19 Ağustos 2020 Çarşamba









                           
                     
                                Erdoğan'ın bölgedeki bitmeyen güç gösterisi




Aya Sofya'dan sonra sıra El-Aksa'yı özgürlüğüne kavuşturmakta  demiş Erdoğan.

Yeni Türk Dış Politikası at sırtında koştururken etrafına kılıcını savuran yeniçerileri hatırlatıyor bana.. Gün yok ki Erdoğan birisine, birilerine sataşmasın..

Doğu Akdeniz'de kabadayılığa devam eden Türkiye'ye karşı şimdilik Avrupa nasıl hareket edeceğine karar verebilmiş değil. Kimse gereksiz bir savaşa girmek istemiyor. Zaten 2020'de tüm dünyayı baştan aşağıya vurmuş bir viral kriz mevcut.

Trump'ın  da adeta bir başka cins kabadayı ifadelerine aldanmamak gerekiyor, Çünkü sonuçta Amerika'nın  Ortadoğu'da askerlerini artık boşa feda etmeğe taraftar olmadığı  açıktır. Bu yüzden Donad Trump bir yerde Erdoğan'a karşı yaptırımlardan bahsederken diğer taraftan meydanı kısmen boş bırakmış gibi görünüyor. Şu an o daha çok önümüzdeki aylarda yapılacak seçimler ve Amerika'daki son salgının zararlarını kapatmakla meşgul görünüyor.

Geçtiğimiz haftalarda her ne kadar Macron Erdoğan'a sıkı bir çıkış yapmışsa da. Şimdilik Merkel sadece telefonda Türk Diktatör'ü sakinleştirmeği tercih etmiş.

Yunanistan Karasularında sondaja devam ederken, Kıbrıstaki varlığını öne sürerek Türkiye'nin  bu bölgede arama yapmaya hakkı olduğunu savunuyor. Senelerdir Yunanistan'la inişli çıkışlı, bol gerilimli komşuluk ilişkileri bu kez hiç olmadığı kadar kötüleşti. Yunanistan ve Türkiye  çok uzun bir süreden beri ilk kez  çatışma noktasına geldiler. Fakat bugün için tüm olası sebeplere rağmen kimsenin gerçekten savaşmaya gücü varmıdır, o işte bir soru işaretidir gerçekten..

Türkiye'nin startejik konumuna bakarsak kimsenin Erdoğan'ın canı ne isterse onu yapmasına izin veremeyeceğiyse açıktır.

Bir gün Irak'a saldıran, kuzey Suriye'de Kürtlere karşı savaşmaya devam eden Erdoğan zaman zaman  Israel'e ve Yunanistan'a ve canı nereye çekerse oraya buraya sataşmaya devam ediyor. En son Israel-Arap Emirlikleri yakınlaşmasını kınayarak Arap Emirliklerine tehtidler savurmaya başladı. Efendim, Arap Emirlikleri Israelle barış antlaşması yapamazmış. Bu  hareket onlarla olan karşılıklı ilişkileri kesmek sebebi olurmuş. Yahu, senin bizzat Israelle ilişkin var!  Israel'deki süpermarketlerde  Türk ürünleri bolluğunu mu anlatalım şimdi? Kimi ne için tehtid ediyorsun?

Geçen ay, Ayasofya'yı yeniden cami yaptığı günün ertesi kendisini bir Muhteşem Süleyman ilan etmediği kalmıştı. Kendi toprakları üzerinde var olan bir yapıyı camiye çevirdiği için kahramanlık yapmış gibi demeçler veriyordu. Ülkesindeki aptalları telkin ediyor. Değersiz politikalarıyla, saldırganlığı ve antlaşmazlık çıkardığı dış ilişkilerdeki problematik tavırlarıyla sadece kendi seçmenini kandırıyor bu ahlaksız, din sömürücüsü megaloman. .

Şimdi sıra El-Aksa'yı özgürlüğüne kavuşturmakta diyor. Başka bir dine ait bir mukaddes binayı İslama'a çevirmeyi özgürleştirmek olarak nitelemiş ya. Binlerce yıldır bir dinin sembolünü alıp onu silmek , onu özgürleştirmek oluyor. Ve bu yoldan bu kez Yahudilere gönderme yapıyor. El-Aksa bugüne dek yeterince özgür bunu bilmiyor.

Yahudiler, Beit Ha Migdaş'ın yıkıntıları üzerine Araplar tarafından inşaa edilen  El Aksa'yı eğer isteselerdi 1967'de,  bu şehri ilk aldıkları gün, değil sinagog yapmak , ortadan kaldırırlardı, yıkarlardı. Ve bugün tartışılacak bir konu kalmazdı ortada. Ancak, Yahudiler, dini inançlarina gore en kutsal yer olan noktada inşaa edilen bu yapıya saygı gösterdi , varlığını tanıdı ve  korudu. Hatta El-Aksa'nın yönetimini onlarca yıldır Filistin Vakfına verdiler. Bu yapının bulunduğu alana özel izin olmadan hiç bir Yahudi giremez bile. Ama Erdoğan hala daha özgürlüğe kavuşturmaktan bahsediyor.

Şimdilik Erdoğan her gün satasacak yeni bir hedef buluyor kendisine, bu şekilde ülkesinde gittikçe kötüye giden ekonomiyi  bir şekilde unutturmak istiyor  , son bir zamanlarda kaybettiği desteği , dışarıda kendince sözde güçlü bir politik imaj çizerek  kazanmaya çabalıyor.

Akdeniz suları hiç olmadığı kadar ısınmaya devam ediyor.

Bu kabadayı politikaların gerçek bir savaşla sonlanması ne kadar mümkün bilmiyorum ancak ortada görünen gerçek, Türkiye'nin karşısına çıkmakta isteksiz görünen devletlerin bıraktığı boşluktan Erdoğan'ın fayadalanarak kas gösterisi yaptığı kesin..

Ama sonuç olarak, Akdenizdeki enerji kaynaklarının paylaşımı üzerine çakışan menfaatlerle bölge ülkelerinin  açıkça karşı karşıya geldiği gerçeği ise yadsınamaz.. Bekleyip bu çok çalkantılı dönemin neler getireceğini göreceğiz...



Batya R. Galanti








17 Ağustos 2020 Pazartesi








                             Bugün barış için biraz daha umutluyum



İki akşam evvel Israel basınında bir haber geçti. Netanyahu Corona'yla ilgili girdiği konsey toplantısından acilen ayrılımıştı ve kısa bir süre sonra televizyonda Israel halkına çok önemli bir konuşma yapacaktı..  Son aylarda Corona yüzünden Başbakanı ekranlarda daha sık görmeğe alıştıysakta sanırım bunun farklı bir durum olduğu hemen belliydi.

Konuşmanın tarihi nitelikte olacağı ekranın alt tarafında geçtiğinde birden heyecanlandım;
" Tarihi bir konuşma, ne olabilirdi?"

Son senelerde Körfez Ülkeleriyle içten içe aramızın ısındiğını Israel'de bilmeyen pek yok. Zaman zaman basına yansıyan kimi yazılarda, kimi haberlerde özellikle başta Umman olmak üzere  Bahreyn'le ve kimi diğer Arap ülkeleriyle bir süredir sessizden değişen bir şeyler hissediliyordu buralarda.  Türk Diktatör Erdoğan'ı deli etmeye yeten bir tutum değişikliği olduğunu anlamamak mümkün değildi.. Israel-Filistin konusunda gelişen olaylara karşı bir çok kez Avrupa'nın bile verdiği sert tepkilere rağmen Körfez ülkeleri Israel'e karşı daha sessiz. daha mülayim bir duruş sergilemeye başlamışlardı.

Sonunda anlaşılan şuydu!!  Körfez ülkeleri artık Israel'i tanmamak bir yana, 1948'de kurulduğu günün ertesi günü Israel'i yok etmek için kutsal topraklara birlikler gönderen Araplar artık Israelle dost olmak istiyorlar!! Netanyahu'nun açıklaması beklenen önemli haber buymuş!!

Kimin , hangi çıkarlar çerçevesinde bugünlerin gelişinde rol oynadığından çok bunun bizler ve bu bölge için neler ifade ettiği önemlidir..

Trump, özellikle son aylarda ülkesinde  ne kadar puan kaybetmişse de, her ne kadar Batıda her Amerikan Başkanına verilen saygıdan pay almayı pek becerememişse de , bugün kime ve neye hizmet ederek bunu yapmışsa da farketmez. Sonuçta bugün Arap ülkeleriyle Israel arasında böylesi bir yakınlaşmanın altına imzasını atmış bir Başkan olduğu açıktır. Ve bu Israel ve bölge için  gerçekten çok büyük ve olumlu bir gelişmedir ve bu gelişme mutlaka tarih kitaplarına kocamaman başlıklarla geçecek büyüklüktedir..

Geçen akşam televizyonda Israel'in Birleşik Arap Emirlikleriyle Barış Antlaşması yaptığını duyduğumda tüylerim bir anda diken diken olurken, gözlerim doldu.. Hayat boyu beklediğim bir haber almış gibiydim o an!!

Israel tarihte bugüne dek sadece iki Arap ülkesiyle barış antlaşması yapmıştı. 1979'da Enver Sedat'ın imzaladığı ve Israel'in Sina Yarımadası'ndan çekildiğini de tasdikleyen antlaşma ki ne yazık ki bu barışın bedelini Sedat çok kısa bir zaman sonra canıyla ödemişti..  O zamanlar çocuk olmama rağmen o suikastla ilgili görüntüler aklıma saniyelerine kadar yer etmişti. Sanrım küçücük bir insan olarak bile böylesi bir bedel ödeyen bir başkan için çok sarsılmıştım..  İkinci barış antlaşmasıysa Oslo görüşmeleriyle birlikte gelen,  Ürdün Kralı Hüseyin'le Başbakan Rabin'in yaptığı barıştı. Bu kez de Israelli bir fanatiğin kurşunlarıyla öldürülen Rabin, her defasında barışın  böylesi ağır bir bedele karşılık olabileceğinin hissini yaşatmıştı hepimizde.

Ve o gün bugündür, Filistin meselesi hallolmadan diğer bölge Araplarıyla bir barışın yapılamayacağı düşünüldü. Israel, bu yıllar içinde bir çok farklı çatışmalardan, savaşlardan geçmeye devam etti. İkinci İntifada, İkinci Lübnan Savaşı ve Gazze'den çekilişin ardından gelen roketler ve bunun getirdiği operasyonlar ve ölen siviller... Ve Israel'in uluslararası alanda gittikçe yıpranan ismi ve girilen açmaz!!

Peki Arap ülkelerini tüm bunlara rağmen Israel'e yaklaştıran ne oldu??

İlk olarak , sanırım tüm karmaşalara ve devam eden çatışmalara ve bitmeyen antlaşmazlıklara rağmen bunlara rağmen Körfez ülkeleri artık Filistinli Arapların Israelle barış yapmalarını bekleyemeyecek kadar sabırlar dolmuş. Sanırım;  Önce kendi çıkarlarımız ! " demeye geliyorlar  artık!

Son senelerde Netanyahu'nun akıllı girişimleriyle , Arap ülkelerine doğru yerde, doğru mesajlar ulaştırılmış olduğu açıktır.

Ortadoğu'da gittikçe herkesi tedirgin eden bir ülke vardır. Sünni-Şii çatışmalarının başrol oyuncusu olan İran , sadece Israel'e karşı değil, bölgedeki güçlü sünni devlatlere karşı da büyük bir tehdittir!

Bundan üç gün önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Amerika'nın isteğini reddederek İran'a karşı konulan silah ambargosunun bittiğini ilan etti.

Bu dünyada hakkın , hukukun olduğunu iddia edenlerin gözüne gözüne girmesi gereken bir karardır bu. Bölgedeki savaşların, sivil ölümlerinin , teroru destekleyen, Ortadoğudaki savaşların başrol oyuncusu olan, kendi ülkesinde kadınları asan,. yazarları infaz eden bir molla rejimi olan İran'a silah satışlarına tekrardan başlanacakmış!!

Avrupa şu an girdiği Korona Kriziyle de mutlaka öncelikle ekonomisini canlandırmayı hedef alıyor. Ve İran'la devam edecek alışveriş onlar için daha önemli şu an..

Arap ülkeleriyse , Israel gibi İran'dan tedirgin. Arap Ülkelerinin Israel'e yanaşmasının birinci sebebi sahip oldukları bu ortak düşmandır.. Araplar kendi İslam dinlerinden olan bir ülkeden daha çok Yahudilere güvenebileceklerini anlamış görünüyorlar  ( Dilerim uzun vadede biz de onlara bu şekilde güvenmeye devam edebileceğizdir!)

Ayrıca Araplar Israel'den teknoloji ve bilim öğrenebileceklerini biliyorlar. Israel'in dünyaya sattığı teknolojiden daha fazla faydalanmak istiyorlar. Birlikte araştırmask, Israel'den daha fazla faydalanmak istiyorlar!! Araplar sonunda Israel'den kazanacaklarının kaybedeceklerinden fazla olduğunu anladılar.

Türklerin, yabancı güçlerden korktuğu neden Israel için geçerli değildir bu da buna da bir cevaptır. Burada bu açıkça ortadadır! Başkalarından almaya muhtaç olmamak en önemlisidir. Eğer satacak biliminiz , teknolojiniz varsa sonunda herkes sizin ayağınıza gelir! Bu Türklere de bir derstir bence. Siz başkasına muhtaç olduğunuz sürece kaybedersiniz!! Eğer sizden alacak şeyleri varsa bunu her zaman lehinize çevirebilirsiniz!

Ve Uluslararası alanda Israel'i sıkıştırarak, onu yanlızlaştırarak, ve ona ambatgo koymakla tehdit ederek bir yere gelemeyeceklerini de ispat edecektir bu barış. Çünkü şu an Netahyahu Körfez ülkeleriyle yapılacak antlaşma üzerine Batı Şeria'daki toprakları Israel'in Egemenliğine almak fikrinden belli bir zaman için vazgeçmiştir. Bu da demek oluyor ki, barış ve birlikte ortak , güzel bir gelecek adına insanlar çok daha fazla ödün vermeğe yaklaşırlar. Eğer karşınızdakinden alacaklarınız varsa, karşılıklı istifade söz konusu ise ödün vermek daha kolaydır. Ben eminim ki uzun vadede Filistinliler de bu birlikten sadece karlı çıkacaklardır. Gazze'de Arap Emirlikleri Bayraklarını yakacaklarına bu barış için sevinmelilerdir diyorum. Çünkü onların bu bölgede gelişmeleri, zenginleşmeleri için bir adım olacaktır bu. Karşılıklı yapılacak antlaşmalar Arapları kapsayacak çok daha fazla yatırımların da önünü açabilir!!

Bugün bu yüzden, Arap sorununa baktığımda ilk kez daha bir umutluyum!




Batya R. Galanti















.





















                    Beyrut'un mahallelerinde gizlenen cephaneler kimleri tehdir ediyor?



Iki hafta önce Israel'in Kuzey'inde bir anda yeniden alarmlar çaldı. Bir grup terörist Lübnan sınırından sızmaya çalışırken  radara yakalanınca,  IDF Hizbullahın  yeni bir sızma girişimini yerinde engelledi.

Her defasında tekrarlayan bu olayların yerinde ve sessizden çözen Israel, bu tip girişimlerin daha büyük bir hadiseye dönüşmemesi için çaba harcıyor.   Hizbullah'ın bitmeyen denemelerinin sonunda daha büyük bir olay meydana gelebileceği güne dek..... En az bir devlet ordusu kadar güçlü olan bu terör örgütüyle üçüncü kez olacak bir savaşı patlatacak olay sonunda vuku bulacağı güne dek ...

Son yıllarda İran destekli Hizbullah'ın Suriye'de ve Güney Lübnan'da Israel'e karşı faaliyetlerini devamlı arttırdığını biliyoruz. İran Suriye'de Israel'le ileride planladığı savaşa hazırlanırken, bu bölgeye hala silah yığmaya devam ediyor. Böylece Israel'in  Suriye'yi sık sık bombaladığı  basına yansıyor.

Bugün  Lübnan'ın girdiği ekonomik açmazın en büyük sorumlusunun ülkeyi yöneten sektlerin yolsuzluklarının ve sömürüsünün olduğu söylenmektedir.  Fakat Hizbullah'ın da,  eskilerin Ortadoğunun Paris'i olarak tanınmış, güzel Beirut'uyla ünlü bu özel ülkeyi ayrıca çökerttiği de açıktır.   Hiç ihtiyaçları olmayan bir savaşın içinde olan Lübnan senelerce sahip olduğu büyük insan potansiyelini bir hiç için  harcamıştır, devlet içinde kurullan bir başka devlet, yani Hizbullah  onu bugünlere kadar sömürmeye devam etmektedir. Hizbullah Israel için ne kadar büyük bir tehlike ise Lübnan'daki halk için daha büyük bir tehlikedir. Bu ülkenin yarınlarını yok eden en büyük sebeplerden biri de Hizbullah'tır..

Israel Başbakanı Netanyahu defalarca Uluslararası Cemiyeti Lübnan'da Hizbullah'ın sivillerin içinde sakladığı binlerce füzenin bizzat uydudan çekilmiş fotoğraflar üzerinden yerlerini göstererek uyarmıştır..

4 Ağustos günü Beyrut'e büyük bir patlama olduğu haberini duyduğumuzda belkide hiç birimizin aklına adeta nükleer bir bombanın etkisiyle çevresindeki bütün mahalleleri ortadan kaldıracak büyüklükte bir patlamayı hayal etmedik.. Televizyona yansıyan görüntüler tüyler ürperticiydi.

Yetkililerin bilgisi altında, en az altı senedir Lübnan Limanındaki depolarda saklanan 2750 ton Uranyum Nitrat bir kaza sonucu patladı.. Etraftaki bütün mahalleleri  saniyeler içinde düz eden patlamanın ardından çok şeyler söylendi. Yaklaşık 200 ölü , 7000 yaralı ve 300.000 evsiz'le sonuçlanan bu olay tarihte nükleer olmayan en büyük patlamalardan biri olarak nitelenmiş.

Uzun zamandır iyi olmayan Lübnan ekonomisi Corona-19'la iyice çıkmaza girdikten sonra bir de bu son olay başlarına gelince bu ülkenin tek başına bulunduğu ekonomik durumdan kurtulması mümkün görülmemektedir. Fransa, eski sömürgesi olan Lübnan'a sahip çıkarken , Macron'un bölgeye hemen yaptığı  ziyaretinin ardından. kimileri Fransa'nın yeniden Lübnan'ı  güdümüne almak için bir fırsat olarak gördüğü yönünde yorumlar yaprmaya başladı .

2013'te Rus bandıralı bir Kargo gemisiyle Mozambik yönüne doğru taşıdığı söylenen Amonium Nitrat , dışında başka bir yük daha almak için Lübnan'daki limana uğrayan gemideki mal sonunda bir şekilde burada kalmış ve bu miktarda bir kimyasal aynı depoda, yetkililerin bilgisi altında bugüne dek saklanmaya devam etmiş. Söylenenlere göre Hizbullah malın başka depolara yapılması planlanan sevkiyatına izin vermemiş..

Geçtiğimiz senelerde Israel, İngiltere'yi , Kıbrıs ve Almanya'yı Hizbullah'ın topraklarında yürüttüğü faaliyetler üzerine uyarmıştı.

Mossad Gizli servisinin bildirimleri ışığında Londra'da bir evde yürütülen operasyonlarda bir şehri yok edebilecek miktarda amonyum nitrat ele geçirlmiş ve Hizbullah'ın faaliyetlerine son verilmişti.

Daha 2020'de Almanya'da yine aynı şekilde bir evde tonlarca Amoniyum Nitrat ele geçirilince Hizbullah'ın yasa dışı bir örgüt olduğu  Alman Hükümeti tarafından ilan edildi..

Avrupa'yı uyandırmak zor .  Lübnan'da patlayan kimyasalların da tarım endüstrisinde kullanılmak üzere saklandığı söyleniyor. Kime inanılır bilinmez?

Fakat Beyrut'un mahallelerinde,  Israel'in gizli servislerinin keşfettiği yerlerde binlerce füze sivillerin içinde depolarda gelecekteki savaş için bekletiliyor. Aynı şekilde bir kaza acaba bu kez kaç masum insanın canını alır????




Batya R. Galanti













































3 Ağustos 2020 Pazartesi







                                                   Ne yapsakta yaşlanmasak?!



Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşıma doğum günü hediyesi bakıyordum.. Benden üç yaş büyük olan bu arkadaşımın 40 yaşına girdiği günü daha dün gibi anımsıyorum. . İnanılmaz!! Telefonda bana kırk yaşına bastığını söylediğinden, ve benim yaklaşan orta yaşı kapımda hissettiğimden bugüne tam 15 sene geçmiş!! Orta yaş ve derken ileri yaş..insan hayatı nedir ki?"!! Geçenlerde annem bana: "Bu yaşa nasıl geldiğimi inan bilmiyorum.." dediğinde, ona gerçekten inandığımı söyledim ..Zamanın nasıl bir hızla geçtiğinin ben de farkındayım..

Orta yaşa gelmiş bir bayan arkadaşınıza hediye almak için bakındığınızda ilk aklınıza gelen şeyler, kolye, bilezik ya da hoş bir parfüm ve tabii en sonunda  yüz ya da vücut kremleri oluyor!!..Özellikle  kadının yavaş yavaş yaş almaya başladığı zaman gelip çattığında nemlendiriciler ve yaşlanmayı önleyen  kremler ilk akla gelenler arasında oluyor :)

Çoğu zaman bir kadının  yatak odasının baş köşesindeki  makyaj masasının üzerinde olduklarını bildiğiniz şeylerdir bunlar. Belki hediye için kolay bir seçim gibi de olsa çoğu zaman gerçekten de kadınlar için makbul olan bir seçimdir bence kimi makyaj malzemeleri ( makyaj yapmayı seven bir bayansa tabii ) , banyo sonrası uygulanması gerekli olan besleyici kremler vs.. Hele Israel gibi  cildi son derece kurutan,, yıpratan güneşinde yaşayan kadınlar için bu daha da bir gerekli....

Bugün modern hayat içinde her şeye yetişen kadın artık yaşlanmayı da pek kabul etmiyor sanki. En azından yaşlılığa çabuk teslim olmayı reddediyor gibiyiz.


Ne kendim ne de başkası için  bir şey satın alacağım zaman uzun uzadıya gezmek alışkanlığım pek yoktur. İlk aklıma gelen fikrin doğrultusunda hemen hareket edip çabucak işimi bitirmeyi  tercih ederim..  Girdiğim büyük kozmetik mağazasında dolanırken yine ürün bolluğu ve olasılıklar arasında kaybolmaya başladığımı hissederken tam hemen yanımda satış elemanı bir kadının; " Yardımcı olabilirmiyim ?" sorusunu duyar gibi oldum..Uzun uzadıya anlatım dinleyecek sabrım olmadığımdan teşekkür ederek , sadece bakıyorum dedim. Bense . bütçeme ve aklımdaki fikrime uygun bir şey bulmak için sakin kafayla , tek başıma aramayı tercih ettiğimden, çoğu zaman kendi başımın çaresine bakarım. ..Ve genelde  çok uzun zaman harcamadan bir şey alıp çıkarım.  Nasıl olsa isterse değiştirme şansı olduğu için de sorun yok derim...  Yine öyle bir baktım ve kendimin de kullanıp memnun olduğum bir nemlendirici yüz kreminde karar kıldım. Hem fiyatı normal , hem gayet iyi iş gören hem de bilinen bir firmanın ürünü.. daha iyisi can sağlığı.. Güzel bir paket yaptırıp çıktım..

Ben kırk yaşlarımı geçtiğim günlere kadar öyle pek fazla yüz kremleri falan kullanmadım.. Güzel kokulu vücut kremlerini hep sevdim..hafif parfümleri tercih ettim ve çoğu zaman çok özel günler dışında neredeyse hiç makyaj yapmadım...Belki de fazlasıyla sade idim.  Son senelerde yüz kremlerine daha bir ellerim gitmeye başladı.. Artık bazı değişen şeylere karşı ufak tefek direnme psikolojisindendir bu...Yaşlanmayı önlemek istiyor insan. Ne kadar mümkünse??!!




Bir taraftan , eskiden beri bir sürü pahalı kremler kullanan kimi bayanlara bakarım,  sonuçta  o kullandıkları kremlere rağmen yaşlandıkça yine de nasıl  kırıştıklarını görüyorum ve herşeyin bir bakıma şans olduğun inanıyorum.  Ne yaparsanız yapın aslında çok farketmiyor. Öyle çok pahalı kremler belki de sadece insanı kendisi için en iyisini yaptığına dair ikna ediyor ama sonuçta değişen fazla bir şey yok. Eğer pahalı kremler çözüm olsaydı o zaman neden kadınlar botox yaptırıyor ve estetik ameliyatlarla yüzlerini gerdiriyorlar? ...

Genç göstermek en çok genetik bir şans. Ve daha sonra da hayat tarzınız büyük etken. Uyku düzeniniz, beslenme şekliniz, ten renginiz, .sigara kullanıp kullanmadığınız, alkol ve güneş..herşey etkili.. Sabahtan akşama kadar bronzlaşacağım diye güneşte oturan , günde bir paket sigara içen , fast food yemekle gününü geçiren ve sürekli full makyaj yapan bir kadının gece yatağına yatmadan hangi kremleri kullandığının pek önemi yok sanki.

Ama neticede ne yaparsak yapalım er ya da geç kaçışı olmayan bir hastalık gibi bu da..

Güzellik bir süre sonra geçmişte, gençlikte, kimi zaman olgunluk çağımızda bir yerlerde  kalıyor ...

Belli bir yaştan sonra bir şeylerin  belki sadece izi kalıyor..

Kimi ender insanlar ise yaşlılıklarında bile belli bir formu korumayı başarıyorlar..

Bu da sanırım ayrı bir şans!!!


Arkadaşıma sarılıp hediyesini verdiğimdeyse; " Nasılda bildin..tam kullandığım kremi !" deyince gülümsedim..belki de biz  bu yüzden arkadaşız ..aynı düşünüp, aynı şeyleri yapıyoruz galiba!!!







Batya R. Galantı











2 Ağustos 2020 Pazar







                           

                                   Çocuklarını gerçekten sevecekleri gün....


     

Facebook'ta bir Fransızın Gazze'deki çocuklarla ilgili paylaşılmış bir klibin altına yazdığı yazı şöyleydi; " Bu ülkeyi ( Israel'i )  ne zaman cezalandıracaklar? Galiba hiç bir zaman!!!"
Izlediği görüntülerin kadının içindeki hırsı nasıl da ortaya çıkardığı belliydi.

Bense klibi istesem de izleyemedim. İçerdiği uygunsuz görüntüler yüzünden kaldırılmıştı. Sonuçta bu insanların video'da ne izlediklerini bilmiyorum. Bildiğim kadının senelerdir içinde Israel'e karşı biriktirdiği nefretin nasıl dışarı çıkmış olduğunu hissettiğimdi.



Ve ben, Gazze'de çekilmiş,  içinde çocuklara karşı dehşet görüntüleri içeren bir video klip paylaşımı karşısında, o kadına nazaran çok daha karmaşık ve yoğun hisler yaşıyorum. Bu hisler, kadınla  bir kaç paralel duyguyla beraber kimi çatışmalar, kimi isyanlarla beraber içimi allak bullak ediyor.

Benim gibi biri için , diğer yabancılara göre bu tip çekimler karşısında hissettiklerim çok daha karmaşıktır. İçimden geçenleri anlatmaya çalışsam , billmem ortaya tam olarak ne çıkar!!

Birincisi, o kadının yerinde olsam büyük ihtimalle benzer duyguları hissederdim..

Sadece bir klik'le şahit olunan,  çocukların acısını, çilesini, cefasını, sefaletini, yokluk içindeki hayatlarını yansıtan görüntülerin insanın içindeki merhameti harekete geçirmesi çok normal. Ve bu çocukları bu duruma getirdiklerini düşündüğünüz hedefe karşı yoğun kızgınlık ve nefret hissetmenizse yine çok dogal.

Aynı görüntüleri ben izlediğimde hissettiklerimi kelimelerle ifade etmek hiç te kolay değil. Problemin bir parçası olmanız bunu değiştirmiyor tersine çok daha derinleştiriyor..

Öncelikle hiç kimse dünyanın hiç bir köşesinde hiç bir çocuğun , başkalarının günahlarının kurbanı olmasını arzu edemez.. Bir çocuğun aç kalmasını, yaralanmasını, ölmesini, acı çekmesini savaş travması yaşamasını kimse istemez...

AMA!!!!!

Keşke dünya, kimi insanların kendi sessiz köşelerinde yaşadıkları gibi huzur  içinde bir yer olsa.. Keşke dünya sadece kendi kafamızda düşündüğümüz kadar açık ve net olsa. Keşke halktan  insanların kafalarındaki barış anlayışı gerçeklerle bu kadar basit bir uyum içinde var olsa. Hatta keşke birilerinin barış içinde yaşıyor olmaları dünyanın gerçekten diğer yerlerinde yaşayanların sizinle aynı şartlarla, aynı eşit imkanlarla karşı karşıya olduklarının bir ispatı olsa. Keşke seçim şansımız bu kadar basit olsa.

Belki sizin yaşadığınız normatif hayatınız  onların yaşadıkları acı savaş gerçekleriyle hiç te uzak olmayan bir yakınlık içinde bile olabilir ve bunu siz bilmiyor olabilirmisiniz acaba?

Keşke dünya hayal ettiğimiz kadar adil olsaydı.. Kendi ailemizde, kendi mahallemiz, köyümüz, şehrimiz dünya gerçeklerinin tek yansıması olsaydı. İçimizde yardım etmek için var olan insani taraflarımız , kolayca heryerde her soruna deva olsa. Keşke içimde tüm çocuklar için var olan hayalleri bir çırpıda gerçekleştirebileceğim bir sihirli değneğim olsa!!!!

Keşke akıllardaki ideal toplumları kurmak, yönetmek, uyum içinde varolmak bu derece kolay olsa..


Yüzyıllar boyu nefretle, savaşla, sınır kavgalarıyla yaşamış kimi toplumların son elli yıldır kurduklarını hayal ettikleri adil dünya çok sınırlı bir noktada belki var belki yok. Ve gerçeklerse hiç te öyle değil. Ne Afrika'da ne Asya'da, Ne Amerika'da, hiç bir yerde adalet ve huzur yok. Ama birileri illüzyon içinde yaşıyor. Herşeyin hiç olmadığı gibi mükemmel olduğunu sandıkları bir hayali masalımsı dünya içinde sanki Filistinli çocuklar ölüyor gibi hayal ediyorlar ve Filistin'de adalet , insanlık yok diyorlar.. Bu güzel, cıvıl cıvıl kuşların ötüştüğü dünya'da , sessizliği tek bozan  Filistinli çocuğun haykırışıymış gibi geliyor  çoklarına. Ve onları yok eden, kötü, mel'un, acımasız Israel Devleti varmış gibi. Dünya barışının tek düşmanı!! Herkes iyi ve tek bir kötü mevcut!

Filistinli çocuk yaşamalı!!!

Yemenli, Suriyeli, Venezualalı, İranlı, Kolombiyalı, Angolalı. çocuklar da yaşamalı.. Filistinli çocuk eziyet görmemeli..Yemenli de, Uygurlu çocuklar da ölmemeliler ama haklarında bilinen çok az. Pek konuşulmuyorlar. Sanki hiç yok gibiler. Ve ne kadar az konuşulurlarsa o kadar yok gibi kalıyorlar..ne kadar az bahsedilirse o kadar az rahatsız ediyor insan vicdanını...

Her çocuk eşit, her çocuk aynı ama gerçeklerse farklı..

Ve Fransız kadın bağırıyor, hınçla!!

Ne zaman cezalandıracaksınız onlar? Neden>  Cezalandırırsa rahatlayacak mı?  Sorun bitecek mi!!

Dünya çok güzel..çıkar hesapları var ne de savaşlar , hiç bir şey yok.. Açlık palavra, göçmenler yok.. Her şey sanki bir masal gibi.. Bir ülke var ki işte o  bozuyor bu barış içindeki, uyum içindeki güzel dünyayı ...

Bir dakika lütfen!! Bir kez dinleseniz, bir kez anlasanız, bu istenmeyen görüntlerin arkasındaki mizanseni..Bir kez dinleseniz iki tarafı olan bu problemin farklı bir hikayesi de olabileceğini. Bildiğiniz şeyin ikinci bir tarafı olduğunu... Siz karşıdan bakanlar!! Adil izleyiciler, pasif hüküm verenler..

Dışarıdan hüküm vermek kolay.. İçinde olmadığınız, yaşamadığınız, bilmediğiniz bir soruna karşıdan bakarak insanlık dersi veriyorsunuz. Haklısınız, ben de çocukların ölmesini istemiyorum. Ve çok üzgünüm.. İster inanın ister inanmayın! Belki sizden çok daha fazla üzgünüm ve de duyarlıyım..

Bir yerlerde savaşın acısı, karmaşası var  bir diğer tarafta da uzakta yaşayan insanlar var ve  yaşananların objektif fikirlere yansıyıp yansımadığı soruları ise kimsenin aklına bile gelmiyor..

Sizi arabayla ezmek için üzerinize doğru hızla yaklaşan sürücüye doğrulttuğunuz silahınızı ateşlemek için tereddüt ettiğinizde , araçtaki sürücünün sizi öldüreceği gerçeğini sizler yaşamamış olabilirsiniz!

Yabancı insanların , dünyanın herhangi bir köşesindeki günlük yaşamları içinde onlara medya tarafından gösterilenler, anlatılanlar kişilerin kafalarında belli bir imaj oluşturmaya neden oluyor. . Dünü, bugünü çok ta net olarak bilinmeyen, bir soruna uzaktan bakmanın getirdiği yargılar mevcut.

Her şahit olunan sahnede , o sahnenin öncesi ve sonrası olduğunun , hatta bütün olarak kocaman bir hikayenin sadece bir anlık görüntülerine göre hüküm verdiğinizin farkında bile değilsiniz. Anlatmak istendiğinde artık dinelemek bile istemeyecek kadar dolusunuz. Kulaklarınızı tıkıyorsunuz..

Anne babalarının ellerinde sorumsuzca yetiştirilen Filistinlilerin, kendi hayatlarından  bizzat kendilerinin direk sorumlu olabileceklerini düşünmeyen başkaları, karşıdan bakarak anlayamadıkları bir kültür yapısını kendi açılarından, kendi ahlaki değerlerine göre değerlendiriyorlar .. Akıllarındaki gerçeklerin sadece kendi bakış açılarına göre çıkan bir sonuç olduğunu, gerçeklerin kendi düşündüklerinden çok farklı olduğunu bilmiyorlar .

Hamas tarafından  kullanılan , propaganda aracına dönüştürülmüş küçücük çocuklar söz konusu olduğunu bilmeyenlerin , bilmek istemeyenlerin dünyasında kime laf anlatıyorum bilmiyorum..

Holocaust sonrası, kaçtıkları eski kitadan mavna gemilerle Tel Aviv kıyılarına ulaşanların tek ümitle geldikleri kutsal toprakların, Arap ülkelerinden 1948'de Israel Devleti'nin kuruluşuyla, mallarına, mülklerine el konularak kapı dışarı edilmiş yahudilerin Israel'in sahipleri olmadığını düşünüyor dünyalılar!!! Onları kendi ülkelerinde görmek istemeyenler Israel Arapların diyor . Avrupa'da Shoah'yı yaşattınız!!  Afrika'dan, Irak'tan kovdunuz?? Bu kez ne istiyorsunuz? Araplar ödün vermeğe hazır değiller!! Ne bekliyorsunuz?

Israel'de hiç bir arapla konuştunuz mu siz?  Halbuki onlar , Yahudi Devletinde , hiç bir Arap ülkesinde olmadıkları kadar serbest konuşurlar burada. Çıkarırlar Filistin bayraklarını , yürürler meydanlarda.. Korkusuzca haykırılar fikirlerini her yerde ( Ne güzel ki böyledir ) " Tüm Israel " bizim derler yüzümüze karşı!!!  Akko'daki Araba, Haifa'nın eteklerinde özgürce yaşayan Araba sorun. Bu toprakların hepsi bizim der buradaki Araplar. Tel Aviv, Akko, Asdod, Haifa.. farketmez!!

Yahudilere ödün vermek istemezler, hiç bir hususta ...

Sonra barıştan konuşurlar.. Dışarıda 67 derler, içerideyse 48....

"Çocuklarını bizi nefret ettiklerinden daha çok sevdikleri günler geldiği zaman Araplarla barış yapmamız mümkün olacak demişti ...Golda Meir (Z' L ) !!



Batya R. Galanti

1 Ağustos 2020 Cumartesi

 Ne sağ ne de sol. .



Şu anda Israel'de en çok ne konuşuluyor? Annexatıon, yani İlhak mı? Sanırım ;" Hayır!"

Israel'de şu anda Covid-19 ve onun getirdiği ekonomik çıkmaz, işsizlik, parasız kalmış insanlar, demokrasi adına yürüyüşler, bağıranlar, ayaklanan kimi binler konuşuluyor..

Bir yandan kendi çıkar hesaplariyle sadece koltuk kavgaları adına hareket eden politikacılar diğer tarafta seçimle deviremediklerini media yoluyla devirmek için hesapsız her türlü imkanı kullanan basın.. İki tarafın kavgası arasında kalan bir halk ve bölünmüşlük!!!

Bir tarafta Israel'e dış ülkelerde artan muhalefet ve nefret.. Diğer tarafta ülkenin içeride girdiği karmaşa.. İnsanların bir bölümü Covid-19'un getirdiği global krizin karşısındaki savaşı belli bir anlayış içinde atlatmaya bakıyor. Devlet krizin başından beri bazı yardımlar yapmaya çalışıyor. Önümüzde belki de daha da zorlu günler bizi bekliyor. Bütçe'nin meclis'ten geçeçememe ihtimali yeni bir seçim olasılığını yeniden doğuruyor. İlk kez binlerce insan her gece sokakta.. Kimileri parasızlıktan, kimileri Netanyahu'nun gitmesini istedikleri için..sesler çok, patırdı çok, fikirler çok, insanlar arasında antlaşmazlık çok.. Her kafadan çıkan ayrı sesler var!! Israel'e geldiğimden beri ilk kez böylesi bir durum yaşıyoruz..İlk kez bu kadar ayrı düştü insanlar.. İlk kez ayrı nefes alır gibiyiz. İlk kez bu derece ayrılık oldu. Uçurum artıyor!! Kimilerine göre ancak sağ bu ülkeyi açığa çıkartabilir, ancak sağ ülkeyi düşmanlardan koruyabilir. Kimilerine göreyse ancak ülke demokrasisine zarar vermeye başlayan bir güruh olarak gördükleri Netanyahu görevinden ayrılırsa herşey yoluna girmeye başlayabilir...

Ne biri, ne diğeri tam olartak haklı bence.. Bu ülkenin ihtiyacı olan lider ne bir tarafta ne de diğer kanatta mevcut!! Şu an Israel , ülkeye yeni bir nefes getirebilecek bir lider yetiştirememiş  olmasının verdiği boşluğu yaşıyor. Sağ ya da da sol!



Batya R. Galanti










30 Temmuz 2020 Perşembe







                                                Israel'de iklim çok mu sıcak?
             



  Geçtiğimiz haftalarda Türkiye'den son zamanlarda göç etmiş bir çocukluk arkadaşımla buluştuk. Evimin yakınındaki bir park'a götürdüm onu.. Vızır vızır arabaların geçtigi anacaddeden girilen dar bir patikanın sonunda vardıgımız bu yerde, kendimizi bir anda son derece tenha bir parkta bulunca, arkadaşım şehrin tam orta yerinde,  incir, zeytin ve daha bir sürü meyve ağaçlarıyla, palmiyelerle dolu, yemyeşil çimlerle en az bir iki kilometre devam eden doğayla insanı yaklaştıran bu yere bakıp şaşırdı bir an;  "Ah ne güzelmiş burası, inanamıyorum,! Bu kadar güzel bir park beklemiyordum ?!! " dedi. Böylesi huzur veren, sadece kuş cıvıltılarının duyulduğu, sizde sanki bir anda şehrin tamamen dışına çıkmışsınız izlemini uyandıran, son derece kırsal bir manzarayla karşı karşıya bulunca kendini..  Biz, çocukluğumuzda yaşadığımız kozmopolit şehirde doğayla baş başa kalabilmek için önce İstanbul'un dışına çıkmalıydık. Burada pek öyle değil. Oturduğum yerin hemen bir kaç kilometre ötesinde deniz ve olabildiğince uzanan bir kumsal ve evimin yanındaysa her bir tarafta  bir çok yeşillik alanlar vardir. Ve bu beni son derece mutlu eder. Doğayı çok seven biri olduğum için , yeşile, maviye ulaşmamın zor olmaması beni hep memnun etmiştir.


O gün ikimiz çimlerde oturup bir şeyler içip biraz İstanbul'dan , biraz arkadaşımın yeni göç hayatından bahsederken bana;  " Off burası da çok sıcak ama" dedi.. Hahaha güldüm.  Dur bakalım hava cennet dedim. Sıcakları bekle sen.. Daha haziran ayının sonlarıydı..Ve Israel'de haziran sonuna kadar havalar sıcak olmaz. Bunaltıcı havalar temmuz'dan sonra başlar. Ve bunun esas sebebi de sıcaktan çok yüzde doksanlara varan nem oranıdır.
Bizim Türk Yahudi Cemaatinde hep Israel'in havasından bahsederlerdi. Aman çok sıcak, aman cehennem gibi falan!!  Bazen Israel'e göç edip Türkiye'ye geri dönenlerin, Israel'in iklimine alışamadıkları için bu kararı aldıklarından bahsedilirdi. Bana biraz mazeret gibi gelirdi bu. Ama aslında çok sıcak ya da çok soğuk bir ülke'de yaşamak belki de gerçekten zor gelebilir insana. Bana ise Israel'in en sevdiğim yönlerini sorsalar sanırım, birinci şey, bir çok insanın tersine iklimi derdim.. Senenin belki iki üç ayı biraz bunaltıcı olsa da , (o da klimalarla halledilebilen bir sorun) geri kalan aylar sanki cennet gibidir burada. Sanki hep baharmış gibi bir his verir insana. Israel'de her daim bir tatil yerinde, yazlıktaymış gibi bir hisle yaşar insan.. Ilıman havasını yansıtan ortamı, her mevsim sörf yapanlar, şehrin ortasında bikiniyle gezen genç kızlar, kadınlar, bermuda pantalon parmak arası terliklerle matkot oynamaya giden genç çocuklar,  neredeyse her zaman masmavi olan bir gökyüzü, senenin neredeyse her günü kumsalda yapabileceğiniz yürüyüşler insanı yaşama bağlayan şeylerdir bence...



Arkadaşımsa . daha da mı sıcak olacak?? Yapma ya!! deyince güldüm..Yaz gecelerinin nefes alınması zor havalarını soluyacağı zaman beni anacaktır...

Aklıma birden çocukluğumda İsrael'e ilk yaptığımız seyahat geldi. O seyahati teyzemlerle beraber yapmıştık. Kuzenlerimle Israel'e gelmek benim açımdan daha bir eğlenceliydi. Çok heyecanlıydım. Ve o sabahı çok iyi hatırlıyorum..çocuklar hep birlikte valizlerin yanında bekleyişimizi ve gülüşmelerimizi.. Annemse o seyahatte hep babamın ilk gece sıcaklardan paniklemesini hatırlar güler.  Uçak Tel Aviv Ben Gurion Havaalanına indiğinde yolcular uçağın içinde yavaş yavaş çıkışa doğru o dar koridor'da ilerlerken, ( ki yine bir temmuz ayıydı )  anneme dönüp; " Bir an önce çıksak fena olmayacak burada hava yok" dediği an , arkasından bir adamın, " Burası mı sıcak, sen uçaktan çık ta sıcak neymiş o zaman gör"  sözünden sonra aynı gece babam amcamların evinin yatak odasında yataktan kalkarak gece birden" Suzi ben nefes alamıyorum" diye paniğe girdiği anlarda annem ona: " Saçmalama ve hemen yat! 6 milyon kişi nefes aldığına göre sen de alırsın!!" deyince babam kendine gelmiş.. Hahaha bazen panik yaşayan birisine sanırım tokat gibi kesin bir dille konuşmak daha etkili olabiliyor..

Bense 24 sene evvel göç ettiğimde, o ilk yaz gibi akşamlarda Israel'i ne kadar sevdiğimi düşündüğümü hatırlıyorum. Buradaki o ilk zamanlardan, bir Aralık ayı akşamında anneme yazdığım satırlarımda,  küçücük bir odada, geleceğim hakkında hiç bir şey bilmediğim halde, kendimi zamana  teslim ettiğim ve sadece anı yaşadığım o günlerde, açık pencereden üzerime esen ılık rüzgarı anlattığımı hatırlıyorum . Hayatımda ilk kez bir Aralık ayında kolsuz bir bluz, incecik bir etekle oturduğum yerde ibranice çalışıyordum. O an ne tek başıma olmak ne belirsizlikler umurumda bile değildi. Yanınızda iken sizi yanlız bırakanların yerine  tek kalmak daha rahat olabiliyor bazen.. O günlerde geceleri 10:30'ta tek başıma indiğim kumsalda yürürken Israel'den başka bir yere artık gitmeyeceğimi biliyordum. Kulağımda  Michael Bolton'un sesi çınlarken kimi anlar birden hızla koşmaya başladığım o kumsalda Tanrı'dan bu ülke'de kalmam için geçerli bir sebebim olmasını dilemiştim.

Şu ansa artık hava yeterince sıcak! En az Eylül sonuna dek bu sıcaklar son hızla devam edecek.. Corona'lı günlerde Israel'de polis artık kimseye acımıyor, sıcak, nem ve cefa fark etmiyor..maskesiz gezenlere artık ceza kesiyorlar.. 500 şekel!! Denizlerse şimdilik meduza yani deniz anası ve Corona  kaynıyor, bu yüzden şimdilik olan sebepler yüzünden yapacak pek fazla bir şey yok.. Gökyüzü ise her zamanki gibi masmavi.. Güneyden en kuzeye  tüm Israel boyunca uzanan kumsallarsa, gün batımının ardından yürüyüş için hep ideal. Yaşadıkça korumaya çalıştığımız ümidimizse herşeye rağmen gelecek yıla kadar daha güzel günlerin hayaliyle insanları bir anlamda ayakta tutmaya devam ediyor.





Batya R. Galanti