Kasım ayı geldi. Bir senenin daha sonuna doğru yaklaşırken sıcak havalar insanı adeta hayretlere düşürecek seviyelere çıkmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz 29 Ekim sabahı erkenden yurt dışından gelen bir dostumla buluşmak için hazırlandığımda pencereden görünen puslu hava beni yeterince aldatırken, dışarıda hafiften yağan yağmura ve gri renge bürünmüş olan gökyüzüne rağmen dışarıda yoğun bir sıcak olduğunu düşünemedim bile. Hala çocukluğumun İstanbul'unu hayal eder gibiyim. Kasım ayı geldiğinde serinleyen havalarla dışarı çıkan rüzgarlık ya da ceketleri düşlüyor benim beynim. Bir gün önceden havanın ne kadar sıcak olacağını duymamışım, bile. Ne haberlerde ne de internette. Olsun üzerime aldığım ceketi çıkarmak kolay ancak ayağıma geçirdiğim botlar bu hava için biraz fazla kapalılar.
Oturduğumuz restoranın kenarlarına iliştirilen çiçeklerin arasından marinadaki yatlara bakarken gittikçe bunaltan havanın adeta beynime basınç yaptığını hissediyorum. Ekim ayı sonunda havada böylesi bir ağrılık olması doğal gelmiyor insana. Fırtınadan önceki sessizlik gibi. Kıyamet kopmadan önce çöken bir ağırlığa benziyor. İnsanı gerçekten rahatsız eden bir basınç mevcut. Kızım telefonda başının ağrıdığını söylerken tek aklıma gelen şey hava şartları. Benim de başım bir tuhaf diyorum ona. Nefes almakta güçlük çekilen ağır bir hamsini yaşarken yeniden, değişen iklim için bir gün sonra biraraya gelecek dünya liderleri aklıma geliyor.
İskoçyanın ana metropolü, Birleşik Krallığın üçüncü büyük şehri olan Glasgow'da biraraya gelecek liderler ne yapacaklar acaba? Bol bol konuşmaktan, sözler vermekten başka. Son konferanstan bu yana çok laf az iş oldu. Umarım bugünden sonra durum değişir diyorum.
Geçtiğimiz yaz son derece korkutucu doğal afetlere tanıklık eden Akdeniz Bölgesi ve dünyanın farklı yerlerinde yaşanan yangınlar insanlığın kararlar almanın ötesinde bir şeyler yapmalarının vaktinin geçtiğini hatırlatır gibiydiler. Bir seneden diğerine beni kurtarın haykırışları atan yerküre için konuşmaktan başka yapılacak çok şeyler olduğunun bilincinde olmalılar artık insanlar, özellikle de liderler
Burada yaşanan bu ekstrem sıcaklar küresel ısınmanın sadece bir ufak göstergesi. Evet doğru Israel her zaman sıcak bir ülkeydi ancak biliyoruz ki bu sıcaklık bir seneden diğerine yavaş yavaş belli bir artış göstermekte.
Bu seferki konferans'ta gelişmiş ülkeler olaya daha ciddi yaklaşmaktalar sanki. Kaba tabiriyle, insanlığın kıçı sıkışmaya mı başladı acaba? Yoksa yanılıyormuyum? Göstergeler alarm verirken bir an önce tedbirlerin hayata geçirilme zorunluluğu var.
Halbuki biz insanların en iyi bildiğimiz şey sadece konuşmak!! 1990'lardan bugüne iklim değişikliklerinin sonuçlarından bahsediliyor. O yıllardan bugünlere otuz sene geçti. Bizlerse ne hükümetler tarafından yeterince aydınlatıldık, ne de devletler kendi üzerlerine düşen şeyleri gerçekten yerine getirdiler.
Biz insanlar, keyfimize, rahatımıza ve en çokta paraya düşkünüz. Bugünü çıkaralım da yarın ne olacağı çoğu kez bizi fazla ilgilendirmez. Yarattığımız çöplerden, artıklarımızdan doğayı kurtarmamızı sağlayacak çözümler üzerinde yeterince durmadık. Yeryüzünü kendi çöplüğümüze çevirdik. Gelişmiş ülkelerde kısmen bu konuda bir farkındalık oluşturulmasının öyle büyük bir etkisi görülmezken, dünyanın geleceğini kurtarmak için ihtiyaç duyulan somut adımlardan hala daha çok uzakta olduğumuz gerçeği ürkütüyor.
Örneğin senede 8.3 milyon ton plastik denize atılırken. okyanuslarda 5,25 trilyon plastik artık olduğu söyleniyor. Ayrıca yine aynı denizlerde 269.000 ton başka artıklar mevcut. Bu artıkların % 70'i okyanusların dibine çökerlerken, % 15'i deniz seviyesinde kalıyor, kalanlar kıyılara vuruyorlar. Okyanuslardaki yaşamın bu artıklardan nasıl etkilendiğini tahmin etmek zor değil.
Bizim yüzümüzden yeryüzü bir çok hayvanı barındıramaz hale geldi. Doğadan kaybolan böcekler ve bir çok canlılar hayatın normal düzende seyretmesini sağlayan zincirin halkalarının yok olması gibi. Bu şekilde dünyanın dengesini bozmaya devam ediyoruz.( Ortaya çıkan virüsler ve Corona da bunların sonuçlarıdır!!!)
Geçmişte yaşanan mütevazı hayatların yerini alan çılgın sömürü düzeninde insanların kendi yarattıkları çöplükte yok olmaları söz konusu artık.
Otuz kırk sene önce yaşayanların tek hayalleri küçük bir ev, bir araba ve senede bir seyahatti. Bugün bu söylediklerim bir çokları için son derece yetersiz kaldı. İnsan eriştikçe hep daha fazlasını hayal etti. Seyahatler arttıkça, uçak sayısı arttı. Uçak sayısı arttıkça insanlar daha çok uçmaya başladılar. Nüfus arttı, beklentiler de yine aynı oranda arttı. Daha fazla ailenin daha çok otomobilleri oldu. Yeryüzündeki otomobil miktarı kat kat fazlalaştı. İnsanlar kendi ihtiyaçlarından fazlasını almaya alıştılar. Tükettiklerinden fazlasını almak alışkanlık oldu. Yediklerinden fazla alışveriş yapmaya alıştılar. Yiyeceklerin en az üçte biri çöpe giderken, çöplerde biriken yiyeceklerden atmosfere çıkan gazların oranı ulaşım araçlarından çıkan gaz oranını bile geçti.
Bugün en acil alınan kararların başında öncelikle gelişmiş ülkelerin ürettikleri enerjilerin çıkardığı metan gazı seviyesini ellerinden geldiğince düşürmeye çalışmak. En fazla metan gazi üreten AB, Amerika, Hindistan, Japonya, Kanada 2030'lara gelene kadar ürettikleri gaz oranını % 45-50 arasında düşürmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Kanada bu hedefi yüzde % 70 olarak belirleyen tek ülke oldu. Cin, Glasgow'dki toplantıya katılmamayı tercih ederken, Rusya fosil gazlarından oluşan elektrik santrallerindeki üretimlerinin önümüzdeki yirmi yılda azalmak şöyle dursun ilk aşamada artmasının söz konusu olduğunu bildirdi.. Eğer herkes Rusya gibi davranırsa, insanlığın önümüzdeki yirmi yılda belirlediği ısınma oranının 1,5 derecenin üzerine çıkmamasını sağlamak hedefi ancak bir hayal olarak kalabilir.
Eğer önümüzdeki yıllarda yer küredeki ortalama hava sıcaklığı 1,5 derece değil de 2 derece artarsa, bunun bile atmosferde yaratacağı değişimin korkunç sonuçlar getirmesi bekleniyor.
Tüm bu yaşadıklarımızın biz insanların bencilliğimizle yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. Birincisi bencilliğimiz, ikincisi boş verciliğimiz. Hep bir şey olmaz derken, bugünkü avantajlarımızın peşindeyken yarın ne olacağı umuruuzda değil. Doğaya iyi davranmak şöyle dursun, bu mükemmel yaradılışın bize verdiklerini dilediğimizce sömürdük bugünlere dek ve hala buna devam ediyoruz. Her birimiz bireyler olarak ve toplum ve devletler olarak olaylara yaklaşımımız genel olarak bu anlayışta diye düşünüyorum. Yeryüzünde bir çok insan aç yaşarken, bir diğerlerimiz ihtiyacımızdan çok fazlasını aldık, tükettik ve attık..ve hala bu sömürü devam ediyor!! Halbuki ihtiyaç duymadığımızda attığımız zannettiğimiz şeylerin büyük çoğunluğu doğada kaybolmuyor, her adımda yerküre biraz daha zarar görüyor.
Kasım ayında hala daha güneşin yaktığı İsrael'de kimi sabahlar güne uyandığımızda gökyüzünü kaplayan bir tül varken, kimi puslu havalar, kimi is kokan caddeler, kimi atılan pet şişeler hiç bir şeye yaterince saygı duymayan insanların yeterince koyverimiş yaşantılarının bir sonucu.
İki yüz yıl önce insanlar belki çok daha kısıtlı bir yaşam yaşıyorlardı. Belki bugünkü imkanlar o zaman yoktu. Belki daha basit bir yaşamdı, ancak bugünkü tüketim deliliğinin getirdiği tatminsizlik yetmemiş gibi sonlandırdığımız yaşam alanlarına bakıp şu anlara dek uyanmak zamanının geldiğinin farkında değiliz hala.
İşte insan denen varlik bu derece aptal ve bencil!!!!
Batya R. Galanti