19 Kasım 2023 Pazar

Batıdaki embesiller!!!

 " Ben Müslüman değil bir Katoliğim ve bir Katolik olarak Avrupa'nın Israel'e destek vermesine karşıyım... diyen bir Fransız,  You Tube'taki satırlarında şöyle devam etmiş;

 " Israel'in Gazze'de Filistinlilere, kendilerine Nazilerin yaptıklarının aynısını yapmasına destek verilmesine karşıyım" 

Bu yazının, 7 Ekim'deki pogromun akşamında bende yarattığı duygusal sarsıntıyı kelimelerle ifade etmem zor!!!.  Bize yapılan korkunç vahşeti, katliamı  umursamayan " antisemitlerin" yaşadığı bu dünya'da ne insanlardan, ne insanlıktan yana umudum kalmadı artık. 

Tarihi ve bölgenin şartlarını anlamak hatta bilmek istemeyen bu tiplerin gerçek sorunları bambaşkadır. Bizim varlığımızı tehdit edenleri desteklerken, bize hiç şans tanımaya hazır olmayanlar....Israel'i nazilerle kıyaslayarak, Yahudi milletini en aşağılık yoldan hedef alanların amaçları  6 milyon Yahudinin anısını kullanarak, 7 Ekim' de bize yapılan vahşeti hakkettiğimizi hatırlatmaktır..

Humanist olduklarını iddia eden vicdansızlar, iki yüzlüler!!!

Bu tiplerin söylediklerinin altında yatan tek şey Filistin ve insan sevgisi hak ve hukuk ya da insani değerler falan değil içlerinden hala silinmeyen  Yahudi nefretidir.

Dünyanın bir çok yerinde yaşanan acıları, yoksunluk, yoksulluk ve savaşları görmeyenler, diğer yerlerde ölen yüzbinler için kılları kımıldamayanlar, Israel'in en gaddar şartlar altında, vahşilere karşı sürdürdüğü "varlık savaşında"  bizi yok etmek isteyenlerin yanlarında yer alanlar, burada devam edenin, Filistinli ismi takılan Arapların istediklerinin toprak değil, hedeflerinin topyekun bir cihadışığa karşı karanlığı getirmeyi hedefleyen "radikalizm" olduğunu hala anlamak ya da  görmek istemeyenler, bu bölgede batının tek gerçek kalesi olan Israel'in kaybettiği gün sıranın kendilerinde olduğunu  farkedemeyen embesillerdir.

16 Kasım 2023 Perşembe

Sizler kimleri savunuyorsunuz ?

BBC, İngiliz televizyon kanalı'nda,  Israel'den canlı yayın yapan muhabir, Gazze  sınırındaki yerleri " işgal yerleri" tanımını kullanarak konuşuyordu. Bu köylerin ne 1967 toprakları ne de işgal yerleriyle en ufak bir alakası olmamasına rağmen.

Hamas'ın size yaptılarını hakkettiniz diyor bugün milyonlar...

Tarihten haberi olmayanlar....

Beyni yıkanmış Amerikan toplumu ve diğerleri... İspanyol, İngiliz, Endonezyalılar..

Emperyalist Israel, Koloniyalist Siyonistler diye bağırıyorlar gösterilerde...

Halkını esir alan, kadınlara, çocuklara yaşam hakkı tanımayan vahşilere  destek veriyorlar!!

Filistin Halkı adına bütün bu yırtınmalar!!!

2005'te Israel Gazze'deki yerleşimlerini, binlerce Yahudiyi, bölgede barışa şans vermek adına boşaltığında,  Ortadoğunun bu savaş bitmeyen yerlerinde, barış umuduyla yaşayan Yahudi toplumunun verdiği bu ödünü belki de kimsecikler görmemiş, farketmemişti...

2002'de Ehud Barak'ın, Batı Şeria'nın yüzde 94'dan, daha sonra 2008'de tekrardan, Ehud Olmert'in, bu kez Doğu Kudüs dahil olmak üzere yüzde 98'inden çekilmeyi önerdiklerini bilmedikleri gibi. 

Sadece barış karşılığında.

Ama karṣınızdakiler sizin sadece Batı Şeria değil tüm topraklardan silinmenizi istiyorlarsa durum kesinlikle farklıdır tabii..

Neredeyse 20 yıldır, Gazze'de ne bir Yahudi yerleşimi ne de Yahudi askeri bulunuyordu bugüne dek.

Ariel Sharon' un bir emriyle, Gazze'deki  Yahudi çiftliklerini, seraları, sulama alanlarını, yine Yahudilerin yaşadıkları evleri, tüm herşeyi olduğu gibi Filistin yönetimine teslim edip çıkmıştı Israel, taa 18 sene evvel.

Filistinliler Israel'in tek taraflı çıkışının  ardından bu medeni yerleri ellerine alarak, kendi insanları için, olumlu bir başlangıç için kullanacaklarına  onlara bırakılanları yerle bir ettiler. Sulama sistemlerini, elektriği, evleri herşeyi...

Bir gün bile vakit kaybetmediler.

2006'da  Gazze'de, El Fetih yerine seçilen Hamas, insani yardımlar, Katar'dan ve İran'dan gelen paralarla 17 yıldır Israel'i yok etmek için savaşıyor.  Tüm Gazze'yi baştan aşağı kaplayan, bir yeraltı şehri kurarak! Inşa ettikleri 1300 tünel'de binlerce roket depolayarak, kutsal mekan olarak anılan camileri, hastane ve okulları saldırı amacı için kullanarak kendi evlatlarını bilerek, isteyerek, propagandalarına alet etmek amacıyla kurban etmeye devam ediyorlar.

