9 Nisan 2020 Perşembe

 Keşke varoluş mücadelemiz bu derece acımasız olmasaydı...

Korona günleri insana , insanlığa çok şey öğretiyor. Yaşamın değerini, değersizliğini, .bencilliğin sınırsızlığını, maddiyatın bir hiç olabildiğini , kimi anlamda manevi değerleri , yaşam kavgasını, ne kadar güvende olduğumuzu, ne kadar olmadığımızı.. nasıl bir dünyada yaşadığımızı,  Gelişmişliğin , gelişmemişliğin nerede başladığını, nerede bittiğini .. Dünyanın kaç bucak olduğunu. Yeri geldiğinde başbakan olsanız ya da sıradan bir insan aslında pek farketmediğini.. Silahların yapamadığını bir virüs'ün bir anda becerebileceğini...Durup kaldık..dinliyoruz son günlerdeki sessizliğin kopardığı kıyameti..içimizdeki çığlığı dinliyoruz günlerdir....

Bu yüzyılın geldiği bilgi ve bilgisayar döneminde kimi açılardan baktığımızda adeta Ortaçağa benzer durumları yeniden yaşayabileceğimizi farketmekse ne tuhaf. Hiç aklımıza geldi mi uzay çağında insanların hastanelerde soluk alamayarak ölebilecekleri . En gelişmiş ülkelerde bile hastanelerin kitlesel boyutlardaki böylesi acil bir durumu kaldıramayacaklarını. Bir virüsün insanlığı bir anda nakaut ( knock-out ) etme noktasına getirebileceğini  ?  En büyük profesörlerin, bilim adamlarının bir yerden sonra cevapsız kalabileceklerini..  Bir anda gözle görülmeyen bir varlığın tüm dünyayı felç edebileceğini..

Halbuki daha bir kaç ay evvel politikayı, savaşları konuşuyorduk durmadan. Amerika'da Sanders'ın Trump'a karşı suçlamaları .  Suriye'de Rusya'nın manevraları, Israel'in saldırıları gibi şeyler gündemdeydi..  Ortadoğunun kızgın ortamının bataklığında bin bir millet hesap çıkar için karşı karşıya aslında bugüne dek.. Ama şu an bunların ne önemi var?

Geride bıraktıkları çocukları güne açlık ve sefalet içinde başlarken ellerinde milyarca dolarlık silah sanayinin getirdikleriyle ölüm saçmaya devam eden binlerce terörist dağlarda tepelerde kaderlerini çizmeye devam ederlerken, arkada kalanların terkettiği evlerine son bir kez bile bakamadan Türkiye'nin sınırlarına dayanlar var yeniden.  Sultan Erdoğan'ın yeni bir göç dalgasıyla tehtid ettiği  Avrupa'nın nasıl bir tepki vereceği soruluyordu daha dün .  Küçücük çocuklar yeniden eski kıtanın emin koylarına varmaya çalışan babalarının sıcak kucaklarından gecenin karanlığında buz gibi Akdeniz sularında kaybolurlarken akıllarda bambaşka sorular vardı,  Kuzey Kore Amerika'ya , Avrupa'ya kafa tutarken her nükleer denemesinde yeryüzünü karanlığa boğacak günleri bildirir gibiydi Kim Jong-Un . Amerika'da sınıra dikilen duvarları aşamayan insanlar vardı CNN'in ve Fox News 'un başlıklarında .. Şimdi Amerikan seçimleri bile ikinci satıra indi basında... Kısacası  her şey bildiğimiz gibi devam ederken birden bire başka bir şey oldu.. Korona diye bir şey geldi , işte o an herkesin aklı durdu. Şimdi tek düşünülen şey var. Bu salgını nasıl atlatırız!



Yeryüzünde çıkar  kavgaları hiç bitmezken, yüz yıl önce neyse bugün de aynı yerden devam eden çekişmelere sadece küçük bir mola verdik şu an.... Bir virüs gelip herkesin ellerini kollarını bağladı...

O kadar çok savaş, o kadar çok yolsuzluk, haksızlık var ! Siz bakmayın şöyle kısa bir ara verdiğimize

20. Yüzyılda geride bıraktıklarımızdan ne dersler çıktı  bize?? Savaşlardan? Geçirilen gazaptan ? Milyonlar ölmüştü o zaman da.. Dünya aynı yerden devam etti . Bir kısım insan savaşmayı bıraktı onun yerine daha fazla savaştırmayı öğrendi !

Bugüne dek çok fazla silah satıldı! En fazla da en çok fakirliğin, en çok açlığın olduğu yerlere gitti..

Sadece bir virüs oyunun kurallarının bir anda değişebileceğini gösterdi. Çaresizliğin sadece belli yerlerle sınırlı kalmayabileceğini.  Kimse ben herkesten daha kudretliyim demesin  . Kimse parasına, kimse yapabilirliklerine güvenmesin. Hayat bazen bir anda bir hiç olabiliyor. Herkes için bir anda değerini yitirebiliyor yaşam.. Keşke insanlık doğanın karşısında bir anda yitirdiği kudretinin nasıl da sonsuz olmadığını anlasaydı.

Halbuki silahlarımızı  konuşturuyor olsaydık sayısız füzeler çıkardı ceplerden. Balistik silahlarla,  nükleer başlıklarla dolu dünyanın dört bir yanı. Bir anda herşeyi yok etmeye yeten fazlasıyla silah var..

Keşke insanlık bir parça daha mütevazı olabilseydi, üstünlük oyunlarını ve bencilliğini bir kenara bırakıp.. Daha çok toprak, daha çok para, daha fazla güç yerine birlikte var olmanın yollarını arasaydı.

Keşke insanlar renklerine ya da ırklarına göre kimsenin bir diğerinden daha üstün olduğuna inanacak kadar primitif kalmasaydı..

Daha bir kaç ay evvel insanlığın ne kadar ilerlediğini düşünüyordum. Her şey makineleşirken.. İnsan emek gücünün yerini alan bilgisayarlara baktığımda, Aman Tanrım ne günlere geldik diyordum her an.. Uzay çağı, makine çağı.. bizler tüm fonksyonlarımızı kaybetmek üzereyiz diye düşünürken.... Yakında bizlere hiç ihtiyaç kalmayacak bile. Her adımda , her yerde insan yerine yerleşmiş makinelerin varlığı adeta kanımı donduruyordu . Bir günden diğerine çıkan yepyeni şeyler ağzımı açık bırakırken bir kaç yıl sonrasının hayatını düşünmek aklımı başımdan alıyor gibiydi. Gelecekte bugün bildiğim mesleklerden geriye neler kalacağını bile kestiremezken , hayatın genel şeklinin bile bugün tanıdığımızdan gittikçe daha büyük bir hızla uzaklaşmaya başladığını anlamamak mümkün değildi. Bütün bunlar değişmedi mutlaka , durum kesinlikle bu . Fakat tüm bunlara rağmen doğa hala daha insanlardan çok daha güçlü, daha önde.. İnsanlar hala daha  kendilerini bir çok şeye karşı koruma kapasitesine sahip değiller.. Görünmez bir virüsü altetmek sadece Holywood filmlerinde bir kaç gün içinde mutlu sonla bitecek bir mücadeleyken gerçek hayatta bir kaç haftada on binlerce insanın en çaresiz şekilde ölüme sürüklenmeleri demek olabiliyor viral bir salgın...

Korona bir anda adeta tüm savaşlara, tüm çıkar kavgalarına ara verdirdi,,insanlar bir an durupta şimdi ne yapacağım diye ortak bir çare aramak zorunda bırakıldı. Keşke her şeyi bir kenara bırakıp daha iyi bir dünya için de ortak bir çare arayacak kadar sağduyulu ve adil olabilseydik biz insanlar..


Keşke varoluş mücadelemiz bu derece acımasız olmasaydı...







Batya R. Galanti






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder