20 Şubat 2022 Pazar

Bölgesel ve küresel kaygılar


Normal insanlar huzur ararlar. Kendi hallerinde bir hayat için dua eden milyonlarca, milyarlarca insanın tek kaygısı aç kalmamaktır. Çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için  yeterli bir işe sahip olup, standart bir hayat sürdürmeye devam etmektir amaç bir çokları için..

Ancak bu standart insanları oldum olası yöneten belli gruplar var.  Çoğunluğun adına bu hayati değiştirenler. Büyük kitlelerin yaşamlarını şekillendirenler.

Örneğin buralarda sabah kalkıp herşeyin sakin olduğunu gördüğümüzde normal hayatımıza devam ediyoruz. Ertesi sabah birden kafamızın üzerinden roketler uçabiliyor.

Bir günden diğerine günlük hayatımızın tam olarak neye benzeyeceğinden emin bile değiliz.

Dünyanın bir noktasında hayat her zaman sakin ve huzurlu devam ederken, diğer yerlerde kıyamet kopabiliyor.

Geçen gün Lübnan'dan Israel'in kuzeyine dronlar gönderildi. Bu insansız hava araçlarını gönderen, Hizbullah adlı terör örgütünün ta kendisi. Elinde, çeşitli büyülükte ve gelişmişlikte yaklaşık 100.000 rokete sahip bir terör örgütü bu.

Nasrallah ( Hizbullah terör örgütünün lideri ) Israel'i yeniden tehtid etmiş! ( Şaşırdık mı? - Yok!! )

Israel'in kuzeyindeki radikal grupların gittikçe genişleyen etkisini kırmak için sürdürülen mücadelenin . ufacık bir kıvılcımdan büyük bir çatışmaya dönüşmesi bir askeri kazayla bile olabilir.

Bu bölgede savaşlar bir günden diğerine patlak verir.

Biz burada kendi sıkıntılarımızla mücadele ederken, dünyanın başka bir noktasında insanlar onları çok daha fazla tedirgin eden başka gelişmeleri an an takip etmekteler.

Israel'in savaşı sonuçta. bir bölgesel sorun. Ve sadece bu sorun burada yaşayanları ilgilendiriyor.


Ancak son günlerde, buralardan iyice kuzeye çıktığımızda, dünyanın en stratejik bölgelerinden birinde, her an patlayabilecek bir savaşı başta Batı olmak üzere bütün dünya nefesini tutmuş bekliyor.

Putin'in Ukrayna yığdığı askerlerin içeri ne zaman gireceği soruluyor her an. Girdiler mi? Hayır daha değil!! Aslında, Ukrayna'nın doğusu ile güneydeki Kırımı 2014'ten beri işgal eden Rus birliklerinin ülkelerine tecavüz etmeleri fikrine kısmen alışkın oldukları bile söyleniyor Ukraynalıların.

Peki nereden çıktı birden bu savaş? Putin'in hegemonik rüyaları beni eskilere götürüyor. 

Sovyetler Birliğinin dağılışını getiren, perestroika ve glasnost'un mimarı olan Mikhail Gorbaçev'i,  dünya politikasının çehresini değiştiren adamı hatırlıyorum. Ve 1989 Kasım'ında  Berlin duvarının üzerine çıkmış olan Almanları.....Ellerinde baltalarla duvardan parçalar söküp alan bir halkın sonsuz sevincini.

Komünizmin Doğu Avrupa'da sona erişini müjdeleyen görüntülerden 30 sene geçmiş. Kapitalist batı'nın karşısında, ekonomik olarak göçmüş bir Doğu Bloku vardı. Ve artık yürümediği açıkça görülen bir sistemin değişmesi gerektiğini gören bir lider. Sürünen halklarla, yolsuzluğun arkasındaki merkezi otoritenin ellerinde çöküşe giden devasa bir ülke.

Mikhail Gorbachev 1985'te  Leonid Breznev'den görevi aldığında, Sovyetler Birliğinin artık bir çöküş sürecinde olduğunu çoktan biliyordu. Ve bu ülkeyi değiştirecek reformları yapacak kadar kararlı ve güçlüydü.

Gorbaçev'in ön gördüğü açıklık politikası ülkenin siyasi ve ekonomik alanda yapacağı reformlarla gerçekleşecekti. Perestroika, komünist rejimi serbest ekonomiyle değiştirmeyi ön görürken, düşünsel alandaki değişim de, gizlenen gerçekleri halka açarak kapalı yönetim sistemini batılı anlamda bir saydamlığa ulaştırmayı planlıyordu.

Amacı,  çürümüş ve başarısız bir sistemi yerine serbest ekonomi ve açık pazar politikasını yavaş yavaş entegre ederek Rusya'yı batı'ya yaklaştırmaktı. Hem ekonomik hem fikirsel alanda batı'ya açılan Moskova'nın geçirdiği evrim Sovyetler Birliğinin dağılışını da hazırladı.

1989'da Berlin Duvarının yıkılışı, Doğu Blokunun dağılmasının sembollerinden birine dönüşürken, 1990'da Mikhail Gorbaçev soğuk savaşı sonlandıran lider olarak Nobel Barış ödülüne layik görlümüştü.

Fakat geçen seneler, Rusya'da Gorbachev'in hedeflediği standartta bir açıklığı, yükselişi, refahı getirmedi. Ülke halkının buna yeterince hazır olmaması,  temellerin buna uygun olmaması, bazı şeylerin çok hızlı yürütülmüş olması ters tepti.  Şartların böylesi hızlı bir değişime kendilerini uyduramaması ile birlikte aydınlık bir gelecek rüyası gerçekleşmedi.

Bugünse,  Putin, eski doğu bloku ülkelerinde, ve son senelerde Ukrayna'da devam eden batılılaşma hareketleriyle demokrasi rüzgarlarının kendi halkına yayılmasından ve gücünü kaybetmekten korkuyor. Rusya'daki tüm dengeleri elinde tutan bu adam halkın uyanmasından korkuyor.

Ukrayna'nın güneyindeki Kırım Özerk Bölgesini 2014'te işgal etmesinin getirdiği popülariteyi yeniden yaratmak için bir askeri  zafer daha kazanma rüyalarıysa  bu defa onun için riskli olabilir. Çünkü bu kez çıkacak savaşın boyutları  askeri kayıpları artırabilir. Ayrıca batı'nin koyacağı yaptırımlar zaten ekonomik olarak iyi durumda olmayan Rus halkını daha da ezebilir.

Tüm bu olasılıkları yeteri derecede tartıp tartmadığını bilmediğimiz Putin eskisi gibi yeniden Avrupa'ya gücünü göstermek için direnecek mi?

Ayrıca Putin, Nato'nun genişlemeye çalışarak Rusya sınırlarına dayanmaya ve ülkesine tehtid oluşturmaya başladığını iddia ediyor.

Rusya'nın egemenliğinden çıkıp Avrupa'ya katılan  Doğu Bloku ülkelerinin kendi geleceklerini kendilerinin tayin etmek hakkını reddeden Putin Avrupa'nın Ukrayna'yı kendi sınırları içine katmasından korkuyor. Ve Nato'nun Ukraynanın üyeliğe kabul etmesine karşı çıkıyor. Estonya, Lithuania, Latvia gibi ülkelerin Nato ve Avrupa Birliğine katılmış olmalarının ardından Ukrayna'nın onları izlemek istemesi Rusya'nın işine gelmiyor.

Putin'i bu işgalden vaz geçirmek için görüşmeler devam ederken, Ukrayna sınırlarında  hazırda bekleyen 100.000 asker tek bir adamın ağzından çıkacak emri bekliyor.

Milyonlarca Ukraynalının, binlerce Ukrayna ya da Rus askerinin hayatları sadece bir insanın kararına bağlı.

Yüzündeki o donuk, ruhsuz  ifadesiyle bir adam milyonların geleceği adına karar veriyor.

Avrupaysa  kapılarına dayanan yeni tehlikenin getirilerinden haklı olarak çekiniyor.

Şu an için, hala Nato üyesi olmayan Ukrayna'ya askeri destek vermeyi düşünmeyen Batı, Rusyanın işgal etmek istediği topraklar dışında daha da ileri gitmeye kalkması halinde gelecekte bu ülkeye karşı bir müdahalenin içinde kendilerini bulabilirler mi acaba?

Amerika ve Avrupa'nın Rusya'ya karşı yaptıkları yaptırım tehtidleri bakalım bir işe yarayacak mı?

Şimdilik en büyük endişe, olası bir savaş yüzünden meydana gelecek bir göç dalgasının Avrupa'daki etkileridir.

Kısaca bölgesel krizler sadece bizim başımızı ağrıtmaya devam ederken ortaya çıkan küresel huzursuzluk herkesi endişelendirir gibi.

Dilerim bu gerginlik bir savaşa dönmeden çözüm bulunur.

19 Şubat 2022 Cumartesi

Haritadaki gerçekler

 Aşağıda Israel'in coğrafik konumunu gösteren bir harita var. 

Sağdaki dağlık yerler West Bank olarak anılan yani Israel dışında Batı Şeria olarak adlandırılan Yehuda ve Şomron bölgesidir.
1967'de Israel'in, kendisini  savunma zorunda kaldigi savaşin sonucunda, Ürdün'den ele geçirdiği  topraklar Israel'in varlığını devam ettirebilmesinin tek güvencesi olan bölgeyi oluşturmaktadır.
Bununla birlikte bu toprakların % 40'ı Filistin otoritesinin denetimindedir. Yani buraları Filistin otonomisi altındadır. Sonucta Batı Şeria'da yaşayan yaklaşık 2.8 Milyon Filistinlinin % 98'i Filistin Otoritesinin yönetimi altındadır. Bu topraklarda yaşayan 400.000 Israelli yerleşimci ise Israel vatandaşıdırlar.

Bu yerlerin stratejik onemi yüzünden,  adil, kalıcı bir barış için hayal kurmak çok zordur.
Bir tarafta burada yaşayan ikinci bir halk vardır.
Bu bölgenin her bir yanına yayılmış olan ve diğerlerinden olan bir halk. Ve Yahudilerin varlığını tamamen reddeden bir halk. Israel'de yaşayan Filistinliler bile açıkça  Yafo, Aşkalon ya da Rison Le Tsion, kısaca heryer bizim derlerken ve Israel'in bugüne dek çıktığı Gazze'den sonra ve her toprak ödünü karşısında  daha da fazla saldırıya uğrarken, kalıcı bir barış (????!!!!) karşılığında Yehuda ve Şomron'dan tamamen çekilmeyi kabul etmenin bir intihar olacağını tahmin etmek  zormudur?
Onlar bizim varlığımızı reddederken, bu yerlerin her köşesinden Yahudi tarihi çıkmaya devam ediyor. Tüm kazılar, bu topraklarda en çok hangi halka ait izler olduğunu açıkça gösteriyor. Arkeolojik araştırmalarda ortaya çıkarılan kalıntılar Tanah'ta bahsedilen hikayeleri, olayları destekliyor.

  . 

18 Şubat 2022 Cuma

Kuzey sınırında dronlar

Bir ülke......

Teknoloji,

Özgürlük,

Eğitim,

Tarım,

Sağlık,

Yaşam,

İş,

Gezmek,

Seyahat,

Aşk,

Çalışmak,

Eğlenmek,

Ve bir sabaha yeniden alarmlarla uyanmak.....

Ve bir başka toplum.....

Ve başka bir yaşam

Ve uygarlığa isyan,

Ve radikaller,

Ve cihadistler,

Ve eşitsizlik,

Ve karmaşa,

Ve terör,

Ve kan.

Ve kadınlara baskı,

Eşlerinin boğazlarını kesenler,

Ve tecavüzler,

Ve kızlarını dövenler,

Ve töre cinayetleri

Ve düşmanlık,

Ve pusuda bekleyenler,

Ve savaşlar,

ve kaos............................................

............................................

Bitmeyen bir hikayenin ortasında durup durup hep aynı noktaya geri dönmek.

 

 ..



17 Şubat 2022 Perşembe

Kimi İsrael dostları

Geçtiğimiz senelerde, Facebook'tan bir Support Group içinden bir Amerikalı bana yazarak, Israel'li olduğumu farkettiğini ve bir gün Israel'i kesinlikle ziyaret etmek isteyen dindar bir Amerikalı olarak bundan çok heyecanlandığını söylediğinde aklıma ilk gelen şey bu kişinin Amerikalı Evangelist'lerden biri olduğuydu. 

Kendisinin çok dindar bir Katolik olduğunu öğrendiğimde epey şaşırdığımı söylemeliyim.

Her zaman bir Israelli tanımak istiyordum dediğinde, bana Israel'le ilgili sorular yöneltmişti. Israel ve 

Yahudiliğin gerçek inançlı bir Hıristiyan için çok önemli olduğunu söylüyordu.

Katoliklerin genel anlamda çok fazla Israel savunucuları olmadığını bildiğim için şaşırmıştım. Ancak bu kişiyle kimi konuşmalarımdan çıkardığım sonuçlardan biri, kime ya da neye inandığınızın sadece belli bir noktaya kadar önemi olduğuydu.

Katolikliğin genel anlamda çok büyük bir Israel destekçisi olmaması, Katolikler içinden, Yahudilere ya 

da Israel'e kendi kişisel bakış açılarıyla bakan insanlar çıkmayacağı anlamına gelmiyordu.

Bu insana göre, Hıristiyanlığın temelini oluşturan Yahudiliğe yakınlık hissetmemek mümkün değildi. 

Tutucu akıma ait bir kilise'ye gittiğini söyleyen bu insan üstelik daha muhafazakar bir katolik.

Fakat yine de bir çoklarına göre, Israel'de kurulan Yahudi Devletine diğerlerinden çok destek 

verenlerden.

Ancak genel olarak baktığımızda Amerika'da, Israel Devletinin,  Hıristiyanlığın ve insanlığın  

geleceğinde etkin bir role sahip olduğuna inanan bir grup varsa onlar da Evangelist Hıristiyanlar.

Bilindiği gibi, Amerika'da çoğu Demokrat olan Yahudilerden daha fazla Israeli destekleyen bir grup 

varsa bunlar Evangelist Hıristiyanlardır.

Evangelistler, Hıristiyanlığın Protestan grupunun uzantılarındandır. Kimi anlamda, örneğin Katolik Hıristiyanların,  kendilerine belki Yahudilikten bile daha büyük bir tehtid gibi gördükleri, Hıristiyanlığın kimi temel özelliklerini tamamen değiştirmiş olmaları yüzünden tepkiyle karşılanmış olan bir Hıristiyanlık anlayışıyla ortaya çıkmış gruplardan biridir bu insanlar.

Evangelistler,  Evengile' leri yani Yeşu'nun öğretilerini temel alan reformist akımdan ortaya çıkan yeni bir öğretidir.  Amerika'da gittikçe güçlenen Evanjelistler içinde Israel'e en yakın olanlar sanırım, Pentakostal Evangelistler.

Bu insanların temel inançlarından biri, Yahudilerin Kutsal Topraklara dönüşünün Yeşu'nun yeniden dünyaya inişinin koşullarından biri olmasıdır. Yani Evanjelistler'in,  kendilerini Yahudilerin bu topraklara dönüş koşuluna bağlamaları, onları her ne pahasına olursa olsun desteklemeleri yönünde itmektedir.

Hıristiyanlığın öğretilerini ilk yayanların Yahudiler olduklarını biliyoruz. Yeşu'nun tüm hayatı boyunca bir Yahudi olarak yaşadığı da bilinir. Ve ilk yüzyıllarda Hıristiyanlık Yahudi geleneklere bağlı kalmaya devam etmişti.

Hıristiyanlığın Yahudilikten tamamen ayrı bir din olarak çıkışı 4. yüzyılda gerçekleşti.

O tarihten sonra, Hıristiyanların, Yahudi öğretilerini uygulamaya devam etmeleri için bir neden 

olmadığına inanıldı.

Ve gerçekten Hıristiyanlık, Yahudilikten tamamen koptu.

Evangelistler, İncil'i Eski Ahit'le beraber yorumladıkları içindir ki ( sanırım ), kimi şeylerin bugün 

gerçekleşmesi için, Yahudliğin inandığı başka şeylerin yerlerini bulmaları gerekiyor.

Yahudiliğe göre, Maşiah geleceği zaman, Yerşalayim'de III. Tapınak,  "Tanrı tarafından" yeniden inşa 

edilecek. Ve dünya, bugün bulunduğu karmaşadan, kötülüklerden ve savaşlardan kurtulacak. (?!) 

Yahudiler Maşiah'ı beklerlerken (!) , Evangelistler, diğer Hıristiyanlar gibi, Yeşu'nun ikinci gelişini bekliyorlar. Ve bu ikinci gelişin koşulu, Yahudilerin inançlarıyla benzerlik taşıyarak, Israel topraklarına Yahudilerin gelişlerine bağlanıyor.

Eğer tüm Yahudiler bu yerlere, Tanrının onlara vadettiği topraklara gelirlerse, Tanrının sözlerinden en 

büyüğü gerçekleşecek ve Yeşu insanlığı kurtarmak için geri dönecek.

Bugün her zamankinden daha çok, Yahudilik geleneklerine yaklaşmaya başlayan Evanglistler, kimi 

anlamda başka Hıristiyanlar için bir tehtid gibi görülebilirler.

Çünkü, Hıristiyanlığın esas duruşundan gittikçe uzaklaşarak, Yahudilikle her zamankinden daha fazla özdeşleşecek kadar ileri gitmekteler. Ve Amerika ve Güney Amerika'da sayıları milyonları bulan bu insanların sesleri gittikçe daha kuvvetli çıkıyor.

.........................

Trump'ın Israel'e verdiği desteğin arkasında Yahudi Lobisinden daha çok bu akım yatıyor.

Geçtiğimiz günlerde, Yehuda ve Şomron' dan bir Hollywood yıldızı olan eski bir Israel dostu geçti.

Oscar Ödüllü oyuncu Jon Voight, bir çok kereler geldiği kutsal topraklarda, bir çoklarının barışa engel olarak gördükleri Yahudi Yerleşim yerlerini ziyaret etti.

Burada kendisine yerel şaraplardan hediye edilirken, Israel'e her gelişinde ne kadar heyecanlandığını anlattı. Yehuda ve Şomron'u West Bank olarak niteleyen Batı'ya karşı, ben haritaya baktığımda Israel'in hemen merkezinde olan  bu bölgenin bu ülkenin kalbi olduğunu görüyorum dedi.

Dindar, Katolik bir ailenin çocuğu olarak yetişen Jon Voight ezelden beri, Demokrat sol eğilimli Hollywood'a karşı, kendi inandığı ve düşündüğü yoldan, kişisel olarak zarar görmek pahasına ödün vermemiş bir oyuncu.

Bölgedeki radikal İslami akımlara karşı, Israel'in demokrat ve Yahudi kimliğinin buraların koruyucusu 

olduğuna inananlardan Voight.

Voight'a göre Yahudi yerleşimleri Tanrının sözünün yerine gelişidir.

Bu yerleşimlere verilen destek ya da karşı çıkışlar insanların bağlı oldukları akımlara, dini görüşlerine 

ya da kimilerinin tamamen şahsi felsefelerine göre değişim gösteriyor.

Bizim içinse, din ve inancın ötesinde, Israel'i, radikal akımlardan, sınırlarındaki düşmanlarından  koruyan bu topraklardan "tamamen" çekilmeyi denemesi, 2000 yıldan sonra yeniden doğan bu ülkenin varlığını bir kez daha tehlikeye atması demektir.  ( gerçek bir barışla (? !), kısmı bir çekilme, ortak bir yaşam arayışı, belli bir otonomi düşünülebilecek seçeneklerdir fikrimce) 


16 Şubat 2022 Çarşamba

Hayatın farklı renkleri


Şubat ayının ortalarından sonlarına gün saymaya başladık. Koşa koşa giden zaman bize neredeyse baharı getirmek üzere. Tam içimize kış hüznü çöktüğünde söylerim ben; " Üzülme, birazdan yeniden güneş açacak, yeniden doğa hayat bulacak. Solup giden renkler tekrardan canlanacaklar."
Hayatın akışı bu değil mi? Bazen, bazı dönemler daha zordurlar. Duygusal fırtınalardan geçeriz zaman zaman. İnsanlar bir anda bizi üzüverirler birden. Beklemediğimiz kişiler bize beklenmedik şekilde davranırlar. Bazen sağlığımızla kimi ufak tefek sorunlar yaşarız. Bazen işler karışır. Ve hayat bir gün biraz daha zordur. Ama sonra,  bir gün gelir yeniden herşey durgunlaşır, yeniden günlük seyrine döner yaşam.
Geçen akşam, Danielle'ın en samimi arkadaşlarından biri gece yarısını geçtiği anlarda tam odamın kapısını açtığımda karşıma çıkınca şaşırdım. Koridorda bana gülerek bakarken, ben yarı kapalı gözlerle; ona; "Ah sen buradamıydın ?"diye bir soru fırlarken ağzımdan, bana; " Rahatsız etmek istemiyordum!" derken.  Yok canım. Ben sadece tam yatıyordum. Burada olduğunu bilmiyordum dedim gülerek. Kızımla gecenin bir vakti karınlarını doyurmaya karar vermişlerdi. Bana bir şey söylemek istiyordu sanki.
Arkadaşı artık aileden biri gibidir. Her saat gelir, gider. Aramızda teklif yoktur. Mutfakta tam su içerken ben yanımda bana anlatmaya başladı.  Askerlikte tanımış olduğu genç bir kızın ani ölümüne nasıl üzüldüğünü söylüyordu.
Bu yüzden birden düşündüm dedi. Herşeyi dert ediyorum. Bazen isyan ediyorum hayata, saçmasapan şeylere. Notlarım istediğim kadar yüksek gelmeyince ya da bir anda ödevler beni bunalttığında. Günlük mücadelem içinde çok hayıflanıyorum, anlamsız yere. Sonra birden genç yaşta ölen birisi beni kendime getiriyor dedi. O zaman Tanrıya nankörlük ettiğimi anlıyorum. Ona bir ton anlamsız şey yüzünden karşı geldiğimi hissediyorum. Şükretmem gereken bir çok şeyim olduğu halde çoğu zaman bunları görmediğimi anlıyorum...
Gecenin bir yarısı için belki de çok derin bir konuşma gibi olsaydı da bu. Bütün günün yorgunluğu üzerimdeyken.  Ancak, söylediklerinin ne derece doğru olduğunu ben de biliyordum. Ve ona bunu  tekrarladım. O zaman cevabı sende ya da bizde, değil mi?!
Belki de sadece daha fazla sabır göstermekten başka çaremiz yok. Hayatın kimi zor yönlerini metanet ve sabırla karşılayabilmek için. Bize hediye edilmiş olan bir çok özel şeyi zaman zaman kendimize hatırlatarak, diğer zorlukları daha çok sabır, daha falza sevgiyle almayı öğrenerek, her daim, durmadan!!!. Sadece 22 yaşındaki bir genç bayan için değil her yaşta, her zaman hatırlanması gereken şeyler değil mi bunlar???
Onunla konuşurken, şu an yazarken, bunları kendime de tekrar ediyorum.
İnsanı yapımız hep bizi farklı duygulara atmaya devam ediyor. Hayat sadece olumlu duygular yaratmıyor içimizde. Hayat, yaşam  şartları,  "insanlar" bizi her daim bir sınavdan geçirir gibiler.
Ve insani taraflarımızın bizi sürüklediği o kadar değişik ruh hallerimiz var ki.
Bunu da belki sevgiyle almak lazım. Yeterinden fazla küsmeden. Hatta bundan dolayı suçluluk hissetmeden.  Kızgınlıklarımızı, hayal kırıklıklarımızı, sevincimizi ve hüznümüzü tek tek yaşarken her farklı anın bize verdiği dersi unutmadan, sonunda yola devam edebilmek önemli. Tüm zorluklara rağmen sahip olduklarımızı kendimize hatırlatarak bir defa daha duygularımızı dengelemeyi unutmamak.
Dün yazdığım yazıda, yeterince hüsran, yeterince hayalkırıklığı vardı. Bu da çocukluğumdan  mücadele verdiğim bir insan tarafından bir kez daha kırılmış olmanın isyanıydı belki.
Gözümüzde yeterince değer kazanmış insanların bile bazen düşündüğümüz gibi olmadıklarını keşfedebiliyoruz bir gün. Bazen insanların sadece bizden çok ama farklı çok olabileceklerini anlamanın zamanı gelmiştir diye kendimize hatırlatmamız gerektiğinde gerçekleri  reddeden o saf tarafımızı dizginleyip, yolumuza devam etmekten başka çaremiz olmadığını anlamak ne kadar da önemlidir.
Her ne kadar, tek istediğimiz şey, sadece barış içinde yaşamak olsa da. Hassas biriyseniz, sizi manipüle etmek isteyenler, hiç olmayacak sebeplerden size savaş açanlar, sizinle ilgili olmadık senaryolar yaratıp kin besleyenler sizi daha da derinden yaralayabilceklerdir. Ancak, kimsenin davranışlarından,  kararlarından ya da karakater yapısından  mesul değilsek, kendi içimizdeki barışı devam ettirebilmek adına bu  insanları ( Ailemiz bile olsalar!) belki de hayatımızdan uzaklaştırmak pahasına yola devam etmemiz gerekebilir. 
Tanrıya şükrettiğimiz şeylerin içinde olmak istemeyenleri zorla tutamayız. Sadece iyiliğimizi isteyenlerle, sağlığımızı düşünenlerle, sevenlerimizle, bizi hayatlarının bir parçası olarak görmekten mutlu olan insanlarla yolumuza devam etmek mümkündür.
Yaşam devam ettikçe bizi üzen şeyler olsa da, sadece doğru noktada olduğumuz sürece yakınımızda bize gülümseyen insanlar görmemiz mümkündür. Birazdan yaklaşan bahar, hayatın kimi hüzünlü yönlerini daha metanetle almamız gerektiğini de hatırlatıyor. ( Zamansız giden sevdiklerimizin de arkalarından) 
Yukarıdaki resimde olduğu gibi...yaşamın içindeki binbir rengi farkedebilmek önemli. Bu evren tek bir tonda değil. O kadar çok nüans var ki.


 


Bir kule inşa etmek 

Danielle'in bir yaşında iken küvetin içinde oynadığı bir günü hatırlıyorum. Boy boy, renkli küçük kalıpları sıraya göre iç içe koyuyordu. En büyüğünden, en küçüğüne beş altı renkten oluşan  kovacıklardı bunlar. Suyun içinde kah ellerini çırparak, kah sevinç çığlıkları atarak,  huzur içinde, kimi anlar kendi kendine sessizden bir şarkı mırıldanarak keyifle oynadığı günlerden bir gündü yine...

Onun için bu küçük kovaların boylarını, sıralarını şaşırmak diye bir durum söz konusu değildi. Daha dün dünyaya gelmiş bu çocuk elindeki oyunu gayet iyi bellemişti. Saniyeler içinde birbirlerinin içlerine yerleşen kovalar, rengarenk bir bütün oluşturduğunda ondan ve benden mutlusu yoktu.

Sadece bunu izlemek bile yeterliydi.

Cocukların gösterdikleri en minimal başarıları, küçücük jestleriyle, mimikler ve sizi isminizle çağırdıkları  o ilk günlerde kalbinizde duyduğunuz sevinci tarif etmek zor.

Danielle'in en sevdiği oyunların içindeydi; puzzle'lar, üst üste dizilen bloklar. Ve o küçük tahta bloklarla oynamayı belki onun kadar ben de severdim.

O bloklardan kule yapabilmek için gösterdiğimiz çaba keyif verirdi bana da. Birinciyle başlayıp, gittikçe yükselen bir kule inşa etmek.

Ardı ardına birbirlerinin üzerlerine koyduğunuzda, kule yükseldikçe, göstermeniz gereken itina ve dikkatte aynı oranda yükseliyordu.

Yaşamın kendisi gibi. Hayatın bir çeşit puzzle, bir çeşit kule gibi nasıl da parçalardan oluştuğunu hatırlatıyordu bu oyun.

Yaşam ve bu yaşama ait olan herşeyi; insan ilişkileri, kariyer, sevgi bağları....

Bir şeyleri inşa etmek için gösterdiğimiz özen, çaba, gayret, itina...

Alınan sonuç  gösterilen gayret kadar değerli oluyor.

Ve hayat bir hedefle başlıyor ve o hedefte bir bedelle geliyor.

Bir damla mutluluk için gösterdiğimiz çaba bazen kocaman olabiliyor. Yine de hayat herşeye deger diyorsunuz.

Hiç bir şey karşımızdaki insan için yaptıklarımızın karşılığındaki sevginin yerini almıyor.

Bize yakın insanlar için hissettiklerimiz, onlar için yapabileceklerimiz...

Fakat  sonunda biri gelip, itinayla, emekle inşa etmeye çalıştığınız herşeye bir tekme attığında, hayatın anlamını, bazı şeyleri sizden çok farklı kavrayan, çok farklı açılardan bakan bir insanın gayretinizi, hissettiklerinizi,  görememesi bizi ne kadar üzse de, hayatın zor yönlerini, bazen en basit olayların en yıkıcı şekilde  sizi sarsabildikleri gerçeğini çıplak haliyle karşınızda bulabiliyorsunuz yeniden. 

Aynı canı taşıyan insanlar hakkında dahi yanıldığınız gün bir defa daha anlıyorsunuz ki,  "Hiç bir şey zorla yürümüyor!"

Gösterdiğiniz iyi niyeti katiyetle görmeyenler tüm size ce emeğinize bir tekme atmak için bir kenarda bekliyorlarsa  inşa ettiğiniz  kuleler mutlaka yıkılır.










14 Şubat 2022 Pazartesi

Bugün 14 Şubat!

Dışarıdan gelen havai fişek sesleriyle kendi kendime, birileri bir şeyleri kutluyorlar yeniden diyorum....Özel bir şeyler var yine. Mutluluklarını başkalarıyla paylaşmak isteyenlerin dışa vurdukları sevinç gecenin 11'inde salonumuzda da hissediliyor.

Bir kaç yıl evvel kumsaldaydım yine. Gecenin karanlığını aydınlatan, sıra sıra mumlar diziliydiler kumların üzerinde, denize yakın bir noktada...beyaz bir kumaş ileri doğru serilmiş, her tarafa kırmızı güller dökülmüştü ...Ve en sonunda da bir masanın üzerinde bir şampanya şişesi ve bardaklar duruyordu. Hatta biraz geride bir yerde  DJ müziği ayarlıyordu. Tiyatronun oyuncuları daha yerlerini almamışlarsa da davetliler yavaş yavaş çevrede heyecanla  bekleşmeye başlamışlardı. Bizim gibi meraklılarsa bakınıyorlardı neler oluyor diye.  Romantizmin bir an için heryeri sardığı bir dekordu bu...

Film mi çeviriyorlar acaba? diye düşünseniz de bir an. Sanırım sadece genç bir adam sevdiği kıza evlenme teklif ediyordu o gece.

Her detay, en incesine kadar düşünülmüştü.

Kim demiş ki erkekler romantizmden anlamazlar diye?

Kim demiş ki bugün sevgi yok diye?

Herşey var, hala insanlar aşık oluyorlar.  Hala sevgi var!! Beraber bir hayat için hayal kuranlar yığınla.   Şarkılara söz olan, filmlere senaryo olarak geçen aşk hikayelerini yaratan gerçek yaşamdaki insanlar bunlar. Hayat var oldukça, sevgi, nefret, kıskançlık.....herşey var olmaya devam edecek.. Sadece duyguların ifade ediliş şekli değişiyor zamanla.

Eskiden belki daha sadeydi yaşanan duygular. Daha size özeldi. Herşey biraz daha tutucu bir alan içinde yaşanırdı. Aşk. sevgi, ihtiras sizle sevdiğiniz arasındaki özel duygulardı. Kimi anları sadece iki insan paylaşırlardı.

Belki de birilerine bir şeyleri ispat etmek yarışı yoktu işin içinde.

Bundan bir kaç ay evvel, yine sahilde Gal'le yürürken, mikrofondan duyuluyordu genç bir adamın sevdiği kıza hayatlarını birleştirmeyi teklif ederkenki kelimeleri. Kalbinin derinliklerinden gelen aşk sözlerini diziyordu. Biz yürürken, sesler tahta bir panonun arkasından geldiği için kimseyi göremesekte  kulaklarımızı doldururan o büyülü ifadeler zihnimizde kurulan hayallere dönüşüyordu bir an. Bir taraftan genç çocuğun heyecanı kulaklarımızı doldururken aynı anda en az bir buçuk iki kilometre ötede de  kimi havai fişekler patlamaya başlayınca, Gal o an saf saf, " Anne, bu gençler için mi patlatıyorlar o ilerideki hava fişeklerini?" diye sormuştu. Yok Gal, ilerideki havai fişeleri bir başkasına ait herhalde.

Bu tip romantik senaryolar ve mizansenler eskilerden, akılları çok özel şeylere işleyen romantiklerin buluşlarıydı. Seneler evvel, Amerikan Ordusunda görevli kimi askerlerin, Irak'taki operasyonlardan dönüşlerinde nişanlılarına yaptıkları süprizleri kameralar aracılığıyla filme aldıkları çekimlerden esinlendiler herhalde bugünün gençleri.

Bazen de tüm askeri bölüğün gözleri önünde, tören sonunda bir kapanış senaryosu gibiydi böylesi özel anlar. Azdılar, özeldiler. Ender olan görüntüler televizyonlarda gösterildiklerinde heyecan yaratırlardı.Uzun süre nişanlılarından, sevdikleri kızlardan ayrı kalmış subayların mutlulukları... Belkide herşeyi bu kadar özel yapan da buydu. O insanların aylarca sevdiklerinin yüzlerini görmemiş olduklarını bilmek. Ya da çatışmaların olduğu, tehlikeli yerlerden, savaşın, ölümün  öldüğü ülkelerden sağ salim dönen sevgiliye ilk sarılıştı bu..belki de bir yıl aradan sonra...

Aslında Irak'taki askerden çok daha öncesi de vardı bu tip çekimlerin. Ancak daha eskilerde belki  çoğu çekilenler fotoğraflardaydı.

II. Dünya Savaşının sonunun müjedelendiği 1945 yılına ait bir fotoğraf nasıl da tarihe geçmişti. New York Times Square'de kendini o anın coşkusuna kaptıran bir genç denizcinin ilk gördüğü kıza sarılışı.  O meydanda, birbirini aslında hiç tanımayan iki genç insanın kavuşan dudakları Life Dergisinin kapağına geçtiğinde zihinlerden silinmeyecek o görüntünün hikayesini bugüne dek anlatacaklar olacaktı.

Zamanla teknoloji çığır atlarken, toplumların yaşam anlayışı da herkesi geçen yüzyılın Times Square'deki çiftine çevirdi.  Her insan, en basit en  kendi kişisel imkanlarıyla kendini, o küçük dünyasında bile koca bir kahraman bir artist gibi hayal ediyor artık.

Birazıcık planlayarak, biraz düşünerek kafamızdakileri hayata geçirmenin ne kadar kolay olduğunu biliyoruz.

Otuz sene önce, kocaman kameralar olduğu halde yapılan çekimlerin, kimi televizyonlara satılan görüntülerin benzerlerinin  bugün  daha geniş platforma yayılabilmelerini sağlayan imkanları artık neredeyse kullanmayan kalmadı.

Ve böylece ortaya bir çeşit yarışta çıktı sanki. Herkes birbirlerini taklit ederken, eskiden çok özel olan şeyler bugün sanki banalleştiler. Çoğu kez, biri diğerinin yaptığının aynısını yapmak arayışında, insanın hep diğerlerinden eksik kalmamak tutkusu aslında herşeyin önünde geliyor.

Önemli olan belki de kendinden çok başkalarına ispatlamak. Önce sizin de bir sevgilinizin olduğunu, sonra onun sizi ne kadar çok sevdiğini, ve sizin için yapabileceklerini. Ve güzelliğinizi, ve şıklığınızı.

Bunların aslında hepsi belki de ister istemez insan olmanın, bir toplumun içinde yaşıyor olmanın değişmez parçaları. (Kısmen hepimizde var olan kimi insanı yönlerimiz bunlar)

Ancak bugün herşey çok şişirilirken sadece, o çok büyük heyecanlar ve film gibi başlayan aşkların sonu da eskisinden çabuk gelmiyorlar mı?

Bugün insanlar herşeyi ekstrem halleriyle yaşıyorlar sanki. Sevgiler, aşklar, evlilikler, birliktelikler ve bir çırpıda biten hikayelerle dolu heryer.

Bu yüzden belki de gerçek olan kimi şeyler aslında bu kadar şişirilmeye ihtiyaç duyulmayacak kadar özeldirler. Size ve sevdiğiniz kişiye aittirler. İspat savaşı içinde olmayacağınız kadar güzel. O anları birlikte, sadece o iki insanın yaşamasıdır o özelliği veren. Başkalarına, çok fazla dekora, çok fazla ışığa ve bağırışa gerek olmadan.

Bir şey ne kadar gerçekse o kadar süsten, ihtişamdan ve gereksizliklerden uzak kalabilir.

Bugün aşklar kadar ayrılıklar da banalleştiler. Ve tüm bunlar artık hiç bir şeyin özelliği kalmamış gibi bir his yaratabiliyor insanda. Ne kadar çok ihtişam ararsanız, ne kadar çok başkaları gibi olmak isterseniz o kadar siz olmaktan, o kadar özel olmaktan uzaklaşırsınız gibime geliyor.