Israel'de iklim çok mu sıcak?
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye'den son zamanlarda göç etmiş bir çocukluk arkadaşımla buluştuk. Evimin yakınındaki bir park'a götürdüm onu.. Vızır vızır arabaların geçtigi anacaddeden girilen dar bir patikanın sonunda vardıgımız bu yerde, kendimizi bir anda son derece tenha bir parkta bulunca, arkadaşım şehrin tam orta yerinde, incir, zeytin ve daha bir sürü meyve ağaçlarıyla, palmiyelerle dolu, yemyeşil çimlerle en az bir iki kilometre devam eden doğayla insanı yaklaştıran bu yere bakıp şaşırdı bir an; "Ah ne güzelmiş burası, inanamıyorum,! Bu kadar güzel bir park beklemiyordum ?!! " dedi. Böylesi huzur veren, sadece kuş cıvıltılarının duyulduğu, sizde sanki bir anda şehrin tamamen dışına çıkmışsınız izlemini uyandıran, son derece kırsal bir manzarayla karşı karşıya bulunca kendini.. Biz, çocukluğumuzda yaşadığımız kozmopolit şehirde doğayla baş başa kalabilmek için önce İstanbul'un dışına çıkmalıydık. Burada pek öyle değil. Oturduğum yerin hemen bir kaç kilometre ötesinde deniz ve olabildiğince uzanan bir kumsal ve evimin yanındaysa her bir tarafta bir çok yeşillik alanlar vardir. Ve bu beni son derece mutlu eder. Doğayı çok seven biri olduğum için , yeşile, maviye ulaşmamın zor olmaması beni hep memnun etmiştir.
O gün ikimiz çimlerde oturup bir şeyler içip biraz İstanbul'dan , biraz arkadaşımın yeni göç hayatından bahsederken bana; " Off burası da çok sıcak ama" dedi.. Hahaha güldüm. Dur bakalım hava cennet dedim. Sıcakları bekle sen.. Daha haziran ayının sonlarıydı..Ve Israel'de haziran sonuna kadar havalar sıcak olmaz. Bunaltıcı havalar temmuz'dan sonra başlar. Ve bunun esas sebebi de sıcaktan çok yüzde doksanlara varan nem oranıdır.
Bizim Türk Yahudi Cemaatinde hep Israel'in havasından bahsederlerdi. Aman çok sıcak, aman cehennem gibi falan!! Bazen Israel'e göç edip Türkiye'ye geri dönenlerin, Israel'in iklimine alışamadıkları için bu kararı aldıklarından bahsedilirdi. Bana biraz mazeret gibi gelirdi bu. Ama aslında çok sıcak ya da çok soğuk bir ülke'de yaşamak belki de gerçekten zor gelebilir insana. Bana ise Israel'in en sevdiğim yönlerini sorsalar sanırım, birinci şey, bir çok insanın tersine iklimi derdim.. Senenin belki iki üç ayı biraz bunaltıcı olsa da , (o da klimalarla halledilebilen bir sorun) geri kalan aylar sanki cennet gibidir burada. Sanki hep baharmış gibi bir his verir insana. Israel'de her daim bir tatil yerinde, yazlıktaymış gibi bir hisle yaşar insan.. Ilıman havasını yansıtan ortamı, her mevsim sörf yapanlar, şehrin ortasında bikiniyle gezen genç kızlar, kadınlar, bermuda pantalon parmak arası terliklerle matkot oynamaya giden genç çocuklar, neredeyse her zaman masmavi olan bir gökyüzü, senenin neredeyse her günü kumsalda yapabileceğiniz yürüyüşler insanı yaşama bağlayan şeylerdir bence...
Aklıma birden çocukluğumda İsrael'e ilk yaptığımız seyahat geldi. O seyahati teyzemlerle beraber yapmıştık. Kuzenlerimle Israel'e gelmek benim açımdan daha bir eğlenceliydi. Çok heyecanlıydım. Ve o sabahı çok iyi hatırlıyorum..çocuklar hep birlikte valizlerin yanında bekleyişimizi ve gülüşmelerimizi.. Annemse o seyahatte hep babamın ilk gece sıcaklardan paniklemesini hatırlar güler. Uçak Tel Aviv Ben Gurion Havaalanına indiğinde yolcular uçağın içinde yavaş yavaş çıkışa doğru o dar koridor'da ilerlerken, ( ki yine bir temmuz ayıydı ) anneme dönüp; " Bir an önce çıksak fena olmayacak burada hava yok" dediği an , arkasından bir adamın, " Burası mı sıcak, sen uçaktan çık ta sıcak neymiş o zaman gör" sözünden sonra aynı gece babam amcamların evinin yatak odasında yataktan kalkarak gece birden" Suzi ben nefes alamıyorum" diye paniğe girdiği anlarda annem ona: " Saçmalama ve hemen yat! 6 milyon kişi nefes aldığına göre sen de alırsın!!" deyince babam kendine gelmiş.. Hahaha bazen panik yaşayan birisine sanırım tokat gibi kesin bir dille konuşmak daha etkili olabiliyor..
Bense 24 sene evvel göç ettiğimde, o ilk yaz gibi akşamlarda Israel'i ne kadar sevdiğimi düşündüğümü hatırlıyorum. Buradaki o ilk zamanlardan, bir Aralık ayı akşamında anneme yazdığım satırlarımda, küçücük bir odada, geleceğim hakkında hiç bir şey bilmediğim halde, kendimi zamana teslim ettiğim ve sadece anı yaşadığım o günlerde, açık pencereden üzerime esen ılık rüzgarı anlattığımı hatırlıyorum . Hayatımda ilk kez bir Aralık ayında kolsuz bir bluz, incecik bir etekle oturduğum yerde ibranice çalışıyordum. O an ne tek başıma olmak ne belirsizlikler umurumda bile değildi. Yanınızda iken sizi yanlız bırakanların yerine tek kalmak daha rahat olabiliyor bazen.. O günlerde geceleri 10:30'ta tek başıma indiğim kumsalda yürürken Israel'den başka bir yere artık gitmeyeceğimi biliyordum. Kulağımda Michael Bolton'un sesi çınlarken kimi anlar birden hızla koşmaya başladığım o kumsalda Tanrı'dan bu ülke'de kalmam için geçerli bir sebebim olmasını dilemiştim.
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder