Kendinden 10 yaş genç bir sevgilisi olduğunu anlatmaktan çekinen bir dostumla konuşuyorduk geçenlerde. Türkiye'deki gibi mazbut bir toplumlarda, insanların sizin için belirlediği kimi sınırları aşmak daha zor olsa gerek. O insanla mutlu olup olmadığını sorduğumda, onunla çok mutlu olduğunu ancak çevresinin tepkilerinin onu rahatsız ettiğini söylüyordu.
Kimi tabuların hayatımızı yeterinden fazla etkileyebildikleri açık.
Aslında kadının erkekten yaşça büyük olmasının çevreyi rahatsız etmesini anlamak mümkün değil. Topluma zarar veren bir şey yapmadığınız halde, neden kişiler böylesi detaylarla kendilerini meşgul edip başkalarının hayatlarını burunlarından getirmeye kalkarlar acaba?
Ancak yine de, bazı üniversel tabulardan biri de birlikte olacak çiftin yaş farkları üzerine konulmuş sınırlardır sanırım. Genelde erkek kadından makul bir yaş farkıyla daha büyük olmalıdır diye bir algı epey yaygındır.
Kadınların erkeklerden daha çabuk çöktükleri fikri (?) üzerinden doğan bu kurala göre, erkek kadından daha büyük olmalıdır. Ancak bu standartta en fazla 10 yaş civarıdır. Bunun ötesindeki farlılıklar yeterince yadırganır. Sanki birilerinin hayatlarına zarar verecekmişsiniz gibi, sizi kınayanlara kadar yoğun tepkiler alabileceğiniz çevreler olabilir. Küçük bir kız çocuğu ya da reşit olmamış bir erkekle birlikte olmadığınız sürece başkalarının sizin özel hayatınıza karışmalarını anlamak mümkün değil desekte , toplumlar kendilerince belirledikleri sınırların aşılması kaygısını duyarlar hep. Toplumu güvene alan, bildikleri, alıştıkları düzeni bozmamak önemlidir. Bu şekilde koyulan kurallar ve kimi toplumsal tabular bildikleri şekilde hayata devam etmelerini sağlar. Korktukları şey bu çizgilerin aşılmasıdır. Kendilerini yeterince güvende hissedebilmeleri, tanıdık yaşam kurallarının, toplumun tüm bireyleri tarafından itaatiyla mümkündür.
Örneğin, eskiden, homoseksüelliğin yeterince tabu olduğu yıllarda insanlar bu olguyu ifade eden kelimeyi dahi ağızlarından çıkarmaktan çekinirlerdi. Böylece homoseksüalite öylesi bir yasağa dönüşmüştü ki, homoseksüel eğilimleri olan insan kendi içinde sakladığı bu gerçekle, toplumdan dışlanmak korkusuyla, kendini büyük kompleksler ve yanlızlık içine terkedilmiş olarak bulurdu. Ve bu yolla homoseksüeller toplumdan uzak tutulurdu.
Saint-Benoit'nin son sınıfındayken, hep birlikte fotoğraf çektirmek istediğimizde, Fransız öğretmenimiz, tahtada, hemen arkamızda yazılı olan, Homo sözcüğünü silmelerini söylemişti. ( ki bu kelimenin birincil anlamı, human yani insan demekken, günlük konuşma dilindeki anlamıysa "Gay" yani homoseksüel demekti... )
35 sene önce bu kelime bile sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde tabuydu!!
Bugüne dek, kimi tabuların sadece, yeterince kozmopolitleşmiş, kendini aşmayı becermiş belli başlı büyük şehirlerde yıkıldığını görürsünüz. Avrupa'da bile, küçük bir kasabada yaşayabileceğiniz yaşamla, büyük şehirdeki anlayış değişir.
Büyük şehrin kalabalığı arasına kapılıp giden kitleler içinde bireyler kendi seçimleriyle birlikte serbest bir hayat sürerler. Kimse kimsenin tam olarak ne yaptığına ne dikkat eder ne de umursar. İnsanlar birbirlerinden haberdar bile değildir pek. Bu habersizlik olumlu ve olumsuz anlamda da mevcuttur.
Her ne kadar liberal bir yaşam içinde insanlar çok daha rahat bir ortamı yakalasalar da büyük şehirlerde kendi yanlızlıklarına terk edilmiş yığınla insan da vardır. Çünkü her kişinin kendi hayatını yaşadığı büyük kentlerde bir o kadar kayıtsızlık vardır. Bir taraftan, yolunda giden hayatlar en keyifli şekilde yaşanabilirlerken diğer taraftan bir şeyler ters gittiğinde, aynı yoğun hayatın içinde kaybolan insanlardan birine de dönüşebilirsiniz her an..
Tabu ne demektir peki? Tabu kelimesinin anlamına ve nereden geldiğine baktığımızda, kısa bir araştırmadan sonra, bu sözcüğün İngilizce'ye (taboo), Hawai'de yaşayan Polinezya halkının dillerinden biri olan Tongaca'dan girdiği söyleniyor.
1777'de İngiliz Kaptan James Cook'un Tonga'ya yaptığı ziyaretinde, bu toplumun içinde yeterince etkili olan kimi yasakları, kutsal sayılan kimi kural ve manevi kısıtlamaları açıklayan "tapu"sözcüğünü yeterince duymasıyla, bu sözü ingilizcede kullanmaya başlamış olmasindan sonra Tapu, İngilizcedeki şekliyle Taboo olarak çevrildikten sonra uluslararası kullanıma da bir şekilde yavaş yavaş geçmiş.
Tabu'ların bir kısmı evrensel olsalar da çoğu tabular, toplumdan topluma farklılıklar gösteriyor. Bir toplumda kesinlikle hoş karşılanmayan bir davranış başka bir toplumun temelini oluşturabiliyor.
Tabular konuya girdiğim noktadaki gibi sadece cinsel kimliklerimiz ya da toplumdaki cinsel hareketlerimizle sınırlı değiller tabi. Tabular hayatımızın her alanındalar.
Her toplum kendi gelenek ve görenekleriyle, kendi inançlarıyla kendi tabularını meydana getirmiş.
Toplumsal kodlar tabuları getirmişler.
Suudi Arabistan'daki giyim tarzıyla, Amerikan toplumunun alışkın olduğu kılık kıyafetler birbirleriyle kesinlikle benzeşmiyorlar.
Japonların yemek kültürü tamamen farklıyken, Hintlilerin sadece, çıplak haldeki sağ ellerini kullanarak yemek yemeleri Batı'da en az hoş karşılanacak hareketlerin başında gelebilir.
Birbirlerinin kültür yapılarını tanımayanların düştükleri hatalar büyük gaflara neden olsalar da, herhangi bir kültürü yerinde ziyaret ettiğinizde, o ülkeyle ilgili genel bir fikir sahibi olarak gitmemiz işimizi kolaylaştırabilir.
Sonuçta bu tip şeylerin tek kuralı vardır. Roma'da Romalı gibi yaşamak. Hindistan'da ellerinizle yemek yemeğe gayret göstermeniz gerekirken, yine Mısır'da da pita'yla humusu bandırarak yemeği becermek işin ince noktasına dönüşebilir.
Batı'ya gelen bir Ortadoğulu'nun çatal bıçak yerine hala daha ellerini kullanmaya çalışması insanlarda mide bulantısına yol açabilir.
Paris'te çarşafla gezen bir Suudi kadını kimi bakışları üzerinde hissettiğinde nedeninin ne olduğunu bilmek zorundadır. Geldiği yerin giyim kodunu benimsemeyen insanlar toplumsal tepkilere de açık olmak durumundadırlar.
Bazı tabular gerekli bazıları zamanla değişime uğrayabilecek türdendirler. Kimi tabular, eski toplumun, farklı zihniyetlerin geliştirdiği tabulardır ve modern hayatla değişen anlayış bazı yeni standartları hayata geçirmeye başlayarak bir devrim de yaratmaktadır.
Liberal toplumlar tabuları yıkmakta daha rahatlarken tutucu toplumlar buna daha az esnek bakabilmekteler.
Arada, gittikçe daha çok liberalleşen toplumlarda da zaman zaman kimi eski değerlere karşı geliştirilebilen "ters tabular" da ortaya çıkabilmektedir. Bu da benim anlamakta zorlandığım bir şeydir. Modernizasyonla kimi romantik değerlerin, kimi şeylerin birden bire yadırganması da liberal akımın standartlarıyla uyuşmamaktadır diye düşünüyorum. Liberal olduklarını iddia edenlerin liberal olmayan herşeye karşı gelebilmeleri de ayrı bir ikilemdir.Çünkü, " liberalizm" kelimenin tam anlamıyla insanların oldukları gibi yaşamalarına, her inanışa ve harekete toleransla bakmaksa, o zaman, liberal tabular da nereden çıkıyorlar birden? Örneğin bekaretini hala koruyan bir genç kıza karşı olmak ve onu yadırgamak toleranstan yana olan toplumla bağdaşmayacak bir çeşit ikilem değilmidir?
Derken, insanlar var oldukça, her toplumun kendi tabuları ne yapsak var olacaklar. Tabuların bir kısmını yıkarken, diğer bir kısım yeni standartlar hep olacak, çünkü kişiler kendilerine göre sınırlar belirlemeyi severler. Herkes yaşadığı tolumdaki yeri bilmek ister. İnsanlar benimsedikleri yaşam feksefesini kanunlaştırarak kendilerini garantiye alırlar. Böylece kendi standartlarında bir hayat sürmeleri mümkün olur. Amaç hep bizim gibilerle yaşamaktır. Ve buna uygun toplumlar yaratmak.
Her yemeğe oturuşumuzda masadaki yerimiz bile belli değilmidir? Bu yüzden insanların tabular belirlemesi de kendi sınırlarını bilmek için ihtiyaç duydukları hayat düzenini belirler sanırım.