış geleneklere bir göz atış bu..
Bambaşka ülkelerden gelen alışkanlıklar da mutasyona uğruyorlar. Burada bir diğer alışkanlıklarla, farklı versyonlarla karışıyorlar Herşey yeni bir şekil alıyor. Yemekler, diller ve melodiler.. Sonunda bir Israel turu ortaya çıkıyor. Sanırım içinde değişik kültürleri barındıran bütün ülkelerde, yerel kültürle dışarıdan gelen farklıların yepyeni oluşumlar yarattığı gerçeği kaçınılmaz bir sonuç.
Aklıma Shabat'a girmeden annemin beni bazen yufka almaya gönderdiği günler geliyor. ( Böreğin bana yaptığı çağrışım! ). Evde bir şey bazen eksik olduğunda çocuklar etraftaki küçük esnaftan gider satın alırlardı o zaman. Börek ve baklava gibi şeyler hazırlamak için kullanılan Türkiye'ye özgü bu hamuru hazır olarak yaprak yaprak satın satarlardı. Bu hamurdan yapılan Filas' lar da çok lezzetli olurlardı. Kızartilmiş üçgen böreklere biz filas ya da filikas derdik.
Daha küçükken oturduğumuz evden yukarıya çıkan Hasat Yokuşundaki Pasajdaki mezeci satardı yufka. İki üç tanesini beyaz bir kağıdın içine sarmalardı. Yokuşu inene kadar, kenarından açtığım yufkanın bazen neredeyse yarısını mıncıklaya mıncıklaya kemirirdim. Filas severdim ama yufkayı çığ yemesini daha da çok severdim.. Aslında sadece yufkayı değil ben çok şeyi çiğ yerdim.
Ve yanlız çocukken değil. şimdi de yaparım böyle şeyler. Hatta şimdi daha da rahatım, çünkü o zaman annemin azarlamaları işi bozardı. Şimdiyse bana laf edecek kimse yoktur başımda!
Geçen günlerde, kakaolu bir kek yapmaya karar verdim. Daha doğrusu Gal istedi. Ben de gerekli malzemeleri bir kasede karıştırmaya başladım..Yumurta, şeker, vanilya, kakao, çikolata, süt ve un, yağ ve sonunda hepsini fırına koymak için özel bir yere boşaltmamın arkasından, çocukluğumdaki gibi kasenin içinde kalan çikolatayı parmağımla yalamaya başladım.. Tatlı şeylerden uzun zamandır uzak durduğumdan beri böyle ufak tefek kaçamaklar şimdi eskisinden de zevkli.
Parmağınızla o kalan çikolatayı yemenin en ilginç yanıysa bu işi yaparken etrafta anneniz yoksa da yine de gizlenmektir. En komik, en heyecanlı yönüdür çocuklar gibi saklanmak. Bu kez de çocuklarınız görmesin diye saklanırsınız. En yapılmayacak şekilde parmağınızı kaseye daldıra daldıra çikolata yalarken, çocuklarınıza, ellerle yemek yemek ayıptır dediğinizi unutmaktır bu bir an !
Bunun gibi nice şeyler vardı çocukluğumda yaptığım ve hala daha sevdiğim. Bir çok şeyleri pişmeden yerdim ben. Mesela fasulyeyi pişirmeden evvel. kenarlarını soyarlardı, işte ben o sapları bile alır çiğnerdim..bezelyeleri de daha kese kağıdındayken çalar yerdim. Bugün bile, elma yediğimde de kızım şaşırır, bazen koçan nerede diye sorar ... Elma'dan elimde neredeyse hiç bir şey kalmaz, sadece küçücük bir saptan başka. İçindeki çekirdekleriyle, bütün elmayı yerim ben..
Kısacası işsiz bir adaya düşsem ve ateş yakamazsam da benim için pekte sorun olmaz galiba. Artık balığı bile çiğ yemeğe alıştığıma göre. Ama işte çiğ balık için yanına bir iki sos lazım:))
Sonunda shuk' un içinde bir süre dolandıktan sonra girdiğim bir sandwich'çide içine bir kaç kebabla beraber bol salata ve sos koydurduğum pitayı yerken Tel Aviv'in yavaş yavaş geri gelen renklerini yeniden seyredaldım...
Batya R. Galanti