3 Mayıs 2022 Salı

Yom Ha Zikaron


Bir hafta içinde yeniden bir "Anma Günü"... Israel bu kez şehitlerini anıyor...
Bu akşam sekizde yeniden, bu defa bu topraklar için canlarını vermiş 24 binden fazla gencin anısına sirenler çalacak. 24 saat boyunca ülke yeniden mateme bürünecek..kafeler, restoranlar bir defa daha faaliyetlerini durduracaklar...
24 saatin sonunda, bu ülke için ödenmiş bedellerin arkasından yapılan tüm dualar, onlara sunulan teşekkür sunumlarının, yakılan binlerce, milyonlarca mumun ardından Cumhuriyet Bayramı başlayacak.
Bu da bu ülkenin özelliği.. Üzüntü ve sevinci aynı anda yaşamayı öğrenen bir milletin matemden kutlamaya geçişi...
Jerusalem'de, Hertzl Tepesinde ( Har Hertzl )  muhteşem bir törenle, meşalelerin yakılmasıyla başlayacak kutlamalar, geçmişi bilmeden bugünün değerini anlayamayacağımızı yeniden hatırlatacaklar!!




 

 

2 Mayıs 2022 Pazartesi

Yaffo'da mollaların Hamas gösterisi

Apartheid (!) ülkenin ortasında, Yaffo'nun kıyı şeridindeki yeşillik alanda,  kocaman parkın orta yerinde, radikal islamcılar tarafından yapılan show!!! ( Haber'in linki aşağıda) 

Orta yerde açılan Hamas bayrakları. İçimizde,  bizleri hedef alan terör örgütünü açıkça destekleyen mollalar, hiç çekinmeden açtıkları bayraklarla,  bu ülkenin orta yerinden, merkezinden..Tel Aviv'in hemen yanıbaşından bize mesaj veriyorlar. 

Demokrat  olmayan insanlar başkasının verdiği konuşma ve gösteri hürriyetini sonuna kadar kullanmanın ötesinde, bastıkları toprakları yok etmekle tehtid edenlerle iş birliği niyetlerini açıkça göstermekten kaçınmıyorlar.

Eid Al-Fıtr' ın,  ya da türkçedeki deyişiyle Ramazan Bayramının ilk gününde bir gövde gösterisine dönüşen bu kutlama, dünyanın Israel'e yapıştırdığı Apartheid ülke yakıştırmasıyla nasıl da ters kaçmış!!!

Bu son gösteri, Hamas'ın en  son konuşmasını anımsattti bana;

" Yehuda ve Şomron'da Filistinlilerin gösterecekleri kararlılıkla bir senede buradaki tüm Yahudileri ve Yahudi yerleşimlerini yok etmek mümkün!"

Bizi  yok etmekle tehdit eden, Filistinli çocukları intihar bombacıları olarak  yetiştiren, yine masum insanları 14-15 yaşındakilere bıçaklatan bir anlayışı kabul ettiklerini ilan edenler de  sabah bizimle aynı doktora girmek için sırada bekliyorlar.. Bu tipler de çocukları için yine bu devletten sigorta parası alıyor.. sakatları için hazineden ayrılan bütçeden faydalanıyorlar.

Ortadoğu'da başka hiç bir ülkede bulamayacakları rahatlığın kıçlarına battığı kimi insanlar Gazze'deki Radikal İslamcı gruplara açıkça destek verirlerken, bunlara  dur demeyen devlet yüzünden  yarın Gazze'den atılacak roketlerin eşliğinde, Yaffo'da ya da hemen bitişiğindeki Bat Yam şehrinde yaşayan Yahudilerin evlerini basmayacaklarından nasıl emin olabiliriz?? ( Geçen sene Lod ve Ramla gibi Yahudi-Arap nüfusunun karışık olduğu yerlerde bir anda yaşadığımız tecrübeleri unutmak mümkün değil ) 

https://en.abna24.com/news//hundreds-of-palestinians-perform-eid-al-fitr-prayer-in-yafa-in-1948-occupied-palestine_1253913.html?fbclid=IwAR2c-5rY7Sha0ckyAQz33G5jCCxCt3m8p2zv-ROk1mRfvrwVrtKys1L0MCw

Adeta bir takıntıdır saçlarımız!

 


Biz kadınlar ve saçlarımız...adeta bir takıntıdır sanki.

Kendimi bildim bileli çevremde tanıdığım kadınların en büyük tutkularından biri saçları olmuştur.

İyi görünmemizin ilk şartlarından biri saçımızın parlaklığı, canlılığıyla birlikte doğru dürüst bir kesimden çıkmış olmasına bağlıdır. En azından kadınlarda bu konu gerçekten büyük bir meşguliyet içerir.

Ve galiba bu konuda pekte hatalı sayılmazlar.

Bir kadın istediği kadar güzel olsun, şık giyinsin, saçları eğer iyi durmuyorsa bu bir anda herşeyi bozabilir.

Geçenlerde ben bir arkadaşımın saçlarının ne kadar güzel olduğunu söylüyordum. O ise kendinden hiç memnun görünmüyordu.  Saçının renginden, kesiminden şikayet edip duruyordu. Onu, düşündüklerinin yalnış olduğuna bir türlü ikna edemezken, aklıma çocukluğumda annemin her berber dönüşü, aynanın karşısında dikildiği halleri geldi.

Her kuaför'den dönüşünde dakikalarca ayna karşısında durup durup,  arkadan, önden, yandan...bitmeyen bir kontrolün sonunda, alışmam gerekecek derdi. Neye alışacaksa??! Al tarafı aynı formda  kestirdiği saç bir milimetre daha kısa çıkmış olurdu, büyük ihtimalle!! Ama o an dünya sonuydu!!

Demek ki bu hassas bir konu!

Benimse saçımla ilk tanışıklığım 11 yaşımda olmuştu.  Tanışıklığım derken, ne demek istiyorum diye sorsak??

Babam beni ilk kez berbere görürdüğünde, ( annemden habersiz ) 11 yaşımdaydım.

Büyükada'da, iskeleye yakın, Çınar caddesi üzerinde bulunan ufak bir berber dükkanına girdiğimizi anımsıyorum. ( Bu konuda kimin onun kafasını doldurduğunu kendime saklayayım!!) . O yaz etrafta çok bit var diye, ve benim kıvırcık saçlarıma bit gelirse sorun olur kafasıyla, iki olgun (!!)  adam tarafından berbere götürülmüştüm.) 

İlginç olan, ilk başta  ben hayatımdan gayet memnundum. Sanki büyük bir değişiklik oluyordu bu benim için. Saçımı kestiriyordum. Bakalım nasıl olacaktı?!...

Eve girdiğimizdeyse annem beni gördüğünde öyle bir şok olmuştu ki, bir an kapının ağzında düşüp bayılacak gibi bir hallere girmişti.

- Bu neeee? Ne yaptın çocuğa??

Saçlarını kestirdim diye cevap veren babamı annemin bir dövmediği kalmıştı. Çocuğu mahvettin, güzelim saçlarını erkek gibi kestin!!. Ne yaptığını sanıyorsun sen!!

Evin erkek Marikasının şimdi bir de erkek gibi kesilmiş saçları olmuştu!!

O anları hiç unutmuyorum. Ben de birden başlayan hayalkırıklığını!  İlk andaki hevesim gitmiş, kendimi çok kötü hissetmeye başlamıştım. Demek ben artık çirkin bir ördeğe dönmüştüm. Hem de erkek bir ördek!!!

Ertesi sene hala yeterince uzamamış saçlarım olduğu halde, kuzenimle birlikte oturduğumuz balkondan, onun  aşağıda geçen güzel bir genç kızın upuzun saçları için gösterdiği ilgiye karşılık nasıl da kızgınlıkla; "Uzun saçlı kızları hiç sevmem, kendilerini beğenmiş olurlar hepsi!!"diye tepki gösterdiğim anlar aklıma geliyor...

Daha sonraları kendi kendimi çokça analiz etmiştim. Ve anlamıştım ki, elinde çantası denizden dönen o güzel kız bana hiç bir şey yapmamıştı. Ve ben başkalarına genelde böyle tepki vermeye alışkın değildim. Genelde pek öyle kıskanç bir yapım olmamasına rağmen, hiç tanımadığım bir genç kızın  beline kadar, inen kıvırcık ( benimkiler gibi)  saçlarını ve onun gibi tüm diğer kızları bir anda kıskanır olmuştum. Çünkü annem bana, babamın genç kızlığımı ellerimden aldığını, beni erkeğe çevirdiğini söylediği andan itibaren, saçlarım yeterince uzayarak  diğerleriyle olan farkı kapatacakları günlere dek artık çirkin bir bir çocuğa döndüğüme inamıştım.

Seneler sonra benimle kızımın aramızda da bu konuda bir olay geçmişti. Okuldan upuzun saçlarının tam ortasında kocaman bir çiklet yapıştırılmış olarak eve döndüğünde benim açımdan onun canını acıtmadan bu işi halletmemin tek bir yolu kalmıştı, saçlarını tam çikletin yapıştırıldığı yerden kesmek...

Böylece, o dönem 8-9 yaşlarında olan Danielle'ın  saçı uzundan kare bir kesime dönmüştü.

Ertesi gün okula gittiğinde bazı çocuklar onunla Dora diye dalga geçmeye başlamışlardı. ( Dora, televizyonda bir çocuk dizisindeki küçük kızdı. Çizgi filmdeki kızın saçları da "kare" kesilmişti)

Yahudilikte (dindar) bir kadının dişiliğini,  çekiciliğini elinden almanın birinci yolu saçını ya kökünden kesmektir ya da kafasını bir bez parçasıyla örtmek. Bu şekilde, Yahudilik ya da İslam kadının  güzelliğini elinden alır... erkeğin ona bakmaması sağlanmaya çalışılır!

Yahudilikte baş örtülürken boyun açıkta bırakıldığı için bir derece daha az rahatsızlık veren bu kapanma İslam dininde total bir örtünmeye gittiği için kadını tamamen yok sayar/ ( belki de yok eder demeliyim ) 

Saç kadında da ve erkekte de en büyük tutku olabilir gerçekten....

Benim içinse hayatım boyunca görünümümden yeterince emin olamamama neden olan şeydi saçım. Hep fazla kıvırcık ve  kabarıktı. Annemin bu konuda bitmeyen uyarıları sanırım kafama yeterince yer etmişti. Halbuki çok senelerden sonra, insanların benim sevemediğim kıvırcıklarıma bayıldıklarını anlamıştım. 

Seneler sonra ise ilk defa bu kez kendim gidip kendi ellerimle  saçlarımı kestirdiğimde annem bir kez daha şoka girmişti. Güzelim saçını niye kestin derken!!( ???)  20 yaşımı geçtiğim halde, kendi bedenimin patronu olduğumu anlamıyordu!!

Kızım da nefret eder kısa saçtan. Anne sakına kesme der!!  

Ve derken malum yaşlar gelir; " orta yaş! "  Erkekte olsun, kadında olsun yaşla gelen çoğu olumsuz değişimlerden bir şekilde en çok etkilenen taraflarımızdan biri genelde saçlarımız olur. Ya birden dökülüverirler ya da hormonal dengesizliklerle canlılıklarını kaybederler.

Son iki senedir ne yaptıysam iyice berbat olan saçıma bir türlü çare bulamıyordum. Annem doktora git derken. Ben ; "Bırak istemez!!"Onlar ne biliyorlar, bir şey bilselerdi, bu kadar erkek kel dolaşmaz, bu kadar kadın güzelliklerinden kaybetmezlerdi derken.. denediğim bütün şeylerin sonunda D vitaminin bana yardımcı olduğunu anladım. Zaten. orta yaşa gelen bir bayanın ( ve erkek te)  kemik sağlığı için mutlaka alması gereken vitaminlerin başında geliyor D Vitamini.

Ve en önemlisi, sezonu gelipte bol avokado yemeğe başladığımda cildimde ve saçımda inanılmaz bir değişim gördüm. Günde yaklaşık yarım avokado yemenin cildi yenilemeye yarayarak,  saça açık bir canlılık getirdiğini de farkettim. Ve ben bundan fazlasını da yaptım. Satın aldığım avokado yağını, bir sürü kimyasallar içeren kremler yerine saçıma koymaya başladığımdan beri, uzun senelerden sonra ilk kez bana saçın ne güzel duruyor diyenler olmaya başladı.

Derken, sağlığımızla beraber  moralimiz için estetiğin de  hala daha büyük bir önemi olduğunu unutmuyoruz.

Hala yeterince iyi görünmek istediğimiz açık. Ve bunun için keyfimiz ve sağlığımız el verdiğince maksimum çaba harcamaya hazır olduğumuz da belli bir şey!!

Saçımızsa, kadın olsun erkek olsun en çok üstünde durduklarımızdan biri.

1 Mayıs 2022 Pazar

Evimin biraz ötesindeki işgal toprakları

Ben, Tel Aviv' in yaklaşık 12 km güneyindeki, Rişon Le Tsion şehrinde oturuyorum. Yaklaşık 250.000 nüfusuyla Israel' in dördüncü büyük şehri olan Rişon, Akdeniz kıyısında bir ticaret kentidir. Güzel sahilleri, altın rengindeki kumlarıyla, her tür imkana sahip plajlarıyla, her gün daha çok gelişen iş alanlarıyla Israel' in ilgi gören şehirlerinden biri sayılır Rişon.

Ve bu şehir, Israel' in metropolitan alanı içinde, merkezi bir konumda sayılır.

Ve Rişon' dan sadece 20-25 dakika uzaklıkta, Modi'in Şehri bulunur.  Son yıllarda nüfusu gittikçe artarak büyüyen bir yer olan Modiin, bir taraftan merkeze çok uzak olmaması, diğer taraftan  yeterince bir yaşam kalitesi vermesi açısından, yeni evlilerin tercih ettikleri,  bir çok yeni ve gelişen semtleri olan  modern bir yerleşim yeri sayılır.



Geçtiğimiz günlerde bir işimiz düştüğü için buralara gittik. Genel olarak şehrin kendi bünyesinde çok fazla iş alanları olmamasıyla birlikte kimi fabrikalar var yine de o bölgede.

Rişon genel anlamda düzlük bir alanda kurulmuşken, doğuya doğru yol  gittikçe yükselmeye başlar.  Kıyı kentlerine göre yukarıda kalan Modi'in şehri  Uluslararası Cemiyet tarafından Israel' in işgal altında tuttuğu yerlerden biri olarak sayılmaktadır.

Bir tarafımızda, bize son derece yakın Akdeniz sahilleri bulunurken, biraz sağımızda, birz daha içerilere doğru, Filistin Toprakları olarak kabul edilen, Yahudilerin uluslararası kanunlara karşı gelerek kurduklarına inanılan bu yerler bulunuyor.

İlk zamanlar ben Modiin' in Israel' in problemli bölgelerinden biri olduğunu bile bilmiyordum. ( Belki tuhaf!!)  Düşünsenize yaşadığınız ülkenin hemen orta yeri işgal toprakları kabul ediliyor!!! Benim evimden sadece yirmiş beş dakika uzaklıkta bir yer!! Yaşadığım şehrin sol tarafında insanların yürüyerek denize vardıkları yerin biraz sağında  işgal toprakları olarak kabul edilen yerler!  Hemen biraz ötede ve tepemizde.

Filistin Kurtuluş Örgütünün Arafat tarafından, " İşgal topraklarını"  (?!) Israel' in ellerinden kurtarmak amacıyla kurulmasından üç yıl sonra, 1967' de kendisini bir defa daha Araplara karşı savunmak zorunda kalan Yahudi Devleti, Batı Şeria' yi kendisini yok etmek isteyenlerin ellerinden geri almıştı.  " Filistin " değil, Ürdün' ün ellerinde olan bu yerler, kendilerinin istemedikleri bir savaşta kaybettikleri şehitlerin arkasından Yahudilerin ellerine geçti...

...................

Intikamın, boş hayallerin, cehaletin toplum yapısından uzak olduğu, savaşların son çare olarak görüldüğü bir bölgede barış karşılığı toprak ödünü makul bir şeydir.

Bu toprakları son metresine kadar alacağımız gün,  burada sadece bir Filistin Devleti kurulacağı zaman onlarla savaşımız bitecek demeselerdi mesela....

Eğer bu iki halk birlikte ticareti ve kültürel ilişkileri geliştirmeyi hayal edebilselerdi ...

Çocuklar ve  gençler ölmeyecekse...minik varlıkların yüzleri gülecek ve parklarda serbest oynayacaklarsa eğer!! Her tür ödünün verilmesi makuldur!!!

Herşeyden önce, kendi içlerinde barıştıklarını gördüğümüz gün belki bizimle de barışma şansları olduğuna inanmak mümkün olabilir. Kendi çocuklarını, kendi eşlerini gerçekten sevmeyi öğrendikleri gün.. Kendi içlerinde daha müsamahali, daha anlayışlı daha ılımlı olabildikleri gün. Kendi karılarına el kaldırmadıkları gün, kendi eşlerine, ataerkil kuralları, kendi erkekçe yasalarını zorla dayatmakdıkları  gün.. Demokrat bir toplum olduklarında..ölüm yerine hayatı tercih edecekleri günler geldiğinde. Kendilerinden farklı düşünenlerin hayatlarına kastetmekten vaz geçtiklerinde.. Kuran' a laf söylediler diye birilerinin kafalarını kesmediklerinde... Kadın kendi başına sokağa çıktığı için kocaları onları vurmadığında... homoseksüelleri infaza götürmekten vaz geçtiklerinde.. Yahudiler cehennemliktir demediklerinde!! Daha fazla okuyup, daha fazlasına açıldıklarında.. Bağnazlıklarından kurtulldukları günler geldiğinde onlarla bir şeyleri konuşmak çok daha kolay olacak.

Yoksa bugün, Ürdün' den alınan ( Yehuda ve Şomron) Batı Şeria' yı kimlere geri verebiliriz???

Bizi ertesi gün Rişon' dan denize sürmeyi hayal edenlere mi??


 

 

30 Nisan 2022 Cumartesi

Al Aqsa' nin tepesinde kefiyeliler ve ellerindeki Hamas bayrakları!!

Günlerdir devam eden karmaşa, Israel'e karşı sürdürdükleri mücadelenin merkezine oturan, 7. yüzyıldan bugüne ayakta duran, Müslümanlığın üçüncü kutsal yeri olarak kabul edilen, her dönem bir şekilde adından söz edilen,  Jerusalem'in sembollerinden, eski şehri gezmeye gelen bütün turistlerin gözlerini kendisine çeken altın kubbeli mabet son dönem bir davanın birinci derece oyuncusuna dönüştürülen yer oldu artık!!
Israel'le her defasında yeni bir çatışmayı hedef alanların, olay çıkardıkları ilk yer artık burası.
Aşağıdaki resim dün çekilmiş...
Al Aqsa'nın tepesine çıkarak, ellerinde Hamas bayrakları tutanlar, suratları örtülü saldırganlar. kanımca kendi mabetlerini, müslümanlığı yüceltir gibi durmuyorlar!! Sözde Filistin'in özgürlüğü için savaştıklarını iddia eden bu tipler yine de Israel'e karşı çoğunluğun empatisini topluyorlar. Üzerlerinde duran ya da suratlarına sardıkları kefiyelerini sevenler çok!!!
Avrupalılar, Amerikalılar...kısaca "dünyalılar" arasında bu kefiyeleri taşıyanlara çok rastlar olduk.  Filistin sorununun sembollerinden birine dönen bu kefiyeleri kaşkol yerine takanlar var.
Bu bezi takanların ana amaçları çoğu kez Filistin'e verdikleri destekle birlikte zaman zaman da direk Israel karşıtlığıdır!!
Bana  bu kefiyeler Israeli tanımayı reddedenlerle bize karşı terörü destekleyenleri, kendi inançlarını kendi ayaklarının altında paçavraya çevirenleri, kendi dinlerini bir araç olarak kullananları...özellikle de masum insanları hedef alanların yüzlerini gizledikleri üç paralık bir bez parçasını anımsatıyor.
Hamas son iki gündür yine buradaki agresif eylemlere destek verirken, dün bir sitenin girişinde yine filistinlilerin öldürdükleri bir güvenlik görevlisinin ardından Hamas kutlama  mesajları çekerek mücadelelerinin Ramazan sonrasında da devam edeceğini bildirdi.


 

28 Nisan 2022 Perşembe

               

                  Yom Ha Shoah ... ve bir kurtuluş hikayesi......


 

Dün gece, Yom Ha Shoah Ve LaGevourah; " Soykırım'da kaybedilen 6 Milyon insanımızı anma gününün" gecesiydi... Ve bugün bir kez daha anılarına sirenler çalacak ülkede... 

Dün karanlık çökmeden tüm iş yerlerinin kepenklerini indirmeleriyle başladı anma günü... 

Kafeler, restoranlar, sinemalar senede üç gün çalışmazlar. Biri Kipur..biri Şehitler Günü, biri de Yom Ha Shoah!! Her şehirde, her merkezde ayrı ayrı törenler olur.

İnsanlığın, yaşadıklarından, yaşanmışlardan ve yaptıklarından ders almakta ne kadar zorlandığını düşündüren günlerden geçerken, her birinin hayatı bir kitaba, bir filme konu olabilecek 165.800 Holocaust kahramanını barındırmaya devam ediyor Israel. Bir çoğunun kollarında, yaşadıklarını hiç unutturmayan numaraları ve her birinin zihinlerinden, ömürlerinin sonuna kadar silemeyecekleri hatıraları mevcut.

Yaşadıklarını hatırlamaktan ya da hatırlatmaktan kaçan insanlar çok aralarında. Yaraları deşmek çok zor!!

Gece, evime 500 metre uzaklıktaki anıtın yanından geçerken, tören çoktan sona ermişti. Anıtın içinde bütün sene yanan meşale dün gece üç kocaman aleve dönüşmüştü.

Eve döndüğümde Danielle, onun çok ilgisini çeken bir anma toplantısından dönmüştü tam. Israel'de, modern müziğin öncü şarkıcılarından,  çok sevdiği sanatçılardan biri olan İvri Lider'in, annesinin, ( Daliah Lider'in )  Varşova'dan Arjantin'e, başından geçenleri dinleme fırsatını buldu.

.................................

Bu geçtiğimiz Kipur'da, uzun senelerden sonra ilk kez tuttuğum orucun sonlarına yaklaştığımda, gittikçe kuvvetimin azaldığını hissettiğimde salondaki kanapeye bırakmıştım kendimi. Gözlerimi kapatarak, orucun sonuna doğru artık dakikaları saydığımı farkettiğimde, açlığın zorluğunu bir kez daha anlarken, bu cefanın bir saat sonra biteceğini bilmenin rahatlatıcı duygusu içinde, birazdan üzerine sadece  yağ ve biraz tuz ekerek yiyeceğim ekmeği ne derece sevdiğimi düşünmüştüm.

Yemek yemeden durmak dışında hiç bir şey yapmak zorunda olmadığım her Kipur, günde bir çanak çorbayla bir parça ekmek verilen insanların köpek gibi çalıştırılmış oldukları ölüm kamplarını düşünürüm.

Son geçirdiğimiz serin kış günlerinde bir türlü ısınamayan bedenimin içinde zorlandığım gecelerde, Polonya'nın o son derece soğuk ikliminde yarı çıplak bekletilen insanların ölümün kokusu ve korkusuyla yüz yüze geldiklerinde o anları nasıl kaldırabildiklerini düşündüm bir kez. Bir çokları, uzun bir yolculuk sonunda vardıkları noktadan çırılçıplak soyunmak üzere direk ölüme giderlerken, hayatta bırakılarak çalışmak zorunda kalanlar,  üzerlerinde incecik bir kumaş parçası olmak üzere, karda, ayazda, buz gibi rüzgarların estiği kampın avlusunda dikilmek zorunda olduklarında..aralarından bazıları herşeye rağmen nasıl da hayatta kalmayı başarabilmişlerdi??  Milyonlar içinden tek tükleri bütün imkansızlıkları yenerek kurtulabilmişlerdi o cehennemden..

Geçen senelerde, bir kez içinde bulunduğum asansör birden bire iki kat arasında durup kaldığında, sönen ışıkla beraber, sadece saniyeler içinde girdiğim korkuyla birlikte nefesimin adeta durduğunu hissettiğim anlarda, sadece bir ya da iki dakikanın ertesinde de o insanlar gelmişti aklıma. Hayvan vagonlarına sıkıştırılanlar, günlerce karanlık ve soluksuz bir kalabalığın ortasında gece gündüz devan eden o  yolculuğa da, susuz ve nefessiz nasıl dayanmışlardı??

Daliah Lider 'in macerası ( İvri Lider'in annesinin)  ise yine bambaşka bir heyecanla yüklü. Savaşın başladığı günlerde, babasının hala elinde kalan belli bir paranın sayesinde, kızını samanla dolu bir kamyonun içinde sakladığı gün başlayan hikayesi, soluk soluğa devam eden bir yolun başıydı.

O saman yüklü arabaya konulduğunda, Daliah sadece üç yaşında küçücük bir çocuktu. Babası ona, hiç sesini çıkarmamasını, ağlamadan, gülmeden, konuşmadan beklemesini tembihlediğinde aklından kim bilir neler geçmişti, neler hissetmişti. Aradan ne kadar zaman geçince bilinmez, o saman yığınının içinden bir çift el çocuğu çıkarıp almıştı.

Varşova yakınlarında, Hıristiyan bir Polonyalı kadının kucağına teslim edilene dek,  bir kaç insanın ellerinden geçen çocuğu bu kadın en az 3 sene evinin bodrum katında saklayacaktı.

Oynamasını, evin içinde gezinmesini, hatta konuşmasını bile yasaklayan kadının tek amacı ele geçirilmemekti. Taa kendisinin bir yerlere gidip küçük kızı bir kaç saatliğine evde yalnız bıraktığı güne dek.

Yalnız kalan çocuk sonunda dayanamayarak bodrum katından dışarı çıkarak salonda duran piyanonun başında bulmuştu kendini. Piyanonun kapağını yavaştan açtıktan sonra, küçücük parmaklarını tuşlarda gezdirmeye başlamıştı. Komşulardan biri, kadının evde olmadığı halde içeride piyanoyu çalan birisi olduğunu anladığı an durumu bir diğer komşusuna yetiştirmişti. Yakınlardaki insanlar, kadının evinde birisini sakladığını anlamışlar ancak seslerini çıkarmamaya karar vermişlerdi.

Bir gün Polonyalı kadın yeniden gittiğinde bu kez köy bir anda ateşe verilmişti ve kadın bu defa eve dönememişti. Evin ateş aldığını gören komşularsa  çocuğu kilitli bulunduğu odadan çıkarmayı başararak Daliah'yı güvendikleri bir adamın ellerine teslim etmişlerdi.

Bu adam onu başka bir köye götürdüğünde bu yerde bir çok insanla beraber saklanılmıştı. Son derece az bir yemekle savaşın sonuna kadar elden ele yer değiştiren kızı en son Polonyalı bir aile himaye etmişti.

Savaşın sonunda, bir sene boyunca kendisini arayan annesi tarafından bulunduğunda babasının öldüğünü öğrenmişti.

Ve Polonya'dan Arjantine göç ettikten seneler sonra Israel'e aliyah yapan Daliah'nin müziğe olan eğilimi. oğlunda devam etmiş. Çok küçüklüğünden piyano çalan İvri bugün Israel'in en sevilen müzisyenleri içindedir.

Milyonlarca insanın arkalarından gelecek  nesillerin insanlığa hediye edebilecekleri çok şeyleri olacaktı mutlaka.

Katledilenlerin içinde doktorlar,  eğitmenler  ya da müzisyenler vardı. Bir çokları da sade insanlardı...Tek kusurlarıysa başkalarından farklı bir din ve bir etnik kimliğe sahip olmaktı.


26 Nisan 2022 Salı

Al Aqsa'yı ayakkabılarıyla, ellerindeki taşlarla çiğneyen Araplar


Aşağıda, Fransa'da yaşayan, aklı başında bir imamın,  kendi diniyle başka inançlara vermesi gereken saygıyı anlatan Müslüman bir din adamının i24 kanalındaki kısa röportajını paylaşıyorum. (Imam Hassan Chalghoumi- Drancy) 

Bu Müslüman din insanı gibi,  Jerusalem ya da onlardaki adıyla Kudüs denen bu kutsal şehrin, sadece İslam için değil diğer iki din için de çok büyük bir değeri olduğunu kabul etselerdi, bu din adam gibi düşünenlerin, ılımlı dini liderlerin bu toplum içinde liderlik yapmalarına,  Filistinlilerin akıllarını yerine getirmelerine izin verilseydi onlarla barış yapmak daha kolay olabilirdi.

Bunun yerine Arap ülkelerinde, Türkiye'de ve genel olarak dünyada, Israel polisinin Al Aqsa'ya ayakkabılarla girdiklerini, Al Aqsa'daki Filistinlilere ateş açtıklarını ( neden ateş açılıyor acaba?)  anlatıyorlar.

Ancak, Filistinlilerin önce kendilerinin kendi değerlerini nasıl çiğnediklerini, caminin içinde neler yaptıklarını göstermiyorlar. Arapların kendi inançlarını başkalarına karşı nasıl bir alet olarak gördüklerini kolayca ispatlayan bu görüntüleri kaç kişi seyretmiştir acaba??

Doğru, aslında burada olan olaylar dünyayı esasen en az ilgilendiren şeyler arasındadır. Ne Filistin ne de Israel kimseyi ilgilendirmiyor pek. Ancak buna rağmen ve yine de Filistin konusu üzerinden Israel düşmanlığı artmaya devam ediyor...yine Filistinlilerin haklarını çiğneyen, camilerde dua edenlere ateş eden askerler herkesin kafasındaki Israel.

Bir taraftan kimse çok fazla ilgilenmese de, kulaklarına ve gözlerine iliştirilen görüntüler hep Israel karşıtı.

Bu şekilde, son bir yılda dünya genelinde Yahudilere karşı antisemitik saldırılar yüzde 30 artış göstermiş.

Doğrular sonuna kadar konuşulmadıkça, BDS media'yı Israel hakkında düşman propaganda için kullanmaya devam ettikçe, yanlız Israel değil tüm Yahudiler nefret kazanmaya devam edeceklerdir.

Basında göze sokulan başlıklarla insanları aynı yalanlara inandırmaya devam ettikleri sürece, üçüncü satırdaki nefret birinci sıradan kanlarına girmeye devam ederken, bizim  anlattıklarımızı yine sadece bizler ( Yahudiler )  dinleyeceğiz...  sadece kendimizi ikna etmekle kalacağız.

Bizi dinleyen  sadece bizleriz... geri kalan aynı yolda, aynı bakış açısıyla, aynı nefretle devam ediyor... Bu sorunun sadece  Filistinliyi değil, buradaki tüm halkları etkilediğini bilmiyorlar. Burada doğan, büyüyen nesillerin  Araplara eziyet etmek için yaşadıklarını zannedenlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.  Halbuki bu savaş bir şekilde iki tarafı da etkiliyor.

Aramızdaki tek farksa karşımızdaki insanları kullananlar bu durumun sona ermesini istemiyorlar. Çünkü bu savaşın bitmesi onların işine gelmiyor. Onları besleyen şey buradaki karmaşa...

Bu savaşın bitmesi için, Arapların, doğru kişiler tarafından yönetilmeleri gerekiyor. ( onlar nerede onu da bilmiyorum!!!)

Yolsuzlukla, sömürüyle, dini fanatizmİe, kendi içlerinde akılca,  maddi ve manevi  en aşağıda bırakılan bir toplumu kullanmak çok daha kolay. Bunlar düzelmedikçe, aklı başında insanlar  Arap toplumunun kendisi tarafından susturuldukça bu yerlere barış gelemeyecek!!!