Geçtiğimiz günlerde, Mısır'daki hapishanelerde 900 gün tutuklu kalmış olan, Filistin-Mısır kökenli, İnsan Hakları Savunucusu Ramy Shaath Fransız makamlarının gösterdikleri büyük çabayla, Mısır Cumhurbaşkanı Al Sisi tarafından serbest bırakılarak, Ürdün yoluyla, Fransa'ya, eşinin yanına getirilerek özgürlüğüne kavuşturuldu.
Ramy Shaath, Filistin Yönetimi Kurucu ve Yöneticilerinden olan Nabil Shaath'in oğludur.
Ramy Shaath, Arap Baharıyla gelen akımların içinden sivrilmiş, Mısır'da bir çok farklı politik gruplarla ilgisi olan bir İnsan Hakları Savunucusu olarak tanınıyor.
Ayrıca, Filistin Halkının Israel işgalinden kurtarılması adına yürüttüğü politik savaş çerçevesinde, Mısır'da Israel'e karşı, Boykot ve Yaptırım Hareketinin ( BDS 'in ) kurucusudur.
Abdel Fatteh Al-Sisi'nin iddialarına göreyse, Mısır Hapishanelerinde bulunanlar politik tutuklular değildir. Hapishanede bulunan tutuklular, Mısır'daki politik dengeleri bozmak için hareket eden, kimi terör destekçileri ve militanlardır. Batı ise Mısır Hükümetini bu ülkedeki insan haklarını korumadığı için kınamakta ve Amerika Mısır'a belli bir yaptırım uygulamaktadır.
Fransız Cumhurbaşkanı Macron, Mısır'ın İnsan Hakları Raporunun kötü olduğunu ancak bunun iki ülke arasında işbirliğini engellemediğini de belirtti,
Fransız Cumhurbaşkanının, Abdel Fatah Al Sisi'nin, Fransa'ya 20 Aralık 2020'de yaptığı ziyarette, Ramy Shaath'in tutukluğuna son verilmesi konusunu gündeme getirmiş olduğu biliniyor.
Fransız Devletinin ileri gelenleri, Ramy Shaath'in özgürlüğüne kavuşarak, Fransa'ya gelmiş olmasını sevinçle karşıladılar. Shaath'in Fransız eşi Celine Lebrun'un gösterdiği yoğun çabalar sayesinde, Mısır Hükümetine uygulanan diplomatik baskıyla serbest kalan Ramy Shaath' in Fransa'ya gelişi demokrasinin insan hakları savunucularının bir zaferi gibi sunulurken, bir çok politikacılar, ki buna Macron da dahil olmak üzere Fransanın diplomatik bir başarısıymışcasına memnun görünüyorlar.
Söz ve hareket özgürlüğü adına bir zafer olarak kabul edilen bu girişim, Batının koruduğu değerlerin ışığında, halkını savunmak adına savaşan bir ismin arkasında durduklarına inananların gösterdikleri sevinç kimileri için belli bir hayal kırıklığı olabilir mi acaba?
Mısır'ın, düşünce suçlarıyla, muhalif akımları bastırmak amacıyla, bir çok insanı hapiste tuttuğu bilinen bir gerçek. Fakat herşeye rağmen, Al-Sisi'nin, Mısır'daki en güçlü muhalefet olan Müslüman Kardeşlere karşı yürüttüğü savaşı bilen Batı, diğer akımların karşısında, Batı'ya daha açık, daha yakın bir lideri Mısır'daki hükümetin başında görmeyi tercih ediyor. Sonuçta, politik hesaplar esasen iddia edilen tüm diğer hakların üstünde geliyor.
Esasen yumuşak kılıfların arkasında, yumuşatılmış, süslenmiş sözler ve kimi sözde korunan değerlerin altında kocaman bir menfaat yatıyor ve bu menfaatler arkasında devletlerin istediklerinde çok farklı politik çizgiler çizebildiklerini de gösteriyor.
Ramy Shaathy'nin serbest bırakılması, Mısır vatandaşlığından çıkarılma on koşuluyla kabul edilirken, Fransız yetkililerle, İnsan Hakları Savunucuları ve Ramy'nin yakınları, bu özgürlüğün, bu şartlarda verilmiş olmasından üzüntü duyduklarını eklediler. Ramy'nin özgürlüğünün bedeli, Mısır'a bir daha yaklaşmasına izin verilmemesi şartıdır.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi kendi koltuğunu kurtarmak için elinden geleni yapabilir. Mısır ya da ortadoğu'daki zemin her zaman bu tip liderlere alışıktır. Her dönem bir kısım insan karşı çıksa da totaliter rejimlerde güç kullanarak mualefeti susturmak ezelden beri varolan bir sistemdir Bu bugün de aynen devam ediyor.
Ancak digerleri Sisi'nin kendi halkına nasıl davrandığından çok kendileriyle nasıl olduğuna bakarlar. Sisi'nin karşısında Müslüman Kardeşleri bulmaktan çekinenler, bir İslam Hegemonyasına karşı, diğerini tutmayı tercih edecektir.
Israel'in kaygısı ise bambaşkadır. Dünyanın her bir köşesinde, Israel'e karşı gelişen akımların, Batı'da bu derece sıcak karşılanması, Israel açısından yeni bir engel, yeni bir hayal kırıklığı ve yeni bir mücadele alanıdır.
Kendilerini İnsan Hakları Koruyucuları olarak adlandıran bir sürü politik akımlar, kültürel ve toplumsal grupların içinde sivrilmiş, önemli kişiler arasında Israel karşıtlığının son senelerde gittikçe daha popülerleştiğini görüyoruz. Bu anlamda, Israel de kendisine karşı yürütülen ve antisemitik izler taşıyan bu akıma karşı gittikçe daha aktif bir şekilde, belli bir savunma politikası geliştirmeye başladı. Her ne kadar, karşısında, kocaman bir dünya varsa da...
Ramy Shaath'i Fransa'da bir kahraman gibi karşılayanlar, onu bir özgürlük sembolü olarak görenler, ona kollarını açarken, BDS gibi kurumların gerçek yüzünün farkında (?) değiller.
Ve ilginç olansa bir taraftan, BDS'in antisionist politiklarinin antisemitizmin bugünkü yeni yüzü olduğunu kabul edip, BDS'e karşı çıkan. bunu yasaklayan yasalar kabul eden kimi ülkeler, diğer taraftan hala bu akımlara karşı sempati duymaya, onları kucaklamaya devam ediyorlar.
BDS'in bir halkın özgürlüğünden çok, bir ülkenin yıkımını arzu edenlerin savaşı olduğunu bilmeyenler ya da bilipte bunu arzu edenlerle aynı safta olmayı tercih edenlerin, sözde ezilenleri korumak savaşı kılıfına uydurulmuş, düşmanca bir hareketi destekleyerek hiç kimseye iyilik yapmamaktalar.
Filistin sorununa çözüm bulmak, Israel'e karşı olmaktan değil Filistinlilerin, Israel'in varoluş hakkını tanımalarından ve terör hareketlerine son vermelerinden geçiyor.
Bugüne dek, kendilerine tanınan her hak, her fırsat karşılığında daha çok terörle karşılık verenlerin, dünyanın anladığı dilde " 1967 toprakları" nı iddia edenlerin, İbranice ya da Arapça'da, bu toprakların son milimetresinden çıkacağınız güne dek bu mücadele bitmeyecek diyen grupların arkasında onlara destek çıkarak, mazlumun yanında olduklarını zannedenler yanılıyor.
Ramy Shaath gibi, BDS gibi gruplara, Israel'in yıkmak için çalışanlara arka çıkan Batı insan haklarından, konuşma özgürlüğünden bahsettiğinde, hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı bu dünyada yaşarken, dönen iki yüzlülüğe karşı gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum ben!!!!
Örneğin Fransa'daki Ekolojistler yani çevreciler Ramy Shaath'in serbest bırakılmasından çok memnun olduklarını yayınlamışlar.
Aydın Çevreci politik akımların insanların özgürlüklerini savunmaları kadar doğal bir şey yoktur tabi. Çevreciler daha iyi bir dünyada, daha iyi çevre koşullarında, eşit şartların tüm halklar tarafından eşit bir şekilde paylaşıldığı, özgür, temiz, huzurlu bir dünya için savaştıklarını biliyoruz.
Onların rüyalarına ben de katılıyorum. Doğal ortamların, hayvan ve insanların sömürülmediği bir dünyada, en ideal koşullar için ellerinden geleni yapmaya yemin eden, fedakar insanlar var. Tabi onlar Filistinlilerin haklarını desteklemeyecekler de kimler destekleyecek?
Ancak ben bu grupların, Ortadoğudaki kurallarla dönen toplumlardaki yaşam şartlarına bir göz atmalarını tavsiye ederim önce. Buradaki insan denen varlığın onların koydukları kriteryonlardan hangisine saygı duyduğunu bir defa daha incelemeleri gerek.
Onlarsa idealden yeterince uzak olanların hayatlarından, çocukların, kadınların ve tüm diğer zayıfların sömürülüşünden rahatsızlık duymuyorlar sanki. Iddia ettikleri değerlere karşı işlenen suçları görmüyorlar ancak, Israel'den istedikleri özgürlük adına savaştıklarını iddia edenlerin arkasında gözleri kör ve kapalı koşuyorlar.
Hayat ve insanlar keşke biraz daha dürüst olsalardı!!