6 Nisan 2022 Çarşamba

İklimin değiştirdikleri

İsraelli Bilimadamları, son 70 yılda, her sene Israel'e uğrayan göçmen kuşlarla,  burada yerleşik yaşayan ve insanların yaşam alanlarına yakın olan kuş türlerinin kendilerini değişen iklim şartlarına adapte ettiklerini gözlemlemişler.

106 farklı cins içinden yaklaşık 8000 kuş üzerinde yapılan takibe göre kuşlar iklime bağlı bir morfolojik değişim içindeymişler.

Bu araştırma çerçevesinde kendisiyle röportaj yapılan Profesör Shai Meiri, soğuk bölgelerde yaşayan hayvanların genelde daha yuvarlak daha şişman formları olduğunu, sıcak yerlere gidildikçe aynı hayvanların bedenlerinin daha zayıf ve daha uzunca olduğununun bilindiğini söylemiş.

Aynı iddiaya göre, mesela New York'lu Amerikalılar soğuk bir iklimle sürekli daha ve daha şişmanlarlarken, California'ya gidildikçe gayet zayıf ve formunda insanlarla karşılaşmanız mümkün oluyor hahahah..  Bu da benim konuya getirdiğim yeni bir aydınlatma 😜. Buna göre iklimsel teoriyi kendi kafama göre farklı alanlara adapte etmiş oluyorum.  İşin şakası bir tarafa, insan soğuk yerde barınabilmek için daha çok yemeğe, daha fazla bedensel yağ hacmine ihtiyaç duyuyor mutlaka.

Ben Israel'e ilk geldiğimde buradaki sokak kedilerinin ne kadar tipsız olduklarını düşündüğümü hatırlıyorum. İstanbul'un  o yuvarlak bedenli hayvanlarının yerine burada daha çelimsiz ve uzunca, daha sivri yüzleri olan kediciklere rastladığımda şaşırmıştım. O zaman hep bunu düşünürdüm, hayvanlar bile bir yerden diğerine farklı görünüyorlar. Nasıl ki soğuk iklimlerde yetişen insanlar, güneşten uzak oldukları için daha minik daha ince ve zarif yüz hatlarıyla  çok daha beyaz bir tene sahiplerken, biz Akdeniz insanları devamlı sıcak ve güneşe maruz olmaktan dolayı daha geniş bir burun ve daha iri dudaklarla birlikte esmer bir tene ve  kadınlarımız da daha fazla popo ve kalçaya sahip oluyoruz.

Bulunduğumuz bölgeye ve iklim şartlarına göre hayvanlar da insan bedeni de bir evrim geçiriyor. İklim gerçekten de bizlere farklı bir şekil vermeye devam ediyor.

Biz insanlar sıcak bölgelerde kısalıp irileşirken, kediler ve kuşlarsa tersine sıcakta uzayıp sivrilmişler ama nedense!!! O zaman biz insanlarla hayvanların geçirdiğimiz morfolojik evrim belki de kısmen de olsa farklı... Neyse işin kısası, hepimiz bir şekilde kendimizi iklimsel değişikliklere adapte ediyoruz.

Bir arkadaşım bu konuda daha da ileri giderek, buranın kedilerinin karakterlerinin bile Türk kedilerinden farklı olduğunu söylerdi.

"Buranın kedileri bile daha bir yabani" şekilindeki iddiaları doğru gibidir sanki ( Israel'in o kendine özgü rahatlığının, abartılı bir "burası Israel...istediğim gibi oturur, istediğim gibi yaparım"in  getirdiği alışılmadık boş verci davranışların kedilere bile yansıdığını iddia ederdi!!)

Son dönemlerde gittikçe hızlanan iklim değişikliğiyle doğada biz insanları nelerin beklediğini bilimadamlarının tam bildiklerinden eminmiyiz acaba?? Bir taraftan bir aralar buzul çağına gireceğimiz beklentileri varken son yıllarda en çok konuşulan "ısınan" yerkürede denizlerde görülen yükselme!! Ve kutuplardaki iceberg'lerin erimesiyle yok olacakları iddia edilen kıyı şeritlerindeki bir çok şehirlerin akibetleriyle ilgili olası sorular, alınması gereken tedbirler..

Derken artık kışlar bazen hiç olmadıkları kadar soğuk geçebilirlerken, yazları ekstrem sıcaklar yaşamaya başlayan Avrupa şehirleri, bize, her geçen sene daha da ağırlaşan şartlar  ( daha çok fırtınalar, daha fazla seller, yangınlar ve depremlerle ) varlığımız için daha fazla savaşmaya iten bir hayatla başbaşa kaldığımızı hatırlatıyorlar.


5 Nisan 2022 Salı

İmamların savaşı

İki hafta evvel ilk kez gittiğim Bar'ta'da kasabın şehrin orta yerinde ineği yere nasıl yığdığı günlerce  aklımdan gitmedi. Yan yana dizili dükkanların ortasında, bir kasabın girişinde her gün meydana gelen olağan kesimlerden biriydi bu.  Kestikleri hayvanların parçalarını dükkanın girindeki demir çubuklara asanların olağan yaşamları. Hebron'da da böyleydi diye anlatır kızım. Etler kasap dükkanının girişinde asılı olurmuş.

Koca bir hayvanın boğazını şehrin ortasında, çocukların gözleri önünde  kestiklerinde insan algılayışında bir şeyler değişiyor sanki. Kocaman bir bıçak elinde olmak üzere, bir adamı böyle bir eylemi yerine getirirken seyretmenin insanda nasıl bir etki yapacağını düşünmek!!

Vahşeti basite indirgemek olmuyor mu bu??!!...Günlük hayatın bir parçasına çevirmek. Bu tip şeyleri olağan kılmak.

Kimi şeyleri hala aşamamış olan grupların yaşadıkları hayatların getiri ve götürülerine verilebilecek cevaplardan biridir bu kesim. Medeniyetle gelen kimi kuralları topluma sokamamak zaten sorunun bir parçası. Kimi insanı  kuralların eksikliklerinin toplumları nasıl etkilediğini görmek bu şekilde mümkün.

Bir hayvanı herkesin gözü önünde katlettiğinizde vahşeti sindirmeyi öğrenen çocukların daha ileride insan cinayetlerini de olağan görebilmelerinin yolunu açıyorsunuz.

....................................

Bir kez daha, Jerusalem'de, eski şehrin tarihi kapılarından birinin çıkışında dünya kopuyor.

Son günlerde yeniden polislerle çatışan gençler ortamı karıştırmaya çalışıyorlar. Ramazan'ın gelişiyle her zamankinden daha çok insanın üşüştüğü bu yerlerde yeniden bir şeyler oluyor.

Shaar Sh'chem ya da diğer adıyla Şam Kapısı, 16. yüzyılda, Roma İmparatoru Hadrianus tarafından, aynı yerde yaptırılan şehir duvarlarının kalıntılarını yenileten Sultan Süleyman tarafından inşaa ettirilen kocaman girişlerden bir tanesi Sha'ar Sh'chem. Bugünlere dek  farklı inançları bir şekilde biraraya getiren bu alanı çevreleyen duvarların bulunduğu yer hala tam olarak huzura kavuşmamış görünüyor.  Ramazan'ın gelişiyle bir kez daha saldırılar başladı.

Bugünlerde Paskalya'ya doğru yeniden perhize giren Hıristiyanların da inananları aynı şehrin eski patikalarında dua etmeye gidiyorlar. Huşu içinde, sessizden bir geçiş onlarınkisi. Kimse onlardan ne korkuyor, ne tedirginlik hissediyor. Onlar bu dünya'nın kurtuluşu için çanlarını çaldırmaya devam ediyorlar.

Ve yine biz Yahudiler Pesah'ı konuşuyoruz bir kez daha. Önümüzde, yeniden  "özgürlük" kavramını hatırladığımız bir bayram var. Ve yine Pesah'a denk düşen hamsinlerle gelen kum firtinalarına rağmen yapılacak bahar temizliğinin arkasından bu bayramı karşılamak için hazırlanıyor bir çokları. Bizim için esaretten özgürlüğe geçtiğimiz zamanlara işaret ettiği için bu bayram hep düşündüğümüz hep tartıştığımız bir şey daha insanın bedensel özgürlüğünün yanında manen esaretten kurtulmasının anlamı!

Üç din bu yıl bir kez daha aynı döneme denk gelen bu kutsal günlerde ortak değerler için anlaşabilirlermiydi acaba??

Her namaz çıkışlarında gördüklerime bakılırsa bunu hayal etmek kolay değil.

Geçen baharda eşimle yine eski Yaffo'nun tepesinden kıyıya inen dar sokaklarından birinde yürüyorduk.

Tepedeki Alaaddin adlı, Yaffo'nun en eski restoranlarından birinin hemen bitişiğindeki merdivenlerden aşağı inerken, aynı hizada her daim gözüme çarpan, tek minareli minicik bir cami vardır. Aynı yolun aşağısındaki bir başka caminin dışında....Tam oradan geçerken, içeride, yerlerdeki halılarda oturan erkekleri gördüm. Sanırım aynı anlarda imam onlara vaaz veriyordu. İmamın vaazını pür dikkat dinleyen müminlerin kulaklarına çalınan sözler ya da cümlelerden bir tek kelime bile anlamazken sadece hışımla konuşan din adamının öfkesini duyuyordum. Adamın neye öfkelendiğini gerçekten bilmiyorum. Ancak o an o yerde huzur değil de bir hiddet vardı. İmam kime ve neye hiddetliydi acaba??  Her gün duaya gelmeyen bir inanana Tanrının ne ceza vereceğini mi söylüyordu onlara??  İslamın gereklerini yerine getirmeyenleri Tanrının cennettine almayacağımıydı, bu Allahın 1.5 milyarlık grubunun sürüsüne bereket imamlarından bir tanesinin verdiği mesaj??

Ben inananlarına hiddetle seslenen bir din adamını dinlemeyi tercih etmezdim. Din hiddet içermemeli. Din insanın yüreğini sevgiyle okşamalıdır. Bir imam onu dinlemeye gelen  Müslümanlara vereceği mesajla onları gerçekten iyi insanlar yapmak için çalışmalıdır.

Bugünse Kutsal Topraklarda bir kez daha imamlar etrafı kızıştırmakla uğraşıyorlar. Tanrı için oruç tutanlar, Tanrının adıyla huzur bozmak için çatışmaya teşvik ediliyorlar.

Başka dinlerden camilerine, inançlarına karşı hassas olmalarını bekleyenler, başkalarının kutsal saydıklarını yıkıp geçmekten çekinmiyorlar.

Birileri  inanç özgürlüğü adına istedikleri gibi vaaz verebilmeleri için onlara gereken imkanları sağlarken, onlar aynı imkanları başkalarının değerlerini yıkmak için kullanıyorlar.

Birisinin dua etme özgürlüğü başkasının yaşam özgürlüğünden yüksek olamaz.

İran'dan gelen mesajlarla etrafı ateşe atmak isteyen din adamlarını görevlerinden def etmek için çok düşünmenin kimseye faydası yoktur.

Birilerinin çanları üç beş çapulcunun cehennemlik ağızlarından çıkan kelimelere kaldıysa eğer, etrafı yangın yerine çevirmeden, bu insanları takip altına alıp, görevlerini kötüye kullanan din adamları için başka alternatif çözümler olduğunu kanıtlamanın zamanıdır.

Yarın öbür gün bu topraklarda kan dökülmesi için etrafı ayaklanmaya itenlere bu zevki vermek büyük bir hatadır.

Bu insanlar Ortadoğunun her karışında gördüğümüz kanı Yahudi ülkesine taşımak istiyorlar. Bu insanlar, kendi hükümleri altındaki hiç bir yerde görmeye alışkın olmadıkları insanca yaşam kurallarını yıkmak istiyorlar. Israel Devleti onları rahatsız ediyor. Amaçları bu devletle barışmak değil. Şimdi İran ve onunla bir olanlar içimizdeki radikalleri ayaklandırarak buraları cehenneme çevirmek istiyorlar.

İran bu şekilde Israel'i bertaraf etmek için çalışıyor.

Israel Meclisi Dışişleri ve Savunma Konseyi başkanı Ram Ben Barak, devam eden terörle baş edebilmek için olağanüstü hal ilan etmek zorunda kalınabileceğini söylerken dün İslami Cihad Örgütünün yayınladığı bir fotoğrafta, üzerinde patlayıcılarla yüklü bir intihar bombacısının başı çektiği silahlı adamlarıyla Israel'e ne gibi bir mesaj vermeye çalıştığı bellidir.

Tüm bunlara rağmen hayat burada devam ediyor. Yeni bir günde gözlerimizi güneşe çevirmeye devam ediyoruz. Israel Devleti hala daha onların düşündüğünden güçlüdür.


4 Nisan 2022 Pazartesi

Radikallere karşı savaşırken Birleşmiş Milletlerden İsrael'e yeni bir kınama daha

Yıllar evvel, ne Batı Şeria, ne de Gazze'yle aramızda herhangi güvenlik çiti ne de güvenlik duvarları mevcuttu. Bu yerlerden Israel tarafına geçen insanlar buralarda çalışırlardı.

Filistinliler Israel'de inşaat ve yapı sektöründe, özel iş alanları içinde istihdama katılırlarken geçen zaman bir çok şeyi olumsuz yönde değiştirdi.

Özellikle II. İntifada sonrası Al Fatah yerine Gazze'de Hamas'ın kontrolü ele geçirişiyle Israel güvenliğini gittikçe daha çok tehtid edişi, yine Batı Şeria'dan çıkan intihar saldırıları, iki halkı birbirinden neredeyse tamamen kopardı. Israel'de gittikçe kaybolan can güvenliğini geri kazanabilmek için, karşı taraftan gelen saldırılara son verilmek istendi.

Canı isteyen her Filistinlinin Israel'in her gün farklı bir noktasında kendisini patlatmaya başladığı gün bir dönem kapandı. Her Filistinlinin Israel tarafında özgür gezdiği günler bitti. O günlerden sonra özel kağıtlarla, izinle çalışmak durumları başladı.

Durdurulamayan terörü engellemek, bitmeyen sivil kayıplarına bir son vermek adına ilk kez II. İntifada döneminde güvenlik çitleri ve güvenlik duvarları örülmek üzere, iki tarafı birbirinden " kesin " (?!) bir sınırla ayırmak söz konusu oldu.

10 gün evvel bulunduğum yerleşim yerine ellerimizi kollarımızı sallaya sallaya girdiğimizi saymazsak tabii. Sonuçta herşey biraz lafta. Benim onların bir köyüne, yerleşim yerine rahatça girebilmiş olmam mümkünse eğer, aynı şekilde onlar da bizim tarafımıza aynı rahatlıta geçebilmeleri mûmkün demek ki.

Bir yerlerde güvenlik kontrolü yapılırken başka bir noktada ister arabanızla ister yaya olarak, kimsenin engeliyle karşılaşmadan geçip gidebiliyorsanız, daha başka noktalarda bulunan çitlerin anlamı nedir ben pek bilmiyorum??!!

Şimdi yeniden bu konular gözden geçiriliyor.

Adlında Gazze'de yaşayan insanlara özgür ve rahatça düşündüklerini söylemek şansını verebilseydiniz, bir çokları, Israel'de çalıştıkları günleri özlüyorlar mutlaka. Bir çokları Hamas'tan evvelki yılları mumla arıyorlar.  Burada çalışabildikleri zamanları,  Israel'le iş yaptıkları günleri. Hatta Israel askerinin Hamas Militanları yerine Gazze sokalarında dolaştıkları günleri özlüyorlar. Bunu biliyoruz.

Hamas'ın kurduğu korku cumhuriyeti, İslamcı zihniyetin ve katı kuralların, kendilerine karşı duranlara yapabildiklerinin hesabını tutan ve denetleyen hiç kimse olmadığı sürece Filistinlilerin kendi insanları tarafından yaşadıkları zulüm ve işkenceler aynı şekilde devam edecek.

Radikallere karşılık sindirilmiş bir halk var. Özellikle Gazze'de. 

Aslında, Batı Şeria'da da demokrasi yok tabi. Al Fatah ya da Hamas, biri İslamcı diğeri sözde laik olmakla birlikte hepsi aynı kafada. Kimse ne bir yerde ne de diğerinde özgür fikrini söyleyebilecek kadar serbest değil.  En çok kendi yönetimlerinden çekiyorlar. Kimse, bırakın silahı, Israelle konuşalım artık diyebilecek cesarete sahip değil o topraklarda! 

Bunu söyleyecek kişinin yaşatılmayacağını her biri bilir. Onlar gibi düşünmeyeni yaşatmayan bir toplumdur bu!!

Esas ilginç olansa, bir taraftan kendi adamlarının zulmünden şikayet etseler de diğer taraftan her birini kendi zihniyetlerinin getirdiği kapalılıktan kendilerini kurtamayacak kadar da muhafazakadirlar..."hepsi"!!

Ancak çoğunun en çok ihtiyaçları oldukları şeyse şu an yemek!! Bir geçim kaynağı!!

Israel onların elektriğini, suyunu karşılaşasa da bu yetmez. Ya da her gün tonlarca mal yüklü kamyonlar, gıda ve ilaç soksalar da yine de bu insanlar işsizliğin getirdiği şartlar içinde zorlu bir yaşam yaşamaktalar. Onlar, güvenlik kaygılarının, radikal fikirlerinin esiridirler.

Hala devam ettirdikleri küçük esnaflık, tarım ve yine küçük sanayiyle balıkçılık dışında, dar bir alanda kalmanın zorluklarını yaşıyorlar mutlaka.

İslamcı gruplar verilen paraların büyük bir kısmını silahayatırmaya devam ederlerken Müslüman Kardeşler'den, İran'dan gelen yardımlarla palazlananlar diğerlerini süründürülüyorlar.

Tel Aviv'de Eben Gevirol Caddesi üzerinde küçük bir yer işleten bir Gazzeli tanıyoruz biz. Gayet efendi bir insan.  Burada özel izinle çalışamaya devam eden kimi Gazze'lilerden biri bu.  O ve onun gibiler için tek bir gaye var;  ailelerinin geçimlerini sağlamak.

Ve bazen yine de kimi normatif diye adlandırılan ailelerin içlerinden bile çıkabilen radikaleze olmuş tipler bir gün silahla etrafı taradıklarında bir kez daha kime ve neye inanacağınızı bilemiyorsunuz.

Geçtiğimiz gece  Batı Şeria'da bir yerlerde gecenin karanlığında, Israel Güvenliğine ait özel tim yine bir hücre evine baskın yaptı. Üç teröristi,  Israel'in merkezinde yeni bir katliam gerçekleştirmeye az zaman kala makineli tüfekleriyle ele geçirdiler.

Üç azılı teröristin bulundukları evde çok sayıda cephane mevcuttu. Bu operasyonda bir Israelli asker çok ağır yaralandı.

İslami Cihad Örgütü bunun üzerine Israel'in kendilerine karşı savaş açmış olduğunu ve buna roketlerle karşılık vereceklerini  bir tehtid mesajıyla yayınladılar.

Hamas sözde şimdilik olaya karışmaz gibi görünse de, bunun çok büyük bir anlamı var mı bilmiyorum.  Çünkü Gazze'de  selefiler ya da başka Cihadistler kuvveti ele geçirmek isterken, onlar da  Israelle çatışmaya girebiliyorlar.

Aralarından biriyle el sıkışsanız, diğer bir grup buna karşı çıkabiliyor.

Filistinlilerin içlerinde savaş istemeyenler  olması durumu düzeltmeye yetmiyor. Kendi insanlarını maşa gibi kullanan  radikaller oyunun kurallarını belirleyenler.

Bir de içimizdeki Israelli araplar var.  Ve en  kötüsü Daesh ve Hamas'ın radikalize ettiği Israelli Arap gençlerin dışarıdan gelen kışkırtmalardan etkilenerek eyleme geçmeye çalışmalarıdır.

9 milyonluk nüfusun içide yaşayan 2 milyon Arabın yüzde 90'i  günlük yaşamlarına devam etmeyi tercih etseler  de aralarından çıkan küçük bir yüzdenin çıkardığı problemler  yetiyor!!

Israel'in en büyük sorunu Radikal İslamdır. ( radikal islam?!)

Ve tüm bunlara karşılık, Birleşmiş Milletler tarafından Israel'e karşı yeni bir kınama kararı daha çıkmış. Bu karara evet diyenler arasında Almanya ve Fransa da var.

Dünya bizi kınamaya devamederken  biz de kendimizi korumaya devam etmek zorundayız.

Başka bir Yahudi Devleti daha olmadığına göre seçeneklerimiz fazla değil!!

3 Nisan 2022 Pazar

Bir hiç uğrunda ölmeye hazır olanlarla barışmak

Hayat keskin virajlar demek bazen; bir günden diğerine çok farklı şeyler yaşatabiliyor bize.

2022'nin ilk ayından itibaren başlayan yağmurlar, ilk kez Israel'in klasik kış havasından çıkıp neredeyse Avrupa kara ikliminin sert günlerini getirir gibi oldu bu sene. Belki Israel'in merkezinde Avrupa'daki  karları görmesekte, değişen iklimin yansımalarımıydı bu kışın nemli, rüzgarlı ve yeterince soğuk havası bilmem. İlk kez yağmur duasına çıktığımız kurak günleri özletmeye varacak bir sonu gelmez yağışlara dönüştü bu yılki kışımız Israel'de. Yeterince üşüten ayazıyla birlikte, güneşi artık çok özlediğimiz haftalar geçerken baharı bir anda dört gözle beklemeye başlamıştık geçen güne kadar.

Alışkanlığımızı yeterince yitirdiğimiz zorlu kışlar, Israel'in soğuklara hazır olmayan şartlarıyla birleşince hayatımda bu kadar üşüdüğümü hatırlamadığım koca bir mevsimi belki de ilk kez artık geride bırakmak üzere olduğumuzu hissediyorum.

Bir anda bastıran hamsinlerle....Bir günden diğerine ters yüz olan havalarla...

Ayrıca zor geçen kışın ardından gelen bir de zorlu güvenlik şartları daha bir kaç gün evvel hepimizi bir umutsuzluğa itti sanki bir an.

Ama yine de bu ülkenin her durumuna alışkın olan insanları bir günden diğerine kendilerine gelmeye başlamış gibiler.

Hayat sizi, kimi zorlu şartlarla bile yaşamaya alıştırıyor sanki.

Bir taraftan hala tam olarak sona erdiği söylenemez bir virüs'ün getirdiklerini daha arkamızda bile bırakamadan, geçen baharda yaşadığımız zorlu çatışmaların yeni bir round'unun evvelinde olduğumuz olasılığı fikri bile yıpratıcı.. 

Karanlık ve soğuk bir bahar haftasında bir kez daha silahların patladığı Ortadoğunun merkezindeki karmaşık bir problemin tam ortasında bir kez daha insanların hedefte olduklarını bilmek ne kadar korkutsa da,  bu kördüğümün nasıl çözüleceğini bile bilmediğiniz bu sokaklarda size vahşi batıyı andıran görüntülerden sadece iki gün sonra yeniden farklı bir ruh haliyle uyanmayı başarmak.

Sonu gelmez bir sorunun çıkmazında bile günü gününe yaşamayı öğrenmiş insanlarıyla birlikte aynı sele kendinizi bırakmak....

Küçücük ve gayet karmaşık denebilecek bir toprak parçasında bir oraya bir buraya dağılan insan kitlelerine birlikte yaşamayı öğretememenin imkansılığı ile yola devam ederken... yeniden, karanlık bir gecenin yerinde bu kez yağmur yerine kurşunlar yağdırmak için etrafta dolaşan kimi insan kılıklı şeytanlarla yaşamak zorunda olduğunuz bilinciyle bile ertesi gün yeniden parlayan güneşle birlikte güzel bir haftasonunda yataktan kalkıp bisikletinizi alarak yola çıkabilmek. Köpeğinizle bir sabah turunuzu daha gülümseyerek tamamlamak...çocuklarınız ya da torunlarınızla bir defa daha sahilde içinize çektiğiniz nefesle yeniden hayata gülümsemek için sebepler bulmak.... Çaresiz kaldığınızda elinizdekiyle mutlu olmayı seçerek sağlıklı olmak zorunda olduğunuzu bilmek.

Üçüncü saldırının ardından Tel Aviv sokakları bir anda koronanın ilk günlerine dönmüşse de ertesinde gelen cuma'yla birden kış bitti.. kışla beraber karanlık fikirler de silindiler sanki. Güneş yeniden pırıl pırıl parlarken sokaklar bir günden diğerine yeniden doğuşa geçti.

Sadece bir günde insanların ruh hali 180 derece değişmiş gibiydi bu cuma öğleden sonra. Sahilde dolaşırken, bikinili kızlar, genç erkekler, yürüyüş yapan insanlar size terörü unuttururlarken...kumsallar yeniden her yaştan insanlarla doluydu. Kemikleri yeniden ısıtan sıcacık hava kimsenin kendisini eve kapayarak bir yere varamayacağını anımsatır gibiydi.

Yaşamak isteği kişilerin içindeki en güçlü duygulardan biri.

Her cafe'den, her noktadan kulağınıza gelen müzikler, dondurma yiyen insanlar, bisiklete binenler ve hatta kimi denize girenlerle bir tatil beldesi güzelliğindeki muhteşem kumsallar, daha iki gün evvel yağan kurşunları unutmayı tercih eden insanlar bu ülkenin dinamiği olmaya devam ediyorlar.

Bir daha böyle şeyler yaşanabileceğini bilmek dahi kimseye yaşarken ölmek isteği vermiyor.

Tüm yaşananlara rağmen hedef güçlü olmak.

Hep derim, neyi kutsadığınız çok önemli. Kimileri yaşamı kutsuyor bir diğerleriyse ölmeyi :(.

Bu dünya'da kendinize olumlu hedefler seçtiğiniz sürece, yaşamı sevdiğiniz müddetçe, kendinize devam etmek için mutlaka yeniden şans vereceksinizdir.

Bazense gelecek hayattaki hayaller ya da idealler adına ölümü aramaya itilenler de olabilir. Sağlıksız bir düşünceyi kocaman kitlelerin ortak hedefi haline getirdiğinizde insanları kendilerini gelecek hayattaki "güzelliklerin" peşinde koşmaya da ikna edebilirsiniz. Böyle düşünmeye itilen insanlara karşı savaşmaksa çok daha karmaşık bir soruna dönüşür. Bir hiç uğruna ölmeye hazır olanlarla yaşamı tercih edenler arasında ortak bir gelecek kurmak fikri erişilmesi en zor şeylerden birine dönüşebilir.


1 Nisan 2022 Cuma

Ortak bir hedefimiz olmadığı sürece savaşmaya devam edeceğiz

Geçtiğimiz günlerde Negev'de "Tarihi bir zirve" gerçekleşti. İlk kez Bahreyn, Arap Emirlikleri, Mısır ve Fas Israel'in güneyindeki koca çölde bir tarih yazdılar. Bu bölge için çok önemli olan zirvede, eski düşmanlar birlikte yepyeni denizlere açılmak hayalleriyle buluştular.

Çoğu Körfez ülkeleriyle başlayan bu yeni dönemin bir gün Filistinlilerle imzalanacak bir barışı da getireceği ümidini ne kadar korumak istesekte şimdilik açıkça görülen şey, Israel'in bu toprakların dışında kalan Araplarla yakınlaşmasının Filistinlileri sadece daha da çok kızdırdığıdır.

Israel'le antlaşmalar imzalayan Körfez "Şeyhlerinin" ardından onları takip eden  Sudan ve Fas gibi Afrikalı Müslüman ülkelerinin bu barış dalgasına katılımları Filistinliler tarafından Israel'e karşı olan davalarına sadece bir ihanet gibi algılanıyor.

Amerika'nın verdiği ödünlerle, yakında ikinci kez imzalanacak olan  "İran Nükleer Anlaşmasına" karşı çıkan bölge ülkeleriyle birlikte kurulan Körfez paktının adeta başını çeken Israel Filistinlileri son derece sinirlendiriyor gibi.

Filistinin hakları için savaşan (!) Hamas ve Hizbullah gibi iki büyük terörist grubu şemsiyesi altında tutan İran,  daha ılımlı Sünni devletlerle birlik olan Yahudilere iyi bir ceza vermek için,  içimizde ve işgal ( ?!) topraklarında yaşayan Filistinlileri yeni bir ayaklanmaya çekiyor olabilir mi???

Son günlerde bir hiçten başlayan olayların Ramazan'da zirveye çıkması beklenirken, Israel'de ortaya çıkan güvenlik boşlukları da korkutucudur.

Her an terörle başı dertte olan bir ülkenin yeterli polise sahip olmaması, sancılı bölgelerle aramıza örülen kimi güvenlik çitlerinin rahatça delinebilmesi, her an her yerde yanı başımızda patlayabilecek silahlar demektir.

Önümüzdeki günlerdeki olası senaryoyu tahmin etmekse zor değil.

Bugünden itibaren, Al Aksa çıkışında başlatılacak huzursuzluk ve taşkınlıkları bastırmaya çalışacak olan polislerle Araplar arasında yaşanacak olaylar Ramazan boyunca dozları yükseltilerek devam edecek. Ve bunun sonucu kimi yaralılar ve belki de ölümler olacak ve bu onlara daha fazla tepki vermelerinin yolunu açacak.

Israel'i hep en hassas yerinden vurmaya alışık olanlar yeniden camilerden savaşacaklar. Ve her defasında tüm dünyaya karşı, Yahudiler'in Filistinlilerin haklarını çiğnediklerini ispatlamak için din kullanılacak.

Eski Şehir'de namaz çıkışları olan olaylar başka yerlere de sıçratılarak bir kez daha Gazze'den roketler devreye sokulacak.

Ramazan'da camilerde verilen vaazlar onların namaz çıkışı evlerine, ya da işlerine mi yoksa meydanlara mı gideceklerini belirleyen şeylerden biri olacak.

Buradaki kimi gazetecilerse hala konuşma özgürlüğünün hassas bir konu olduğunu söylemeye devam edebiliyorlar televizyonda.

Konuşma özgürlüğüyle, insanları terörist  eylemlere teşvik etmek arasındaki ince çizgiyi kim belirleyecek acaba??

Kimi "kutsal" telkinlerin peşinde masum insanların canlarını almaları da demokratik özgürlüğün vazgeçilmezliğinin bir neticesi olmak zorundamıdır????????????

Bu nasıl bir haktır???!!

Beer Sheva'daki teröristi, ruhsatlı tabancasıyla durdurmayı başaran otobüs şoförünü soruşturmaya çeken polis, ve güvelik gerekçesiyle (?!) tabancasına el koyan savcılıkla?? !!, aynı teröristi zamanında iyi hal nedeniyle serbest bırakan Israel Mahkemesi, camilerde insanları öldürmeye teşvik eden imamların, Israel'in varlığına karşı çıkan din adamlarının vaazlerini  demokrasi adına savunan televizyon şarlatanlarının bu insanları, bize karşı eyleme geçmelerine bir yerde çanak tuttukları sürece, işimiz daha kolay olmayacaktır.

İnsanlık düşmanlarına karşın, kendilerini korumaya çalışanların ellerinden silahlarını alarak cezalandırarak, terör destekçilerini ve bilfiil terörle uğraşanları hapishanelerden salarak, ( sözde ) demokrasi ve konuşma özgürlüğü adına insanları ölmeye ve öldürmeye teşvik edenlere demokrasi adına neredeyse arka çıkarak Israel daha çok masum insanını kaybetmeye devam edecektir.

Şimdiliköyle görülüyor ki, ortak bir amaç için biraraya gelen Arapların yanında içimizde yaşayan ve gerçekten barış yapmak ihtiyacı içinde bulunduklarımız arasında ortak hiç bir menfaat yoktur.

Şu an için, birlikte yaşamanın yolunu bulamadıklarımızla aramızda ortak bir hedef belirleyemediğimiz sürece savaşmaya devam edeceğiz. Ve bu savaşta iki taraftan daha çok masumlar ölmeye devam edecekler!!

 

31 Mart 2022 Perşembe

Terör bir kez daha sokaklarda.. dünya ise bir kez daha suskun

 Ben gençken ne sokak serserilerinden, ne gece başıma gelebileceklerden korkmadan dışarılara kendimi atmayı bilen biriydim!! Hani erkek gibi derler ya.. Öyleydim biraz!!

İstanbul'un tüm serserilerine rağmen başına buyruk bir genç kızdım her daim!!

Gece sokağa çıkmak için kimseye ihtiyacım olduğunu düşünmeden heryere giden bir ben vardım hep!!

Hayatın korkulması gerekenlerinden pek korkmayan biriydim o zaman!!

Büyüdüğüm şehir bugün o zamanlardan belki kat kat korkutucu, kat kat tehlikeli bir yer oldu kadınlar için. Sokak ortasında öldürülen kadın sayısı dünyada en yüksek ülkelerden biri oldu Türkiye.

Israel'se bu konularda  çok daha rahattı. Tam benlikti. Şehir merkezlerinde bile hep bir rahatlık söz  konusuydu. Buradaki huzur, bir evinizde olmak hissi gibiydi. Rahattı her yer!!

Gece yarısına kadar genç çocuklar, kızlar sokaklarda korkusuzca gezebilirlerdi bu ülkede. Daha çok yakın bir zamana kadar. ( Belki de bir anlamda  daha bir hafta öncesine dek bu böyleydi!!!)

Israel'in, tüm geçirmiş olduğu savaşlara rağmen, en belirgin en güzel şeylerinden biriydi hissettiğiniz güvenli ortamı ve beni en çok etkileyen şeylerden biriydi bu. Tüm düşünülenlerin tersine bu ülkede kızlar günün her saati rahatça sokaklardaydı.

2000'lerde başlayan ikinci intifada'da ilk kez bu olguda bir değişim oldu. İlk kez, sokaklar insanı ürkütmeye başlamışlardı. Ama bu korku geceleri değil tersine en çok gündüzleriydi.  İlk defa o dönem ölüm insanı heryerde yakalayabilir hissiyle gezer olmuştuk Israel'de. Ve bu korku en az dört yıl sürdü o dönem.

Daha önce de olan kimi intihar saldırılarının sayısı arttıkça bu his birden bire çok yoğun olarak benliğimizi sarmıştı.  Otobüse binmek, şehrin merkezinde dolaşmak, bir kafe'de oturmak ilk kez birden bire korkutucu olmuştu. ( her saat!! )

2004 sonrası yeniden bir rahatlama dönemi geldi. Yeniden bildiğim Israel'in o huzurlu ortamına kavuşmuştuk. Zaman zaman roketlerle başlayan kimi çok yoğun çatışmalara girdiğimiz günler dışında.2007'de başlayan, 2009'da Gazzeye ilk askeri operasyonu getiren roket saldırılarıyla Gazze sınırında değişen hayatın Israel'de yepyeni bir güvenlik sorunyla bugünlere dek bitmeyen ve her defasında bir basamak daha çıkan gerginliklerle devam eden yaşamımız.

Normal günlerde, ne kızımın gecenin bir yarısı köpeği indirmesinden ne de gece ikide eve girmesinden korkmadığımız bir atmosferden birden yeniden 2000'li yıllarını başını aratmayan, belki o dönemlerden bile daha stresli günleri getiren saldırılar bizi yeniden sarstı.

Bir günden diğerine cehennemi yeniden geri getirenlerle değişti tekrardan günlük yaşamımız.

Her duyduğunuz ses, her ambulans sireninin insanları acaba ne var? sorularına iten,  kimi şeytani oluşumlarla iç içe yaşamak zorunda kalan bizler sürekli senaryolarla uğraşıyoruz.

Herkes bir panik içinde.

Dün insanların yarıya yakını günlük rutin hayatının bir çok gerekliliklerini yerine getirmemişler. Bir çokları mecbur kalmadıkça sokağa çıkmaktan bile çekinir durumdalar. Okullara çocuklarını göndermemiş çok insan var.

Bir hafta içinde gelen üçüncü saldırı insanları travmatik bir duruma soktu.

Dün ilk kez çalıştığı kursa taksi tutarak gittiğinde, arabasına bindiği şoför Danielle'e  daha kemerini ilk bağladığı anda ; "Eğer bir saldırı olursa hemen kapıyı açıp karşı binaların arasına doğru koş tamam mı!" demesi onu tabi ki rahatlatmamış daha da çok strese sokmuş.

Herkes sürekli olasılıklar içinde hareket eder halde. Üniversite'ye gitmek için güzergah değiştirmek, eğer bir olay olursa nasıl kaçılabileceği ihtimallerini hesaplamak.. Son bir kaç gündür devan eden yeni hayat!!

Hükümet, yeni kararlardan, yeni  önlemlerden bahsediyor. Daha çok polis, daha çok asker sevk edilecek her noktaya. Polis yeterli olmadığından Başbakan silah ruhsatı olanları bugünlerde silahlarını yanlarında taşımaya çağırdı!!( Bu da durumun zorluğunu ispatlıyor )

Her iki günde bir insanları makineli tüfeklerle tarayan teröristlerin varlığıyla normal hayat devam edebilir mi?

Daha düne kadar, güvenlik sorunları nedeniyle Gazze'den bir süredir giriş yapmayan bir sürü Gazzelinin, yeniden Israel'de çalışmaları,  Ramazan ayında Al Aksa'ya girmeleri için izin verilmek isteniyordu. Hükümet. Hamas'a iyi niyet göstergesiyle, gerginliği azaltmayı planlarken, Hamas tersini yaparak yine de ve tekrardan olaylar başlatmaya çalışıyor. Bunlar bilinen klasik taktikler.

Saldırılar artarken, kısıtlamalar yeniden gündeme gelecek. Bu defa Hamas yeniden ve bir defa daha tehtid edecek. Zaten Radikal İslamın amacı bu.  Kısırdöngü yaratmak. Huzursuzluk başlatarak, saldırarak karşı tarafı önlem almaya itmek. Karşı tarafı karşılık vermeye zorlamak. Ve sonra da karşı taraftan gelen cevabı dünyanın gözlerine sokarak, Israel Ramazan'da Müslümanlara zulüm yapıyor propagandasını bir kez daha kullanarak Israel'i köşeye sıkıştırmaya çalışmak.

Günlerdir burada devam eden teröre karşılık dünya yine tepkisiz ve suskun. Saldırılar dünya basınında yine satır aralarından veriliyor. Konu kimseyi ilgilendirmiyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.  Hamas'ın, Radikal İslamın Israel'de genç insanları kadınları öldürmesini kınayan bir kişi yok!! ( Biden ayıp olmasın diye bir şeyler söyledi ama Amerika'daki basını çok irgalayan bir şey değil bu)

Israel kendini savunmak zorunda kaldığında herkes ayağa kalkacak.

O günleri bekliyorum!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

30 Mart 2022 Çarşamba

Terörün amacı nedir?

Bazı hassas durumlarda, terörün baş kaldırdığı günlerde insanlar etkiye tepkiyle karşılık vermeye başlarlar. Kızgınlık ve öfke korkuyla karıştıkça insanlar mantıklarıyla değil yaşadıkları duygusal karmaşanın getirdiği tepkiyle karşılık vermeye başlayabilirler. Ve bu şekilde bir anda bütün bir topluma karşı bir duruş başlar. Bir anda tüm Araplar, tüm Müslümanlar bizi öldürmek istiyorcasına ayaklananlar olur.

Üst üste yaşananlar hepimizi duygusal bir kaosa çekmeye başlarken, ilk tepkilerimizden biri, sokağa çıkmaktan korkmak olur. Ve bu korku sizi hedef alan kitleyi susturmak istemekle karşılık bulur.

Akıllarını kullanamayıp sadece duygularıyla hareket ettiklerinde insanlar bir anda içlerinde uyanan şeytana uyarak karşılık verebilecek bir kıvama bile getirilebilirler. Günler içinde insanların zihinlerine sokaklarda yaşanan vahşet görüntüleri kazınmaya başladığında bu yavaş yavaş toplu bir travmaya dönüşmeye başlar. İşlerine, okullarına giden insanlar belli bir paranoya'ya kapılmaya başlarlar. Kalabalık ortamlardan, şehir merkezlerinden, otobüs duraklarından korku başlar. Çocuklarımız için endişe etmeye başlarız. Oraya gitme, burada fazla oyalanma gibi düşünceler beynimizi etkileri altına almaya başlar.

Bu tepkiler böyle zamanlarda en tehlikeli sonuçlara da sebebiyet verebilecek toplumsal bir korku psikolojinin neticesidir. İnsanlar bu şekilde karşı grubun tümüne karşı önce bir korku sonra karşı bir tepki oluşturmaya başlarlar.

İşte bu zamanlarda liderlere, basına ve din adamlarına çok fazla iş düşüyor bence.

Çünkü size karşı gerçekleşen radikal eylemlere karşı eğer  siz de radikal bir tepkiyle cevap verirseniz ne kendi çıkarlarınıza hizmet edersiniz ne de aradığınız huzuru temin edebilirsiniz.

Zaten radikal grupların hedefleri de bu değilmidir?  Size karşı giriştikleri kanlı eylemlerle sizi ortadan kaldırmayı aramanın dışında, sizi toplumsal olarak parçalara ayırmak, sizi bölmek, içinize korku koyarak ve tüm toplumsal ve insani değerlerinizi yıkarak normatif bir ülkeden sizi kaotik ortamlara sürükleyerek sizi içerden çökertmek.

Hepimizin çevremizde tanıdığımız, onlardan olup aynen bizim gibi, normal yaşamlarına devam etmekten başka kaygıları olmayan karşı gruptaki masumları unutmamamız gerekiyor. Onların bizlerden en ufak bir farkları olmadığını. Topluma zarar verenlerin tüm hedefleri, yeterince korkutup ülkeyi yangın yerine çevricek düğmeye basılmasıdır !!

Vahşi Batı kurallarını uygulayan grupları taklit etmenin bize kesinlikle faydası olamaz. Onlarla mücadeleyi yetkili kişilere bırakmamız gerekiyor.

Bırakalım terörle, teröristlerle, insanlık düşmanlarıyla, radikal İslam'la liderler, ordu ve polis uğraşsın.

Bize karşı ayaklanan insanlara karşılık ne sosyal medya'da, ne televizyon'da; "Araplara ölüm" diye seslenmenin hiç bir şeyi daha iyi yapmayacağı açıktır.

Dünkü olayda teröristi imha eden Amir Khoury, bizim güvenliğimiz için aldığı yaralar sonucu canını verdi.  Amir Khoury,  Yahudi Devleti için şehit düşmüş bir Hıristiyan Arap'tı.