14 Nisan 2022 Perşembe

Sonu gelmeyecek bir problem

Geçen gün, Israel Güvenlik Teşkilatı Shabak'ın, bayram günü Jerusalem'de, Filistinliler'in planladıkları büyük bir saldırıyı engellediği yazıldı.

Shabak, son olaylardan beri, Yehuda ve Şomron'da yani Batı Şeria'da sürekli faaliyet halinde. Geceleri, Güvenlik Teşkilatı tarafından, belirlenen kimi hücre evlerine operasyonlar düzenleniyor. Onlarca Filistinli tutuklanırken, kimi yerde çatışmalardan kaçınmak mümkün olmuyor.

Geçen hafta üç İslami Cihad teröristinin ele geçirilmesinin ardından, aynı grubun yetkilileri Israel'in büyük hata yaptığını ve bunun karşılığının kötü verileceğini söylemişti.

Fakat bu defa Hamas, Israelle çatışmaya girmekten kaçınarak, İslami Cihad'ın Israel'deki şehirlere roket atmasını engelleyerek, şimdilik olayların daha da büyümemesini sağladı. ( şimdilik!!)

Geçtiğimiz yılki çatışmadan sonra hala bazı şeyleri toparlamaya çalışan Hamas, şimdilik yeni bir savaşa girmeye pek hevesli görünmese de buradaki durumlar bir andan diğerine değişkenlik gösterebiliyor.

Günler ve geceler geçerken, Israel Askerleri  sivil hayatları kurtarmak için operasyonlara devam ediyorlar. Ve kimi zaman bu operasyonlar yoğun çatışmalara dönüyor.

Dün geceki operasyonlarda Filistinli iki teröristi ölü ele geçirildiler,

Kimilerinin amacıysa, ölü sayısı arttıkça, Israelle olayları daha da kızıştırmak için sebep bulmak. Ve tehtidler devam ediyor! Mesela dün gece Doğu Jerusalem'de çok gergin bir geceydi.

Arada Israel'de yeniden ortaya çıkan politik belirsizlik, koalisyon ortaklarından, Hükümet'in, Yamina Partisinden ( Başbakan Bennett'in partisinden) İdit Silman'nın istifasıyla çoğunluğu kaybetmesinin ardından yeniden bir seçim olasılığının gündeme oturması, güvenlik konusunda da işimizi kolaylaştırmıyor.

İki senede dört seçim geçiren bir ülkenin,  yaşadığı iç ve dış problemleri aşmasını beklemek daha da zor.

Kendi içimizde güçlü ve birlik olduğumuzu göstermediğimiz durumda, içimizde ve hemen yanımızdaki düşmanın bize saldırmasını beklemek çok daha olasıdır. Sizi zayıf görenler, zayıflığınızdan istifade etmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Bir vücut zayıf düşerse, savunma mekanizması zayıflarsa mikroplara açık kalır!!

Bu devletin yetmiş yıllık geçmişi insanların tek bir şemsiye altında, çok farklı görüşleri sığdırmaya çalışması, Israel'in dinci fakat yine de demokrat kimliğiyle bir yerde buluşma çabaları, Yahudi Devleti olup içinde hala daha büyük bir Arap azınlığı da barındırma çabaları, zaman zaman zorluklarla karşılaşıyor. Bu da politik arenaya en belirgin şekilde yansıyor.

Kurulduğu günden bugüne, seçim sistemi  ve insan ve görüş çeşitliliğinin getirdiği koalisyon hükümetleriyle yöneltilmiş olan ülkemiz tarihinde hiç bu büyüklükte bir politik çıkmaza girmemişti.

Geçtiğimiz günlerde, bahsetmiştim, çok daireli apartmanımızdaki çocuklardan birini yakından tanırım.

Elinde kocaman bir otomobil lastiği olmak üzere, Rişon Le Tzion'un, deniz kıyısındaki kum tepelerine gidiyordu. Buz gibi bir günde onun üzerinde bir atlet ve bir şort olmak üzere.

Lastik tekerleğin ne kadar ağır olduğunu tahayyül ederken... bize komando birliğine kabul edilmek için, haftada bir kaç kez eğitim gördüğünü söyledi.

Bu çocuğu ben minicik haliyle tanıdım. Bizimle aynı apartmanda büyüdü o. Çok terbiyeli, çok efendi, iyi yetiştirilmiş bir genç. Annesi de eğitimli ve tatlı bir bayandır. Senelerdir boşandığı için iki çocuğunu yalnız büyütmüş bir insan. Genç çocuksa beni gördüğünde, ondan çok daha büyük olmama rağmen çok samimi konuşur.

Bu ve bunun gibi çocuklar, 70 yıllık bu ülkede hayatlarının en değerli yıllarını, komando erliğine adamak durumundalar hala.

Her haritaya baktığımda, bu işin içinden çıkmanın ne kadar zor olduğunu düşünürüm.

Paylaşmamız gereken topraklar  Amerika Kıtası boyundaymış gibi iddialarla geldiklerinde, bir kaç milyonuk bir ülkenin sağı solu belli sınırlarında dağılmış iki ayrı düşman milletin hangi barışı yakalayacaklarını anlamakta zorlanıyorum.

Karmaşık bir yerleşim, Batı Şeria ve Gazze'nin Israel'in iki yanındaki bu iki toprak parçasının ortasından geçen Yahudi toprakları. Kuzeyinde ve Güneyinde barındırdığı kendi içindeki Araplarla birlikte, Radikal İslamın getirdiği ekstrem gruplarla nasıl anlaşılabileceğini anlamıyorum.

Bir yetmiş yıl daha geçse bu yerde, bu iki milletin birlikte yaşamı başarması nasıl mümkün olacak bilinmez!

İnsan  mantalitesi değişmedikçe, kimileri kimi gerçekleri görmeyi reddettikleri müddetçe daha çok çocuk bu ülke, bu toprak için kendilerini feda etmek zorunda kalacaklar.


13 Nisan 2022 Çarşamba

Pesah'ın bana neleri ifade ettiğini şimdi yeniden anlatsam

 

Çocukken ya da genç kızlığımda, Pesah geldiğinde içim coşmaya başlardı. En sevdiğim bayramdı Pesah. Ritüellerini severdim.....Sevinmek için senenin sadece bir kaç gününün bana verdiği o fırsatı severdim. Aileyi severdim  (herseye rağmen!!)

 Kuzenlerimle buluşmayı beklerdim !! Bugün artık olmayan şeyler o zamanlar varmış gibi gelirlerdi bana. Belki de sadece bir şeyleri hep varmış gibi hayal etmiştim ben...

Ama o zamanlar daha beklentilerim vardı.. paylaşmak istediklerim.. hislerimi, özlemlerimi, ve bayramları... İnsanları severdim o zamanlar. Ailemi..

Ve Pesah gecesi çok şeyi ifade ederdi benim için.

Duygusal insanlar, gelenekleri sever..bayramları, buluşmaları, birlikte olmayı, kuzenlerini severler, kardeşlerini (!)

Masanın çevresinde senenin sadece belli günleri hep birlikte olmak vardı...

Pesah, evimizin girişindeki  salonun sergiye açılmasıyla.... ve ileride, en ortada duran koca masanın üzerine konulmuş  bayramlık, rengarenk  bir  buket çiçeğin evi bir anda şenlendirdiği haliyle başlardı. Evin ışıkları pırıl pırıl yandığı şekilde, şarap rengi kadife iskemleler meydana çıktıkları halde ve yine kadifeden olan cam yeşili  koltukları örten örtüler bu özel günün şerefine ortadan kalktıklarında işte o zaman eve bir bayram havası gelirdi.

Senenin neredeyse 360 günü kapalı olan  salonunun açılışı bile bir sevinçti benim için.

Küçük bir çocuk için sevinmek aslında ne kadar kolay olabiliyor

Ve akşam olupta ailenin o çok  daha az görüştüğümüz üyeleri de evimize geldiklerinde, yine  çoğunu  senede bir kez yediğimiz kimi lezzetlerle dolduğunda masamız gerçekten de benden mutlusu yoktu.

Genelde öyle çok keyfine varılacak bir ortamı olmayan evimin biraz olsun insana belli bir sevinç verdiği istisna günlerdi o günler. Senede bir iki kez sevinmeye izin varmış gibiydi bizde.

Aslında yaklaşık bir saat süren Hagadda'nın bir an önce bitmesi için sıkıntıdan patlama kısmını geçiyorum. Sayfaları karıştıtır durur, bitmesine ne kadar kaldı diye kontrol ederdim. Oncle Jak,  "Ke ansi disho el pasuk....!"diye okurken....sırtımda, ufak, beyaz bir kumaşa sarılı "Afikoman'ı... çölde gezen Yahudilerin 40 yıl geçen yolculuklarının sembolü olan bohçayı taşırken ..( Afikomanın içinde de matza vardı..)

Yemeğin sonunda, Afikomanı saklanıldığı yerde bulacak çocuğa ufacık bir para ödülü olurdu! İşte o sembolik havada, hagada boyunca her çocuk sıraya göre o minicik bohçayı sırtında taşırken zaman bir türlü geçmezdi...Midem zil çalarken çocukların gözleri  masadaki şeylerde dolaşır dururdu.

Ve tüm hikaye okunduktan sonra o çok beklenen ziyafete " bumuelos " yiyerek başlardık.

Bumuelos, matzaların ıslatılarak iyice yumuşatılmalarından sonra, içlerine, hazırladığınız miktara göre, genelde iki yumurta ve biraz tuz eklenerek karıştırılıp kızartilmalarıyla hazırlanan bir Pesah yiyeceğidir biz Sefaradlarda. ( Pesah haftası boyunca, sabah kahvaltısında, bumuelosları,  içlerine peynir katarak yapanlar da çok vardır )

Bizse  üzerlerine elma reçeli ya da çoğu kez pudra şekeri ekleyerek yerdik. Çocukluğumda en sevdiğim şeylerden biriydi bu. (İspanyollarda da" bunuelos"varmış.... yine bizimkilere benzer bir kızartma!!!)  Ve  ben o kadar çok yerdim ki bunlardan midemde başka şey için pek yer kalmazdı.

Eşim bana, sizde biraz eşkenazlık var der ikide birde. Çoğu yemeğe biraz şeker koyarız diye.

Ve ben Matza'yı tek başına da çok severdim. Yani hamursuzu!!! Sanırım çoğu çocuklar gibi.. Ve matza unundan yapılan Pesah kekini de severdim... Portakal ve bol cevizle hazırlanan keki..

Ve Seder gecesi masada herkesin dört gözle beklediği kuzu eti çok popülerdi. Çünkü bizde kuzu eti Pesah geleneklerinin bir vazgeçilmeziyken, senenin diğer günleri neredeyse hiç elimizi sürmezdik bu ete.

Ve ertesi gün ister istemez, bayram olsa da, ( diaspora'da olunca çareniz yok) okula giderdik.

Tenefüs geldiğinde her zamanki  sandwich'imin yerini bu defa matzot alırdı. Küçük bir torbanın içindeki matzaları bir parça peynirle yerdim.... Müslüman arkadaşlarım gördüler mi mutlaka benden isterlerdi. Onlar da çok severlerdi matzayı. Bu kadar sevilecek ne varsa bu,  su ve undan yapılan tahta gibi şeyde!! :) Kitir kitirdir... Belki de ondan. Çoğu insan sever ama bir çok kişinin midesine pek yaramaz. Çocukken hiç bir sorun yaratmasa da matza, yaşınız biraz ilerlemeye başladığında sebep olduğu sancılar yüzünden çok yemekten kaçınmak zorunda kalabiliyorsunuz.

Ve dün, geçtiğimiz haftaki son terör saldırısına ve sürekli olan uyarılara rağmen gittiğimiz bayram alışverişinde süpermarkette arabayı park edecek yer bile bulamadık. İnsanlar bayrama bir kaç gün kala marketleri doldururlarken, trafik yeniden belli noktalarda kilitleneye devam ediyor.

Yaşarken ölmek mümkün değil. Güneş doğmaya ve bizler soluk almaya devam ettikçe alışverişte bayramlar da devam ediyor.  Yeniden eve kutu kutu matzaları taşıyanlar, en çok yenenler listesindeki patatesleri, yumurtaları ambara stoklamaya devam edenlerle sanki süpermarketler sonsuza dek kapılarını birilerine kapatacaklarmış gibi davrananlarla dolu....

Ve bir çokları yurt dışına çıkacaklar yeniden...Kimileri çoktan çıktılar bile...

Bir bayram daha aileyi hatırlatacak çoğu insana..

Ve ben, bugün elimdekilerle sevinirken, çocukluğumdaki şeylerin hüznünü de hissedeceğim bir yerlerde... 

Geçmiştekilerden geriye elimde kalan koca bir "NADA" 'yla artık yanımda olan insanlar sadece  çocuklarım, eşim ve bu ülkenin bana verdikleri!






12 Nisan 2022 Salı

Çocuklara farklıyı kabul etmeyi öğreten kitap

Geçtiğimiz gün, Israel'in  en eski tiyatro oyuncularından, bir çocuk showman'ı olarak ta özellikle tanınmış komedyen Tzipi Shavit  Instagram post'larından birinde ilginç bir sabah konuşmasıyla başlamış güne.

Bugünkü sanatçıların, günümüz popüler simalarının ve de özellikle kimi eski sanatçıların  isimlerinden her daim konuşulmasını sağlayan yeni bir yol da İnstagram hesaplarından yaptıkları paylaşımlarıdır. Hele eskisi kadar faal olmayan kimi yaşı geçkin sanatçılar  bazen bu tip sosyal media hesaplarını kendilerinden bahsedilmesini sağlamak için kullanabiliyorlar. Ve bazen bu gerçekten işe yarıyor. Çoğu kez olumlu, bazen de polemik yaratabilecek şeyler de ortaya çıkarabiliyorlar.

Tzipi Shavit, Israel'e ilk aliyah yaptığım günlerden, ilk tanıdığım sanatçılardan biriydi. Bugün 75 yaşında olan sanatçı dinamik kişiliği, sempatikliği, tükenmeyen enerjisi, sahneyi dolduran show'larıyla seyirciyi sıkmadan oyalamasını bilen bir sanatçı olarak tanınır.

Yıllarını en çok çocuk programlarına adamış olan bu insan son senelerde her gün sabah saatleri yayınladığı özel video çekimlerinde bir kaç dakikalık stand-up komedi ayarında paylaşımlar yaparak isminden söz ettirmeye devam ediyor.

Dün baktım hakkında bir tartışma konusu açılmış. Öyle çok büyük bir olaya dönmemişse de toplumda belli bir gündem yaratmış bir video paylaşımı olmuş kadının. Torunlarından ve babaannelik hayatından sık sık bahseden sanatçı geçtiğimiz günlerde, torununa okuduğu bir çocuk kitabından bahsetmiş.

Piyasaya son dönemde çıkan bir çocuk kitabıymış bu. Üç dört yaş çocuklarına hitab eden kitabın konusu, "Transgender "olan "küçük" (?) bir kızla ilgili. Kitabın adı; "Benim adım Jess!"...

Torunuyla bu kitabı birlikte okuduklarını ve okurken büyük keyif aldıklarını ve torununun bu şekilde farklı olanı kabul etmeyi öğrendiğini, bu yüzden bu kitabı herkese tavsiye ettiğini söylüyordu kadın!!

Her insana öncelikle eşit olarak bakmayı bilen bir nesil yetiştirmek mutlaka ana kurallardan biridir. Çocuklarımıza çevrelerine, topluma tek tek tüm bireylere ve " yabancılara" karşı iyi olmayı öğretmek bizim için ana hedeftir.  Bu konuda tartışmaya bile gerek yoktur.   

Ancak, başkalarını oldukları gibi sevmeyi öğretmekle daha üç dört yaşında bir çocuğa trangender insanlar hakkında konuşmaya başlamak ayrıdır.

Üç dört yaşında bir çocuk için  farklı olanlar kimi rahatsızlıkları olan çocuklardır, kendi tanıdıklarından değişik görünenlerdir, belki kimi tikleri olan çocuklardır, sakatlardır!!

Daha üç,  dört ya da beş yaşlarında olan çocuklara transgenderlik konusunu açmak kafalarını, o küçücük beyinlerini, hiç ait olmadıkları bir dünyanın içine karıştırmaya çalışmaktır.

Her ne kadar insan cinsellikle daha hayatın ilk yıllarında tanışmaya başlasa da.. Küçük yaşta bedenimizi tanımak, kendi kendimize dokunmak, başka çocukların cinsel organlarını oyunlarla keşfetmek gibi şeyler gelişimimizin doğal bir parçası olsa da ....bu kadar küçük yaşta bir  çocuğun saf dünyasına  daha çok uzak olan cinsel kimlik arayışı tartışmalarını, cinsiyet değiştirmenin doğal bir eylem olup olmadığı hakkındaki soruları hayatın daha ilk yıllarına kadar indirmenin anlamı nedir??

Dört yaşındaki bir çocuk için farklıyı kabul etmek kavramının içine transgenderliği sokuşturmanın acelesi nerededir?

İnsanların akılları nerede?

Kimilerinin cinsel kimlik arayışlarıyla akıllarını bozdukları dünyamızda, olgun çağlarda bile aklımızı karıştıran kimi kararsız insanların sorunlarına daha hayata bugün adım atmış küçük insanları karıştırmanın acelesi nedir?

Topluma belli bir anlamda önder olan bu tip sanatçıların böyle çıkışlarla, bence özellikle kendilerini birilerine ispatlama savaşı içinde oldukları hissediliyor. Liberalizmin boyutlarını her gün biraz daha aşan zihniyete kendilerini yaklaştırmak için ne yapacaklarını bilemeyenlerin saçmasapan davranışlarının toplumun yapısını bozacak seviyede fikirlerle beyinleri bulandırmalarından başka bir şey değildir artık bu!!!

Dört yaşında bir çocuğa önce kolu olmayan bir çocuğu, gözü görmeyeni, sakat iskemlesinde olanı, çok zayıf olanı, Tourettes Syndrome'lu çocukları, otistleri, Down Syndrome'luları, şişmanları, siyahileri, sarı ırktan ya da tüm farklı yerlerden gelen farklı çocukları sevmeyi öğretsinler. Çocukların dünyasına karışan ilk farklılar bunlardır. Onların ilk sevmeleri gerekenler de!!!  

Çocukların en çok karşı karşıya kaldıkları farklılar bunlardır. Çocukluk çağında farklı olan, boyutları değişik olan  çocuklardır, doğuştan kusurları olanlardır, kimi hastalıkları olanlardır. Önce, bu tip farklıları diğerlerinden ayırt etmemeyi, onlara gülmemeyi öğretmek önemlidir.

Çocuk, transgender nedir bilmez. Çünkü hiç bir insan transgender doğmaz. Çocuk transgender diye bir şey de yoktur!!! Bu yaşta insana bu kavramları anlatarak kafalarını karıştırmanın anlamı da hiç yoktur!!

Modern dünyanın da suyunu çıkarmanın da sınırları yok gibi bir his veriyor bu tip bir kitabı çocuk kitabı olarak yayınlayanlarla tavsiye edenler için.

11 Nisan 2022 Pazartesi

Reuters haber ajansı; "Israeli forces kill Palestinian gunman after bar attack ın Tel Aviv!"... "Tel Aviv'de Bar saldırısının ardından Israel güvenlik güçleri Filistinli silahlı adamı öldürdüler!" diye geçmiş.

Çarpık medya'nın taktiklerine karşı savaşmak

Yıllar evvel bir kaç grupta bize düşmanca yazılar yazanlara, kimi bilinçsiz insanların cahilce yaklaşımlarına kısmen de olsa bir cevap yazmamla başlayan süreçte kimi insanlar bana daha çok söz vermek istediler. Kimileri sitelerinde, kimileri gazetelerinde zaman zaman bana şans tanıdılar. Bazılarıyla daha sonra yollarımız ayrılırken, insanların kimi yerde egoları doğrularının önüne geçmişse de benim için sürdürdüğüm kişisel savaşım burada devam ediyor.

Zamanla beni yoran ve yıpratan. kişiseleşen kimi  düşmanlıklar yüzünden  özel  sayfamda Israel'i anlatmaktan, politik konulardan genelde uzak kalsam da, blogumda ve yine bir iki sitede Israel ve Antisemitizm üzerine zaman zaman yazmaya devam ediyorum. ( Kendi blogumda konuda, gönlümden ne geçerse yazsam da ki aslında adı üstünde olan bir yer burası; "Serbest Köşe!") 

Yine de genelde bir çeşit Israel tanıtımına  dönen, buraları hakkında düşünülen ve bilinen yalnışları düzeltmeye çalıştığım bir sayfa burası. Benim için bugün  en büyük keyfim bu blogta yazı yazmaya devam etmek. Ve Israel'i fırsat oldukça, kendimce anlatmak.

Yazılarımı ingilizce yazabileceğimi söyleyenler oldu.

İngilizce yazmak için daha da mükemmel olmak önemli. Ve yazdıklarımın ingilizce tercümeleri çok daha büyük bir kitleyi hedef alacak ve o zaman yaptığım şey çok daha anlamlı olacaktır mutlaka.

Çok kez aynı şeyleri ya da benzer konuları yeniden ve yeniden ele alsam da, ya da öyle  gibi olsa da yine de burada hala bitmeyen bir hikayenin tekrarı olan olayları,  bizim yaşadıklarımızı söylemekten yorulmuyorum. İnsanlar konuşmaya ve  burada geçenleri  eksik ve yalnış vermeye devam ettikçe ben elimden geldiğince yazacağım.

Israel dışında yaşayan insanların, burada neler olduğunu görmelerinin imkansızlığını kendi kişisel ilişkilerim de bile fark ettiğim için yazmaya başladım.

Çoculuğumdan beri beni kemiren sinirlendiren bir mevzuydu bu. Bize olanları kimse anlatmıyordu.

Diaspora'da yaşayanlar, yaşadıkları ülkelerde, Türkçe ya da İngilizce, Fransızca okuduklarında haberleri, buradaki olayları eksik ya da çarpıtılmış olarak algılamaya devam edeceklerdir. ... BBC, Sky News ya da  CNN'in Israel-Filistin kavgasını nasıl aktardıklarını her gün görüyorum.

Ya da Türkiye'de.  Sözcü ya da Cumhuriyet gibi, oradaki daha liberal çizgide olan basın  yayın organları bile, en az dinci media kadar  birer Filistin sözcüsü tadında yayın yapmaya devam ettikleri sürece insanların Israel düşmanı olmamaları zor.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan terör saldırısının nasıl başlıklarla verildiğini gördüğümde çileden çıktım....

Reuters haber ajansı; "Israeli forces kill Paleştinian gunman after bar attack ın Tel Aviv!"... "Tel Aviv'de Bar saldırısının ardından Israel güvenlik güçleri Filistinli silahlı adamı öldürdüler!" diye geçmiş.  (https://www.reuters.com/world/middle-east/paleştinian-who-killed-2-tel-aviv-shot-by-ısraeli-forces-2022-04-08/)

Haber tamamen doğru. Burada verilen bilgide en ufak bir yalnışlık yok. Ancak, insan  aklını yanıltıcı bir telkin var. Sonuçta mecburen Filistinlinin silahlı olduğunu ve bir bar saldırısı olduğunu aktaran başlıkta Filistinlinin aktif saldırganlığından,  masum insanları öldürmesinden bahsetmek yerine, Israel Güvenlik güçlerinin silahlı Filistinliyi öldürmeleri esas olaya döndürülmüş.  Burada  yeniden bir algı oyunu var açıkça. Kesinlikle yalan söylemeden, yine konuya seçilen başlıkla insanlara, Israel'in bir Filistinliyi öldürdükleri anlatılıyor.  Barda oturan sivillere ne yapıldığı ile başlık atmayı tercih etmemişler. Bir teröristin masum insanları makineli tüfekle tarayarak öldürdüğü gerçeğiyle girmemişler mevzuya... Zaten makalenin, haberin gerisini çoğunluk okumayacak bile!!! Başlıkta doğruyu tam olarak söylemeyi tercih etmemişler. Filistinli terörist Tel Aviv'de oturan masum insanları katletti diyememişler!!!!!!!!!! 

Bunun yerine Israel silahlı filistinliyi öldürdü haberi çıkmış. O pislik " silahlı Filistinli "değil,  masum insanları hedef almış bir teröristti.

Ve sadece Reuters'de değil, google'da aradığım bir çok haber sitesinde olay bu ve benzeri başlıklarla verilmiş.

Israel'e karşı yapılan haksızlığa küçük  bir örnektir bu.

Yaşadıklarımızı dünyaya olduğu gibi vermek istemeyen, konuşmak yerine susanlar, olayları çarpıtanlar, Israel'in her daim suçlu ve haksızlık yapan taraf olduğuna inandırmak için çaba harcayan dünya basını bu şekilde davranmaya devam ettikçe  antisemit olmadıkları halde bir çok kişi sürekli olarak  Israel'den nefret etmeye yönlendirileceklerdir.

Israel'den, Yahudi Devleti olduğu için nefret edenlerin az olmadığı dünya'da bir diğerleri de sürekli  antisemitik kıvama getiriliyorlar. Bunun için gösterilen gayret açıktır.

Bu şekilde Israel tek olan savaşına devam edecektir. (Aşağıda, haberi aynı çarpık başlıklarla ileten haber ajanslarına bir  iki örnek)

https://www.reuters.com/world/middle-east/palestinian-who-killed-2-tel-aviv-shot-by-israeli-forces-2022-04-08/

https://www.abc.net.au/news/2022-04-08/israeli-forces-shoot-dead-palestinian-after-tel-aviv-bar-attack/100978996

https://www.voanews.com/a/tel-aviv-shooting-suspect-caught-killed/6520560.html

https://www.france24.com/en/video/20220408-israel-s-prime-minister-naftali-bennet-vowed-that-all-those-involved-in-the-attack-would-pay-a-price



10 Nisan 2022 Pazar

Özgürlük düşmanları


                                                         Dün, Tel Aviv Dizengoff caddesi, terör'den bir gün sonra  ( kendi makinemden) 

Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir şehrinde gezmekten korkmak ya da korkmamak neye bağlıdır?? O yerler hakkında bildiklerinize herhalde!! Bildiklerinize, duyduklarınıza ve öncelikle o yerdeki suç oranına!!

Dünyanın kimi sancılı ülkelerindeki şehirlere,  mafianın,  uyuşturucu ya da kadın ve çocuk cinayetlerinin yüksek olduğu yerlere genelde gitmemeyi tercih etse de insanlar...yine de hala daha suç oranının çok yüksek olduğu kimi ülkeler yeterli miktarda turist kabul etmeye devam edebiliyorlar her sene.

Böyle ülkeleri gezmek isteyenler, bu tip yerlerde,  nerede ne zaman dolaşıp dolaşmamaları gerektiğini çok iyi araştırmaları gerekiyor.

Mesela Kolombiya'ya seyahata gidecekseniz, kalacağınız şehrin hangi caddesinde  ne zaman serbest dolaşmanızın mümkün olmadığından emin olmalısınız!!

Afrika'da bir çok yerde ne gece ne de gündüz tam olarak emniyette olmadığınız açıktır.

Kimi ülkelerse diğerlerinden çok rahat ve serbesttirler.

Ben Israel'de senelerdir gece  gündüz korkmadan sokaklarda gezindim ancak bir çok Avrupalıya sorarsanız Israel'e gelmekten korkarlar. Çok insana Israel Batı Şeria'da, askerlerle çatışan Filistinlileri anımsatır.

Israel'in, bu bölgede, kadınların çok rahat sokağa çıkabildikleri tek Batı standardında ülke olduğunu bilen pek yoktur. Bu ülkede kadınların gece tek başlarına pub'lara gittiklerini, sokaklarda yalnız gezip, erkek arkadaşlarıyla Tel Aviv'in eğlenceli gece hayatının bir parçası olduklarını bilenler azdır.

Bu ülke, bu bölgede  gerçekten nefes alınan tek ülkedir.

Geçtiğimiz Perşembe gecesi, uzun ve yorucu bir haftanın sonunda kimi gençler Dizengoff caddesi üzerinde bulunan bir çok pub ve restaurant'i doldurmuşlardı yeniden. Her zamanki ortamlardan biriydi.

Saat 22:00'yi gösterene dek insanlar konuşarak, gülerek zaman geçiriyorlardı.

Jenin'den elinde makineli tüfekle gelen teröristin ölüm kustuğu anlara dek....

Bu ülkenin kurulduğu yıldan çok daha öncelerine dayanan güvenlik sorunları zaman zaman tekerrür etmeye devam etse de Yahudiler bu yer için seçtikleri, belirledikleri özgür yaşam için savaşmaya devam etmiştir ve edeceklerdir.

Kendi  içlerindeki kaotik ortamları bizim içimize de sokmak isteyen bu insanlar, yaşamı seven bir toplumun kurallarını değiştirmek için çabalasalar da bunu elde edemeyecekler.

Kadınlarını ve kendilerinden farklı düşünen insanları yaşatmamaya and içmiş bir mantalitenin uzantıları, kendi bildiklerini, kendi inandıklarını zorla kabul ettirmek için öldürmeye devam edeceklerdir.

Bizim savaşımız bu topraklarda özgürlüğü ve huzuru istemeyenlere karşıdır.

Biri demokratik bir ülkenin nefes alan insanları,  diğerleri karanlık düşüncenin beyinleri kuşattığı cihadistlerdir. Şeriatı, İslami ve despotizmi dayatmak için silahlananların amaçları bu bölgede, özgür dünyaya açılan tek kaleyi ele geçirmek savaşıdır.

Başka yerlerde yaptıklarını, Tel Aviv'de de yapmak için  yemin etmiş karanlık insanlardır bunlar.

Ve böylece burada, bu insanlara, bu düşüceye karşı hayat mecburen devam edecek. Ne olursa olsun. Bir gün iki gün restoranlara gitmekten kaçınan ne kadar çok insan olsa da yaşam tekrardan devam edecek.

Evinize yemek götürmek zorundaysanız,  riski göze alarak arabanıza binmek, otobüs beklemek, ana caddelerde gezmek zorundasınız!!

Çünkü eğer onlar bu savaşı kazanırsa bizim gideceğimiz başka bir yer yoktur!!!


 



9 Nisan 2022 Cumartesi

Perili Daire!

60'li yıllar, Şişli, İstanbul'un gözde semtlerinden biri..

Şişli'de bir apartman yoksa eğer halim yaman... İstanbul'un 1920'lerden itibaren varlıklı kimselerin apartman ya da apartman dairesi edinmek istedikleri, genç kızlığımdaysa yoğun kömür kokusundan nefes bile alamadığım semti Şişli...
O yıllarda annem babamla evlenip Boğaz'ın güzelim havasını bırakarak burayı seçmişler mekân olarak. Ortaköy’ün ardından bir dönem yaşadıklari, güzeller güzeli Bebek Semtinin tertemiz havasını bırakarak daracık sokaklarda birbirinin üzerine domino taşları misali dizilmiş beton evlerden birini tercih etmelerinin sebebini bugüne kadar anlayamadıysam da galiba onlar da uymuşlar o zamanki akıma ya da modaya...
Önce Şişli Camii tam karşısına düşen daracık Hasat sokağı yokuşunun en aşağısında bulunan Hasat Apartmanı'nda oturmuşuz.
Hasat Sokak
Daha sonra bu sokağı en asağıda kesen, Şişli'nin Osmanbey'den sonra en geniş caddesi olan Sıracevizler caddesindeki Luna apartmanı hayatımın 25 yılını geçirdiğim ev oldu...
Tabii Hasat sokak'taki yılları pek anımsamam mümkün değil ama Luna Apartmanı'ndaki daireyi ilk görmeğe gittiğimiz günü, yaşımın daha iki buçuk civarı olmasına rağmen hiç unutmadım...
Demek benim için gerçekten bir dönüm noktası olduğu için bu olay aklımda bir şekilde kazınıp kalmış.
Her tarafı tozlu boş daireyi genel hatlarıyla, annemin elini tuttuğum halde sofa'yla salon arasındaki camlı pervaz'dan geniş salona doğru evi gezişimizi ve annemin olumlu ifadelerini hatırlıyorum...

Sağ tarafta Luna Apartmanı
Ferah denebilecek bu ev, Şişli'nin klasik güneş görmeyen çoğu evlerine nazaran epey aydınlıktı. Sabah saatlerinde öndeki büyük salonundan bir hayli güneş alan kocaman pencereleri vardı... Giriş'in sağ tarafına düşen mutfağın yanındaki sonu gelmez upuzun bir koridorun ardından iki yatak odası ve birde mini mini bir odacık daha vardı. Küçücük karanlık bir aralığa bakan o sözümona odada genç kızlığımda ben yatacaktım...
Apartman’da o yıllar oturan konu komşu çoğu kendi halinde insanlardı, En yukarıda oturan İtalyan asıllı briç öğretmeni tam bir İstanbul beyefendisiydi. Bizim yukarımıza düşen katta yine Yahudi asıllı bir aile, yan komşumuz Bayan Bella annemin senelerce saygı ve sevgiyle dolu bir komşuluk ilişkisi kuracağı orta yaşta bir bayan... Bodrum katta sesi zaman zaman biraz fazla yükselebilen ama hani mert diye tabir edilen cinsten âlemlerin kadını Nesrin.
Bu insanlar orada yaşayacağım uzun yıllarda apartmandaki belirgin simâlardı.
Bizim dairenin hemen altındaki giriş katındaysa İstanbul'un eski köklü ailelerinden birileri oturmuş vakti zamanında...
Bizim taşınmamızdan bir kaç yıl önce söylentilere göre evdeki eşyaları olduğu gibi bırakıp Yeşilköy'deki yazlıklarına taşınmışlar.
Biz, Luna Apartmanı’na taşındığımızda artık giriş katındaki bu dairede kimsecikler oturmazdı...
Bu daireyi kiralamaya da niyetleri olduğunu gösteren bir işarette yoktu...
Zaman geçti, ben 7-8 yaşlarındaydım, ilkokula gidiyordum, apartmana girip çıkarken, bakkala gider gelirken kapıcımızın kızına rastlardım sık sık... Yaşlarımız sanırım birbirine yakındı. Bir gün yine rastladım kıza merdivenlerde...
Kapıcı çocukları, biz şehirlilerden bir başka açık göz olurlardı çok kez. Sanki daha bir hayatın içinde büyürler, ebeveynleriyle içiçe geçen yaşamları onlara bazen gereğinden fazla tecrübeler yaşatırlar böylece kendi çocuk beyinlerinde büyüklerden görüp duyduklarıyla birleşen karmaşık bir yapı çıkarıverirlerdi ortaya...
Daha sonra bir şekilde bizim eve çıktığımızı anımsıyorum. Bana bir şeyler anlatmaya başladı, girişteki boş daireyi anlattı, içeride geceleri dolaşan varlıklardan bahsetti. Kız bunları çok büyük bir keyifle anlatıyordu bana, hiç korkuyormuş gibi bir hali yoktu...
Evde yaşayan kimseler olmadığı halde gece yarısından sonra eşyaların çekilmeye başladığını, aşağıdaki kapıcı dairesinden yukarıda birilerinin yürüdüğünü duyduklarını anlattı ballandıra ballandıra sonra bana bir bardak getirmemi söyledi... ’’Bak şimdi bu bardağı duvara ya da yere koyup kulağını dayayacaksın, o zaman bütün sesleri duyman mümkün (Eh, tabii, apartmandaki bilimum tüm sesleri duyabilirsin de dememişti...)
O günden sonra her apartmanın kapısını açıp asansörün yanındaki merdivenlere ulaştığımda o tuhaf dairenin kapısına göz ucuyla bakıp koşar adımlarla yukarı çıkıyordum...
Kapıcımızın kızından duyduklarımdan sonra annemle bu konuyla ilgili bir konuşmamı ise pek anımsamıyorum...
Sadece kendimce inanmamaya çalıştığım bu hikâyeyi kulakarkası yapmaya gayret gösterirken oradan buradan duymaya devam ettiğim söylentiler yüzünden günlük hayatımı, yaşadığım yuvamı korkusuz bir mekân olarak görme gayretlerimi çok net anımsıyorum...
Bir yaz gecesi annemin benim uyuduğumdan gayet emin olarak bu konuyu konuştuğunu (işte, bir kez daha, çocuğunuzun uyuduğundan kesinlikle emin olmamanız gerektiğinin bir ispatı) söylediklerine kulak misafiri olduğumu anımsıyorum yatağımda...
Annem o gece bütün benim inandıklarımı çökertmişti. Karşısındaki kişiye ‘’Ben anlamıyorum, inanmıyorum diyeceğim ama insanlar var diyor, peki gerçekten bunca yıl bu ev neden kiralanamıyor, bu işte bir iş var… Neyse önemli olan kız duymasın…’’
Söylentilere göre bu evin ilk inşaa edildiği yıllarda evi satın alan aile burada yaşadıkları süre boyunca o derece rahatsız (!) edilmişler ki, sonunda evi bırakıp yazlıklarına taşınmışlar...
Gecelerden bir gece evimizin uzun koridorunun en dibindeki oturma odasında, ağbimle karşılıklı yattığımız yataklarımızdayız; ben, yeni yeni dalmışım uykuya...
O yıllarda gece demek gerçekten gece demekti... İstanbul'un sokakları öyle boydan boya fenerlerle aydınlatılmazdı. Böylece sokaktan gelecek bir ışık neredeyse yok demekti. Evde de ampuller söndü mü zifiri karanlık basardı her yeri... Ayışığı bir hatır yaparsa o başka...
Birden yatağım sarsılmaya başlamaz mı. Deprem mi nedir dedim önce anlayamadım neler oluyor! Gözlerimi açtım yatağımın dibinde, ayakucumda bir erkeğin gölgesi öyle dikilmiş duruyordu. Başında da bir şapka, o an ‘’babam herhalde’’ dedim. Peki babam neden sessiz orada duruyor ki? Ya neden başına şapka takmış?’’ Sesimi çıkarmak istiyorum ama korkuyorum…
Sonunda ‘’Baba sen misin diyorum?’’. Ses çıkarmıyor sadece kımıldanıyor korkuyla örtüyü tepeme kadar çekiyorum bir süre bekledikten sonra acaba kayboldu mu diye meraklanıyor, örtüyü indirdiğim gibi karalının bu sefer başucuma geçmiş olduğunu görüyorum. "Demek sonunda ben de tanıştım komşu ruhla’’ diyorum...
Tekrar yorganın altına saklanıyorum. Hiç böyle korkmamıştım. Simdi tam tepemde. ‘’Allahım kurtar beni!’’ ağlıyorum... öyle belki de yatağımda olduğum yerde belki de korkudan kendimden geçtim. Bilmiyorum ne kadar süre öyle kaldım tekrar başımı çıkardığımda ilk kez ağbimin karşımdaki yatağında yorganının içinde hızla döndüğünü farkediyorum...
Sabah annem bana inanmadı. Rüya gördün diye tutturdu. Ben gördüklerimin rüya olmadığını biliyordum. Tek bilemediğim şey o karaltının kim olduğuydu? Acabaaa??
Bu tuhaf olayın ardından geceleri artık karanlıktan daha çok korktum, gecelerin sessizliğinde yastığımda kırpıştırdığım uzun kirpiklerimden çıkan hışırtılar bile bazen yol halısında birisinin ayaklarını sürerek yaklaştığnın hayallerini canlandırmama neden oldu...
Kendi kendime ikna etmeğe çalıştım yıllarca ‘’Öyle bir şey yok’’ diye...
Luna Apartmanı 'nın esrarengiz hikâyesini Şişli'de çevre halkı tarafından bilmeyen kalmamıştı anlaşılan, söylenti almış yürümüştü...
Çocukluk yıllarımda bir kaç kez başıma gelmişti oturduğum yeri söylediğimde ‘’Aaaa orada ruh varmış’’ diyenlere rastlamak... Aynı sokakta evimizin hemen karşısında oturan en samimi arkadaşım dahi bu korkulu hikâyeye karşılık bana ‘’Evet, ben de gördüm, o evin penceresinde geceyarısından sonra bir gölge sokağı izliyor’’ demişti bir kez. Ona inanmadığımı beni korkutmak için bunları anlattığını söyleyince benim yerime o bana darılmıştı...
Böylece, ilkokul çağlarımda hayatım korku filmine dönüşüverdi. Evde yalnız kaldığım günlerde üstüne bir de elektrikler sönünce artık annem dönene dek salon penceresine Garfield kedi gibi yapışarak beklediğim çok olmustu.
Yıllar yılı boş kalan bu evi kimse kiralamak istemedi. Dayalı döşeli bir şekilde terkedilen daireye her ay mal sahibi kontrole gelir evi temizleyen kapıcının karısına ücretini verir tetkik eder gidermiş diye söylenirdi.
Boş dairedeki eşyaların üzerinde biriken tozdaki parmak izlerini , geceleri dolaşan ruhları, asansörün orada bir belirip bir kaybolan adam silüetini senelerce kapıcının karısı gündeliğe gittiği her yerde anlatmaya devam etti...
Taa bir gün gelip te perili evdeki tüm eski eşyalar boşaltılıp tamirat başlayana kadar...
15 yıl boş duran evi sonunda birileri kiraladı. Yıllar sonra burası büro oldu...
Boş daire'ye hayat geldi...
Hatta geceleri orada yatanlar bile vardı artık. O esrarengiz dairenin üzerindeki perde aralandı. Pencerede görünenler gerçek insanlardı, ışıkları yanan, telefonları çalan, gireni çıkanı belli bir ortama dönüştü Luna Apartmanı'nın perili dairesi...
Uzun seneler sonra ağbim de bu konuda daha fazla susamadı ve bana günâh çıkardı.
İnsanoğlu insan olduğu günden beri sonsuz bir yaşam arzusuyla yaslanıp bir sonu olan bedenine sonsuzluk armağan etti. insanın yok olan bedeninden özgür ve bir bedenden diğerine geçen bir nefesi, ruhu tahayyül etti. Ona inandı ona hatta tüm dinler inandı. Diğer yandan bu inanç yeryüzünde korkunun, maceranın kaynağı da oldu kitaplara, filmlere...
İngiltere'de, İskoçya'da perili olduğu anlatılan şatoların hikâyeleri gerilim romanlarının, filmlerinin en gözde senaryo kaynağını oluşturdu...
Bense, bugün bile zamân zamân ışıkları kapatıp yatağıma giderken gecenin karanlığında birden bire ürperiveririm istemeden...
7 Aralık 2011

7 Nisan 2022 Perşembe

Camilerde çıkarılan söylenti

Israel'de, camilerde çıkardıkları söylentilerle, Araplara telkin edilen yeni bir şey var.  2022'nin Israel'in sonunu getiren yıl olacağına inandırılanlar birbirlerini daha cok saldırılara teşvik ediyorlar.
Israel Polisinin eline geçen belgelerle bu durumu destekleyen bilgiler var deniyor.
Video'daki genç adam Araplar'ın  bu Ramazan çok daha fazla eylem ve saldırı planları içinde oldukları  biliniyordu diyor.
Medya'da bu saldırılara günler kala, burada yapılan kimi açıklamalarda, Ramazan'da beklenen kanlı olayların gerçekleşmesini engellemek için kimi Arap yetkililerle görüşmelerde bulunulduğunu duymuştum. "Kan dökülmesini engellemek" dendiğinde ellerinde bazı şeylerin kötüye gideceğine dair kimi kesin delliler gerçekten mevcuttu demek. Sonuçta hem neler olacağını çok iyi bilip hem buna karşı bir şey yapamamak bu devlet için bir çeşit fiyaskodur sanırım. Hükümet halkı korumakta yeterlilik gösteremiyor. ( Terörü engellemek mutlaka zordur AMA!!....) 
Böyle bir terör dalgası karşısında radikal kararlar alınmalıdır. Ve bunlar olayların gerçek sorumlularına karşı olmalıdır. Küçükler sadece kullanılan piyonlardır. Onları yöneten beyinlere karşıdır savaş, Bu terörü yönetenlerin Israel'in onlara karşı savaşacak güce ve kapasiteye sahip olduğunu anlamaları gereklidir. Onlara bu mesaj açık ve net verilmelidir. Israel'in bunu yapabilecek kapasitesi mevcuttur. Ancak bugünkü Amerikan Hükümeti Israel'e olan desteğini büyük oranda azaltmıştır. Bu da Israel'in elini kolunu bağlamaktadır.
Sonuç olarak Arap mantalitesini ve bu bölgedeki olayları  yıllardır soluyan biri olarak onları anladığımı düşünüyorum. Senelerce, her barışa yaklaştığımızı düşündüğümüzde, her ödün vermemiz söz konusu olduğunda aynı durumları açıkça yaşadığımızı görmüş bir insan olarak düşüncem şudur; ödün verilmesini iyi niyet değil zayıflık işareti olarak algılayan bir mantaliteyle karşı karşıyayız. Ne zaman onlarla anlaşmak istersek, onlara zeytin dalı uzatırsak,  o an saldırmak için en uygun an diye algılamaya devam ediyorlar. Karşılarında bir kez daha anlaşmaya varabilecekleri bir hükümet olduğu halde barış yerine  terörü seçiyor bu insanlar. Hayatı bizlerden son derece farklı algıyan bir topluma kendi degerlerinizle yaklaşarak bir yere varmak zor!!! 
Birileri onlara silahlar, roketler ve fikirler veriyor...Birileri burada karmaşa olsun istiyor.
Bu son olaylar, İran'ın Israel'e karşı sürdürdüğü savaşın yeni bir safhasıdır

                                                 Filistinliler arasındaki yeni söylenti