Geçmişte çok kez Ortadoğunun kızgın ve bozgun ortamına karışan Filistinli cenazelerinden bahsettiğim olmuştu. Kutsallığın şiddetle iç içe geçtiği, ateşin çok yüksek seyrettiği insanların o ilginç cenaze kavramını bir kaç defa anlatmıştım. Filistin sokaklarında çoluk çocuğun eşliğinde, silahlı adamların ellerinde götürülen sedyelerde yatan ölüleri anlatmıştım ben. Düşman hedefin ateşi altında, sloganlar eşliğinde götürülenleri....
Bu sabah bir kez daha dünya mediasının Israel polisine olan tapkilerinin bizleri utandırma noktasına getiren söylentileriyle birlikte uyandık yeni bir güne daha. Her zaman, her gün söylenecek çok şey var. Buradaki olaylar ve gelişmeler bir gün bile susmaya elverişli değil.
Bu kez kendinizi nasıl savunacaksınız diyeceklerse çok eminim. Görüntüler son derece açık ve meydanda sanki ... Dünya baştan başa kınama modunda. Herkes Israel'e karşı bir kez daha...
İlk bakışta çok haklılar; "Aman Tanrım, bu ne!!"dedirten bir cenaze var ekranlarda.. Şu bir kaç dakika içinde dayanamayarak karaladığım satırlar, yarın yazacaklarımla tamamlanacaklar... Söyleyeceklerim hep var. Media'nın Israel linci devam ettikçe biz de susmayacağız. O "gazeteci"kadının cenazesini, insafsızca kullanan, ölüye bile saygıları olmayan insanlar hakkında yazılması gerekenler var...
Haftasonu mahmurluğuna kendimi teslim etmek isterken yine dayanamadım bir an. Çünkü üzgünüm. Hem olanlara üzgünüm hem girdiğimiz bu nahoş duruma!! Bir kaç kelimeyle bu konuda ne düşündüğümü dile getirmek isterim ben de. Hani elit Türk insanın kullandığı bir söz vardır; "Naçizane fikrimi "açıklamak isterim..bildiklerim ve gördüklerimle, duyduklarımı kendi tecrübe ve düşüncelerimle analiz ettikten sonra ve bir kez daha... Beni ne kadar kişi okursa fark etmez. Damlaya damlaya göl olur misali...bizi batırmaya niyet eden tüm düşmanlara karşı, her gün bir damla da benden, kendi fikrimi, kendi savunmamızı bir şekilde yapmaya hazır olan, kimi bizden insanlardan sadece biri olarak. Kendi gerçeğimi söylerken, hataları da yeri geldiğinde kabul ederek..eğriye eğri demeyi de bilerek..kimsenin hatasız olmadığını da kabul ederek...ancak bizi şeytanlaştırmaya yemin eden herkese karşı, bizim de onlar gibi insanlar olduğumuzu hatırlatmanın her birimize düşen bir görev olduğu bilinceyle yazmak önemli diyorum. Bizi susturan, bize söz hakkı tanımayan, bizi her an yargılamaya ve infaza götürmeye hazır olan çoğunluğa karşı kendimizi anlatmak bir zorunluluktur...bu bir görevdir
Avrupa Birliği Israel'in Yehuda ve Şomron'da yeni Yahudi yerleşim birimleri kurmasına ve burada "kolonialist politika" sürmesine karşı çıkarak, Israel'i bölgede yaşanan gerginliği kışkırtan kararlarla barışa açılan yolu kapatmakla suçluyor.
Son olarak, Avrupa Birliği tarafından bölgeye gönderilen özel temsilci Tor Wennesland, daha evvelden inşa edilmesine izin verilen 1636 konutla birlikte 2791 lojmanın daha inşaatine yeşil ışık yakan Israel'in bu yeni kararını kınarken, bu aktivitelerin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve iki tarafın da onaylamış olduğu antlaşmalara uygun olarak karşılıklı görüşmelere geri dönülmesiyle birlikte Yahudi Devletiyle yan yana kurulması öngörülen Filistin devleti rüyasını baltaladıklarını söyledi.
Avrupa Israel'in Yehuda ve Şomron'dan tamamen çekilerek buralarda gelecekte kurulacak Filistin Devletine giden yolun açılmasını istiyor. Ve bu bağlamada bu bölgede kurulması planlanan yeni yerleşimler barışın önündeki en büyük engel olarak kabul ediliyor.
Yehuda ve Şomron'da, bu dağlık alanların inşaate açılmalarına Avrupa'nın karşı çıkması yeni bir şey değil. İki taraflı çözümü destekleyen politiklarin, Israel' in "sözde" barış için vermesini bekledikleri en büyük ödündür.
1967'de alınan bu topraklar Ürdün Krallığıyla aramızda kalan arazilerdir. Israel Merkezini çevreleyen Yehuda ve Şomron, Israel için son derece büyük bir stratejik öneme sahiptir. Bu zırhlı duvarın iadesi, Yahudi Devletinin kendi yıkımına koyacağı bir imzadır.
Buralarda bulunan boş arazileri iskana açarak, yeni yerleşim yerleri inşaa etmeye devam eden, Israel hükümetleri, sadece bu ülkenin güvenliği için gerekeni yapmaya devam etmektedirler ( Ne yazık ki)
Gösterilen sebepler bazen farklı farklı olabilseler de ana neden kesinlikle, Israel'in kendi güvenliğini tehlikeye atamayacak kadar seçim şansı olmamasıdır...
Buraya yaşamaya gelenlerin sebepleriyse birbirlerinden çok farklı olabilmektedir. Kimisi gerçekten bu yerlerin kutsallığına inandıkları için olabilir. Yani dini motiflerin ışığı altında, kendi inanç ve hayat görüşlerinin arkasında, bu "daha az güvenli"yerleri kendilerine mekan olarak seçenler vardır. Kimileri tamamen, Israel Devletinin varoluş propagandasının bir parçası olarak bu bölgede yaşarlar. Bir diğerleriyse sadece merkezden çok daha ulaşılır rakkamlarda ev satın alabilmelerinin mümkün oluşu yüzünden buraları seçenlerdir.
Geçtiğimiz haftalarda Ürdün Başbakanı Bisher Al Khasaweh, Yerusalayim'deki ayaklanmaları överek, Filistinlilerin attıkları taşlarla İşgalci Devlete karşı yürüttükleri mücadelelerini desteklediklerini duyurmuştu. Dost sayılabilecek bir komşu ülkenin başbakanı için pek dostane olmayan bu ifadelerle Ürdün'ün burada yaşayan halkların provokasyonlardan uzak, karşılıklı görüşmelere dayanacak, barışçıl adımları desteklediği söylenemez.
Sonuçta, her ne kadar, işgal toprakları olarak adlandırılsalar da bu yerler, hangi Filistin Devleti'nden alınmıştır bu belli değildir. Geçmişte, diğer Araplarla, Yahudilerin bölgedeki varlıklarına son vermek amacıyla buralara asker gönderen Ürdün hemen yanımızdaki Filistin Devleti olabilir mi acaba? Nüfusunun yaklaşık yüzde 70'inin filistinli olduklarını söyleyen bu "krallığın"zaten var olan Filistin olmadığını söyleyebilirmiyiz?
Israel'in varolma hakkını tanımayanlarla, Israel Meclisi çatısı altında, Israel Devletine karşı olanlarla hangi masanın çevresinde oturulup, nasıl bir barış konuşulabilir ?
Filistinli radikallerle, aynı havayı solumak zorunda olanlar ne İngilizler, ne Amerikalılar ne de Fransızlardır. 2000 senelik bir rüya bir kez gerçekleşmişken, bölgede, hemen yani başımızda yaşayan 22 Arap devletinin ortasında, ( tüm bedellerle ) tekrarlayan bu mucizeyi elimizin tersiyle ittiğimiz günün ertesi bizi neler bekleyeceğini kim bilebilir?
Hayat görüşleri, yaşam kuralları, toplum yapıları bizimkisinden bir hayli farklı olan bir grup insanla yetmiş yıldır çekişme halindeyiz. İki tarafta bu çekişmede bedeller ödemeye devam ediyorlar.
Bu sorunun çözümünün, diğerlerinin, Israel'e koydukları çizgiler belirleyecekler sanılsa da, Israel, bir kez daha hayatını riske atamayacak kadar acılar çekmiş, reddedilmiş, nefretle yaşamak zorunda bırakılmış insanların en sonunda buldukları tek yuvadır. Bir defa daha bunu göze alamayacak kadar akıllandık sanırım. Bizim başka bir evimiz yok. Bu yerlerden başka hiç bir seçeneğimiz yok. Burası değilse.....diyebileceğimiz bir şansımızsa hiç yok..
Tarih bize bunu yeterince öğretmedi mi?
Bugün her yaşanan olayda, her savaşta, her durumda dünyanın Israel'e karşı gösterdiği tutumda, hala daha bizi hiç sevmediklerini gördüğümüzde bunu daha da iyi anlıyorum.
Öldürülen gazetecinin daha kanı yerdeyken, Filistinlilerin arkasından tüm dünya Israel Devletini bir defa daha linç etmeye nasıl hazır onu görüyorum.
Haftalardır devam eden terör dalgası sonunda İDFín bu bölgede başlattığı operasyonlarda, teröristlerle çıkan çatışmaları çekmeye çalışan gazeteci Shireen Abu Aqle'nin bulunduğu yerde aldığı kurşun yarasıyla ölümü tüm dünyanın dikkatini yeniden ve bir kez daha Israel'e çekerken, Israel'e gösterilen tepkiler yine büyük.
Filistinliler Israel'i Uluslararası Mahkemeye vermekle tehtid ederlerken, tüm dünya kanalları Israel'i en keskin dille eleştiriyorlar. Daha olayın detayları netleşmeden, araştırılmadan, mahkemesi yapılmadan, gazeteciyi soğukkanlılıkla katletmekle suçluyorlar.
Ortak bir soruşturmayı reddeden Filistinliler acaba ne saklıyor olabilir diye soran yok. Kimse sokaklarda vahşiler gibi etraflarına makineli tüfekteki kurşunları boşaltan teröristlerden rahatsız görünmüyor. Bu olayın, teröristlerin ellerinden çıkmış olma şansını kimse çok fazla deşmiyor. Politik ve insani değerler bir tarafa Yahudi nefretiyle dolu insanlık yine direk aynı tarafı suçlamayı tercih ediyor.
Ukrayna' da savaş başladığı günden beri yaklaşık 20 den fazla gazeteci öldü ya da öldürüldü!! ( nedense çok fazla ses getirmedi!!!!!!!!!!!)
Tahminim, dünyanın en tehlikeli, en riskli, en fazla ölümü göze alan mesleklerden bir tanesi de "Savaş Muhabirliği"dir. Çatışmaların, bombardımanların ortasında, üzerlerinde; "Press" yani basın yazan bir yelek olmak üzere kameralara, hiç bir şey yokmuşçasına konuşmaya devam eden insanlar....Olay yerinden, canlı yayın son durumu izleyicilere aktaran gazeteciler.
Üzerlerindeki, basın yelekleri olan ve bu şekilde tarafsız sayılan muhabirler, sadece vazifelerini yerine getirdikleri sürece kimsenin onlara el sürmeye hakkı yoktur. Ve böylelikle onlara kısmi de olsa belli bir dokunulmazlık tanıyan ve yine onları kısmen koruyan bir " çelik" cepkenle beraber kafalarında da aptal bir kask olmak üzere sıcak muharebelere tanıklık eden şehir meydanlarında, inanılması güç bir bir cesaretle işlerini yapmaya devam ederler. Ve aralarından bazıları bu cesaretlerinin bedelini çok ağır öderler,
Dün, Batı Şeria'da bulunan, Cenin Mülteci Kampında, Israel Kuvvetleriyle Filistinli teröristler arasındaki çatışmanın orta yerinde sıkışıp kalan Filistinli Gazeteci Shereen Abu Aqla, başından vurularak ölmüş.
Olaydan saatler sonra, yaşanan hadisenin görüntüleri (yayınlanabilecek bölümler) basında yer aldı.
Ortadoğunun en tanınmış, en büyük, en etkili yayın kanalı olan Al Jazeera'nın muhabirliğini yapan, 50 yaşlarındaki gazeteci Shereen'i bu bölgede tanımayan yoktu. Israelliler olsun, Filistinliler olsun uzun yıllardır, burada yaşanan olayları dünya media'sına taşıyan savaş muhabirleri içinde en önde gelenlerden biri olan bu kadın çok tanınmış bir simaydı .
Cenin'in orta yerinde sağa sola bakmadan, kimi hedef aldıklarını bile görmeden körü körüne ateş eden teröristlerle, Israel askerleri arasındaki noktada kendisine saklanacak bir yer arayan kadının panik halinde canını kurtarmaya çalıştığı anları izlemek korkunçtu. Sadece görevini yerine getirmeye çalışan bir masumun kör kurşunlara hedef olmasını izlemek insanı çileden çıkartabiliyor.
Gelelim, bu olayda kimin suçlu olduğuna.. Israel Ordusu ilk açıklamalarında, Shereen Abu Aqla'nın öldürülmüş olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirirken, muhabirin her ne kadar Israel kurşunuyla ölmüş olma olasılığı varsa da ilk etapta düşünülen ihtimal gazetecinin karşı taraftaki militanların etrafa rastgele açtıkları ateşin kurbanı olmuş olduğu. Israel ordusu derhal askeri bir soruşturma başlatırken, Filistin Otoritesi, "İşgalci Devletle" bu konuda işbirliği yapmayı" reddettiklerini açıkladı.
Bu arada, çoğu dünya kanalları bir kez daha Israel'i gözü kapalı suçlamaya gelirken, bu son olay bana yeni bir yargısız infazı anımsattı!!!
Kimse gazetecinin " yalnışlıkla" ( Filistinlilerin aslında onu bilerek öldürme olasılığı gayet olası....çünkü onlar için her şey bir propaganda !!! ) hedef olduğunu belirtmeyi tercih etmemiş. Suçlunun "bir kez daha" siyonist, zalim, Israel askeri olduğu ortaya atılmış oldu.
Bir gazeteciyi infaz etmenin Yahudi Devletine avantaj sağlayacağı nasıl düşünülebilir???
Yeniden nefret kazanmaktan başka??!!
30 senedir bu topraklarda görev yapmaya devam eden bir kadını tüm kameraların gözleri önünde katledecek kadar geri zekalı mı bu devlet??
Yeterince düşmanımız yokmuş gibi, bu kadının ölmesinin bize ne faydası vardı??
Bu kadın gerçekten Israel kurşunuyla ölmüşse bile bu sadece yalnışlıkla olmuştur. Ancak çok trajik bir kaza olabilir bu.
Görüntülerde Filistinli militanların sokak aralarından rastgele ateş açtıkları anlarda, Israel askerlerini hedef almaya çalıştıkları sırada, aralarındaki konuşmalar duyuluyor. Teröristlerden birinin, "bir askeri vurdum"dediğini duyduğunuzda ve askerlerden hiç bir vurulan olmadığını bildiğinizde, muhabiri esasen kimlerin öldürmüş olabileceği ihtimali daha da düşündürüyor.
Kapsamlı bir soruşturmanın sonuçlanmasından sonra kesinleşecek bir olaydır bu.
Ancak Filistinlilerin ellerinde bulunan cesedin otopsisinden çıkacak sonuçlara ne kadar güvenebiliriz ???? Şimdilik, mesela İspanyollara sorarsanız bir defa daha Israel bir Filistinli'yi hatta bu defa görev başındaki bir gazeteciyi katletti!!!
Bu akşam, sabah yazdığım yazıyı okuyan birisinden bana bir mesaj geldi. Yazdıklarıma karşılık; "Sana cevap niteliğinde bir yazı gönderiyorum. Belki sen bu yazıyı yazan gibi düşünmüyorsun ama yine de okumanı tavsiye ederim" diyordu. Eski bir İDF askeri, bugünse gazeteci olan birisinin elinden çıkmış olan yazıda askerlerin yakaladıkları teröristlere neden sigara verdikleri anlatılmış. Gazeteci, onlarla bizim aramızdaki farkın, bizim onlar gibi vahşi olamayacağımız gerçeğidir demiş. Biz onlar gibi davranamayız. Onları gördüğümüz yerde vurabilirdik, ancak biz bunun yerine onlara sigara ve su verdik.
Benim öncelikle sabah yazdığım yazıya bakılırsa yeterince sağcı fikirlerle ortaya çıkan satırlarımı biraz açmam gerekecek.
Ben bu insanlara neden su verdiler demedim. Onları neden öldürmediler diye sormadım. Onları öldürmeleri gerektiğini de düşünmedim. Eğer ateşle karşılık verselerdi o an, mecburen öldüreceklerdi. Benim yazımda tek söylediğim şey, teröristlerin yakalanış haberini veren muhabirin, bu iki katili buldukları anlarda onları nasıl bir halde olduklarını anlatışıydı. Benim anlayamadığım şey buydu. İnsanlardan teröristlere acımalarını bekler gibi bir durum yaratılırken, bu tip "yapmacık "dozdaki insancıllığı ve saçmalıkları anlamam mümkün değil.
Benim her zaman üzüleceğim tek şey Gazze'de, Hamas'ın sivilleri kullanması yüzünden aramızda çıkan her savaşta ölen çok sayıdaki masum insanlardır. Kimse, çocukların ve savaşı istemeyen sivillerin ölmelerini istemez. Kimse bu kayıplara sevinmez ve sevinmiyor da. ( Burada ölenler olduğunda Gazze'de her defasında baklava dağıtsalar da!!!)
Kendi çocuğum gibi, her ölen çocuk, anne olan her insan için bir yürek acısıdır. Hamas'a olan nefretimiz de burada başlayıp burada bitiyor. Sorunu zora sokmak için, iki taraflı verdiği zararla Filistin davasının bitmemesini sağlamaktalar. Sözde Israel'e karşı savaş palavralarıyla, Gazze'deki insanları esir alan bir örgüt bu. Ve aynı propagandalarla kendilerine yeni yetişen gençler arasından ölmeye hazır olanları topluyorlar, Beyinleri yıkanan bu tiplerin ellerinden çıkabilen sonsuz vahşeti anlamak mümkün değil.
Yaşadığımız bu son terör dalgası yüzünden geçirdiğimiz zamanlar, belirsizlikler ve yarın öbür gün bu ülkeyi nelerin beklediğini bilememek, çevremizde yaşayan bu insanlarla aramızda gittikçe derinleşen çatlakları gidermenin imkansızlığı. Bir taraftan korumak istediğimiz demokrasi ve modern ve aydınlık bir ülke kavramı, diğer yandan tüm bu kavramlara ters düşen olaylar....
İki farklı kültürün çarpıştığı bu toprakların bizleri sürekli bir köşeye kıstırdığı hissiyle yaşıyoruz... İnsan ne düşüneceğini, soruna nasıl çare bulacağını bilemiyor. Mantık hiç bir şeyin bugünkü haliyle devam etmesinin mümkün olmadığını söylerken, karşı taraftan bize yönelen vahşetiyle mücadele ettiğimiz halkın bizi yok etmekte kararlı olduklarına dair sözleri.... güven vermiyor!!!
Bir yerde sabah SuperPharm'da karşıma çıkan sevimli eczacı dururken, başka bir yerde birbirimize içtenlikle konuşurken bulduğum aynı halktan insanlar varken ertesi gün baltayla, kalaşnikovlarla ya da bıçak ya da baltalarla .... Tel Aviv'de, Hedera'da, Beer Sheva'da, El'Ad'ta önlerine çıkan Yahudileri öldüren gözü dönmüşler var!!!
Ellerinden düşmeyen bu aletleri bir bıraksınlar ki artık konuşmaya başlayalım diyorum....
Gittikçe artan gerilim
İç Güvenlik Teşkilatı, Shin Beth ( Şabak)'ın Israel'in altını üstüne getirdiği aramaların ardından, Yom Atsmaut'un son saatlerinde, El'Ad'ta üç kişiyi öldüren teröristler dün sonunda ele geçirildiler.
Bu iki katilin yakalanmasının ardından, özellikle bu şehirde yaşayanlar başta olmak üzere herkes bir nebze de olsa rahatladı. Ancak bir taraftan belki derin nefes aldık desekte sonuçta her an yeni bir saldırının olma olasılığı yine yüksek.
Ayrıca, Shin Beth'in bu son olaydaki performansındaki açığından bahsetmemek zor. Günlerdir deliler gibi aradıkları teröristler, saldırının gerçekleştiği yerden en fazla 1 kilometre uzaktaki ormanlık alanda gizlenmişler. Sonuçta, güvenlik görevlileri buraları aynı saatlerde aramadılar mı? Ya da nasıl aradılar ki bunlar üç gün süresince katliamın yaşandığı noktaya 1 kilometreden daha az bir mesafede saklanmaya devam edebildiler.
Ve Shin Beth tarafından yakalanmalarının ardından elleri arkada bağlanmış halde, yerde dizlerinin üzerinde duran teröristlerin görüntüleri yansıdı media'ya. Haberi veren spikerin konuşmasıysa özellikle dikkatimi çekti. Üç gündür yemeden içmeden, susuz bir halde kalmalarının ardından iyice bitkin düşen bu iki insan diye "hallerini"(?) tarif eden, "Israelli Spiker"'i duyduğumda, kısmi bir şok içindeydim. Konuşmalarından neredeyse bu iki katile acımam gerektiğini düşünebilirdim. Aklını iyice kaçıran basın, bu iki kişinin daha üç gün önce, üç insanı çocuklarının yanında baltayla doğradıklarını unutacak kadar şaşırdılar sanki. Basın bazen iyiyi, kötüyü, doğruyu ve yalnışı..insanca değerlerle, katillere yakışan sözcükleri de şaşırabiliyorlar mı? O an o spikerin gösterdiği "empati"kimeydi??? Bu tarz konuşarak "acıma"duygusunu hangi tip eylemlerden sonra, kimlere gösterilebileceğini kimlere kanıtlamak peşindeler bunlar acaba???
İnsani duygular insanca yaşayan, insan olan herkese verilir!!! Ama sadece üzerlerinde tallit olduğu için, sadece Yahudi oldukları için baltalarla kafaları kolları kesilerek, çocuklarının yanlarında öldürülenlerin katillerine merhamet sözcükleri kullanmakta ne demek oluyor?? Bu iki yüzlülük içinde, teröriste karşı merhamet duygusu uyandırarak bir birilerine bir şeyler kanıtlama amacı güden tiyatrolarını bizlere yedirmesinler lütfen!!!
El'Ad şehrinde, o gece o iki "tip" tarafından katledilen iki genç insandan birinin eşi anlatıyordu. Çocuğunun babasının öldürülüşüne tanık oluşunu. Sadece 6 yaşında bir çocuk ( sekiz yaşında sanmıştım en başta). etrafta bulunanlara baltayla saldıranlara karşı elindeki sopayla mücadele eden babasının son anlarına tanıklık etti. Ve o genç adam sayesinde orada bulunan çocuklar ve diğerleri kaçmak için fırsat buldular. Kendi canını diğer insanları kurtarmak için öne atan bu insanın cesareti ve yiğitliği onu geri getirmeyecek. Tanrının ona verdiği kuvvetle, ölüme karşı direnmeye çalıştığı anlarda, başkalarının hayatlarını ellerinden kurtardığı o iki şeytansa Israel hapishanelerinde beslenmeye devam edecekler şimdi.
Evet, bizlerin bir sürü para vererek yaptırdığımız diş tedavilerini bile bedavaya yaptıkları Israel hapishanelerinden seneler sonra çıkacaklarında, buraya girdiklerinden çok daha besli daha bakımlı görünecekler.. Sonuçta Hamas'la yapılan her yeni anlaşmada serbest bırakılan Filistinli teröristler, bu devletin hesabına üniversite öğrenimlerini tamamlamış, içeride birlikte yattıkları diğer esirlerle yemek ve spor faaliyetleriyle zaman geçirmiş, senelerce aldıkları 1600 şekel aylığı da kenara koymuş bir şekilde özgürlüklerine kavuşabilecekler... Neredeyse, öldürdükleri Yahudilerin hesabına bir de ödüllendirilmiş olarak hayatlarına devam edecekler. Şimdilik yakalandıkları an çektikleri fotoğraftaki ilk pozları sigaralarlaydı.
Bu iki pislikten birinin, eyleme çıkmadan evvelki Twitter paylaşımında, "Al Aqsa'nın özgürlüğüne kavuşması" davamızdır diye yazmış olması, Filistinlilerin içinde devam eden kışkırtmaların gündemi koruduğu, Ramazanín bitişinin hiç bir şekilde sukuneti geri getirmediğinin ispatı.
Halbuki normal zamanlarda hiç buraları gezmek fırsatını buldunuz mu bilmem. Al Wakf'in elinde olan Al Aqsa'yı kimin ziyaret edip edemeyeceğine karar verenler onlardır. Kafaları karışıp, huzursuzluk çıkarmaya çalışmadıkları sürece, sadece Kuran'dan size sordukları süreleri ezbere söyleyebilirseniz buraya girmenize yine "sadece onlar" izin verirler. Şu ansa her yer kaynıyor. Jerusalem Filistin'in başkenti olmadan yatışmayacaklarmış...
Hamas, buradaki Arapların dava adamı olmaya and içti. Kışkırtmalar son hız devam ediyor. Ve Israel'in Güvenlik Kurulu üst üste toplanırken alınan kararlar, ya da üzerinde durulan seçenekler arasında, benim uzun süredir aklımda olan bir şey sonunda gündeme gelmiş görünüyor! ; "Hamas"terör grubunun büyüklerini temizlemek!!!
Ancak eskiden Israel bir şey yapacağı zaman sessizden, konuşmadan yapardı...
Son senelerde, medianın her şeye karışmasımıdır, politikacıların puan toplama heveslerimidir bilinmez, daha karar çıkmadan sesler çok fazla duyuluyor. Susmanın ne demek olduğunu unuttular bugünküler.
Şimdilik hiç bir karar çıkmadı.... Belki Yehuda ve Şomron'da ( Cenin'de) bir operasyon yapılacak tartışmaları gündeme düştü... Böylesi bir operasyon, Gazze'yle de ortamı kızıştıracak mutlaka...
Kıçı sıkışınca sesi birden korkudan havlamaya başlayan Yahya Sinwar; İDF, Hamas büyüklerini hedef alırsa Israel'de deprem olur demiş!!!
Bekliyoruz!
8 Mayıs 2022 Pazar
Pandemi bitiyor derken başlayan savaşla gelen 2022' nin ortasındayız....
Her başlayan yeni bir senede insanlar sağlık, huzur ve barış dilerler. Her yıl dilenen bu dilekler bu seneye girdiğimiz ilk saatler, ilk günlerde de tekrarlanırken bir baktık 2022'nin beşinci ayına doğru hızla yol alıyoruz. Nasıl oldu demeye vaktimiz bile olmadan bir senenin daha ortalarına doğru ilerlerken doğanın bize isyan etmesinden korkuyoruz bazen, bitmeyen hadiselerle, savaşlarla....Ve neticede insan gibi yaşamayı beceremeyen insanların yarattığımız karmaşanın getireceği sonuçlar herkes için bir bedel ödemeye dönüşecek mi?
Daha pandemi bitti bitmedi derken, nefes bile almaya vakit olmadan bu kez Avrupa'nın hemen sınırlarında savaş başladı. 20 seneden fazla yönetimde olan bir KGB ajanı tüm dünyayı ateşe atacak kadar delirdi mi acaba derken her geçen gün Ukrayna'da devam eden savaş dünyamızı nereye götürecek soruları daha çok sorulmaya başlandı. Nükleer tehlike bir anda büyürken II. Dünya Savaşının bittiği günlerde Hiroşima ve Nagasaki'den yükselen kocaman mantar bulutlarını hatırlayan zihinler bunca zamandan sonra ilk kez gerçekten ateşle oynanan bir oyunun içinde olduğumuzu hissediyorlar.
Biz insanların bir türlü adam olmadığımızı gördükçe egoizmimizin bizi getirdiği bir sondur belki de bu artık diyorum ben.
.............................................
Bill Gates geçtiğimiz hafta, insanlığın artık geride bıraktığına inandığı Covid-19 salgınının bitmemiş olabileceğini ve yeni ve daha tehlikeli bir variant'ın ortaya çıkma şansının yüzde beş olduğunu, ayrıca önümüzde bizi bekleyen daha zor salgınlar olabileceğini falan söylemiş. Bunları bilmenin bize ( biz halka) bir faydası var mı bilmiyorum. ( Bence bu sorular ve olasılıklarla bilim insanları uğraşsınlar!!)
Bundan seneler evvel, Amerikalı milyarderin, bir konferansta ileriki yıllarda görülebilecek salgın hastalıklar hakkındaki konuşması YouTube'ta bulunuyor. Ve tabii bu konferansta söyledikleriyle Bill Gates'in Covid'in arkasındaki insan olabileceği teorisi de bir diğer komplo iddialarıyla birlikte insanların kafalarında yer almış oldu.
Kimi dahilerin, dünya çapında etki gücüne sahip olan ultra zenginlerin, toplumlara önderlik edebilen sayılı insanların uluslararası araştırma projelerine verdikleri destekleri, iklim ve tıp üzerine yapılan geniş çaplı çalışmalara yaptıkları bağışları bilmeyenlerin bu kişileri insanlık düşmanları ilan etmeleri mümkün olabiliyor. Biz, halk insanlarının, biz etki alanları neredeyse sıfır olan küçük insanların merak alanları içinde olmayan çok geniş çaptaki konuları bizden bin kat fazla bilenlerin bizlere zarar vermeye çalıştıklarını düşünecek kadar ileri gidebiliyoruz bazen. Onların, dünyayı değiştiren bilim adamlarıyla olan yakın ilişkilerini ve sonuçta gelecekteki kimi olasılıkları daha iyi bilebildikleri gerçeğinden haberimiz yok!!
Bizim tek bildiğimiz, iki seneden fazla bir sürenin sonunda yeniden maskesiz asansöre binebildiğimiz, kapalı alanlarda yeniden yüz yüze burun buruna konuşabildiğimiz günlere geri dönmüş olduğumuz. Bir taraftan oradan buradan kulağımıza gelen yeni variantlarla ilgili söylentiler bitmezken sonunda, sadece bazı yaşı geçkin insanlarla hasta kişilerin maskelerini hala taşımaya devam ettikleri günleri yakaladık sonunda...
2022'ye girerken neler dilediğimizi söylüyordum yazımın başında... Ne pandemi ne savaşlar belki de yerküreyi hiç bırakmayacaklar. Bizim gibi insanlarsa yeniden gözlerimizi açtığımız yeni sabahlarla hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz ve edeceğiz. Hiç bir şey olmamış gibi. Var olduğumuz sürece... Yapabilediğince, elimizden geldiğince, çocuklarımız ve kendimiz için bu koca dünyada dönen binbir şeyin kişisel alanlarımıza etki etmemeleri için dua ederek.... Ne yazık ki elimizden tek gelen şey bu! Ne Ukrayna'da dönen acımasız savaş, ne kitlesel kıyımlar, ne virüsler...Ne başka olasılıklar... Dünyanın bir başka ucunda yaşananlaraysa gücümüz yetmeyecek kadar önemsiziz bizler..Kendi metre karemizi etkileyebildiğimizce yaşamaya devam edenleriz. Kendi metre karemizde var olan sayılı miktarda insanlara elimizden geldiğince iyi olmaya çalışıyoruz... Ve Ukrayna'ya kadar uzanamadan hemen yanımızda bizi yeniden "intihar saldırılarıyla" tehtid edenlerle yaşamak zorunda olduğumuzu unutmuyoruz.
Dün Israel'de Yom Atsmaut yani Cumhuriyet Bayramıydı. Gezilere çıkılan, parklarda piknikler yapılan bir gün oldu yine bu Cumhuriyet Bayramı da! Biz de sabahtan sahilde yapılan uçak gösterilerine gittik. Binlerce insan Israeli boydan boya geçen kıyı şeridinde toplandı. Kıyılar hınca hınç dolduğunda göklerden üzerimize doğru inişler yapmaya başlayan f16'ların akrobasilerini izleyen kalabalığın alkışları bayram sevincini orada bulunan insanlara taşıyordu ...
Zamanın çoğunu olasılıkları düşünmeden geçirsem de, Hamas'ın yinelediği tehtidler ve kutlanan günün hassasiyetini beynimin bir yerlerinde ister istemez unutmadığım açıktı. Kafam sözde anı yaşarken, bilinçaltımda beni uyaran bir ses vardı. Ve bu şekilde karşımda beliren bir adam bir an öylesine durup bakındığında, sadece Arapça konuştuğu için acaba terörist mi diye düşündüğümde durumun bizi nasıl bir paranoya içine soktuğunu görebiliyorum.
Ancak bu son günlerde yaşanan saldırıları bilen biri acaba bizi suçlayabilir mi??
Herşeye rağmen Arap ya da Yahudi herkesin birbirinin yanında piknik yaptığı ortam, yarı bulutlu ve bol rüzgarlı bir güne rağmen insanlara keyif veriyordu mutlaka.
Büyük çoğunluğun istediği tek şey, solumak, yaşamak, aileleriyle sade ve güzel bir gün geçirmekti... Olabildiğince eğlenmekti. Yemek yemekti, gülmek ve dostlarıyla birlikte olmaktı. Uçakları izlemek, hayatın keyfine en basit yoldan varabilmekti.... Ve kalabalıktı her taraf. Çoğu Yahudi olsa da, daha bir iki gün öncesine dek bayramlarını kutlayan Araplardan da vardı aramızda. Onlar da aileleriyle ve arkadaşlarıylaydılar....
Üzülüyorumben!! Kendini korumak isteyen insiyaki yönümün hümanist, sevecen, insanları kucaklayan tarafımı yok etmesinden korkuyorum bazen. Nefret etmekten korkuyorum. Çoğunluğun kaos istemediğini anımsatıyorum kendime. Böyle zamanlardır insanları en çok karşı karşıya getiren, Toplumları birbirine daha da çok düşüren...daha fazla nefret tohumları eken. sadece belli insanlara değil de ( mesela teröristlere değil de ) birdenbire bütün genele.... Hepsi aynıymış gibi gelir bir an... Ve o gün yenik düşersiniz... sizi içten bitiriverir... Çok iyi düşünmek önemlidir böyle anlarda. Soğukkanlılığı korumak.
Bir süre sessizlik çöktü mü etrafa, tamam diyorum, artık herşey yolunda... Ama sonra bir daha oluyor.. ve zaman geçmeden..bir gün bir yerde ertesi gün başka....Çocuklarım korkuyor; kızımın arkadaşı Jerusalem'deki Müzik okuluna her gidişinde kabus gibi geliyor ona o yolu tepmek.
Bugünlerde terör içimizde bir defa daha!! 2000 yıllarının başlarında olduğu gibi...
Dün Yom Atsmaut daha bitmeden bir defa daha haberler gelmeye başladı. Israel'in merkezinde bulunan El'Ad sehrinde iki Filistinli önlerine çıkan insanlara acımasızca saldırarak üç kişiyi öldürdü.
Üç genç adama baltayla saldırarak katlettiler. Bir tanesinin 8 yaşlarındaki oğlu babasının balta darbeleriyle yere yığılışına tanıklık ederken gelen ambulansa, "Babamı öldürdüler!"diye bağırıyordu!!! Üç ölünün dışında bir kişi hala ölümcül durumdayken iki kişi de ağır yaralı.
Ve olaydan sonra kaçmayı başaran iki terörist hala yakalanamadı.... Evet nerede oldukları bu kez bilinmeyen teröristlerin bize yeni bir süpriz yapmadan evvel yakalanmaları için dua ediyoruz.
Dünkü saldırı bu kez gayet sessiz bir mahallenin içindeki bir parkta oldu...Sokakta Pitziyi gezdirirken bile saldırıya uğrama şansım olduğunu hiç düşünmemiştim.