Ayrılık Korkusu
Küçükken annemin sık sık ağladığına şahit olurdum. O hep üzgündü, çaresiz ve bir çok zaman sinirliydi. Okuldan geldiğimde hep dua ederdim. Bir gün eve döndüğümde onu neşeli bulacağım günü beklerdim her zaman.. Sonuçta annem her geçen gün biraz daha görüşünü kaybediyordu.. Okuldan döndüğümde çoğu zaman daha sonra benim olacak olan, koridorun orta yerindeki minik odada, kocaman penceresi küçücük karanlık bir hava boşluğuna bakan o güneş görmeyen gözde, elinde minik bir radyoyla yatar bulurdum onu. Her gittiği doktordan ağlayarak dönmesine alışmıştım. Gözündeki sorunun ne olduğunu bile anlayamayan o büyük profesörler ona hiç bir zaman umut vermemişlerdi . O senelerde Türkiye'de sağlık konusunda Türk doktorlarından genelde pek bir beklentimiz yoktu . Hele sorun karmaşık olunca maddi imkanları olanlar yabancı ülkelere giderdi. Yahudilerse genelde Israel hastanelerine kapağı atarlardı .. Kalp, göz hastalıkları ve kanserde bizim için en büyük umuttu Israel.
Artık görüşü iyice azalan annem bir gün bana Israel'e gideceğini söylediği zaman 12 yaşımdaydım. Birden içimde büyük bir korku hissettiğimi anımsıyorum. Annem ameliyat olmak için benden uzağa gitmek zorundaydı. Peki ben ne olacaktım? Hiç bir şey bilmiyordum. İçimdeki yoğun kaygıyla beraber aklıma ilk gelen, ona şans getireceğine inandığım bir şey vermekti . Çantamdan saman kağıdından sayfaları olan defterimi çıkardım. İlginç bir şekilde en çok " cahier de brouillon" dediğimiz o saman sayfalı müsvedde defterleri severdim. Sarı sayfalardan birini kopardım ve anneme , çiçeklerle, kalplerle bezeli bir mektup yazdım.. Gitmeden evvel eline verirken ona; " Anne ameliyata giderken bu mektubu cebine koy lütfen demiştim..!
Annemlerin uçtuğu gün okul dönüşü teyzemin evinde tek başıma olduğumu hatırlıyorum. Son derece üzgündüm, annem sanki seyahate değil de ölüme gitmişti. Yaşadığım şeyin adı; " Ayrılık korkusuydu" .. Annem belki hiç dönmeyecek gibi bir histi bu. Terkedilmişlik duygusuydu beni çaresizliğe iten. Sanki yas tutuyordum.. Belki de bana kimi şeylerin açık anlatılmamış olmasıydı beni bu kadar yoğun endişeye sokan.. Birilerinin bana biraz daha yakın olmayışı idi beni bu derece yanlız bırakan. Aynı gün yanımda kimse olmadan geçirdiğim öğleden sonra teyzemin yatağının üzerinde oturup boş gözlerle etrafıma bakakaldığım anları unutmadım hiç.
Çocuklar da kendilerine bir açıklama yapılmasına ihtiyaç duyarlar. Bilmek isterler; onları nelerin beklediğini, neler olacağını? Hayatta kim olursa olsun belirsizlik içinde bırakılmak zordur. Üç ay annemle ya da babamla herhangi bir iletişimim olmadı. Onlarla konuştuğumu anımsamıyorum. Hep Tant Zelda'dan haberleri alırdım. Annen ameliyat oldu.. İyiymiş, şimdi ikinci gözünden ameliyat olacak.. Annenin sağ gözü şimdi görüyor... ve daha sonra sol ve......
O üç ay içinde bir teyzemde bir Onkli Jak'ta kaldım . Okula gittim, geldim.. Nasıl olduğumu bilen yoktu.. Peki derslerim nasıl gidiyordu? Bütün bunların ehemmiyeti varmıydı?. Benim içinse őnemli olan şey etrafımı rahatsız etmemekti. Fazla yer tutmamak, yemeğimi sessizce bitirip sorun çıkarmamak ..Elimden geldiğince iyi çocuk olmak benim için en önemlisiydi. .. Annem , babamın ne zaman döneceğini bilmeden zaman öyle geçti gitti .. İlk gün yaşadığım kaygı sonra biraz azaldı ama yine de terkedilmişlik duygusu hep aynı yerdeydi..
Tüm bu dönem içinde tek bir gün diğerlerinden farklı bir şey olmuştu.. O günü hep hatırlarım.. Çok gülmüştüm.. O üç ay boyunca belki de tek güldüğüm gündü o gün.. Onkl Jak'ın (dayımın ) evindeydim. Yine kimse yoktu.. Ne yengem , ne kuzenlerim..Kuzenimin odasında kalıyordum. O odayı severdim. Yatağını, odanın renklerini, aydınlık oluşunu, gereksiz eşyalarla doldurulmamış olmasını. Pencerenin hemen yanında çok iyi hatırlıyorum Fransızca grammaire yani dil bilgisi ödevi için defterimi kitabımı açmıştım. Ama ben çabucak sıkılırdım. Ne yapayım, dikkatimi toparlamakta zorluk çekince ne kadar istesemde sonunda popomun bir yerde uzun süre durması mümkün olmazdı. Kalkardım hep. Yine aynı şeyi yaptım. Kalktım kuzenimin teybini gördüm yatağın üstündeki kitaplıkta . Ve hemen yanında kasetler vardı. O kasetlerden birini aldım.. Kuzenim de Saint-Michel'de okuyordu ( zaten hepimiz Fransız okullarındaydık ) Kasedi koydum, o dönemin güzel bir şarkısıydı bu ; " Reviens ! " Bana geri dön.... Bayıldım şarkıya..Ve camdan bakmaya başladım, fonda şarkı çalarken.. İlk defa içimde güzel duygular uyanmıştı.. Uzun süreden sonra bu şarkı beni mutlu etmişti birden. Camdan bakmayı kesip yandaki balkon kapısını açıp balkona çıktım.. Aşağıda bir kedi gördüm, çocuk kafamla canım oynamak istiyordu. Kedileri severdim.. Onlarla oynamayı ise daha çok severdim. Aklıma kediyi işletmek fikri geldi birden. Defterimden bir sayfa kopardım avucumda kağıdı top gibi yaparak balkonun baktığı büyük apartman aralığına fırlattım..kedi bir an ona yemek atıldığını sanarak kağıda koştu.. Ben çocuk aklımda oyun oynadığımı zannederken zavallı kedi yemek umuduyla koşuşturuyordu. Kedi koştukça defterden yeni yeni sayfalar koparıp aşağı fırlatıyordum.. Kedilerse gittikçe çoğalıyordu, bir, iki, üç beş ..ben attıkça bir grup kedi umutla koşuyordu her defasında.. Nasıl da kahkahayla gülüyordum.. Sanırım bir iki dadika içinde en az on kedi birikmişti. Sonra, kağıt tarlasına çevirdiğim beton zemine bakıp birden; " İyi de ben ne yaptım ? Şimdi kim toplayacak bu kağıtları? diye düşündüm . Sonunda kimsenin beni görmemiş olduğunu ümit ederek içeri girip perdeyi örttüğümü anımsıyorum..
Üç ay sonunda annem gözleri sağlıklarına kavuşmuş bir şekilde dönmüştü , babamla birlikte!
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder