3 Kasım 2021 Çarşamba

Kendi ellerimizle yerküredeki yaşamı bitiriyoruz


Kasım ayı geldi. Bir senenin daha sonuna doğru yaklaşırken sıcak havalar insanı adeta hayretlere düşürecek seviyelere çıkmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz 29 Ekim sabahı erkenden yurt dışından gelen bir dostumla buluşmak için hazırlandığımda pencereden görünen puslu hava beni yeterince aldatırken, dışarıda hafiften yağan yağmura ve gri renge bürünmüş olan gökyüzüne rağmen dışarıda yoğun bir sıcak olduğunu düşünemedim bile. Hala çocukluğumun İstanbul'unu hayal eder gibiyim. Kasım ayı geldiğinde serinleyen havalarla dışarı çıkan rüzgarlık ya da ceketleri düşlüyor benim beynim. Bir gün önceden havanın ne kadar sıcak olacağını duymamışım, bile. Ne haberlerde ne de internette. Olsun üzerime aldığım ceketi çıkarmak kolay ancak ayağıma geçirdiğim botlar bu hava için biraz fazla kapalılar.

Oturduğumuz restoranın kenarlarına iliştirilen çiçeklerin arasından marinadaki yatlara bakarken gittikçe bunaltan havanın adeta beynime basınç yaptığını hissediyorum. Ekim ayı sonunda havada böylesi bir ağrılık olması doğal gelmiyor insana.  Fırtınadan önceki sessizlik gibi. Kıyamet kopmadan önce çöken bir ağırlığa benziyor. İnsanı gerçekten rahatsız eden bir basınç mevcut. Kızım telefonda başının ağrıdığını söylerken tek aklıma gelen şey hava şartları. Benim de başım bir tuhaf diyorum ona. Nefes almakta güçlük çekilen ağır bir hamsini yaşarken yeniden, değişen iklim için bir gün sonra biraraya gelecek dünya liderleri aklıma geliyor.

İskoçyanın ana metropolü, Birleşik Krallığın üçüncü büyük şehri olan Glasgow'da biraraya gelecek liderler ne yapacaklar acaba? Bol bol konuşmaktan, sözler vermekten başka. Son konferanstan bu yana çok laf az iş oldu. Umarım bugünden sonra durum değişir diyorum.

Geçtiğimiz yaz son derece korkutucu doğal afetlere tanıklık eden Akdeniz Bölgesi ve dünyanın farklı yerlerinde yaşanan yangınlar insanlığın kararlar almanın ötesinde bir şeyler yapmalarının vaktinin geçtiğini hatırlatır gibiydiler. Bir seneden diğerine beni kurtarın haykırışları atan yerküre için konuşmaktan başka yapılacak çok şeyler olduğunun bilincinde olmalılar artık insanlar, özellikle de liderler

Burada yaşanan bu ekstrem sıcaklar küresel ısınmanın sadece bir ufak göstergesi. Evet doğru Israel her zaman sıcak bir ülkeydi ancak biliyoruz ki bu sıcaklık bir seneden diğerine yavaş yavaş belli bir artış göstermekte.

Bu seferki konferans'ta gelişmiş ülkeler olaya daha ciddi yaklaşmaktalar sanki.  Kaba tabiriyle, insanlığın kıçı sıkışmaya mı başladı acaba? Yoksa yanılıyormuyum? Göstergeler alarm verirken bir an önce tedbirlerin hayata geçirilme zorunluluğu var. 

Halbuki biz insanların en iyi bildiğimiz şey sadece  konuşmak!! 1990'lardan bugüne iklim değişikliklerinin sonuçlarından bahsediliyor. O yıllardan bugünlere otuz sene geçti. Bizlerse ne hükümetler tarafından yeterince aydınlatıldık, ne de devletler kendi üzerlerine düşen şeyleri gerçekten yerine getirdiler.

Biz insanlar, keyfimize, rahatımıza ve en çokta paraya düşkünüz. Bugünü çıkaralım da yarın ne olacağı çoğu kez bizi fazla ilgilendirmez. Yarattığımız çöplerden, artıklarımızdan doğayı kurtarmamızı sağlayacak çözümler üzerinde yeterince durmadık. Yeryüzünü kendi çöplüğümüze çevirdik. Gelişmiş ülkelerde kısmen bu konuda bir farkındalık oluşturulmasının öyle büyük bir etkisi görülmezken, dünyanın geleceğini kurtarmak için ihtiyaç duyulan somut adımlardan hala daha çok uzakta olduğumuz gerçeği ürkütüyor.

Örneğin senede 8.3 milyon ton plastik denize atılırken. okyanuslarda 5,25 trilyon plastik artık olduğu söyleniyor. Ayrıca yine aynı denizlerde 269.000 ton başka artıklar mevcut. Bu artıkların % 70'i okyanusların dibine çökerlerken, % 15'i deniz seviyesinde kalıyor, kalanlar kıyılara vuruyorlar. Okyanuslardaki yaşamın bu artıklardan nasıl etkilendiğini tahmin etmek zor değil.

Bizim yüzümüzden yeryüzü bir çok hayvanı barındıramaz hale geldi. Doğadan kaybolan böcekler ve bir çok canlılar hayatın normal düzende seyretmesini sağlayan zincirin halkalarının yok olması gibi. Bu şekilde dünyanın dengesini bozmaya devam ediyoruz.( Ortaya çıkan virüsler ve Corona da bunların sonuçlarıdır!!!)

Geçmişte yaşanan mütevazı hayatların yerini alan çılgın sömürü düzeninde insanların kendi yarattıkları çöplükte yok olmaları söz konusu artık.

Otuz kırk sene önce yaşayanların tek hayalleri küçük bir ev, bir araba ve senede bir seyahatti.  Bugün bu söylediklerim bir çokları için son derece yetersiz kaldı. İnsan eriştikçe hep daha fazlasını hayal etti. Seyahatler arttıkça, uçak sayısı arttı. Uçak sayısı arttıkça insanlar daha çok uçmaya başladılar. Nüfus arttı, beklentiler de yine aynı oranda arttı. Daha fazla ailenin daha çok otomobilleri oldu. Yeryüzündeki otomobil miktarı kat kat fazlalaştı. İnsanlar kendi ihtiyaçlarından fazlasını almaya alıştılar. Tükettiklerinden fazlasını almak alışkanlık oldu. Yediklerinden fazla alışveriş yapmaya alıştılar. Yiyeceklerin en az üçte biri çöpe giderken, çöplerde biriken yiyeceklerden atmosfere çıkan gazların oranı ulaşım araçlarından çıkan gaz oranını bile geçti.

Bugün en acil alınan kararların başında öncelikle gelişmiş ülkelerin ürettikleri enerjilerin çıkardığı metan gazı seviyesini ellerinden geldiğince düşürmeye çalışmak. En fazla metan gazi üreten AB, Amerika, Hindistan, Japonya, Kanada 2030'lara gelene kadar ürettikleri gaz oranını  % 45-50 arasında düşürmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Kanada bu hedefi yüzde % 70 olarak belirleyen tek ülke oldu. Cin, Glasgow'dki toplantıya  katılmamayı tercih ederken, Rusya fosil gazlarından oluşan elektrik santrallerindeki üretimlerinin önümüzdeki yirmi yılda azalmak şöyle dursun ilk aşamada artmasının söz konusu olduğunu bildirdi.. Eğer herkes Rusya gibi davranırsa, insanlığın önümüzdeki yirmi yılda belirlediği ısınma oranının 1,5 derecenin üzerine çıkmamasını sağlamak hedefi ancak bir hayal olarak kalabilir.

Eğer önümüzdeki yıllarda yer küredeki ortalama hava sıcaklığı 1,5 derece değil de 2 derece artarsa,  bunun bile atmosferde yaratacağı değişimin korkunç sonuçlar getirmesi bekleniyor.

Tüm bu yaşadıklarımızın biz insanların bencilliğimizle yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. Birincisi bencilliğimiz, ikincisi boş verciliğimiz. Hep bir şey olmaz derken, bugünkü avantajlarımızın peşindeyken yarın ne olacağı umuruuzda değil. Doğaya iyi davranmak şöyle dursun, bu mükemmel yaradılışın bize verdiklerini dilediğimizce sömürdük bugünlere dek ve hala buna devam ediyoruz. Her birimiz bireyler olarak ve toplum ve devletler olarak olaylara yaklaşımımız genel olarak bu anlayışta diye düşünüyorum. Yeryüzünde bir çok insan aç yaşarken, bir diğerlerimiz ihtiyacımızdan çok fazlasını aldık, tükettik ve attık..ve hala bu sömürü devam ediyor!! Halbuki ihtiyaç duymadığımızda attığımız zannettiğimiz şeylerin büyük çoğunluğu doğada kaybolmuyor, her adımda yerküre biraz daha zarar  görüyor.

Kasım ayında hala daha güneşin yaktığı İsrael'de kimi sabahlar güne uyandığımızda gökyüzünü kaplayan bir tül varken, kimi puslu havalar, kimi is kokan caddeler, kimi atılan pet şişeler hiç bir şeye yaterince saygı duymayan insanların yeterince  koyverimiş yaşantılarının bir sonucu.

İki yüz yıl önce insanlar belki çok daha kısıtlı bir yaşam yaşıyorlardı. Belki bugünkü imkanlar o zaman yoktu. Belki daha basit bir yaşamdı, ancak bugünkü tüketim deliliğinin getirdiği tatminsizlik yetmemiş gibi sonlandırdığımız yaşam alanlarına  bakıp şu anlara dek uyanmak zamanının geldiğinin farkında değiliz hala.

İşte insan denen varlik bu derece aptal ve bencil!!!!


Batya R. Galanti

 


29 Ekim 2021 Cuma

Batının Israel'den beklentileri var


Filistinlilerin temel insani hakları konusunun gündeme oturduğu bu günlerde Israel bir kez daha dünyanın kara listesindeki en baş suçlusu konumundaki yerini gurur ve iftiharla korumayı beceriyor. 

Suçlu ortada, parmaklar yeniden Israel'i gösteriyor.

Israel geçen günlerde dünyayı bir kez daha karşısına almak pahasına, yeni açıklamalarda bulundu. Filistinli İnsani Yardım !?!)  Kuruluşlarından altısı terör listesine alındılar.

Halbuki nasılsa Amerika ve Avrupa, bu örgütlerin, sivillere yardım bahanesiyle, topladığı paralarla ne gibi faaliyetlerde bulunduklarını nasılsa farketmemişler. Gözden kaçan şeyler var.

Evlerinde oturan masum batılılar, Israel'in zulüm yaptığı Filistinlilerin insanı örgütlerini kapattıklarını duydukça, bu kadar kötülük nasıl yapılır diyorlar.

İnsanlar, ülkeler, devletler ve ileri dünyanın insancıl tüm akımları içinde son alınan kararın yankıları var. Almanya Israeli kınamış. Haklılar. İnsanlar zavallı bir halkın acısıyla özdeşleştiler. Onların acısıyla, onların geçirdikleri zorluklar ve savaşın etkilerinin Filistin toplumunda yarattığı zor koşulların bir an önce daha iyi şartlara kavuşturulmaları için onlara yardım edilmesini bekliyorlar. (Anlaşılır bir beklenti )

Fakat Avrupa ve bugünkü Amerika'daki Demokratların  ( politikacıların ve buradaki media'nın ) anlamaya pek istekli görünmedikleri başka şeyler var. Kimi örgütlerin biri dış biri de arka plandaki yüzleri olabileceğini anlamayanlar var. ( ya da anlamamak isteyenler )

Kendimce şöyle anlatayım Londra ya da Paris'in göbeğinde kimi müslümanların gittikleri camiler vardır. Bu camilerde alelade müslümanlar namaz kılarlar ve zaman zaman cemiyetlerindeki fakirler için bağış toplar ve insanlarına yardım ederler. Bir diğer taraftan aynı şehrin bir başka mahallesindeki bir başka camide, radikal islamcılar yine "sözde" namaza giderler. Ve o camide sözde yine "insanlık" adına para toplarlar. Bu ikinci camide ( bu tip radikal akımların yer bulduğu cami ve kurumlarda)  toplanan paraların Daesh gibi İslamcı Terörist akımlara gittiğini biliyorlardır sanırım (!) . Birinci camide insanlar gerçekten dua ediyorlardır fakat bir diğerindeki amaç tamamen farklıdır. Bağış adı altında topladıkları paraların hangi amaçlar için kaynak olarak kullanıldıkları polisin dosyalarında kayıtlıdır.

Kimi toplanan paraların kimi yardımların hangi amaçlar için kullanıldıklarını belli bir zaman sonra takip altına alan polis, kara paranın kaynağı hakkında soruşturma açmak serbestisine sahiptir. Çünkü amaç, sözümona iyi niyetli gibi sunulurken, bir süre sonra dıştan oynanan tiyatronun arka planında ne gibi gerçekler yattığı ortaya çıkarılır.

Kimse, birisinin yardım tiyatrosu altında bir başkasının varlığına ve bütünlüğüne zarar verecek akımların devam etmesine  bile bile izin veremez.

Israel, Filistin toplumunun refahı ve gelişmesi için çalışan dürüst bir kurumu kapatarak neden, öncelikle en büyük müteffiğini ve snra da diğer dost sayılacak ülkeleri karşısına alsın??

Israel'in amacı Filistin halkının sürünmesiymiş gibi bir algı olsa da zihinlerde gerçekler başka!!! Burada karşılıklı bir mücadele söz konusu!!  Zaman zaman ( acımasız ) savaşın getirdiği yanlışlar ve kusurlar gündeme gelseler de  amaç birilerinin aç susuz, işsiz ve en kötü koşullarda yaşatılarak ölüme terkedilmesiymiş gibi bir algı oluşturulmakta.

Yahudiliğin özüne ters düşen şeylerin bu ülke tarafından bir sistem olarak oturtulduğu algısının Avrupa'da bir inanca dönüşmüş olması acıdır.

Avrupa'da oluşan algı, Israel'in Filistinlilere sistematik olarak kötülük yaptığı inancıdır. Bu yüzden bu savaşın getirdiği acımasız koşulların arkasındaki sebeplerle kimse uğraşmıyor. Tek yapılan direk, güçlü ve acımasız olarak ortaya çıkan tarafı suçlamak.

Nedenler ve niçinler çok fazla soruşturulmuyor. Zaten sanıyorum insanlar kafalarında oluşan hikaye dışındaki şeylere kendilerini tamamen kapatıyorlar. Dinlemeye genelde hazır değiller. Bildikleri bir tek suçlu var.

Dış dünyanın olayları uzaktan farklı algıladıkları gerçeğinin kimse farkında değil.

Bir sorunun " içinde" yaşadığınızda, o olayı bir bütün olarak, her yönüyle benliğinizde sizin nasıl hissettiğinizi dışarıdaki adam algılayamaz...

Bir savaş ya da toplumsal bir karmaşanın dışarıdan " taraflı "  bakılan ve  gözlemlenen şeylerin  dışında çok fazla ayrıntılar vardır. Size gösterilen, size anlatılan, sizi ikna ettikleri şeylerin dışındaki detayların olayların iç yüzünü ne derece değiştirebildiklerini bilemezsiniz. Hoş, iki taraftan birine daha çok sempati duyuyorsanız zaten ne kadar objektif olabildiğiniz de soru işaretidir.

Mesela ben merak ediyorum, Israel Filistin çatışmalarında, Israel Devletinin dini Yahudi değil de Katolik olsaydı Avrupa'nın bu savaşa karşı olan tutumu nasıl etkilenirdi?

Şimdi gelelim sadete, son günlerde alınan bu karar Israel'i yeniden Avrupa ve Amerika karşısında güç duruma düşürmüş görünüyor. Biden'la Bennett'in balayı sona erdi mi bilinmez ama ortada elektrikli bir hava var yeniden.

Batı, Israel'in, onların koyduğu şartlarda hareket etmesini bekliyor.

Filistinlilere yardım etmekten çok Israel'e zarar vermeye çalışan, Hamas ve Filistinin Kurtuluşu gibi Örgütlere para sağlayan kurumların serbest çalışmalarına izin verilmesini bekliyorlar??


Batya R. Galanti


 

28 Ekim 2021 Perşembe

İsrael'in işini şansa bırakmak lüksü yok

Geçtiğimiz günlerde Israel Savunma Bakanı Benny Gantz, Batı Şeria'da yani Yehuda ve Şomron'da faaliyet gösteren 6 sivil "activist" grubu terörle ilintili oldukları gerekçesiyle kara listeye aldıklarını açıkladı.

Bu altı sivil organizasyon yıllardır insan hakları için Filistin'de mücadele verdikleri bilinen ve Avrupa Birliğiyle Amerika'nın yakından tanıyarak  çokça para  yardımı yaptıkları organizasyonlar.

Bu açıklamanın hemen ardından ABD Hükümeti, böyle bir adım atmadan evvel İsrael'in kendilerini haberdar etmesinin şart olduğunu bildirdi. 

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, Cuma günü yaptığı açıklamada, "İnsan haklarına, temel özgürlüklere ve güçlü bir sivil topluma saygının sorumlu ve duyarlı yönetim için kritik öneme sahip olduğuna inanıyoruz" dedi.

Israel Hükümetinin kendi içinde de sürtüşmeye yol açan bu son karar hakkında hükümette yer alan, Radikal Sol Parti Meretz'ten seçilen  Çevre Bakanı Tamar Zandberg, en çabuk zamanda Gantz'la bir görüşme yapıp açıklama isteyeceğini açıkladı.

Meretz Partisine göre, Filistin'deki halkın yaşam şartlarını iyileştirmek için, Filistin Halkının insanca yaşam şartlarında yaşayabilmeleri için mücadele eden bu organizasyonların kendilerinin bir parçası olduğu bir hükümet tarafından kara listeye alınmaları kabul edilemezdir ve bunun nedeninden haberdar edilmeleri şarttır.

Avrupa ve Amerika'nın Israel'in bu son kararına tam olarak nasıl bir tepki verecekleri konusunda hazırlıksız yakalandıkları söyleniyor. Ancak buradaki hükümet bunun tersini iddia ederek, böyle bir karar çıkaracakları konusunda Amerika'yı önceden uyardıklarını belirtti.

Uzun yıllardır, Amerika ve Avrupa'dan büyük yardımlar alan bu "insani"(?) kurumların, Israel tarafından terörle bağlantılı organizasyonlar olarak ilan edilmeleri, Israel Güvenlik Birimlerinin bu kurumlara ait ofisleri diledikleri gibi basıp, onlara ait her tür araç gereçe ve paralara el koyup gerekirse aktivistleri tutuklayabilecekleri anlamına geliyor.

Tamar Zandberg'in bu konuda açıklama istediklerine cevap olarak Güvenlik Bakanı Gantz Zandberg'e kendisinden çok daha fazla "bilgi ve deneyim" sahibi olan orduya ülkenin güvenliğini sağlamak konusunda karışmamasını ve ordunun işini yapmasına izin vermesini söyledi.

Terörle ilintili oldukları ilan edilen gruplar içinde Al-Haq ve Adameer gibi tanınmış Filistinli Sivil İnsan Hakları Kurumlarının olduğu söyleniyor.

Gantz bu grupları, meşrulaştırıIan isimlerle akladıkları yardım paralarını Israel'e karşı savaş için kullanan gayrimeşru kurumlar olarak nitelendirdi. Israel'i tanımayan ve Israel'in Yahudi Devleti olarak yaşamasına karşı çıkan ve yıkılmasını destekleyen bu grupların terörle olan ilişkilerini kanıtlayan belgeler olduğu açıklandı.

Bu gruplar, sözde Filistinlilerin insanca var olma hakları için mücadele veren kurumlar kılığına girmiş olsalar da onların en büyük mücadeleleri Israel'e karşı kampanyalar için bağış toplamak, Israel'e "sözde" barış filoları düzenlemek. ( Bilindiği üzere, bu filolardan bir tanesi 2010 yılında, içinde bir çok teröristin de bulunduğu radikal islamcılarla, Israel kıyılarına varan filoydu. Israelli askerlere demir sopalarla saldıranlardi.) 

Bu organizasyonların başlarında özellikle etkili konumlara sahip kişilikler  Hizbullah, Hamas ve Filistin Kurtuluş Hareketiyle ilintili kişilerdir. Bu insanlar Israel'de sivil hedeflere saldıran, Israelli sivilleri hedef alan teröristlerdir.

Aralarından bir tanesi, üç sene önce Batı Şeria'da babası ve ağbisiyle birlikte gezerken, uzaktan kumandalı bir bombanın patlatılmasıyla öldürülen 17 yaşındaki Rina Shnerb'tir...

Israel'in son dönem güvenlik kaygıları gittikçe artarken kimi alınan kararlar uluslararası platform'da rahatsızlık vermeye devam ediyor ve edecek. 

Batı Şeria'da yeni yerleşim yerlerine yeniden yeşil ışık yakıldığı bugünlerde Israel'ín Amerika dahil bir çok "dost" ülkeyle bir kez daha zorlu zamanlardan geçeceği bellidir. Ancak öncelikli sorumluluğumuz  güvenliğimizdir!. Bu bilincimiz yerinde olduğu sürece bütün dünyayı karşımıza alacağımız anlar olsa da öncelikle ayakta kalabilmek için ne gerekiyorsa yapmaya devam etmemiz şarttır. Çevremizde bu kadar çok düşmanla yaşarken böylesi küçük bir ülkenin kendini şansa bırakmak lüksü olamaz!!!


Batya R. Galanti



26 Ekim 2021 Salı

Buralarda son durum


Bu bölgedeki esas savaş, din palavralarıyla bölgeye hakim olmaya çalışan tarikatların menfaat savaşları. 



                                       Türkiye'de tutuklanan Arapların üzerlerinden çıktıkları iddia edilen kimlikler

Geçtiğimiz günlerde Israel'le Hamas arasındaki dolaylı görüşmelerde bir anlaşmaya varılarak hapishanelerde devam eden Hamas militanlarının açlık gevine son verildi.

O gün bugündür, etraf yeniden sükunete kavuşmuş gibi. Hapishanelerde devam eden gerginlik şimdilik sonlandı. En azından ikinci bir emre kadar. Yeruşalayim'de devam eden ayaklanmalar, otobüslere fırlatılan taşlar ve günlerce süren vandalizme şimdilik bir ara verilmiş gibi.

Bu arada Türk basını Israelli polislerin Al Aksa'ya asker postallarıyla girmelerini kınamışlar. Çok esef duymuşlar. Müslümanların kutsal mekanlarını Israelli asker ve polisler postallarla kirletmişler. Haklılar, bir dahaki sefere etrafa taş ve molotov kokteyleri atan militanların peşinden koşan güvenlik kuvvetleri önce dışarıda ayakkabılarını çıkartırlar. Hatta ufak bir jest yapıp bir de abdest alırlar. Siz yeterki üzülmeyin!!

Hamas'la ve Hizbullah'la bitmeyen gerginlik kimi kalp hastalarının kalp atışları gibi, bir inip bir çıkan, düzensiz çarpıntılarla ortaya çıkan bir rahatsızlık sanki. Bir anın değeriyle uymadığı, hiç bir şeye güvenemeyeceğiniz bir durum bu. Bir taraftan sakinlikten, antlaşmadan bahsedilirken ertesi gün bakarsınız etraf yeniden ateş topuna dönmüş.

Geçtiğimiz günlerde Israel kuzey cephesi komutanı yeniden konuştu.  Gelecek savaşta Hizbullah'ın günde 2000 roket atacağı bekleniyor! dedi bir kez daha. Her defasında tekrarlıyorsunuz. bizim bu bilgiyle ne yapmamız gerekiyor?  Nasıl bir hazırlık yapmamızı bekliyorlar?

Hamas'la son çatışmada  bir kaç günde yüzlerce roket yeterince korkutucuydu.

Israel Güvenlik sistemlerinin atılan roketlerin yüzde doksanını yakaladığı düşünülürse, Bu şekilde üzerimize bir günde atacakları 2000 roketin yaklaşık 200 tanesinin  insanların üzerine düşeceği hesabı ortaya çıkıyor!! Peki sığınaklarımız hazır mı? Bir anda başlayacak bir savaşta biz dokuz kat aşağıda bulunan sığınağa nasıl ineceğiz? Bunları düşünmüyoruz!!

Ya da Israel Hükümeti orduyu hazırlarken, siviller ne derece hazırlar böyle bir savaşa?

Bir gün bu tip haberlere uyanıyoruz. Ertesi gün de Israel Hükümetinin, İranı vurmak için 1.5 Milyar dolarlık bir bütçe ayırdığı haberleri ön başlıklarla yayınlanıyor.

Sanırım son dönem seçilen, daha muhafazakar ve eskisinden de azılı Israel düşmanı yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reissi'yle,  Israeli ihya edecek bir antlaşmanın elde edilmesinin pek mümkün olmadığına inanan Israel Hükümeti bu ülkeye askeri bir saldırı gerçekleştirmeye hazırlanıyor. 

Bu son çarenin biz istesekte istemesekte ordunun programında, masada hazır bekleyen ve belki de pek uzakta olmayan kaçınılmaz bir son çözüm olarak görüldüğü ortada.

İran'a saldırı demek, bu ülkeyle bir kaç cephede birden savaş demektir. Güneyde ve Kuzeyde belki de Israel tarihinin en ateşli, en çok kayıp getirebilecek bir savaşına girmek demek olacak.

Böylesi bir savaş için Israel, bugün elinde olmayan kimi yeni savaş sistemlerini satın almak niyetinde görünüyor.

Geçtiğimiz günlerde Bennett Putin görüşmesinin ardından, basına yansıyan haberlere göre, bugüne dek sürdürdüğü Ortadoğu politikasına devam edebileceğine dair Putin'in Israel'e yeşil ışık yaktığı söyleniyor. Yani Netanyahu zamanında devam eden kimi kontrollü ve karşılıklı istihbarat üzerinden Suriye ya da Lübnan topraklarında devam eden saldırılarına Rusya, kendi çıkarları zarar görmedikçe engel olmayacak. Yani durum aynı şekilde devam edebilir dendi. En azından şu an için. Arada İran'ı silahlandırmaya da devam eden aynı Rusya, İran'la yakın askeri işbirliğini de sürdürüyor.

Ortadoğu'daki kaygan zeminde çok akıllı hareket etmek gerekiyor. Bugüne dek güç dengelerinin bölgeyi ele geçirmek için mücadeleden başka hiç bir savaşı olmayan bu bölgenin karanlık rejimlerinin ortasında Israel'in varolma savaşıdır bu.

Radikal akımların kendi aralarında ve her birinin size karşı olan silahlı çatışmalarının arasında kendinizi en ileri teknolojiyle savunmak zorunda olduğunuz bir yaşam, bir politika!!

Her gün olası yeni bir süprize uyanmak ihtimalinizin olduğunu bilerek devam eden bir yaşam.

...................................

Arada Türkiye'de Erdoğan rejimi yeni yepyeni senaryolar yaratır gibi görünüyor bana!

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen Sabah Gazetesi kocaman başlıklarla Türkiye gündemine bomba haberlerle günü açmış.

Bence, Erdoğan'ın halkının gözünde gittikçe düşen değerini yükseltmeye yarayabilcek ilginç bir senaryo izlemini veren haberler bunlar.

Türk Milli İstihbarat'ı MİT, sözde aylarca süren takibinin sonunda, Türk topraklarında faaliyet gösteren 15 Mossad elemanını ele geçirmiş.

Ve haber başlıklarına bakarsanız, bu olayı Türkiye Mossad'a karşı Mit'in büyük başarısı olarak göstermiş. İlginç olan, Türk topraklarında, Israel Güvenlik Birimlerine bilgi sızdırmakla görevli olan ajanların hepsi de Arap.

Okay Mossad için çalışan Arap olamaz mı? Olabilir. Sorun bu değil. Sorun bu Araplardan en az bir iki tanesinin Israel'de güvenlik suçuyla hapis yatmış Hamas teroristleri olmaları!!

Mossad, Hamas militanlarını kendi güvenliğini temin altına alacak faaliyetlerde mi kullanıyormuş??

Bir de gazetede yayınlanan haberde konulmuş olan resim çok ilginç. Sözde militanların üzerinde bulunan kimliklerin bir fotoğrafını koymuşlar. Ajanların kimliklerinde MOSSAD yazıyor.

Ne zamandan beri, son derece gizli olmaları gereken ajanlar, MOSSAD yazılı kimlik taşıyorlarmış?

Bu nasıl bir uydurmasyondur??

Erdoğan, Ankara'da barındırdığı Hamas büyükleriyle birlikte Israel'in puanını kendilerince düşürüp, kendi hanesine uydurma senaryolarla gol yazmakla meşgul sanırım.

Devam eden  agresif politikasıyla, Türkiye'nin dış ilişkilerini klasik bir Ortadoğu komedisine döndüren Erdoğan,  geçtiğimiz günlerde Osman Kavala'yı hapisten çıkarması için baskı yapan 10 önemli ülkenin Büyükelçilerini de Persona Non Grata ilan ederken, tam bir delinin ellerine düşen Türkler 'e de ayrıca kolay gelsin demek lazım!!!

Bizim de yaşadığımız bölgenin kaderi bu. Zavallılaştırılan halkların kabile yönetimlerinin,  diktatörlerin ellerinde daha da zavallılaştırılmaları. Kimse burada yaşayan halkların daha rahat bir hayat seviyesine, daha özgür bir yaşama kavuşmaları için savaşmıyor. Bu bölgedeki esas savaş, din palavralarıyla bölgeye hakim olmaya çalışan tarikatların menfaat savaşları. Biri diğerine ve herkes Israel'e!!!

  

Batya R. Galanti

25 Ekim 2021 Pazartesi

Geceyarısı maceraları!!

İnsan vardır yatağında sakin sakin uyur. İnsan vardır, yorganı ve yastığıyla ve eğer yanında birlikte uyuduğu biri varsa onunla birlikte yatağı savaş alanına çeviririr.

Mesela kızımla kim uyursa sabah şikayet ederek kalkar. Arkadaşları Danielle'in tüm yatağı kapladığını iddia ederler. Bilmem artık bu da bir hiperaktivitemidir yoksa çok derin uyku uyuyan kişilerin kendi bedenlerinin kontrolünü kısmen yitirmeleri gibi bir durummudur?  Kimileri de gece hangi şekilde uyuya kalmışlarsa sabah aynı pozisyonda, aynı noktada uyanırlar. Ben sanırım biraz öyleyimdir. Kimi uykusuz geçen gecelerde oraya buraya dönsemde durmadan, uykuya daldıktan sonra sanırım normal bir uyku tempom vardır.

Geçenlerde oğlum gecenin bir yarısı salonda oturan babasının yanına giderek, "Baba yataktan düştüm!!"demiş.  Genelde küçük çocuklar düşer yataklarından. Biz büyüklerse ilginç bir bilinçaltı hakimiyetinden mi bilmem sınırımızı bilir onu aşmadan sabahı buluruz.  En dar yerde bile yatsak o küçücük alanda sabaha kadar olduğumuz noktada dönerek uykumuzu tamamlarız. Rahat etmesekte sorun olmaz. Oğlumsa 17 yaşında yataktan düşmeyi becermiş sonunda.

Ben 7-8 yaşlarımdayken bir sabah yatağımın altında uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda ben değil de sanki yatak benim üzerimdeydi. Ne olduğunu anlayana kadar bir iki dakika burnumun ucunda duran şilteye gözlerim dikilmiti. Bir de, eğer yataktan düştüysem nasıl olurda o anda uyanmamış olduğuma şaşırmıştım. Ve nasıl olur da bir yerim incinmemişti? Biz büyükler yataktan düşsek herhalde acısı kötü çıkar. Ancak zaten normal şartlarda, uykuda bile çalışmaya devam eden bilinçaltımız vücudumuza hala daha yeterince hakim olduğu için bu tip şeyler bir büyüğün başına çok ender gelir. Ama ben ender desem de bundan seneler önce annem bir kez gerçekten yataktan düşmüştü!!! 

İstanbul'dan buraya kalmaya geldiği zamanlardı. Israel'de daha ikinci senemdi. Bir sabah, ben işe gitmek için hazırlanırken, daha saat altı buçukta annemin yattığı odadan topallaya topallaya salona geldiğini gördüğümde şaşırmıştım. "Anne ne oldu sana?" derken. Annem bana yataktan düştüğünü söylediğinde, Nasıl olur derken.. Annem uykusunda bir yerden kaçmak için bir çukurun üzerinden atladığını gördüğünü ve gerçekten uykusunda sıçramaya kalkınca kendini yerde bulduğunu anlattığında inanamamıştım. Ağrıdan yürümekte zorluk çektitiğini görüp onu acile götürdüğümde ayağının kırık olduğu ortaya çıkmıştı.  Böyle bir kaza Israel seyahatindeki en son planladığı şeydi diye gülmüştük bir yerden sonra.  Bir buçuk ay alçıyla zıplaya zıplaya yürüdüğü günlerde; "Oysa ben seninle gelinlik bakmak istiyordum!!" diye hayıflanıp durmuştu.

Annemin bir defa da uyur gezerlik denemesi olmuştu geçmişte. 

Kapıya doğru gittiği an kendisine gelmiş olması bir şanstı.

Babamın vefaatinin ardından bir gece kendini güzel mobilyalar olan bir salonda görmüş. Gecenin bir yarısı evinin salonunda müzedeymiş gibi gezerken;  "Bu ev bana ne kadar tanıdık, hatta benim evime ne kadar çok benzyor " diye düşünceler sıralanırken kafasında, kapının yanında, tam kilidi açacağı an kendine gelmiş.

Oğlumsa sık sık yattıktan bir iki saat sonra birden salona gelir ve etrafta hayalet gibi turlamaya başlar.

Ben önceleri uyanık olduğunu zannediyordum. Eşim, "Uyuyor!!"dediğinde inanamadım. Ve gerçekten sonradan,  o anlar ona verdiğimiz komutları otomatik olarak yerine getirdiğini farkettim. "Gal yatağına git!" dediğimizde, gerisin geriye odasına gidip uykusuna kaldığı yerden devam ediyor.

Geçtiğimiz aylardaysa bu sefer Gal bir gece beni korkuttu.

Geceyarısı kalkıp mutfağa gitmek istemiştim. Odamdan çıkıp salona gittiğimde birden karşı koltukta karanlıkta, bacak bacak üstüne atmış oturan bir erkek gölgesi gördüğümde, o uykulu halimle kalbim ağzımdan çıkacak gibi olurken aynı saniyelerde karşımda oturanın Gal olduğunu anlamıştım. O ilk anlık süpriz bile beni yeterince korkutmuştu.

Ve yine geçtiğimiz aylarda evde yaptığımız tadilat günlerinin getirdiği yorgunlukla bir gece eşimin çok komik bir macerası oldu..

Bir gece çok yorgundu. Oturduğu koltukta yine  uyuyakalmıştı. Bense mutfakta tam kendime içecek bir şey hazırlıyordum. Bir çok sefer olduğu gibi yarı uyur yarı uyanık benimle konuşan eşime cevap verdikten hemen sonra elimde fincan salona doğru dönüp baktığımda bir saniyeden diğerine onun koltukta olmadığını gördüm. Israel!! neredesin?  derken.. Baktım sokak kapısı açıktı. Saat gece yarısı 12'ye geliyordu. Kapıdan dışarı çıkıp baktığımda Israel dışarıda değildi. Eve geri döndüm, odaya doğru gittim orada da yoktu. Salona yeniden dönüp kapıya tekrar ulaştığımda, yan daireden çıkan kocamı gördüğümde ne olduğunu anlamadım. Sanırım o da ne olduğunu anlamamıştı. Yorgunluktan odaya doğru gideceğine dışarı çıkıp komşunun kilitli olmayan kapısını açıp evlerine girmiş!!! Seni görünce ne yaptılar ? dedim. Salonda oturuyorlardı.  Onları karşımda görünce kendime geldim. 

Israel; "Pardon yanlışlık oldu!"deyip geri çıkmış...

Ben yan komşumu birden salonda bulsam ne yapardım bilmem. Üstüne üstlük bu insanlar yirmi senedir yan yana oturduğumuz eski komşularımız da değiller. Daha bir kaç ay önce bu daireye taşınan genç bir çift onlar. Kim bilir neler düşünmüşlerdir?!!!

Israel sanırım ilk kez bu derece yorgundu!!

Gece girdiğimiz yatağımız genelde en sakin, en sessiz, en kişisel alanımızken kimileri için geceleri de farklı maceralar yaşadıkları yerler oluyor. Hatta yatağın dışına taşan bu maceralar anlata anlata bitirlemez, komik hikayelere dönüyorlar!!

İyi ki hayatta komik şeyler de var...

İyi ki hayata sadece ciddi gözlerle bakmıyoruz. 

İyi ki bizi bir çok açıdan güldürebilen bir beynimiz var!!!


Batya R. Galanti

 




21 Ekim 2021 Perşembe

Irlandalı Yazar Rooney Israeli boykot ediyor

 

Israel'in Ortadoğu'daki işgalinden bahsedenler var hep. Nereye gitseniz aynı şey herkesin düşüncesinde . Bu çok adil dünya düzenini kirleten bir devletin kocaman bir toprağı işgali (!) İngilizleri, İrlandalıları, İskoçları, Hollandalıları, Belçikalıları,  Avustralyalıları Amerikalıları... çok ama çok rahatsız ediyor.

Öyleki şimdiye kadar çok sevdikleri (!) Yahudilerden şimdi çok ama çok nefret eder duruma geldiler.

Amerika'da ve Ingiltere de son zamanlarda Yahudi karşıtı bir sürü olaylar oluyor. Antisemitizm'in boyutları boyumuzu aşar oldu. Halbuki bugünlere dek hiç böyle şeyler yaşamamıştık 😕😁

Geçtiğimiz hafta İrlandalı yazar,  Sally Rooney BDS'se destek çıkarak, Israel işgaline son verene dek, kültürel alanda da olmak üzere bu devleti her hususta boykot etmenin doğru olduğunu savunarak, son kitabının İbraniceye çevrilmesine karşı olduğunu ve buna engel koyduğunu açıklamış.

Ona göre, Israelliler kendilerine ait olmayan toprakları işgal ediyorlar. Ona ve diğerlerine göre Yahudiler buralarda olmamalılar. ( Yahudileri eminim İrlanda'da da istemezdi Rooney!!) 

Dünyanın başka hiç bir yerinde bir tane daha Yahudi ūlkesi olmadığını bilse ya da bilmese farketmiyor. Bu ūlkenin boyutları ve sınırındaki sorunları da ona farketmez mutlaka. 

Yahudilerin bugüne dek sahip olmuş oldukları tek topraklar, Kenaan topraklarıdır. Ortaya cikarılan 2000 yıllık kalıntılar Yahudilerin varlıklarının  belgelerle ispatlandığı yer Israel. Yahudilerin binlerce yıllık tek tarihi evleri burasıdır. Bize ait başka bir evimiz hiç olmadı.

Ancak yine de Tanrının buraları bize söz verdiği hikayesinin sizi  ilgilendireceğini zannetmiyorum. Ancak, bugūnlere dek Diaspora'da özellikle siz Avrupalı kadeşlerimizden gördüğümüz iyi niyet ve kucak dolusu sevginin (!) ardından ne yapmalıydı bu millet???

Nerede olmamızı istersin Rooney??

Senin bir yerin var değil mi?? Hatta bu dünya'da kaç Katolik ülke var??

Kaç Protestan ülke var??

Kaç Müslüman ülke var??

Kaç Arap ülkesi var??? 

Ya peki tarihte, İrlandayı,  ( "sahip oldukları ülkelerini ")  yeni ufuklar, yeni maceralar, yeni bir hayat ve daha fazla imkanlar peşinde koşmak için arkalarında bırakarak, yeni yerlere göç eden Irlandalıların ( onun dedelerinin ) ,  özellikle yeni kıta'da, Amerika'da ele geçirdikleri topraklardaki yerli halka neler yaptıklarını sorsam????

Esas siz Amerikayı terk edin desem??

Avustralyayi?

Yeni Zelandayi?

Kanadayı!!!!

İşgal ettiğiniz tüm topraklardan çıkın desem ben!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Önce siz çıkın!!! Geri verin başkalarından, gerçekten çaldıklarınızı..İnsanlıklarını, kültürlerini, dillerini ve en sonunda da varlıklarını!!!! Siz kimsiniz??!!!! Oradaki yerlilerin bir çoğu yok oldular!! Belki de bu yüzden rahatsınız bugün..geri verilecek adam bırakmadınız ?!!! Kaçı gitti kaçı kaldı??

Rooney'nin bu topraklarda yerlilere kendi babalarının.... İrlandalıların, İskoçların, İspanyol ya da diğerlerinin ne yapmış oldukları umurunda değil!! Bu yerlerde bir tarihin nasılsa, neredeyse sıfırlandığını düşünmez tabii.

Halbuki, Israel'de bugün bizimle beraber yaşamaya devam eden kocaman bir Arap toplumunu göz ardı ediyor. Israelli Arapları. Bu ülkedeki nüfusun yüzde yirmisinin, bugünlere dek bizimle savaşanların teşkil ettiğini bilmiyorlar mı?

Gazze ve Yehuda Somron'da yaşayanlardan bahsetmiyorum ben. Israel'de bizden olanlardan bahsediyorum!!. Burada hemşirelik yapanlardan, doktorlardan, memur ya da şoförlerden.. Parlamento'daki koltuklarından kalkıp hastanede yatan Hamas teröristini ziyaret eden Arap milletvekillerinden bahsediyorum. Israel'de doğan, okuyan, çalışan, emekli olan Arap kadınlardan. İki milyon Araptan. Buradaki ikinci konuşulan dilden. İkinci bir kültürden bahsediyorum....Yaşayan ve soluyan insanlardan!

Bence  Kolonializimi Avrupalı beyaz adama sormak lazım...

1492' te vardığı yeni kıtayı keşfeden Colombus'un ardından buraları işgal edenlere sormalı,  bu kıtanın "insanlarına" neler olmuş diye?

Binlerce değil, milyonlarca yerli Amerikalıya neler oldu??  Kıtanın gerçek sahipleri neredeler?

İşgal, sömürgecilik, kölelik, katliamlar, tecavüzlerle dolu bir tarihten geriye ne bıraktılar? 

Buradaki halkların yüzde doksan beşini yok edenlere sorsam??

Ya Afrika'daki işgali sorsam onlara??

Bugüne dek yeryüzünde devam eden o üstü kapalı ( ???!!!)  sömürünün arkasında yatan bir çok çirkinlikleri, kötütükleri, dünyanın gerçek yüzünü göz ardı edenler, masum olan hiç bir ülkenin olmadığını bilenler sadece Israelle uğraşmakla meşguller...

Ya 1915'te bir buçuk milyon Ermeniyi yok eden Osmanlının çocukları, İzmir'deki Yunanlı, Ermeni nüfusunu diri diri yakanlara ne demeli??.. Edirne'de Yahudilere pogromlar yapanlara? Hiç sebepsiz??? Yahudilerin varlığından bile rahatsız olanlara..  Onlar halbuki sabah akşam Israel'e katil diyorlar... Kendileri, Kuzey Irakı bombalarken oradaki halka çiçekler atıyorlar mutlaka.

Dünya halklarının bugüne dek yazdıkları "masum" tarihi kirleten bir Yahudi Devleti var, insanları çileden çıkartan!!

Bir milyardan fazla nüfusa sahip olan Müslüman dünyasının ortasındaki bu kırmızı işaretli "kolonialist" ülke herkesin kıçına diken gibi batmaya devam ediyor.


20 Ekim 2021 Çarşamba

Israel'de bir düğün


Neve Şalom'daki düğünleri anımsadım geçen gün.

Geçen gün gittiğim bir düğünde, bahçenin bir köşesinde kurulmuş çiçeklerle bezeli hupa'ya doğru, anne babasının kollarında yürüyen genç damadı gördüğümde hatırladım Istanbuldaki düğünleri.

Daha çoğu 20'li yaşların başlarında iken evlenen Yahudi kızlarını anımsadım. Ne isterlerse olsunlar, ister üniversite'de okusunlar,  ister çalışsınlar, ister hiç bir şey olmasınlar, belli bir yaşa geldikleri gibi cemaatin onlardan beklentisiydi evlenmeleri. İçimizden olan, kendi buldukları ya da kendileri bulamazlarsa etraftan ayarlayacakları biriyle tanışıp mutlaka evlenmeleri şarttı. 


                                                          Istanbul Neve Şalom'da bir düğün

Zaten, Neve Şalom'un kapısından içeri gelinlikle girmek bir çoğunun en baş hayali idi. Anne babanın kollarını bırakıp damadın kollarına teslim olmak.

Benimse en çok karşı çıktığım şeydi bu belki. Sadece birilerinin size doğru olduğunu söyledikleri bir yoldan gitmek. Kendime anne ya da babamın ya da toplumun isteği doğrultusunda bir yol çizmek. İlle de onların kabul ettiği şekilde davranmak. Bu beni delirtirken, yeri geldiğinde sinagoga karnı burnunda giren kimi hamile arkadaşlarımı gördüğümde durumumuza adeta acıyordum. Küçücük bir toplumda yaşayan esirler gibiydi bu insanlar. Cemaatin kurallarına göre yaşamaları gerekiyordu.

Anneme ille de siz istediğiniz için kendime damat bulmak zorunda olmak ne saçma derken, insanların farklı hayalleri olabileceğini anlatmakta zorlanıyordum. Çünkü DNA'imize işleyen en büyük özelliğimizdi bizim; " kimliğimizi korumak". Bunun da birinci kuralı erken yaşta cemaatten biriyle Neve Şalom'da okunacak duayla hayatımızı birleştirmekti. Benimse neleri hayal ettiğimin hiç bir önemi yoktu.

İstanbul'un karanlık havasını bırakıp gittiğim güne dek, ben  kendi dilediğim şeyi yapmakta diretmiştim, herşeye ve herkese rağmen!!

Geçen gece. törenin en başlarındayken Neve Şalom'daki o nikahlar canlandı gözümde. Edilen duaların çoğunu anlamadan Amen dediğimiz, her nikahta mutlaka devlet büyüklerine de "braha" gönderdiğimiz, yani kutsadığımız! ( Tora'ya göre Yahudilerin yaşadıkları ülkenin başına dua etmeleri bir mitzvadır!) O bizim kendi halimizdeki Sefarad düğünlerimizi!!!. Kadınların sağda erkeklerin solda yerlerini aldıkları düğünde, Türk Sanat Müziği makamında edilen duaların Amen bölümlerinin geri plandaki koro tarafından Aşkenaz-Israel müziği tarzında okunuşu,  törenin müzikal yönüyle ilgili hafif bir ikilem yaratırdı kulağımda. Oryantal dualara eşlik eden batılı tarz bir koronun yarattığı alakasızlıkların bütünlüğü belki de İstanbul'daki Yahudi toplumunun doğuyla batı arasında sıkışıp kalmış olan kültürünün bir yansımasıydı.


                                                               Israel'de bir düğün
 

Ve ben bir anda bugüne dönüverdim. Hupa'nın altında biraraya gelen iki ailenin ortasında, başlarının üzerinde tuttukları tallitin altında  mutlulukla gülümseyen çifte doğru dönük duran Rav'ın elinde tuttuğu mikrofondan evlilikle ilgili bir fıkra anlatarak başlattığı tören bana kimi geleneklerin burada tamamen özgürluğe salınmışlığını hatırlatıyordu. Israel'de bir bahçenin orta yerinde biraraya gelen insanlar kurulan bir yuvanın mutluluğunu paylaşmak için biraradaydılar.

İstanbul'da son senelerde büyük güvenlik önlemlerliyle girdiğimiz sinagogun içindeyse hiç bir zaman tam olarak güvencede olmamıştık. Yaşadığımız topluma yabancıyken, tekrardan yaşanabilecek bir olaya karşı olan korku farkında olmasakta hep içimizdeydi. Başımıza bir daha benzer bir felaket gelmemesi için gösterilen çabalarsa bunu zorla sağlamanın bazen imkansız olduğunu kanıtlayacaktı bir gün ve  bir kez daha.

2020'de koronanın engel olduğu düğünler bu sene yapılmaya başlandı. Hupa'nın altında birleşen çiftler şimdilik nikahları kıyılırken mutlulukla gülümsüyorlar. Sonuçta bu ülkede evlenenler dünyanın diğer normal ülkelerindeki gibi kendi istedikleri zamanda sadece  kendi seçimleri doğrultusunda bir insanla hayata gülümsüyorlar, korkusuzca ve özgürce!!!


Batya R. Galanti