Kadınlara daha az dost bir dünya'da yaşamak...
Geçen gün bir arkadaşım aradı.. O da benim gibi Israel'e Türkiye'den göç etmişlerden..Çocuklardan bahsettik biraz.. Oradan buradan.. Buranın serbest hayatından söz açıldı. ve gençlerden ve derken; "Kızın neler yapıyor ? " diye sordu bana.. Biraz anlattım.. Ne tuhaf dün daha bebek olan Danielle artık kanatlarını çırpıp ta yuvadan uçacak yaşa geldi.
Çocuklarımı yapım gereği çok sıkı tutan biri olmadım hiç. Baskının hiç bir zaman yararlı bir şey olduğuna inanmadım. Şu saatte eve gel, şu saatten sonra çıkamazsın gibi kurallar da buna dahildir. Yaşı artık bir yerlere çıkıp, gezmeye müsait olduğu günlerden itibaren onu serbest bıraktım. Sadece nerede olduğunu bilmek önemliydi benim için. Ve çocuğum hiç bir zaman sınırları zorlayacak şeyler yapmadı zaten..
Arkadaşım bana ; " Bizse neler geçirdik!" dedi.. Ben düşündüm; " Neler geçirdik ki?" Hiç bir yere gitmemize izin vermezlerdi diye devam etti.. Ne tuhaf ben böyle şeyleri hiç yaşamadım.. Bunun sebebi kendi ailemin, annemin ve babamın geldiği yaşam tarzıydı. Özelikle annem kendi devri için çok farklı bir şekilde yetişmiş bir insandı.
Annem çok serbest büyümüş bir kadındı.. Bu da aslında onun dönemi için son derece istisna bir durumdu. Annem 20 yaşına geldiğinde eldiven dikip satıyormuş. Ve o zaman için çok iyi para kazanıyordum diye anlatırdı hep. Kendi evinde kendi atölyesi varmış ve kazandığı parayla kendi geleceğini kurmaya kararlıymış o zaman. İşte aynı yıllarda daha Israel'in yepyeni kurulmuş bir devlet olduğu senelerde annemin en büyük rüyasıymış Israel'e gelip yerleşmek.. Her defasında valizlerini toparlayıp yeniden bir geminin güvertesinde buluverirmiş kendini, Akdeniz'de Mersin Limanından yola çıkan bir haftalık yolculuklar..ve her defasında farklı bir maceranın sonunda dayanamayarak anne yuvasına geri dönen benim maceracı annem. O zamanlar sanırım onun kadar kendi kararlarını kendi alan genç kadınlar pek yoktu. Dediğim dedik ama sonunda yine de aileden kopmayı pek başaramayanlardan...
Israel'e , ablasının evine bir kaç ay kalmaya gelen, hatta bir defasında nişanlanan ama sonunda dayanamayarak yeniden Türkiye'ye dönen genç bir kadın.. Ve bana burada tanık olduğu, yaşadığı serüvenleri tüm çocukluğum boyunca hiç durmadan anlatan annem..
İşte bu şekilde serbest bir zihniyete sahip olan annemin sırası geldiğinde beni sıkmak aklının ucundan bile geçmemiş tabii..ve yine en az onun kadar rahat bir insan olan babam da bu tip konularda bana kısıtlamalar getirmemişti...Bu yüzden yaşım gelip te kızlı erkekli bir grupla çıkmaya başladığımda, ada'da genç kızların, " Ben diskoteğe gidemem, babam 10'da evde olmamı söyledi" diye ağladıklarını gördüğümde şaşırırdım. Bu kızların babaları niye böyle diye düşünürdüm hep. Sonuçta kimlerle çıktıkları, nereye gittikleri belliydi ( ki gittiğimiz diskotek ailece üye olduğumuz kulübün içindeydi). Çocukların anne babalarını dahi tanıyorlardı..hepsi kendi cemiyetimizin içinden çocuklardı .. Korkacak bir şey olmadığına göre sorun neydi? Her zaman aynı kızlar ağlar dururlardı ve sonunda gittikleri gibi dönmek zorunda kalacakları için bizimle gelemezlerdi..Bense hayatta bir tek bu konuda rahattım. Gece bir erkek çocuğu ne kadar rahat çıkabiliyorsa ben de aynı şekilde gezebiliyordum. Bu da bir şeydi. En azından okul hayatımda geçirdiğim sıkıntıların, başaramama korkusunun yarattığı baskıların yanında sosyal hayatımda biraz olsun bir şeyleri dengeleyecek şansa sahiptim bir yerde. Okul dışında bu bana büyük bir güven vermişti. Gece sokakta olmaktan hiç korkmuyordum..Bu da diğer kızların yaşadıklarının tam tersi bir durumdu. Diğerleri belki okulda süper talebelerdi, derslerinden iyi notlarla sınıf geçerlerken, hava biraz karardı mı tek başlarına bir yerlere gidecek cesaretleri yoktu, tek başlarına hiç bir şeye cesaretleri yoktu çünkü öyle koşullanmışlardı ..Bendekiyse bir çeşit aptal cesareti gibiydi belkide. Çünkü ada ne kadar emin bir yer olsa da , mesela kış geldiğinde, yeterince kalabalık bir şehir olan İstanbul'un o tenha sokaklarında gecenin bir vakti genç bir kızın yanlız eve dönereken ne gibi tehlikelerle yüz yüze gelebileceğini düşünmemek sanırım benim ve ailemin bu konudaki aşırı rahatlığımızdı..
Babamın genç yaşta Parkinson hastalığıyla başlayan mücadelesi, ağbimin Israel'den döner dönmez eşiyle çıkmaya başlayıp evden neredeyse yine tamamen uzaklaşmış olması beni bazı konularda tek başıma bırakmıştı. 17 yaşımda bile eğer bir yerlere beni götürecek birileri yoksa ki annem de araba kullanmadığına göre kendi başımın çaresine bakmak zorunda kalabiliyordum.. Mesela bir geceyi hiç unutmam.. en samimi arkadaşım bendeydi ve saat 23:00 olmuştu ve eve dönmesi gerekiyordu; o an ağbim yoktu ve babamıysa rahatsız etmek istemiyordum .Ben seni bırakırım merak etme dedim. Arkadaşım sonuçta bizim evden üç sokak ileride oturuyordu. Neyse ikimiz beraber çıktık yola. Bizim sokağın köşesini daha yeni dönmüşken arkamızda bir adam belirdi birden, karanlıkta hemen dibimizde adamın elini kemerine attığını farkettiğim gibi kalbim bir anda kuvvetle çarpmaya başlamıştı..Adam gece yarısı neden arkamızda kemerini açmaya kalksındı ki? Niyeti ne olabilirdi? O an sokak bomboştu, etrafta tek bir insan yoktu.. Yani o adam ve biz iki genç kız yanlızdık oralarda ..Ne yapacaktık? Arkadaşımı alelacele arkamdan çekerek önüme ilk çıkan apartmandan içeri girdim ( şansımıza kapı açıktı ) ..birinci kata koşarak çıkıp yine elime gelen ilk zile parmağımı basarak" Lütfen kapıyı açın, arkamızda bir adam var" diye bağırmıştım . çok şanslıydık ki kadın bize kapıyı açmıştı.. Zavallı babam o saatte o bayanın evinden açtığım telefondan sonra birazdan bizi gelip almak zorunda kalmıştı ..
Seneler sonra bir gece turu dönüşü bizim tur şoförlerinden birine gece beni evime kadar bırakmasına gerek olmadığını Şişli meydanında inebileceğimi söyleyerek nasıl bir halt yediğimi hatırlarım. Sanki adama iyilik borcum vardı. O saatte genç bir bayanın Şişli Meydanında işi neydi?? Otobüsten indiğimi hatırlıyorum, sokaklar kimi yerlerde daha bir aydınlık, kimi yerde iyice karanlıktı.. sanırım Cumartesi idi, o yüzden gecenin biri olmasına rağmen hala daha kısmen belli bir trafik vardı.. Meydanda hızlı adımlarla yürürken birden bir arabanın beni ağırdan takibe aldığını farkettim. Araba ağır ağır arkamdan geliyordu. O an beynimde senaryolar canlanmaya başladı.. Arabanın içinden çıkan iri yarı bir adamın beni zorla araca sokmaya çalıştığını hayal ettim . Kalbim birazdan duracakmış gibi çarpmaya başlamıştı. Neyseki İstanbul'da sayıları bolca olan taksiler böyle anlarda hemen yardıma yetişirlerdi. Saniyeler içinde kolumu kaldırarak hemen o an bir tanesinin içinde buldum kendimi. Adama kusura bakmayın sadece iki sokak ötede oturuyorum ama çarem yoktu derken , taksi şoföründen bile bir an, Ya o da bana bir şey yaparsa ! diye devam eden korku halimi anımsıyorum...
Bunun gibi bir çok şeyler başımdan geçti genç kızken.. Gündüz vakti bile, kadına, kıza aç erkekler bayanları rahat bırakmazlardı İstanbul'da .. Fakat bu tip şeyler beni pek durdurmamıştı o zamanlar. Arkadaşlarımla, ya da özel birisiyle çıktığımda ne kadar rahatsam, kendi başıma da Üniversite'den çok yakın bir arkadaşımla, iki genç kız, iki kafadar serüvenci bayan geceleri tiyatroya, sinemaya konserlere gitmeye devam ettik biz. O benden de rahattı. Hala da öyledir. O hala bugünlere dek tek başına Afrika'ya, Kamboçya'ya kadar uzanmaya devam eden bir maceraperesttir..
Bugünkü İstanbul'da yaşasaydım çocuklarıma istedikleri saatlere kadar sokaklarda gezinmelerine izin verebileceğimi zannetmiyorum.. Dünyada kadınların en az emniyette oldukları ülkelerin başında geliyor Türkiye.. Anne babanın çocuğuna olan güveniyle ilgili olmayan şeyler de çevreden size gelebilecek zararlardır.. Türkiye'de bugün her sene öldürülen kadın ve çocukların sayısı çok çok yüksektir. Bir tarafta son derece modern bir toplum vardır Türkiye'de , diğer tarafta gittikçe daha çok kapanan, kapandıkça daha çok agresifleşen başka, büyük, kocaman bir kitle vardır yine aynıTürkiye'de...
Ama ne yazık ki sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde kadın her zaman erkek kadar rahat değildir. İstediği gibi rahat bir şekilde yaşayamıyabiliyor.. Kadınların fiziksel olarak erkekler kadar güçlü kuvvetli olmayışları erkeklere bugüne dek kimi yerde aldatıcı bir üstünlük sağlıyor gibi. Bugüne dek ataerkil toplumlardan, tutucu ülkelerden, liberal toplumlara kadar her yerde kadınlar kimi anlamda hedef olmaya, zarar görmeye devam ediyorlar.. Moral değerleri yeterince gelişmemiş, maçoist, mental olarak dengesiz erkekler hala daha her yerde kadınlar için tehlike olmaya devam ediyorlar. Hasta toplumların yanında sağlıklı toplumların içinde de yaşayan hasta insanlar kadınlar için bu dünyayı erkeklere göre daha az dost hale getirmeyi becerebiliyorlar her zaman..
Batya R. Galanti