4 Temmuz 2020 Cumartesi






                                                  Barışı bitiren Israel'in kararımıdır?



Başbakan  Binyamin Netanyahu'nun geçtiğimiz aylarda, Israel'in 1 Temmuz'da Batı Şeria'yı ilhak edeceğine dair yapmış olduğu açıklama bir anda tüm dünyanın gözlerini yeniden üzerimize çevirmesine neden oldu..

Önümüzdeki aylarda gerçekleşmesi beklenen seçimlerde Trump'ın Başkanlığı kaybetme olasılığını da göz önüne alarak,  Ocak ayında Donald Trump tarafından  ortaya konan Yüzyılın Planı çerçevesi'nde  Israel'in doğu sınırlarını belirleyecek şartları yürürlüğe koymak için bir an önce hareket etmeyi tercih ediyor. Kendisine ilk kez verilen böylesi bir desteği  kaçırmak istemiyor gibi görünen Israel'in kararınının yankıları gittikçe büyürken, tek taraflı bu adımla iki devletli barış yönündeki yolları kapatarak Israel'in Filistinlilerin, barış hayallerini, gelecek için taşıdıkları tüm ümitlerini sona erdirdiğine inanılıyor.

Dünya virüs'le savaşırken, Israel'i boykotla tehtid edenler var. Avrupa Birliği şimdilik boykot kelimesini ağzına almazken  bunun getirileri olacaktır mutlaka diyorlar . Bu da tabii açıkça bir tehtid gibi..  En son Vatikan Israel Büyükelçisini çağırarak, bu karardan duydukları kaygıyı belirtmiş. Amerika'da ise her kesimden farklı sesler gelirken, son yıllarda gizliden gizliye gelişen Israel-Körfez Ülkeleri ilişkileri de  böylesi bir adımın ardından sekteye uğrayabilir.. ( Belki de tüm bu tepkilerin hiç bir gerçekliği de yoktur..)

Peki acaba, bugüne dek Filistinliler Israel'le herkesin inandığı gibi barış mı istedi?  Filistinliler  Israel'le yan yana bir ülke hayalleriyle mi yaşadılar bugüne dek? Ve bu hayallerin yıkıcısı saldırgan, işgalci Israel midir?


                                                  Batı Şeria'da bulunan yerleşim yerleri


Gelelim İşgal topraklarına....


1948'de Yahudi Devleti olarak ilan edildiği günün ertesi başlayan Yahudiler'in Kurtuluş Savaşı dokuz ay sürmüştü.  İngiliz Sömürgesi olan topraklarda kurulan Israel'de yaşayan 600.000 Yahudi yedi devletin askerlerinin saldırısına karşı durmayı becermişti.

Suriye, Ürdün, Mısır, Irak, Suudi Arabistan, Yemen ve Sudan askerleri , Israel'e karşı savaşırlarken bu savaştan ayakta kalarak çıkılabilmiş olunması  modern zamanların bir mucizesiydi...

1948 Savaşının sonunda Ürdün. Israel'in doğusunda Batı Şeria'yı ve Ürdün Vadisini, güneyde ise Mısır Sina yarımadasını işgal etmişti.. Ürdün'ün Batı Şeria'yı işgal ederek ilhaki sadece Pakistan ve İngiltere tarafından tanınmıştı.. Gazze'deyse Mısır  Filistinlilere kendi kendilerini yönetmek hakkı sağlarken onlara Mısır vatandaşlığı bile vermemişti..

1948'e gelinceye dek  Filistin Devleti diye bir devlet hiç olmamıştı. Batı Şeria dahil olmak üzere buralara Osmanlı hakimdi. Dört Yüz yıl boyunca Osmanlı'nın ellerindeydi bu diyarlar.. Ardından gelen  İngiliz Mandası 'ndaysa Yahudiler ve Araplar dağınık halde yaşadılar buralarda...1948'e gelindiğinde BM tarafından sunulan iki devletli çözümü reddedenlerse "Araplardı" ! .

Ve Yahudileri buralardan sonsuza dek silmek için savaşanlar sonunda kaybedenler oldular,,

1967 'deki savaşta da  Israel saldıran taraf değildi ancak çevresindeki düşmanların ortak hareketinin farkındaydı. Güneyde ve Kuzey'de onu ablukaya almak için harekete geçen ordulara karşı ilk hareketi yapmak zorundaydı. Güney sınırında kendisini pusuya düşürmek için hazırlanan Mısır ordusunun hava kuvvetlerini yok ederek güvenliğini garantiye almayı başardıktan sonra Kuzey'de  mevzilendikleri yerlerden Suriyelileri çıkartarak aldığı Golan tepeleri ve Ürdün'den eline geçirdiği Yeruşalayim'in doğusuyla birlikte topraklarına kattığı  Batı Şeria'yla Israel bu savaşın da kesin galibi olarak çıktı..

Golan Tepeleri de o günlere kadar Suriye askerlerinin Israellleri yukarıdan kuş gibi avlamaya alıştığı stratejik tepelerdir. Ve bugüne kadar bu tepeler de Uluslararası alanda Israel'in işgali altında sayılırlar..

Israel bugüne kadar yaptığı her savaşta sadece kendini savunmuştur. Savaşların sonuçlarından memnun olmayanlar, öncelikle Israel'in varlığını tanımakla işe başlayabilirlerdi.. Israel'in varlığını tanımak, anayasalarından Israel'in yok edilmesi maddesini çıkarmak, kendilerine verilen uluslararası yardımları terör yerine insanı amaçlar için kullanmak,  demokrat yönetimlerle hem kendileri, hem düşmanları için daha adil bir toplum yaratarak karşımıza insancıl değerlerle çıksalar barış yolunda çok daha emin bir ortam yaratmak mümkün olabilirdi.

Tarihte bir Filistin Devleti hiç varolmamış olduğuna göre ve bu topraklar 1948'deki savaşta Ürdün tarafından alındığında Uluslarası Cemiyet tarafından tanınmamışken, 1967'de Israel'in eline geçen bu yerler neden "İşgal Toprağı olsun ? Buraları olsa olsa  " Tartışmalı Topraklar "  ( Disputed Territories ) sayılabilirler.

Filistinliler Israel'le 1967'den evvel de savaştılar. İşgal topraklarına gelinmeden evvel de Israel'i kabul etmediler. Öyleyse sorun 67'de değil, 48'dedir. Bu yüzden 1967'de alınan toprakların barışın engeli olduğu iddiaları gerçek değildir...

Bugün kadar bir çok kez kendilerine yapılan teklifleri reddedenlerin barışı isteyen taraf olduğuna inanılması üzücüdür.. Kendilerine sunulan iki devletli çözüme defalarca yok diyenler Araplardır!! Daha en başından, 1947 yılında buna karşı çıktılar. 2002'de Ehud Barak tarafından önerilen barışı  reddettiler. 2002'de Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'ü onlara vermeyi teklif eden Israel'in uzattığı zeytin dalını ellerinin tersiyle geri çevirip  ardından II. İntifadayı başlatıp Israel'de 1000'den fazla sivili öldürenler onlardı, 2008'de Ehud Olmert'in yeniden sunduğu barış için toprak teklifine de yeniden ve bir kez daha sırt çevirenler onlardı. Ve bu kez muhatap lider Arafat değil Mahmud Abbas'tı..

Kimse görmese de , kimse duymasa da biz biliyoruz ki  istemediler!! Her Barış görüşmesi bugüne dek sadece ve sadece  Israel'e daha fazla terör, daha çok kan getirdi..

Barış adına 2005'te Gazze'de varolan Yahudi Yerleşimcileri , polis gücüyle çıkardığı günden bugüne Gazze'den Israel'e atılan roketler hiç bitmedi.. Israel'in Batı Şeria'yı Filistinlilerin ellerine vereceğinin ikinci gününden itibaren Israel Merkezinin de aynı kaderi yaşamayacağına dair kim söz verebilir??

                                                                       2005'te Israel Gazze'de kalan son yerleşim yerlerini boşaltmıştı

Buraları Filistine vermek demek, Israel nüfusunun yüzde yetmişiyle, Israel endüstrisinin yüzde sekseninin bulunduğu,  ülkenin can damarı olan merkezin,  batısında Akdeniz'le doğu sınırı arasındaki 15 kilometrelik daracık bir toprak parçası olarak bırakılması Israel'in varlığını mutlak olarak tehlikeye atmak demektir.. Bu da Israel'in bile bile intihar etmesidir!! Ancak aptallar böylesi bir barışın mümkün olduğuna inanabilir. Ya da Israel düşmanları..

Bugün dünyanın bizim kaderimizi belirleyen konularda ne dediğinin pek bir önemi yoktur.

Peki Filistinlilerin insan gibi yaşamak hakları ne olacak?


Filistinlilerin de benim gibi, herkes gibi insan gibi yaşamaya hakkı var. Ben inanıyorum ki, insan gibi yaşamaları için en önemli şart, Batı Şeria'da Mahmut Abbas gibi yozlaşmışların, Gazze'de İsmail Haniya ya da Haled Maşal gibi otoriter, islamist ve  fondamantalistlerin bugün devam ettirdikleri sistemi öncelikle değiştirmeleridir..

Mesele Ortadoğu'da yaşayan onlarca bağnaz ülkeden biri olmamalarıdır. Onlar için böylesi bir ülke olmak hiç bir şeyi değiştirmeyecektir. Eğer bugüne dek amaçları bir adım ileride olmak olsaydı zaten Gazze hali hazırda şimdiden  Hong Kong gibi bir yer olabilirdi.

Eğitim yerine bağnazlığı seçtikten sonra onlar için ne farkedecek?

Okullara bütçe ayırmak yerine teröristleri besleyenlerin küçücük çocuklara Yahudileri öldürmenin Kuran'a göre sevap olduğunu öğrettikleri nesillerle bir toplum yarattıkları sürece, böylesi bir kitleyle yan yana bir geleceği paylaşmak zorundaysanız çok fazla bir umut besleyemiyorsunuz...

Nüfusunun yüzde yetmişi Filistinlilerden oluşan Ürdün'ün Batı Şeria'daki Arap yerleşimleriyle birlikte geleceğin Filistin Devleti olmaması için en ufak bir sebep göremiyorum.. Gazze ile yer altından birleşecek bu ülke , Israel'in yanında ebediyete kadar barış içinde yaşayabilir ! Eğer koşullar farklı olursa!!!...




Batya R. Galanti







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder