17 Mart 2022 Perşembe

Erkeği erkek yapan nedir?

Ben çocukken Türkçe'de deyim gibi bir söz vardı.

"Her gördüğün bıyıklıyı baban mı sandın "diye!

Türk erkeği ve bıyık birbirleriyle öyle özdeşleşmiş bir kavramdı ki artık bunun üzerinden türeyen deyimler bile ortaya çıkmıştı.

Şu an bu deyimi yazarken, şöyle google'a emin olmak için bir göz attım. Sonuçta bu söz benim hatırladığımdan biraz farklı çıktı karşıma; Aramalarda, her yerde, "Her gördüğün "sakallı'yı" baban mı sandın!" şeklinde geçiyor ki şaşırdım. Acaba günün modasına göre deyim de evrim mi geçirdi yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum bu sözü?

Okay. Ben deyimi bıyıklı olarak hatırlasam ya da sakalla olsa farketmez!!

Her suratında kıllarla gezeni baban mı sandın deseniz ne olur ?!

Önemli olan biz insanların şekilciliğinden bahsetmek istemem...

Türkiye'de yaşadığım dönemlerde yer etmiş,  şekilci bir bakış açısı derdi ki:  Bıyık erkekliğin sembolüdür!!

O dönemlerde, bıyık Türk kültürün neredeyse ana taşlarından biriydi.

Erkek dedikleri zaman bıyıksız düşünülmezdi. ( Benim babam dışında!!)

Hatta gayet akıllı, kültürlü insanlar bile  bu yaygın alışkanlığa uymak zorundaymış gibiydiler.

Sanki bir moda gibi, başladı mı arkasından giden bir çoğunluk vardır,

Ya da yaşadığınız toplumun koyduğu kriteryonların bir parçası olmak sanki daha çok işlerine gelir insanların.

Bense, küçücük bir çocuk olduğum halde etrafta karşıma çıkan bütün erkeklerin suratlarının ortasında olmazsa olmaz olan o koca bıyıkları sevmezdim.   Belki de annemin aklıma yerleştirdiği şeylerden biri de buydu. Onun deyimiyle, suratlarında bir fırça ile gezen erkekler :))

Bıyık öncelikle çok bakım isteyen "dekoratif " bir şeydir!!😅

Bir insan sadece toplumun onu daha erkek kabul etmesi adına o fırçayı uzatmak zorunda hissediyorsa kendisine bakması gerektiğini de unutmaması gerekir.  Bizim sokakta gördüğümüz erkeklerse genelde peşmurde halleri, saç sakal birbirine karışmış durumlarıyla pek bakımlı bir görünüş sergilemiyorlardı.

Ve ben büyüdüm ve bıyık hep Türk  erkeğinin en vazgeçemediği şey oldu.

Kadınlar bile çoğu kez erkekleri bu şekilde severlerdi o ülkede. Erkek dediğin bıyıklı olur denirdi.

Sanki suratinin ortasında bir erkeklik damgası, bir mühür gibi. O mühür, en basit yoldan, zahmetsiz bir cinse kendince bir derece veriyordu. Kılını kımıldatmadan, parmağını oynatmadan bir itibar kananmaktı. Tabi buna inananlara göre.

Ahhh harika, çok yakışıklı, kocaman da bıyıkları var!!!

Bir erkeğin, adam gibi adam olmasını suratındaki kıllara bağlayan bir görüş açısının  milyonlarca insan tarafından benimsenmesi!!

Bugünse sadece Türkiye'de değil..bütün dünyayı saran yeni bir akım var. Bıyığın yerini almış olan sakal modası.

30 sene evveline dek bıyığın bir şeyleri ıspatlamaya çalıştığı Türk toplumu gibi birden bire çoğunluğun  yüzüne düşen bir gölge gibi geldi şu sakallar!!!

Tarihte de erkeklerin çoğu zaman sakalları olduğunu unutmadan geçmemek lazım. Moshe Rabeinu'dan  Yeşu'ya... Ve tarihteki Imparatorlardan, bilim adamlarına dek, hepsinin sakalları vardı. 

İşin ilginç bir tarafı sarışınlar sakal bıraktıklarında Filozofa esmerlerse teröriste benziyorlar!

Yeni dönem gençliğin, neredeyse tümünü sarmış bir moda bu. 

Ve sanki bu modayla beraber gelen başka başka bir şeyler daha var... Yanlız sakal değil, erkekler, erkek olduklarını ekstradan geliştirdikleri kaslarıyla falan ispat yarışındalar bugün.

Derken biz insanlar ilk intibanın peşinde yeni yeni modalar keşfediyoruz. Bazense eskiden de trend olan formlara bir kez daha dönüş yapıyoruz.

Bazen sıkılmamak için. Çoğu kez, değişiklik için. Ve hep kadın ya da erkek cinselliğini bir seneden diğerine daha da vurgulamak için bir adım daha ileri giden trendler çıkıyor.

Erkek, bıyığı ya da sakalıyla daha çekici olacağına inanıyor. Sakalı onu daha erkek yaparken,  bir adım ötede, bir de kaslarını vücudunu geliştirmekle uğraşıyor. Erkek adam güçlü kuvvetli olmalı deniyor. Kadınlar bunu sever. Ancak kadına davranışlarıyla kendini ispat etmenin önemi ikinci plana düşmediği sürece.

Bir erkeği, dış görünüşüne göre beğenen aklı başında bir kadın bir sonraki adımda onun gerçek 

erkekliğini arar. O da bambaşka bir yerde,  O da onun beyninde ve kalbindedir.

Her ne kadar fiziksel nitelikler kişiyi etkilemenin ilk anahtarı olsalar, her ne kadar, uzun boylu, geniş omuzlu, güzel saçı olan bir erkeğin ilk bakışta kadına cazip gelmesi kaçınılmaz olsa da. Bunun ötesine gitmenin mümkün olmadığı insanlarda herşey sadece cinsel kodlarla sınırlı kalır.

Sakalları, kasları ve maço giyim tarzlarıyla gezen çok genç insanların verdikleri, yansıttıkları mesaj 

buymuş gibi geliyor bana.

Kimi erkek ya da kadın göze çarpan yüzeysel özellikleriyle insanın gözlerini bulandırıyorlar sanki.

Sadece bıyık ya da sakalla erkek olanlar şişme göğüslerle gezen kadınları ideal görürler herhalde.

Toplumları yöneten beyinlerin yarın öbür gün güdümlerine girmekten başka hiç bir çareleri kalmayacak 

kitleler, akıllarıyla bir yere varmak zahmetine katlanmayanlar, kasları ve göğüsleriyle oynamaya devam 

edecekler. 





16 Mart 2022 Çarşamba

Başarının ölçüsü  

Başarı ne demektir?

Bu kelimenin sözlükteki anlamı; 1- Başarma eylemi  2- Üstesinden gelinen, başarılan iş diye yazıyor...

Peki başarılan, üstesinden gelinen bir işin bir şeyin ardından hissedilen duygu psikolojide nasıl nitelenelir ?  Mutluluk, zafer, tatmin.....

Dünyaya daha kısacık bir zaman evvel gelen, bir yaşında bir insan için, bir bebek için başarı nedir? İlk kelimeyi ağzından çıkarabilmek bir ya da bir buçuk yaşında bir bebek için başarımıdır?

Sanırım öyledir.

Bir anne ve babanın en büyük mutluluklarından biri bebeklerinin ağzından çıkan ilk söze tanıklık etmektir. Bebeğinizin ağzından ilk kez anne sözünü duyduğunuzda hissettiğiniz şey koca bir mutluluktur.

İlk adımını atmayı başaran oğlunuza baktığınızda enteresan bir şekilde bu kez mutlulukla karışık bir zafer de vardır. Galiba bu kez,  ilk adımlarla ilk söz arası farklı bir duygu daha yaşanıyor. İlk adımlarda sanki bir defada dünyaları fethetmişler gibi bir his yaşayabiliyorsunuz. Mutluluğun ötesinde bir zafer duygusudur bu. İlk kelime ise, daha konuşmaya başlamak için çok uzun bir süreç gereken döneme doğru sadece birinci adımdır. İlk sözün ardından bir insanın konuşmayı başarmasına giden yol daha uzundur ve daha çok zaman beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Hayatta hep bazı ilkler vardır. Bazen bu ilkler kocaman zaferlerdir bazense küçücük mutluluklardır. Minicik başarılarla gelen şeylerle hayat hep bir adım daha ileri gider.

Kimi insan ufacık başarılardan kocaman zaferler elde etmişçesine mutlu olur. Bazıları için kocaman başarılar yeterli gelmezler.

Okulda sadece geçer not alan bir talebenin sonsuz mutluluğunun yanında, 100 yerine 95 aldığı için hayalkırıklığı yaşayan bir başka talebe için başarının ölçüsü birbirinden çok farklı olabiliyor.

Ben çocukken, İstanbul'un kenar mahallelerinde bir gecekondu inşa etmeyi başaran bir Anadolu insanı için, derme çatma,  ayakta zor duran, taş ya da kerpiçten bir yuva kocaman bir başarıydı. Anadolunun ücra bir köyünden İstanbul'un,  büyük şehrin insanlara sunduğu imkanlara, kocaman bir dünyaya yaklaşmış olmanın zaferi yeterdi kimilerine. Ertesi gün Eminönü meydanında seyyar bir arabayla salatalık satmaya başladığında kimisi için o ilk kazanç  en büyük başarıydı.

Aynı şehrin farklı bir köşesinde uluslararası ticaret şirketinin CEO'sunun imzaladığı ihaleyle elde ettiği başarının içinde yarattığı mutluluğu ölçebilecek ya da bu iki insanın hislerini mukayese edebilecek bir alet varmıydı?

Düne kadar herkes gibi bir yaşamı olan genç bir adamın geçirdiği ani bir hastalık, bir fiziksel travmanın ardından bir bardak suyu eliyle kavrayarak ağzına götürmeyi becerebilmesi  birden kocaman bir başarıya dönüşmüştür.

Başarı kişiden kişiye göre değişen, göreceli bir kavramdır.

Hiç tartışmasız dünyamızı ileri götürenlerin başarılarıyla, alelade insanların elde ettikleri arasında gerçekten büyük bir fark varsa da, insanlık için çığır açanların başarıları diğerlerinin çok ötesinde anlamlar taşısalar da bireysel başarılar kişiden kişiye değişim gösteriyor. Kendinizi başkalarıyla kıyaslayamayacak kadar ayrı bireylersinizdir bu evrende.

Büyük başarılara imza atan insanlardan biri olmak genelde çoğunluğun yapabileceklerinin ötesinde bir şeydir.

Sahip olduğunuz nitelikleriniz,  yetenekleriniz, olanaklar ve yapabilirlikleriniz ölçüsünde bir hayat yaşamak durumundasınızdır.

Bu yüzden her kişi için başarının anlamı birbirinden farklı olacaktır.

Orta akıllı bir insanın deha olan bir başkasıyla aynı başarıları hayal etmesi olası değildir

Bir bacağı olmayan genç bir kızın, olimpiyatlarda yüz metre koşmuş bir atletle yarışması genelde zordur.

.........................................

Gal, geçen gün, her hafta gittiği toplantı çıkışında babasını aradı. Çünkü eşim onu iş dönüşü arabayla alacaktı..her zamanki gibi.

Ancak yolda meydana gelen bir kaza yüzünden trafikte takılı kalmıştı.

Gal, ilk kez babasına; "Bak seninle bir şey yapalım, ben şimdi buradan çıkıyorum..eve yürüyerek gideceğim. Bakalım eve ilk kim varacak?" demiş.

Gal, eve arabayla yaklaşık 7 yürüyerek 25 dakikalık bir mesafede olan bu Spor Kültür Merkezinden tek başına yola çıktığında bana telefon açtı.  Onun tek başına yürüdüğünü anladığımda, bir an acaba, ışıklara yeterince dikkat eder mi? Acaba birden bir endişeye kapılırsa ne olur? diye bir sürü sorular belirdi kafamda!! Ancak artık 18 yaşında olan bu çocuğa, "Harika Gal, sadece ışıklarda dikkat et tamam mı demekle yetindim!!"

Gal 20 dakika sonra evin park yerinde babasını bekliyordu. Hayatından o kadar memnundu ki! 

Telefondaki sesinde  kocaman bir zafer kazanmış bir genç insanın coşkusu vardı.

Onunla övündüğümü, onunla son derece gurur duyduğumu söylediğimde bu gerçekti.

18 senedir beklediğim bir hareketi gerçekleştirdi oğlum geçtiğimiz gün.

Kendi başına yeterlilik gösterdiği bu davranışı öncelikle onun için ve sonra hepimiz adına bir zaferdi.

Başkalarının belki hiç anlayamayacağı kadar büyük bir zafer ve kocaman bir mutluluk.

Çok kısa bir dönem evveline kadar, yanımdan bir kaç metre uzaktaki çöp kutusuna gidip elindeki kağıdı atmasını söylediğimde bana sen at diyen, süper marketteki raflardan birine gidip bir ürünü almasını söylediğimde karşı çıkan Gal, son günlerde bir çok şeyleri tek başına yapmaya başladı.

Bu onun artık kısmen otonom bir insan olmak yoluna girdiğini işaret ediyor.

Yazımın başından beri demek istediğim bu.

Bizim bir üstümüzde oturan, Gal'le aynı yaşta olan genç delikanlıyla geçtiğimiz günlerde rastlaşmıştık yeniden. Ben, eşim ve Gal.. Buz gibi bir akşamda çıkarken, ben paltomun içinde donuyordum. Genç çocuksa vücuduna sadece bir T-Shirt ve şort geçirmiş antremana gidiyordu.

Gal'in geçen geceki başarısı, onun bir spor müsabakasından altın madalyayla dönmesinin bile ötesindeydi. Hayallerimdeki Gal'in  kendisi için artık bir şeyler yapabildiğini görmüş olmanın zaferiydi geçen akşam!!








15 Mart 2022 Salı

Glakoma göz hastalığında çığır açan tedavi

İnsan yaşlandıkça çoğu rahatsızlıkların ortaya çıkma riski artar. Bir çok hastalık 50 yaş üzerindeki insanlarda başladığı için, bu yaştan sonra, kimi hastalıkları bir şekilde engellemek ya da kontrol altına alabilmek için rutin bir takip altında olmak önerilir.

Özellikle erken teşhisin önemli olduğu rahatsızlıklarda doktorlar belli yaşa gelmiş kişileri sürekli uyarırlar. Bazen kayıtlı olduğunuz sağlık kurumundan sizi aramaya başlarlar.

Geçen senelerde böyle rutin bir kontrol için beni arayan sekreterin sesini duyduğumda, "Sizi Maccabi" 'den arıyorum dediğinde., ben de bir an bir panik olmuştu. Niye arıyor bu beni diye.  Aynı anda kendi kendime gülmüştüm, seninle rüya gördü onun için arıyor diye. İnsan sağlık konusunda ne kadar tedirgin olabiliyor ki sadece bir telefon çaldırdıklarında hemen panik olabiliyorsunuz.

Gelmek istediğim esas konu, bu kronik hastalıklardan, 60 yaş üzeri insanların çoğunun çok dikkatli olması tembihlenenlerden Glakoma ile ilgili. Haber aslında  sevindirici !

Yaşlı insanların azımsanmayacak bir bölümünde, çoğu kez pek fazla işaret vermeden ilerleyen bu hastalığı farketmenin ve önlem almanın tek yolu, belli bir yaşın üzerindeki insanlarda sanırım senede bir ya da benim gibi ailesinde bu sorunun olduğu bilinen kişilerde her 3-5 ayda bir rutin kontrolden geçmek tir. 

Çünkü bir çok insanda bu hastalık sinsi bir şekilde ortaya çıkarken, ilk zamanlar,  göz sinirlerinde başlayan tahribatı hastalar farketmeyebiliyorlar. Ve sonuçta, hastalık başladıktan sonra çok çabuk ilerleyebiliyor.

İlk dönemlerde göz sinirlerinin çevresinde başlayan körlük zamanla gözün merkezine yayılıyor.

Bugüne dek en yaygın tedavi, verilen damlaları kullanmaktır.

Çoğu kişi bu damlalar sayesinde göz tansyonunu kontrol altına almayı başarıyor.

Esas sorun, tansyonun yüksek olmamasına rağmen gözde normal ölçülerde kaydedilen basıncın gözleri tahrip ettiği, ikinci tür Glaucoma'dır. Bu durumda bugüne dek bu hastalara son çare olarak ameliyat yapılıyordu.

Geçtiğimiz günlerde, çıkan haberlere göre, bu konuda sevindirici gelişmeler var.

Amerika'da çıkan yeni bir tedaviyi Israel'li doktorlar son bir senedir uygulamaya başlamışlar.

Bu rahatsızlığın zamanında teşhisiyle, yenilikçi ve çok basit bir yöntemle insanların yüzde doksanında Glakoma yüzünden oluşan körlüğü durdurmayı başarırlarken, yapılan müdahale sonrasında hastaların çok kez damla kullanmayı bile bıraktıklarını anlatıyor  Dr, Avner Belkin. Son aylarda,  Israel'in Kfar Saba kentindeki, Meir Hastanesinde bu yeni tedaviyi, yüzlerce kişide uygulamış.

Amerika'da bulunan bu tedaviyi, her sene sayılı miktarda doktora öğretiyorlar. Bu doktorlardan biri de Dr. Belkin. Ve şimdi kendisi, Israel'de, Tel Ha Shomer, İchilov, Hadassah gibi hastanelerdeki doktorlara öğretirken, Israel'de bu yeni tedavi artık bir çok kişinin görüşünü onlara hediye ederek kitlelere yeni bir umut veriyorlar.

Daha önceki ameliyatta olduğu gibi, gözdeki diğer dokulara el sürmek zorunda kalmadan, göz sinirine atılan 2 mm'lik bir kesikle  gözün drenaj sistemini kateterize eden küçücük ve invaziv bir müdahaleyle hastanın görüşünü kaybetmesi engelleniyor.

Eskiden yapılan cerrahi müdahale çok daha komplike olmasına karşılık bugün uygulanan bu yeni sistem çok daha basit. Hastanın iyileşme sürecinde de dikişlerin bile olmadığı bu basit uygulamayla insanlar daha çabuk sağlıklarına kavuşuyorlar diyor Dr. Belkin.

"Gatt" diye anılan bu yeni cerrahi müdahale, Israel'de yüzbinlerce kişi için bir ümit olarak görülüyor.

Şu ana kadar çoğu 60'la 96 yaş arası yüzlerce insana çoğu Kfar Saba'daki Meir Hastanesinde olmak üzere, diğer hastanelerde  bu ameliyat uygulanmış. Ve bu tedavinin şimdilik başarı oranı yüzde doksan deniyor.

Tedavinin uygulamasının hemen ertesinde, gözdeki basınçta çok çabuk bir iyileşme görülüyor.

Şu an için Israel bu yeni tedaviyi uygulayan  öncü ülkeler arasında.

Bazı konularda sabırla beklediğimizde pozitif gelişmeler bizlere yepyeni umutlar açabiliyorlar. Bu da bunlardan biri sanırım.
















14 Mart 2022 Pazartesi

Narsistik Kişilik Bozukluğu

İnsanlar birbirlerinden çok farklıdırlar.  Hepimizin karakterleri birbirinden ayrıdır.

Kimimiz içe dönük, kimimiz daha sosyal, bazılarımız tutucu, kimimiz liberal.... Ve bu genel başlıkların altında kimilerimizse herşeyden sadece biraz olabiliriz. Yani kimi yönümüzle biraz çekingen, bazense ortama göre dışa dönük bir izlenim verebilenlerizdir belki de.

Ve hayatın içinde bize benzeyen ve hiç benzemeyen türlü türlü kişiler tanırız. Büyüdüğümüz ülkede, bazen yerleştiğimiz yeni bir coğrafyada, yaşadığımız toplum  ya da aile içinde... Beraber büyüdüklerimiz, aynı sıraları paylaştıklarımız, çocukken aynı sokakta birlikte top oynadıklarımız ya da aynı iş yerinde çalıştığımız mesai arkadaşlarımız içinden yığınla insanlar tanımışızdır... İyiler, kötüler, yaramazlar, suskunlar, coşkulu tipler, alınganlar ve zekiler, düzenbazlar..ve diğerleri

En çok sevdiklerimiz genelde birlikte büyüdüklerimizdir.

Bazılarıysa kaderin yaklaştırdıklarıdır..bunlar kendi seçimimiz olmayanlardır.

Mesela aynı çekirdek aile içindekiler..... Sevsekte, sevmesekte, istesekte, istemesekte, Tanrının bizleri aynı çatı altında birleştirdiği insanlardır onlar. Bazen bunlar bize görünüş olarak çokta benzer olabilirler. Aynı ortamda, aynı iki kişinin ellerinden çıkan....bir fabrikanın, aynı imalatı olsanız da iki ayrı dünya olduklarınız olabilirler  bu kader arkadaşlarınız..

Yaşam insanların birlikte yaptıkları bir vals gibidir sanki.  Kimi insanlarla  işimiz kolaydır...Adımlarına uyum sağlamakta zorlanmadıklarımzla bu dans kolaydır. Kendimize, hür, özgür insanlar olarak seçtiklerimiz genelde uyum sağladıklarımızdırlar. Sorun çıkarsada bu insanlara veda etmek çok zor değildir. Bazen bir yerden sonra yollarınız ayrılabilir.

Bazense hayat sizi kimi insanları kabullenmeye iter. Kimilerini kabul etmek için kendinizden ödün verirsiniz, aynı amaç için birlikte bir hayat paylaştıklarınızla sık sık yaşayabileceğiniz bir durumdur bu. Yeterki sonuç olumlu olsun. Zorlukları, farklılıkları iyi niyetle sindirip bir şekilde yolumuza devam ettiğmiz insanlar yaşamımızın bir parçasıdırlar.

Bir de ne yaparsanız yapın anlaşmanın mümkün olmadıkları vardır. Ne kadar iyi niyetle yaklaşsanız sizi bir hedef gibi görenler vardır. Amaçları sizi ve başkalarını anlamak olmayanlardır bunlar.

Bu insanların meşgul oldukları tek şey bir ego savaşıdır. Hiç aklınıza gelmeyecek şeylerin üzerinde durur, sizi köşeye sıkıştırmakla uğraşırlar. Her söz, her hareket alehinize bir delil gibi kullanılabilir. Kesinlikle dost bir ortam, uyum, ahenk ve ortak bir şeyler yaratmak değildir bu insanların akıllarında olan şey. Onlar sadece başkalarını bir alet gibi görürler. Onlar için diğerleri,  egolarını tatmin için kullandıkları gereçlerdir. Bunun için sınır tanımazlar.

Başkalarını üzmekten çekinmeyen bu tipler özür dilemek gerektiğinde de yeni bir karşı saldırı gerçekleştirirler. Çünkü onlar her zaman haklıdırlar.

Çevrenizde kendinden başkalarını gözleri görmeyen, bu ve benzer tipte insanlar tanıdınız mı bilmiyorum. .

Toplumun yüzde birinden bahsediyorum ben.

Narsistik yapıda kişilerden.

Karşılarındaki insanları hiç dinlemeyen,  empati kurmaktan tamamen yoksun olanlardan bahsediyorum.

Sadece ben diyen, digerlerinin duyguları, hayatları, sorunları kendileri icin bir şey ifade etmeyenlerden.

Gözleri ve kalplari kendilerinden başka herkese ve herşeye kapalı olanlardan.

Sadece kendi egolarını yükseltmek için hareket edenlerden ...

Narsistik Kişilik bozukluğundan.

Aslında her insanda  belli bir narsizm mevcuttur. 

Hepimizin egosu yok mu?

İnsan olmanın verdiği bir kendi kendimizi mutlu etmenin, sosyal hayatın normal ölçülerinde, kabul edilebilen bir ben vardır bizde.

O yüzden hafif narsistik özellikler taşıyan normatif kişilerden bahsetmiyorum. Biraz kendinden anlatmayı seven, biraz başarılarından bahseden ve çocuklarından anlatanlar toplumda çoğunluktur. Herkes biraz olsun kendi mutluluğunu paylaşmak isteyebilir. Bu da insanın toplumsal yönlerinin, belli bir tatmin arayışının doğal  bir parçasıdır bunlar. Insan olmanın bir parçası...

Narsisizm de büyük bir spektrumdur. Otizm gibi. Az oranda narsistik özellikler normaldir...sınırları zorladığında, ve kimi patolojik işaretlerle görüldüğünde kişilik bozukluğu olarak değerlendirilir

İş insanları ve liderler içinde daha sık rastlanan bu kişilik bozukluğu olduğuna inanıyorum ben. Narsisizmin.

Özellikle otokrat, despot liderlerin büyük bir bölümünün narsist kişilikler oldukları açıktır.

İlk bakışta insanları etkileyen,  egosentrik özellikleriyle kişileri manyetik alanlarına almayı başaran bu tipler, konuşma yetenekleri, başarmak hırsının getirdiği itici güçleriyle birlikte toplumları ele geçirmekte gösterdikleri becerileriyle sonuçta tek adam hakimiyeti kurdukları ülkelerde, kendi yasalarına ters gelenlere karşı en acımasız yaptırımları uygulayanlardır.  Ele geçirdikleri insanları, toplumları kendi kompleks kişiliklerinin ardında sömürür, yıpratırlar.

Narsist bir liderin yapabileceklerinin  ele geçirdikleri  sınırların ötesinde çok büyük kitleleri hedef alabileceğini bugün Putin örneğinde de tekrar görüyoruz.

Sahip olduğu gücü kaybetmek korkusunun arkasında, oyunun kurallarını kendi lehine çevirmek için  attığı hamlerde,  olası tüm ihtimalleri göze alarak meydan savaşına çıkan bir ruh hastasıdır Putin. Daha fazla gücün peşinde,  eski bir imparatorluğu tekrardan canlandırmak tutkusuyla bütün bir orduyu, binlerce askeri ateşe atarak, sivilleri gözünü kırpmadan öldürterek amacına ulaşmak için elinde hangi imkanlar varsa kullanmaktadır.

Bu insanlar hep yanılmayacaklarına inandıkları için, kendi kusursuzluklarından emin oldukları için,  her durumda haklı oldukları için, başkalarına verdikleri zararları gözleri görmez bile!!

Kimileri toplum içinde, kimileri aile bireylerimizin arasında, kimileri kocaman bir ülkenin başında...her biri boyları kadar zarar veren bu insanları durdurabilmek nedense çoğu zaman zordur!!!


12 Mart 2022 Cumartesi

Savaş manzaraları


İnsanlık dramı yazıldığı zamanlardır kimi kişilerin ne kadar özel olduklarını ispatladıkları anlar.
Polonya sınırına yığınlan milyonlar için bir şeyler yapmak, yardımcı olmak için kendilerinden vermeye hazır olan insanlar var. Polonyalılar, Almanlar, Moldovyalılar....
Kameralara yansıyan görüntüler, keşke hiç olmasaydı dediğiniz bu karmaşanın ortasında yaşlılara, çocuklara, genç ama güçsüz kalmışlara ellerini uzatmaya hazır olan insanları gösteriyorlar..
Küçücük bir karavanla kilometrelerce öteden gelen Polonyalı genç bayan, buz gibi soğukta titreşen insanlara çorba dağıtıyor. Bir diğerleri çocuklara çörekler tatlılar veriyorlar. Genç, gönüllü insanlar, bir anda ateş çemberine dönen şehirlerden annelerinin kucaklarında kaçırılan bebeklerin ağlamalarını teskin etmeye çalışıyorlar.
Sadece üzgün olduklarını belirtmekle yetinmeyen kocaman yürekli insanlar var dünyada...Kendilerinden bir iki damla göz yaşı ve üzgünüm sözlerinin dışında şeyler vermeye hazır insanlar...
Bundan sayılı günler öncesine kadar normal bir yaşam süren, diğerleri gibilerinin bir günden diğerine tek bir kişinin değiştirdiği kaderlerine herkes isyan ediyor. Ve bazı insanlar isyan etmenin ötesinde, onlar için bir şeyler vermek için savaşıyorlar.
Almanya sınırında onlara evlerini açmak için bekleyen melekler var.
Dünyanın her bir ucundan gelen doktorlar var. Yaralıları tedavi etmek için.
Nereye ateş ettiklerini bile bilmeyen Rus askerleri sadece vuruyorlar. Bazen çocukları, bazen sakat insanları hedef alıyorlar...
Kardeş kardeşi vuruyor.
Bugünlerin hesabını unutmayacak insanlar. Düne kadar birbirlerinden nefret etmek için sebepleri olmayanlar, nesillerin unutamayacakları yeni yepyeni hesaplar açıyorlar. Yaralar kapansalar da bir gün, geriye kalanların zihinlerine yerleşen dehşet silinmeyecek.
Bir diktatörün ektiklerini nesiller biçecek.
Geçen akşam Polonya'daki sınırda, soğukta bekleyenlerin orasında bir yerde, İtalya'dan, yine onlara dost birisi geldi yanlarına. Upuzun yollar teperek... Bir piyanist... Eski pianosunu meydanda kurmuş çalıyordu.. Tüm ümitlerini bir anda kaybeden insanlara bir kaç nota çalıyordu meydanda..
John Lennon'un bilindik bestesini, buz gibi rüzgarın kestiği parmaklarıyla yorumluyordu. Günlerce bomba sesleri duyanlara müzik dinleterek bir an için dehşeti unutturmak için çabalıyordu.
Korkudan ve soğuktan titreyen bedenleri teskin emek için çalıyordu.....
Ne kadar süreceği belli olmayan bir savaş yüzünden mülteci durumuna düşen insanlar... yuvalarını, okullarını, vermeleri gereken en önemli sınavları, üniversitelerini, iş yerlerini arkada bırakmışların bir anda kaybolup gitmiş hayatlarına nereden nasıl devam edeceklerini bilmeyen, genç yaşlı kulaklara "Living life in peace!"; Barış içinde bir hayat hayaliyle gelmişti İtalyan piyanist...

Şimdilik, savaşın günleri sayılıyor.. Sanırım 18. gün oldu...
Ukraynanın çok ötesinde bir yerlerde...çoktan yıkılmış hayatların hesaplarıni tutan yok...(Sanırım olaylara tepkiler global etkilere göre değişiyor )

Yemen'de kaç çocuk öldü sayan var mı? 
Oraya da bir piyanist gitseydi keşke!!!



 

10 Mart 2022 Perşembe

Herzog'un dudaklarından dökülen zeytin dalından çıkacak komplolar

Bir taraftan davetli olduğumuz parti için hazırlanmaya çalışırken diğer taraftan, üzerine bir gömlek bir pantalon koyduktan sonra haberlerin karşısına geçmiş olan eşimin dinlediği haberlerin sesi düşüncelerimi belli bir yere doğru çekiyor.

Günlerdir konuşulan, Herzog'un Türkiye ziyareti dün öğleden sonra başlarken, Herzog'un Ankara'da nasıl bir atmosfer soluduğundan emin değilim. Ekranda nefret ettiği bir insanla zoraki biraraya getirilmiş birinin ciddiyeti ve soğukluğuyla duran Erdoğanı gördüm. Bu adamın bizi çekemediğini bildiğimizden sanırım gözden kaçmayan şeyler var. 

Türkiye ise eski Türkiye'ye benzemiyor. Bu askerlerin kim olduklarını söylemeselerdi resmi tören geçidindeki dizili erlerin Türk olduklarını bilemezdim. Eski üniformalarına ne oldu? Atlı askerler nereden çıktılar? Tüm tören düzeni eskisinden farklı.

Arada tarih sayfalarından fırlamış  eski Türk Birliklerini temsil eden teatral insan tipleri de bir noktada yerlerini almışlar. Bugünün Türkiyesinin tarihini anımsatmak için Erdogan'in gösterdiği çabanın açık bir parçası olmuş insanlar.

Israel televizyonu bu ziyaretten epey bir heyecanlanmışa benziyor. Çok uzun senelerden sonra ilk defa, gerceklesen bu en yüksek makam ziyareti hakkında buradaki studio'daki gazetecilerin yorumları, kimi muhabirlerin Ankara'daki tören alanından naklen yayınlanan konuşmalarından bizimkilerin yeterince beklentileri olduğunu gösteriyorlar.

Başta karşılıklı ticaret, özellikle  Israel'den Avrupa'ya verilecek gazın Türkiye'den nakledilmesi projesinin gerçekleşebilmesi için  iki taraf bazı şeylerden ödün vermeye hazır görünüyorlar. Erdoğan her fırsatta Filistin Meselesine verdiği önemi her an vurgularken, son yıllarda, Al Aksa'daki olayları kimin daha da kızıştırdığını unutmuyoruz. Kudüs'ün ( Yeruşalayim'in )  statüsünün Müslümanlar için önemini belirtirken karşılıklı çabadan bahsediyor.

İki günlük Türkiye ziyaretinden önce Güney Kıbrıs ve Yunanistanı da ziyaret eden Israel Cumhurbaşkanı, bu iki devletle ticaret, ortak doğal gaz projesi ve yine ortak askeri tatbikatlarla Akdeniz'de atılan adımların bir taraftan bambaşka bir geleceğin umudunu yeşertirken diğer taraftan Türkiye'yle gerilimli ilişkilerle karşılıklı dengeyi sağlamak kolay olmayabilecektir.

Dün Ankara'da iki liderin biraraya geldikleri görüşmeleri sonrası, basın toplantısında Herzog'un konuşmasıysa adeta Türk komplo teorilerini hatırlatırken, barış adına Nazım Hikmet şiirinden seçtiği mısralar fıkralaştırılabilecek boyutlarda bir tesadüftü.

Biz Yahudilerin zeytin dalını bir barış sembolü olarak kabul ettigimiz bilinir. 

Herzog'un, Nazım Hikmet'in zeytin ağaçlarından bahseden satırları Türkiye'de Türklerin kafalarında senelerce biriken kimi komplotist fikirlerle adeta örtüşür gibiydi. 

Türkler her fırsatta, Israelliler ve Yahudilerin heryerde (?!) zeytin ağacı diktiklerini ve bir gün bu iki dinin birbirlerine karşı savaşacakları ve bu savaştan galip çıkacak olan Müslümanların onları öldürmemeleri için bu diktikleri "zeytin ağaçlarının" arkalarına saklacaklarını anlatırlar. ( Bu zamanda bunca gelişen tekonoliye karşılık, bu insanlara göre Yahudiler diktikleri ağaçların arkasına saklanmayı planlıyorlar??!! )

Ve dün, bu çok gerçekçi (!?) iddiaları, onlara bir defa daha anımsatacak şekilde, Herzog konuşmasında Nazım Hikmet'in , Yaşamaya Dair...adli şiirinden; " Yani, hayatı çok ciddiye alacaksın, Yetmiş yaşında bile "zeytin ekeceksin" mesela, Çocuklara ya da onun gibi bir şeye bırakıldığı için değil, Çünkü ölümden korkarsın ama ölüme inanmazsın, Çünkü yaşamak ağırdır".....mısralarına yer verdi.

Türkiye'ye, onların en büyük şairlerinden birinin barış sözleriyle gelen Herzog'un bu mısralarla ne söylemek istediği üzerine Türklerin şimdiden üretecekleri teorileri düşünerek gülüyorum!!!

 


9 Mart 2022 Çarşamba

Filarmoni Orkestrasının eşliğinde bir şarkının keyfine varmak

Israel'in eski dönem şarkıcılarından Hanan Yovel'in, Senfoni Orkestrası eşliğinde verdiği bir konserden ufacık bir kesiti paylaşmak istedim.

Popüler şarkıcıların, değerli bestelerini, sevilen şarkılarını bir senfoni orkestrasının eşliğinde dinlemenin keyfi bence gerçekten bambaşka.

Aynı müzik, aynı notalar ve melodiyi görkemli bir orkestranın beraberliğinde, onlarca violonist, kontrbas ve diğer üflemeli ve vurmalı enstrümanların katılımıyla, kalbinizi, beyniniz ve ruhunuzu saran bir şölene çevirdikleri bu tip konserlerde salonu tüm görkemleriyle dolduran sesler insanı sonuna dek büyüleyen bambaşka bir sanata dönüşüyor.

Halkın dilinde yer etmiş popüler bir bestenin, aynı gecede onlarca kişinin ortak performansıyla bir anda bambaşka bir değer kazandığı açıktır.

Genelde  ülkeleri çapında isim yapmış, sanatlarına uzun senelerine vermiş saygın sanatçıların elde ettiği bir şanstır; büyük bir filarmoni orkestrasının eşliğinde sahne almak.

Filarmoni orkestralarının bir an için klasik müziğin dışına çıkıp,  halkın kulağına bilindik, aşina oldukları bestelerle yaklaşmaları zamanla kimi insanların klasik müziği daha çok tanımak istemelerini de sağlayacaktır diye düşünüyorum.