25 Mayıs 2022 Çarşamba

CNN' in iddiaları

CNN Israel' in Filistinli gazeteciyi öldüren taraf olduğuna dair kesin bir iddia attı ortaya.

Kendimi bildim bileli Israel karşıtı yayınlarıyla tanıdığım, objektif olmaktan bir hayli uzak olan dünyanın en ünlü en prestijli yayın kurumlarından biri olan CNN' in,  ciddiyetten kesinlikle uzak bir araştırmanın arkasından Israel' e suç atmak için fırsat kolladığını göstermesi bizleri çok fazla şaşırtmadı.

Bir cinayet olduğunda cinayeti işleyenin kim olduğunu kesin ispatlamak genelde epey bir zaman alır. Ya da işlenmiş bir suçun arkasından, zanlıyı ortaya koymak adına, suçu işleyen kişiyi ortaya  çıkarmak için sonuçta çok ciddi bir süreç gerekir. Kimse bir andan diğerine, kolay kolay, kesin bir kararlılıkla suçluyu beyan etmeye kalkmaz. Bu konu yasaların işlediği tüm normal ülkelerde böyledir.

Bir olay olduğunda, bir suç işlenildiğinde suç mahalline gelen polis öncelikle olay yerini tüm insan trafiğinden temizleyerek, ( herhangi bir şeye el sürülmemesi önemlidir) bulunan tüm delliler toplanarak, çok titiz bir şekilde saklanmak kaydıyla adli soruşturma başlatılır. Eğer mevcutsa, video çekimleri ayrıca incelenir ve olayın meydana geldiği mekanda bizzat araştırma yapan görevliler her tür ayrıntıyı birebir göz önüne almak zorundadırlar. Kimse iç güdülerine, tuttuğu tarafa ve üstün körü bir yoklamaya göre suçluyu tayin etmeye kalkmaz.

CNN' se. sadece bir kısım video çekimleri üzerinde, sözde işin ehli bir araştırmacının görüntüler ve seslere göre yaptığı gözlemlemelerin ışığında Filistinli gazeteciyi öldürenin Israel olduğunu beyan etmiş. O anlarda o daracık sokaktaki atış seslerinin niteliklerine göre, hangi silahla, hangi kurşunla cinayetin işlenmiş olduğunda karara varmış.

Bravo, söz konusu Filistin sorunu olduğunda dünya standartlarında genel olarak değişim söz konusu oluyor. Bakış açısı, olaya ve yere ve taraflara göre değişiyor.

Zaten Filistin meselesi söz konusu olduğunda studio' ya davet edilenlerin kimlikleri de genelde ilginçtir. Gazetecinin öldürülmesiyle ilgili çağrılan tanığı gördümde de, o kadının ağzından olayların nasıl anlatılacağı belliydi. Sadece bir Filistinli kadın görgü tanığı olarak çağrılmış.

CNN ya da BBC hiç birinin diğerinden farkları yok.

Batılı yayın kuruluşlarının studio' larına davet edilen taraf nedense ya " madur olarak nitelenen" Filistinlilerdir ya da onlara hizmet edenler. Sonuçta bu yerlerde seyreden hadiseleri analiz etmek şansı verilenler olaya aynı perspektiften bakan insanlar ya da belli taraflardır.

Seyirciye nakledilen görüşler her daim tek taraflı açıklamalar belli bir" hizmet amaçlıdır" !! Sorulara verilen cevaplar belli bir kitleyi tatmin etmeyi gütmektedir.

Arada Filistinliler balistik inceleme için kurşunu vermeye karşı çıkmaya devam ediyorlar. Neden olmasın!! kimse onların yalanlarını ortaya koymak için gönüllü olmadıkça meydanı boş buluyor ve istedikleri gibi at koşturmaya devam ediyorlar!!!

Dün Shomron' da yeniden Yahudilerin arabaları taşlandı, çocuklar ve olgun insanlar yaralandılar. Bir bebeğin kafası kocaman taşlardan yarıldı....Burada olanları bilenlerse yine sadece bizleriz....

Geçen yılki durumun benzeri tekrarlanıyor...

Bayrak yürüyüşüyse daha fazla olayları tetikleyebilir deniyor. 

Dünya bir kez daha Israel'i ortamı kışkırtmakla suçlayacak.


 

24 Mayıs 2022 Salı

 

Üniversitelerde devam eden bayrak kavgası

2021 Israel-Filistin çatışmasından bir yıl geçti. Bir yıl boyunca bölgedeki huzursuzluk hep devam etti. Bu ülkeye geldiğimden beri yakından tanıdığım, kimi yerde onunla yaşamaya alıştığım bir yaşamdan yeni bir kesit bu sadece...
Gün gelip yeniden tekrarlanacağını bildiğimiz bir savaşın ensemizdeki soluğunu hissederken kutsal toprakların binlerce yıllık hikayesinin devamını yaşadığımız bu modern çağın çocukları olan bizler, Tora'dan bugünlere yazılan tarihin  kimi satırlarına şahitlik etmek şerefine eriyoruz. Ve son günlerde halkımın ve ülkemin yaşadıklarını gördüğümde sorular bir kez daha çoğalıyor. Bir kez daha diğerleriyle aramızdaki yabancılık hissi büyüyor gözlerimde.
Tüm insanlığın düşmanıymışız gibi hissediyorum bizleri.  Tarihte vuku bulan tüm olaylardan sorumlu tutulduğumuz  zamanlar gibi ...Bugün atılan tarih değişse de olayların şekli aynı olmasa da, hissedilen düşmanlık geçmişle çok yakın.

.................................

6 Mayıs 2021'de Yeruşalayim'de başlayan karmaşa, bayrak yürüyüşü ve Hamas'ın ilk attığı roketin peşisıra gelen saatler içinde kızışan çatışmaların tekrarlanması ne kadar mümkün göreceğiz birazdan.

2022'nin beşinci ayının sonlarına gelirken  yeniden "Yeruşalayim Günü" kapımızda.  28 Mayıs, "Yom Yeruşalayim!". Hamas, 1968'den beri her yıl organize edilen bu etkinliğe son senelerde karşı çıkıyor.  Israelliler olayları provoke ediyor denirken tehtidler birbiri arkası sıralanıyor. Eski şehirden bayraklarla geçerseniz vururuz, roket atarız, intihar eylemleri başlatırız... diye bağıranlar var.
Farklı ideolojileri bünyesinde toplayan hükümetimizse, nisan ayı başında, Bennett'in "Yamina Partisi'nden"İdit Silman'ın istifasının ardından meclisteki çoğunluğu kaybetmişti. Geçen günlerde, koalisyon ortaklarından,  ultra-sol Meretz'ten meclise giren Rinawie Zoabie'nin, sağa kayış göstermek eğiliminde olan yönetime karşı Arap azınlığın haklarını savunmaya devam etmek adına istifasını sunmasının ardından beşinci bir seçime gidilmemesi için olasılıklar tartışılırken başbakan Bennett'in hangi yolu seçeceğini, hükümetin, sonu gelmeyen sorunların ve istifaların üstesinden nasıl geleceğini göreceğiz. Sanırım beşinci seçimin yolu çoktan göründü bile.
Politik belirsizlikler devam ettikçe içeride yaşanan sorunllardan kaynaklanan boşluklar bizi çökertmek isteyen düşmanların işlerine geliyor.

..............................

Yıl 1995'ti, Yeruşalayim'e, Kotel'e gittigimde, içimde burada çok büyük bir heyecan hissetmiştim. Anlatılması güç,  beni bu yerde bambaşka duygulara sokan bir atmosfer vardı. Bir masalın içine girmek gibiydi bu. Esrarengiz bir şeydi..bir tılsım, bir büyü gibi. Gözlerimin dolmasına engel olamadığım bir titreşim gibi...
Sebebi neydi tam olarak bilinmez. Çevremde hiç kimse o an ağlamıyordu. İnsanlar sadece huşu içinde dua ediyorlardı. Benim içimdeki hislerse, sanırım bizi bu topraklara bağlayan tarihin gerçekliğine inandıran o duvar ve daha aşağıda duran, eski mabete ait olan kalıntılardı...Tarihin ve kitabın yazdığı herşeyi tasdikleyen bir görüntüydü bu.
Geçen sene Yeruşalayim'de, Har Habayit'te, yani Yahudiler için en kutsal olan noktada, eski Mabet'in kalıntılarının hemen üzerinde. Araplar tarafından I S. 600'lerde  inşaa edilmiş olan Al Aqsa'nın avlusunda başlayan huzursuzluğun önümüzdeki günlerde yeniden tekrarlanması mümkün.
Eski şehrin beşte birini kaplayan, Al Aqsa ve onu çevreleyen avlunun sadece Müslümanları kabul ettiğini biliyoruz. Müslüman olmayan birinin buralara girmeye hakkı olmadığını savunan bir vakıf tarafından yönetilen bu yerde, Beit Hamigdaş'ın kalıntıları üzerinde dolaşan bu insanlar, 1967'den bugünlere dek bu alanı yönetmek hakkına sahipler.
1967 savaşında bizleri bir lokmada yutmaya hazırlanan düşmanlara rağmen, canlarını vererek bu yerleri  alan Yahudiler, avlunun içinde bir köşede sessizden dua etmek için bile Yahudileri buraya almamak için huzursuzluklar başlatmak şansını tanıyorlar onlara.
Bizde tarih tekerrür etmiyor, çünkü aramızdaki kavga bir an için son bulmuyor...Tarihin kendisinin içindeyiz hep, aynı huzursuzluklar ve olaylarla....
Yeruşalayim'de başlayan, Lod ve Ramle'de devam eden bir huzursuzluk var...
Bayraklarla yapılacak yürüyüşü tehtid edenler,  bizden herşeyi istemeye devam edecekler. Onların istediklerini yapmadığımızda huzursuzluklar ve taşkınlıklar başlatacaklar. Sonuçlarıysa bir defa daha bizim deftere kötü not olarak geçecekler.
Bayrağımıza karşı çıkanlar üniversitelerde Filistin bayraklarıyla gösteri yapıyorlar. Israel Devleti Üniversitelerinde eğitim gören Araplar Israel'in yıkılması içi slogan atıyorlar, Konuşma özgürlüğü adına son olarak Beer Sheva'daki Ben Gurion Üniversitesi Kampüsünde gösteri yapan Araplara izin verenler bir gün evvel Israel bayrağını üniversite kampüsüne almak istememişler.  Filistin bayrakları Arap milletinin hak ve özgürlüğünü temsil ederken Israel bayrağı bir provokasyon aleti olarak kabul ediliyor.

https://twitter.com/kann_news/status/1528664825458475010?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1528664825458475010%7Ctwgr%5E%7Ctwcon%5Es1_c10&ref_url=https%3A%2F%2Fwww.israelnationalnews.com%2Fnews%2F328026 

22 Mayıs 2022 Pazar

Yaralarımızı tedavi etmek

Koululam....
Hep birlikte müzik yapmak! ( İbranicede, kulam hep beraber demek)..
Koululam; birbirinden farklı düşünce, farklı görüşlerden, farklı aile yapılarıyla, ayrı dünyalardan gelen insanların müzikle randevusu.. Ve ortak bir aktivitenin çıkardığı o koca pozitif enerjiyle gelen mutluluk.
Sanırım bu dünyada beraberliği ve kardeşliği hissettirmenin, yaşatmanın en olası yollarından birisi müzik olmalı. 
Koululam adındaki organizasyonun amacı da bu...( daha önce yazmıştım)
Ülkemizde bu tip organizasyonların daha da artması gerektiğine inanıyorum. Sadece insanları kaynaştırmak adına değil, toplumsal ve bireysel tedavi amaçlı seanslar gibi de alınmalı bu yöntem. Kocaman kitlelere ulaşarak, korku, endişe, depresyon ve sosyal sorunlara ilaç niyetine. 
İnsanlara streslerini atmaları için verilen çok büyük bir şanstır bu. Ve kanımca güzel bir melodiyi, bir tempoyu her birlikte hissetmenin yatıştırcı etkisi çok daha büyük olmalı. Ayrıca güven ortamı kurmanın da bir yoludur bu. 
Yüzlerden bir anda kaybolan gerginlikle gülümseyenler,  ışıldayan gözlerdeki umut dolu bakışlarla aynı sözlerde birleşen, aynı satırları yüreklerinde hissedenler...
Birlikte şarkı söylemek, bir anı, bir şiiri paylaşmak harika bir his.
Toplumun yaralarını kapatmak, anlaşmazlıkları azaltmak ve dostluk köprüsü kurmak için de dilerim içimizdeki tüm farklı grupları içine alan bu tip etkinlikler çoğalsın..... Müzik en etkili tedavi yöntemlerinden biri değil midir zaten??  "Müzik" ve "dans"....
Etnik şarkılar ve kültürel karşımın getirdiği farklı seslerle insanları birbirine daha çok açacak, yaklaştıracak yollarla beraber. Hem birbirimizi tanımak, hem kaynaşmak hem gerilim dolu bir bölgeye kısmen de olsa bir ilaç olmak adına...



 

Dut ağacı


Bir bahar akşamında hayatımın 24 senesini geçirdiğim cadde üzerinde, genç kızlığımdan beri bir çok kez olduğu gibi yeniden gözlerim yerde, aklımda farklı düşünceler ve hep var olan hayallerin içinde yürüyorum..ne öyle çok hızlı adımlarla ne de çok yavaş.. Düşüncelerim beni benden alıp bir yerlere götürmeye devam ederlerken, biraz evvel oğlumu bıraktığım spor salonundan eve doğru yol alırken bugünle dün, yarınla hayallerim arasında gidip geliyorum. Kimi gülümserken, kimi an gözlerime bir buğu çöküyor. Çevremde olanları pek görmeden yol alıyorum bu kez. Bazen birden kapanırım içime. Kimi günler biraz daha yorgun düşersiniz ya işte.... Etrafımda olanları zoraki fark ediyorum .... ben  her adımımda hayatın ayrı dönemlerine gidiyorum.

Çevremdeki arkadaşlarımı, okul hayatımda kalan dostlarımı görüyorum. Mücadelelerim hepsinden ne kadar farklı olmuş. Ve hala farklı. Kimileri dünyayı keşfetmeye çıkmış, bir kaç üniversite okuyanlar var aralarında. Bir arkadaşım bugün veterinerlik eğitimi görüyor.  Başka bir  tanesi iki roman yazdı.

Benim savaşımsa ayakta durmaktı. Bazen durup sadece nefes almak. Yanımda, oğlumun gözlerinde o hiç değişmeyen masum varlığı sevmekti hayat. Ona sevildiğini hissettirmek, tüm mücadelelere rağmen.

Bana belki belli bir kuvvet veren tarafımsa hep o ufak şeylerden sevinmeyi de başarabilmemdi belki. Zaten hırslı bir insan olmadım. Ulaşılması zor hayaller kurmadım. İçimde yaşayan o çocuksa hep vardı.

Gal'i bugünlere kadar  saran bir arkadaş gibi.. benim o ikinci tarafım. Ona bütün gün verdiğim emirlerin, direktiflerin dışında.. Hayatın olması gerektiği gibi gidebilmesi için gerekli olduklarına inandığım o çerçevenin korunması için gösterdiğim çabanın dışında, Gal'le arkadaşlık yapmaya hazır olan bir çocuk var içimde. Bizi birbirimize, bütün kızgınlıklarımıza ve kavgalarımıza rağmen bağlamaya devam eden tarafım...

Arada, Rishon Le Tsion'un ana caddelerinden birinde yürüyorum. Bu yerlere 1995'te ilk kez geldiğimi anımsıyorum. Otobüsle geçerken, anne ben Rishon'da oturmak isterim demiştim. Yazlık bir tatil şehri gibi görünmüştü gözüme. Her yerde parklar vardı. Yeterince yeşil ve renkli bir yerdi.  Nüfusu gençti.....

Ağaçların yavaştan büyüyerek artık gölge yaptığı kaldırımların birinde devam eden yolumda, yerlerde gezen bakışlarım, ayaklarımın altındaki karoların üzerinde lekeler yapmış meyvelere takılıyorlar birden. Bu meyveler bana nasıl da tanıdıklar. Yoldan geçenlerin ayakları altında ezilmiş dutları görünce gözlerim yuvalarından çıkmıştır herhalde.  Sanki altın madeni bulmuşum gibi bir sevinçle başımı yukarı kaldırırken tepemdeki ağacın dallarına bakıyorum. Kimileri beyaz, kimileri olgunlaşma safhasına ermiş orta büyüklükte dutlar ağacın dallarından gülümsüyorlar bana...

Daha geçen gün eşime söylüyordum dut yemeyi özledim diye. Çocukluğumda bu dönemler geldiğinde, çok kısa süren bir mevsimi vardı bu meyvenin. Belki bir iki haftamıydı bilmiyorum. Birden manavin önünden geçtiğimde kocaman sandıklarda sergilenmiş dutları  gördüğümde ne kadar sevinirdim. Kısa bir dönem satılan ve yüksek fiyat biçilen meyvelerdendi. Ama kaçırmazdım hiç!!

14-15 yaşlarımda iken çok samimi olduğum bir arkadaşım vardı. Nizam'ın  en başında sol taraftan çıkılan yokuşun üzerinde iki katlı bir köşkte otururlardı. Yeterince büyük olan bu köşkün kocaman bir de bahçesi vardı. İşte o eve her gittiğimizde herkes yukarı çıkarken ben bahçede kalır meyvelerden yerdim. Siz çıkın ben geliyorum derken  biraz üzüm biraz dut derken midemi doldururdum her defasında... ( tabi ben yine Büyükada'dan bahsediyorum)

Uzun zamandır ilk kez dut meyvesinin ağacına rastladım, şehrin ortasında, bize yakın bir yerde... Tam da annem arıyor.. Bir dakika dedim, cevap verdiğim telefona.. Ağacın dalları kaldırımın üzerine düşmüş olsa da yoldan geçenler bir kısım meyveleri atıştırmış olmalılar. Yolun kenarında, ağacın köklerinin olduğu bahçeyle kaldırımı ayıran duvarın üzerine çıkmaya karar verdim. Anne bekle duvara çıkacam dedim. Annem, delimisin düşeceksin şimdi diyor. Ne düşecem yarım metrelik duvardan. Telefonu duvarın kenarına koyarak bir yandan onunla konuşmaya devam ederken diğer taraftan dalların, bahçenin içinde kalan kısmına eriştim. Elime ne geliyorsa yemeye başladım. Kimse, o an duvarlara çıkan ellerimin ya da  yediğim dutların çok temiz olduğunu iddia edemezdi. Ama umurumda sanki?? Dutlar toz toprakla örtünmüş ya da ellerim kirlenmiş..boş ver bir şey olmaz diyorum. Arkamdan geçen arabalar, benim ne iş peşimde olduğumu tahmin etmişlermiydi onu bilmem. Yeniden aşağı indiğimde ellerim dutlardan  boyanmış, mor mor olmuşlardı.

Eşim bana söz verdi. Tel Aviv'de keşfettiği ağaca dut yemeğe gideceğiz bir gün!!! :))))

Ne yapayım ne süperde ne de manavlarda hiç rastlamıyorum..

En sevdiğim şeyse her daim taze meyvelerdi. Kiraz, nektarina,  karpuz, şimdi zamanı gelen lezzetler...

Yazıma nereden başladım nerelere geldim...

Bizde hep bir şey söylerler. "Tanrı insana baş edemeyeceği bir sorun vermezmiş!!"Ya da, sorunlu bir çocuğunuz varsa, Tanrının seçilmiş bir kulu olduğunuza işaretmiş bu. Siz böyle bir çocuğa bakabilecek güçte bir insansınız demekmiş bu!! "Belki bu inanç sadece bize ait değildir...

Ben dedim ben bir yerde hep saf ve dokunmasız kalan küçük bir kız gibiyim. Yoksa bu yolda beni bunca zaman zorlayan çok şeyleri yürekten kabul etmem daha da zor olabilirdi.

Hayal kurmaya devam edebildiğim sürece umut etmeye de devam edeceğim...



 

20 Mayıs 2022 Cuma

İngiliz Kanalı BBC'nin verdiği haberlerde, Filistinli gazeteci Abu Aqleh'nin, hiç bir kanıt olmamasına rağmen,  Israelli Güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülmüş olduğu dolu dolu ağızla söylenirken,  (  kadının cesedinden çıkarılan "merminin" incelenmesi isteğine karşı gelen Filistinlilerin, Israelle bu konuda işbirliğini reddetmelerine ve araştırmanın tamamlanmaktan çok uzak olmasına rağmen ) bu defada kaotik cenaze görüntüleri dünya basınında yer aldı. Aşağıdaki video'da Israelli aktivist Hananya Naftali cenaze hakkında bazı açıklamalar veriyor.  Video'da cenazenin belli noktalarında Israel polisinin rahatlıkla suçlanabilecek şekildeki saldırısının dışında, esasen klip baştan aşağı incelendiğinde, polisin tepkisinin nedensiz gelmediği görülüyor. Görüntülerde cenazeye iştirak edenlerin polislere taşlar attıklar görülüyor. ( Öncelikle bir Hıristiyan olan Abu Aqlah'nin cenazesini adeta rehin alarak ortalığı karıştırmak için kullanan Filistinlilerin cenazeyi bir taraftan ellerde taşırken diğer yandan gerginliği yükseltmek, taşkınlıklar yaparak, sloganlar ve taşlar atarak ortalığı karıştırmak girişimleri istedikleri gibi sonuçlandı. Problemli bir bölgede, problemli bir cenazeyi götüren problemli insanların çıkarabilecekleri problemleri düşünülerek alınan güvenlik tedbirlerine karşılık  her zamanki gibi sorunsuz sonlanmayan bu tören de tüm dünya televizyonlarında yer aldı. Bilerek, isteyerek olay çıkararak durumu zora sokarak, etrafın güvenliğini her fırsatta tehlikeye atarak polisi ve askeri tepki vermeye zorlamak yoluyla Israel'i dünya mediası önünde zora sokanlar tekrar ve tekrar amaçlarına ulaşıyorlar.



 

19 Mayıs 2022 Perşembe

Buradakiler....

Geçtiğimiz akşam  Gal'le beraber tam asansörden çıkıyorduk,  asansörlerin dibinde gençten bir komşumun yerde oturduğunu gördüm. Akşam yedi civarı, işten yeni gelmiş kadın, koca sırt çantasını yanına yere koymuş bir vaziyette, elinde cep telefonuyla bir şeyler yapıyordu. Ben ilk şaşkınlığımla birlikte gülerek "Yorgunsun galiba ? dedim. O da yine gülümseyerek, aslında gerçeği söylemek gerekirse dün akşam çantamı değiştirdiğim için anahtarımı diğerinde unuttum, kocamı arıyorum gelsin diye"  İstersen o gelene dek bize çık! dedim. Gideceğim yerden bir an için vaz geçtim. Kadını o yorgunlukta yerde bırakmak hoş görünmedi gözüme. Aslında apartmanın girişindeki koltuklarda da oturabilirdi. Kendisiyse yerde olmayı tercih etmiş görünüyordu :) . Bu da yine buranın insanının ilginç yönlerinden biridir... İlle de yerde oturmasına gerek yokken böylesini tercih etmek..

Buradakiler rahat oldukları için böyle şeyler normal karşılanır. Burada da oturulur mu gibi bir şey akıllarından geçmez. Başka yer mi yok demezler. Koltuklara ne gidecem, çömelir yaparım diten insan gayet rahattır. 

Mesela Türk toplumunun tam tersine başkalarının gözüne garip gelebilecek şeyler dahil olmak üzere canı nasıl istiyorsa öyle oturmak, öyle konuşmak ve öyle davranmak... Normal ülkelerden gelen diğerlerinin yadırgayacakları çokça davranışlar bu rahatlığa dahildir. Etrafa karşı bir saygısızlık gibi algılanabilecekler de dahildirler bunlara. Çünkü küçük yaşta bazı şeylerin sınırlarını koymadıkları için. Yüksek sesle konuşulmaması gereken bir yerde bağıra çağıra konuşan çocuğunuzu uyarmamak gibi...

Ve Israelliler karşılarında kimi olursa olsun kırk yıllık ahbaplarıymış gibi hissettiklerinden mesafelere dikkat etmezler. Buradaki mantalite evinde istediği gibi oturan, anne babasına kardeşine istediği gibi konuşabilen bir aile üyesinin ülkesinde de aynı şeyi hissetme halidir.

Geçen gün koyduğum resimde, otobüste, karşı koltuğa ayakkabısıyla ayağını uzatan genç bayan da aynı rahatlığı sergiliyordu. Ama işte burada bazen bir sorun başladığının farkına varmayabiliyorlar. Kendi rahatlıklarının bir başkasının rahatsızlığına neden olabileceğinin farkına varmayanlar oluyor.  O koltuğu ayakkabınızla kirletmek gibi ya da ayağınızı uzattığınız yere başkasının oturmasına engel olmak gibi. Bunu düşünememek bir sorun!!

Ve yine sizi hayatında ilk kez gören biri size hiç sorulmaması gereken sorular sorabiliyor. Onlar bunu bir çeşit samimiyet, sıcaklık gibi algılasalar da. Mesafeyi korumaya alışık olmayan insanlar arasındaki bu yakın tarz ilgi ve bu tip ilişkiler bazen de gereksiz tartışmaları doğurur. Her düşündüğünü söylemek, her aklına geleni yapmak, sınırları zorlamaya dönüşebilir. Bu da buradaki bu tip davranış kalıplarının yan etkileridir. Küçücük kardeşlerin herşey için birbirlerini yemeğe varmaları hali gibi.

Ve bu "aile psikolojisinin" getirdiği negatif şeylerin yanındaki "olumlu" şeyse, zor durumlarda insanların diğerilerinin yardımına koşmak için ellerinden geleni yapmalarıdır. Sizi zor durumda gördüklerinde hemen yardımınıza koşacaklar olacaktır.

Geçtiğimiz gün yeni tanıdığım Türk kökenli bir bayanın anlattıklarını düşünüyorum. Israel'e ilk geldiği günlerde eşi rahatsızlanmış. Yaşadıkları büyük bir şanssızlıkla, eşi Israel'e geldiğinden kısa bir süre sonra kendisine kanser teşhisi konulmuş.  Daha çok yeni oldukları  bu yerde, hastanede ve eşinin tedavisi sırasında insanların onları nasıl desteklediklerini anlattı. Bizi hiç tanımayan kişiler zamanlarını, enerjilerini ve yüreklerini bizimle paylaştılar, yalnızlığımı unutturdular. O tanımadığım insanların yardımları ve destekleri olmasa ne yapardım bilmiyorum dedi.

Israel'de doğan çocuklara"Tsabar"denir. Tsabar, bir çöl meyvesidir. Aynı adlı kaktüs'ün meyvesinin ismidir Tsabar. Kabuğu sert kocaman dikenleri olan meyvenin içiyse gayet tatlıdır.

Israelliler 1948'den bu yana, bu ülkede, bu topraklarda dünyaya gelenleri bu şekilde adlandırırlar. Dışı sert ve dikenli içiyse tatlı.

Shoah'dan kurtulanlar, Arap ülkelerinden kovulanlar.. kendilerine göre bir çoğunun belli travmatik bir hikayesi olan bir millettir bu. Bazen aksi, bazen çevrelerine güvensiz olurlar. Yaşadıkları şeyler insanların zor bir karakter oluşturmalarına sebebiyet verebilir ama neticede o dış kabuğu soyduğunuzda bambaşka bir kişilik ortaya çıkar....

Gal'le bir saat süren gezimizin ardından eve döndüğümüzde komşum bu kez lobideki koltuklara geçmişti. Kocam beş dakikaya kadar burada olacak demişti halbuki. "Daha gelmedi mi?"diye sorduğumda neredeyse varmak üzere dedi. Ve o an; "Biliyormusun önümüzdeki ay İstanbul'a gidiyorum.  "Bayılıyorum bu memlekete. Yemekleri harika, oteller, yerler..herşey süper!! Hem buraya göre çok daha  ucuz...diye heyecanla devam etti.

İşte bu da Israellilerin bir başka özelliği. Buradakilerin kimseye kinleri yok. Arada ne geçerse geçsin, politika ayrı şeydir derler çıkarlar. Türkler Israellileri hiç sevmeseler de buradakiler onlara bayılıyorlar. Çok misafirperverler, çok "nehmad" ( nazik)  insanlar deyip duruyorlar. Mavi Marmara'yı bile unuttular. Umurlarında değil hem ucuz hem lezzetli bir tatil için, güneş ve deniz ve tarihi bir yer görmek için.. size bin tane sebep gösterebilirler. Buradakiler oraya aşıklar diyebilirim...


 

 

18 Mayıs 2022 Çarşamba

Her yıl  1948'de Israel'in kurulmasıyla birlikte başlarına gelen "felaketin"anısını hatırlamak adına Tel Aviv Üniveristesi kampüsünde biraraya gelen Filistinli öğrenciler ellerinde ve kampüsün avlusunda kurdukları sahnede bulunan Filistin  bayraklarının eşliğinde Israel alehinde konuşmalar yapar, etkinliklerde bulunurlar.
Her ne kadar demokrasi gereği yaptıklarında bir sorun olmasa da ( onlar açısından, bu topraklarda  Yahudi Devleti "yerine"  bölgedeki bir 23. Arap Devleti olabilirlerdi!!!)
Onlar konuşma ve gösteri özgürlüklerini sonuna kadar kullanırlarken, aynı anda aynı özgürlüğü kullanmak hakkına sahip olan Yahudilerin o yerde Israel bayraklarıyla bulunmalarını ve tepki vermelerini provokasyon olarak niteleyenler var.
Israellilerin, kendilerini korumak ve bir başka grubun iddialarına karşı durmak ve karşı gösteri yapmak özgürlüğüne sahip olmadıklarını tartıştığımız günlerden geçiyoruz.
Aşağıdaki link'teki video'da,  Tel Aviv Üniversitesi'nin yakınlarında yaşayan ve aynı üniversiteden 10 yıl önce mezun olan bir genç bayan, Filistinlilerin gösterilerine tepki olarak elinde Israel bayrağıyla tepkisini göstermek isteyince, kendi elindeki Filistin bayrağını suratına doğru sürerek onu provoke etmeye çalışan Filistinli bayanla diğerlerini takmamaya gayret ediyor. Ancak birden  bir Arap çıkıp genç kadının üzerine yürüyerek elindeki bayrağı zorla almaya çalışarak ona saldırıya yelteniyor.
Israel'de, Israelli bir kadın elinde ülkesinin bayrağını taşıdığı için korkutuluyor, gözdağı veriliyor,
Israel'e karşı hiç durmadan Apartheid iddialarının devam ettiği dünya Filistinlilerin yaptıklarını her daim görmezden geliyor.  Israel'in,  bu ülke sınırları içinde yaşayan insanlara verdiği haklardansa kimse bahsetmiyor.