Filistinlileri esir alan, kendilerine karşı gelenleri  acımasızca öldüren. Israel tarafındaki sivilleri yine kendi çocuklarının yaşam alanları içinden hedef alan bu örgüte dur demek yerine,  antisemitler Israel'in her noktasını baştan aşağı işgal toprağı olarak niteleniyorlar. 

Ürdün nehrinden denize kadar.. Kudüs'ten ( Yerushalayım'den) Tel Aviv ve Hayfa'ya... Naharıya'ya..

Tüm Israel topraklarının tarih'te hiç bir zaman var olmamış Filistin Devletine ait olduğunu iddia ediyorlar...

Oysa Babillilerden Romalılara, Osmanlı'dan İngilizlere bir elden diğerine geçen bu yerler, 2000 yıldan sonra gerçek sahiplerinin ellerine geri döndü. 1948'de, Yahudiler geçirdikleri tüm pogromlardan, Şoah'dan sonra vadedilmiş topraklara yeniden geri döndüler.

23 Arap Devletinin dibinde küçücük bir Yahudi Devleti,  tüm dünyanın kıçına batan tek ülke.

1800' lerde Yahudilere bizzat kendi elleriyle sattıkları topraklar....geçen zaman içinde, birilerinin buraları yeşertmeyi başardıkları. bu toprakları seralarla doldurdukları, bereketsiz çölleri sebze ve meyve cennetine çevirdikleri günler geldiğinde ... geri almak için  topyekün  savaşanlar hala bıkmadılar....ne savaşlardan ne terörden ne de kin ve nefretten...

Yahudilerin  bu toprakları onlarla herşeye rağmen paylaşmaya hazır oldukları dönemler geride kalırken   hepimizi denize dökmeye and içen, gözleri kan ve vahşetten başka bir şey görmeyen cihadist zihniyeti bize karşı destekleyenlere hala burada kimlerle mücadele ettiğimizi anlatamıyoruz.  

Yahudileri dost bilenler onlardandır diyenlerin, ölümü yaşama karşı kutsayanların yarattığı Ortadoğudan Avrupa Kıtasına yayılan karanlığı ışığa tercih edenlere ne anlatabiliriz?

" Ben Müslüman değil bir Katoliğim ve bir Katolik olarak Avrupa'nın Israel'e destek vermesine karşıyım... diyen bir Fransız You Tube'taki satırlarında şöyle devam etmiş; " Israel'in Filistinlilere, kendilerine Nazilerin yaptıklarını yapmalarına izin verilmesine karşıyım"

Bu yazının, o pogrom günün akşamında bende yarattığı duygusal sarsıntıyı kelimelerle ifade etmem zor!!!, Bize yapılan korkunç vahşeti görmeyen antisemitlerin yaşadığı bu dünya'da ne insanlardan ne insanlıktan yana umudum kalmadı artık. 

Israel'i nazilerle kıyaslayarak, bizi en aşağılık yoldan hedef alan bu  tarihi ve bölgenin şartlarını anlamak bile istemeyen, sadece geçmişten bugüne içlerinde yer eden nefret yüzünden bize hiç bir şans tanımaya hazır olmayanların amacı 6 milyon Yahudinin anısını kullanarak, bize yapılan bu vahşeti hakkettiğimizi hatırlatmaktır...Vicdansızlar!!!

Bu tiplerin söylediklerinin altında yatan tek şey Filistin ve insan sevgisi, sözde humanizm değil  içlerinden hala silinmeyen  Yahudi nefretidir.

Dünyanın bir çok yerlerinde yaşanan acıları, yoksunlukları, yoksulluk ve savaşları görmeyen, diğer yerlerde ölen binler ve yüzbinler için kılları kımıldamayanlar, Israel'in en gaddar şartlar altında, vahşilere karşı sürdürdüğü "varlık savaşında"  bizi yok etmek isteyenlerin saflarında yer alanlar, burada devam edenin, Filistin'in gerçek savaşlarının toprak değil  ışığa karşı karanlığı getirmeyi hedefleyen radikalizm olduğunu hala göremeyen ya da görmek istemeyenler, Israel' in kaybettiği gün sıranın kendilerinde olduğunu bile anlayamayan embesillerdir.


14 Kasım 2023 Salı

7 Ekim Pogromu

Yaz sonu...sonbaharla ardı ardına gelen bayramlar...ve  Rosh Ha Shana, Kipur...sukkot...

Onumuzde yeniden beklenen aile toplantıları .kimi son seyahatlerini anlatacaklar..gördükleri yerleri, yepyeni kültürleri..uzun saatler çalışmak zorunda olan insanların okullar başlamadan çıktıkları son tatili ve  yeniden buluşmanın sevinci....

Asker gençler bayram için yeniden eve dönerlerken,  bahçeye kurulan "suka"daki akşam yemeğinde anne baba ve küçük kardeşleriyle biraraya gelecekler....kimileri daha çok kısa bir zaman önce başlamışlar vatani görevlerine... Çaylaklık dönemini aşanlar yepyeni üstlere gönderilirlerken, onlar bayram masasında askerlikteki ilk tecrübelerini anlatacaklar.. çocuk yüzlerinde çıkmaya başlayan tüyleriyle, onlar daha dünkü bebekler

Gece nöbetleri, çölde geçen eğitimde yaşanılan zorluklar...ama yine de yüzlerinden eksik olmayan o gülüş..buradaki şartlara kendini alıştırmış bir toplum...bir kabulleniş..itiraz etmeden... şımarmadan..okuldan, oyunlardan ve anne sicaklığından bir adım ötede bekleyen bir görev..

Belki 18 yaşın verdiği bir enerjidir bu...

Sonrası da çok farklı değil...miluime ( 40 yaşına dek senede bir ay devam eden askerlik görevi, ihtiyaca göre hizmete alınanlar) askere çağrılan aile babaları, hatta kimi anneler..

Aslında herkesin tek özlemi barış..diğer insanlar gibi bir yaşam

Klasik bir Batı toplumu standardında..çocukluğunu yaşamak..herkes gibi sevgiyle büyümek..gelecekle ilgili hedefler belirlemek..hayatı daha ileriye götürecek planlar yapmak..bu toplumun bu bölgeyle ters düşen gerçekleri

.........................

Neyse neredeydim ben.... Sukkot Bayramının son  Şabat'ı idi....

Bir çoklarının akıllarında büyük ihtimalle sukkot'un bu son günü  parklarda buluşmak, piknik yapmak varken...

Sabah daha altı buçuk sanırım,  günün ilk saatlerindeki o tatlı uykunun ortasında, bir yerlerden çok kuvvetli bir ses çalınıyor....Rüya mı bu??  .Hala devam eden yaz sıcaklarıyla geceden açık bıraktığım pencereden insanı bir anda korku girdabının içine sokarcasına geliyor ses

Kulaklarımdan bedenime bir anda kocaman bir çığlık gibi yankılanıyor...

Sirenler !!!

Ne olduğunu anlamadan yataktan fırlarken çocuklara bağırıyorum...sanki duymamışlar gibi...

Dairemizin hemen çıkışındaki güvenli yere koşarken, neler olduğunu soruyoruz birbirimize...

Gece yatmadan evvel herşey yolundaydı...

Merdiven boşluğundaki çelik kapının arkasında beklerken, sirenlerin ardından gelen patlamalar arasında  basamaklara çöken kızım elindeki telefondan neler olduğunu anlamaya çalışırken panik içinde; çaresiz bir insanın ses tonuyla, ağzından çıkan sözler; "Güneyde teröristler kibutzlara girdiler!"...

Evimize bir saat ötede....

.....................................


7 Ekim günü sirenlerin ardı arkası kesilmedi..

Gazze sınırındaki kibutzlara giren teröristler ellerine makineli tüfekler ve bombalar,  tender cinsi arabalar, motosiklet ve benzeri araçlarla Israel'i gafil avladılar.

Ilk etapta, en az 4 ya da 5000 kişi civarında gencin katıldığı Nova Müzik festivalinde ölüm kusan 3000 terörist, Rishon Le Tsion'a bir saat uzaklıktaki çiftliklerde, kibutz ve moşav'larda yataklarında uyuyan insanları normal bir aklın alamayacağı işkencelerle öldürdüler.

Anne babaları çocuklarının gözleri önünde vurdular, hamile kadınların karınlarını deştiler, bebekleri,   annelerine tecavüz ettikleri anlarda  canlı canlı fırınlarda koyup pişirdiler..Topladıkları minicik çocukları anne babalarının gözleri önlerinde toplu halde ateşe verdiler..

40'ı çocuk ve bebek olmak üzere, 80'leri geçmiş yaşlı kadın ve erkek 240 kişiyi Gazze'ye kaçırdılar.

Bu pogromun,  aynı günün akşamı ise Londra ve New York'ta Israel'i suçlayan binlerce insan sokaklara döküldü.(!)

Yine aynı gün içinde Colombia ve Harvard gibi Amerika'nın en prestijli üniversitelerinin öğrenci derneklerinden, korkunç bir terör saldırısına uğramış, saatler içinde 1400 insanı hunharca katledilmiş olmasının şokunu yaşayan Israeli kınadıklarını beyan ederken haklı davalarında Filistin'e destek verdiklerini açıklayanlardan ayrı,  caddelerde insanlar; " From the river to the sea Palestine will be free!" Nehirden denize Filistin özgürlüğüne kavuşacak! diye bağırıyorlardı.

Bahsedilen nehrin hangisi olduğunu bile bilmeyen binlerce cahil  Batı' da gittikçe güçlenen radikallerin oyununa gelirlerken Israel 50 sene aradan sonra yenio bir 1973'le karşı karşıya idi. 

Sınırdan ülkeye sızmayı başaran canavarların hakim olmayı başardıkları moşavları şeytanın elinden kurtarmak için Israel askeri üç gün mücadele verdi.

Rişon Le Tsion'a ) merkeze) bir saat uzaklıkta  Allahuekber  çığlıklarıyla insanları doğrayanları destekleyen İngilizler, Ispanyol ve digerlerinin bizlerden bu derece nefret ettiklerini biliyormuydum?

Belki!!

Oysa, bu kibutzlarda yaşayan insanlar Şalom Ahşav yani, "Şimdi Barış"  grubunun üyeleri, onların her biri son derece faal birer barış aktivistiydiler. Barış için herşeyi yapmaya hazır insanlardı hepsi...

Yıllarca başka kimseyle değil hep Filistinlilerle çalışan, onlara yardım eden, destekleyen, gerektiğinde onları bizzat kendi arabalarıyla sağlık kurumlarına götürüp getiren,  Filistinli çocukların, yaşlıların tedavileriyle ilgilenen, onlara yüksek maaşlarla iş veren insanlardı bunlar.

Bu pogrom'dan günler sonra, ölü olarak ele geçirilmiş teröristlerden birinin bedeninden çıkan kameraya yansıyan görüntülerde anne babasını gözleri önünde katleden canavara küçük çocuk onu da öldürmesi için yalvardığı sahneyi izleyen gazeteciler şoktaydınlar....Bulunduğu o korkunç anın bir an evvel sonlanması için yalvaran 9 yaşında bir çocuktu bu.. ( Yapılan canavarlıkların görüntüleri  Israel Devleti tarafından pogrom sonrası günlerde dünyanın ileri gelen yayın kurumlarının gazetecilerine izletildiler)

Aynı teröristin, buzdolabına içecek almak için uzandığı saniyelerde kameraya yansıyan; dolaba yapıştırılmış bir yazı; "Şimdi Barış!"

BBC'de  Israel'den canlı yayın yapan İngiliz muhabir ise, Gazze  sınırındaki bu yerden ekranlara bildiri yaparken, bu yerleri " işgal toprakları" tanımını kullanarak konuşuyordu.  Bu köylerin ne 67 toprakları ne de işgal yerleriyle en ufak bir alakası olmamasına rağmen!!

Bize, " size yapılanları hakkettiniz!"  diyor  milyonlar...Bilmeden!! 

2005'te Israel Gazze'deki tüm yerleşimlerini, binlerce Yahudiyi, bölgede barışa şans vermek adına boşaltarak Filistinlilere bırakmıştı. Gazze'de ne bir Yahudi yerleşimi ne de Yahudi askeri bulunuyordu bugüne dek.

Bu yerlerdeki Yahudi çiftliklerini, seraları, sulama alanlarını, Yahudilerin yaşadıkları evleri, herşeyi olduğu gibi Filistin yönetimine teslim edip çıkmıştı Israel, 18 sene evvel.

Onlar ne yapmıştı peki??  Israel'in bu tek taraflı çıkışının  ardından bu yerleri ele alarak, kendi insanı için,  daha iyi bir gelecek için hizmette kullanacaklarına herşeyi yerle bir ettiler. Sulama sistemlerini, elektriği, evleri,  seraları..

Medeniyete karşı duranlar bir gün bile kaybetmediler,

Ertesi sene Gazze'de, El Fetih yerine seçilen Hamas,  buraya akan insani yardımlarla, Katar'dan ve İran'dan gelen paralarla 17 yıldan bu yana hep soyledigi gibi Israel'i haritadan silmek için, binlerce tünel inşaa etti. 

Tüm Gazze'yi baştan aşağı kaplayan, bir yeraltı şehri kurdu... 1300 tünel inşaa ettiler ) ve yine binlerce roket depoladıkları evleri, cami, hastane ve okulları Israelli sivillere saldırmak için kullanarak kendi evlatlarını kurban etmeye devam ediyorlar.

Sivilleri esir alarak Israelilleri kendi çocuklarının yaşam alanları içinden hedef alan Hamas'a dur demek yerine milyonlar Israel'e karşı yürüyor. Hamas'ın Filistin'deki acımasızlığına destek veriyorlar.

Bugün sadece Filistinliler  değil tüm Israel karşıtı dünya için Israel'in her noktası, her köşesi sanki bir işgal toprağı olarak niteleniyor.. Ürdün nehrinden denize kadar.. Kudüs'ten ( Yeruşalayim'den) Tel Aviv ve Hayfa'ya... Nahariya'ya..her yer

Yeni bir akıma dönüştü bu. Sadece  1967 değil artık, her yer!! 

Sadece anti siyonist olduklarını iddia eden antisemitler tüm Israel'in, tarih'te hiç bir zaman var olmamış Filistin Devletine ait olduğunu iddia ediyorlar..

Yahudilerse Babillilerden Romalılara, Osmanlı'dan İngilizlere bir elden diğerine geçen bu topraklara, 2000 yıldan sonra,  geçirdikleri tüm pogromlardan, Shoah'dan sonra geri döndüler. Onlara vaadedilen tek yere, ufacık bir toprağa. 

23 Arap Devletinin dibinde küçücük bir Yahudi Devleti.... 

Tüm dünyanın kıçına batan bir ülke.

.........................


1800' lerde bizzat kendi elleriyle sattıkları toprakları aradan geçen zaman içinde  Yahudiler'in  yeşertmeyi başardıkları günler geldiğinde. çölü seralarla doldurdukları, bereketsiz çölleri sebze ve meyve cennetine çevirdikleri günler geldiğinde geri almak için topyekün savaşanlar hala bıkmadılar,,ne savaşlardan ne terörden ne de kin ve nefretten...

Artık Yahudilerin  bu toprakları onlarla herşeye rağmen paylaşmaya hazır oldukları dönemler geride kalırken   hepimizi denize dökmeye and içen, gözleri kan ve vahşetten başka bir şey görmeyen cihadist zihniyeti bize karşı destekleyenlere kimlerle mücadele ettiğimizi anlatamıyoruz. Tüm tarihe, belge ve filmlere rağmen.

Yahudileri dost bilenler onlardandır diyenlerin, ölümü yaşama karşı kutsayanların yarattığı Ortadoğudan Avrupa Kıtasına yayılan karanlığı ışığa tercih edenlere ne anlatabiliriz?

" Ben Müslüman değil bir Katoliğim ve bir Katolik olarak Avrupa'nın Israel'e destek vermesine karşıyım... diyen bir adam You Tube'taki satırlarında şöyle devam etmiş: " Israel'in Gazze' de kendilerine Nazilerin yaptıklarını yapmalarına destek verilmesine karşıyım"

Israel'in kendini savunmasına bile karşı olduğunu belli eden biri bu... Medeni Avrupa'daki milyonlardan sadece biri.... Bu yazının o pogrom günün akşamında bende yarattığı tepkiyi kelimelerle ifade etmem zor!!!, Biz hedef alan yaratıkların vahşetlerine göz yuman antisemitlerin yaşadığı bu dünya'da ne insanlardan ne insanlıktan yana umudum kalmadı artık.

Ve bizi nazilerle kıyaslayarak, en aşağılık şekilde hedef almaları inanılır gibi değil.  Bu aşağılık karşılaştırmalarla, tarihi ve bölgenin şartlarını bilmek istemeyen, sadece geçmişten bugüne içlerinde yer eden nefret yüzünden bize zaten şans tanımaya hazır olmayanların yaşadığı bu haksız dünyada hissetiğim şey, 6 milyon Yahudinin anısını kullanarak, bize yapılanları hakkettiğimizi alttan alta hatırlatmaktır... Bu tip karşılaştırmaların nedeni Filistin sevgisi değil bugünlere dek beyinlerinden  silinmeyen  Yahudi nefretidir.

Dünya'da yaşanan acıları, yoksunluk,  yoksulluk ve savaşları görmeyenler, diger yerlerde ölen binler ve yüzbinler için kılları kımıldamayan insanlar, Israel' in varlık savaşında onu yok etmek isteyenlerin yanlarında yer alanlar;  gerçek  amaçlarının toprak değil  ışığa karşı karanlığı getirmeyi hedefleyen radikalizm olduğunu hala göremeyen ya da görmek istemeyenler, Yahudilerin kaybettikleri gün sıranın kendilerinde olduğunu anlayamayan aptallardır.





 




25 Mayıs 2022 Çarşamba

CNN' in iddiaları

CNN Israel' in Filistinli gazeteciyi öldüren taraf olduğuna dair kesin bir iddia attı ortaya.

Kendimi bildim bileli Israel karşıtı yayınlarıyla tanıdığım, objektif olmaktan bir hayli uzak olan dünyanın en ünlü en prestijli yayın kurumlarından biri olan CNN' in,  ciddiyetten kesinlikle uzak bir araştırmanın arkasından Israel' e suç atmak için fırsat kolladığını göstermesi bizleri çok fazla şaşırtmadı.

Bir cinayet olduğunda cinayeti işleyenin kim olduğunu kesin ispatlamak genelde epey bir zaman alır. Ya da işlenmiş bir suçun arkasından, zanlıyı ortaya koymak adına, suçu işleyen kişiyi ortaya  çıkarmak için sonuçta çok ciddi bir süreç gerekir. Kimse bir andan diğerine, kolay kolay, kesin bir kararlılıkla suçluyu beyan etmeye kalkmaz. Bu konu yasaların işlediği tüm normal ülkelerde böyledir.

Bir olay olduğunda, bir suç işlenildiğinde suç mahalline gelen polis öncelikle olay yerini tüm insan trafiğinden temizleyerek, ( herhangi bir şeye el sürülmemesi önemlidir) bulunan tüm delliler toplanarak, çok titiz bir şekilde saklanmak kaydıyla adli soruşturma başlatılır. Eğer mevcutsa, video çekimleri ayrıca incelenir ve olayın meydana geldiği mekanda bizzat araştırma yapan görevliler her tür ayrıntıyı birebir göz önüne almak zorundadırlar. Kimse iç güdülerine, tuttuğu tarafa ve üstün körü bir yoklamaya göre suçluyu tayin etmeye kalkmaz.

CNN' se. sadece bir kısım video çekimleri üzerinde, sözde işin ehli bir araştırmacının görüntüler ve seslere göre yaptığı gözlemlemelerin ışığında Filistinli gazeteciyi öldürenin Israel olduğunu beyan etmiş. O anlarda o daracık sokaktaki atış seslerinin niteliklerine göre, hangi silahla, hangi kurşunla cinayetin işlenmiş olduğunda karara varmış.

Bravo, söz konusu Filistin sorunu olduğunda dünya standartlarında genel olarak değişim söz konusu oluyor. Bakış açısı, olaya ve yere ve taraflara göre değişiyor.

Zaten Filistin meselesi söz konusu olduğunda studio' ya davet edilenlerin kimlikleri de genelde ilginçtir. Gazetecinin öldürülmesiyle ilgili çağrılan tanığı gördümde de, o kadının ağzından olayların nasıl anlatılacağı belliydi. Sadece bir Filistinli kadın görgü tanığı olarak çağrılmış.

CNN ya da BBC hiç birinin diğerinden farkları yok.

Batılı yayın kuruluşlarının studio' larına davet edilen taraf nedense ya " madur olarak nitelenen" Filistinlilerdir ya da onlara hizmet edenler. Sonuçta bu yerlerde seyreden hadiseleri analiz etmek şansı verilenler olaya aynı perspektiften bakan insanlar ya da belli taraflardır.

Seyirciye nakledilen görüşler her daim tek taraflı açıklamalar belli bir" hizmet amaçlıdır" !! Sorulara verilen cevaplar belli bir kitleyi tatmin etmeyi gütmektedir.

Arada Filistinliler balistik inceleme için kurşunu vermeye karşı çıkmaya devam ediyorlar. Neden olmasın!! kimse onların yalanlarını ortaya koymak için gönüllü olmadıkça meydanı boş buluyor ve istedikleri gibi at koşturmaya devam ediyorlar!!!

Dün Shomron' da yeniden Yahudilerin arabaları taşlandı, çocuklar ve olgun insanlar yaralandılar. Bir bebeğin kafası kocaman taşlardan yarıldı....Burada olanları bilenlerse yine sadece bizleriz....

Geçen yılki durumun benzeri tekrarlanıyor...

Bayrak yürüyüşüyse daha fazla olayları tetikleyebilir deniyor. 

Dünya bir kez daha Israel'i ortamı kışkırtmakla suçlayacak.


 

24 Mayıs 2022 Salı

 

Üniversitelerde devam eden bayrak kavgası

2021 Israel-Filistin çatışmasından bir yıl geçti. Bir yıl boyunca bölgedeki huzursuzluk hep devam etti. Bu ülkeye geldiğimden beri yakından tanıdığım, kimi yerde onunla yaşamaya alıştığım bir yaşamdan yeni bir kesit bu sadece...
Gün gelip yeniden tekrarlanacağını bildiğimiz bir savaşın ensemizdeki soluğunu hissederken kutsal toprakların binlerce yıllık hikayesinin devamını yaşadığımız bu modern çağın çocukları olan bizler, Tora'dan bugünlere yazılan tarihin  kimi satırlarına şahitlik etmek şerefine eriyoruz. Ve son günlerde halkımın ve ülkemin yaşadıklarını gördüğümde sorular bir kez daha çoğalıyor. Bir kez daha diğerleriyle aramızdaki yabancılık hissi büyüyor gözlerimde.
Tüm insanlığın düşmanıymışız gibi hissediyorum bizleri.  Tarihte vuku bulan tüm olaylardan sorumlu tutulduğumuz  zamanlar gibi ...Bugün atılan tarih değişse de olayların şekli aynı olmasa da, hissedilen düşmanlık geçmişle çok yakın.

.................................

6 Mayıs 2021'de Yeruşalayim'de başlayan karmaşa, bayrak yürüyüşü ve Hamas'ın ilk attığı roketin peşisıra gelen saatler içinde kızışan çatışmaların tekrarlanması ne kadar mümkün göreceğiz birazdan.

2022'nin beşinci ayının sonlarına gelirken  yeniden "Yeruşalayim Günü" kapımızda.  28 Mayıs, "Yom Yeruşalayim!". Hamas, 1968'den beri her yıl organize edilen bu etkinliğe son senelerde karşı çıkıyor.  Israelliler olayları provoke ediyor denirken tehtidler birbiri arkası sıralanıyor. Eski şehirden bayraklarla geçerseniz vururuz, roket atarız, intihar eylemleri başlatırız... diye bağıranlar var.
Farklı ideolojileri bünyesinde toplayan hükümetimizse, nisan ayı başında, Bennett'in "Yamina Partisi'nden"İdit Silman'ın istifasının ardından meclisteki çoğunluğu kaybetmişti. Geçen günlerde, koalisyon ortaklarından,  ultra-sol Meretz'ten meclise giren Rinawie Zoabie'nin, sağa kayış göstermek eğiliminde olan yönetime karşı Arap azınlığın haklarını savunmaya devam etmek adına istifasını sunmasının ardından beşinci bir seçime gidilmemesi için olasılıklar tartışılırken başbakan Bennett'in hangi yolu seçeceğini, hükümetin, sonu gelmeyen sorunların ve istifaların üstesinden nasıl geleceğini göreceğiz. Sanırım beşinci seçimin yolu çoktan göründü bile.
Politik belirsizlikler devam ettikçe içeride yaşanan sorunllardan kaynaklanan boşluklar bizi çökertmek isteyen düşmanların işlerine geliyor.

..............................

Yıl 1995'ti, Yeruşalayim'e, Kotel'e gittigimde, içimde burada çok büyük bir heyecan hissetmiştim. Anlatılması güç,  beni bu yerde bambaşka duygulara sokan bir atmosfer vardı. Bir masalın içine girmek gibiydi bu. Esrarengiz bir şeydi..bir tılsım, bir büyü gibi. Gözlerimin dolmasına engel olamadığım bir titreşim gibi...
Sebebi neydi tam olarak bilinmez. Çevremde hiç kimse o an ağlamıyordu. İnsanlar sadece huşu içinde dua ediyorlardı. Benim içimdeki hislerse, sanırım bizi bu topraklara bağlayan tarihin gerçekliğine inandıran o duvar ve daha aşağıda duran, eski mabete ait olan kalıntılardı...Tarihin ve kitabın yazdığı herşeyi tasdikleyen bir görüntüydü bu.
Geçen sene Yeruşalayim'de, Har Habayit'te, yani Yahudiler için en kutsal olan noktada, eski Mabet'in kalıntılarının hemen üzerinde. Araplar tarafından I S. 600'lerde  inşaa edilmiş olan Al Aqsa'nın avlusunda başlayan huzursuzluğun önümüzdeki günlerde yeniden tekrarlanması mümkün.
Eski şehrin beşte birini kaplayan, Al Aqsa ve onu çevreleyen avlunun sadece Müslümanları kabul ettiğini biliyoruz. Müslüman olmayan birinin buralara girmeye hakkı olmadığını savunan bir vakıf tarafından yönetilen bu yerde, Beit Hamigdaş'ın kalıntıları üzerinde dolaşan bu insanlar, 1967'den bugünlere dek bu alanı yönetmek hakkına sahipler.
1967 savaşında bizleri bir lokmada yutmaya hazırlanan düşmanlara rağmen, canlarını vererek bu yerleri  alan Yahudiler, avlunun içinde bir köşede sessizden dua etmek için bile Yahudileri buraya almamak için huzursuzluklar başlatmak şansını tanıyorlar onlara.
Bizde tarih tekerrür etmiyor, çünkü aramızdaki kavga bir an için son bulmuyor...Tarihin kendisinin içindeyiz hep, aynı huzursuzluklar ve olaylarla....
Yeruşalayim'de başlayan, Lod ve Ramle'de devam eden bir huzursuzluk var...
Bayraklarla yapılacak yürüyüşü tehtid edenler,  bizden herşeyi istemeye devam edecekler. Onların istediklerini yapmadığımızda huzursuzluklar ve taşkınlıklar başlatacaklar. Sonuçlarıysa bir defa daha bizim deftere kötü not olarak geçecekler.
Bayrağımıza karşı çıkanlar üniversitelerde Filistin bayraklarıyla gösteri yapıyorlar. Israel Devleti Üniversitelerinde eğitim gören Araplar Israel'in yıkılması içi slogan atıyorlar, Konuşma özgürlüğü adına son olarak Beer Sheva'daki Ben Gurion Üniversitesi Kampüsünde gösteri yapan Araplara izin verenler bir gün evvel Israel bayrağını üniversite kampüsüne almak istememişler.  Filistin bayrakları Arap milletinin hak ve özgürlüğünü temsil ederken Israel bayrağı bir provokasyon aleti olarak kabul ediliyor.

https://twitter.com/kann_news/status/1528664825458475010?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1528664825458475010%7Ctwgr%5E%7Ctwcon%5Es1_c10&ref_url=https%3A%2F%2Fwww.israelnationalnews.com%2Fnews%2F328026 

22 Mayıs 2022 Pazar

Yaralarımızı tedavi etmek

Koululam....
Hep birlikte müzik yapmak! ( İbranicede, kulam hep beraber demek)..
Koululam; birbirinden farklı düşünce, farklı görüşlerden, farklı aile yapılarıyla, ayrı dünyalardan gelen insanların müzikle randevusu.. Ve ortak bir aktivitenin çıkardığı o koca pozitif enerjiyle gelen mutluluk.
Sanırım bu dünyada beraberliği ve kardeşliği hissettirmenin, yaşatmanın en olası yollarından birisi müzik olmalı. 
Koululam adındaki organizasyonun amacı da bu...( daha önce yazmıştım)
Ülkemizde bu tip organizasyonların daha da artması gerektiğine inanıyorum. Sadece insanları kaynaştırmak adına değil, toplumsal ve bireysel tedavi amaçlı seanslar gibi de alınmalı bu yöntem. Kocaman kitlelere ulaşarak, korku, endişe, depresyon ve sosyal sorunlara ilaç niyetine. 
İnsanlara streslerini atmaları için verilen çok büyük bir şanstır bu. Ve kanımca güzel bir melodiyi, bir tempoyu her birlikte hissetmenin yatıştırcı etkisi çok daha büyük olmalı. Ayrıca güven ortamı kurmanın da bir yoludur bu. 
Yüzlerden bir anda kaybolan gerginlikle gülümseyenler,  ışıldayan gözlerdeki umut dolu bakışlarla aynı sözlerde birleşen, aynı satırları yüreklerinde hissedenler...
Birlikte şarkı söylemek, bir anı, bir şiiri paylaşmak harika bir his.
Toplumun yaralarını kapatmak, anlaşmazlıkları azaltmak ve dostluk köprüsü kurmak için de dilerim içimizdeki tüm farklı grupları içine alan bu tip etkinlikler çoğalsın..... Müzik en etkili tedavi yöntemlerinden biri değil midir zaten??  "Müzik" ve "dans"....
Etnik şarkılar ve kültürel karşımın getirdiği farklı seslerle insanları birbirine daha çok açacak, yaklaştıracak yollarla beraber. Hem birbirimizi tanımak, hem kaynaşmak hem gerilim dolu bir bölgeye kısmen de olsa bir ilaç olmak adına...



 

Dut ağacı


Bir bahar akşamında hayatımın 24 senesini geçirdiğim cadde üzerinde, genç kızlığımdan beri bir çok kez olduğu gibi yeniden gözlerim yerde, aklımda farklı düşünceler ve hep var olan hayallerin içinde yürüyorum..ne öyle çok hızlı adımlarla ne de çok yavaş.. Düşüncelerim beni benden alıp bir yerlere götürmeye devam ederlerken, biraz evvel oğlumu bıraktığım spor salonundan eve doğru yol alırken bugünle dün, yarınla hayallerim arasında gidip geliyorum. Kimi gülümserken, kimi an gözlerime bir buğu çöküyor. Çevremde olanları pek görmeden yol alıyorum bu kez. Bazen birden kapanırım içime. Kimi günler biraz daha yorgun düşersiniz ya işte.... Etrafımda olanları zoraki fark ediyorum .... ben  her adımımda hayatın ayrı dönemlerine gidiyorum.

Çevremdeki arkadaşlarımı, okul hayatımda kalan dostlarımı görüyorum. Mücadelelerim hepsinden ne kadar farklı olmuş. Ve hala farklı. Kimileri dünyayı keşfetmeye çıkmış, bir kaç üniversite okuyanlar var aralarında. Bir arkadaşım bugün veterinerlik eğitimi görüyor.  Başka bir  tanesi iki roman yazdı.

Benim savaşımsa ayakta durmaktı. Bazen durup sadece nefes almak. Yanımda, oğlumun gözlerinde o hiç değişmeyen masum varlığı sevmekti hayat. Ona sevildiğini hissettirmek, tüm mücadelelere rağmen.

Bana belki belli bir kuvvet veren tarafımsa hep o ufak şeylerden sevinmeyi de başarabilmemdi belki. Zaten hırslı bir insan olmadım. Ulaşılması zor hayaller kurmadım. İçimde yaşayan o çocuksa hep vardı.

Gal'i bugünlere kadar  saran bir arkadaş gibi.. benim o ikinci tarafım. Ona bütün gün verdiğim emirlerin, direktiflerin dışında.. Hayatın olması gerektiği gibi gidebilmesi için gerekli olduklarına inandığım o çerçevenin korunması için gösterdiğim çabanın dışında, Gal'le arkadaşlık yapmaya hazır olan bir çocuk var içimde. Bizi birbirimize, bütün kızgınlıklarımıza ve kavgalarımıza rağmen bağlamaya devam eden tarafım...

Arada, Rishon Le Tsion'un ana caddelerinden birinde yürüyorum. Bu yerlere 1995'te ilk kez geldiğimi anımsıyorum. Otobüsle geçerken, anne ben Rishon'da oturmak isterim demiştim. Yazlık bir tatil şehri gibi görünmüştü gözüme. Her yerde parklar vardı. Yeterince yeşil ve renkli bir yerdi.  Nüfusu gençti.....

Ağaçların yavaştan büyüyerek artık gölge yaptığı kaldırımların birinde devam eden yolumda, yerlerde gezen bakışlarım, ayaklarımın altındaki karoların üzerinde lekeler yapmış meyvelere takılıyorlar birden. Bu meyveler bana nasıl da tanıdıklar. Yoldan geçenlerin ayakları altında ezilmiş dutları görünce gözlerim yuvalarından çıkmıştır herhalde.  Sanki altın madeni bulmuşum gibi bir sevinçle başımı yukarı kaldırırken tepemdeki ağacın dallarına bakıyorum. Kimileri beyaz, kimileri olgunlaşma safhasına ermiş orta büyüklükte dutlar ağacın dallarından gülümsüyorlar bana...

Daha geçen gün eşime söylüyordum dut yemeyi özledim diye. Çocukluğumda bu dönemler geldiğinde, çok kısa süren bir mevsimi vardı bu meyvenin. Belki bir iki haftamıydı bilmiyorum. Birden manavin önünden geçtiğimde kocaman sandıklarda sergilenmiş dutları  gördüğümde ne kadar sevinirdim. Kısa bir dönem satılan ve yüksek fiyat biçilen meyvelerdendi. Ama kaçırmazdım hiç!!

14-15 yaşlarımda iken çok samimi olduğum bir arkadaşım vardı. Nizam'ın  en başında sol taraftan çıkılan yokuşun üzerinde iki katlı bir köşkte otururlardı. Yeterince büyük olan bu köşkün kocaman bir de bahçesi vardı. İşte o eve her gittiğimizde herkes yukarı çıkarken ben bahçede kalır meyvelerden yerdim. Siz çıkın ben geliyorum derken  biraz üzüm biraz dut derken midemi doldururdum her defasında... ( tabi ben yine Büyükada'dan bahsediyorum)

Uzun zamandır ilk kez dut meyvesinin ağacına rastladım, şehrin ortasında, bize yakın bir yerde... Tam da annem arıyor.. Bir dakika dedim, cevap verdiğim telefona.. Ağacın dalları kaldırımın üzerine düşmüş olsa da yoldan geçenler bir kısım meyveleri atıştırmış olmalılar. Yolun kenarında, ağacın köklerinin olduğu bahçeyle kaldırımı ayıran duvarın üzerine çıkmaya karar verdim. Anne bekle duvara çıkacam dedim. Annem, delimisin düşeceksin şimdi diyor. Ne düşecem yarım metrelik duvardan. Telefonu duvarın kenarına koyarak bir yandan onunla konuşmaya devam ederken diğer taraftan dalların, bahçenin içinde kalan kısmına eriştim. Elime ne geliyorsa yemeye başladım. Kimse, o an duvarlara çıkan ellerimin ya da  yediğim dutların çok temiz olduğunu iddia edemezdi. Ama umurumda sanki?? Dutlar toz toprakla örtünmüş ya da ellerim kirlenmiş..boş ver bir şey olmaz diyorum. Arkamdan geçen arabalar, benim ne iş peşimde olduğumu tahmin etmişlermiydi onu bilmem. Yeniden aşağı indiğimde ellerim dutlardan  boyanmış, mor mor olmuşlardı.

Eşim bana söz verdi. Tel Aviv'de keşfettiği ağaca dut yemeğe gideceğiz bir gün!!! :))))

Ne yapayım ne süperde ne de manavlarda hiç rastlamıyorum..

En sevdiğim şeyse her daim taze meyvelerdi. Kiraz, nektarina,  karpuz, şimdi zamanı gelen lezzetler...

Yazıma nereden başladım nerelere geldim...

Bizde hep bir şey söylerler. "Tanrı insana baş edemeyeceği bir sorun vermezmiş!!"Ya da, sorunlu bir çocuğunuz varsa, Tanrının seçilmiş bir kulu olduğunuza işaretmiş bu. Siz böyle bir çocuğa bakabilecek güçte bir insansınız demekmiş bu!! "Belki bu inanç sadece bize ait değildir...

Ben dedim ben bir yerde hep saf ve dokunmasız kalan küçük bir kız gibiyim. Yoksa bu yolda beni bunca zaman zorlayan çok şeyleri yürekten kabul etmem daha da zor olabilirdi.

Hayal kurmaya devam edebildiğim sürece umut etmeye de devam edeceğim...