25 Aralık 2020 Cuma

Geçmişten izler her yerde. Bu yüzlerce, binlerce yıllık tarihi izlerin birleştiği , kimi Arabistan usulü kültür bulamacasının getirdiği daha az estetik yansımalarına rağmen yine de güzel buraları.

                                          

                          

                                              Eski şehire bir kez daha gitmek!

Geçen hafta bahsetmiştim ben. Cumartesi, yaklaşık bir yıl aradan sonra yeniden Ağlama Duvar'indan geçtik şöyle bir .

Benim için sanki hep Yeruşalayim'e gelmişken  bir uğramadan yapamamak hissi gibidir Kotel'e yaptığım  kısacık ziyaretler.

llar önce buraya uzun bir zamandan sonra ikinci gelişimde  hissettiğim yoğun heyecanın anısına bir tekrardır bu sanki. Hep aynı yerde aynı duyguyu, aynı tılsımı aramak!


Dileklerim yirmi sene evvel ne idiyseler,  bugün de aynılar!

Gözlerimi kapatıp değişmeyen duamı tekrarladıktan sonra arabaya bir an evvel geri dönmek için acele eden iki insana kendimi uydurmaya çalışmak bir kez daha

Herşey her defasında  yeterince aceleyle sanki!

Tamam Gal,  bari arabaya başka bir yoldan dönelim mi?

Farklı bir yoldan , farklı bir mekandan geçmiş olalım, ne dersin?

Eşim; " Ama bak oraları daha bir kalabalık olabilir, Korona'dan çekinmiyorsan, sorun yok?!

Açık havadayız ve insanlara yaklaşmadan yolumuza devam edeceğiz! dedim ben, maskemin altından.

Yıllar olmuş Arap çarşısından geçmeyeli..

1995'te ilk kez tek başıma dolaştığım gün  eski şehir neydiyse, bugün de hep aynı..

Çoğu Aşkenaz Haredilerin yaşadığı  Yahudi Mahallesi'nde kılık kıyafetleriyle dindar oldukları aşikar olan  insanları,  kafalarındaki kipalar, ceketlerinin altlarından çıkan tsitsitleri. küçücük kızların diz altı etekleri olmasa Avrupalı zannedersiniz. Çocukların saçları sapsarı, dümdüz.. Şabat için daha itina ile giydirilmişler. Hepsinin bir sürü kardeşleri var. Birlikte oynuyorlar. Başkalarına ihtiyaçları yok. Yeterince kalabalıklar.. Kotel'e doğru, eski şehrin merdivenlerinden  ellerinde pusetle inen, yine haredi genç çiftin arkasından üç beş on, bir sürü çocuk geliyor . Onlar için en anlamlı  Şabat gezmesi bu.

Hafta sonu maceradan maceraya koşmayı aramıyor onlar.

Dindar bir yahudi için  Şabat tüm aile fertleriyle birlikte geçirdikleri günü ifade ediyor. .

Onlar için "dinlenmek";   dua etmek ve bizim  modern hayatta tanıdığımız nimetlerinden tamamen kopup , olabildiğince kendi iç dünyalarına dönük bir gün yaşamak demek.

Tanrı'yla ve çekirdek aileyle birlikte geçecek sakin bir 24 saat Şabat 'ı özetliyor..

Tora'da yazdığı gibi  altı gün çalışacaksın yedinci gün dinleneceksin emrini unutmayan Yahudiler'in yaşantıları bugün hala aynı şekilde devam ediyor.

Israel'de kendilerini dindar olarak nitelemeyip yine de Şabat 'ı bu şekilde yaşayan çok insan vardır. Bu insanlara burada "gelenekçiler"  denir ki bunun adı  "Masortim"dir. ( Masoret, gelenek demek)

Şabat günü hiç bir iş yapmayan, arabaya binmeyen, bütün gün evlerinde sakin bir gün geçiren, arada çocuklarıyla kısa yürüyüşler yapıp, oturdukları çevredeki  parkta bazen yakın dostlarıyla buluşup, kalan zamanlarındaysa uyuyup,  kitap okuyan ve bu şekilde huzur bulan insanlar da çoktur Israel'de.

Arada , Kotel'in bulunduğu meydanı geride bırakan merdivenlerin sonundaki güvenlik kapısı'nda bekleyen polisler var. Buradan çarşıya doğru giden dar yola girmeden , kapıdan Kotel'e inmek isteyen turistler güvenlikten geçiyorlar. Bense sadece dışarı  çıkacağım ve yolumun tam ortasında duran polise pardon derken polis gevezelik ediyor turistlerden biriyle. Beni farkettiğinde özür dileyerek elindeki silahıyla kenara çekiliyor.

Silahlı polisler görmeye alışkın olmayanların en çok rahatsız oldukları şeylerden biri de buradaki bu tip tedbirlerdir..

Israel'de en çok terör saldırısının gerçekleştiği yerlerden biri burası.

Bazen organize saldırılardır bunlar bazense aklına esenlerin kendi kafalarına göre eylemler gerçekleştirdikleri olur..

Belki de bu yüzden eşim pek gönüllü değildir . Eski şehir'den  geçmeği teklif ettiğimde bahaneler arar. 

Bense olasılıkları  görmezden gelebilirim zaman zaman.

Tam da bizim buralardan geçtiğimiz saatlerin ardından iki gün sonra Filistinli bir genç, işte bu güvenlik görevlilerinden bir tanesine ateş açtı. 17 yaşındaki genci polis olay yerinde vurarak öldürdü.

Güvenlik kameralarına yansıyan görüntüler haberlerde gösterildi. Ancak yine de Associated Press ve Reuters gibi haber kanallarında olay şu şekilde verilmiş:  Israel'in,  terör saldırısı olarak " iddia ettiği"  olayda Filistinli bir genç öldürüldü...


Neyse Yeruşalayim'de eski şehir'deki izlenimlerimin tam orta yerindeydim.....

Buralarda  o eski kalabalık yok şimdilik. Her taraf bomboş!. Tek tük yabancı gruplar var.

Bu eski çarşı  hiç değişmiyor.  Kırk sene evvelki aynı insanlar, aynı kılıklar, aynı dükkanlarda aynı hediyelik eşyalar..aynı Ortadoğu havası hep aynı yerde. .

Daracık sokağın iki tarafındaki üç dört dükkandan biri berber!  Hepsi de erkek berberi olan bu dükkanların çoğu öyle antika görünüyorlar ki sanki 150 sene evvelin filmlerinden fırlamış gibiler.. 

Çarşıdaki esnaftan bir  korkum bir çekingem yok.

Gal babasına acele ettirmese, öyle koşuşturmasalar önden, etrafıma daha bir keyifle bakınacağım.

Geçmişten izler her yerde.

Bu yüzlerce, binlerce yıllık tarihi izlerin birleştiği , kimi Arabistan usulü kültür bulamacasının getirdiği daha az estetik  yansımalarına rağmen yine de güzel buraları.

150 senede yapılan kazılarda,  arkamızda kalan  Kotel'in hemen sağ bitişiğinde  II. Tapınağa doğru giden bir yol çıkarılmış , Herod zamanında  İ.Ö 19-20 yılında tapınağı destekleyen kimi duvarlarla birlikte, kolonlar sıra sıra dizili..

Son senelerde ise Kotel'in altında yapılan kazılarda da Tapınak Tepesi'nin  yakınlarına kadar varan  kalıntılar çıkarıldı . Bu kalıntılar içinde II. Tapınak zamanından duvarlar, Memlukluler ve Haçlı dönemlerinden yapılar ve  nice arkeolojik kalıntılar bulunmuş.

İnsanın ağzını açık bırakan şey ise Batı Duvar'nin hemen yanındaki tünellerde gördüğüm iki bin yıllık duvarları meydana getiren kimi devasa büyüklükte taşlardı.. Bazıları onlarca, kimileriyse yüzlerce tonluk farklı boyutlardaki taşların birbirleri üzerine nasıl yerleştirilmiş olduklarını düşünmekten  bile insanın aklı duruyor. Bugünkü teknolojinin olmadığı o zamanlarda bu tip şeyleri o insanların nasıl inşa etmiş olabileceklerini düşünmek bile aklınızı başınızdan almaya yetiyor  

Eski şehrin daracık yolunun sonunda yukarıda vardığımız alanın sağ tarafında Bizans dönemine ait kolonlar altta kalan bir yol üzerinde dizili duruyorlar.. Buranın ismi Bizans döneminde Cardo imiş. Roma'da  Cardo " şehrin kalbi "  denen yermiş. Yani şehrin merkezi imiş burası. İki tarafta dükkanlar bulunurmuş buralarda, o zaman da !  Başımıza bir şeyler gelmeden o kısacık yolu tamamlayıp sol taraftaki araba parkına vardığımızda  Gal mutluydu. Bense senelerden sonra belki de bir gun buraya tek basima gelip bütün bir günü buralari istediğim gibi gezmemin zamanının geldiğini düşündüm . Bir defa olsun buraya belki de sabahtan gelip , bir  daha o tünelleri gezmek, seneler önce girdiğim kiliselere bir kez daha girmek.. O çarşıyı bir kez daha geçmek !


.

Batya R. Galanti

24 Aralık 2020 Perşembe

    Gittikçe daralan çemberi kırmanın tek yolu şimdilik aşı olmak gibi görünüyor!


Pandemide son günlerde yeni gelişmeler var /

İngiltere'de mutasyona uğrayan korona Avrupa'yı hemen yeni önlemler almaya iterken, akılları bizden karışık olan politikacıların bir günden diğerine ne yönde kararlar alacaklarını yakından takip etmek zorunda insanlar.

Şimdilik dünya İngiltere'yle olan teması minimuma indirmiş durumda.

İngiltere'den gelen tüm uçuşlar durdurulurken,  sadece insanları evlerine döndürecek  zorunlu uçuşlara izin var.

Deniz ürünleri ve taze meyve sebzelerin Fransa yolu'yla İngiltere'ye geçişleri ilk bir iki gün tamamen durdurulurken  daha sonra bu kısıtlamalar kısmen azaltıldı.

Şimdi İngilizler tır şoförlerini toplu halde testten geçirme seçeneği üzerinde duruyorlar ancak bu seçenekte olayın karmaşıklığını yüzde yüz çözemiyor galiba çünkü test sonuçlarının çıkması 24'le 48 saat arasında sürüyor. Buda sınırda büyük bir yığılma demek.

Arada birer ikişer başka ülkelerde de bu yeni mutasyon keşfedilmeye başlanırken, kimi insanlar panik içindeler.

Uzmanlar ise genel olarak insanları yatıştırmaya çalışıyorlar.

                                                       Israel'de asılar geçtiğimiz pazar başladı

Israel'de de 4 pozitif vakanın bu virüsü taşıdıkleri ortaya çıktı. Bunlardan üç tanesi İngiltere'den dönmüş kişiler , biri ise burada yapışmış. Bu da demektir ki , Israel'de de bu virüs bir süredir mevcut .

Aslında corona bugüne dek hiç durmadan mutasyona uğruyordu ancak bu yeni keşfedilenin diğerlerinden bir farkı varmış . O da yüzde yetmiş daha çabuk yapışıyor olması.

Bunların yanında tüm haberler olumsuz değil, kimi bilenler, bu son haliyle virüs daha tehlikeli değil diyorlar. ( Ne kadar eminler bilmem!)  tersine daha hafif geçirilen bir çeşit  olduğunu da duydum.

Geçmişte bir yazıda, virüsler insanları öldürmek için insan bedenine girmezler diye okumuştum. Amaçları insan bedenine girip orada onunla birlikte varlıklarını sürdürmekmiş. Bu yüzden zamanla virüsler insanlara kendilerini adapte etmeye çalışıp devamlılıklarını sağlamak için hareket ederler.

Ve virüsler bir yerde adapte oldukça daha az zarar verip, daha hafif reaksoyonlar geliştirmemize de neden olabilirler. Ve bu şekilde insanlar zaman geçtikçe virüse bağışıklık göstermeye de başlarlar..

Geçmişte okuduklarım bana bugün yaşadıklarımıza biraz daha az tedirgin olarak , daha soğukkanlılıkla bakmama da yardımcı oluyor. Ve bu evrende olanlar üzerinde etkim olmayan küçücük bir varlık olan ben ve benim gibi milyonların belkide tek seçeneğimiz kendimizi korumaya çalışarak, bilim adamlarının ve bizi yönetenlerin bize ışık olmaları için dua etmek.

Kimileri biraz daha tedirgin edecek senaryolarla ortaya korkutucu iddialarla da çıksalar, yine de korkmanın ölüme faydası olmadığını bilerek yaşamaya devam ediyoruz.

Bu önümüzdeki Pazar günü , son günlerde bir anda yeniden çok artış gösteren hasta sayısı yüzünden üçüncü kez, şimdilik iki hafta süresince karantina'ya girecek olan Israel'de geçtiğimiz pazar günü sağlık görevlileri, yaşlılar başta olmak üzere herkese aşı yapılmaya başlandı bile. .

Bu konuda dünya öncüsü durumunda olduğumuzu söylediler.

Şimdi genç yaşlı başvuran herkese aşı yapıyorlar .

Yaşlılara ise herkesten evvel bu konuda büyük titizlik gösteriliyor.

Pfızer aşısının  yeni virüs'e de etkili olduğu söylenirken, aklımızı başımıza toplayarak bu olaydan daha büyük zararla çıkmamak adına aşı olmayı kabul etmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor.

Çok yakında aşı olmak için başvuracağım

Eğer geçen gün bir kaç saatimi birlikte geçirdiğim arkadaşımın eşinin testi positif çıkmazsa!!!

Arkadaşımın eşinin yan yana birlikte çalıştığı bayan hasta imiş!

Hasta olan birine aşı yaparlar mı?

Peki virüs varken aşı olunur mu?

Olunursa vücut buna nasıl tepki verir şimdilik en ufak bir bilgim yok!

Yakında milyonların olacağı aşıyla bu sorunu halletmek yolunda önemli bir yol kattetmiş olacağız diye ümit ediyor hepimize çok çok şans ve sağlık diliyorum  ben !



Batya R. GALANTI



23 Aralık 2020 Çarşamba

 

                        Etiketler dostluklara şans vermemizi engelliyor...



Politik duruşlar, ülkeler arası askeri çekişmeler, kitlesel hareketler , kulaktan dolma fikirler beynimizi hiç durmadan şekillendiriyor ve bir noktadan sonra etiketler yüzünden insanların gerçek yüzlerine bakma şansını kaybediyoruz.  Etiketler dostluğa bir şans vermemizi  gerçek bir insan olmamızı engelliyor.

İnsan denen varlığı güzel sözlerle ifade etmekte zorlanıyor bazen kişi.

O kadar fazla nefret var ki.

Halbuki kimliğini önemsemeden insana sadece herhangi biri gözüyle bakabilseniz belki de size çok benzeyen birisini bulacaksınız karşınızda. Aynı şeylere gülen, sizinle aynı şeylere ağlayan, belki sizinle aynı takımı tutan, aynen sizin gibi annesi için yapamayacağı şey olmayan, tatillerde en çok istediği şey çocuğuyla birlikte olmak olan, filmin en son sahnesi'nde aynen sizin gibi göz yaşlarını tutamayan ...

Hiç keşfetmediğimiz diyarlarda, başka toplumlar, başka köyler, başka zannettiğimiz köşelerde, apayrı kültürlerine rağmen bizimle fazlasıyla ortak şeyleri olan insanlar var.

Farklılıkları o kadar önemsemezsek.

Düşmanca bakmayı bırakırsak. Bir kez şans tanırsak!

Sizden hiç uzak olmayan bir "insan" daha var aslında! "Sizden ve yanınızda, en yakınınızda olanlardan başkaları daha var.. onlara bir kez gerçek anlamda bakabilseniz, belki onları da sevebirdiniz!

.......................


2017'de bir hikaye okumuştum. Erdoğan'ın Suriye'ye gönderdiği bir Türk askerinin cephe'de başından geçmiş bir şeydi bu..

Erdoğan'ın kararıyla başlatılan Fırat Kalkanı Opersayonu çerçevesi'nde, Daeş ve Suriye Demokratik Partisi (  Kuzey Suriye'deki Kürtler ) ordularının ,  Güneydoğu'daki  sivil hedeflere yaptıkları roket saldırılarına karşı bu bölgeyi kontrol altına almak ve  Kuzey Suriye'de  güvenli bir bölge oluşturmak için gönderilen Türk birliklerinin  içinden bir askerin günlüğünden yansıyan merhamet dolu bir hikaye bu

Annelerini, ailelerini,  sevdikleri kızları evde bırakarak cepheye giden çocukların kaderlerini belirleyenler bu dünya'da sevgiyi ve kardeşliği yok etmekte büyük rol üstlenenler tarafından savaşa giden bir gencin başından geçen basit bir olay bu.

Olay basitte olsa bence içinden çıkarılabilecek büyük bir ders var .

Suriye'ye savaşmaya gönderilen askerlerden  Uzman Çavuş Ömer Özkan'ın, El Bab'daki çatışmalar sırasında bitkin halde bulduğu ve 'Barış' adını verdiği kediyle ilgili bu  bahsettiğim olay!

El Bab'ta., olabilecek en kötü şartlarda savaşırken yıkıntılar arasında berbat bir halde bulduğu kediyi bırakıp gitmeye kıyamayacak kadar merhametli bir gencin verdiği insanlık dersi bu.

Çatıştığı cephede karşısına çıkacak düşmanı öldürmekle görevli bir genç..... Eğer o  öldürmezse karşısındaki gencin onu öldüreceğini bildiği için savaşmak zorunda . . Evet sadece bu sebepten savaşmaya devam edecek. Öncelikle hayatta kalmak için!  .

Belkide kurşunları bir ya da bir kaç hedefi vurmuştu bile!!

Savaşın tüm acımasızlığına rağmen bulduğu kediye tüm sevgisiyle bağlanabiliyor genç bir insan. Günlerce bir elinde tüfek ve göğsünün içine sığınarak mırıldayan, homurdayan sıcacık bir varlıkla beraber yoluna devam ediyor. Yapabildikçe, devam edebildiği yere kadar...Onunla yemeğini, suyunu paylaşan asker bulunduğu koşullarda kediyi hayatta tutmaya devam edemeyeceğini bildiği için sonunda telefonu aracılığıyla sosyal medya hesabından bir bildiri yayınlıyor. Bu bildiri sayesinde Gaziantep Canlı Hayatı İyileştirme Derneği Başkanı Cengiz Özkan kendisiyle iletişime geçiyor ve uzman çavuş kediyi terhis olan erlerden birine teslim ederek hayatını kesin olarak kurtarmayı başarıyor.

Savaş ve çatışma ortamının tam yerinde bir kedinin canını kurtarmak için elinden geleni yapan kocaman yürekli o er acaba karşı tarafta kendisiyle aynı yaşlarda bir genci istemeden de olsa öldürmüş olabilir mi?

Karşı tarafta çatışan gençler arasında aynı yürekte insanların olmadığını peki kim biliyor?!

Bir gaye için birileri tarafından çatışmaya gönderilen askerlerin hemen hemen hepsi birbirleriyle benzer nitelikleri taşıyan genç insanlar.

Hepsinin sevdikleri var.. Geride bıraktıkları..aşkları, kardeşleri..birer yuvaları var.

O çatışan gençleri cephe yerine bir sınıfa koysalar, yan yana oturtsalardı ne olurdu? Onlara matematik, fizik ve kimya öğretselerdi  Birlikte tenefüse çıksalar, sabah evde anneleriyle son kavgalarını birbirlerine anlatsalardı, ne kadar çok sevebilirlerdi birbirlerini.. Ne iyi dost olabilirlerdi.

Ama farklı topraklarda, farklı köylerde, farklı hikayelerle büyütülünce , gönderildikleri dağlarda  üzerlerinde farklı bayrakların üniformasını taşıyan başka gençleri öldürmek zorunda bırakılıyorlar.

Birilerinin hikayeri daha başlamadan bitiyor!


..................


Geçtiğimiz günlerde Güney Fransa'da Miss Provence seçilen ( güzellik kraliçesi ) April Benayoum sosyal medya'da babasının Israelli olduğunu yazmış..

İsaelli bir babanın kızı olmak ne zormuş.

Bazen tek suçunuz isminiz olabilir!

Tek suçunuz belli bir yerde doğmak, belli bir insanın kızı olmak olabilir.

Tuhaf değil mi?!

Yok değil !

İnsanlar öyle!

Çoğu böyle!

Babası Israelliymiş efendim!

Şeytanın kızı sanki!

Vurun kahpeye..

Genz kızın o güzel gözlerinden ne kadar göz yaşı akmış olabilir bugünlerde bilmem..aldığı nefret mesajları.. tehtidler yüzünden.

Nefret söylemlerinin en yasak olduğu, bu konuda en çok titizlik gösterilen ülkelerden birinde böyle durumlar yaşanması üzücüdür!

Bu nefret sözleri toplumun hangi kesimlerinden çıkmış bilmiyorum!

Belli bir kesimden mi? Bir çok kesimden mi ? Farkeder mi?!

Neyse bu nefret bir anda ses getirmiş!

O da önemli!

Fakat sadece isminiz, sadece dininiz, kimliğiniz yüzünden böylesi bir nefretle karşılaşmak hayal kırıklığı yaratıyor bir kez daha.

Kim daha az insan , belli bir ismi taşıyanlar mı?  yoksa ; " Hitler'in ellerinden kurtulan bir tane daha " diye yazanlar mı?!

Yazımın başında da söylediğim gibi, insanlar nefret dolu..Başkalarına şans tanımayanların yarattığı toplumlar bu nefreti taşımaya devam edecekler.

Etiketler hiç silinmeyecek.. bununla yaşamayı öğrenmesekte savaşmaya devam edeceğiz, ırkçılıkla, antisemitizmle..

İnsan olanlar, bu tip söylemlere karşı duranlarsa bu dünyayı kısmen de olsa dengede tutmaya devam edecekler!




Batya R. GALANTI


21 Aralık 2020 Pazartesi

Filistinlilerse herşeyi bence çok yanlış değerlendiriyorlar. Gururları kırılmış, hakları yenmiş gibiler! Halbuki Ortadoğu'daki barış ortamı sadece Israel'in çıkarlarına değildir buradaki Araplar da bundan kazanacaklardır.

 

                  


                                           Geçmişi geçmişe gömerek geleceğe bakmak


Israellilerin ilginç özelliklerinden biri birbirlerine  çabuk sinirlenip, bağıra çağıra kavga ettikten iki dakika sonra hiç bir şey olmamış gibi davranabilmeleridir. Sabırsız görünürler, birbirleriyle her an her konuda tartışabilirler. Ancak bu onların beş dakika sonra kaldıkları yerden devam etmemeleri için bir sebep değildir..Tabi bu kültürün içinde büyümeyenleri bu durum hayretlere düşürebilir.

Örneğin, Türk Kültürü'nde gurur herşeyden önce gelir. . Türkler birbirlerine karşı yeterince saygılı olmak zorundadırlar.  Eğer birisi bir başkasının "gurur' unu " incitecek bir söz söyler, bir hareket yaparsa bu dünya sonu olabilir. Onlarda böyle konularda mantık yaşanan duyguyla bir denge kurmaz. Kısaca gururlarının incindiği anda mantık devreye girmez pek!

Tüm  yardımseverlikleri ve nezaketleriyle birlikte onlarla bazı hususlarda çok itinalı davranmalısınızdır. Bu toplumun içinde belli bir kitle vardır ki bunlara en ufak bir uyarıda bulunamaz, hatta bazen bu yüzden kendinizi savunamazsınız!! Gerçekten sorun yaşayabilirsiniz. Gereksiz yerde güç kullanmak toplumun davranış kalıpları içine iyice yerleşmiş bir olgudur orada.

Buradaysa insanlar gün boyu sinirlenebilirler ama kelimeler genelde gurur meselesi değildir. Küfürler boldur ama etkileri genelde pek yoktur. Akılla duygu sanki herşeye rağmen daha birbirinden ayrı hareket eden şeylerdir.

Sanırım her toplumun kendine göre geçirdiği aşamalarla oluşan şeyler bunlar.

Din, dil,  göçler, cografi konumlar, farklı toplumlarla yan yana yaşayanlar arasında oluşan kültürel etkileşimler insan davranışlarını da şekillendiren şeyler. .

Yahudiler eğer herşeyi gurur yapsalardı bugüne dek varlıklarını sürdüremezlerdi kesinlikle. .

Hayat insana bazen menfaat için susmayı, yeri geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi devam etmeyi öğretiyor.

Ve birikimlerinizle birlikte öğrendikleriniz bireysel ilişkilerinizin yanında toplumsal , politik değerlerinize de yansıyor.,

Türklerin kendi kendilerine pek öğretemedikleri  bir deyimleri vardır, !;" Keskin sirke küpününe zarar" !

Yahudiler ( Israelliler )  geçmişi bir yerde geçmişte bırakmayı en çabuk becerebilen haklardandır diye tahmin ediyorum.

Dün savaşılan bir ülke'yle bugün barışıldığında ertesi sabah valizlerini toplayan binlerce Israelli o ülkeyi ziyaret etmeğe hazırdır.

Geçtiğimiz 15 Eylül'de Arap Emirlikleri ile Israel arasında imzalanan tarihi antlaşmanın aynı akşamı Dubai'ye uçuş fiyatları hakkında haberler çıkmıştı bile.

Bir hafta sonra pandemi'ye rağmen bir kaç bin  Israelli buralarda tatil yapıyordu.

Son haftalarda ise  on binlerce Israelli Dubai'ye akın etmiş durumda..

Sanki aramızda bugüne dek hiç savaş geçmemiş gibiyiz.

Israelliler Türkiye'ye de uzun seneler gitmeye devam ettiler, Erdoğan'ın tüm düşmanlığına rağmen bugüne dek Türk Halkının  bizim 

düşmanımız olmadıklarını savunurlar, ( Bence bu konuda hafif bir yanılgıları var.  )

Bugüne dek Türkiye'ye olan hayranlıkları bitmeyen büyük bir kitle var Israel'de..

Son senelerde iki ülke arasında durum iyice gerilmeden buralardan vaz geçmediler.Ne  Bodrum'dan , ne Marmaris ne  Antalya ve de tabi İstanbul'dan!Şimdi ise Ortadoğu'da, Körfez Ülkeleriyle Israel arasında  tam bir barış havası esiyor.Mısır ve Ürdün'le yapılan barıştan çok daha sıcak,  birlik ve çıkar getiren bir barış bu.Bir rüya sonunda gerçek olmuş gibi geliyor insanlara.

Karşılıklı menfaatlerin bir araya getirdiği 
eski düşmanların kurabilecekleri ortaklıklar, 
bu bölge'deki halklara sadece daha iyi bir 
gelecek getirebilir, Bunu sonunda Araplar da anladılar sanırım.

Filistinlilerse herşeyi bence çok yanlış değerlendiriyorlar. Gururları kırılmış, hakları yenmiş gibiler!  Halbuki Ortadoğu'daki barış ortamı sadece Israel'in çıkarlarına değildir buradaki Araplar da bundan  kazanacaklardır.

Körfez ülkeleriyle ilişki olmadığında Israel'in bir şeyleri kaybetmekten korkusu yoktu, çünkü kaybedilecek bir şey yoktu.

Şimdi ise, Araplar hem Filistinlilere hem Israellilere eşit konumda duruyorlar. Ve Israel Araplarla yaptığı ticari, kültürel ve güvenlik antlaşmaları yüzünden onlarla belli bir  çıkar ilişkisi kuruyor. Bu da Araplara, Filistinlilerin haklarını daha fazla korumak ve daha iyi bir gelecek için Israel'den ödünler bekleyecek şartlar öne sürmeleri şansını da getirecektir mutlaka.

Bu  yeni  şartlarda bence akıllı davranılırsa bölge halkları için sadece daha iyi bir gelecek söz konusu olacaktır.

Gazze'deki Hamas ve daha da radikal akımların nasıl sona ereceği ise ayrı bir sorundur.Buralara Katar'dan, Türkiye ve İran'dan aktarılan paralar sadece terör hücrelerine ve radikal gruplara akıyor . Halksa mılyarlarca dolarlık yardımlardan hiç bir şey görmüyor!!

Abbas'ın da Israel'in Körfez ülkeleriyle olan barışa tepki göstermek yerine Israelle yeniden barış masasına oturmasının zamanı geldi.

Bugün her ne kadar Sünni Araplarla yakınlaşsa da Israel'in en büyük rüyası İran'ın da içinde olacağı  gerçek bir bölgesel barıştır. Bu konuda beslenen ümitleri son günlerde bir çok ciddi ağızlardan duyduk Israel'de.


Batya R. GALANTI










20 Aralık 2020 Pazar

Hayat çıplak gözle baktığımızda hala son derece güzel şeylerle dolu. İşte bir an o görünmez varlığın dünyayı nasıl alt üst ettiğini düşündükçe bu yaşadığımız hikayenin, bu tarihi olayın orta yerinde iken, dün Ein Karem'e gelmeden evvel uğradığımız Kotel'de ( Ağlama Duvarı'nda) Tanrıdan ne dileyeceğimi bilemediğim an aklıma geldi. Ve o belirsizlik içindeki duygularım ve bocalamalarım arasında bir yerlerde yoluma çıkan dindar kızın Tanrı'dan bana ihtiyacım olan işaret olduğunu düşündüm.

   


                          Güneşli bir hafta sonundaki dileklerim



Günlerce yağan yağmurların ardından Israel'in ılıman iklimi yeniden bize hatır yaptı. Hafta sonunun gelişiyle işlerinden başlarını kaldırıpta nefes almak isteyenlere yeniden mükemmel  hava şartları sunarak;  en azından sokaklarda, deniz kıyısında buluşmak isteyenler için bir kez daha fırsat doğdu..

Cuma günü Tel Aviv'de,  Allenby ve Shenkin arasında dolaşırken buraları neden bu kadar sevdiğimi hatırlatan o enerji yeniden her yerdeydi.

Yirmi derece dolaylarındaki hava sıcaklığı öncelikle insanın içini bir kez daha ısıtırken, genç nüfusun yoğun olduğu bu şehirde atmosfere yansıyan dolu dolu bir yaşam hissi vardı yine. Her defasında yeniden sizi buraya çeken bir enerji bu.

Korona yüzünden sözde kapalı olan cafeler ve kimi bar ya da restoranlar son aylarda kendilerine ister istemez yeni yollar buldular. Take away sistemle çalışan bu yerler, sandwich, pizza, hafif içkiler, dondurma ya da tatlıları dışarıda  kuyrukta sabırla bekleyen gençlere keyifle, tek tek hizmet veriyorlar..

Sonra tüm bu olumlu havanın orta yerinde bir kez daha insanlara bakıyorsunuz. Çoğu maskelerini yüzlerinden çıkarmasalar da kimileri pervasızca ne istiyorlarsa onu yapıyorlar.

Shenkin'de bir noktada bir sürü insanın biriktiğini gördüm. Biz de uzun zamandan sonra dördümüz birlikteydik. Arada yavaş yavaş kaybolan güneşle birlikte hava hafiften serinlerken , Israel'in ( eşimin ) bana , karnın açtı biliyorum ama tüm istemediğin şeylerden sonra belki bir meyve suyuna hayır demezsin derken, yaklaştığımız küçük köşk'teki genç adam dünyanın en lezzetli meyve shake'ini sadece onda tadabileceğimizi söylüyordu, çevremizde bir sürü genç insan arasından bize doğru yönelerek.

Ben de, " O zaman bana ananas, banana shake'i hazırla sen!" dedim.  Ya kavunla hindistan cevizi'ne dersin.?  diye sordu. Hepsi olur!! Biraz daha serinleyen havada  buzlu meyve suyu elimde yürürken hafiften üşümeye başlarken bir o kadar da keyif aldım .. Sonuçta dünyanın en lezzetli shake'imiydi bilemem ama gerçekten güzeldi.


Arada ara sokaklara girdiğimizde, aylardan sonra yeniden açılan "Sanat pazarında"  da biraz etrafa göz gezdirmeyi ihmal etmedik .Sanatçıların kendi el işi çalışmalarını sattıkları bu ünlü mekan tekrardan insanla dolmuş.. Yüzlerde maskeler olmasa bir an için herşey geride kaldı zannedersiniz!

Bir sürü rengarenk şeylerle dolu pazardan geçerken uzun zamandır görmediğim bir arkadaşıma rastladım. O da o çok marifetli elleriyle diktiği çantalar ve yastık kılıfları satıyor burada haftada iki kez. Tabi virüs tavan yapıp etraf kapanmadıkça!

Hayatın tüm temposu tamamen değişti bu son sene.. Bir açılıp bir kapanan piyasa kendini toparlayana kadar yeniden yükselen virüs bu güzel enerjiyi bir kez daha söndürüyor.. Tam herşey normale dönecek gibi olacakken , etraftaki o gözle görülmeyen düşman durumu değiştiriyor.


Cumartesi ise bir seneden fazla bir zamandan sonra kendimizi Yeruşalayim dağlarında bulduk..

Rişon'dan çıktığımızda neredeyse terleten bir sıcak vardı. Ama sadece kırk dakikalık bir yolculuktan sonra vardığımız bu şehrin yüksekte olduğunu unutmuşum ben. Bu yüzden oralarda hava  daha serindi, tüm parlayan güneşe rağmen..

Israelliler gezmeyi çok seven bir millet.

Hafta sonu, dati'ler yani dindarlar dışında herkes mutlaka kendini doğa'ya , dağlara , tepelere...mutlaka bir yerlere atıyorlar.

Yeruşalayimi çevreleyen dağlardan arabayla indik yeniden, Ein Karem'in aşağılarında bir sürü güzel butikler ve restoranların bulunduğu bir mahallede bulduk kendimizi. Bir yerde dolu arabalar görünce biz de park ettik.

Ilk anlarda Gal memnun görünmese de pek aldırmamaya çalıştık. Ağaçlık, dar bir yolda herkesi takip ederek, bakalım insanlar nereye gidiyor dedik..

O an anımsadım; iki sene evvel buraya kuzenimle gelmiştim ben! dedim eşime.. Çok sevimli bir yer burası..

Bir dondurmacının önünde bir sürü genç bekliyordu, başka bir noktada pizza için insanlar kuyruktaydılar..

Yolun sonunda vadiden yukarıdaki dağlara doğru yemyeşil bir manzarayı karşımıza aldığımızı gördüm. Aşağıdan, yeşil tepelere bakan noktada herkes resim çekiyordu. Yolun öbür tarafındaysa,  girişinde Fransızca "Brasserie" yazan,  meze çeşitleri satan dükkandan çıkanlar aldıkları sepetlerini birer şişe şarap ya da birayla birlikte yanında bir iki ıvır zıvır şeyle doldurmuş karşıdaki yeşillik alanda piknik yapmaya gidiyorlardı. Bizse Gal'in yeterince artan gerilimi karşısında yolumuza gerisin geriye devam etmek zorunda kalırken ben bir gün önceden hazırladığımız güzel yemeklerle donatacağımız sofrayı düşünerek çok fazla sinir olmamaya gayret ettim bir kez daha. Arabada giderken gördüğüm manzaralardan keyif almaya çalışırkense radyo'da virüs'ün son variyasyonunun İngiltere'de yayıldığını söylüyordu haberler..


Burada Pfızer'in aşılarına bugün başlanırken, kendisini yenileyen virüs'e karşı da etkili olduğunu iddia ettikleri aşıyı yaptımak istemeyen çok insan var!

Profesörlerse bir süredir televizyonlardan bu salgından kurtulmamız için milyonların kendilerini aşilatmaları şart diyorlar!

Hayat çıplak gözle baktığımızda hala son derece güzel şeylerle dolu. İşte bir an o görünmez varlığın  dünyayı nasıl alt üst ettiğini düşündükçe bu yaşadığımız hikayenin, bu tarihi olayın orta yerinde iken, dün  Ein Karem'e gelmeden evvel uğradığımız Kotel'de ( Ağlama Duvarı'nda) Tanrıdan ne dileyeceğimi bilemediğim an aklıma geldi. Ve o belirsizlik içindeki duygularım ve bocalamalarım arasında bir yerlerde yoluma çıkan dindar kızın Tanrı'dan bana ihtiyacım olan işaret olduğunu düşündüm.

Duvarda öylesine etrafa baktığımda dua etmekten çok etrafımdaki insanları incelemeye dalmıştım ben. Korona yüzünden bölüm bölüm ayrılmış alanda çok fazla insan yoktu dün. Kadınlar birbirleriyle olan mesafeyi korurlarken, kimileri ellerinde kitapla dua ediyor,  bir diğerleri yaslandıkları duvarda  dilekte bulunuyordu. Ben bir süre gözlerimi kapatarak etraftan kulağıma gelen yalvarışları dinlerken içimden sadece Amen diye takrarladım bir kaç kez.Ve sonunda duvardan yavaş yavaş uzaklaşmaya başlarken ,  uzaktan bir kız  " Braha istermisin ?" diye sordu bana. ( Braha, bizde bendision yani kutsamadır) Braha insanlara Tanrıdan gelen bir şeydir !

Bu kızın yüzünde öyle bir temizlik ve saflık vardı ki, gözlerindeki ışıltıda ihtiyacım olan duanın onda olduğunu hissettim bir an.

Tabi isterim  dedim. Elinde iki buket vardı. O iki buketin hangi bitkiler olduklarını anlamadım. Kız tek tek buketleri elime tutuşturdu ve iki kez ayrı bir braha söylettirdi bana.

Ve en sonunda Tanrı'dan sana sağlık diliyorum dedi! Ben de aynısını onun için diledim. Yüreğimin derinlerinden geldiği gibi!  Sanki dün o duvara o genç dindar kızdan braha almak için gittim ben.

Kendim ve tüm sevdiklerim için!



Batya R. GALANTI






19 Aralık 2020 Cumartesi

1948'e dek Yahudiler şartlar ne olursa olsun Avrupa'da yaşamaktan başka çareleri yoktu. Bugünse ille de Şabat, ille de kaşer , ille de dine uygun kılık kıyafet diye tuttururyorlarsa belki de Brüksel'de değil kendilerine Israel'de bir ev almalılar..

      


                        Ya Avrupa'da Avrupalı gibi yaşarlar ya da terk ederler



Bundan iki gün önce Israel gazetelerinde Belçika'daki  Kaşer ve Helal  Et Kesiminin yasaklandığına dair çıkan haberler ilginç.. 2012'de Almanya'da da sünnet yasaklanmıştı. Sanırım daha sonra itiraz mahkemesinden çıkan kararla bu yasa iptal edilmişti.

Şimdilik Avrupa,  bünyesi'nde barındırdığı dini azınlıkların bazı törelerine karşıt kararlar almak isterken  bugüne dek herşeye rağmen demokrat kurumlar aracılığıyla Yahudiler ve Müslümanlar din õz gürlüğü adına hakları için mücadele etmeye devam ediyorlar.

Belçika'da da Yahudi Cemiyet Başkanı bu son yasaya itiraz için mahkemeye başvurmuş ve Yahudi Cemiyeti'nin Belçikalı Avukatı bu yasanın Belçika'daki din özgürlüğüne aykırı olduğunu savunmuş..

Sünnet ve Kaşer et yemek gibi Yahudi  gelenekleri,  özellikle Hıristiyanlara tamamen yabancı gelen ve günümüzle çok uyum sağlamadığı düşünülen kurallardır.

Tanrının, doğanın erkeğe bağışladığı  cinsel organın bir kısmını dini bir törenle kesmenin akıllarına uymamasını anlamak  mümkünse de binlerce yıldır sorunsuz devam eden bir uygulamanın bir başkasını rahatsız ettiği gerekçesiyle yasaklanması da üzücüdür.

Kaşrut kurallarına göre hayvan kesimine neden karşı çıktıklarını bilmiyorum. Yahudilerin ya da Müslümanların bu kesimleri Avrupa'da hangi şartlarda yaptıklarını ben görmedim. Uygulamada açıkça doğru olmayan şeyler var mı bilmiyorum ama eğer olması gerektiği şekilde yapılıyorsa Kaşerut Kuralları insan sağlığını koruyan kuralları temel alır. Yahudi geleneklerine göre hayvan kesimi ise hayvanın acı çekmeden hemen ölmesini sağlamak ister. Yani Yahudi usulü şhitaya göre hayvan keskin bir bıçakla bir kerede şah damarından kesilir.

Tüm bunlar bir tarafa, bugünkü modern dünya'da, modern fabrikalarda en iyi şartlarda yapılan kesimlerin olduğu Avrupa'nın orta yerinde kendi şartlarında kesim yapmak isteyen insanlara karşı yasalar çıkardıklarında sorun belki gerçekten bazı şeyleri kendi standartlarında görmediklerinden dolayıdır  diyorum ya da bir çeşit düşmanca karşı duruştan kaynaklanan şeyler vardır hala .

Belçika, Avrupa'da radikal dini akımlardan en çok etkilenen ülkeler arasında. Brüksel'de bazı mahalleler , ( eskiden Yahudi mahalleleri olan yerler ) radikal islamcıların ellerine geçmiş durumda. Ve son yıllarda Belçikda'daki normal insanlar bazı İslamcılardan yeterince rahatsız olacak durumlar yaşayabilmekteler.

Helal et kesimini yasaklayarak, oradaki İslamcılara karşı bir yasa çıkarmak istemiş olabilirler mi bilmem. Ve bunun için sadece İslamı karşılarına almamak için yasayı bu tip uygulamaları olan Yahudilere de getirmiş olabilirler.

Ya da kısaca , benim ülkemde ben nasıl yapıyorsam siz de öyle yapacaksınız...düşüncesiyle bu karar çıkmış ta olabilir.

Sonuçta demokrasi bir yere kadar işler. Dünya'da demokrasinin yüzde yüz olduğu bir ülke var mı?

Hayır! 

Peki şimdi ya bu karar tasarısı geri çevrilmezse ve kesin olarak uygulanmaya başlarsa Belçika'daki Harediler ( Yahudi Ortodokslar ) ne yapacaklar?

- Ya vejetaryen olacaklar ..( haha!! )

- Ya Israel'den et ithaline başlayacaklar. ( Bu konuda da bir sorun çıkarılmazsa! )

- Ya da yaşadıkları ülkeye daha fazla entegre olacaklar.

"Ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin! "  der Türkler..

Bugüne dek tolerans ve anlayışla , dinlerini uygulamaya devam eden Yahudiler sanırım gittikçe dinden uzaklaşan Avrupa'da bundan sonra daha az anlayışla karşılanacaklar.

Yahudilerin inanıcını benimsemeyen Avrupa, her ne kadar Yahudilikten çıkmışsa da Yahudilikten tamamen uzaklaşan Hıristiyanlığın benimsemediği uygulamaları artık kendi kıtalarında görmekten hoşnut olmayabilirler.

1948'e dek  Yahudilerin şartlar ne olursa olsun Avrupa'da  yaşamaktan başka çareleri yoktu. Bugünse ille de Şabat, ille de kaşer , ille de dine uygun kılık kıyafet diye tuttururyorlarsa belki de Brüksel'de değil kendilerine Israel'de bir ev almalılar..

Ya Avrupa'da Avrupalı gibi yaşamayı kabul ederler ya da ordoksluklarını sorunsuz yaşayacakları tek ülke'ye geri dönerler..


 

Batya R. GALANTI








17 Aralık 2020 Perşembe

Mahmut Abbas son dönemde, imzalanan Abraham Accords yani Ibrahim Sözleşmesi'yle birlikte Körfez Ülkelerinin arka arkaya Israel'le ilişkilerini normalleştirmeye başlamalarından dolayı Arap kardeşleri tarafından sırtından bıçaklandığını hissediyor ve kendine bir şekilde destek arıyor.

                    




                               Me'arat Ha Machpela'daki Hanukkah mumları!



Israel'de yeniden Hanukkah'nin gelişiyle ülke ışıklarla doldu.  Her gün yakılan bir muma ertesi gün  bir tane daha eklendi. Tel Aviv'de , Haifa'da, Hertzelia ve Rişon'da..ülkenin her yerinde mumlar yanıyor..

Bu gece sekizinci ve sonuncu mumla Hanuka bitecek..

Hevron'da da  Me'arat Ha Machpela dediğimiz, yani Patriark Mağarası (Mezarlığin'da) da bir Hanukiya bulunuyor. Her sene büyük güvenlik tedbirleri altında  bu kutsal yerde de Hanukka kutlanıyor. Israel'in farklı yerlerinden aynı günlerde burayı ziyaret eden dindar Yahudiler burada  ( tüm tehlikeye karşı ) dua etmeye geliyorlar.

3700 yıl evvel Avraam'ın vefaat eden ilk eşi Sara'yı gömmek için elindeki 400 gümüş parayı ödeyerek satın aldığı toprak burası..Hevron'un güneyinde bir mağara .  Aynı yerde daha sonra Avraam Aveinu'nun kendisi ve çocukları Yaakov, Yitshak  ve karıları  Rivka ve Lea ile birlikte gömüldükleri mezar yeri..

Yeruşalayim'de Har-Ha Bayit'in  ( Beit Ha Migdash'in kalıntılarının olduğu yer )  yani Al Aksa 'nın  bulunduğu mekandan sonra  Yahudiler için en kutsal ikinci yer, Me'arat Ha Mahpela.

Askerlerin güvenlik çemberi altında her sene genelde harediler ve siyonist dindar yahudiler burada  Hanukkah mumları yakıp şarkılar söylerler ..

Bu sene de bu kutlamalar her yerde olduğu gibi burada da tekrarlanıyor.

Mahmud Abbas'ın danışmanı Mahmud Al-Habbash Hanukkah'nin ilk günlerinde Israel'in bu hareketlerinin " Müslümanlığın temiz inancını kirletmek "  olduğunu ve bu tip organize duaların bir savaş suçu kabul edildiğini beyan etti

Neden acaba?


Yahudilerin burada dua etmeleri müslümanlık için kutsal dedikleri bu yeri neden kirletsin acaba?

Filistinliler buraların tarihini unuttukları için mi boyle konuşuyorlar?

Yoksa yine dünyanın dikkatini bir yerlere çekmeye mi çalışıyorlar?

Halbuki bu yerin tarihine dönüp şöyle bir göz atsak herşey netlik kazanır diyorum ben..

Yahudiler'in I.ve II. Tapınak dönemlerinin ardından,  I.S 300 'lerde Bizanslılar buraları aldıktan sonra bu yerde kilise yapılmış.. Daha sonra Araplar 7. yüzyıl ortalarında Yeruşalayim'ı kuşattıklarında, İbrahim Mabedi olarak çağırdıkları Me'arat Ha-Machpelah'yı  Cami'ye çevirmişler ve buranın yanında aynı dönem Yahudilerin iki küçük sinagog inşa etmelerine izin vermişler.

1100 senesinde  buraları Haçlılar aldığındaysa bu kez onlar aynı yerde yine kilise inşa etmişler. Ve  burayı Yahudilere tamamen yasaklamışlar.

Sonuçta bu kutsal topraklar tarih boyu birilerinin ellerinden geçmeye devam etti durdu.

20. yüzyıla gelene kadar  Eyyubi'ler, Memluklar ve Osmanlılar bu topraklardan geçtiler.

1948 Israel-Arap Savaşı sonrası burası Ürdün'ün kontrolüne girdi. Ve Ürdün 1967'ye dek  Batı Şeria ve Yeruşalayim'deki kutsal yerleri Yahudiler'in ziyaretlerine kesin bir emirle kapattı.  

Tabi Ağlama Duvarı ve Patriark Mezarları de buralara dahildi.

1967 Altı gün savaşı sonrasıysa Yahudiler yeniden bu yerlere geri geldiler.

Güney Hevron'daki Patriarkların mezarları bugün Israel askerinin kontrolünde bulunmaktadır.

Bu kutsal mekanda hem Yahudi hem Müslüman dindarların ziyaretlerini güvenli bir şekilde yerine getirebilmeleri için burası ( iki taraftan olabilecek fanatik bir saldırıyı engelleyebilmek adına )  asker kontrolündedir.

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ise son günlerde bir hayli kızgın.

Mahmud Abbas'ın danışmanlarından Mahmud Al-Habbash Hannukah'nin ilk günleri'nde Yahudilerin, Müslümanlar için çok kutsal olan bir yer olan İbrahim Cami'ni kirlettiklerini söylemiş. Bayramları öne sürerek dualar tertipleyerek  Müslümanlar için büyük öneme sahip olan bu yerde Israel savaş suçu işliyor demiş Al-Habbash.

Mahmut Abbas son dönemde, imzalanan  Abraham Accords  yani Ibrahim Sözleşmesi'yle birlikte Körfez Ülkelerinin arka arkaya Israel'le ilişkilerini normalleştirmeye başlamalarından dolayı  Arap kardeşleri tarafından sırtından bıçaklandığını hissediyor ve kendine bir şekilde destek arıyor.

Ancak eski taktiklerin bugün artık fazla işe yaramadığını görmüyor.

Dini kullanarak Abbas eskiden olduğu gibi bir yerlere varmak istiyor. .!

Halbuki  Me'arat Ha-Mahpela içindeki " İbrahim Cami " Müslüman'ları karşılamaya devam ediyor.

Abbası yine de Yahudilerin Hanukiyası rahatsız ediyor.

Erdoğan'ın İstanbul'da Aya Sofya'nın gerçek kimliğini silip yerine diktikleri minarelerden tekrardan insanları namaza çağırması gibi .. Burada da esas sorun bir şeyin esasını, özünü kabul etmeyenlerdedir.. 

Bu zihiniyetle gidenler sonsuza dek kimseyle barış yapamazlar,



Batya R. GALANTI