Et yemek ya da yememek!
Eşimin en sevdiği şeylerden biri de restorana gitmektir. Sanırım çoğumuz için haftasonu gezmesinin vazgeçilmez programlarından biri de bir kaç arkadaşla bir yerde güzel bir yemek yemektir.. Restorana gitmek herhangi bir arkadaş buluşmasının vazgeçilmez klasiklerinden biridir...
Bu geçtiğimiz bir kaç ayda insanların bu büyük eğlencesine kısa bir ara verildi ister istemez. Savaşta bile kapatılmayan restoranlar hiç beklenmedik bir şekilde kapılarına kilit vurmak zorunda kaldılar.. Taa geçen güne kadar..
Kuzinimin teklifiyle geçtiğimiz Cumartesi bir hamburger restoranına gittik. Danielle'in bir programı yoksa bizimle gelmesini teklif ettim .. Ama sonra birden hatırladım.. Danielle vejetaryen ! Ne yiyecek ki orada? Sorduk hemen; vegan hamburgerleri de varmış dediler .Yani problem yokmuş!!
Kızım tam 14 yasındayken karar vermişti. Bir gün kapıdan girdiğinde bana, " Anne ben artık hayvanları yemek istemiyorum ! " demişti . Bense bu kararını en fazla bir ay içinde değiştirip yeniden et yemeğe başlayacağından emin olarak ; " Nasıl istersen !" diyerek onunla bu konuda tartışmamayı tercih etmiştim.. Danielle bugün 21 yaşında ve hala daha et yemiyor!
Çocukluğumdan beri hayvanları çok sevmeme rağmen vejetaryen olmak aklımdan hiç geçmemişti. Israel'de ise son senelerde nüfus oranına göre vejetaryen ya da vegan olan insanların sayısı Hindistan'dan sonra Israel'i dünya'da ikinci konuma yükseltecek kadar arttı. Vejetaryenlik büyük bir akım burada...Çoğu hayvanseverlikten bir diğerleri sağlıklı yaşam felsefeleri ile ilgili, kimileri içinse belki de kaşrut açısından da daha kolay olduğu için vejetaryenliği seçenler gittikçe çoğalıyor Israel'de. Özellikle gençler arasında tam bir modaya dönüştüğüne inanıyorum bu olayın. Belki bir çokları için vejetaryen olmak kararlarında Israel'de askerlik sonrası bir alışkanlık olan, en az altı ay için çıktıkları seyahatlerde bir süre kaldıkları Hindistan 'in felsefesinden bir çeşit etkileşimle de ilgisi vardır.... bilmiyorum ..
Okul dönüşü yediğim öğle yemeklerindeki köfteler ve genç kızlığımdan beri en sevdiklerim arasında olan hamburgerlerden sonra nasıl vejetaryen olabilirdim??
Aslında son senelerde sık sık , özellikle antrikot falan yerken tabağımda gördüğüm kandan son derece ürperir hale geldim.. Tavuk paçasını elimde tuttuğum anlardaysa çok kez kendimi tuhaf hissederken yine de bol baharatlı lezzetli köftelere hala daha dur diyemedim bir türlü..
Biz insanlar et yememeliyiz diyenleri dinlediğimde onlara hak vermemem mümkün değil!
Küçük bir koyunun, bir keçinin adeta gülümseyen yüzlerindeki o masum ifadeyle, bir köpek yavrusunu aratmayan samimiyetleriyle bizlere kendilerini sevdirmek için dizlerimize yaklaştıklarında o an böylesi güzel varlıkleri kesip yemek fikri tüylerimi ürpertiyor.. Mümkün değil derken, o an bu düşünceleri unutmak istiyorum! Bir diğer taraftan. gözümüzün önünde olmayan kesimlerle tabağımıza gelen hayvanları yerken aramızda sohbet etmeğe devam ediyor ve arada etin ne kadar lezzetli olduğu görüşümüzü de paylaşmadan geçmiyoruz.. İşte bunları düşündüğümde bu nasıl bir yaradılış diyorum bir kez daha!!
Eşim zaman zaman National Geographic izler.. Doğanın içindeki o eşsiz uyumu anlamak için gerçekten bize muazzam görüntüler taşır bu kanal.. Her yönüyle, kuşları, balinaları, atları, arslanları , okyanusları, gökleri , ormanları ve dağları izlemek muhteşem bir şölene dönüşür bir anda evimizin salonunda..Ancak sadece gözlerimizi alamadığımız güzelliklerin dışındaki şeyleri de hayvanlar arasındaki sonsuz savaşı ve nasıl çoğaldıklarını da gösterir National Geographic
Okul dönüşü yediğim öğle yemeklerindeki köfteler ve genç kızlığımdan beri en sevdiklerim arasında olan hamburgerlerden sonra nasıl vejetaryen olabilirdim??
Aslında son senelerde sık sık , özellikle antrikot falan yerken tabağımda gördüğüm kandan son derece ürperir hale geldim.. Tavuk paçasını elimde tuttuğum anlardaysa çok kez kendimi tuhaf hissederken yine de bol baharatlı lezzetli köftelere hala daha dur diyemedim bir türlü..
Biz insanlar et yememeliyiz diyenleri dinlediğimde onlara hak vermemem mümkün değil!
Küçük bir koyunun, bir keçinin adeta gülümseyen yüzlerindeki o masum ifadeyle, bir köpek yavrusunu aratmayan samimiyetleriyle bizlere kendilerini sevdirmek için dizlerimize yaklaştıklarında o an böylesi güzel varlıkleri kesip yemek fikri tüylerimi ürpertiyor.. Mümkün değil derken, o an bu düşünceleri unutmak istiyorum! Bir diğer taraftan. gözümüzün önünde olmayan kesimlerle tabağımıza gelen hayvanları yerken aramızda sohbet etmeğe devam ediyor ve arada etin ne kadar lezzetli olduğu görüşümüzü de paylaşmadan geçmiyoruz.. İşte bunları düşündüğümde bu nasıl bir yaradılış diyorum bir kez daha!!
Eşim zaman zaman National Geographic izler.. Doğanın içindeki o eşsiz uyumu anlamak için gerçekten bize muazzam görüntüler taşır bu kanal.. Her yönüyle, kuşları, balinaları, atları, arslanları , okyanusları, gökleri , ormanları ve dağları izlemek muhteşem bir şölene dönüşür bir anda evimizin salonunda..Ancak sadece gözlerimizi alamadığımız güzelliklerin dışındaki şeyleri de hayvanlar arasındaki sonsuz savaşı ve nasıl çoğaldıklarını da gösterir National Geographic
Arslanların, vahşi hayvanların kendi dişlerine uygun olan kimi avları nasıl tuzaklarına düşürdüklerini seyretmekse bence zor!..Afrika'nın insan girmez , kuytu köşelerine ulaşan BBC ekiplerinin günler süren çekimlerinde doğanın " Yemek çemberi " ' ni evlerimize taşımak için , kameralarına yansıyan görüntüleri en ufak bir sansüre tabii tutmadan ekranlarımıza yansıtan bu kanal bazen adeta sinirlerimizi de bozar! Ne olur kapat şunu derim eşime! Neyse böyle anlarda en iyisi odama gitmektir
Hayatta kalmak için doğanın arslanlara sunduğu küçük ceylan yavrusunu nasıl yediklerini görmek korkunç belki ama hatırlamak lazım ki Hamburger yemek için gittiğim restoran'da iki ekmeğin arasında önüme koyulan köfte de bir iki gün evvel kendine göre hisleri olan, yaşayan, nefes alan bir canlıydı!!
İşte bu benim yaşadığıma ya ikilem denir ya da iki yüzlülük !!
Hayvanları yemeğe karşı duranları anlıyorum ve dediğim gibi bir anlamda onlarla bir çok zaman benzer duyguları yaşayıp ağzıma koyduklarımdan pişmanlık duyabiliyorum. Diğer taraftan bitkilerin de seslerini çıkaramayan, kıpırdayamayan varlıklar olmalarına rağmen onların da birer canlı olduğunu düşününce; " Acaba tüm bunların bir sonu var mıdır? sorusu aklıma geliyor. Belki bu son soruma tek cevap, Bitkilerin hayvanlar gibi hisleri olmamasıdır!
Kesime giden bir ineğin gözyaşlarına tanıklık eden çok insan olmuştur.. Bize sevgiyle yaklaşan keçilerinse hisleri olduğu açık..
İhtiyacımız olan yeterli proteini hayvansal ürünlerden sağladığımızdan emin olan doktorları dinlediğimde bizim sadece doğanın gerektirdiğini yaptığımıza inanıyorum tekrar ancak insancıl yönden baktığımdaysa yeniden aynı ikileme düştüğümü hissediyorum..
Geçen gün ziyaret ettiğimiz bir Kibutz'ta kocaman ahirlarda sevdiğimiz atlar ve tayları okşarken kızımın bana yönelttiği ; " Bak Anne bazı insanlar bunları da yiyorlar! Sence bu acımasızca değil mi? sorularının ardından gittiğimiz restorandaki hamburgeri yerken yeniden kendimi kısmen suçlu hissettim bir an..belki bir gün ben de sadece meyve ve sebze yiyeceğim derken .düşündüm; " Ya bu şekilde iki yüzlü olmaya devam edeceğim ya da sonunda kararlarımla barış içinde yaşayacağım!
Batya R. Galanti