4 Şubat 2020 Salı



                                      Trump'ın Barış Planı



Geçtiğimiz hafta Donald Trump "Yüzyılın Planını"  açıkladı nihayet.. Uzun zamandır Israel-Filistin Antlaşmazlığına bir çözüm getireceğine inandığı planı önümüzdeki Israel Seçimlerinden iki ay önce ve 2020'nin sonlarına doğru gerçekleşecek Amerikan Başkanlık seçimlerine az bir zaman kala            " Yüzyılın Planı"'ni Israel Başbakanı Netanyahu ile birlikte düzenledikleri ortak basın toplantısında açıkladılar. İki Lider kendilerinden emin gülümser ve konuşurlarken, barışın yapılması gerektiği taraflardan biri bu toplantıda bulunmuyordu bile..


1993'ta imzalanan Oslo Antlaşması sonrası duyduğum heyecanı anımsıyorum. Arafat gibi bir terörist'in silahı bırakıp kağıt üzerinde verdiği sözleri tutacağını zannettiğim zamanlardan çok şeyler geçti...Ama en çok ta savaşlar ve II. bir İntifadayı da getiren nice buluşmalar ve zirveler oldu bugünlere dek...

Israel Filistinlilerin haklarını vermiyor diyen dünyanın bilmediği ve pek söylenmeyen şeyler de oldu..

Uzaktan davulun sesi hoş gelir sözü aklıma gelir ; "Toprak verin barış alın!!! dediklerinde..

Yıllar evvel Türkiyenin güney doğusunda Erzincan'da dünyaya gelen bir arkadaşımla Türk-Kürt sorununu tartışırken ona şöyle demiştim; " Türk olsaydım bu kadar çok askeri bir karış toprak için feda edeceğime, bir milleti bu derece mağdur bırakacağıma Güneydoğu bölgesini seve seve onlara verirdim " deyince , bir an geçirdiği şaşkınlıktan sonra;  "Peki aynı şeyi Filistinliler için de söyleyebilirmisin ?" diye sormuştu.. .. Sanırım kim olsa aynı şeyi sorardı.

Israel'in Türkiye Cumhuriyeti topraklarından çok daha küçük bir toprak parçası üzerinde kurulmuş olması bir tarafa, Yahudilerin bölgedeki Arap Halkları karşısındaki hassas stratejik konumu, ve buralardaki Arapların bir kısmının Batı Şeria bir diğer bölümünün Gazze'de yerleşmiş olmalarının getirdiği diğer bir sorun, aralarında bir birlik olmamasının getirdiği önemli fikir ayrıcalıkları ve Israel'in varlığını ezelden beri reddetmeleri  Israel-Arap çatışmasını diğerlerinden ayıran önemli farklılıklardan bazılarıdır..

2000 yılında Camp David'de Ehud Barak'ın Arafat'la Bill Clinton tarafından biraraya getirildikleri büyük zirveyi kimse pek konuşmaz. O zirvede Israel'in Araplara neleri vadettiği kimse tarafından bilinmez nedense. Israellilerden başka..  Ehud Barak 'ın  Arafat'a tarihin hiç bir döneminde görülmemiş tavizlerle geldiği Camp David'te  Yeruşalayimi Filistinlilere sunduğu konuşmalarının  sonunda barışı kabul etmek yerine  Arafat'ın Ortadoğu'ya tek bir niyetle geri dönüşünü bilen pek yoktur.  Karşısında barış yapmak için her türlü tavize hazır gördüğü Israel'i daha da köşeye sıkıştırmayı tercih etmiş olan Arafat'ın yeni bir İntifada'yı başlattığı bilimmez . Böylesi bir Arafat'a Nobel Barış ödülü layik görülmüştü.

                                                      2000 Yılı, Camp David gorüşmeleri..

1990'larda Israel kamuoyunda barışa şans vermekten yana çok daha büyük bir kitle vardı. Solun hala ses getirdiği zamanlardı o zamanlar.. Barış için toprak vermeye hazır olan çok daha fazla insan vardı!!

Geçtiğimiz haftaysa yeni bir plan ortaya konuldu!

Donald Trump, o bildiğimiz tavrıyla ekranlarda, el kol işaretleriyle kendinden çok emin konuşurken ben ilk kez işime bakmaya devam ettim. Barış planını merak etmeme rağmen öyle pek umudum ve heyecanım kalmadığı için sanırım..Yeni bir dönemin başını gösteren bu basın toplantısını işimi gücümü bırakıp izlemek için televizyonunun karşısına oturmadım bile . Daha sonra bakarım dedim..
Planda nelerin ön görüldüğü çok mu önemliydi ?.. Gerçekler ortadayken kimin ne dediğinin ve neleri emrettiğinin çok önemi yok sanki..

Seneler evvel bundan çok daha iyi şartlarda çözülmemiş olan bu derin problemin bugün sunulan Donald Trump'ın getirdiği şekilde çözülmesi mümkün görülmüyor ... Israel'in güvenliğini en başa alan ve Yahudiler için son derece iyi şartlar getiren bu yeni planı Arapların kabul etmesini kimse bekleyemezdi..

2017'de Trump'ın Yeruşalayimi Israel'in sonsuz başkenti olarak tanıdığı günden beri Trump yönetimiyle ilişkisini kesen Abu Mazen'in bu toplantının yapldiği salonda olmadığı şekilde barış şartlarına evet diyeceğini beklemek tabii ki hayalperestliktir..

Peki, son derece zavallı bir durumda olduğunu iddia eden bir halkın bir yerden başlaması için bir fırsat olarak görülebilirmiydi bu plan?  Filistin Halkının kalkınmasını da öngören bu planı  Ekonomik yönleriyle düşündüğümde; ellerinde  hiç bir şey olmadığını iddia eden bir halk varsa eğer, şu an için hemen bir antlaşma beklenilmeyen bir planı ellerinin tersiyle ilk günden geri çevirmek yerine tartışmaya hazır olmak belki de onlar açısından daha olumlu olmazmıydı yine de ? Sonuçta  kaba şartlarla çizilmiş bir plana hemen yok dememek?


Planın açıklandığı günün ertesinde Haifa Üniversitesinde Arap öğrenciler  protesto gösterileri yaptılar  " Denizden Ürdün Nehrine kadar!!" diye bağıran öğrenciler  Israel'den sadece belli yerlere talip değiller!! Akdenizden itibaren  ..... İstenilen yerler bütün topraklardır...

50 Milyar dolarlık bir paket yardımla başlayacak herşey...Yenilenecek altyapı, kurulacak bir enerji santralı, sınır geçişlerinde getilecek kolaylıklar, Turizm için hazırlanacak altyapı, kargo termnalleri,  hastaneler, klinikler, yeni iş alanları, çevreyolları, tren yolu vs...Bütü bunların olması fena mı olurdu acaba?

Demokrat bir devletin sahip olması gereken şeffaflık, adaletle birlikte  yolsuzluklardan uzak bir yönetim altında kurulması ön görülen Filistin ( bugüne dek başaramadıkları demokret yapıyı nasıl kuracakları büyük bir soru işareti olsa da ) .. Sınırlarını korumakla görevli olacak devletse Israel.. Silahtan arındırılacak olan Hamas ve tüm diğer örgütler için bir dönemin sonu demek olan bir barış planı, Israel'in varolma hakkını tanımaları ise Filistin yönetiminin ilk yapması gerekenlerin başında ..
Dünyanın en uzun yer altı tüneli ile birleşecek olan Gazze ve Batı Şeria'nın bu şekilde aynı devletin bir parçası olmaları sağlanacak ve Batı Şeria'da bugün yaşadıkları tüm topraklar  Yeruşalayim'in doğusunda kalan bölgede ilan etmeleri söz konusu olacak olan başkentleri . Tüm bunlar barış planının bugünkü kimi şartları ...

Bunların yanında , Batı Şeria'da halihazırda bulunan ve işgal yerleri olarak adlandırılan yerleşimlerin Israel'e bırakılması. Yeruşalayim'in Yahudi Devletinin ebedi başkenti olarak kalması, Filistin'in güveliğinden yine Israel'in sorumlu tutulması dışında hava sahasının da Israel'in kontrolune bırakılması onlar için adil görünmüyor!

                                             Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim yerleri..

Bu plan önümüzdeki hükümetin Batı Şeria'daki yerleşim yerlerini sonsuza dek Israel'in kendi mutlak  egemenliği altına almak kararını açıklaması için kapıyı açmıştır. Israel'in güvenliği için son derece startejik olan bu  yerlerden çıkmak ne kadar sorunluysa Israel'in buraları kendi egemenliği altına aldığını açıklaması da beklenen barışı getirmeyecetir mutlaka..

1967'de kendi isteğiyle girmediği bir savaşın sonucunu bugüne dek kimseye kabul ettiremeyen Israel uzun senelerden beri buralara yeni yerleşim yerleri inşaa etmeye devam etti. Bize saldıranların katlanmak zorunda kaldığı bir sonuç gibidir bu! Bugün yüzde sekseni Filistinli Araplardan oluşan Ürdünün  varolan Filistin Devleti olduğunu bilmeseler de bu devletin zamanında Israel varlığını reddetmsinin ve saldırganlığının sonuçları 67'de kendisinden alınan Batı Şeria ve Yeruşalayim olmuştur..

Filistinlilerin Israel Dışındaki Mültecilerin Israel'e dönmelerine izin verilmesi ise Israel için barış değil yok olmasıdır!. Aklı olan her normal insanın anlayabileceği bir gerçektir bu. Bugün farklı Arap ülkelerinde yaşayan  6 milyondan fazla Arabın Israel'e göçü Israel'deki Yahudi varlığının mutlak sonudur.  Yahudiler böyle bir şeyi nasıl kabul edebilirler?

Kısacası durum gerçekten karışıktır..

Barış ufukta görülmezken, tek korkum bu planın yeni bir İntifada'yı başlatmamasıdır. Uzun süredir, Gazze'den Israel' e gönderilen patlayıcı yüklü balonlar, roketler , atılan bombalar zaten bitmiyor . Her an Gazze sınırındaki gerilim daha kapsamlı bir operasyon ihtiyacını gerektirecek şartları da getirir gibi zaten.. Ya da daha büyük bir çatışmayı da beraberinde ...Gazze'yi bıraktığından beri Gazze sınırında yaşayan insanların hayatı nasıl bir cehenneme dönmüştür bunu sadece burada yaşayanlar bilirler...Dünyanın bilmediği başka gerçekler de bunlardır..

Batı Şeria ise şimdiden karışmış durumda. Abu Mazen, Israel ve Amerika'yla ilişkilerini kestiğini, kimseyle konuşacak bir şeyi olmadığını çok geçmeden açıklamıştır. Bu da onların barışa olan özlemlerinin bir başka yansımasıdır!!



Batya R. Galanti









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder