Annem çocukluğum hakkında hep aynı mantrayı tekrarlar dururdu. "Senin kusma problemin olmasa ben daha fazla çocuk yapardım!"
Kusma problemim derken?
Bebekliğimde, yuttuğum yemeğin bir anda geri gelişiyle başlayan bir durum yüzünden, annemin girdiği stresten, ( yeterli beslenemezsem ölürüm belki kaygısından herhalde) ve bu duruma karşı giriştiği savaştan ortaya çıkan bir tepkiydi bu diye tahmin ediyorum o "sözde kusma" lar !!!
Bir zaman sonra yediklerimi çıkarırken ben, artık her öğün aramızda bir mücadeleye dönerke, ben sonunda ağzımı kilitleyip bir türlü açmak istemediğimde bu kez annemin burnumu sıkarak kaşıkları ağzıma zorla sokmasiyla devam eden ziyafetler tam bir eglenceydi mutlaka.Ama tüm bunlara rağmen altı yaşıma geldiğimde normal bir yemek düzenine girmişim.
Hem de herşeyi severek yediğimi anımsarım.
Ancak sıram gelip anne oluğumda durum farklı oldu.
Eşim ve onun kardeşlerinin yemekte seçicilik huyları çocuklarımda da bire bir ortaya çıktığında benim politikam hiç bir şekilde kimseyi bir şeyleri yemeğe zorlamamak oldu. Ve insanlar bana hep bir gün gelip çocuklarımın büyüyeceklerini ve bu seçiciliğin zamanla kaybolacağını iddia etmişlerse de sanırım bu her insan için geçerli bir şey değildi. Bugüne dek kızım hala çok fazla şeye el sürmezken oğlumsa bu konuda başlı başına bir şampyon gibidir!!
Zaten otizmin temel özelliklerinden biri de çoğu kez yemek ve beslenme konusunda yaşanan problemler oluyor. Bu tüm otistik insanlar için geçerli olmasa da.
Gal en başından beri yemeğe karşı katıksız bir direnç göstermişti. Ve bu yüzden, daha bebeklik çağlarında başlayan sorun yüzünden dört yaşlarına dek sadece biberon yemeği kabul etmişti. Ben de mecburen o acıktıkça şişeyi dayıyordum. Bunun dışında hiç bir şeyi denemeyi bile kabul etmezken, ne kadar buna karşı savaşmasanız da tek yönlü bir beslenmenin onun sağlığını nasıl etkileyebileceği yönünde kişide başlayan endişe yeterince huzursuz edebiliyor insanı.
Bir zaman sonra mecburen şişeye son vermek durumu olduğunda, elimde onu besleyecek çok fazla seçenek bırakmamıştı Gal bana. Oğlum sadece bir iki şey yemeği kabul ediyordu. Çoğu kuru şeylerdi bunlar. Peki, sandwich içine sürülen çikolata gibi aptal bir şeyle bir insan nasıl sağlıklı bir şekilde büyüyebilirdi?
Eşimle bu konuda düştüğümüz fikir ayrıcalıklarımız yeterince yıpratıcı olduğundaysa bir yerden sonra pes edebiliyorsunuz. ( Aslında tek yapılacak şey, sadece dolap stokunda her an bulunan (!) çikolata ezmesini kesip onu daha faydalı bir şeyler yemek zorunda kalması için, Nutella'yı eve sokmamak kadar basitti!!! ...Buna karşı verdiğim savaş bile sonuçsuz kaldı. ) Ikiye karşı birdim!!!
Geçtiğimiz günlerde kendini bir defa daha pek kuvvetli hissetmediğini söyleyen oğluma, doğru beslenmenin ne kadar önemli olduğu konusunda yeni bir vaaz vermek için milyonuncu defa, "Bak Gal, görüyormusun, vücudunun ihtiyacı olan besinleri almazsan......!!!" derken daha sözün başında iken siz, alıp başını gidenin arkasından bakakalıyorsunuz!!
Küçücük olduğu günlerden bugünlere el sürmediği, sebze ve meyvelerin, normal bir insanın menüsünde yer alan sağlıklı ürünlerin yerini alan kimyasal şeylerle onu ayakta tutmaya çalıştım. Verdiğim vitaminleri dönem dönem bir süreliğine keser sonra tekrardan başlarım.
Bir zamanlar doktoru bize bazı otistik kişilerin büyüdükçe kimi yeni yemekleri menülerine ekledikleri görülebilir demişti. Gal son senelerde her gün yumurta yemeğe başladı ve en önemlisi de avokado yiyor artık. Son iki senedir avokado yemesi benim için bir zafer gibi.
Hepimizin çok sevdiği bu yeşil, sebzemsi meyve erzak balkonunda satışa sunulacak kadar çok miktarlarda depolanmış durur. Çünkü avokadoyu bir tek o yemiyor, hepimiz seviyoruz bu yemyeşil şeyi.
Geçenlerde kızım bana, "Anne bütün hayatım boyunca sadece avocado yiyebilirim!"diyecek kadar ileri giderken benim için bu meyveyle tanışıklığım sadece gençlik yıllarımı bulur.
Ancak başka hiç bir besin maddesinde olmayan bir şey var avokadoda. Avokado yediğim zaman tenime bambaşka bir parlaklık geliyor. Ve her zaman kuruluğundan şikayet ettiğim saçımda bile hemen bir değişim hissediyorum. Bu yüzden avokadonun mucizevi bir besin maddesi olduğuna inanıyorum ben. Her gün yemenin her insan için bir ilaç gibi olduğundan eminim. Besleyici olduğu kadar enerji veren. Lifli oluşuyla sindirim sistemi için de faydalı olan avokadonun bilmediğimiz daha bir çok yararlı tarafları olduğundan eminim.
Israel'e ilk geldiğim günlerde, elli yaşına gelen her kadının günde yarım avokado yemesini tevsiye eden reklam panoları vardı her yerde. Ben Türkiye'de endüstriyel şeylerin reklamlarını görmeye alışkın olduğum için, çok ilginç gelmişti, şehrin her bir tarafında koca panolarda, orta yaşlı hoş bir bayanın elindeki avokadoyu görmek.
Keşke gençler de doğal beslenmenin ne derece önemli olduğunu daha iyi anlasalardı.
Gençlikte sağlığı korumak her zaman ilk tercih konusu olmayabiliyor. Belki de ileri yaşlara gelen insanlar da her zaman sağlıklı beslenmek üzerinde çok fazla durmayabiliyorlar. Bense her daim kendimi biraz boşladığımda bedenimde bunun direk etkisini hissetmiştim. Çocukluğumdan beri anemik olduğum için hep et yemeğe özen göstermem gerekirdi. İyi yemezsem kuvvetten düşerdim, derken bu yüzden insanların doğru dürüst yemeden yaşamaya devam edebilmelerine hayret ederim.
Otistik kişilerinse, yemek konusundaki katı muhafazakarlıklarından, patolojik inatçılıkları ve kafalarının dikine giden yaşam tarzları yüzünden, farklı tatlara karşı gösterdikleri tepkilerle sürdürdükleri tek yönlü beslenme tarzları sonucunda ne yazık ki yaşam süreleri bile etkilenmektedir. Normatif zekaya sahip oldukları halde, sağlıklı insanlar olabilemeleri için onlara doğru yolu gösterememek ne kadar zor bir duygu!!
Batya R. Galanti