19 Mayıs 2022 Perşembe

Buradakiler....

Geçtiğimiz akşam  Gal'le beraber tam asansörden çıkıyorduk,  asansörlerin dibinde gençten bir komşumun yerde oturduğunu gördüm. Akşam yedi civarı, işten yeni gelmiş kadın, koca sırt çantasını yanına yere koymuş bir vaziyette, elinde cep telefonuyla bir şeyler yapıyordu. Ben ilk şaşkınlığımla birlikte gülerek "Yorgunsun galiba ? dedim. O da yine gülümseyerek, aslında gerçeği söylemek gerekirse dün akşam çantamı değiştirdiğim için anahtarımı diğerinde unuttum, kocamı arıyorum gelsin diye"  İstersen o gelene dek bize çık! dedim. Gideceğim yerden bir an için vaz geçtim. Kadını o yorgunlukta yerde bırakmak hoş görünmedi gözüme. Aslında apartmanın girişindeki koltuklarda da oturabilirdi. Kendisiyse yerde olmayı tercih etmiş görünüyordu :) . Bu da yine buranın insanının ilginç yönlerinden biridir... İlle de yerde oturmasına gerek yokken böylesini tercih etmek..

Buradakiler rahat oldukları için böyle şeyler normal karşılanır. Burada da oturulur mu gibi bir şey akıllarından geçmez. Başka yer mi yok demezler. Koltuklara ne gidecem, çömelir yaparım diten insan gayet rahattır. 

Mesela Türk toplumunun tam tersine başkalarının gözüne garip gelebilecek şeyler dahil olmak üzere canı nasıl istiyorsa öyle oturmak, öyle konuşmak ve öyle davranmak... Normal ülkelerden gelen diğerlerinin yadırgayacakları çokça davranışlar bu rahatlığa dahildir. Etrafa karşı bir saygısızlık gibi algılanabilecekler de dahildirler bunlara. Çünkü küçük yaşta bazı şeylerin sınırlarını koymadıkları için. Yüksek sesle konuşulmaması gereken bir yerde bağıra çağıra konuşan çocuğunuzu uyarmamak gibi...

Ve Israelliler karşılarında kimi olursa olsun kırk yıllık ahbaplarıymış gibi hissettiklerinden mesafelere dikkat etmezler. Buradaki mantalite evinde istediği gibi oturan, anne babasına kardeşine istediği gibi konuşabilen bir aile üyesinin ülkesinde de aynı şeyi hissetme halidir.

Geçen gün koyduğum resimde, otobüste, karşı koltuğa ayakkabısıyla ayağını uzatan genç bayan da aynı rahatlığı sergiliyordu. Ama işte burada bazen bir sorun başladığının farkına varmayabiliyorlar. Kendi rahatlıklarının bir başkasının rahatsızlığına neden olabileceğinin farkına varmayanlar oluyor.  O koltuğu ayakkabınızla kirletmek gibi ya da ayağınızı uzattığınız yere başkasının oturmasına engel olmak gibi. Bunu düşünememek bir sorun!!

Ve yine sizi hayatında ilk kez gören biri size hiç sorulmaması gereken sorular sorabiliyor. Onlar bunu bir çeşit samimiyet, sıcaklık gibi algılasalar da. Mesafeyi korumaya alışık olmayan insanlar arasındaki bu yakın tarz ilgi ve bu tip ilişkiler bazen de gereksiz tartışmaları doğurur. Her düşündüğünü söylemek, her aklına geleni yapmak, sınırları zorlamaya dönüşebilir. Bu da buradaki bu tip davranış kalıplarının yan etkileridir. Küçücük kardeşlerin herşey için birbirlerini yemeğe varmaları hali gibi.

Ve bu "aile psikolojisinin" getirdiği negatif şeylerin yanındaki "olumlu" şeyse, zor durumlarda insanların diğerilerinin yardımına koşmak için ellerinden geleni yapmalarıdır. Sizi zor durumda gördüklerinde hemen yardımınıza koşacaklar olacaktır.

Geçtiğimiz gün yeni tanıdığım Türk kökenli bir bayanın anlattıklarını düşünüyorum. Israel'e ilk geldiği günlerde eşi rahatsızlanmış. Yaşadıkları büyük bir şanssızlıkla, eşi Israel'e geldiğinden kısa bir süre sonra kendisine kanser teşhisi konulmuş.  Daha çok yeni oldukları  bu yerde, hastanede ve eşinin tedavisi sırasında insanların onları nasıl desteklediklerini anlattı. Bizi hiç tanımayan kişiler zamanlarını, enerjilerini ve yüreklerini bizimle paylaştılar, yalnızlığımı unutturdular. O tanımadığım insanların yardımları ve destekleri olmasa ne yapardım bilmiyorum dedi.

Israel'de doğan çocuklara"Tsabar"denir. Tsabar, bir çöl meyvesidir. Aynı adlı kaktüs'ün meyvesinin ismidir Tsabar. Kabuğu sert kocaman dikenleri olan meyvenin içiyse gayet tatlıdır.

Israelliler 1948'den bu yana, bu ülkede, bu topraklarda dünyaya gelenleri bu şekilde adlandırırlar. Dışı sert ve dikenli içiyse tatlı.

Shoah'dan kurtulanlar, Arap ülkelerinden kovulanlar.. kendilerine göre bir çoğunun belli travmatik bir hikayesi olan bir millettir bu. Bazen aksi, bazen çevrelerine güvensiz olurlar. Yaşadıkları şeyler insanların zor bir karakter oluşturmalarına sebebiyet verebilir ama neticede o dış kabuğu soyduğunuzda bambaşka bir kişilik ortaya çıkar....

Gal'le bir saat süren gezimizin ardından eve döndüğümüzde komşum bu kez lobideki koltuklara geçmişti. Kocam beş dakikaya kadar burada olacak demişti halbuki. "Daha gelmedi mi?"diye sorduğumda neredeyse varmak üzere dedi. Ve o an; "Biliyormusun önümüzdeki ay İstanbul'a gidiyorum.  "Bayılıyorum bu memlekete. Yemekleri harika, oteller, yerler..herşey süper!! Hem buraya göre çok daha  ucuz...diye heyecanla devam etti.

İşte bu da Israellilerin bir başka özelliği. Buradakilerin kimseye kinleri yok. Arada ne geçerse geçsin, politika ayrı şeydir derler çıkarlar. Türkler Israellileri hiç sevmeseler de buradakiler onlara bayılıyorlar. Çok misafirperverler, çok "nehmad" ( nazik)  insanlar deyip duruyorlar. Mavi Marmara'yı bile unuttular. Umurlarında değil hem ucuz hem lezzetli bir tatil için, güneş ve deniz ve tarihi bir yer görmek için.. size bin tane sebep gösterebilirler. Buradakiler oraya aşıklar diyebilirim...


 

 

18 Mayıs 2022 Çarşamba

Her yıl  1948'de Israel'in kurulmasıyla birlikte başlarına gelen "felaketin"anısını hatırlamak adına Tel Aviv Üniveristesi kampüsünde biraraya gelen Filistinli öğrenciler ellerinde ve kampüsün avlusunda kurdukları sahnede bulunan Filistin  bayraklarının eşliğinde Israel alehinde konuşmalar yapar, etkinliklerde bulunurlar.
Her ne kadar demokrasi gereği yaptıklarında bir sorun olmasa da ( onlar açısından, bu topraklarda  Yahudi Devleti "yerine"  bölgedeki bir 23. Arap Devleti olabilirlerdi!!!)
Onlar konuşma ve gösteri özgürlüklerini sonuna kadar kullanırlarken, aynı anda aynı özgürlüğü kullanmak hakkına sahip olan Yahudilerin o yerde Israel bayraklarıyla bulunmalarını ve tepki vermelerini provokasyon olarak niteleyenler var.
Israellilerin, kendilerini korumak ve bir başka grubun iddialarına karşı durmak ve karşı gösteri yapmak özgürlüğüne sahip olmadıklarını tartıştığımız günlerden geçiyoruz.
Aşağıdaki link'teki video'da,  Tel Aviv Üniversitesi'nin yakınlarında yaşayan ve aynı üniversiteden 10 yıl önce mezun olan bir genç bayan, Filistinlilerin gösterilerine tepki olarak elinde Israel bayrağıyla tepkisini göstermek isteyince, kendi elindeki Filistin bayrağını suratına doğru sürerek onu provoke etmeye çalışan Filistinli bayanla diğerlerini takmamaya gayret ediyor. Ancak birden  bir Arap çıkıp genç kadının üzerine yürüyerek elindeki bayrağı zorla almaya çalışarak ona saldırıya yelteniyor.
Israel'de, Israelli bir kadın elinde ülkesinin bayrağını taşıdığı için korkutuluyor, gözdağı veriliyor,
Israel'e karşı hiç durmadan Apartheid iddialarının devam ettiği dünya Filistinlilerin yaptıklarını her daim görmezden geliyor.  Israel'in,  bu ülke sınırları içinde yaşayan insanlara verdiği haklardansa kimse bahsetmiyor.



 

 
 




 

Hayatı öğrenmeye devam ediyoruz

Yaşadığımız sürece o kadar çok şey öğreniyoruz ki. Özellikle, insan denen varlığı, farklı karakter yapılarını, aynı insanın bir yerden diğerine değişen davranış kalıplarını, kültürlerini, algılayış şekillerini, neleri sevdiklerini, nelerden nefret ettiklerini, bir Türk'le bir Israelli arasındaki derin farklılıkları, aynı dünyada yaşayan ayrı insanların arasındaki uçurumları ve aramızdaki çok büyük farklılıklara rağmen  bazı konulardaki ortak yanlarımızı,  aile bireylerimizin doğduğumuz günden itibaren fikirlerimizi nasıl etkilediklerini,  azınlık içinde yaşayan bir insanla diğerleri arasındaki farklılıkları..bizleri bugüne gelene dek şekillendiren ve değiştiren herşeyi...

Çocukken, ufacık kafamızda çok şeyler bildiğimizi zannettiğimiz yıllardan olgunluk çağımıza gelene dek keşfetmeye devam ettiğimiz bir hayat bu. Ve bu hayatın içindeki bir çok farklı insanlar ve olaylar bizim  düşündüğümüz ve inandığımız bir çok mit'in,  gerçek olduklarından emin olduğumuz kişisel görüşlerimizin,  genele yüklediğimiz  kimi yanılgılarımızın, kafamızdaki kalıplaşmış bir çok şeyin peşindeki hayali dünyaların çok kez gerçek olmadıklarını ve evrenin ne kadar çok başkalardan oluştuğunu keşfettik...Ya da belki de ben keşfettim.

Ve her gün, çoğu kez belli bir cehalet, belli bir saflık içeren bu kişisel dünya yavaş yavaş değişime uğradı ve uğramaya devam ediyor. Kimileri olumlu kimileri biraz daha zorlayan bir değişim bu.

Bazen gerçekler yüzümüze bir tokat gibi inerlerken bazen bizi bir kez daha olgunlaştırıyorlar. Ve birden herşeyi yeniden gözden geçirmemize neden oluyorlar. Kendimizi, yakınımızdakileri, biraz daha uzağımızda oldukları halde hala üzerimizde belli bir etkiye sahip olan bir diğerlerini, toplumsal olayları...ve belki de tüm evreni

Dünyaya gözlerimizi açtığımız çekirdek ailemizin hayatımıza olan etkilerini bilmenin çok şeyi değiştirmeyeceği gerçeğiyle yola devam ederken sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımızda, içinde var olmak zorunda olduğumuz kendi bedenimizle birlikte, kişisel evrenimizdeki evimiz, ailemiz, çocuklarımız ve o halkanın dışında var olan herşeyin üzerimizde belli etkileri var. Bizim dışımızdaki dünyadan bize yayılan farklı frekanslarda yaşamaya devam ediyoruz.

İlk gözümüzü açtığımız günkü dünyadan...yaşamın bizi götürdüğü farklı noktalarda hep üzerimizde bir şeylerin direk ya da dolaylı etkileri var.

Evlendiğimiz insanın bize kattıkları bazen bizden aldıkları var..dünyaya getirdiğimiz çocuklarımızın da öyle..... Ve yaşamayı tercih ettiğimiz mekanlarla gelen yepyeni şeyler...bizi bugünkü bizler yapan yığınla etmen....

Hayalkırıklıklarımızla sevinçlerimizin, beklentilerimizle verdiklerimiz arasında kurulan kimi uyumlu kimi zorlu ilişkiler....ve bu şekilde sürekli bir öğrenim içindeyiz. Yaşam bizi ister istemez eğitiyor. Öğreniyoruz. Bazen konuşmayı, bazense susmayı.

Maddi ve manevi  etkileşimlerle kimi büyüyen kimi duraklayan, kimileri kaçınılmaz düşüşlerle giden bu yaşamı sevgi ve anlayışla kabul etmek zorunda kalarak olgunlaşıyoruz, her gün biraz daha..

Başladığımız noktadan varacağımız son noktaya dek arada durduğumuz istasyonlarda yaşamımıza binen ve inen kişilerle beraber. Bu yolu bizimle baştan sona kattedecek tek kişiyse sanırım sadece kendimiziz.

Hayatımızın bir parçası olmak isteyenleri sevgiyle kabul ederken yollarına başkalarıyla devam etmek isteyecekleri salmaktan başka çaremiz kalmıyor. Ve bu yolda bize hep bir şeyler öğretenler karşımıza çıkıyorlar. Kimileri zorlu dersler olsalar da.... yaşamın bize getirdiği iyi veya daha az iyi insanları kabul etmekten başka çaremiz kalmıyor.

Yaşımız ilerledikçe kimi yönlerimiz güçlenirken  bazı yönlerden zayıfladığımızı farkederken kendimizi yeni  yeni şartlara adapte etmeye çalışıyoruz. Sabırlı olmayı,  acı çekerken bile gülümsemeyi öğreniyoruz. Derin bir nefes almaktan başka çaremiz kalmıyor çoğu zaman...

Ve gün geliyor bir kez daha konuşuyoruz, o sürekli bir yerlerde arayıp, nerede olduğunu sorup soruşturduğumuz o "KOCAMAN GÜÇLE"!! 

En büyük duam, kendime ve çevreme karşı iyi bir insan olmak. Kabul etmek.. Hatalarımı fark etmek. Yeterince yargılamadan, başkalarından görmek istemediğim şeyleri başkalarına yapmamak.

Merhaba dediğim her güne elimden geldiğince gülümsemek.

Öğreniyorum ben hala..dedim ya hayatı, insanları, evreni...kendimi!!!

Ve hala bir şey bilmiyorum!!!!


17 Mayıs 2022 Salı

Smartphone'unumun ucundaki dostlar

Hepimizin cep telefonu en az bir kez  kendi başına (!) iş becermiştir. Günlük hayatında teknolojiyi çok fazla kullanmayanların başlarına daha sık gelse de hepimiz zaman zaman bütün gün elimizden düşmeyen bu tuhaf alet yüzünden hiç istemeden bir yerleri aramış olarak bulabiliyoruz kendimizi.  Ekrana farkında olmadan dokunduğumuz  telefonun birilerine kendi hür iradesiyle ulaşması  mümkün olabiliyor. Ve tabi sonuçta ya gülüyoruz ya da karşımızdaki kişinin samimiyet derecesi ve aramızdaki hierarşik konuma göre bir an için kızarıp bozararak ter dökerken bulabiliyoruz kendimizi.  Yalnışlıkla aradığımız kişinin kim olduğuna göre değişen şeyler bunlar.

Dün akşamüstü tam oğlumu her pazartesi akşamı olan olağan toplantılarından birine bırakmak için hazırlanıyordum. Bir elimde telefon olduğu halde diğer elimde tuttuğum şeyi kütüphaneye yerleştirirken  aynı anda masamın üzerine koymaya çalıştığım smarphonumun ekranının aydınlandığını gördüm. Birisi beni arıyordu ama telefon çalmıyordu.

Bir baktım Whattsap'ta, aynı sıraları paylaşmış olduğum bir lise arkadaşımın gülümseyen resmi bana bakıyor; "Aaaa Zeynep beni arıyor!"dedim. Aloooo... Batya'cim nasılsın diyor bana.. Telefon hiç çalmadı biliyormusun diyorum. ( Telefonu açan tarafın ben olduğumun farkında değilim bile... )  Ve karşımda Figen Güler ve Nevin.... Bende büyük bir heyecan.. Onlarla en son 2005'teki Pilav Gününde görüşmüştük.  Nasıl olduğunu anlamama bile fırsat olmadan senelerdir görüşmediğim sınıf arkadaşlarım telefonun öbür ucundalar.

Üç insan, üç geçmiş, üç lise arkadaşım ve bugün artık orta yaşı bulmuş olan üç tatlı bayan karşımda...yıllar sonra yeniden konuşurken sesleri bana hiç yabancı gelmiyor. Herkes özellikle neden bana hitab ediyor  tarafı anlamasam da ( arayan ben olunca tabii ) ilgilerinden yeterince memnun olduğumu hissettim. Ne güzel bunca zamandan sonra, gençlik yıllarımdan insanlar beni unutmamışlar.  Neler  yaptığımı merak ediyorlar.... çok az Gal'den, günlük hayatımdan bahsettim ... Israel'den Türkiye'nin nasıl göründüğünü merak ettiler. Burada yaşayan Türk kökenli arkadaşlarımın her zaman Türkiye'yi konuştuklarını söyledim. Yazılarımda Erdoğan'a çok fazla sövdüğüm için gelirsem tutuklamazlar mı? diye de sordum...hahahah

Sainte-Pulcherie'deki grubumuzdan elimde bugün sayılı bir kaç arkadaş kalmışken, Saint-Benoit'da, o yıllar o derece yakın arkadaş olmadığımız halde, face'te birbirimizi bulduğumuz günden beri ilgisini yakınlığını hiç esirgememiş olan sevgili Zeynep Tezer'in samimi dostluğu sayesinde kendimi bulduğum Whattsap sınıf arkadaşları grubunda onlarla konuştuğumda bir an içimde son derece büyük bir nostalji hissettim. O yıllara ve İstanbul'a

Bana en son oraya ne zaman geldiğimi sorduklarındaysa çok şaşırdılar.

Onlara Danielle'le en son bulunduğum Pilav Gününü anlattım. O günü onlar da anımsadılar. Kızımın bana ne kadar çok benzediğini tekrarladılar bir defa daha...Daha geçen günlerde gördüm, Saint-Benoit Pilav günü sanırım önümüzdeki hafta...

Danielle'in hiç unutmamış olduğu şeylerden biri de okulumdur. Herhalde annesinin okuduğu sıraları görmek ona bir hayli ilginç gelmişti ki hatırından hiç çıkmamış.

Bense 10. sınıftaki ilk günlerimi çok iyi anımsıyorum. Bir anda yeryüzüne inmiş bir marslı gibiydim. Herkesin birbirini çoktan tanıdığı, senelerdir aynı sıralarda oturan, birlikte gülüp ders yapan eski sınıf arkadaşları arasına katılan bir yabancıydım. Ancak yine de, Zeynep, Figen, Serpil ve Sedanın arkalarında oturmamla beraber onlar beni  çok çabuk kabul etmişlerdi.  Aramızda belli bir samimiyetin kurulması hiç zor olmamıştı. Ve yanımda oturan çok sevgili Rejin'leyse kırk yıllık bir dostluğumuz var gibi hissetmiştim. Çok munis, çok tatlı, çok iyi bir kızdı Rejin. Bir o kadar kendi halinde ve o da kısmen benim gibi çekingen.

Ancak bazen çekingenliğinizi kırmanın da yollarını bulursunuz. Siz insanlara gülümsediğinizde onlar da size gülümsüyor

Varolan arkadaşlıkların orta yerinde bir yeni olmak genelde zordur, Ancak bu tatlı bayanlar bu zorluğu yenmemde bana çok yardımcı olmuşlardı. İlk günden samimi, sıcak ve bana açıktılar.

Bugün bu sıcaklığı hala gösterdikleri için kendimi çok şanslı hissettim dün. Uzakta olsalar da kalplerinin hala yakın olduğunu farkettim. 

Sonunda, ne iyi olmuşta telefonum onları aramış dedim!!!


16 Mayıs 2022 Pazartesi

Radikal solun destekledigi fanatiklerin Israel'i çökertme arayışları


                                                                                                             Tel Aviv Universitesi'nde Filistin Ogrencilere karsi Israel bayragiyla duran genc kiz
Geçtiğimiz sene yaşadığımız Gazze çatışmasında çok farklı olaylara tanıklık etmiştik. Geçtiğimiz sene, İran destekli Hamas ve Hizbullah gibi örgütler özellikle sosyal medyayı kullanarak, Israelli Arapları bize karşı kışkırtmışlardı. 

Geçtiğimiz sene ilk kez, Gazze'den üzerimize yağan binlerce roketin yanında bir de  Israelli Arapların bizleri içeriden hedef aldıkları günleri gördük.

Yani,  Yehuda ve Somron ya da Gazze'de yaşayan Araplar değil..Israelli Müslüman vatandaşlar bize karşı bir anda cephe oluşturduklarını gösterdiler... Bizim  içimizde bizimle birlikte yaşayan Israelli Araplar,  Israel nüfusunun yüzde 20'sini meydana getirenler, Israel nüfus cüzdanı taşıyan, Israel'de doktorluk yapan,  Israel hastanelerinde hemşire olanlar, Maccabi sağlık kuruluşunda eczacı olarak çalışanlar, Tel Aviv Üniversitesinde yüksek lisans öğrenimi gören, Israel'deki kimi avukatlar içinden bazıları... bir anda birileri tarafından bize karşı kışkırtıldılar. Belli ki bir anda bu ülkeyi içten yıkabileceklerine inandırılmış olanlar vardı. Onlar  bir rüyanın içine girmişlerdi. Ya da girdiler!!

Son senelerde,  Israel'e kızgınlığı artan molla rejim bizimle gittikçe yeni yeni mücadele yolları aramaya başladı. Cyber ataklar karşılıklı devam ederken,  son Gazze Savaşı sırasında bize karşı bir ikinci cephe oluşturma fikrinin ilk uygulamasını, promosunu da ufaktan yaşadık.  Önümüzdeki savaşlarda, içimizdeki Arapları bize karşı ayaklandırarak ülkemizi dört bir yandan gelecek daha zor bir mücadeleye doğru itmeye devam ediyorlar.

Kendi ülkemiz sınırları içinde neler yapmamız ya da yapmamamız konusunda bizi  uyaracak ya da tehtid edecek  kadar kendilerinde güç görenler var son zamanlarda.   Israel'in neresinde bayraklarımızla gezebileceğimizi tayin edecek kadar güçlendiler. Israel'i yönetenler bu tip şeylere göz yumdukça,  onlara bu olanağı tanıdıkça, onların bizlere koydukları şartlara boyun eğdikleri sürece kendilerinde daha fazlasını yapmak için güç görmeye başladılar.

Geçen yılki çatışmalarda bir anda yaşadıkları şehirleri ateşe veren, Yahudilerin evlerine girmeye yeltenen, sokaklarda Israellileri linç etmeye kalkanları unutmadık.  Yahudi devletinin sınırları içinde Tora rulolarının sokaklarda nasıl yakıldıklarını gördük....Evet, bu saldırıların arkasından bizden çıkan kimi serseriler de onlara aynı dilden cevap vermeye kalktılar ki bu bizim için en olmaması gerekendi. Çünkü bu tip karşılık vermeler sadece başlayan bir ateşi daha da büyütmeye sebebiyet verir.  ( Asayişi devletin güvenlik kurumlarına bırakmak her zaman en doğru yoldur.) 

Fakat, hükümet içindeki radikal sol ve İslamcı partilerin arkalarından giderek, koalisyonun ( her ne pahasına olursa olsun )  dağılmaması ve yeni bir seçim yolunun açılmaması ( ki yeni bir seçimin hepsinin politik hayatlarının sonu demek olduğunu bildikleri için)  adına her duruma amenna demeye devam eden sözde sağ eğilimli, yüzde beş oyluk başbakanımız son dönemlerde içimizde bu ülkeye ve bütünlüğüne karşı kalkanlara,  ülkenin güvenliğini tehtid eden gruplara karşı durmayarak, onlara  ödünler vermeye devam ederek, İran'ın kışkırmalarına gelen kimi anarşistlerin Yahudi Devletinin onlarla mücadele edecek güçten mahrum olduğu imajını vermeye devam ediyor. Bu da onları bize karşı daha da saldırgan davranmaya itiyor.

Bir taraftan, İran güdümlü terör örgütleri ve içimizdeki ve yanımızdakileri bizlere karşı kuranlar var... bir diğer tarafta Israelli Araplar içinde bu akımlara ses veren yine kimi radikalize olmuş gruplar mevcut. 

Tüm bunlar yetmezmiş gibi,  bir de Yahudiler arasında kimi sol radikaller, sol media, Israel Akademik çevresinin büyük bir bölümüyle, demokrasi  palavraları ağızlarından düşmeyenler  var. 

Yaşadığımız bölge Avrupa'nın göbeğiymiş gibi davranmaya devam ederlerken, süslü entellektüel takımının yapmacık ve gerçek dışı mülayimliklerinin getirdiklerinin hesabını sonunda yine biz vermek zorunda kalacağız.

Siyonizmi dünyada "ırkçılıkla" bağdaştıran Israel düşmanlarıyla aynı cephede kendilerini göstermek isteyenler ve yazdıklarıyla, kimi sanat gösterileri, tiyatro oyunlarıyla, filmlerle karşımızdaki düşmanlara çanak tutan Yahudi entellerin tek amaçları, kendilerini Batının içinde serpilen hümanist ve demokrat entel akımın bir parçası olarak göstermek kavgasıdır.

Kendilerini bu ülkede yaşayan, hakltan ve daha basit insandan... kısaca diğerlerinden ayırmanın bir parçası da bu kavgalarıdır. Onlar, "barışçıldırlar"(!). Onlar agresif değildirler, onlar demokrattırlar. Onlar sokaktaki basit insanla bir değildirler. Vahşi (?!) ve körü körüne milliyetçi (!)  olamazlar. Onlar akademik kariyerin bir parçası olarak, kimi "aydınlık"çevrelerin, kimi dünya standartlarının aradıkları özellikleri taşırlar. Aslında amaç sadece kendi ideallerini birilerine kanıtlamaktır belki de. Onlar sözde liberaldirler,  Arapların haklarını başkalarının haklarından önde tutarlar, onların bize yaptıklarını görmezden gelmek dahil olmak üzere, bizi yok etmek arzularını bile anlayışla karşılamaya hazır görünürler....Onları her halleriyle kabul etmeye gelmeye gelen bu çok entel insanlar,  kendi içlerindeki basit Yahudiye yukarıdan bakarlar. Çünkü onlar daha bilgili ve ölçülüdürler

Bizi içten fethedenlere göz yummak bunlar için demokrasinin bir parçasıdır.. Bizim bayrağımız siyonizm'in bir sembolü olduğu için onlara göre Arapları gücendirebilecek diye asılmamaları gereken bir bez parçalarıyken aynı enteller Filistin Bayraklarını asaanları sevgiyle selamlarlar çünkü demokrasiye göre içimizde yaşayan azınlıkların bayraklarını asmaları özgürlüklerinin bir parçasıdır. ( İki yüzlüler!!)

Ve bu iki yüzlü fikirlerle dışarıdaki düşmanlarımıza sempatiyle bakarak, kendi içimizdeki bölünmelere çanak tutan bu tip radikaller yeri geldiğinde bize saldıran  Arapların sırtlarını sıvazlayabilecek kadar kendi içimizdeki kendi düşmanlarımızdırlar.

Demokrasinin ve söz özgürlüğünün ülkemizin kuruluşundan beri bir parçası olması benim de en büyük gururumdur. Bu ülkede bizimle yaşayan kimi farklı grupların sözlerini istedikleri gibi ifade özgürlükleri ayrıdır, insanlara saldırmaya kalkmaları, ülkenin bütünlüğünü tehtid edecek hareketlerde bulunmalarıysa tamamen farklı bir şeydir.

Israel'de kimi entel çevrelerin Arapların bizi hedef alan tavırlarını görmezden gelmeye devam etmeleri ise inanılır gibi değildir.

Dün Tel Aviv Üniversitesi'nde Naqba Günü dolayısıyla,  ( Israel'in kuruluşu onlar için bir felaket günü olarak kabul edilmiştir), Filistinli öğrenciler, kampüs içindeki bahçede gösteri yaptılar. Ellerinde Filistin bayraklarıyla Israel alehinde propaganda ve gösteri yapan gruba karşılık başka bir öğrenci grubun karşılarına Israel Bayraklarıyla çıktığı anlarda, Filistinli öğrenciler Yahudi gençlere saldırarak onları dövmeye giriştiler. Yahudi öğrencilerden bazıları başlarına aldıkları darbeler yüzünden ilk yardım görevlileri tarafından olay yerinde tedavi görürlerken, üniversiteye gelen polisler kimi göstericileri tutukladılar.

Yine geçtiğimiz hafta, Israel Ulusal Radyosunda çalışan bir Arap genç, radyo'nun girişine, Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla asılan bayrağa sinirlenerek bayrağı yerinden kaldırdı. Aynı radyo'da çalışan biri  ona bayrağı yerine koymasını söylediği için kendisine saldırarak dövmesi bizi artık şaşırtmıyor...Bu ve benzeri hareketler Israel'de son zamanlarda gittikçe artış gösteriyor.

Yine iki gün önce, Akko Şehrinde iki Yahudi genci Araplar linç etmeye kalktılar.

Israel demokrasisini bir zayıflık olarak algılayan bu insanlar , kendilerine verilen özgürlüğü, sadece demokrasiyi değil bu ülkeyi yıkmak için kullanmak istiyorlar. Keşke demokrasinin demokrasi kelimesinin anlamını ve değerini bilen bir toplumla yaşıyor olsaydık, Keşke temel yapıları bu sistemi uygulamaya yatkın bir toplumla yan yana yaşasaydık. Konuşanları, düşünenleri, karşı gelenleri linç etmeyenler, dövmeye ya da ve katletmeye kalkmayan gruplarla barışı arıyor olsaydık.

Şu an için her gün çevremizden duyduğumuz şeyler..tehtid...insanlara, bayrağımıza, yaşayan ruhumuza,  düşünenlere, gerçeği görenlere, Ortadoğu'da tek var olan demokrasiye,  kadınlara.... 

Yaffo'da yeşil bayrakların altında namaz kılanlarsa bu ülkedeki sükunet yerine Suriye'deki kaos'a özlem duyuyorlar....

 

15 Mayıs 2022 Pazar

Aşağıda 1990-2020 seneleri arasında, dünyanın farklı bölgelerinde, farklı ülkelerinde öldürülen gazetecilerin sayıları var.
2658  gazetecinin her biri eminim genç ve dinamik insanlardı. Görevlerinin başında öldürülen bu insanların hikayelerini duymamış olduğumuz için haklarında hiç bir şey bilmiyoruz. Kimler olduklarını, ailelerini ve geçmişlerini. Shereen Abu Aqla'nın diğerlerinden farkını anlamak için çok fazla düşünmeye gerek yok san
ırım!!


 

Israel'e gelen kınama mesajları

 Al Jazeera muhabiri Shereen Abu Aqlah'nin Cenin sokaklarında, bir duvar dibindeki vuruluş hikayesi bir kez daha, yeni bir Filistin destanına döndü. Shereen'in  vuruluşu,  kötülerle iyilerin savaşında, kaybedilen bir kahramanın hikayesi olarak dünya ekranlarında yerini buldu. Her defasında, bu tip tek  taraflı hikayeler insan beyinlerinde gittikçe netleşen bir masala dönüşüyor.  Çocuk romanları ya da Kızıldereli filmlerindeki gibi  iyiler ve zalimlerin karşı karşıya geldikleri bir masala döndü Filistin Sorunu.

Bu masaldaki roller birileri tarafından çoktan dağıtılmış zaten. Sahneye konulan temsilin tercümanları piyesi kendi dillerine çevirirlerken, senaryoyu çok defa istedikleri gibi yazabilmek şansına da sahipler. Görüntüler bile nasıl isteniyorsa o şekilde kullanıma açıklar. Video çekimlerinin istenilen bölümleri yayınlanırken, gerçekleri ört pas etmeye gelenleri denetleyen kimse yok!!

Cenin sokaklarında makineli tüfekleriyle,  yaşayan her canlıyı tehlikeye atan sadırganları, teröristleri görmezden gelenler " Israel bilerek ve isteyerek bir gazeteciyi soğukkanlılıkla öldürdü" diyorlar.

Haftalardır, bıçaklarla, makineli tüfekler, baltalar ve her tür yolla  Israel sokaklarını kana bulayan teröristler için, öldürülen 19 Israelli için kimsenin söylecek hiç bir şeyi yoktu. Günlerdir olanlara susan dünya birden yine ayağa kalktı.

Cenin'den çıkan terör dalgasına karşı başlatılan operasyonlar dünyayı rahatsız ediyor.

Çünkü taraflara verilen,  kişi başına biçtikleri fiyat çok farklı. Ölen Israelli olduğu sürece pek problem çıkmıyor..( Dünya Yahudilerin ölmelerine ses çıkarmıyor, geçmişte zaten onlar da bizi öldürmek istememişlermiydi?? ) Burada bizim yaşadıklarımızı duyanlar ya da  bilenler az. Filistin terörünü en alt satırlardan duyurulanlar, kısık sesle bildirenler, duruma ve yerine göre ses tonlarına ayar vermeye devam ediyorlar.

Ukrayna'da ölen hiç bir gazeteci için böylesi ses çıkarmayanlar konu Israel olduğu için farklı tepki veriyorlar.

Genç kızları, yaşlı erkekleri, masum insanları, silahsız kişileri gözlerini bile kırpmadan öldüren teröristler hakkında susanlar,  yıllardır " Israel düşmanlığı üzerinden "( bir çoğu yalan ve anti Israel propagandalarla)  para kazanan bir muhabirin kendisini bile bile tehlikeye atarak, çatışmanın hemen ortasından çekimler yaparken öldürülmesinin hesabını, olay hakkında soruşturma açılmasını beklemeden Israel üzerine atmaya çalışanlar hukuğun ne demek olduğunu bile unutmuş görünüyorlar.

Geçtiğimiz gün aynı gazetecinin cenazesinde yaşanan hengame de dünyanın tepkisini çekti. Israel polisinin cenazeye katılan binlerce Filistinliye gösterdiği sert muamele, böyle bir anda polisin insanları tartaklaması, yaralananlar oluşu,  "insan gibi yaşayanların" ülkelerinde tepkiyle karşılandı.(!)

Bu insanlara şimdi gelin, Ortadoğu'nun, Doğu Kudüs'ün, Filistinlilerin bulundukları bu yerlerdeki ortamı bir defa daha anlatın. ( Aslında bence gayet iyi biliyorlar)

Filistin'de cenazenin ne demek olduğunu bilmem hiç mi görmediler ekranlarda...

Ölüleri sedyelerde taşıyanları... Yerlere devirenleri... Israel'e ölüm diye bağıranların "Allah- u Akbar"haykırışları arasında ellerindeki silahlarla havaya kurşun sıkanları duymadılar hala!!

Belki kilisedeki sessizliği, saygıyı hayal ediyorlar. En güzel kıyafetleriyle son görevlerini yerine getiren aile üyelerinin sessizden ağlayanların göz yaşlarıyla mukayese ediyorlar geçtiğimiz günkü cenazeyi...

Gazetecinin ailesinin, hissettikleri sevgi ve arkasından döktükleri göz yaşı, tuttukları yas mutlaka aynı olsa da, bu cenazeyi bir gösteriye çevirenlerin niyetleri pek öyle değildi. Binlerce kişinin bu cenazeye el koymuş oldukları açıktır. Kimi radikal faksyonlar tarafından  cenaze olmaktan çıkaranların yarattıkları bir gösteriydi geçen günkü.

Hıristiyan olan gazetecinin ailesi, cenazeyi morgdan teslim aldığında  tabutun ellerde taşınmasını arzu etmemişti. Kendi geleneklerine göre direk cenaze arabasına koyarak, mezarlığa kadar bu şekilde götürülmesini istedilerse de Müslüman radikallerin olaya el koyduğu törenin şekli şemali bir anda tamamen değişti. Ortalık yeniden karıştı. Cenaze sloganlarla, taşlar ve taşkınlıklarla saygın bir konumdan çıkarılarak kaotik bir ortama dönüştürüldü.

Yahudilere ölüm sloganları ve kimi cisimler ve taşlarla çevre güvenliğini tehlikeye attıkları bir ortamda polisle sürtüşenlerin bulunduğu bir cenazeden ne beklenirdi?? ( Ayrıca Israel İç Güvenlik Bakanı bu olayda da bir soruşturma başlattığı biliniyor)

Dünyanın bizi de anlamasını bekliyoruz. Bu hiç bir zaman olmayacak. Çünkü bunu istemiyorlar.

Yahudi ve Israel nefretinin, nefeslerinin, yaşamlarının doğal bir parçası olan  bu insanlar bizim yanımızda, güvenli sınırlarda ( ?!) sessiz ve sakin bir hayat arzu etmiyorlar.  Bu anlamda bu soruna bir çözüm bulmak son derece zor görünüyor!!!