6 Ekim 2021 Çarşamba

Mahmud Abbas'la görüşmek!


Batı Şeria'da, =bir Filistinli,  Israel askeleriyle girdiği çatışma ya da molotov kokteyleri ve taşlar arasında, çıkan karmaşanın orta yerinde tek kurşunla yere serildiğinde, etraftan yetişenler,  çoğu genç, bir çoğu da çocuk olmak üzere, ölüyü kucaklarlar.

Bir anda etrafı bir kin ve öfke seli sararken, çoluk, çocuk toplanarak, Tanrının adını haykırmaya başladıları bir hengamenin içine giren kalabalık şehrin sokalarında, ellerindeki cesetle gezmeye başlarlar. Çocuklar taşıdıkları gencin kutsal bir yolda ölmüş,  ( Arapça'da söylenildiği şekilde; "Şahid! ") yani Şehit olduğuna inanırlarken. Ki tabii buna inanırlar çünkü onlar buna inandırılırlar.

Şehitlik mertebesinin Tanrı'ya ulaşmanın en kutsal yol olduğunda hem fikir bir ruh hali içinde yetişmişlerdir onlar. 

Sokaklarda, küçücük çocukların ellerinde bir cesetle gezmelerinde hiç bir kusur görmeyen bir kültürün içinde büyürken, Tanrının adıyla ölüme gitmenin ne kadar  büyük bir şans olduğunu düşünen bu çocuklar, her gün doğan güneşle, yepyeni bir hayat için, yaşam için, kendilerine daha iyi bir gelecek için hayal kurmayı öğrenmemişlerdir!! Bu yaşamın değeri yoktur. Esas olan gelecek hayattır. 

Ve bu şekilde bir nesilden diğerine artık  iyice yerleşmiş bir kültür yapısı vardır.

Batı Şeria'dan yola çıkıp, Israel sınırları içinde " masum " insanların canlarını alanlara da verilen Şehit unvanı,  hakkedenleri ödüllendiren bir de lider vardır.  Ramallah'ta yaşayan,  Arafat'ın 2005'te ölmesinden bugüne, 15 senedir Filistin'i yöneten Mahmud Abbas'ın medya'ya, zaman zaman Israel'de terör eylemleri düzenliyen teröristlerin ailelerini sarayında kabul ettiği anların  sıcak görüntüleri yansır.

Amerika'dan, Avrupa Birliğinden aldığı yardım paralarından ayrılan bütçeyle, Israel'de terör eylemleri gerçekleştiren aileleri beslemeye devam eden lider, Abbas!

Kravatıyla, babacan tavırları, daha ileri görüşlü olduğunu düşüneceğiniz kimi dostane halleri ve konuşmalarıyla insanları yeterince yanıltan bir ikilem adamıdır Abbas.

Israel'e karşı, Hamas ya da İslami Cihad gibi terörist Organizasyonların yanında mutlaka daha ılımlı olmasıyla tanıdığımız bu insan bile aslında Israelle barış için yeterli olamamıştır.

1935'te Israel'in kuzeyinde, Arap-Yahudi kimliğiyle bilinen, Safed şehrinde doğan  Abbas. ( İbranice'de Tsfat )  Bağımsızlık Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Suriye'ye kaçmış.

1961'de Arafat'la birlikte Fatah Örgütünün temel kurucuları arasında yer alan bu adam, her daim Arafat'a nazaran daha ılımlı olmuş. İkinci İntifada'da Filistinli gençlerin Israel'e karşı şiddet yanlısı olmalarını desteklememiş ( en azından lafta!), 1993'te Oslo barış antlaşmasını imzalayan taraf olmuştu. Hoş, Oslo'nun Israel'e getirdiği tek şey daha fazla terör olmuştu!!!

Bütün bu özellikleriyle Mahmud Abbas,  hem Israel hem Amerika tarafından, diğer Filistinli liderlere göre, barış görüşmelerinde taraf olabilecek bir aday olarak kabul edildi. Ancak, esasa bakıldığında Mahmud Abbas sadece ılımlı gibi "görünen" ancak temelde diğerlerinden pek farklı olmayan biridir.

Bunu da tarihteki olaylar, barışı bir çırpıda reddettiği gerçekleri kanıtlar.  

..........................................

Israel'de kurulan son Hükümetimizin çok farklı akımların birleşmesinden oluştuğunu biliyoruz. Bir kısmı, aşırı (?) sağ kanadı temsil ederken, içinde yine sağ, orta ve radikal sol ve hatta  İslamcı bir partinin hayretlere düşüren birlikteliğiyle koalisyonumuz şimdilik yoluna devam ediyor.

Her adımda ufaktan yaşanan her krizi, Netanyahu'nun varlığını anımsayarak atlatmak için ellerinden geleni ardına koymayarak bu işi sürdürmeye devam ederken, arada,  kimi sağın kabul edemeyeceği kararlara imzalar atmaya da devam edebiliyor bu sağcı ve Mahmud Abbas'ı kendine taraf görmeyen (?) Başbakan!  

Geçtiğimiz Ağustos ayı sonunda,  Israel Savunma Bakanı Benny Gantz, Ramallah'a giderek, burada Mahmud Abbas'la görüştü.

Yeni Hükümetimiz, Amerika'da bugün görevde olan Demokratlarla arayı düzeltmek için elinden geleni yaparken, bu doğrultuda, Filistin Hükümeti'ne Trump'tan çok daha fazla şans tanımaya hazır olan Biden'a Israel'in bu yönde olumlu adımlar atmaya hazır olduğunu da ispatlamak istiyor mutlaka.

Teröre yaptığı yatırımlar yüzünden geçmiş hükümetin kestiği yardımlara dönmeyi vadeden yeni Hükümet, Abbas'a 500 milyon şekel kredi vermeye söz veriyor.

Yehuda ve Şomron'daki Yahudi ve Arapların ortak yaşadıkları  C Bölgesinde yeni Arap İnşaat Projeleri başlatmak için yeşil ışık yakacaklarını, binlerce Batı Şerialının Israel Devleti önündeki statülerinin değişebileceğini, 16.000 yeni Filistinli işçiye Israel'de çalışma hakkı verileceği vaadleri yerine gelecek mi bilmem.

Bunlar çok olumlu vaadlerdir. Ancak karşılığında  Mahmud Abbas ne verecek bunu bilmiyoruz?.

Trump yönetimi tarafından, Abbas'ın verilen yardımları teröristlere dağıttığı gerekçesiyle durdurmasının ardından, Fatah Örgütünün Batı Şeria'da iyice girdiği açmaz ve Hamas'ın gittikçe buralarda güçlendiğini bildiğimiz sürece sokaktaki Filistinlinin bu barışı ne kadar istediğini bilmiyoruz.

2008'de Ehud Olmert Hükümetinin kendisine Batı Şerianın neredeyse tümünü vermek ve Yeruşalayim'in bölünmesini kabul etmek dahil olmak üzere önlerine konulan mükemmel barış şartlarını elinin tersiyle geri çevirmiş olan, ve bugün sokaktaki adamının yüzde sekseninin istifasını beklediği Abbas Israel'le nasıl bir barış yapacaktır acaba?

Gün geçtikçe daha İslamcı, daha radikalize olan bir halkı 15 senedir oyalamaya devam ederken kendi cebine attığı milyonlarla saraylar inşaa etmekten başka bir şey yapmamış olan  bu adamla bir barış imzalanabileceğine inanmak zor. Geçtiğimiz hafta Hükümette oturan sol kanattan,  Sağlık Bakanı Nitzan Horowitz ve heyeti Abbas'a bir ziyaret daha gerçekleştirdiler.

Bu kez resmi olmadığı söylenen buluşmada yeniden Abbas'la birarada resim çektirirlerken barışa olan  özlemle birlikte, Araplarla her yumuşamada,  barışı konuştuğumuz taraftan yüzümüze inen terör şamarını düşünmemek elde değil!!


Batya R. Galanti

5 Ekim 2021 Salı

Dün geceki arıza!!


Geçtiğimiz sene kullandığımız İnternet Firmasından memnun olmadığımız için küfür ede ede bırakırken başka bir firmayla anlaşmıştık. Eve gelen işçilerin, sil baştan, optik tellerle yeniden  bağlantıyı halletmeleri saatler sürerken, o güne dek yaşadığımız hayal kırıklıklarının sonunda artık  daha rahat kullanabileceğimiz, daha hızlı bir internete kavuşmuş gibiydik. Israel'de senelerdir var olan optik bağlantının hala daha nasıl da yeterli kaliteye ulaşamadığını anlamamıştık.

Neyse geçen sene bağlandığımız firmadan son zamanlara kadar memnun sayılırdım. Son bir kaç haftadır. internetimde zaman zaman yeniden nedenini bilmediğim bir yavaşlama hissediyorum. Belki bilgisayara giren bir virüstür diye düşünüyordum, ancak telefonumda da aynı ağırlığı farkettim.

Dün akşamsa birden Facebook'a giremediğimi görünce, acaba bağlantımla ilgili bir sorun mu var diye düşündüm ilkte ve hemen  evdekilere facebook'a girip giremediklerini sordum. Kimsede Facebook bağlanmıyordu, Bir kaç gündür konuşmak istediğim arkadaşımı da Wattsap'tan aramak mümkün değildi. Bir anda herşey felç olmuşa benziyordu. Beklemek lazım herhalde derken, aynı anlarda haberlere yansıyan arızanın çokta çabuk geçmeyeceği belli oldu.

Danielle'in  arkadaşlarıyla her gece ( evde olduğu zaman tabii)  yaptığı saatler süren görüşmeleri tabii bir anda sekteye uğrarken, durum fena göründü gözüme. Şimdi insanlar ne yapacaklar? Sanki herkesin elleri kolları bağlandı birden. Dünyayla iletişim kesilmiş gibi bir duygu kapladı herkesin içini. Televizyon'da acil durum gibi, her yarım saatte bir arızanın hala giderilemediği anonsu yapılırken, insanların şu hallerine bak dedim.. Aslında bu bağlantılar bugün sadece kişisel değil, kesinlikle insanları iş sahasında da birbirine bağlayan, çok önemli bir iletişim ağı Wattsap, çok uzun zamandan beri!!

Aradan geçen iki saatin sonunda, Danielle ve arkadaşları her gün biraraya geldikleri konuşmalar olmadan yapamayacaklarını bildikleri için  o ana kadar, hiç ihtiyaç duymamış oldukları yeni, yepyeni bir yol bulmuşlar hemencecik, iletişimi yenileyebilmek için. Birbirlerine sms çekmeye başlamışlar.. Ve online olarak birbirlerini yatıştırıyorlar (!)  Ya Facebook, ya Instagram geri gelmezse diye senaryolar gündeme gelirken, ne yaparız diye çaresizce soran birilerine diğerleri cevap yetiştiriyormuş; " Merak etmeyin kızlar, arıza tabii ki bitecek!!" Önümüzdeki saatler herşey normale döner!

Evlerinde zaman harcamaya alışkın olanların da dünyayla iletişimleri kesildi birden. Bir diğerlerinin online yaptıkları kişisel görüşmeleri veya ticari randevuları iptal oldu. Gece işten döndüklerinde  tek avuntuları Instagram ya da diğer sosyal ortamlar olanlar adeta bağımlılık sendromuna girdiler bir anda; bir yerde duramıyorlar!   

Bundan kırk beş sene evvel Şişli'deki evimize ilk telefon geldiğinde küçük bir kızdım. Türkiye'ye böyle şeyler ne de olsa daha bir geç girmişti. Gençliğimde de Türkiye'de telefon görüşmeleri hala lükstü.  Telefonun sohbet aracı olmadığı söylenirdi. Her telefon görüşmesinin belli bir fiyatı vardı. Tabii her dakikanın kaç lira olduğunu anımsamıyorum. Ancak telefon faturası yüklü geldiğinde annemin öfkesiyle uğraşmak  hoş değildi. Hele arkadaşımı arayıpta evde olmadığında geveze  annesinin çenesine katlanmak zorunda kaldığım yetmezmiş gibi bir de annemin yan odadan, kapat artık şu telefonu diye bağırmasının yarattığı sinirse hiç unutulmazdı.

Ben genç kızken genelde yanımdaki arkadaşımla konuşur uzağımdakiyle en fazla telli telefonla  haberleşirdim. Şimdi, insanlar en uzaktaki dostundan en yakınındakine her an, her saniye online bağlantıdalar. Ve o bağlantı bir kaç saatliğine sekteye uğradığında insanlar korkunç bir strese giriyorlar.

Neyse biz yattıktan bir kaç saat sonra herşey düzelmiş. Sabah sosyal medya normale dönmüş insanlar sonunda rahat bir nefes almışlardı.

Bu yaşananın bir siber atak olmadığı söylendi. Sadece global bir arıza imiş. Eminim Zuckerberg her şey normale dönene dek diğerlerinden biraz daha çok terlemiştir!!

Batya

4 Ekim 2021 Pazartesi

Bu cinayetin birinci sorumlusu devletin kendisidir!


Geçtiğimiz akşam Israel'in kuzey şehri Kiriyat Motzkin'de bir cinayet oldu.

Şehrin açık alanlarından birinde vücudu yarı yarıya gömülü olarak bulunan genç bir kızın öldürülüşü ülkeyi yeniden sarstı.

Cumartesi gecesi olay  yerine gönderilen çok miktarda polisin yaptıkları aramaların ardından açılan soruşturmanın ışığı altında, genç kızın bir süredir tedavi görmekte olduğu psikiatri kliniğinde hemşirelik yapan,  49 yaşında ( kimliği henüz açıklanmamış ) bir adam aynı gece bu cinayetin zanlısı olarak tutuklandı.

Lital Yael Melnik sadece 17 yaşında bir genç kızdı.

Rusya'da yaşayan anne babasının belkide daha iyi bir gelecek için Israel'de ikamet eden babaannesinin yanına gönderdikleri iki kız kardeşten biriydi Lital.

Kızın ablası Ruth Melnik, kardeşinin iyiliğini anlatıyor. Gözyaşlarına hakim olamayan genç kız, ergenlik dönemiyle başlayan kimi sorunlarıyla, kardeşinin son dönemlerde baş kaldırma eğilimlerinden bahsetmiş. Normal bir ergenin yaşadığı kimi hafif sorunların, sadece yaşlı bir aile büyüğü tarafından büyütülen genç bir kızda çok daha yoğun yaşanması sanırım zor şartların getirebileceği kimi sonuçlardan  biri.

Ergenlik çağının getirdiği bir kimlik arayışı içindeki genç kızın, psikolojik ihtiyaçlarına yeterince cevap veremeyen yaşlı bir insanın yanında büyüyen, büyük ihtimalle kendisini bulunduğu durumda anne babası tarafından terk edilmiş hisseden  genç kızın açmaza sürüklenişiydi bu. ( Bunlar, genç kızın anlatılan hikayesinden benim çıkardığım genel bir sonuç sadece )

Gittikçe çözülmesi zor sorunların arkasında okuldan ve eğitim çerçevesinden uzaklaşmak zorunda kalan Lital'ın kendini bulma savaşı içinde onun sorumluluğunu alanların bulduğu en kolay çözüm yoluydu belki, onu psikiatrik ilaçlarla tedavi etmek!!  Ve belki de gerçekten başka çareleri kalmamıştı. Çocuğu bir kliniğe yatırarak bir dönem belli bir ilaç tedavisi uygulayarak toparlamasına yardımcı olmak.

Ancak, devletin sorumluluğuna girmiş olan bu genç kızın yattığı hastanedeki hemşirelerden biriyle kurduğu yakınlığın yetkililerin gözlerinden kaçmış olması inanılmaz.

Lital'ın babaannesinin yetkililere bu konuda bilgi vermesine ve bir zaman sonra polisten adamın genç kıza yaklaşmasını yasaklayan kağıda rağmen, adamın  genç kız için tehlike teşkil ettiğini  göz ardı eden yetkıliler  bu cinayetten en az cinayeti işleyen adam kadar sorumludurlar!!! ( bence!)  Psikolojik olarak son derece zayıf bir konumda olan,  himayeye muhtaç bir genç kızın, olgun yaşta bir insan tarafından, tedavi gördüğü hastanenin gözleri önünde sömürüye uğramış olması gerçekten inanılmazdır!!

Bir zaman devam eden bu yakınlığa son vermek istediği için kızı öldüren adam şimdi devlet önünde hesap verse ne çıkar?

Anne babası Israel'de olsalardı bütün bunlar bu genç kızın başına gelirmiydi peki? O da bilinmez.

Gençleri korumak devletin birinci görevidir. Ve burada genç bir kız, devletin himayesi altında olması gerektiği halde, direk hastane personeli içinden sapık ruhlu bir adamın kurbanı olmastur!!

Bu yüzden bu cinayette yargılanması gerek tek bir kişi o değildir!!!

Israel Kadın Organizasyonları tarafından bugün düzenlenen protestolarda, " Daha yetişkin sayılmayan  genç bir kızın psikiatri kliniğinde cinsel istismara uğraması affedilir bir şey değildir! " sözleri tekrarlandi. 

Devletin bu kusuru kapatması için yapılması gereken çok şey var gibi görünüyor!!!


Batya R. Galanti

3 Ekim 2021 Pazar

Otizm ve arkadaşlık!


Geçtiğimiz haftalarda bir Cumartesiydi... Kendimizce çıktığımız yollardan birindeydik yeniden.. Natanya sahiline doğru arabayla yol alırken arka koltukta oturan Gal'in telefonu çalmaya başladı. Oğlumu evde olduğu saatlerde arkadaşlarının aradığı olsa da bu çok sık bir durum değildir.  Gal her zamanki düz sesiyle cevap verdi.  "Alo ! Evde değilim, annemlerle çıktım ". Karşıdaki sesi tanıyordum.  Ron; "Ah! tamam, oldu o zaman ben eve gideyim !"diyordu.

Gal! Ron bize mi geldi? Evet!! Offff nasıl unuttun geleceğini?!!! Neden hatırlatmadın? Çok ayıp oldu!!

Aslında belki son bir senedir, beş yaşından beri tanıdığı arkadaşıyla sözleşip duruyorlardı. Her defasında bir sebep yüzünden iptal edilen buluşmaları artık kafamda hiç gerçekleşmeyecek bir  randevuya dönüşmüş gibiydi. Ama bu defa Ron gerçekten gelmişti ve Gal evde bile değildi. Ronsa gayet sakin evine dönmüş ve olay kapanmıştı.

Otist bir insan olmanın getirdiği algılayış tarzı çok kez yaşanan olayları basitleştirebiliyor. Otist insanlar bir çok durumda. hiç bir şey olmamış gibi davranabiliyorlar. Onların hayatındaki  kimi ayrıntılar büyük problemlere dönüşürken, normal insanların büyük tepkiler verebilecekleri durumlar  rahatlıkla kabul edilip  normal karşılanabiliyor...Bu kızın bizim evimize kadar gelip kapımızdan geri dönmeyi hiç sorunsuz kabullenmesi gibi.  "Gal hani sözleşmiştik ya??!"gibi normal bir soruyu bile sormadan aynı rahatlıkla gerisin geriye evinin yolunu tutması,  biz normatif sayılabilecek insanlar için şaşırtıcı olsa da onlarda durumlar ve olaylar  farklı algılanıp farklı yaşanıyor.


Ron Gal'le aynı yaşta olan bir genç kız. Yani 17 yaşını bitirmiş olan bir ergen Ron! Onunla ilk kez beş yaşında, evimize yakın olan yuva'da Gal'in ilk senesinde tanıştığı bir arkadaşı bu.

Bu yuva, genel anlamda, konuşmada gecikme yaşayan  çocukların devam ettiği, toplam beş çocuğun öğrenim gördüğü bir yuvaydı.

Bu yuvaya devam eden çocuklar  belli bir öğrenim güçlüğü ve gelişimde gecikme yaşasalar da ve aralarında en az bir iki tanesinin daha ilk günden otizm teşhisi konulmuş oldukları bilinse de bir diğerleri hala daha tam olarak ne tip sorunları olduğu belirlenmemiş çocuklardı. Bu çocukların da daha sonra teşhisleri gecikmiş olan yüksek fonksyonlu otistikler oldukları ortaya çıkacaktı. Gal gibi mesela!!

Öğleden sonra  Gal'i yuva'dan almaya gittiğimde Ron'un annesini görürdüm. Hayatı, olayları her zaman büyük bir rahatlıkla alan kişiliği çok yumuşak bir insandı bu. Yuva'ya her Gal'i almaya gelişimde, kızını bekleyen bu genç bayanla ayaküstü konuşan ben, ondan her daim olumlu bir enerji aldığımı hissederdim. Yüzünde hiç sönmeyen bir gülüşü vardı. Ses tonu hep yumuşaktı. Gayet mutlu görünen bu insan olayları, insanları ve dünyayı olduğu gibi seven biriydi. Ne azı ne de fazlası onu ilgilendirmez gibiydi. Pusette taşıdığı üçüncü çocuğuyla birlikte kızını yuvadan almaya geldiğinde o bir kaç dakika'da mutlaka uzun uzun sohbet ederdi benimle. Tam saati gelip,  Gal'le birlikte yüzünde aynı annesi gibi,  huzurlu bir ifadeyle çıkan, sapsarı saçları düzgün taranmış, kılık kıyafeti her zaman itinayla seçilmiş olan çocuk direk pusette oturan küçük kardeşinin yanaklarına bir öpücük kondurduktan sonra  annesinin elini tutardı. Birlikte aynı yönde yürüdüğümüzde otomatik bir makine, ya da bir robot gibi o gün kafasında neler varsa anlatırdı Ron. Gal'se yeterince sessizdi. Ama ikisi yine de iyi anlaşıyorlardı. Dış dünyaya karşı son derece mülayim olan iki küçük çocuktular onlar. Saf dünyalarında, arkadaşlığın kendilerinden neler beklediğini bilmeden, farkında olmadıkları bir dünyayı ister istemez olayların getirdiği bir akıntının peşinde paylaşmaya devam eden iki küçük melek ve iki farklı dünyaydılar onlar....

Ron'la bugüne dek aynı okula devam ederken Gal, okulda birlikte senelerdir aynı sıraları paylaşttiği hiç bir çocukla gerçek bir yakınlık kurabilmiş değil bugüne dek. Her biriyle iyi anlaşan, her bir çocuğu bir diğerinden ayırmayan ve onları eşit şekilde seven oğlum  aralarında özel bir iletişim kuramayan bu insanlarla, hep ilk günkü kadar "ayrı" bir yerden devam ediyor kendi yolunda. Onların yakınlaşması hep bir başkalarının rehbeliğine bağlı. Hep birileri onlar arasında bilinçli bir köprü kurmak için çaba harcamak zorunda.. Bunu kendi kendilerine başarmaları neredeyse imkansız.

Haftalardan sonra geçtiğimiz günlerde Ron, Gal'le bir kez daha sözleşti.

Bayram haftası evde olan çocukların ilk kez aralarında insiyatifi ellerine alarak sözleşebilmiş olmaları çok güzel bir girişimdi. Ve Ron bir öğleden sonra bize geldi. En son bize geldiğinde küçücük olan bu genç bayan, çok hoş bir genç kız olup çıkmış. Genelde evimize ilk gelen çoğu insan gibi o da ilk ilgisini köpeğe gösterirken, Pitzi onu hala hatılıyor olabilir mi diyorum. Köpekler bir kez gördüklerini bir daha unutmazlarmış. Ancak Pitzi'de olası bir demensia durumundan bahseder gibi olmuştu veterinerin biri.

Neyse, karşımızdaki koltuklardan birine otururken, konuşmasındaki olgunluğu ve bilinçliliğiyle beni büyüleyen bu çocuğun otist olduğunu bilmesem gayet normal bir genç kız zannedebileceğimi düşünmeye başladım bir süre sonra. Dakikalar geçtikçe gözlerime, kulaklarıma inanamıyordum. Seneler bu çocuğu normale o kadar yaklaştırmış ki.

Okulu bitirdikten sonra gönüllü olarak askeriyede hizmet vermek istediğini söylerken aklıma Gal ín korkuları geliyor. Bizimkisi hiç bir şeye hazır görünmüyor şimdilik.

Gönüllü hizmet demek, çok dindar ya da kimi bedensel ya da hafif mental sakatlıkları olan gençlerin normal askerlik yerine yine askeriye'nin denetiminde toplumsal hizmetler vererek, gönüllü olarak çalışmalarıdır. Askerlikten doğal olarak muaf olan gençlerin sadece kendi istekleri doğrultusunda, eğitim, hastane ya da  kimi yardım kuruluşlarında iki senelik bir çalışma programına katılmaları mümkün. Keşke Gal de böyle bir şeyi yapabileceğine inanabilseydi diye düşünüyorum. Ama korkuları ve güvensizliği şimdilik onun açısından bir engel teşkil ediyor gibi görünüyor.

Ve oğluma seçme şansı verdiğinizde onun kaçmayı tercih edeceğini biliyorum. O sadece mecbur kaldığında rahatlar gibi. O zaman kendini ister istemez parçası olduğu bir programın içinde buluyor!!

Annem Ron'un bize geldiğini duyduğunda nasıl da heyecanlandı. Keşke çıksalar. Keşke birlikte olsalar derken bu iki çocuğun şimdilik sadece bir defalık bir buluşmada birlikte zaman geçirmekten başka bir şey yapmadıklarını anlatırken o yine de onların da aşık olmayı hakkettiklerini söylemeye devam ediyordu. O da haklı biliyorum ama yine ufak şeylerden olmayacak hikayeler yazmaya gerek olmadığını da ben anlatamıyorum.

Otist insanlar da aşık olabilirler mi? Olurlar herhalde. Onların herşeyi yaşamak şekilleri genelde farklı olsa da ...

Şimdilik o gün bugündür bir daha telefonda bile görüşmeyen bu iki çocuğu dürtüklemek adına,  ben Gal'e her defasıda "Ron'a telefon etsene, onu bir kez daha çağırsana bize!!"dediğimde Gal iyice sinirleniyor bana...


Batya R. Galanti

29 Eylül 2021 Çarşamba

 Güven duyduğum birini bulana dek!


28 yaşında genç bir bayan olarak buralara göç ettiğimde aklimdan geç enler nelerdi?  Amacım neydi? Neden buradaydım?  Yeterince büyümüş sayılabileceğim (!)  bir yaşta atıldığım maceranın anlamı neydi? Bir kaçış? Bir arayış? Bir tutkunun peşinde atılmış bir adım?  Yahudi bir erkek bulup evlenmek?  Belki tek başıma bir hayat kurup, özgürce bir yaşam sürmek? Neydi kafamın içinden geçenler!!  Ben biliyormuydum?  Tek bildiğim manen yanımda kimseleri istemeyecek kadar olduğum gibi olmaktan memnundum. En azından ilk zamanlar. Bir yandan çevremde kimi erkekler volta atsalar da ben çoğu kez ne birini ne bir diğerini görüyordum, Ne bir gecelik maceralar, ne sadece yatak arayan erkekler benim için hesaptaydılar...

Bir gün gittiğim Ulpan'da yanıma gelen İsviçreli genç adam bana; "Sina Çölüne gelsene benimle diyordu!". Sina Çölü mü.. O da nereden çıktı. Gerçi ne kadar egzotiktir kim bilir!! Kimdi peki bu adam? Yan sınıfta okuyordu. Okay! onunla tenefüslerde bir kaç konuşmuşluğumuz var!!! Çadırda kalacağız, gel işte, değişiklik olur diyor!!. Yeterince tanımadığım bir adamla Sina çölüne gitmek?  Kimlerle, nasıl bir şey bu? Bilmiyorum. Yok yok, sen git diyorum!!

İyi ki gitmemiştim.. Zaten gidecek biri olmuşmuydum hiç, bilmediğim maceralara atılmayacak kadar temkinli biriydim her zaman. Farklıydım bir çoğundan..ilk baştan!

Uyuşturucu almak içinmiş çoğu zaman öylesi çöl maceraları. Genç Israelliler, sınırı geçip, Kızıldenizin kenarında kurdukları çadırlarda kamp yaparlar, ( bugün de! )   Bedevilerin çadırlarına yakın olur bu çadırlar. Onlardan temin ederlermiş bir çok şeyi..  Neyse (?) !!! Kızıldeniz'de yüzmek işi güzel de!! Mercan kayaları arasında balıkların yanında yüzmek tarafı çok güzel.. Kimileri oralarda çırılçıplak güneşlenirlermiş eskilerde. Şimdi bilmiyorum. Bedenlerini özgürlüğe salan kadınlar vardır.... Sınırsız yaşamlar, Seks, alkol ve uyuşturucuyla birlikte giden şeylerdir çoğu!!!

Yine aynı dönemlerdeydi,  Bir akşam bir tanıdığım sordu; "Genç bir adam var, tanışmak istermisin? Olur dedim. Neden olmasın!  Beni aramıştı gerçekten. Kaldığım odamdan beni akşam saatlerinde aldığında, karşıma ufak tefek bir genç çocuk çıkmıştı. Fena değildi, gözlüklü, kıvırcık saçlı, kumral...Düzgün birine benziyordu. Türkiye'den geldiğimi yeni duymuş gibiydi ilk anda. Ona ilginç gelmişti birden. Türkiye'den tek başına gelmiş bir genç bayan.  Çevre yolunda ilerlerken bana gitmeyi teklif ettiği Cafe'ye bile daha varmadan merakına yeni düşerek; "Bu akşamın sonunda seni evime çağırırsam, bir kahve içmeye gelirmisin?"

Beni aldığından o ana kadar geçen süre belki on dakikaydı ve bana ısmarlayacağı kahvenin fiyatına değer olup olmadığımı merak ediyordu sanırım. Bir kahveden sonra beni bir diğerine (?)  davet ediyordu.  Ah pardon amaç kahve değildi galiba? ! Yüzüne bakıp gülümseyerek. " Tabii ki hayır" derken, Kanım beynime çıkmıştı.   On dakika önce tanıdığı kadına, birlikte içeçeceğimiz bir kahvenin sonunda seninle yatmak istiyorum diyordu.  İnanılır gibi değildi. Sorun Türk kökenli olmam ve adamın benim muhafazakarlık sınırlarımı yoklamasıydı. Yoklama negatif sonuçlanmıştı! :)

Ertesi günlerde bu kez bir bayan arkadaşımla denize gitmiştik. Tam biraz güneşlenelim derken yanıma yaklaşan Cankurtaran bana nereli olduğumu sorduğunda, bir kaç dakika süren konuşmamız Türkiye'den ve orada nereleri gördüğüne gelirken, bu küçük konuşmamızın sonrasında, bana kendisine sorduğum bir şeyle ilgili  yardımcı olabileceğini söylediği için saf saf kendisine telefon numaramı vermiştim. Bir defa daha,  bir daveti daha telefondaki yalvarışlarında reddetmek içindi bu da! O da bu kez beni Eilat'a davet ediyordu. Ne olur benimle Eilat'a gel!! Israelli erkeklerin hızına yetişemezken, durum zor diyordum. Galiba yanlız daha kolaydı!!

Bir gecelik ilişkiler..sadece seks için macera için Israel'e gelmemiş olduğumu biliyordum...

Israelli kadınların ilk geceden yatmakta problemleri olmadığını, burada cinsel özgürlüğün boyutlarını biliyordum ancak benim için aklımda belli bir kalıp, insan ilişkilerinden belli başka beklentilerim vardı.

Erkekle kadın arasındaki cinselliği reddetmeden, önce ilk adımda belli bir güven, belli bir tanışıklık, belli bir yakınlık arıyordum herşeyden önce. Ve Türkiye'de alışık olduğum küçük toplumdan ilk defa büyük topluma açılıyordum. Bizim küçük, koruyucu toplumumuzdan sokaktaki insana açılmıştım birden. Ve buna pek alışık olduğumdan emin değildim.

Buradaki kadınlar sevgiyi aramıyorlarmıydı peki? Her gün bir macera peşinde koşabilirmiydi bir kadın?

Sanırım modern hayat, evliliği arayan kadına bile önce erkeği ele geçirmenin bugünkü yollarını öğretmişti. Her ne kadar, her kadının hayalinde beyaz atlı prensle bir yuva kurmak özlemi olsa da erkeğin ve kadının bu yola giderken kurdukları hayallerde kimi farklılıklar vardı. Ve modern kadın bugünün şartlarını öğrenmişti. Erkeği avucuna almanın ilk şartı önce onun yatağına girmekti. Kalbine giden yol sonra geliyordu.

Kaldığım evde de eşinden boşanmış bir genç adamın bana verdiği küçücük odamda geceleri ilk günler, ne kadar doğru yaptığımın hesaplarıyla geçirmiştim yeterince. Ya adam odama girmeye kalkarsa ne yapacaktım gibi sorular kafamdan geçmiyor değildi..Yakın bir akrabam aracılığıyla bulduğum odayı bana kiralayan genç adam her ne kadar ciddi bir insan olduğunu göstermişse de, her ne kadar tanıdığım insan bu kişinin çok güvenilir bir aile insanı olduğunu söylemişse de birden şüpheye düşmüştüm. Gençtim, bazen acele kararlar alabiliyordum. Ve paramla kendime kalacak bir yer bulmam şarttı,

Çoğu zaman kaldığım odanın sahibi evde değildi. Geceleri geç saate kadar yanlızdım. Ve yanlız olduğum saatlerde kendimi gayet serbest hissediyordum. Genç adam işinden geldiğinde. odama çekilirdim. Küçücük bir odaydı bu. Yatağın üzerinde ders çalıştığım. Küçücük masada bazen yemek yediğim , çoğu yanlız geçen akşamlardı. Geceleri ilk günler odadaki vantilatörü, odaya birden giren adamın gölgesi zannederek korkuya kapıldığım olmuştu bir kaç kez...

Arada geçen bir iki ayda adamın ne kadar düzgün bir insan olduğunu anladığımda yavaş yavaş rahatlamıştım. Hiç bir şüpheye yer yoktu. Kişisel alanıma çok dikkat eden bu insan bana rahatsızlık vermemek için elinden geleni yapıyordu. 

Ancak hayatınız boyu ailenizle yaşamış biriyseniz, bir anda kendinizi bir yabancının evinde teke tek bulmak ve buna alışmak gerçekten belli bir süre gerektiriyordu.

Ve geceleri çoğu tek başıma yürüyüşlere çıkarken, gecenin 10'unda,  bazen 10 buçukta kumsala indiğimde hiç mi korkmuyordum. Hayır! Etraf bana yeterince güven veriyordu sanırım. Israel'de geceleri bir bayanın sokakta tek başına olmaktan korkması için pek sebep yoktu!!

Bir zaman sonra hayatımın tek başıma zor olduğuna inandığım bir gece göz yaşlarıma akan dualarım yine aynı denizin kenarındaydı. Beni anlayacak birine ihtiyacım vardı artık!!

Ve yine bir akrabam, o günlerde eşime telefonumu iletmişti. Yanında kaldığım genç adamın ismiyle beni ararken ben ona; " Galiba bir yanlışlık var; sen Batya'yı arıyor olabilirmisin acaba? " dediğimde nedense Israel'in beni aradığını anlamıştım.

Beni ilk tanıdığı günün ertesinde,  akşam  telefonda ekmekle zeytin atıştırdığımı söylediğimde bana acımıştı. Yiyecek bir şeyim olmadığını sanmış. Halbuki ben sadece akşam için öylesine, hafif bir şeyler atıştırıyordum..

Ertesi gün öğleden sonra süpermarketten elinde torbalarla gelmişti birden. Bana yiyecek şeyler almıştı!!

Bu insan bir an önce benden istifade etmeyi beklememiş bana elini uzatmayı düşünmüştü.  Aramızdaki bir çok farklılıklara rağmen. Ben konuşkan oysa çok suskun olsa da onun iyiliğiydi sanırım ona karşı gösterdiğim direncimi kıran şey. Bana gerçekten yardım etmek için elinden geleni yapan bu insanın hayatımda belki de kimsenin göstermediği sevgisiydi sanırım kararımı değiştiren.  Farklılıkları aşmak her zaman mümkün değilse de aşkın ötesinde şeyler de önemli oluyor,  güven duyabileceğiniz birisinin yanınızda olması gibi!!


Batya R. Galanti

27 Eylül 2021 Pazartesi

Geceleri diğerleri uyuyabilsinler diye!!

Geceleri genelde insanlar uyurlar. Kimileriyse uyumazlar, uyuyamazlar!  Nöbettedirler çünkü... 


Gökte yıldızlar pırıl pırıl parlayıp, mehtap ortaya çıktığı zaman, içimize bambaşka bir yorgunluktur çöken. Bütün gün koşuşturan insanın oturduğu koltukta bir an gözleri kapanıverir, bir mahmurluktur çöken, tatlı bir uykuya dalıverirsiniz, ister istemez..ve sizi taa içine çeken bir rüya görürsünüz...sanki gerçek gibidir...huzurla.....  Hayallerin gerçeğe döndüğünü zanneder gibi olursunuz, yüzünüzü güldüren bir rüyayla. Bir an uyuya kalmak ne güzeldir dersiniz. 

Geceleri tertemiz yatağınızın içine yavaş yavaş kıvrıldığınızda hayatta sahip olduğunuz en değerli şeylerden birinin  uykunuz geldiğinde, çiçek kokulu bembeyaz yastığınızın üzerine başınızı koymak olabileceğini çoğu zaman düşünmezsiniz bile.

Bundan iki sene evvel, Danielle' in ( kızımın ) çekilmiş bir video görüntüsünü izlediğimde gülmüştüm onunla birlikte. Ancak bu video benim çocuğumu Israel' deki hayata hazırlayan şartların en katılarından belki de sadece bir tanesiydi. Gece küçücük bir ofisin içinde, nöbette olan diger kızlarla aralarında, ebedileşmiş anlardan sadece biriydi bu.

Ben yatağımda uyurken, Hebron' da bir tepede, askeri üssün bulunduğu bir kaç kilometrelik alanı kaplayan güvenlik çitlerinin arkasındaki karavanların birinde dört kız tuttukları nöbetteydiler.   iskemlede uyuyakalmış Danielle'i oturuduğu sandalyeye bağlayan arkadaşının gülüşleriyle filme kaydedişiydi bu..

Aralarında sekiz saat birlikte geçirdikleri gecelerde bazen birinin, bazen bir diğerinin iskemlede uyudukları saatler. Biri görev başındayken diğeri hafiften kendisini dinlenmeye çektiği saatler.

Yorgunluktan kendi dizlerine dayadığı başı düşerken, bir an için derin rüyalara dalan bir genç kız. Oturduğu iskemleye onu kolları ve bacaklarıyla birlikte bağlayan arkadaşının ne gülüşlerini ne yaptıklarını farkedemeyecek kadar yorgun kalan bir genç kız.

Birlikte askerlik yapıkları kızlardan biri. Israel'in en zengin ailelerinden birisinin kızı. O da aynı şartları birlikte yaşıyor, diğerleriyle...

Gece bizler yataklarımızda uyuduğumuzda 18-20 ya da 21 yaşlarındaki gençler nöbetteler. Hebron' da, Gazze' de ve Lübnan ve Suriye sınırında...

Geçen gece, Israel gizli servisi Shin Beth ve Israel Askeri kaynaklarının ortak çalışmasıyla elde edilen bilgilerin ışığında, Yeruşalayim' in 6 kilometre kuzey batısında bulunan, Biddu şehrine, Israel, Duvdevan özel terör timleri tarafından bir askeri operasyon düzenlendi.

Jenin yakınlarındaki bu küçük şehirde üslenmiş olan Hamas' ın hücre evine planlanan operasyon, büyük bir çatışmaya dönüştü. Gecenin orta yerinde patlayan silahlar, alınan bilgilerin doğruluğunu ispatlar şekilde yoğun bir silahlı düelloya dönerken, özel tim askeleri aynı gecede beş silahlı militanı ölü, yirmisini de canlı geçirdiler. Tespit edilen yerde çok miktarda silah ve bomba yapmakta kullanılmak üzere depolanmış cephanelikler bulundu.

Aynı günün sabahı, operasyonu düzenleyen birliğin içinden iki askerin ağır yaralandıkları açıklandı.

Operasyonda ele geçirilen teroristler, Yeruşalayim ve Tel Aviv ve merkez Israel' de terör saldırıları planlıyorlardı.

Bu tip operasyonlar  Israel' de çocuklarn, kadınların, yaşlı insanların gece yataklarında rahat uyumaları icin savaşan kalkandır.

Geceleri herkes uyurken, kendi bedenleriyle başka insanların hayatlarını korumakla yükümlü gençler yaşamlarını tehlikeye atmak pahasına hizmet veriyorlar.

Bu son operasyondan sonra, geçtiğimiz haftalarda birden bire yumuşayan Hamas-Israel gerginliği yeniden gündeme geldi. Hamas ve İslami Cihad Israel' i tekrardan, bunun cezasını ağır ödeyeceği yönünde uyardılar.

Bu operasyonun başka saldırıların ve roketlerin önünü açtığını iddia ettiler.

Birisi sizi öldürmek için elini cebindeki silahına götürmek için hareket ettirdiğinde, siz o cebinde silah olduğunu biliyorsanız o elin o cebe girmemesi için o eli vurursunuz. Sizi öldürmesine bile bile izin vermezsiniz! Ve arkasından diğeri gelir, " Demek sen onu öldürdün, katil der!" Şimdi bunun cezasını çekeceksin!! Kimse karşısındaki insanın kendisini bile bile hedef almasına izin vermez...

Israel'de bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde iki asker uyutulmaktalar üç gündür!

Geceleri  bir diğerleri yataklarında rahat uyuyabilsinler diye!!


Batya R. GALANTI

26 Eylül 2021 Pazar

Yaşlanmaya direnen kadınlarda estetik tutkusu!


Seneler önce tanıştığım bir arkadaşım vardı. Çocuklarımız aynı yuvada okuyordu.  Benden on yaş genç olan bu bayan ve eşi, o zamanlar bizimle aynı şehirde oturuyorlardı. Kocasının Rishon Le Tsion'a yakın bir yerlerde aldığı iş teklifi üzerine buralara taşınmışlardı. Daha sonraları yeniden kuzeye  yerleşecekleri günlere dek çok sık görüşür olmuştuk bu çiftle!  Kendisini çok sevdiğim bu insan, üçüncü doğumunun ardından,  bir gün bir piknikte, "Artık değişen bedeninin bir genç kızınkiyle yarışa giremeyeceğini !"söylediğinde..yaş dönemi benzeri bir psikoloji yaşadığını anlamıştım. Hala yeterince genç olan bu kadının üç doğum sonrası böyle şeyler hissedebilmesini yine de anlıyordum.

Aynı bayan, kırklarını geçtiğinde sosyal medya'da paylaştığı yüzlerce resimle yaşının getirdiği değişimlere karşı savaş açmakla meşgul görünüyordu. Bugünün kadınlarının bir çoğu gibi. Bu o ve onun gibileri için bir mücadeye dönmüştü. Her gün bıkmadan başkalarına, en çokta kendi kendilerine; " Ben hala gencim, ben hala formundayım" ispatlaması içine girenlerden sadece biri bu insan!!.

Arada bir resim paylaştığımda acaba çok mu abarttım diyerek, şüpheye düşen benim de bu konuda hasssas olmadığımı söylemem imkansız. Her adımımda, artık eskisi değilim, gibi fikirleri beynimin bir yerlerinde taşıyan ben de zaman zaman çaktırmadan eşime attığım kimi sözlerle, bana tersini ıspatlamasını bekler gibi oluyorum. Onun,  "Hala gayet iyi görünüyorsun!!" sözleri, biz kadınlar için ne kadar önem taşıyor!  Eskisi gibi olmadığımızı bilmek değiştirmiyor, içimizde yaşayan genç kıza karşılık dışımıza yansıyan gerçekleri reddetmek çoğu yaş alan kadının yaşadığı bir şey sanırım....

Her ne kadar, yaşınızı göstermediğinizi söyleseler, her ne kadar, eşiniz; "Hep aynısın!"dese de.. orta yaşa geldiğinizde bir yaş krizini ufaktan yaşamamak mümkün değil galiba. Hele bugünkü smartphone'ların HD çekimlerinde, size aynadan çok daha acı gerçekler yansıtan fotoğraflara baktığınızda ama ben bu kadar kötü görünmüyorum ki derken, bu defa da benim gibi fotoğraflara neredeyse alerji geliştirenler acaba kaç kişidir bilmem.

Arkadaşlarımın çoğu hala birer genç kızmış gibi, her anlarını görüntülemekle meşgullerken ben genelde fotoğraftan kaçınır oldum. Geçenlerde bir tanesi dalga geçiyordu benimle; "Sen de iyice tuhaflaştın!" ben beni fotoğrafın dışında bırak derken. Çok az fotoğraf çektiren bir bayan oldum ben!!! Çoğunluğun tersi durumlar yaşıyorum. Çoğu kez fotoğraf çekmeyi boş veriyorum...

Dün gece tv'de günümüz orta yaş kadınlarının ne kadar çok estetik ameliyatlarla uğraştıklarını gösteren bir program izledim.

Estetik ameliyatlar kendimi bildim bile hep vardı. Ama bugünkü sosyal medya insanların neredeyse hepsini tek tek artistlere çevirdi. İnsanların bu konudaki obsesif uğraşıları, her birimizi birer " celeb " gibi meşgul etmeye başladı. Eskiye göre bugün, sokaktaki alelade insan bile kendi estetiğine çok farklı bir saplantı geliştirir hale geldi. Estetik ameliyatlar son derece fazlalaştılar.

Her küçük kırışıkla estetik merkezlerine koşanlar, her an botox yaptıran, dudaklarına, yüz kenarlarıyla boğaz bölgelerine iğneler enjekte eden kadınlarla doldu toplum.

Tam bu konuları işleyen programın orta yerindeyken kapıdan yanında bir arkadaşıyla gelen kızıma; " İlle de estetik yaptırmak deseler belki iki kaşımın arasında bana daha ciddi bir hava veren o iki çizgiyi yok etmek isterdim! " dedim ben.......hahahaha sanki kızımın çok umurundaymış gibi nasıl göründüğüm?  Gençlerin kendi yaşamları kendilerini yeterince meşgul ederken bizleri farketmeleri bile zor!!!

Ancak, tv'de gösterdikleri bayanların onlarca estetik ve bir o kadar yüz gerdirme operasyonları ve botox sonrası halleri bana hala yeterince " kötü" görünüyor!!!

Bu kadınlar kimi kırışıklıklarından kurtulsalar da  gerçek anlamda genç görünmeyi beceremediklerini, çoğu kez yüzlerinde donuklaşan bir ifade belirdiğini, bir çoklarıysa şişme bir plastik bebeğe dönüştüklerini görmüyorlar mı bilmiyorum diyordum. Programı hazırlayan ve kendisi de benim yaşlarımda olan, en az yirmi beş senelik manken ( ki bu kadın hala çok güzel duruyor!)  kendisinin de yaptırdığı estetiklere karşı olan orta yaşlı bir mankenin görüşlerine de yer vermeyi unutmamış.  Bugün 56 yaşında olan bu eski mankenle olan görüşmesi benim düşüncelerimi destekliyordu.

56 yaşında olan bu eski mankenin, kendisi bugün bir ajans sahibi. Dudaklarının kenarında, her gülümseyişinde beliren kimi kırışıklıklara karşın botox yapmamayı tercih ettiğini söylerken, bu eski mankenin o ana kadar estetik yaptıran diğer kadınlardan daha yaşlı durduğunu söyleyemezdi kimse!!! Yaşına uygun, duruyordu. Sağlıklı bir yüz ifadesiyle birlikte, kırışıklıklarına rağmen harika bir gülüşü verdı! Onunla aynı yaşlardaki diğer kadınsa onca estetik prosedürün ardından hala yaşını fazlasıyla gösterirken  estetiğe karşı olan kadında ise diğerinde göremediğim bir orta yaş güzelliği vardı. Ne diğerleri kadar  makyajı vardı, ne de o tuhaf ifade yoktu onda..

Yaşlanmayı kabul etmek biz kadınlar için kolay değil. Gençliğimizde sahip olduğumuz belli bir çekiciliğin yavaş yavaş solmaya başladığını farketmek bir çoğumuz için bir komplekse dönüşüyor. Formu korumanın ötesinde bir tutku haline gelen bir uğraşı oluyor bu!!

Sanırım bir çoğumuz kendimizi zamana bırakmak zorunda olduğumuzu anlamakta zorlanıyoruz. Doğan bir bebek, bebek olarak kalmadığı gibi, yaşlanmak ta bu doğal sürecin bir parçası. Doğru! bazı insanlar daha çok çöküp, daha fazla kırışırlarken kimileri genetik bir avantaja sahip olarak dünyaya geliyorlar.   

Saçlarımda ilk kez beyazlar olduğunu farkettiğimde sadece 19 yaşındaydım. 30'umu bulduğumda artık saçımı boyamaya başlamak zorunda kalmıştım. Yaşlanmaya karşı verilen bu savaş sonuçta belli bir noktaya kadar hepimizin içindeki doğal bir dürtü. Hepimiz buna karşı gelmeye çalışıyoruz.

Evde bendeki değişiklikleri en çok farkeden kişiyse oğlumdur!!  Bana  en çok komplimanları yapan da yine odur. "Anne çok güzelsin!" dediğinde, Gal ne olsa zaten bana hep güzelsin der. diye ciddiye bile almıyordum bana olan güzel sözlerini.. Taa geçtiğimiz aylarda saçımın boyasını ilk kez ihmal ettiğimde. asansörde yanımda durduğu haliyle; "Anne saçlarını boyayacaktın hani, böyle güzel değilsin!! "dediğinde, onun bana boş yere iltifat etmediğini anladım! Oğlum gerçek düşündüğü şeyi, hissettiklerini söylüyordu demek! Ertesi gün saçlarımı boyadım. ( Genelde ihmal etmemeye çalışıyorum)

Aslında, Avrupalı, ya da çoğu Fransız kadınlarının belli bir yaştan sonra saçlarını boyamamalarına hayranım. Ancak onların ten renkleriyle uyumlu olan beyaz saçın benim gibi esmer bayanlarda aynı durmadığını da hissediyorum. Ancak 60'larıma vardığmıda artık simsiyah bir saç renginin kontrast yapabileceği açıktır.

Son bir kaç senedir, Israel'de de kadınlarda beyaz saçı olduğu gibi bırakma akımı benim hoşuma gidiyor. Kanımca hiç bir şey doğal olanın yerini almıyor. Kendi doğal halinizle en iyi göründüğünüzü bilmek önemli. Ufak tefek bakımlar, kendine uygun bir giyim, doğru saç kesimi...bunlar tabiki önemli. Ancak fotoğraflara yansıyan, son dönem estetik kavgası tuhaf bir yarışa dönerken bu da  bu biz kadınların girdiğimiz son çağın fırtınalaraından biri gibi. Genç kızken bir başka yaşlılıktaysa bambaşka bir fırtına bu...

Erkeklerde de görülebilse de, galiba erkekler çoğu zaman kadınlara göre daha realistler. Kendilerini çoğu zaman oldukları gibi kabul etmeye kadınlara göre daha yatkınlar. Her ne kadar, belli bir yaşa geldiklerinde onlarda da  genç kalma arayışına girenler olsa da, erkekler kendilerini göbekleriyle de yakışıklı bulmaya galiba daha bir meyilliler. 

Biz kadınlarsa estetik kavramı üzerinde, bir çok şeyde olduğu gibi daha bir çatlak olma eğilimi gösterir gibiyiz!!!


Batya R. GALANTİ