Dünya yemeklerine alışmak!
Hayatımda ilk kez Çin lokantasına 17 yaşımdayken ağbimle gitmiştim.
Ve yine hayatımda ilk kez o gün bir lokantadan hiç bir şey yiyemeden çıkmıştım.. Ağbim ve arkadaşlarıyla bulunduğum o Uzakdoğu ortamında kendimi uzaylı gibi hissettiğimi anımsıyorum. Aslına ne kadar yakın bir Çin Lokantası olduğunu bile bilmediğim bu yerde o akşam bulunan diğer gençlerin çok iştahlı hallerine rağmen o pek alışık olmadıklarını bildiğim tadlardaki porsyonlarından yerlerken gerçekten keyif aldıklarından emin değildim .
Taksim meydanına yakın bir ara sokakta, siyah ve kırmızı renklerin hakim olduğu, kocaman yelpazeler üzerinde çince yazılarla süslü duvarlarıyla küçük sayılmayacak bir restorandı bu. Sundukları menüdeki yemeklerin çoğunun büyük ihtimalle Türk damak tadına yakın bir lezzette olmasına dikkat ettiklerine inanıyorum ben. Yemekler Türk insanının kendi kültürüne uydurulmuş şekliyleydi fikrimce . Örneğin Türkler tarafından yadırganmayacak hayvan türlerini tabakta görmek mümkündü. Yani insanları sadece Çin yemeğinin bir nevisiyle tanıştırıyordu bu yer. Ama sosları ve hazırlanış şekilleriyle tatlar yine de epey farklıydı .O akşam menüde zor bela seçtikleri şeyleri garsona ısmarladıktan sonra ortaya getirilen içi bilmem neyle doldurulmuş ördeğe baktiğim an hayatımda ilk kez gördüğüm o tuhaf (?!) soslarda pişirilmiş ördekten bir parça aldıktan sonra daha fazlasını istememiştim. Sığır etinden başka alışkın olduğum tek et tavuk etiydi . Diğerleri için de bu çok farklımıydı bilmiyorum. Türk mutfağı dünyanın en lezzetli mutfaklarının arasına girmeyi başarmışsa da Türkiye'de yenilen et türleri diğer dünya mutfaklarıyla kıyaslandığında bence daha kısıtlıdır. Hele Uzakdoğu yemeklerinin en büyük özelliklerinden biri olan ve yemeklere bambaşka bir lezzet veren o çok farklı soslar yok mu! Çin , Japon ve Tayland mutfaklarıyla sembolleşen, Soya , Çili ya da Susam Yağı ve bir çok yemeğin içinde ya da yanında yenen zencefil'in alışmamış o ilaç gibi gelen keskin tadı sanırım bir çok insan için bambaşka bir deneyim olmalı ilk kez denendiğinde. .
Fakat, benim o gün birlikte yemeğe çıktığım insanlar kendilerini dünya mutfağına açmaya çalışan insanlardı . Çoğu zaman kültürünü zenginleştirmek çabasında olan insanların yaptığı gibi. Bildikleri şeylerin dışına çıkmak. Bu da bir macera, bir değişiklik ve bir zenginlik. Farklı olan herşeyi tanımaya açık olmak.
Aslında ilk yediğinizde tuhaf gelse de zamanla bir çok şeye alışıyorsunuz.
Ve bu ilk Çin lokantası maceram daha sonraları ender de olsa tekrarlandı hep. Ama bu daha çok ağbimların çevresiyle takıldığım zaman oluyordu. Çünkü ben genelde farklı tatlara açık olsam da , Çin yemeğine alışmak zor geliyordu bana . Senelerden sonra yeniden ağbimlerle bu kez Boğaz'da bir Çin lokantasına gitmiştim . Menüyü elime aldığımı anımsıyorum, bu kez çok temkinliyim de hiç bir yemek ismi, ve içinde yazılı olan detaylara baktığımda hiç bir şey bana uygun görünmüyordu. Sonunda baktım menünün aşağılarında bir yerde gözüme çorba ilişti. En azından kulağa normal gelen bir şeydi "Çorba! " Her detayı aramaktan sıkıldığım için bu kez çok fazla didiklemeden, ayrıntılara bakmadan hadi bakalım çorba olsun dedim. Bekledim , bekledim ve sonunda çorba geldi.
Buharı üstünde olan çorbayı garson önüme koydu . Restoranın içi de hatırlıyorum bir hayli lostu.. Çorbanın içinde olanları pek seçemeden kaşıkla şöyle biraz aldım. Sanki garson iki iş arası boğazın kıyısına inip kayalardan yolduğu yosunları bir tencerede kaynatarak önüme getirmişti. O parlak dokusuyla ağzımda hissettiğim yosunlar ağzımın içini doldururken tüylerim diken diken olmuştu birden. Denizde üzerlerine yanlışlıkla bastığım zaman ne yapacağımı bilemediğim o iğrenç yosunlar, o nefret ettiğim deniz bitkileri ağzımın içindeydiler. Sanki, bir kaşık suda boğazın tadına bakıyordum.
İkinci kez uğradığım hayal kırıklığı ve yeniden doymayan karnımla kendimi dışarıda bulmuştum yeniden.
Yosun Çorbası
Seneler sonra ise bir arkadaşımla birlikte çıktığım bir akşam yemeğinde bu kez gittiğim Japon restoranında hayal kırıklığına uğramamıştım. Sanırım tesadüfen doğru seçtiğim kızartilmiş deniz ürünleri tabağı beni bir hayli memnun etmişti.. Ve belki şansıma benim için Japon yemeğiyle ilk tanışıklık çok daha olumlu olmuştu.. İşte bu yüzden Israel'de ilk kez Japon restoranı gördüğümde ben Japon yemeği severim demiştim hemen eşime. Birlikte gittiğimiz Japon restoranında yaşadığım komik tecrübeyse bana orada burada tesadüfen yediğim bir iki yemekle bir ülkenin mutfağını gerçekten tanıdığım kanaatine varmamın komikliğini ispatlamıştı. . Tel Aviv'de bulunan küçücük bir restorandı bu . Tam Limanının orada. . Bar'da kalan iki kişilik yere oturduğumuzu anımsıyorum. Japon ahçı, müşterinin hemen önünde porsyonları büyük ihtimamla hazırlarken ben hemen karşımda tabakta özenle kesilmiş " lakerdalar " görmüştüm.. Hayatımda ilk kez Sashimi görüyordum ve salak gibi gördüğümü, çocukluğumdan beri tanıdığım tuza konularak hazırlanan lakerda zanetmiştim. Japon Şef balığı yanında zencefil tabağı ve soya sosu ile beraber servis yaptıktan sonra ben gayet memnun. İşte bilmemek böyle bir şey. Güzelce temizlenip, özenle kesilerek tabağın ortasına yerleştirilmiş çiğ balığı olduğu gibi soya sosuna batırmadan ya da zencefil almadan ağzıma attığım gibi adeta şok olmuştum..
Sashimi
Tatsız, tuzsuz bildiğimiz çığ balık ağzımda adeta yüzmek isteyecek gibiydi. Aman Tanrım balık denizden ağzıma düşmüş gibiyken sağıma, soluma önüme , ne de zavallı şef'e bakmadan, adeta yemeklerine hakaret edercesine balığı ağzımdan tabağa geri tükürüvermiştim. İnsan ani bir refleksle davrandığı an ne görgü kurallarını ne de sosyal davranış kodlarını düşünemiyor ne yazık ki ...
Tailand Yemegi
Bugün , senelerden sonra en sevdiğim şeylerden biri, evde de sık yaptığım Israel usulü Tayland yemeğidir. Renk renk sebzeleri şeritler halinde keserek, tavuk , soya sosu ve çili'yle birlikte kızgın ateşte Wok'da hafif pişirerek hazırladığım acılı ve tatlı yemekler... Sashimi yemeğe de zamanla alıştım. Sushi'ninse bin bir çeşidi var. Otuz ya da kırk sene evvel daha pahalı olan yabancı mutfaklar; Çin restoranları, Japon mutfağı vs. bugün dünyanın neredeyse her köşesinde, her noktada mevcutlar. Artık Sushi ya da Sashimi Amerikan fast food restoranlarıyla yarışır oldular.
Globalleşme süreciyle birlikte değişen dünya'da günden güne daha çok yayılan değişik kültürler sadece farklı müzikleri, dilleri değil, insanı insan yapan tüm değerleri, yemekleri dahil bir yerden diğerine taşıyor hep. İtalyan pizzasını Tokyo'ya, Meksika tacos'larını, tortilla'larını Londra'ya..İspanyol churros'ları New York'a ve her bir farklı tadı dünyanın bin bir köşesine götürüyor insan...
Batya R. Galantı