12 Mayıs 2022 Perşembe

Cenin'de vurulan gazeteci

n
Ukrayna' da savaş başladığı günden beri yaklaşık 20 den fazla gazeteci öldü ya da öldürüldü!! ( nedense  çok fazla ses getirmedi!!!!!!!!!!!)

Tahminim, dünyanın en tehlikeli, en riskli, en fazla ölümü göze alan mesleklerden bir tanesi de "Savaş Muhabirliği"dir. Çatışmaların, bombardımanların ortasında, üzerlerinde;  "Press" yani basın yazan bir yelek olmak üzere kameralara, hiç bir şey yokmuşçasına konuşmaya devam eden insanlar....Olay yerinden, canlı yayın son durumu izleyicilere aktaran gazeteciler.

Üzerlerindeki, basın yelekleri olan ve bu şekilde  tarafsız sayılan muhabirler, sadece vazifelerini yerine getirdikleri sürece kimsenin onlara el sürmeye hakkı yoktur. Ve böylelikle  onlara kısmi de olsa  belli bir dokunulmazlık tanıyan ve yine onları kısmen koruyan bir " çelik" cepkenle beraber kafalarında da aptal bir kask olmak üzere sıcak muharebelere tanıklık eden şehir meydanlarında, inanılması güç bir bir cesaretle işlerini yapmaya devam ederler. Ve aralarından bazıları bu cesaretlerinin bedelini çok ağır öderler,

Dün, Batı Şeria'da bulunan, Cenin Mülteci Kampında, Israel Kuvvetleriyle Filistinli teröristler arasındaki çatışmanın orta yerinde sıkışıp kalan Filistinli Gazeteci Shereen Abu Aqla, başından vurularak ölmüş.
Olaydan saatler sonra, yaşanan hadisenin görüntüleri (yayınlanabilecek bölümler) basında yer aldı.

                                 

Ortadoğunun en tanınmış, en büyük, en etkili yayın kanalı olan Al Jazeera'nın muhabirliğini yapan, 50 yaşlarındaki gazeteci Shereen'i bu bölgede tanımayan yoktu. Israelliler olsun, Filistinliler olsun uzun yıllardır, burada yaşanan olayları dünya media'sına taşıyan savaş muhabirleri içinde en önde gelenlerden biri olan bu kadın çok tanınmış bir simaydı .

Cenin'in orta yerinde sağa sola bakmadan, kimi hedef aldıklarını bile görmeden körü körüne ateş eden teröristlerle, Israel askerleri arasındaki noktada kendisine saklanacak bir yer arayan kadının panik halinde canını kurtarmaya çalıştığı anları izlemek korkunçtu. Sadece görevini yerine getirmeye çalışan bir masumun kör kurşunlara hedef olmasını izlemek insanı çileden çıkartabiliyor.

Gelelim, bu olayda kimin suçlu olduğuna.. Israel Ordusu ilk açıklamalarında, Shereen Abu Aqla'nın öldürülmüş olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirirken, muhabirin her ne kadar Israel kurşunuyla ölmüş olma olasılığı varsa da ilk etapta düşünülen ihtimal gazetecinin  karşı taraftaki militanların etrafa rastgele açtıkları ateşin kurbanı olmuş olduğu. Israel ordusu derhal askeri bir soruşturma başlatırken, Filistin Otoritesi, "İşgalci Devletle" bu konuda işbirliği yapmayı" reddettiklerini açıkladı.

Bu arada, çoğu dünya kanalları bir kez daha Israel'i gözü kapalı suçlamaya gelirken, bu son olay bana yeni bir yargısız infazı anımsattı!!!

Kimse gazetecinin " yalnışlıkla" ( Filistinlilerin aslında onu bilerek öldürme olasılığı gayet olası....çünkü onlar için her şey bir propaganda !!! ) hedef olduğunu belirtmeyi tercih etmemiş. Suçlunun "bir kez daha" siyonist, zalim, Israel askeri olduğu ortaya atılmış oldu.

Bir gazeteciyi infaz etmenin Yahudi Devletine avantaj sağlayacağı nasıl düşünülebilir???
Yeniden nefret kazanmaktan başka??!!
30 senedir bu topraklarda görev yapmaya devam eden bir kadını tüm kameraların gözleri önünde katledecek kadar geri zekalı mı bu devlet??
Yeterince düşmanımız yokmuş gibi, bu kadının ölmesinin bize ne faydası vardı??
Bu kadın gerçekten Israel kurşunuyla ölmüşse bile bu sadece yalnışlıkla olmuştur. Ancak çok trajik bir kaza olabilir bu.
Görüntülerde Filistinli militanların sokak aralarından rastgele ateş açtıkları anlarda, Israel askerlerini hedef almaya çalıştıkları sırada,  aralarındaki konuşmalar duyuluyor.  Teröristlerden birinin, "bir askeri vurdum"dediğini duyduğunuzda ve askerlerden hiç bir vurulan olmadığını bildiğinizde, muhabiri esasen kimlerin öldürmüş olabileceği ihtimali daha da düşündürüyor.
Kapsamlı bir soruşturmanın sonuçlanmasından sonra kesinleşecek bir olaydır bu.
Ancak Filistinlilerin ellerinde bulunan cesedin otopsisinden  çıkacak sonuçlara ne kadar güvenebiliriz ???? Şimdilik,  mesela İspanyollara sorarsanız  bir defa daha Israel bir Filistinli'yi hatta bu defa görev başındaki bir gazeteciyi  katletti!!!
 

9 Mayıs 2022 Pazartesi

Sabahki yazıma karşı olan cevaba benim cevabım

Bu akşam, sabah yazdığım yazıyı okuyan birisinden bana bir mesaj geldi. Yazdıklarıma karşılık;  "Sana cevap niteliğinde bir yazı gönderiyorum. Belki sen bu yazıyı yazan gibi düşünmüyorsun ama yine de okumanı tavsiye ederim" diyordu.  Eski bir İDF askeri, bugünse gazeteci olan birisinin elinden çıkmış olan yazıda askerlerin yakaladıkları teröristlere neden sigara verdikleri anlatılmış. Gazeteci, onlarla bizim aramızdaki farkın, bizim onlar gibi vahşi olamayacağımız gerçeğidir demiş. Biz onlar gibi davranamayız. Onları gördüğümüz yerde vurabilirdik, ancak biz bunun yerine onlara sigara ve su verdik.

Benim öncelikle sabah yazdığım yazıya bakılırsa yeterince sağcı fikirlerle ortaya çıkan satırlarımı biraz açmam gerekecek.

Ben bu insanlara neden su verdiler demedim. Onları neden öldürmediler diye sormadım. Onları öldürmeleri gerektiğini de düşünmedim. Eğer ateşle karşılık verselerdi o an, mecburen öldüreceklerdi. Benim yazımda tek söylediğim şey, teröristlerin yakalanış haberini veren muhabirin, bu iki katili buldukları anlarda onları nasıl bir halde olduklarını anlatışıydı. Benim anlayamadığım şey buydu. İnsanlardan teröristlere acımalarını bekler gibi bir durum yaratılırken, bu tip "yapmacık "dozdaki insancıllığı ve saçmalıkları anlamam mümkün değil.

Benim her zaman üzüleceğim tek şey Gazze'de, Hamas'ın sivilleri kullanması yüzünden aramızda çıkan her savaşta ölen çok sayıdaki masum insanlardır. Kimse, çocukların ve savaşı istemeyen sivillerin ölmelerini istemez. Kimse bu kayıplara sevinmez ve sevinmiyor da. ( Burada ölenler olduğunda Gazze'de her defasında baklava dağıtsalar da!!!)

Kendi çocuğum gibi, her ölen çocuk, anne olan her insan için bir yürek acısıdır. Hamas'a olan nefretimiz de burada başlayıp burada bitiyor. Sorunu zora sokmak için, iki taraflı verdiği zararla Filistin davasının bitmemesini sağlamaktalar. Sözde Israel'e karşı savaş palavralarıyla, Gazze'deki insanları esir alan bir örgüt bu. Ve aynı propagandalarla kendilerine yeni yetişen gençler arasından ölmeye hazır olanları topluyorlar, Beyinleri yıkanan bu tiplerin ellerinden çıkabilen sonsuz vahşeti anlamak mümkün değil.

Yaşadığımız bu son terör dalgası yüzünden geçirdiğimiz zamanlar, belirsizlikler ve yarın öbür gün bu ülkeyi nelerin beklediğini bilememek, çevremizde yaşayan bu insanlarla aramızda gittikçe derinleşen çatlakları gidermenin imkansızlığı. Bir  taraftan korumak istediğimiz demokrasi ve modern ve aydınlık bir ülke kavramı, diğer yandan tüm bu kavramlara ters düşen olaylar....

İki farklı kültürün çarpıştığı bu toprakların bizleri sürekli bir köşeye kıstırdığı hissiyle yaşıyoruz... İnsan ne düşüneceğini, soruna nasıl çare bulacağını bilemiyor. Mantık hiç bir şeyin bugünkü haliyle devam etmesinin mümkün olmadığını söylerken,  karşı taraftan bize yönelen vahşetiyle mücadele ettiğimiz halkın bizi yok etmekte kararlı olduklarına dair sözleri.... güven vermiyor!!!

Bir yerde sabah SuperPharm'da karşıma çıkan sevimli eczacı dururken, başka bir yerde birbirimize içtenlikle konuşurken bulduğum aynı halktan insanlar varken ertesi gün baltayla, kalaşnikovlarla ya da bıçak ya da baltalarla .... Tel Aviv'de, Hedera'da, Beer Sheva'da, El'Ad'ta önlerine çıkan Yahudileri öldüren gözü dönmüşler var!!!

Ellerinden düşmeyen bu aletleri bir bıraksınlar ki artık konuşmaya başlayalım diyorum....

Gittikçe artan gerilim

İç Güvenlik Teşkilatı, Shin Beth ( Şabak)'ın Israel'in altını üstüne getirdiği aramaların ardından,  Yom Atsmaut'un son saatlerinde, El'Ad'ta üç kişiyi öldüren teröristler dün sonunda ele geçirildiler.

Bu iki katilin yakalanmasının ardından,  özellikle bu şehirde yaşayanlar başta olmak üzere herkes bir nebze de olsa rahatladı. Ancak bir taraftan belki derin nefes aldık desekte sonuçta her an yeni bir saldırının olma olasılığı yine yüksek.

Ayrıca, Shin Beth'in bu son olaydaki performansındaki açığından bahsetmemek zor. Günlerdir deliler gibi aradıkları teröristler,  saldırının gerçekleştiği yerden en fazla 1 kilometre uzaktaki ormanlık alanda gizlenmişler. Sonuçta, güvenlik görevlileri buraları aynı saatlerde aramadılar mı? Ya da nasıl aradılar ki bunlar üç gün süresince katliamın yaşandığı noktaya 1 kilometreden daha az bir mesafede saklanmaya devam edebildiler.

Ve Shin Beth tarafından yakalanmalarının ardından elleri arkada bağlanmış halde, yerde dizlerinin üzerinde duran teröristlerin görüntüleri yansıdı media'ya. Haberi veren spikerin konuşmasıysa özellikle dikkatimi çekti. Üç gündür yemeden içmeden, susuz bir halde kalmalarının ardından iyice bitkin düşen bu iki insan diye "hallerini"(?) tarif eden,  "Israelli Spiker"'i duyduğumda, kısmi bir şok içindeydim. Konuşmalarından neredeyse bu iki katile acımam gerektiğini düşünebilirdim. Aklını iyice kaçıran basın, bu iki kişinin daha üç gün önce, üç insanı çocuklarının yanında baltayla doğradıklarını unutacak kadar şaşırdılar sanki. Basın bazen iyiyi, kötüyü, doğruyu ve yalnışı..insanca değerlerle, katillere yakışan sözcükleri de şaşırabiliyorlar mı? O an o spikerin gösterdiği "empati"kimeydi???  Bu tarz konuşarak "acıma"duygusunu hangi tip eylemlerden sonra, kimlere gösterilebileceğini kimlere kanıtlamak peşindeler bunlar acaba???

İnsani duygular insanca yaşayan, insan olan herkese verilir!!!  Ama sadece üzerlerinde tallit olduğu için, sadece Yahudi oldukları için baltalarla kafaları kolları kesilerek, çocuklarının yanlarında öldürülenlerin katillerine merhamet sözcükleri kullanmakta ne demek oluyor?? Bu iki yüzlülük içinde, teröriste karşı merhamet duygusu uyandırarak bir birilerine bir şeyler kanıtlama amacı güden tiyatrolarını bizlere yedirmesinler lütfen!!!

El'Ad şehrinde, o gece o iki "tip" tarafından katledilen iki genç insandan birinin eşi anlatıyordu. Çocuğunun babasının öldürülüşüne tanık oluşunu. Sadece 6 yaşında bir çocuk ( sekiz yaşında sanmıştım en başta). etrafta bulunanlara baltayla saldıranlara karşı elindeki sopayla mücadele eden babasının son anlarına tanıklık etti. Ve o genç adam sayesinde orada bulunan çocuklar ve diğerleri kaçmak için fırsat buldular. Kendi canını diğer insanları kurtarmak için öne atan bu insanın cesareti ve yiğitliği onu  geri getirmeyecek. Tanrının ona verdiği kuvvetle, ölüme karşı direnmeye  çalıştığı anlarda,  başkalarının hayatlarını ellerinden kurtardığı o iki şeytansa Israel hapishanelerinde beslenmeye devam edecekler şimdi.

Evet, bizlerin bir sürü para vererek yaptırdığımız diş tedavilerini bile bedavaya yaptıkları Israel hapishanelerinden seneler sonra çıkacaklarında, buraya girdiklerinden çok daha besli daha bakımlı görünecekler.. Sonuçta Hamas'la yapılan her yeni anlaşmada serbest bırakılan Filistinli teröristler, bu devletin hesabına üniversite öğrenimlerini tamamlamış, içeride birlikte yattıkları diğer esirlerle yemek ve spor faaliyetleriyle zaman geçirmiş, senelerce aldıkları 1600 şekel aylığı da kenara koymuş bir şekilde özgürlüklerine kavuşabilecekler... Neredeyse, öldürdükleri Yahudilerin hesabına bir de ödüllendirilmiş olarak hayatlarına devam edecekler. Şimdilik yakalandıkları an çektikleri fotoğraftaki ilk pozları sigaralarlaydı.

Bu iki pislikten birinin, eyleme çıkmadan evvelki Twitter paylaşımında, "Al Aqsa'nın  özgürlüğüne  kavuşması" davamızdır diye yazmış olması, Filistinlilerin içinde devam eden kışkırtmaların gündemi koruduğu, Ramazanín bitişinin hiç bir şekilde sukuneti geri getirmediğinin ispatı.

Halbuki normal zamanlarda  hiç buraları gezmek fırsatını buldunuz mu bilmem.  Al Wakf'in elinde olan Al Aqsa'yı kimin ziyaret edip edemeyeceğine karar verenler onlardır. Kafaları karışıp, huzursuzluk çıkarmaya çalışmadıkları sürece, sadece Kuran'dan size sordukları süreleri ezbere söyleyebilirseniz buraya girmenize yine "sadece onlar" izin verirler. Şu ansa her yer kaynıyor. Jerusalem Filistin'in başkenti olmadan yatışmayacaklarmış...

Hamas, buradaki Arapların dava adamı olmaya and içti. Kışkırtmalar son hız devam ediyor. Ve Israel'in Güvenlik Kurulu üst üste toplanırken alınan kararlar, ya da üzerinde durulan seçenekler arasında, benim uzun süredir aklımda olan bir şey sonunda gündeme gelmiş görünüyor! ; "Hamas"terör grubunun büyüklerini temizlemek!!!

Ancak eskiden Israel bir şey yapacağı zaman sessizden, konuşmadan yapardı...

Son senelerde, medianın her şeye karışmasımıdır, politikacıların puan toplama heveslerimidir bilinmez, daha karar çıkmadan sesler çok fazla duyuluyor. Susmanın ne demek olduğunu  unuttular bugünküler. 

Şimdilik hiç bir karar çıkmadı.... Belki Yehuda ve Şomron'da ( Cenin'de) bir operasyon yapılacak tartışmaları gündeme düştü... Böylesi bir operasyon, Gazze'yle de ortamı kızıştıracak mutlaka...

Kıçı sıkışınca sesi birden korkudan havlamaya başlayan Yahya Sinwar;  İDF, Hamas büyüklerini hedef alırsa Israel'de deprem olur demiş!!!

Bekliyoruz!

8 Mayıs 2022 Pazar

 Pandemi bitiyor derken başlayan savaşla gelen 2022' nin ortasındayız....

Her başlayan yeni bir senede insanlar sağlık, huzur ve barış dilerler. Her yıl dilenen bu dilekler bu seneye girdiğimiz ilk saatler, ilk günlerde de tekrarlanırken bir baktık  2022'nin beşinci ayına doğru hızla yol alıyoruz. Nasıl oldu demeye vaktimiz bile olmadan bir senenin daha ortalarına doğru ilerlerken doğanın bize isyan etmesinden korkuyoruz bazen, bitmeyen hadiselerle, savaşlarla....Ve neticede insan gibi yaşamayı beceremeyen insanların yarattığımız karmaşanın getireceği sonuçlar herkes için  bir bedel ödemeye  dönüşecek mi?  

Daha pandemi bitti bitmedi derken, nefes bile almaya vakit olmadan bu kez Avrupa'nın hemen sınırlarında savaş başladı. 20 seneden fazla yönetimde olan bir KGB ajanı tüm dünyayı ateşe atacak kadar delirdi mi acaba derken her geçen gün Ukrayna'da devam eden savaş dünyamızı nereye götürecek soruları daha çok sorulmaya başlandı. Nükleer tehlike bir anda büyürken II. Dünya Savaşının bittiği günlerde Hiroşima ve Nagasaki'den yükselen kocaman mantar bulutlarını hatırlayan zihinler bunca zamandan sonra ilk kez gerçekten ateşle oynanan bir oyunun içinde olduğumuzu hissediyorlar.

Biz insanların bir türlü adam olmadığımızı gördükçe egoizmimizin bizi getirdiği bir sondur belki de bu artık diyorum ben.

.............................................

Bill Gates geçtiğimiz hafta,  insanlığın artık geride bıraktığına inandığı Covid-19 salgınının bitmemiş olabileceğini ve yeni ve daha tehlikeli bir variant'ın ortaya çıkma şansının yüzde beş olduğunu, ayrıca önümüzde bizi bekleyen daha zor salgınlar olabileceğini falan söylemiş. Bunları bilmenin bize ( biz halka) bir faydası var mı bilmiyorum. ( Bence bu sorular ve olasılıklarla bilim insanları uğraşsınlar!!)

Bundan seneler evvel, Amerikalı milyarderin,  bir konferansta ileriki yıllarda görülebilecek salgın hastalıklar hakkındaki konuşması YouTube'ta bulunuyor. Ve tabii bu konferansta söyledikleriyle Bill Gates'in Covid'in arkasındaki insan olabileceği teorisi de bir diğer komplo iddialarıyla birlikte insanların kafalarında yer almış oldu.

Kimi dahilerin, dünya çapında etki gücüne sahip olan ultra zenginlerin,  toplumlara önderlik edebilen sayılı insanların uluslararası araştırma projelerine verdikleri destekleri, iklim ve tıp üzerine yapılan geniş çaplı çalışmalara yaptıkları bağışları bilmeyenlerin bu kişileri insanlık düşmanları ilan etmeleri mümkün olabiliyor. Biz, halk insanlarının, biz etki alanları neredeyse sıfır olan  küçük insanların merak alanları içinde olmayan çok geniş çaptaki konuları bizden bin kat fazla bilenlerin bizlere zarar vermeye çalıştıklarını düşünecek kadar ileri gidebiliyoruz bazen. Onların, dünyayı değiştiren bilim adamlarıyla olan yakın ilişkilerini ve sonuçta gelecekteki kimi olasılıkları daha iyi bilebildikleri gerçeğinden haberimiz yok!!

Bizim tek bildiğimiz, iki seneden fazla bir sürenin sonunda yeniden maskesiz asansöre binebildiğimiz, kapalı alanlarda yeniden yüz yüze burun buruna konuşabildiğimiz günlere geri dönmüş olduğumuz. Bir taraftan oradan buradan kulağımıza gelen yeni variantlarla ilgili söylentiler bitmezken sonunda, sadece bazı yaşı geçkin insanlarla hasta kişilerin maskelerini hala taşımaya devam ettikleri günleri yakaladık sonunda...

2022'ye girerken neler dilediğimizi söylüyordum yazımın başında... Ne pandemi ne savaşlar belki de yerküreyi hiç bırakmayacaklar. Bizim gibi insanlarsa yeniden gözlerimizi açtığımız yeni sabahlarla hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz ve edeceğiz. Hiç bir şey olmamış gibi.  Var olduğumuz sürece... Yapabilediğince, elimizden geldiğince, çocuklarımız  ve kendimiz için bu koca dünyada dönen binbir şeyin kişisel alanlarımıza etki etmemeleri için dua ederek.... Ne yazık ki elimizden tek gelen şey bu! Ne Ukrayna'da dönen acımasız savaş, ne kitlesel kıyımlar, ne virüsler...Ne başka olasılıklar... Dünyanın bir başka ucunda yaşananlaraysa gücümüz yetmeyecek kadar önemsiziz bizler..Kendi metre karemizi etkileyebildiğimizce yaşamaya devam edenleriz. Kendi metre karemizde var olan sayılı miktarda insanlara elimizden geldiğince iyi olmaya çalışıyoruz...  Ve Ukrayna'ya kadar uzanamadan  hemen yanımızda bizi yeniden "intihar saldırılarıyla" tehtid edenlerle yaşamak zorunda olduğumuzu unutmuyoruz.



6 Mayıs 2022 Cuma

Cumhuriyet Bayramına gölge düşüren terör saldırısı

Dün Israel'de Yom Atsmaut yani Cumhuriyet Bayramıydı.  Gezilere çıkılan, parklarda piknikler yapılan bir gün oldu yine bu Cumhuriyet Bayramı da!  Biz de sabahtan sahilde yapılan uçak gösterilerine gittik. Binlerce insan Israeli boydan boya geçen kıyı şeridinde toplandı. Kıyılar hınca hınç dolduğunda göklerden üzerimize doğru inişler yapmaya başlayan f16'ların  akrobasilerini izleyen kalabalığın alkışları bayram sevincini orada bulunan insanlara taşıyordu ... 

Zamanın  çoğunu olasılıkları düşünmeden geçirsem de, Hamas'ın yinelediği tehtidler ve kutlanan günün hassasiyetini beynimin bir yerlerinde ister istemez unutmadığım açıktı. Kafam sözde anı yaşarken, bilinçaltımda beni uyaran bir ses vardı. Ve bu şekilde karşımda beliren bir adam bir an öylesine durup bakındığında,  sadece Arapça konuştuğu için acaba terörist mi diye düşündüğümde durumun bizi nasıl bir paranoya içine soktuğunu görebiliyorum.

Ancak bu son günlerde yaşanan saldırıları bilen biri acaba bizi suçlayabilir mi??

Herşeye rağmen Arap ya da Yahudi herkesin birbirinin yanında piknik yaptığı ortam,  yarı bulutlu ve bol rüzgarlı bir güne rağmen insanlara keyif veriyordu mutlaka. 

Büyük çoğunluğun istediği tek şey, solumak, yaşamak, aileleriyle sade ve güzel bir gün geçirmekti...  Olabildiğince eğlenmekti. Yemek yemekti, gülmek ve dostlarıyla birlikte olmaktı. Uçakları izlemek, hayatın keyfine en basit yoldan varabilmekti.... Ve kalabalıktı her taraf. Çoğu Yahudi olsa da, daha bir iki gün öncesine dek bayramlarını kutlayan Araplardan da vardı aramızda. Onlar da aileleriyle ve arkadaşlarıylaydılar....

Üzülüyorumben!! Kendini korumak isteyen insiyaki yönümün hümanist, sevecen, insanları kucaklayan tarafımı yok etmesinden korkuyorum bazen. Nefret etmekten korkuyorum. Çoğunluğun kaos istemediğini anımsatıyorum kendime. Böyle zamanlardır insanları en çok karşı karşıya getiren, Toplumları birbirine daha da çok düşüren...daha fazla nefret tohumları eken.  sadece belli insanlara değil de ( mesela teröristlere değil de ) birdenbire bütün genele.... Hepsi aynıymış gibi gelir bir an... Ve o gün yenik düşersiniz... sizi içten bitiriverir... Çok iyi düşünmek önemlidir böyle anlarda. Soğukkanlılığı korumak.

Bir süre sessizlik çöktü mü etrafa, tamam diyorum, artık herşey yolunda... Ama sonra bir daha oluyor.. ve zaman geçmeden..bir gün bir yerde ertesi gün başka....Çocuklarım korkuyor;  kızımın arkadaşı Jerusalem'deki Müzik okuluna her gidişinde kabus gibi geliyor ona o yolu tepmek.

Bugünlerde terör içimizde bir defa daha!! 2000 yıllarının başlarında olduğu gibi...

Dün Yom Atsmaut daha bitmeden bir defa daha haberler gelmeye başladı. Israel'in merkezinde bulunan  El'Ad sehrinde iki Filistinli önlerine çıkan insanlara acımasızca saldırarak üç kişiyi öldürdü.

Üç genç adama baltayla saldırarak katlettiler. Bir tanesinin 8 yaşlarındaki oğlu babasının balta darbeleriyle yere yığılışına tanıklık ederken gelen ambulansa, "Babamı öldürdüler!"diye bağırıyordu!!! Üç ölünün dışında bir kişi hala ölümcül durumdayken  iki kişi de ağır yaralı.

Ve olaydan sonra kaçmayı başaran iki terörist hala yakalanamadı.... Evet nerede oldukları bu kez bilinmeyen teröristlerin  bize yeni bir süpriz yapmadan evvel yakalanmaları için dua ediyoruz.

Dünkü saldırı bu kez gayet sessiz bir mahallenin içindeki bir parkta oldu...Sokakta Pitziyi gezdirirken bile saldırıya uğrama şansım olduğunu hiç düşünmemiştim.

   

 

ASMR nedir hiç duydunuz mu?


Çocukken pek sık olmasa da, zaman zaman dayımın evine giderdim. Özellikle yazları onların evlerinde belli okazyonlarda bulunduğumu hatırlıyorum. Dayımın eşinin yaşlı annesi  o dönem onlarla yaşardı.  Rusya'dan Türkiye'ye göç etmişti bu insan. Yengemin tüm ailesi Türkiye'ye 1900'lerin başlarında taşınmıştı.

Kır saçlarını başının arkasında toplayan Madam Rebeka, evden çok fazla dışarı çıkmayan biriydi. Sanırım yaşı yeterince ileriydi. Her zaman derli toplu, düzgün giyimiyle hatırladığım bu kadınla tabii benim aramda pek bir dialog yoktu. Aramızda yeterince bir yaş farkı ve mesafe olduğu için bu insanı çok yüzeysel tanırdım. Bir de parmaklarında gördüğüm, farklı taşları olan yüzükleri dikkatimi çekerdi.  

Bir defasında odasına giderek, çekmecelerinden eski bir kutuyu getirip bana o yüzüklerin üzerlerine monte edilmiş olan taşların tek tek isimlerini ve hikayelerini anlatmıştı. Belki de o gün o kadınla ilk defa gerçek anlamda iletişim kurmuştuk.

Bana Rusya'da tüm mallarına el konulduğunda Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldıklarını söylemişti. Bütün varlıklarını kaybeden bir diğerleri gibi kendilerine yeni bir yer aramak zorunda kalmışlardı. Yüzüklerindeki kimi yeşil kimi kırmızı olan taşlar, çocuk olarak bana çok cazip görünürlerdi. O yüzükler bambaşka bir hayattan kalan tek anılardı sanırım.

Bu kadın ne zaman dayımın evine gitsem evin baş köşesinde kendi halinde oturup gazete okurdu. Okuma gözlükleri hafif aşağıya inmişken, evde dönen hiç bir şey onun çok fazla umurunda değilmiş gibi bir hali vardı. Sanki tek kaygısı zaman öldürmekti. Bir kaç kez yanındaki iskemlelerden birine iliştiğimde, başkalarının etrafta olmadığı anlarda,  gazetedeki herhangi bir haberi kendi kendine fısıldayarak okuyuşunu  anımsıyorum. O an o evin sessizliğini bozan tek şey, kadının çıkardığı o monoton fısıltısıydıO okurken ben sanki bana birisi uzuuun bir masal anlatıyormuş gibi gevşemeye başlardım. Adeta birazdan hafiften bir uykuya dalabilecek kadar gevşerdim.

Türkçeyi okurken kısmen zorlanışındanmıydı bilmem, sesli okuduğu gazeteden gözlerini hiç kaldırmadan kendi dünyasında kaybolurdu. Onun yanında tek başıma ne yapıyordum bilmiyorum. Tek hatırladığım kadının fısıltısının beynimde yarattığı hoş ürpertiyle gelen sarhoşluk benzeri halimdi. Küçük çocuklara, yataklarının kenarında büyüklerin okudukları masallarla uykuya dalışları gibi bir şeydi bu. Bazen bir masal, bazen çok hafiften bir ses tonuyla söylenen bir ninni gibi...

Madam Rebeka okumaya devam ettikçe ben gevşedikçe gevşiyor, etrafın sessizliğini bozan sesiyle uykuya dalmama neden olabilecek bir rahatlama geliyordu bana. Kadın bir ara durur gibi olsa ona durma oku hadi diyesim geliyordu. Sanki ömrümde hiç bir şey beni bu derece gevşetmemiş gibiydi.

Tabi daha sonra kimseye bu şeyi anlatmak aklımdan bile geçmemişti.

Seneler sonra kuzinim bana, amcası Beto'nun ( down sendromlu olan amcası onlarla yaşardı ya hani ) bütün gün,  oradan buradan topladığı kağıtları saatlerce düzeltip, birbirleriyle aynı boya getirmek için eliyle kesip katlayarak oyalanırken, yanında oturduğu halde nasıl uykusunun geldiğini anlatmıştı. Ben de ona aynı şey bende de olur demiştim. Bazen bir fısıltı, bazen bir kağıdın hışırtısı...bazen hafiften tekrarlayan bir ses...

Tabi çok üzerinde durulacak, önemli bir olay olmadığı için.. bu ilginç şey çocukluğumda kalmıştı.

Ta ki senelerden sonra YouTube'ta karşıma bir video çıkana ve  daha sonra kuzinim bana  oğlunun ASMR denilen bir şeyden bahsettiğini anlattığı güne dek, çocukluğumda beni en çok rahatlatan şeyi anımsadım yeniden.

ASMR, dört ingilizce kelimenin baş harflerinden oluşan, son senelerde YouTube'ta gittikçe yaygınlaşan bir akımı anlatan sözcük!!

"Auto Sensory Meridian Response"  sadece kimi insanların, kimi sesler ya da bazen gördükleri şeylerden beyinlerinde hissettikleri hislerdir. Bu hisler genelde çok rahatlatıcı olmakla birlikte şu ana dek bilimin özellikle araştırdığı bir konu değildir. Ancak  gittikçe çok daha fazla insanın konuştuğu bir yeni akıma dönüşüvermeye başladı internette.

Diğer bir adı, "Beyin Orgazmı"da olan bu olay  ses ve bazı görüntülerin, insan beyninde yarattığı hoş ürpertilerin kişinin tüm bedenine yavaştan yayılması olarak anlatılıyor.

Bunu yaşatan şeyler herkes için farklı olabilir.  Bir diğerleriniyse çıldırtabilir!! Dedim ya bu hisler her insan için geçerli değil...

...........................

Çocukluğumda bir gece, annemin babamla bir yerlere gitme girişimi çerçevesinde annemin beni uykuya daldırma çabalarını anımsarım. Küçük odamdaki yatağımda, ( sanırım üç yaşlarımdaydım) sırtıma ve koluma hafiften vurarak uykuya dalmamı bekliyordu. Ben uyuyacaktım o da gidecekti. O anlar, annemin elini sırtıma her vuruşu bende tamamen ters tepki yaratırken bütün sinirlerim kalkıyordu. Uykuya dalmak bir kenara bu eziyet ne zaman duracak?  diye bekliyordum.

Peki genelde neden bebekleri hafiften salladığımızda uykuya dalarlar? ...ya da yataklarının başlarına koyduğumuz mobile'a gözlerini diktikleri gibi, o hafiften dönen şeyle birlikte kulaklarını dolduran inceden bir melodiyle hemen uyuyakalabilirler? Tüm bu monoton sesler bizi anne rahminde geçirdiğimiz o ilk dönemimize götürdikleri için mi? Rahmin içindeki sıcak, insanı tümüyle saran, örten o güven dolu ortamda hissettiğimiz huzuru mu hatırlatıyorlar, monotoni içeren tüm, ses,  hareket ve görüntüler... Oluşumumuzun ilk adımlarıyla ilk yaşayacağımız travmaya giden yolda, tüm kaotik ortamların dışında sadece kendi içimizde, sessiz ve derin bir uyku halinde olduğumuz o ilk aylara dönüş vardır belki de ASMRín köklerinde de. Bize o huzuru anımsatan herşey bir anda bedenimizi hiç olmadığı kadar gevşetebiliyor belki.

Kimileri meditasyon, bazı insanlar yoga yapıyor. Ve her gün çok daha fazla insan YouTube'ta yeni yeni ASMR videoları hazırlayarak paylaşıyorlar. Çünkü bir çok insanın uykusuzluklarına bile çare olmuş bu tip videolar.

Çocukluğumuzda yaşadığımız ya da hissettiğimiz ve bize özgü sandığımız, kişisel bir özelliğimiz gibi algıladığımız kimi şeylerin aslında bir çok insan tarafından yaşandıklarını ve çok tanıdık  hisler olduğunu da bugün öğreniyoruz.


4 Mayıs 2022 Çarşamba

Kaybedilen dünyalar

Bazen insan bu koca evrene şöyle bir bakar; ağaçlara, yollara, kaldırımlara, çevreden geçen insanlara. Yıllardır gözümüzün önünde devam eden  hayata... Kafanızı kaldırıp masmavi gökyüzüne bakarsınız bir an, uzun bazen upuzuuun yıllar öncesinde gözlerinizi açtığınız bu dünya serüvenine.... Kimi yönleriyle sizi birbirinden çok farklı, çok değişik maceralara götürmüşse de hayat bir bakıma hep aynıdır....değişen mevsimler, açan güneş, her biten gün...her sabah uyandıklarınız, kapınızın eşiğinde gözünüze ilişen kimi detaylar.... yıllar geçse de hiç değişmeyen şeyler o kadar çoktur ki.....

Ve ben düşünürüm sanki ben gittiğimde bu dünya da bitmiş olacakmış gibi gelir. Sanki tüm bu serüven, tüm evren, tüm insanlar, ülkeler, ormanlar, ırmak ve denizler ve varolan herşey sadece benmişim gibi gelir... Ben olmayince herşey bitecekmiş gibi. Belki herşey bir rüyadır derim...Benim gördüğüm bir rüya!! Belki  hiç bir şey gerçek bile değil derim bazen..

Milyarca insanın her biri bir dünyadır aslında. Her biri için yaşam kendileriyle başlayıp kendileriyle biten bir dünyadır bu...

Dün gece, bu yaşamı, çoğunun çok erken terk ettiği gençler için toplandı binlerce kişi....( Yine benim evimin hemen bitişiğinde ulunaan Amfi'de bir anma töreni vardı.. televizyonda naklen yayınlanan bir tören)

Kendi dünyalarını, yeryüzünü başkalarının yaşamlarının devam edebilmesi adına terk etmiş olanlar için toplandılar binlerce insan....

Gözlerini güneş ışığına, kuş seslerine, evrenin bin bir güzelliklerine genç yaşta kapatanları,  bir çok yarım kalmış hayatı anmak için yapılan törenlerden birine gitti insanlar...Her biri ayrı bir dünya olan bu yaşamları geri getiremeyecek törenlerde düşen  24.068 askeri andılar ve bugün buralarda sadece onlar konuşulacaklar...

Bir kez sönen hayat ışığı sonuza dek terk ediyor yaşamı....

Öyle anlarda, tuhaf bir his kaplıyor kişiyi... Bu derece anlam taşıdığını düşündüğünüz şeyler bir çırpıda bitebiliyor bazen....

Geçtiğimiz Cuma gecesi,  Somron'da kurulu bir Yahudi yerleşim yeri olan Ariel'in  ( 1978'de çoğu Anglosakson ve eski Sovyetler Birliğinden göç edenlerin kurduğu bir yerleşim yeri )  girişindeki güvenlik kulübesinde bekleyen  23 yasındaki Vladi Golev sıfır mesafeden kurşunlanarak öldürüldü.

O yerdeki insanların güvenliklerini, elinde  aptal bir tabancayla savunmak zorunda olan bu genç çocuk aynı dakikalarda yanında olan nişanlısına zarar gelmemesi için onu bedeniyle korumuş. Kendini ona siper etmiş. ( Bu boyutlarda bir sevgiyi her insan yakalayamaz sanırım. Ve her insan böylesi bir sevgiyi ve sevgiliyi yine bu şekilde de kaybedemezdi....)

Her ölüm, her giden genç, sönen her hayat, biten bir dünyadır bence.

Dün geceki törende anlatılan her hikaye ayrı bir göz yaşıydı...

Kimileri babalarını, kimileri kardeşlerini bazıları iki evladını birden kaybedenler.

Bir kez kaybedilenin arkasından hayat ebediyen değişirken,  sonu gelmeyen bu savaşa kurban gidenlere eklenen yeniler bu ülkenin çocuklarına,  söz verdiği barışı getirememesinin bir bedeli oldu! Bu vatanın kurulduğu ilk senelerde verilen barış sözü bir yerden sonra yerini umuda bırakırken bugün doğan çocuklar için barış sadece dualarda kaldı. Ve savaş olgusu bu ülkenin kaderine dönüştü...

Kimse istemese de bu kaderi değiştirmeye şimdilik kimsenin gücü yetmez oldu...