İçimizdeki ırkçı biz!
Yirmi yaşlarımdayken bir gün Harbiye'de yürürken birden yanıma zenci bir adam yaklaşmıştı. Bana Ingilizce olarak bir adres sormuştu. Ben ona gitmek istediği yeri elimle işaret ederken daha bir iki saniye evvel yanıma yanaşmış olan bu yabancı birden bana; " Siz beyaz kadınlar neden bir zenciyle konuşmak bile istemezsiniz ? " diye hiç beklemediğim bir soru yöneltmişti.
O güne dek yeterince tanıdığım tek insan tipi, Türktü. Çoğunluğun benim gibi koyu renk saçlı, kahve rengi gözlü olduğu bir ülkede yaşamakla birlikte siyah insanları sadece Amerikan filmlerinde görmüştüm . O an adama dönerek' " Ben böyle bir soruya nasıl cevap verebilirim ki? Hayatımda siyahi bir insanla ilk kez konuşuyorum" diye cevaplamıştım o anki o tuhaf soruyu. Adamsa daha fazla konuşmadan yoluna devam etmişti..
O güne dek yeterince tanıdığım tek insan tipi, Türktü. Çoğunluğun benim gibi koyu renk saçlı, kahve rengi gözlü olduğu bir ülkede yaşamakla birlikte siyah insanları sadece Amerikan filmlerinde görmüştüm . O an adama dönerek' " Ben böyle bir soruya nasıl cevap verebilirim ki? Hayatımda siyahi bir insanla ilk kez konuşuyorum" diye cevaplamıştım o anki o tuhaf soruyu. Adamsa daha fazla konuşmadan yoluna devam etmişti..
Çocukluğumda Büyükada'da bizim Yahudi Cemiyeti içindeki yaşıtlarımın bana zaman zaman; " Aaa sen türkçe konuşuyormuydun, ben seni Israelli sanıyordum " dediklerini anımsarım. Beni Israelli zannediyordu çoğu.. Türkiye'de, bilinen, klasik Yahudi isimlerinden biri olmayan ismim, diğerlerinden daha esmer oluşum ve kıvırcık saçlarım onları yanıltıyordu.
Lise sondayken, bu kez o zamanlar çok popüler bir dizi olan " Fame" 'de oynayan Coco adındaki
"zenci " kıza benzedilişim bana ilginç gelmekle beraber siyaha benzetilmekte en ufak bir kusur görmemiştim. Hatta hoşuma bile gidiyordu o zamanlar. Hiç bir zaman esmer olduğum için ya da beni zenciye benzettikleri için alınmazdım.. Esmer ya da zenci olmanın kötü bir şey olabileceğini düşünmemiştim ben.
Kendim olduğum şekilde memnundum. Sarışınları beğenmekle birlikte hiç bir zaman sarışın olmanın çok özel olduğunu düşünmemiştim. Ya da bir çokları gibi illede mavi ya da yeşil gözlerimin olması hayalini kurmamıştım. Avrupa'nın orta yerinde bir şehirde aynı melez görüntüyle yaşamaya kalksam nasıl hissederdim bunu bilemem..
O zenci adamla konuşmamın ardından , bir gün yine aynı güzergahta , okula doğru giderken uzaktan uzağa, simsiyah bir genç adamla, bembeyaz genç bir kadını birlikte görmüştüm.. İkisi bir pusetin iki yanında yürüyorlardı. Farklıların beraberliklerinden müthiş heyecanlanan biri olduğum için bir koşuda onlara yetişip, çaktırmadan yanlarından geçerken ille de bebeklerine göz ucuyla baktığımı anımsıyorum. Tam çikolata vanilya karışımı, dünya güzeli bir bebekti. Nasıl da hoşuma gitmişti. Heyecanlanmıştım çünkü benim için bu bir ilktı.
Geçtiğimiz senelerde Paris'te yaşayan bir tanıdığımla telefonda konuşurken bana; " Sen iyiki burada yaşamıyorsun, yoksa yanmıştın !" dediğinde birden şaşırdım." Neden ?" dedim. Seni burada "Maghrebine" ( Kuzey Afrikalı ) zannederlerdi dedi. Beni de öyle zannederler derken biraz şikayetçi gibiydi.. Beyazların ülkesinde esmer olmanın biraz daha zor olduğu açıktı.. Yerel insanının açık tenli, açık renk gözlü olduğu bir toplumda, Kuzey Afrika köklerini temsil eden bir esmerlikte olmanın getireceği ön yargılarla uğraşmak kolay olmasa gerek. İşte o an dahi yine de ben esmer olduğum için üzülmedim.. Bana ne dedim, Tanrı beni nasıl yarattıysa ben o şekilde olmaktan memnunum.
20 yaşlarıma geldiğimde ırkçılık konuları üzerinde çok sık yazılara rastlamaya başladım.. Amerika'da insanların renklerine göre sınıflara ayrıldıklarını farkettim. Benim aptal aklımdaysa hep zenci köleliği, ayırımcılık gibi şeylerin geçmişte kaldığı gibi bir saçmalık vardı evvelden.. Bunun bugüne kadar hiç değişmeyeceğini düşünmemiştim..
Reklamlarda sarışın mavi gözleri olan bebekleri, sarışın kadınları tercih ettiklerini farkettiğimde ne kadar saf olduğumu ilk kez anladım..
Ve Benetton'un reklamlarında farklı renkte insanlara yer vererek bu tabuyu kırmak girişimlerinden konuşulduğunda yeniden bu problemi aşmak yolunda olduğumuzu düşünmeye başlamıştım. Ama yeryüzünde yaşayan farklı insan gruplarının uyum içinde yaşaması söz konusu olduğunda bunun düşündüğüm gibi basit bir şey olmadığını anlamak zaman aldı benim için. Reklam panolarına yansıyan kimi sembolik değişimler toplumların çekirdeğine inen ayrımcılığı değiştirmiyordu. Bu tip şeyler belki de toplumların hala daha ne kadar büyük bir değişime ihtiyaç duyduklarının basit ama net işaretleriydi. Doğamızda var olan kimi duygular ve yargılarsa çok farklıydı..
Demokrasinin temel olduğu, modern ulkelerde ayırımcılık sözde "lafta" ne kadar yanlış ve kötü karşılansa da bugüne dek ırkçılık köklü bir sorun olmaya devam ediyor. Kimi anlamda, dünya'da neredeyse ortak bir kültür yaratma savaşı veren bugünkü Batıda da ırkçılık hala çirkin yüzünü neredeyse her yerde gösteriyor. Insanlar bir an durup, kendi rengini, ırkını ve nerede doğacağını seçmek şansına sahip olmadığını düşünmüyorlar bile. Sahip olduğumuz özelliklerimiz için herhangi bir çaba göstermemiş olduğumuzun biz ilkel insanlar için bir anlamı yok. Kara, beyaz ya da sarı olmayı doğarken seçmeyen insanın tek elinde olan şey, iyi ya da kötü davranmayı seçmek.. Sadece, doğru ya da yanlış bir insan olmak bizim elimizde..
Yıllar evvel Türk kökenli bir arkadaşım ve çocuklarla birlikte yeşillik bir alanda piknik yapıyorduk. Kızının sürekli canının sıkıldığını söyleyip şikayet ettiğini görünce ona ilerideki oyun aletlerini göstererek ," Bak orada biraz oynayabilirsin demiştim . Çocuksa, yaşının getirdiği bir saflıkla, " Orada Etyopyalılar var ben korkarım " derken bana gözleri kocaman dehşetle açılarak bakıyordu. . Duyduklarıma inanamamıştım.. Ne diyorsun sen, nereden çıktı Etyopyalılardan korkmak!! Onlar da senin benim gibi insanlar derken.. Arkadaşım; Sen hiç otobüste onların yanında oturmadın galiba dediğinde çocuğun probleminin nerede başladığını anlamıştım. Arkadaşım, Etyopyalıların yedikleri yemekler yüzünden son derece ağır koktuklarını söylerken ben onu bir türlü bu şekilde konuşmaması gerektiğini söylerken ikna edemezken, çocuklarını nasıl yanlış fikirlerle yetiştirdiğini, bunun büyük bir hata olduğunu söylüyordum... İlk defa ırkçılığı bu derece yakın yaşıyordum hayatımda..
....................................
Bundan bir kaç sene evvel iki çocuğu da otist olan, Rus asıllı bir kadınla samimi olmuştum. İlk tanıştığımız zamanlardan bir gün evinde kahve içiyorduk beraber. Sürekli lise bile bitirmediği halde çok okuyan biri olduğu için genel kültürünün çok yüksek olduğunu, çok şey bildiğini anlatıp duruyordu. Anne babası Rusya'dan geldiklerinde, yeni göçmen bir aile olmanın verdiği zorluklarla büyütlümüştü. Israel'in en fakir şehirlerinden birinde yoklukla geçen çocukluğunu anlatırken, erkek gibi kadınım ben diye de övünüyordu.. Daha sonra, laf lafı açarken sonunda konuyu sanata ve Empresyonist ressamlara getirirken ona sadece Claude Monet'nin tablolarından , Nilüferler ve Japon Köprüsünü resmettiği tablonun posterinin odamda asılı olduğunu söyleyince, bana hayretle bakarak sen Monet'yi nereden biliyorsun diye sormuştu..
Bilginin sadece Ruslara açık olduğunu zanneden o kadına kendimi ne kadar anlatsam kafasındaki fikirleri nasıl değiştirebilirdim Bir çok sözümona akıllılar için de, Ortadoğu'da herhangi bir Müslüman ülkede doğan herkes cahil ve gelişmemiştir..
Geçen hafta öldürülen zenci George Floyd'un ardından Amerika başta olmak üzere , özellikle zencilere karşı yapılan ayrımcı davranışlara karşı dünya'nın çok farklı köşelerinde insanlar ayağa kalktı..
Bir süre herkes bağırıp çağırır ve bir aya kalmaz olaylar bir şekilde yatışır ya da yatıştırılır..ve hayat aynı yerden devam eder......
Batya R. Galanti