10 Ocak 2021 Pazar

Bir taraftan sağlık kurumlarındaki yeterli istihdam, diğer taraftan tecrübe sahibi sistem ve Israel'de böyle zamanlarda gönüllü hizmetten kaçınmayarak uzun saatler çalışmak için baş vuran çok insan olması da bunda etkilidir.








                              Israel nüfusunu nasıl bu kadar hızlı aşılamaya başladı.                                

  


Kimi gün yaptığım işlemlere göre, bir yirmi dört saat içinde zaman zaman  kaç kez tuşladığımı bilmedigim nüfus numaramın buraya göç ettiğimden  beri ilk ezbere öğrendiğim şeylerden biri olduğunu düşündüm.

Nüfus kağıdınız resmi bir merci karşısında kim olduğunuzu gösteren bir kimlik olmasının ötesinde sizin de aynı mercilerden, devlet karşısında  ne gibi haklar talep etmeye hakkınız olduğunu da belirler..

Israel nüfusunda kayıtlı olan bu numaram bu ülkede dini ve dili ne olursa olsun her Israellinin  ( Israel vatandaşı olan Yahudi ya da Müslüman Arap, ya  Çerkez,  dürzü veya bedevi..... ) sahip olduğu hakların anahtarı olan seydir. 

Geçmişte, doğup büyüdüğüm Türkiye'de de aslında nüfusumun üzerinde bir numara olduğunu hatırlarım.

O numaranın bir işlevi olması gerektiğini bile düşünmemiştim, belli zamanlara kadar.

İnsan yaşadığı sistemin kendisine verdikleri ve vermediklerine göre ya akıllanıyor ya aptallaşıyor sanırım. 

Hayatım boyunca pek kullanmadığım bir numara sadece resmimin yanında kayıtlıydı...

Bu numaranın tek bir özel önemi vardı.  Devlet benim kim olduğumu biliyordu, hakkımda kimi temel bilgiler devletin elindeydi.  Ve resmi makamlar beni bir şekilde takip altında tutmak şansına sahiptiler.

Ancak benim bu numarayla vatandaşlık haklarına sahip olduğumu gösteren bir işaret pek mevcut değildi.

Hiç öyle bir hak varmıydı ki?

Türkiye'de her hususta kendimizi sadece kendi ellerimizle koruyabildiğimiz kadar korurduk.

Kendi kişisel gücünüzün yettiği kadar.. Öncellikle bu iş paranın yardımıyla olurdu ve kimi tanıdık yoluyla elde edebilecekleriniz de vardı.. 

Fakirseniz sürününürdünüz.


Israel'e  geldiğimdeyse ilk  günden bir sağlık sigortam olduğunu anladım...

Yaşadığım yerde bana verilen bir listeye göre seçtiğim bir aile doktorum vardı.

Çok genç bir doktor çıkmıştı karşıma..

Adamı sadece aile doktoru değil, psikolog gibi aldığımı anımsıyorum..

Daha çok yeni bir doktor olmasının verdiği bir sabır vardı onda....

Arkadaşımı da hemen ona taşımıştım.

Adam sadece doktorumuz değil, ilk yardımımız olup çıkmıştı. ( İstisna bir durum olduğunu kabul etmem gerek)


Israel'de aile doktoruna her bir kaç vizit'ten sonra küçük bir ücret vermek durumundaydık, O da banka hesabımızdan inen bir şeydi.

Burada sağlık sistemi daha Israelín kuruluşundan çok öncelere. 1910'lara dayanan bir şeydir..

İstadrut denenen kurumla ilk adımları atılan bu sistem  buraya yerleşen Rus Yahudilerinin, birlikte yaşama başlarken attıkları ulusal temellerden biriydi.

Herkese ulaşan bir sağlık sistemi kurmak.

Bugün Israel'de dört büyük kuruluş tüm nüfusu kapsayan sistemin parçasıdırlar.

Sizin sağlığınızı ( hasta olamadan evvel!!)  sizden çok korumakla yükümlü dört büyük sağlık kuruluşu..


Kırklarımın sonuna geldiğimde beni benden fazla korumaya çalıştıklarını daha iyi anladım..

Aslında ilk günlerden  bu sistemin kolaylıklarından faydalandığımın farkındaydım.

Fakat yaşınız ilerlemeye ve kimi hususlarda artık risk grubu içine girmeye başladığınızda bunu daha çok anlıyorsunuz.

Son bir kaç senedir politik sistemde yaşanan tüm belirsizliklere ve kaotik ortamın getirdiği politik güvensizliğe rağmen yapılan araştırmalar Israellilerin büyük çoğunluğunun Israel'deki sağlık sistemine, üye oldukları sağlık kurumuna güvendiklerini ortaya koymuş.

Ben se son bir sene Corona yüzünden bir kaç sağlık testimi hep ileri tarihlere atarak sözde kendimi korumaya ( korkudan 😄 ) aldım.. Memografi , jinekolojik kontoller gibi kadınların ihmal etmemeleri gereken kimi rutin şeyleri her defasında pandemiyi öne sürerek ileri tarihe attım.

Ta ki yok artık diyene kadar!

Zaten memografimin tarihi geçmeden Sağlık kurumundan bana kağıt geldi..

Ne kadar tedirgin olsam da yazı masamda bilerek gözümün önüne koydugum kağıda bir kaç gün sadece şöyle arada bir bakmakla yetindim...Sonunda telefon açıp randevu aldığım güne dek!

Onlar duruma göre bazen kırkına, bazen ellisine gelen her kişiyi yapmak zorunda olduğu rutin kontrolleri için arayıp hatırlatıyorlar.

..........................

Israel,  nüfusunu  Corona'ya karşı aşılamakta gösterdiği hız konusunda dünya' da bir hayli ilgi topladı.

Almanya, Fransa ya da Hollanda gibi Sağlık Sistemleri mükemmel olan bazı ülkelerin nüfuslarını Corona'ya karşı aşılamakta gösterdikleri yavaşlıksa bu defa tartışma konusuna dönüştü.

Yakın zamanda Israel'de beklenen seçimlerin Netanyahu'yu çok daha hızlı harekete geçirtmiş olduğu ihtimali dışında , Israel Sağlık sisteminin böylesi bir toptan aşı kampanyasını götürebilecek deneyime sahip olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor.

Israel'de her sene nüfusun azımsanamayacak bir bölümüne grip aşısı yapılmasından başka, İsrael felaket zamanlarında organize olarak toplu hareket etmeğe alışkın bir ülke.

Savaş sırasında, kimi özel durumlarda , sadece devlet ve yarı özel sağlık kurumları değil, askeriyenin öncülüğünde kurulan merkezlerde insanlara gereken yardım ulaştırılır.

Buna Corona testi yapılan merkez çadırlar ve aşı yapmak için miluime çağrılan paramedik askerler dahildir.   ( Israel'de kırk yaşına gelene dek  her erkek  senede kırk gün askeriye'de mecburi görev alır, bunun adı miluimdir )

Yüksek fiyatlardan kaçınmayarak Pfizer'la anlaşarak büyük bir stok  aşı getiren devlet  ilk iki hafta içinde bir milyon insanı aşıladı bile.


Aynı tarihte Fransa'da bir haftada'da sadece 5000 kişi aşılanmıştı 😢

Fransa'da ağır işleyen bürorasiye karşılık, Israel'de huzur evlerinde yaşayan yaşlıların en az yüzde ellisini yine ilk iki haftada aşıladılar.

Bir taraftan sağlık kurumlarındaki yeterli istihdam, diğer taraftan tecrübe sahibi sistem ve Israel'de böyle zamanlarda gönüllü hizmetten kaçınmayarak uzun saatler çalışmak için baş vuran  çok insan olması da bunda etkilidir. 

Planlama ve hazırlık  hataları dışında uzun zaman Avrupa  virüs'ün belki kendiliğinden kaybolacağını ümit etti.

Almanya ve Fransa hangi şirketin aşısının daha güvenilir olduğunu bilmemenin ikilemiyle hareket ederlerken, uzun bir zaman hangi aşıya onay verip vermeyeceğinin tartışmasını yaparken Israel Pfızer'la anlaşmayı kapatmıştı bile ......

Avrupa bir taraftan kararsızlığının, diğer taraftan mükemmeliyetçiliğinin getirdikliyle hareket eden sistem yüzünden şimdi daha fazla zaman kaybı yaşıyor.

Israel'de yaşlıları bir an önce aşılamaya gayret gösterirlerken Fransa'da aşılar özel onayları bekliyor.  Ardından her yaşlı beş gün evvel doktor kontrolünden geçirilip sonra aşılanıyor; amaçları her ne kadar insanları aşının yan etkilerinden korumak olsa da sonuçta bu harcanan zaman içinde çok daha fazla insan kaybeldildiğini de kesinlikle unutmamak gerekir.

Arada Modern Aşının dogdugu yer olan Fransa aşı yaptırmak konusunda en isteksiz insanların da ülkesi. Fransa'da nüfusunun sadece yüzde kırkı aşıya olumlu bakıyor. bu kuşkuculuk ta acaba sistemi daha da ağırlaştırmış olabilir mi?

Aslında Israel'de de hızla aşılanmaya geçilmeden evvel çok fazla insan aşıya karşıydı fakat kampanya başladıktan itibaren çoğu kişi fikir değiştirdi. Bir anda mutasyona uğrayan virüsün çok daha hızlı yayılmaya başlaması, diğer taraftan Israel'deki büyük hastanelerin başhekimlerinin, profesörlerin media'da aşının güvenilirliğini sürekli tasdiklemeleri insanları ikna etmişe benziyor.

Avrupa'da son günlerde en çok İngiliz Oxford/Astra/Zeneca adlı aşıya ümit bağlamış gibiler.

Çünkü özellikle Pfızer -70 derecede depolanması gerekirken, Oxford aşısının hem maliyeti çok daha düşük,  hem stoklanıp , tranferlenmesi daha kolay deniyor.

Şimdilik Israel'e hem Pfızer hem de Moderna stokları geliyor yeniden.

Türkiye'de ise aşının parayla satılacağı söylendi.

Sonradan okuduğuma göre Çin aşısı bedava diğer aşılarsa eczanelerde parayla satılacakmış.

Dilerim şimdilik kendilerini kurtarmak için savaşan devletler, bir an once digerlerini de unutmazlar!!!




Batya R. GALANTI  



















Fransa'da 10 kişiden 6'sı Corona aşısı olmak istemiyormuş. Şu anki istatistiklere göre.


Zaten şimdilik Corona aşısı tam olarak anlamadığım  sebeplerden dolayı




Israel'de aşı kampanyası yola çıkmadan günler önce bir çok insan ya etrafta gezen  teoriler yüzünden korkutuldukları için ya da sadece aşının yan etkilerinden çekindiklerinden asi olmak konusunda çok gönüllü görünmüyorlardı.


Fakat Israelí bir an önce bu pandeminden kurtarmanın yolunu arayan başbakanın gösterdiği çabalar sonunda Pfızer ev Moderna gibi firmalarla herkesten evvel milyonlarca aşı temin etmeyi başarmasının sonunda son hızla başlayan asi kampanyası bir çoklarının fikirlerini değiştirmelerine de yardımcı oldu.


Ünlü insanların bu kampanya'da etkileri olduğuna inanıyorum. Televizyonlarda aşı olmanın pnandemiyi arkada bırakmamız için ne kadar büyük önemi olduğunu anlattılar. Öncü oldular.


Büyük hastanelerin baş döktorları ve tanınmış profesörler ,insanların asidan korkmaları için sebep olmadığını sık sık  açıkladılar...


Asi binlerce insan üzerinde denenmiş ve onaylanmıştı.




Diğer taraftan doktorlar aşının güvenirliğinden kuşkumuz olmaması üzerine telkinde bulundular.


Ben de bir taraftan hiç bir zaman bu tip bir asi yaptırmamış olduğum için işin başında baya çekiniyordum.


Fakat sonuçta eşim olunca bana da birden cesaret geldi.. Birden bire bir çok insanı sırada aşı olurken gördüğümde, iki gün evvel Facebook'tan tanıdığım bir doktor arkadaşımın da aşı olduğunu bildiğimden son anda ani bir kararla iskemleye oturuverdim.


Ancak şimdi okuduğuma göre Fransızların yüzde altmışı asi olmak istemiyorlarmış.


Birden bire kimler daha akıllı acaba diye kuşkuya düşsem de benim için artık geç artık.


Diğer taraftan inanıyorum ki orada da asılara tam tempoda başlayana dek böyle düşünenler çok olsa da asılar başlayınca inanıyorum ki bu insanların içinden bir çokları fikirlerini değiştireceklerdir..


Israel'de de asılar başlayana dek çoğunluk kuşkuyla bakıyordu buna , şimdi herkes asıya koşuyor bir an evvel .


Bir an önce norml yaşamlarına dönmek için, seyahatlere yeniden çıkabilmek, restoranlarda yeniden yemek yemek..herşeyden önce iş yerlerini yeniden açabilmek için asi şart!!






6 Ocak 2021 Çarşamba

Gelmiş geçmiş en büyük müzik dehalarından biri sayılan Mozart'ın hayatına "hayali bir pencereden" bakan , onun deli dolu, çocuksu kişiliğini perdeye mükemmel bir büyüyle taşıyan unutulmaz bir Hollywood yapımıydı; Amadeus!




                         Hayatın ortasında ilk kez Mozart'la tanışmak.



Klasik müzik dedikleri zaman ilk aklıma gelenlerden, 1980'lerde  haftada bir kez pazar günleri yayınlanan klasik müzik programını sunan Hikmet Şimşek'tir.

Klasik müzik dinleyen bir aile değildik biz ama bu programı genelde izlerdik.

Ama ben ne Hikmet Şimşek'i ne de bu programı severdim. 

Hikmet Şimşek,  çocuk kafamda, ciddi, sevimsiz, antipatik bir adam olarak görünürdü bana.

Türkiye'de  o dönem televizyon sunucularında genel olarak bir donukluk vardı. Ciddi bir tarzda konuşmak zorunda olan reportör'ler, sunucular size samimi olarak hitab edemiyorlardı  sanki.

Hikmet Şimşek programında Alman orkestra şefi Herbert Von Karajan'a sürekli olarak yer verirdi.

1933'lerde kariyeri için Nazi Partisi üyeliğini seçen, dünyanın en ünlü klasik müzik  şeflerinden biriydi Karajan.

Nazi geçmişiyle bilinen kondüktör!

1930' larda Alman kökleri olmayanların , ( Karajan, Makedon kökleri olan bir aileden geliyordu ) ya da rejime muhalif olanların istihdam edilmedikleri günlerde Karajan bir çok rejim karşıtı müzik adamları gibi Almanyayı terketmeyi tercih etmemiş,  kariyerinde ilerlemek için Nazi Partisine  üye olmuştu!

Savaş sonrası kendisini bu konuda suçlayanlara, bu gerçeği reddetmiş olsa da !.

Hikmet Şimşek'in her defasında uzun uzadıya verdiği kimi ön bilgilerden sonra , Berlin Orkestrasının seslendireceği eserleri yönetecek olan adamın ( Karajan'nín ) siyah beyaz görüntüleri beni klasik müzikten sonuna kadar nefret ettirmediyse o da bir başarı idi.

Aslında, zaten seveceğiniz müziği belirleyen  aile ortamında büyüklerinizin dinledikleridir çoğu kez..

Çevremde kimi tanıdıklarım  klasik müzik dinlerlerdi. Onlar  klasik müzik konserlerini de  kaçırmazlardı.  Bu insanlar bununla birlikte evlerinde Fransızca konuşurlardı.

Benim ailemde de herkes belli bir  düzeyde Fransızca biliyordu aslında. Annem yıllarca özel ders almıştı ama ailede konuşmamış oldukları için pratiği yoktu. Teyzelerim ve dayım Alliance'ta okumuşlardı.

Ancak klasik müzik dinleme alışkanlığımız vardı dersem yalan olur.

Babamın en sevdiği iki müziysen Frank Sinatra ve Dean Martin'di.

Fred Astaire'ín müziklerini ve  filmlerini de ezbere bilirdi. Kimi soft pop şarkılar,  hafif Jazz'lar ve Rock and Roll evde kulağıma en sık çalınan melodilerdi.

Bugün Danielle'le aramdaki en büyük fark kızımın sadece şimdiki müziklere ilgi duymasıdır. Onu sadece kendi zamanın şarkıları cezbediyor.

Bense kendi dönemim dışında  eskileri de dinlemeyi sevmiştim hep.

Örneğin babamın dönemine ait melodileri, onun sevdiği müzisyenleri ben de seviyordum.

Belki bu benim daha nostaljik yapımla ilgiliydi

Genç kızlığımda, akşamları ders çalışmak için  salonun en sevdiğim köşesi'ndeki koltukların dibinde,  kocaman el halılarının üzerlerinde , abajurún loş ışığı altında ya okur ya da sınavlara çalışırdım..

Çoğu eski fransızca şarkılar, bazen 1950'ler 60 ya da 70'lere ait müzikler dinlerdim. ... saatlerce..

Klasik müzikse ilk kez ağbimin seçimi olmuştu bizde.

20 yaşlarında birden bir şekilde klasik müziğe merak sarmıştı o.

Bir zaman sonra klasik müzik evde sürekli duyulmaya başlamıştı.

Hem de o  bu müziği  sonuna kadar açarak dinliyordu!

Beni ise bu müziğe ilk kez yaklaştıran, "Amadeus" filmi olmuştu.

Gelmiş geçmiş en büyük müzik dehalarından biri sayılan Mozart'ın hayatına "hayali bir pencereden" bakan , onun deli dolu, çocuksu kişiliğini  perdeye mükemmel bir büyüyle taşıyan unutulmaz  bir Hollywood yapımıydı; Amadeus!

Ünlü Çek yapımcı Milos Forman tarafından , 1984' te sinemaya uyarlanan bu drama, oynadığında çok ses getirmişti.

O dönemde 50 Uluslararası  ödüle aday gösterilen ve bunlardan 40' tan fazlasını alan, 8 Oscar toplayan bu filmi seyrettiğimde sanki bir görüntü ve müzik şöleninden çıkmış gibi olmuştum.

Filmin getirdiği başarıya rağmen gerçekçiliği açısından kimi tarihçileri çileden çıkarmışsa da Amadeus bugüne dek yapılan en iyi yüz film içindedir .

Tarihçileri neden çileden çıkarmıştı peki?

Antonio Salieri " Amadeus " 'ta Mozart'ı ölesiye kıskandığı için Mozart'ın ölümünü planlayan kişi olarak çizilmiş. 

Salieri'nin Mozart'ın dahiliği karşısında çileden çıkışıyla ölesiye kıskançlığının onu deliye döndürmesi üzerine kurulan ana temanın tarihi bir gerçekliği yokmuş!

Viyana'da, Kutsal İmparator II. Joseph'in sarayı'nda öğretmenlik yapan, 18. yüzyıl operasının gelişiminde büyük rolü olmuş, zamanın  önemli  bestecilerinden biri, orkestra şefi ve eğitmen olan Salieri'nin Mozart'ı öldürmeyi düşündüğü iddiasının tarihçilerce yalanlandığı çok kez yazıldı.

Aslında Peter Shaffer tarafından sinemaya uyarlanan Amadeus'u ilk kez sahneye koyan 19. yüzyıl oyun yazarı ve romancı Rus Alexander Pushkin olmuş.

Pushkin Salieri'yle  Mozart arasındaki rekabetten iyi bir drama yaratabileceğini düşünerek bir oyun yazmış. Ve ilk kez 1890'da bu oyunu sahneye koymuş.

Nikolai Korsakov ise daha sonra bu oyunu opera olarak bestelemiş.

1979 yılında ise   Peter Shaffer, Londra Ulusal Tiyatrosu'nda bu oyunu sahnelediğinde yönetmen Milos Forman oyunun prömier'inde  bulunduğunda sahne'de gördüğü drama'dan öyle etkilenmiş ki Shaffer'e oyunu sinemaya uyarlamayı teklif etmiş

Filmin senaryo yazarı olan Peter Shaffer, senaryoyu yazmadan evvel Mozart hakkında çok geniş bir araştırma yapmış ve besteci hakkında bir çok şey okumuş. Bunlardan biri de Mozart'ın mektuplarıymış. 

Bu mektuplarda okuduğu Mozart, bir taraftan sekiz yaşlarındaki yaramaz bir çocuk gibi davranan diğer taraftan inanılmaz eserler üreten biriymiş gerçekten.

Kralın Sarayında eserlerini dinlemeye gelen aristokratlara özel konserler için çağrılan genç adam aynı sarayın yan odalarında masa altlarında yaramaz çocuklar gibi karısının peşinde koşup kahkahalar atıyordu.

Sonucta , Salieri'yle bu şekilde bir rekabet yaşadıkları  doğru değilse de Mozart'ın kimi anlamda soytarı kılıklı bir dahi olduğu sanırım doğruymuş

İşte Shaffer filminde bunu seyirciye yansıtmak istemiş.

Shaffer zaten Amadeus'un  belgesel biyografi amacı taşımadığını da açıklamış.

Bu filmdeki,  dönemin rengarenk giyimleri, kadınların saten elbiselerinin ihtişamı,  göz dolduran mekanlar ve saraylarla bütünleşen Mozart'ın müziğinin  kulakları her bir yandan kuşatışı hayatımda ilk  defa bu tür müziğin insanda ne kadar farklı bir heyecan yaratabildiğini farketmeme vesile oldu.

Amadeus'un ardından bu yapımı yeniden ve yeniden izledim ve biraz olsun Mozart'ın müziğini tanıdım.

Mozart müzik tekniği , farklı stilleri özümsemedeki çabukluğu ve becerisiyle gelmiş geçmiş besteciler içinde en büyüklerinden biri bugüne dek.

Böylesi bir müzik dehasının hayatını çok genç yaşta tam bir zavallı gibi bitirmesi ise çok acıdır

Filmin sonu aklımdan hiç çıkmadı.

Cenazesini karlarla örtülü yollardan, alelade bir mezarlığa doğru götüren atlı arabayı takip eden ailesinden başka kimse yoktu orada. Siyah beze sarılı olduğu halde onu son kez kutsayan pederin duasının ardından toprağa atılan o insanın  kimse için bir değeri yokmuş gibiydi öldüğünde.

İşte o son sahnede çalan  Requiem ( Lacrimosa ) benim için unutulmaz bir kapanıştı.

Klasik müzik hala en çok dinlediğim müzik türü değilse de , zaman zaman beni dinlendirecek, yatıştıracak bir şey aradığımda kimi klasik melodiler bana ilaç gibi gelirler.


Batya R. GALANTI 


4 Ocak 2021 Pazartesi

.....

Gal için tek hedefimiz.

Çocuklarımla hangi dilde konuştuğumu sorarlar bazen.İbranice!! Sadece ibranice konuşuruz çocuklarla evde biz. Ama ibraniceyi konuşurken çok kez ladino, bazen türkçe kelimeler de çıkar ağzımdan. Özellikle sevgiyle hitab ederken birisine insan sanki bunu ana lisanında yapmak istiyor daha çok. Gal'i özellikle sık sık "Kuşum benim" diye çağırırım. Bazen onlara sarılırken  "Canım benim"  de derim ben.

Geçtiğimiz gün Gal'e bir şeyler söyledim ve  "Tamam değil mi?! " derken sözümü türkçe kuşum diye tamamladım..  Ve birden sanki oğlumun bu kelimenin anlamını bilmediğini düşünerek; "Gal kuşum ne demektir Türkçe'de biliyormusun? " diye sorunca  oğlum bana: "Bilmiyorum! Ve bilmekte istemiyorum!" diye klasik bir tarzda cevap verdi,

Bundan bir kaç yıl önce ona illede ingilizceyi öğretmenin yolunu aradığım zamanlar geldi aklıma o an. 

Onunla ibranice konuşurken araya ingilizceyi karıştırmamın doğru olabileceğini düşünmüştüm. Yavaş yavaş ona bu şekilde ingilizce konuşmayı öğretebilirdim belki. Günlük sohbetlerimiz arasında bu dili onun beynine  hafiften ışlemek iyi bir fikir olabilirdi.

Ancak  ben ne zaman onunla ingilizce konuşmaya başlasam Gal asabileşmeye başlıyor, bana ingilizce konuşmayı kes diyordu. Bebekliğinden beri her seferinde aynı noktaya dönüyordum. Çocuğuma en basit bir konuda yardım etmek istediğimde, onu herhangi bir alanda ufacık bir adım ilerletmek istesem denediğim tüm yollar beni çıkmaz sokaklara sokuyordu. Ve bu fırtınalı bir denizde kıyıya varmak için savaşmaya benziyordu. Çocuğuma yardim etmek benim için sanki dalgalarda debelenen kayığımın küreklerine asılırken verdiğim tüm savaşa rağmen hep aynı noktada kaldığımı hissetmek gibiydi.

Bu reddediş aslında obsesif bir karşı koyuştu herşeye!!

Otist olduğunu bilmediğim zamanlar bu herşeye karşı çıkışın nedenlerini arardım Google'da. Giyinmek, arabaya binmek, arabadan inmek, herhangi bir yere gitmek..aklıma gelen herşey zordu onunla !!

Ve böyle bir çocuğu terapilere götürmem, terapilerde öğrendiklerimi evde tekrarlamam gerekiyordu.Her defasinda ağlıyor, krizler yaşıyor, kesinlikle istemiyordu. Ve zorla olmuyordu. Olamazdı.

Yatışmıyordu. Yatıştıramıyorduk. Akşamları o yattıktan sonra devamlı araştırır okurdum.

"Oppositional Defiant Disorder"  karşıma çıkıyordu. ..

Her hususta o kadar geniş bir problem listesi vardı ki önümde...Bir çok şey olabilirdi, bir tek şey de! Gal'í bu şekilde bir aralar yaklaşık bir buçuk sene yüzme derslerine götürmüştüm. Bu onunla en uzun terapilerimiz olmuştu. Özel  antrönörü vardı. Ama sonunda havuza her geldiğimizde ağlamaya başlamıştı Gal..

Ve daha sonra ata bindirtik onu.. Otist çocukların atlarla olan özel ilişkisi hep konuşulur ya.

Aslında hiç bir şey ille de söylendiği gibi olmayabiliyor. Televizyonlarda, gazetelerde, kitaplarda herkesin bildiği tanıdığı yöntemler, klişleşmiş yollar ille de her çocuk için mucize çözemlere dönüşmeyebiliyorlar. Gal bir zaman bindi ata.. Ve sonunda o da olmadı. Yine ağladı. 

Bu kez  piano derslerine başladık. Otist çocukların müziğe olan kabiliyetleri açık ve bilinen bir şeydir hani. Ona da sadece bir iki kez gitti. 

Halbuki çabucak öğrenmişti ilk melodiyi. O çaldığında gözlerimden yaşlar gelmişti. Sınıfında aynı sıraları paylaştığı arkadaşları var. Beş çocuk! Aralarından üçü  piano çalıyor. Mozart ve Beethoven..

Müzik bazen bu çocukları normatif insanlara bağlayan bir yol olabiliyor. Ve bunu bazıları en muhteşem şekilde başarıyor. Bizim pianoysa salonda duruyor ... Hep aynı köşede. Düşünmüştüm belki o da ister diye.. İlle Mozart olmayabilirdi. Daha basit melodiler de çalabilirdi belki!

Aslında onun başkaları gibi olmasını beklemedim çoğu zaman. Bazen aklıma gelse de bu tip düşünceleri çok çabuk bir kenara attım. Hem onun, hem benim iyiliğim için

Geçtiğimiz günlerde psikologla konuşurken, bana sordu.. Gal'e hamile iken  nasıl bir çocuk hayal etmiştim? diye. Ne diyeceğimi bilemedim.. Belki de unuttum artık o zamanki hayallerimi..

Yüzü gülsün istedim belki de....

Çocuklarımızı oldukları gibi kabul etmek zorundayız.

Onlara olan sevgimiz güzellikleri, kabiliyetleri ve yeteneklerine göre fazlalaşıp eksilmez, eksilmemeli..

Bizim tek kaygımiz Gal'i hayata hazırlamak..

Ona kendi kendine yetmeyi öğretebilmek.

Bugün için tek hedefimiz bu!



 






























3 Ocak 2021 Pazar

 



                         Gelecek nesillere bırakacağımız dünya...


Şu Koronanın etkilemediği ne var acaba?

Yaklaşık bir yıl içinde insanların hayatını bir uçtan diğerine değiştirdi bu salgın..

Küçücük bebeklerden seksenlerindeki insanlara bir şekilde hayat her yönüyle farklı yaşanır oldu.

Geçtiğimiz günlerde sabahın erken saatinde evden çıkarken yan daireye yeni taşınan komşumuzla ilk kez yüz yüze geldik.

Beraber asansörü beklerken, daha çok genç olan bu açık kumral zayıf bayana günaydın dedim.

Elinde puset vardı!

Kadın bebeğiyle sabahtan yollara çıkıyordu. Büyük ihtimalle bebeği ya safta"sina ( anneannesine ) ya bir bakıcıya ya da belki bir yuvaya teslim edip işine gidecekti.

Bazen hiç tanımadığınız bir insanla, küçük bir alanda tek başınıza bulunduğunuzda. o sessizlik içinde birden rahatsız olursunuz.

Sadece bir asansör bekleyişi bir an için saniyelerden dakikalara dönüşür beyninizde. Hani uzun vadede son derece çabuk geçen zaman kimi  anları size hiç bitmeyecek gibi yaşatır.

Bugün dikkat ediyorum böyle durumlarda insanlar hemen smartphone'larına sığınıyorlar.

Size bir an ne yapacağınızı şaşırtan o anların çekingenliğine kapıldığınızda ille de bir iki kelime konuşarak rahatlarsınız çok kez.

Ben de böylece sık sık tanımadığım insanlarla konuşmaya başlayarak rahatlarım..

Yine kadına hemen; "Sabahtan yola çıktı ufaklık !"diyerek güldüm.

Sekiz aylık olduğunu öğrendiğim küçücük varlık bir annesine bir de bana bakıyordu.

Ne kadar ona gülümsediğimden eminsem de o birden ağlamaya başladı.

Annesine, tabii beni tanımıyor, ilk defa gördüğü bir yabancıdan ağlaması normal derken birden aklıma yüzümdeki maske geldi.

Bebek benim yüzümü değil maskeyi görüyordu .  Çocuk ona gülümsediğimi görmüyor bile!.

Belki annesi gözlerime yansıyan gülümsemenin farkındaysa bile bebek büyük ihtimalle sadece yüzümü örten maskenin aramıza koyduğu belirsizliği ve hatta korkuyu  yaşıyordu.

Bu maskeleri,  küçücük bebeklerin beyinlerinin nasıl algıladıklarını, gözlerini dün açan bu minik varlıkların kendi evlerinin dışındaki dünyada gördükleri maskeli insanların onların psikolojisine nasıl etki yaptığını bilmiyorum.

Bu bebek sadece ona yakın olan insanların yüzlerini inceleme şansına sahipti şimdilik.

Her sokağa çıktığında yüzlerini örtmüş insanların dünyasında büyük ihtimalle neler olduğunu kavramaya çalışıyorlar şimdi bebekler.

Yaşı tam Corona'nın başladığı günlere denk geliyor.

O bir Corona Boom bebeği!!

Savaşlarda eve kapanan toplumlarda yaşanan  nüfus patlaması yeniden yaşanıyor büyük ihtimalle bütün dünya'da!

Bebekler bu kez patlayan bombaların ortasında doğmuyorlar ancak herkesin herşeyden şüphelendikleri bir paranoyanın orta yerinde hayata adım atmanın şaşkınlığı içindeler belki de onlar da.

Anneleri tarafından hiç anlam veremedikleri uyarıları altında bahçeye inen çocukların yaşadığı bir dünyaya geldiler.

Bazen sokağa hiç çıkılmıyor. Sadece en yakınlarıyla görüşülünebileceğini düşünebilir minicik beyinler.

Diğerlerinden uzak durmak gerekiyor!

Arkadaşlarının evlerine gitmelerine bile izin verilmeyen küçükler çok şimdilik!

Toplumun geçirdiği travmanın ortasında hayatlarının ilk yıllarını, en kritik zamanlarını aşmak zorundalar.

Bugünün çocuklarının yaşadıkları belirsizlikle, şüpheyle şekillenen ilk yılları onları ileriki yıllarda nasıl etkileyecek acaba?

Ya görünmez bir şeyden korkmak ?

Akıllarının hiç almadığı şey de bu olmalı.. Görünmezden korkmak!!

Kimileri için bebeklikte, hayatlarının ilk yıllarında yaşanıp unutulacak bir olay olacak bu virüs.

Kimileri için de psikolojilerinde derin bir iz bırakacak.

Onlara verilen mesajlara göre bir çoklarının hayatları şekillenecek .

Bizlerin bilmediğimiz, şimdiye dek tanımadığımız  bir yeni dünya başlıyor belkide onlar için!

Kalabalıklar içinde olmanın keyfine varamayan, törenlerin heyecanını yaşayamayanlar...Milli bayramlarda birlikte sevinemeyen, dini günlerde biraraya gelemeyen toplumlar oluştu birden. Ve bu toplumların içinde ilk günlerini, ilk senelerini geçiren çocuklar yaşadıklarımızın sebeplerini acaba ne şekilde algliyorlar?

Anneleri işsiz kalırken, babaları ekranlardan iş toplantlarını yaparken.

Ekranlara her gün hasta insanların hikayeleri banzen görüntüleri yansirken.

Bir dükkana girebilmek için sırada bekleyen insanlar birbirlerinden uzak durmaya gayret ederken şekillenen yeni toplumsal ilişikiler bugünkü bebeklerin, küçük çocukların standart hayatına dönüşmesin diye ümit ediyorum.

Yapılan aşılar büyük kitleleri hedef alıp, herkesi kapsadığında belki de daha kısa sürecek bir süreçte çocuklar bugünleri unutacak zamanı  bulacaklardır.

Şimdilik dünya hala bu olayı arkasında bırakamadı.

Çocukların eskisi gibi gülümseyebilecekleri , bildiğimiz o monotoniye geri döneceğimiz günleri özledik çoktan.

Paranoik toplumların, hasta insanların içinde büyümesin bir nesil!!

Kendi kendini yıpratmayı başaran toplumlarla dengesini kaybeden dünya, sağlıksız beyinlerin ürettiği teorileri bir kenara bırakıp, sağlıklı nesiller için , bugüne dek devam ettiğimiz yanlışlarımızı bir an önce düzeltmenin yollarını bulmak zorunda!

Yüzyıllarca dengesini bir şekilde korumayı başaran doğayı endüstri devriminden bugüne, kısacık bir zamanda  yıpratan insanın aklını başına almasının zamanı gelmedi mi?

Bugün daha çok seller, daha çok depremler ve tsunamiler olduğu gibi.. neslini tükettiğimiz canlıların yokluğunun bozduğu dengeler yaşamı her yönden tehtid ediyor.

Gelecek nesillere bırakmak zorunda olduğumuz bir dünya var.

Ve bu ortak yaşam için insanların el ele vermesi gerektiği günler çoktan geldi.



Batya R. GALANTI


31 Aralık 2020 Perşembe

Bugüne dek solun seçimle deviremediği Başbakanı sol basının yine sol kanat yargının elinde olan mahkemeler yoluyla indirmek planları, yapılan suçlamaların kanıtlanması için devam eden sürece rağmen sol istediği sonucu alde etmekten uzak görünüyor. Sol kendi kendini zayıflatırken, Netanyahu'ya tek alternatif yine sağ partiler görünüyor.

 


 


                    Dördüncü  seçimler bu sefer solu dışarıda bırakabilir...



Avrupa'da, Kanada'da, Avustralya'da ağır aksak başlatılan aşılar nasıl oldu da Israel'de böylesi bir tempoda başladı ve devam ediyor?!

1.OOO.OOO insana aşı yapıldı bile!.

Bugüne kadar maske takmayı reddedip  yüzlerce kişilik düğünlere devam eden Arap vatandaşlarımız ise aşı yaptırmaya gitmiyorlarmış. (Kim bilir yine ne tip komplo teorileri soktular kafalarına )  İki milyon Israelli Arabın sadece yüzde üçü aşı olmak için baş vurursa bu salgını yenmek kolay olmayacak.

Netanyahu yine yaptı yapacağını ve her ne sebepten olursa olsun insanların hayatları için şu an çok önem taşıyan aşıyı tüm hükümetlerden evvel tedarik edip getirtti ülkeye.

Burada son iki yıldır, tarihinin hiç bir döneminde görülmemiş politik kaos ve çıkmaza rağmen  Israel'de hissettiğiniz o "size verilen hayati değeri bir kez daha anlamak" olarak tarif edilebilecek bir duygu desem  de ben bir diğerlerince Netanyahu'nun kendini seçmene kanıtlayıp önümüzdeki seçimlerde oy toplayabilmek için gösterdiği ekstra çabanın sonuçları olarak ta değerlendirilebilir.

Geçtiğimiz 22 Aralığı 23'üne bağlayan gece Israel'de bir kez daha Hükümet dağıtlıdı.

Aylardır can çekişen, karşılıklı husumetle, içten içe devam eden çatışma ve kavgalarla yedi ay zar zor dayanan 2020 Koalisyon Hükümeti  23 Aralık gecesi, meclis toplantısının sonunda dağıldı

23 Aralık gecesi Knesset Netanyahu tarafından sunulan :  2020-21 Bütçesi'ni onaylamak için yapılacak toplantının ileri bir tarihe ertelenmesini hedefleyen  tasarısını " reddederek 23 Mart 2021 tarihinde   dördüncü kez seçimlere gitmek için karar aldı.

İki muhalif lider olan, Mavi Beyaz Partisi Lideri, eski Genelkurmay Başkanı Benny Ganzt'la Likud Parti'si Lideri Binyamin Netanyahu , son yılların en büyük global krizinin ortasında , aralarındaki tüm anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak , zor durumda olan halkı kurtarmak adına birararaya gelmişlerdi.

İlk günden bu evliliğin çok kısa zamanda boşanmayla sonuçlanacağı belliydi.

Şu an , Mavi Beyaz Partisi Başkanı Gantz Netanyahu'yu ülke çıkarlarını değil, kendisini düşünmekle ve ülkeyi gereksiz bir seçime gitmekle suçluyor. Kendi davalarından kaçmak için yeni bir seçime gitmeyi tercih ettiğini söylüyor.

Koalisyon anlaşmasına göre ilk 18 ay başbakanlık yapacak olan Netanyahu'nun görevini tamamlamasının ardından rotasyon kuralına göre 18 ay için Gantz Başbakanlığı ondan devralacaktı.

Bütçe tasarısı geçmediği için dağılan Koalisyon hükümeti geçici hükümet olarak seçimlere kadar  Binyamin Netanyahu'nun Başbakanlında devam edecek.

Seçimleri Mart yerine Mayıs'ta yapılması için ertelemeye çalışan Netanyahu'nun önerisi Mavi Beyaz tarafından Knesset'te reddedildi. Bu arada Netanyahu'nun getirttiği aşılar sayesinde Israel'de kötü giden durumu biraz olsun toparlamak için ihtiyacı olduğu bir kaç ayı daha elde edemedi .

Sonuçta seçimler mart sonunda yapılacak. Ve bu zaman içinde  Korona'dan sarsılan toplumu Netanyahu ikna edebilecek mi bilmiyorum.

Bir taraftan aşılar devam ederken diğer yandan devam eden yarım yamalak bir kapanma  ekonomiyi biraz daha baltalamaktan başka bir işe yaramıyor. Ve virüs  taşıyanların sayısı inmek şöyle dursun artmaya devam ediyor.

Netanyahu'ya karşı kurulan bir orta sol parti olan Mavi Beyazsa  şu an Knesset'e girecek sayıyı bile tutturamamakla karşı karşıya bulunuyor.

Netanyahu ile aynı hükümette hayatta yan yana oturmayacağını söyleyen Gantz'in  sözde durumu kurtarmak adına sonunda Netanyahu ile el sıkışmasını kimse unutmayacak. 

Politik çizgisi açıkça belli olmayan, siyasi tecrübesi ise sıfır olan eski komutana insanlar sadece Netanyahu'ya karşı olduğu  için oy verdiler ve sonuçta Mavi Beyaz'a oy verip  karşılarında yine Netanyahu'yu buldular!!

Sol gittikçe oy kaybediyor.

Israel'deki sol partiler istatistiklerde ; Mavi Beyaz, ( İşçi-Gesher-Meretz birlikte ) , Yesh Atid , bu üç grup, her biri beş ya da altı sandalyeyi geçemiyorlar bugün.

İlk kez Likud partisi bu seçimlerde eskiden olduğu gibi  İşçi (Avoda=Labor ) 'ya  ya da bir başka sol partiye karşı mücadele vermeyecek. 

Bu defa Likud. kendisinden ayrılan Gideon Sa'ar 'in kurduğu " Yeni Umut"  ve Naftalı Bennett'in "Yahudi Evi" partilerine karşı mücadele verecek. Ve, Netanyahu ile Netanyahu'dan daha sağ fikirlere sahip olan bu diğer iki parti  seçimlerin başrol oyuncuları olacaklar.

Bugünlere dek Israel'de elit'in sesi olan Sol Kanat'ın en büyük hatalarından bir tanesi halka inmeyi becerememesi oldu.  Araplarla barışı savunurken içindeki insanın karşısında onlara yüksekten bakan sol ne kadar samimidir? "

Ayrıca toprak karşılığında barışın mümkün olduğunu iddia edenlerin tersine toprak karşılığında her zaman daha fazla terör ve roket alanlar karşı tarafa olan güvenlerini  yitirirken Solun  bugün birilerini ikna etmesi zorlaştı.

Bugüne dek solun seçimle deviremediği Başbakanı sol basının yine sol kanat yargının elinde olan mahkemeler yoluyla indirmek planları, yapılan suçlamaların kanıtlanması için devam eden sürece rağmen sol istediği sonucu alde etmekten uzak görünüyor. Sol kendi kendini zayıflatırken, Netanyahu'ya tek alternatif yine sağ partiler görünüyor.

Israel'deki Yüksek Mahkeme , rüşvet, yolsuzluk ve görevini kötüye kullanma suçlamaları yüzünden , (Amerikalı zengin bir iş adamından pahalı hediyeler , purolar, şampanyalar kabul etmiş olması, Walla ve Yediyot Ahoronot gibi gazete siteleriyle hakkında daha olumlu haberler yayınlamaları için anlaşma yapmaya çalışmak gibi.. ) yasalara göre suçluluğu kesin olarak ispatlanmadığı süre içinde Başbakanlığa devam  edebilme yetkisine karşı bugüne dek  bir şey yapamamıştır.

Açılan suç dosyaları,  sol dışında sağ taraftan da gelen yoğun tepkiler , Covid-19 süreci içinde  durumu idare etmekte gösterdiği açıklar ile Netanyahu  da sonucta zor duruma düşmüştür. Son bir senedir devam eden yoğun baskı onun da oylarını indirmiş olsa da yine de istatistiklere göre Likud oy dağılımında diğer iki büyük sağ partiyle hala başa baş görünüryor.

Bu da  hakkındaki suçlamalara rağmen 2021 seçim sonucunda Likud'lu bir sağ koalisyon hükümeti olasılığının hala mümkün olduğunu gösteriyor,

Gelecek sağ Hükümetlerin,. "Israel Yüksek Mahkemesi Yargıçlarının " seçilme sistemini değiştirmek için adımlar atmak istedikleri biliniyor.

Israel'deki Yüksek Yargı Mahkemesi  kendi içinde kendilerini seçmeye devam ettikçe bu sistemin halkın iradesini temsil etmediğini ve bunun gerçek demokrasiyle bağdaşmadığını söyleyen Sağ , Israel Yargısı'nı  sol görüşlü yargıçların, liberal akımın temsilcilerinin birbirlerini seçtikleri bir kapalı kulüp olmaktan çıkarıp, yargıçların, halk tarafından seçilen milletvekillerinin Knesset'te yapacakları oylamaya göre göreve atanacakları yeni bir Yüksek Yargı Sistemi istiyorlar.

Sol ise  buna karşı çıkıyor!

Büyük ihtimalle sağ'ın zaferiyle bitmesi beklenen 23 Mart seçimlerinde bu kez Netanyahu Başbakanlığı elinden kaçıracak  mi?  Ya da dış politika'daki başarılarının etkisiyle yine de halktan yeterli oy alabilecek mi ? ( Araplarla yapılan barış anlaşmaları)  bilinmez.

Netanyahu, Israel'de  her yerden önce başlayan aşılara rağmen ( ki bu açıkça başbakanın büyük bir başarısıdır!!)  Covid-19 kriziyle savaşırken  hükümet ortakları içinden çıkan farklı sesler ve hükümeti dağıtma tehtidlerinin getirdiği kararların ve belirsizliklerden doğan hataların ekonomiye verdiği korkunç zararların hesabını önümüzdeki seçimlerde ödeyebilir  Kişisel mücadelesinin bedelini halka ödettirmesinin hesabı ise bu kez onu koltuğundan eder mi yaşayıp göreceğiz.




Batya R. GALANTİ 






28 Aralık 2020 Pazartesi

 


                           

                                   Şaka gibi tedbirler salgını değil insanları bitirecek



Israel'de geçen Pazar gününden itibaren başlayan aşılar  şu ana dek yüzbinlerce kişinin aşılanmasıyla hızla devam ediyor.

Kimileri bu aşıya karşı korkuları olduğunu söyleseler de  ( ki onları anlamak kesinlikle mümkün ) insanların çoğunluğu, özellikle Covid-19'un geçirdiği mutasyon sonrası daha da çok aşı olmak icin koşmaya başladılar sanki Israel'de.

Geçtiğimiz haftadan beri  60 yaş üstü insanlar aşı olmaya başladılar. Dün sabah annem de aşısını oldu. Öğleden sonraysa ben eşimle beraber oturduğum şehrin merkezine gittik. Eşim 60 yaşının üstünde olduğu için ona da randevu vermişlerdi zaten. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse ben daha hesapta yoktum ama birden eşim dedi ki çiftler birlikte gittiklerinde ikisine de yapıyorlar. Nasıl bir ilgisi olduğunu pek anlamadıysam da ben de kağıt doldurdum. Sıramız gelince eşimle girdim. Hemşire bana: 

"Sen gençsin neden hemen olmak istiyorsun? "  diye sordu. Aklıma tek gelen şey otist oğlum var ve benim sağlıklı olmam önemli demekti. Kadın lafı uzatmadan o zaman otur dedi ve  bir kaç standart sorunun ardından bana da aşı yaptı.

Şu ana kadar herşey yolunda. Hepimiz gayet iyiyiz. Aşı hiç birimize önemli bir rahatsızlık yapmadı, buna annem de dahil.

En çok şaşırdığımsa şimdiye kadar herkesin,  siz nasıl bu kadar çabuk aşıya başladınız? soruları.

Dünyanın çoğu ülkelerinde aşıya Israel'den günler sonra başladılar. Ağbim İspanya'da yeterli aşı olmadığını söyledi. Doğrumu bu bilmiyorum. Ama bence yeterli ilacı yetiştireceklerdir.

İleriki aylar içinde eğer dünyanın büyük bir bölümü aşı  olursa ve bazı kurallara uyulmaya devam edilirse salgın yavaş yavaş kotrol altına alınabilir.

Şimdilik Israel'de yeniden artan hasta sayısı yüzünden en az iki üç hafta devam edecek tuhaf bit karantina ilan edildi. Hiç bir şeyin çok net olmadığı, tam bir kapatmanın kesinlikle söz konusu bile olmadığı türden bir genel önlem hasta sayısını düşürecek mi yoksa zaten zor bela ayakta duran küçük esnafı tamamen mi bitirecek ?

Bana öyle geliyor ki bu son kapatma olayı salgını durdurmaya değil insanların yemeğini ellerinden sonuna kadar almaya yarayacak!

Hayatımda böyle saçma sapan ve anlamsız bir karantina görmedim. İnsanlar sokaklarda, çocuklar okullarda , sadece yeniden ve yeniden dükkanlar kapalı, cafe ve restoranlar zaten aylardır açılmadılar.

Dilerim aşı yakın zamanda etkisini göstermeye başlar. Yoksa insanlar gerçekten aç kalacaklar!



Batya R. GALANTI


27 Aralık 2020 Pazar

İnsanların doktorlar kadar psikologlara da ihtiyaçları var!


Geçtiğimiz haftalarda  Gal'in psikoloğuyla telefonda görüşüyordum. Eskiden tüm görüşmelerimiz birebir, terapilerin yapıldığı merkezde olurdu. Korona'yla değişen  şeylerden bir tanesi de  randevuların artık kişileri biraraya getirememesi oldu. Yüz yüze görüşmeler bugünkü şartlarda mümkün olmuyor. Olabildiğince zoom'dan gerçekleşen randevular, iş görüşmeleri ve bazı arkadaş toplantıları gibi psikolojik seanslar da telefon'dan,  zoom'dan ve Whatsapp'tan gerçekleşiyor şimdilik.

Geçen sene görüştüğüm, destek aldığım psikolog bizim okul'dan ayrılınca bu sene yeni bir terapistle yola devam etmek zorundaydık. Gal'in okul hayatı süreci içinde  bir çok  rehber danışman tanıdım. Bazen senede bir bazen bir kaç ayda bir değişiklikler yaşadığımız oldu. Kimileri bizim için olumlu deneyimlerdi. Bazıları sanki daha az tecrübeliydiler.. Bazen kendim konuşup kendim çözüm aradığımı hissettiğim durumlar yaşadı. Bu uzun zorlu yolda. Geçtiğimiz hafta benim için yeniden  bir hayal kırıklığı  oldu. Bu seneki Korona  karmaşasında, daha bir şeylerin en orta yerinde iken sene başında tanıştığımız psikolog hamileliğiyle ilgili sorunlar yüzünden ayrılmak zorunda olduğunu bildirdiğinde bu kez gerçekten üzüldüm. Sene başındaki ilk telefon görüşmemizde ismi Vered ( yani Gül olan ) olan bu  terapistle konuştuğumda kendisine hemen ısınıp ısınamama konusunda çok emin olamamıştım aslında.

Bir kişiyle telefonda konuşmak, yüzyüze görüşmek gibi olmuyor. Karşınızdaki kişinin size söylediği şeyleri tamamlayan yüz ifadesini ve  mimikleri görmediğinizde  bir şeyler eksik kalıyor. İletişim büyük oranda etkileniyor . Bazen insanları farklı düşünüp, yanlış algılayabiliyorsunuz .

Benim  üzüldüğüm bu genç bayanla, zoom'la bir süre devam ettiğim görüşmelerimizin devamında  aramda hissettiğim  olumlu iletişimi her defasında bulmamın çok  kolay olmadığı sorununa dayanıyor. İlk telefon görüşmemizin ardından zoom'da devam eden destek terapileri benim açımdan çok çok olumluydu. İşinin ehli, tecrübeli bir terapistle görüşmek gibisi yoktur . İhtiyacınız olan desteği size verebilen bir psikoloğu  her aradığınızda yanınızda bulacağınızı zannetseniz de durum pek öyle olmayabiliyor. Bu yüzden  doğru yerde, doğru öneriler, uygun tavsiyelerle, size otistik çocuğunuzu nasıl eğitmeniz gerektiğini, günlük hayatınızı nasıl düzenlemeniz konusunda size yol gösterebilen bir psikolog altın değerindedir bence. Sizi sıcak sesiyle yeri geldiğinde kucaklamayı bilen anlayışlı, insancıl bir kişiye sorunlarınızı açtıktan, kendiniz ve  ve çocuğunuz hakkında yeterince açıldıktan ve  anlattıktan sonra  bu yolu yarıda kesmek ideal olmuyor ne yazık ki!

Kısacası yarı yolda bırakılmış hissi yaşıyorum şu an. Kadının elinde olmayan sebepler yüzünden bir kez daha tanımadığım bir başkasıyla yoluma devam etmek zorunda kalacağım.  Aynı şekilde tabi Gal de!İyi bir psikolog arayışı bizim gibi problemleri olan insanların çok sık karşılaştığı sorunlardan olabiliyor.

Peki neden iyi bir psikolog bulmakta  bu kadar zorlanıyor insan?

Sebepler çeşitli bence. Kişisel şeyler olabilir, karşılıklı uyum sağlayamama sorunu olabilir ya psikoloğun yöntemi size uymayabilir ya da  psikolog daha tecrübesiz olabilir.

Tüm bunlardan başka , kimi psikologlar sadece kendileri için maddi bir  kaynak  olarak gördükleri görevlerini gerçekten severek yapmadıklarından size uymazlar!!!!  ( Tamamen insanı sevmekle başlayan bu mesleğe uygun olmayan kişilikleri yüzünden iyi birer psikolog olmayı başaramayanlar var! Onların tek ilgilendikleri şey sırtınızdan kazanacakları paradır.

Bugün Gal için bize verilen terapiler devlet desteğinin bir parçası olduğu için tabi durumuz çok farklı

Bense, 22-23 yaşlarımda iken  psikolog arayışına girmiştim. Ailemden, yakınlarımdan  bulamadığım desteği profesyonel bir elden aramak zorundaydım. 1990'larda İstanbul gibi tutucu ve tabuları bir hayli fazla olan bir yerde sessizden kendim için çözüm aramaya koyulmuştum. Her ne kadar  panik atak sorunu hakkında bilgi edinerek, okuduklarım ve öğrendiklerimle kendi kendime bir şekilde yardım etmeyi başardıysam da hala profesyonel birinin  desteğine,  kendimi birisine anlatmaya, bazı şeyleri değiştirmekte yardıma ihtiyacım olduğunun  farkındaydım. Bu şekilde, bir hayli isim yapmış Psikologlar arasından bana yardım edebilecek birisini bulana kadar bir kaçının kapısını vurmak zorunda kalmıştım.

İlk terapi denemem, gazete ve dergilerde sık sık makaleleri yayınlanan , psikoloji üzerine bir çok kitaplar yazmış ünlü bir kadın psikologlaydı . Ve bu denemem benim için  ne kadar büyük bir hayal kırıklığı idi anlatamam! İlk seansımızda kadının karşısına oturduğum ilk dakikalardan itibaren  hiç değişmeyen ciddi bir ifadeyle en ufak bir tepki vermeden sadece söylediklerimi yazıp durmuştu. Bir saat boyunca çocukluğumu anlatmıştım.  İkinci gidişimde yine durmadan yazmıştı. Yüzü yine hiç gülmemiş benim yüzüme ise neredeyse bakmamıştı. Bu da bir yöntemmiş diye iddia etmişti sonradan bir arkadaşım. . Üçüncü kez sadece bir rüyama kısa bir yorum yapmakla kalmıştı. Denizle ilgili bir rüyam için fransızca'da "la mer"  ( denizin )  anne olan " La Mère " ''le bilinç altımda çağrışım yapıyor demişti...Kadının iddiasına göre, 11 yaşımdan beri öğrendiğim fransızcanın  şuur altımda böyle bir kelime oyunu yaşatacak kadar bir etkisi vardı ...  Bu üç terapinin sonucunda tek vardığımız nokta, bana yaptığı bu küçücük psikoanalitik yorumdu. O ana dek kadın hep susmuştu.  Rüyamdaki deniz annemi temsil ediyormuş ! efendim!! Peki!!!

İkinci psikolog deneyimim ise  yine ünlülerden bir tanesiyleydi ve gayet güleryüzlüydü  ama saatleri doluydu . Bu yüzden beni yanındaki tecrübesiz, apprenti genç psikolog'a devretmişti. O da benimle terapiyi bırakıp kas gevşetme teknikleri uygulamayı tercih edince bir kaç boşa giden seansın sonunda yeni birini aramaya başlamıştım bir kez daha

Bir akşam Mecidiyeköy tarafında cadde üstünde kocaman bir apartman dairesinde gittiğim  Psikolog-Dr. bayan hepsinden daha ilginç bir deneyim olmuştu benim için . Kocaman büro gibi bir odası vardı Ve odanın boyutlarına uygun yine koca bir masanın arkasında oturan koca bir kadındı bu . Sanki terapi yapmaktan çok işini iki dakikada prospektüse karalayacağı  ilaçla halletmeyi tercih edecek bir doktora benziyordu. Esasen zaten hem psikiatrist hem de sözde psikoterapistti bu kadın.

Karşısına oturduğum andan itibaren bana yönelttiği bir kaç sorunun ardından kadın mevzuyu hemencecik kendi çocukluğuna getirmişti. Bana kendi çocukluğunu, kendi karmaşık duygularını , ne kadar mutsuz bir gençlik geçirdiğini anlatırken bir ara gözyaşı bile dökmüştü. Bu durumda ben artık iyice afallamıştım. Kadından çıktığımda  kendimi bir hayli tuhaf hissetmiştim. O beni değil ben onu dinlemiş ve sonunda  bir de üstüne kendisine  yüklü bir ücret vermiştim.

Başka bir psikologla yine tek kerelik bir denemem gözyaşlarıyla sonlanmıştı. O adam gerçek anlamda kötü bir insan çıkmıştı. Seans sonuna doğru, fiyatı çok yüksek olduğu için kendisinden benim için  bir indirim yapmasının mümkün olup olmadığını sorduğum için muayehanesinden ben ağlatarak göndermişti. Ona anlattıklarım üzerinden beni incitmesi inanılmazdı.

En sonunda Amerika'da eğitimini tamamlayarak Türkiye'ye dönen genç ve yetenekli, bugün mesleğinde çok iyi bir yerde olduğunu tahmin ettiğim psikolog bayanı bulana dek sonuçta gereksiz zaman ve para harcamak zorunda kalmıştım ne yazık ki!

Ben insanların büyük bir bölümünün  psikoloğa ihtiyaç duyduklarından eminim ama çoğunluk ya bunun farkında değiller, ya da bugüne dek tabu olarak gördükleri terapileri kendileri için olmadığına inanıyorlar.

Bugün bile bir çok insan için psikoloğa gitmek neredeyse delilik demek gibi bir şey. Halbuki normal olmayan insanlar ve deliler kendilerine yardım etmeyi düşünmezler. Bir insan kendi kendine bir destek arıyorsa aklı başında demektir. Ve bugünkü şartlarda profesyonel destek ihtiyacı duymayan kaç insan vardır bilmiyorum. Halbuki en ufacık fiziksel bir rahatsızlığımızda doktorlara sorunsuz koşabiliyoruz. Ruhumuzun aynı itinaya ihtiyaç duyduğuna da neden inanmıyoruz? Ya da ille de panik atak sorununuz mu olması lazım?

Hayat ufacık sorunlardan kocaman mücadelelere kadar bizden çok fazla şeyler bekliyor. Ve günümüz insanı etrafından her zaman ihtiyaç duyduğu desteği bulamayabiliyor. Etrafımızdaki kalabalıklar görünürde yanlızlığımızı gizleseler de gerçekler bir çoğumuz için farklı olabiliyor.

Fakat burada da ortaya çıkan en büyük sorunlardan bir tanesi  psikolog ücretlerinin çok yüksek olmasıdır. Bu da gerçekten haksızlıktır!!! Bir çok insan psikologların aldıkları korkunç ücretler yüzünden, bunu karşılayacak maddi güce sahip olmadıklarından da psikoloğa gidemiyorlar. Devlet psikolojik yardım gören insanlardan psikologların aldığı ücretlerde mantıklı bir fiyat belirlemesi yapmalıdır. Daha sağlıklı, daha iyi işleyen toplumlar için gereken temel bir ihtiyaçtır bu benceToplumların psikolojisine hala daha bir lüks gözüyle bakmaktan vaz geçilmelidir diyorum.


Batya R GALANTI