15 Haziran 2021 Salı

Neymiş aptal bir bayrak töreni için ülkenin girdiği sıkıntıya bakın siz.

 Yeni hükümetimizin ikinci gününde verecekleri ilk sınav!


Hamas'ın son zamanlarda İran'dan başka bir destekçisi daha olduğunu söylemiştim. Gerçi bunu bilmeyen var mı diyeceksiniz?

En son Hamas-Israel catışmasında, Yeruşalayimi kendi milli meselesine çeviren bir Sultan'dan bahsetmiştim. Takım elbiseli bir sultan bu.  2010 'da Israel'e gönderdiği gemilerle ne mal olduğunu gösteren sinsi, uğursuz bir düşman! Hemen biraz ötemizde. Kendisini dev aynasında gören bu cücenin en büyük hezeyanlarından biri de Israel. Ağzından düşmeyen düşmanlık masallarıyla ülkesinin koyunlarını uyutmaya devam ediyor.

Duyduğum kadarıyla burada olan olmayan bir sürü olay Türk televizyonları ekranlarından düşmüyormuş. Bu şekilde Yeruşalayim'e savaşa gitmeyi hayal eden Cihadist beyinler yaratıyor Ankara'daki despot! Hamas'a lojistik destek sağlayanların başında gelen bu adam bundan bir kaç hafta evvel Yeruşalayim'e asker göndermeyi düşündüğünü söylüyordu. Bu toprakların bu kadar karışmasında bu adamın parmağı büyüktür. Bu adam ve Pakistan gibi, insan haklarının, yaşam kalite ve özgürlüğünün sıfır olduğu bir İslam Ülkesi tarafından geçtiğimiz Gazze Çatışması sonrası Birleşmiş Milletlere sunulan ve oy birliğiyle kabul edilen, Israel'e karşı İnsan Hakları ihlalleri soruşturulması gibi önergelerle gelenler ve İran ve BM'in ikiyüzlü politikaları ve Batı'nın verdiği direk ya da endirek destekle Hamas gittikçe daha  çok  cesaret alıyor. Bir tarafta, Katar'dan aldığı yardımlar var. Diğer tarafta Macron' un, sözde Gazze'yi kalkındırmak için söz vediği paracıklarla terörün sırtı yere gelmiyor.

Hamas uluslararası arenada semizlenip yükseltiliyor. Kıçı kalkan bir terör grubu, kendi halkını ezerek, kullanarak bizi tehtid etmeye devam ediyor. Cihadist beyinlerin elinde oyuncak olan Israel Joe Biden ve diğerlerinin desteğiyle,  kendi içinde huzuru sağlamak adına bitmeyen göz dağına boyun eğiyor. Ve hala insanlara zavallı Filistinlilerin Israel tarafından zulme uğradığı anlatılıyor.

Kısacası, geçtiğimiz haftalarda Hamas'ın canı çekip bizi vurmasıyla başlayan BALAGAN yani karmaşa, hala çözülmüş değil.

Bu balagan başlamadan evvel, Yeruşalayim'de her  sene düzenlenen bayrak geçiti törenleri geçen hafta ikinci kez, Hamas'ın devam eden... daha doğrusu bitmeyen tehtidlerini göz önünde tutan Hükümet tarafından ertelenmişti. Bugün düzenlenmesi planlanlanan törenlere karşılık Israel en az 2000 polis görevlendirmiştir.

Sonuç olarak, basit bir yürüyüştür bu. Çoğu dindar, milliyetçi gençlerin beyaz kıyafetleriyle şarkılar söyleyerek ellerinde bayraklar taşıyarak Ağlama Duvarı ve eski şehirden yola çıkarak şehrin ana caddelerinden devam ettikleri basit bir etkinlik bu. Hatta bu seneki hassas durum göz önüne alınarak Eski şehirdeki müslüman mahallelerden geçirilmeyecekler gençler...

Eğer birilerinin provokasyonu olmazsa bu basit bir yürüyüş olarak kalacak.

Şu andan itibaren olacak şeylerin sorumluluğu içimizdeki ve Yehuda ve Şomron ve Gazze'deki Arap liderlere kalıyor. Ya bunu her sene olduğu gibi vukuatsız geçirir bitiririz ya da çatışmalar ve karmaşaya geri döneriz.

Israel 48'den beri Araplardan bir şey öğrendi. Bu bölgenin kendisine özgü bambaşka bir kuralı vardır.Siz ne kadar ödün verirseniz karşılığında o kadar başınız derde girer. İşin içinden çıkamayacağınız şartlar içinde bulursunuz kendinizi. Taviz verdikçe bir o kadar tepenize çıktıklarını görürsünüz. Bazı toplumlar bu şekilde davranmaya meyıllı görünüyorlar. Özellikle de niyet görünenden ve söylenenlerden farklı olunca!

Sizin iyi niyetinizin her defasında zayıflık olarak algılayanlarla yaşadığınızı anladığınızda işinizin düşündüğünüzden çok daha zor olduğunu kavrıyorsunuz.

Karşımızda her adım bizi yönetmeye, bize yepyeni koşullarla gelmeye alışan bir terör örgütü bize oyununun kurallarını yazıp çiziyor. Şöyle yaparsanız kötü olur, böyle yaparsanız sizi vururuz.

Gazze'de terör balonları göndermek için emir çıkmış bile. Gazze'den güney'deki moshavlara yangın bombaları göndereceklermiş. Ve yine güneyde Demir Kubbe tekrardan olası roket atışlarına karşın hazır bekliyorlar.

Neymiş aptal bir bayrak töreni için ülkenin girdiği sıkıntıya bakın siz.

Netanyahu Hükümetine karşı birleşen partilerden oluşan yeni koalisyonumuz, bugün bu ülkenin zorlu yolunda dümeni devralan  yeni başbakan Bennett bakalım ne yapacaklar?

Dilerim gereksiz olaylar olmadan son bulur bugün!


Batya R. Galanti



 

14 Haziran 2021 Pazartesi

Sol seçimlerde elde edemediği oyları Netanyahu'yla aynı koltuğa oturmayı reddeden sağla tamamlayarak aradığı iktidarı ancak yakalayabilmişken, kimileri Israel'de demokrasi işliyor diye seviniyordu dün.

Israel'de tarihi bir gün,  tarihi bir hükümet


Yeni başlangıçlar yeni ümitlerdir. Dün Knesset'teki yemin töreninde, Gelecek Var! partisi lideri Yair Lapid' in,  gençten bir liderin enerjisini, sevincini, bir vekilden diğerine gidip ellerini sıkarken etrafına yansıttığı zafer sevincini kendimce algılamaya, ondan biraz olumlu enerji almaya çalıştım.

Yair Lapid,  Israel'in tarihinde iz bırakmış, gazeteci, yazar ve politikacı Tommy Lapid' in oğludur. Babası zekası ve dürüstlüğüyle ön plana çıkmış bir politikacıydı ve Israel'de Ortodoks Yahudilerin politikadaki ağırlığına karşı bir denge olarak meclise girmeyi başaran bir partinin kurucusu olmuştu. 1999'da altı sandalyeyle meclise giren Tommy Lapid, dincilerin Israel toplumunun üzerindeki ağırlığına son vermek istemişti. Haredilerin de herkes gibi askerlik yapması, devletten aldıkları yardımların kesilmesi, Israel'e Kasher olmayan ürünlerin ithaline izin verilmesi gibi fikirleriyle gelen bu partinin kurulmasının ardından bir çok şeylerde zamanla kimi büyük değişiklikler oldu gerçekten.

Bugünkü Yesh Atid ( Gelecek Var ) Partisinin kurucusu olan, Tommy'nin oğlu Yair Lapid' i ise ben ilk kez, Israel' in en ünlü Talk Show programlarından birinin yapımcısı ve sunucusu olarak tanımıştım. Daha Israel'e bile gelmemiş olduğum zamanlardı. Ağbimin Tarabya'daki evinde uydu anteniyle izlediği programda görmüştüm bu genç adamı. O zamanlar yakışıklı, güzel bir genç çocuktu.

Zamanla Israel'de onu izlemeye devam ettiğimde politikacılığı yakıştırabileceğim ciddiyette bir genç adam olduğunu hiç düşünmemiştim. Hatta Kanabis kullanan, içkiye, dövüş sanatlarına meraklı olan bu televizyoncu bana biraz aklı havada bir tip gibi gelirdi.

Yıllar sonra köşe yazarlığı ve kimi politik fikirlerinin ötesinde düşük fonksyonlu otist bir çocuğu olduğunu öğrenmiştim. Eşi bu konuda çok aktif bir savaş veriyordu toplumda.

Ve senelerden sonra politiya atıldığında, her gün akşamdan kaldığı için gazetedeki görevine geç kalan, aklı havada kişiliğinin dışında çok fazla tanımadığım bu insana politikada ben şahsıma çok şans tanımamıştım.

Sonuçta Netanyahu'ya karşı kurulan Değişim Hükümetinin en aktif en büyük demir taşlarından biri oldu Yair Lapid. Babası gibi Ortodoks dindarlara karşı olan bu adam, ilk zamanlar sağ ya da sol hangi kanata daha yakın olduğunda karar verememiş gibi görünen, belirsiz bir çizgideydi. Sanki rüzgara göre dümenini kırar gibiydi ki bu da bende ona olan güvensizliği artırıyordu.  Zamanla Yair Lapid' in en belirgin hedefinin Netanyahu' yu devirmek ve yine babası gibi Ortodoks dindarlara verilen ödünlere karşı koymak olduğu daha bir açıklık kazandı.

Dindarlara karşı olan bir partinin ülkenin modern çağın getirdiklerine daha bir yaklaşması açısından çok önemli olmasıyla birlikte, politik tecrübesi neredeyse hiç olmayan bu eski showman' in Israel gibi küçük ama çok karmaşık problemleri olan bir ülkenin yönetimini üzerine alabilecek olgunluğa sahip olup olmadığı hakkında şüpheler uyandıran bu  politicanın bugün elde ettiği başarının ardından ülkeyi nereye taşıyacağını ancak yaşayarak göreceğiz.

                                                                                Ayelet Shaked ve Naftali Bennett

Dün Knesset'te biri 48 diğeri 58 yaşında iki lider boy gösteriyordu. Biri nasyonalist, modern dindar  Bennett ve diğeri yapılan koalisyon antlaşmasına göre Bennett'ten başbakanlığı 2023'te teslim alacak olan Lapid.

Akşam Knesset'te adeta bir sevinç rüzgarı esiyordu. Sanki meclis değil büyük bir show ortamından parçalar izler gibiydik. İçeride kopan ıslıklar ve çığlıkları biraz olsun dindirmeye çalışırken Meclis Başkanı,  halkın bir yarısının özeldiği ve beklediği gününün sevinci meclisteki ortama büyük oranda yansıyordu. Son iki senedir Yeruşalayim ve Tel Aviv' de bayraklarla devam eden kimi Bibi karşıtlarının sevinç gösterileri de bir kaç nokata devam ediyordu.

Sol seçimlerde elde edemediği oyları Netanyahu'yla aynı koltuğa oturmayı reddeden sağla tamamlayarak aradığı iktidarı ancak yakalayabilmişken, kimileri Israel'de demokrasi işliyor diye seviniyordu dün.

Hükümetin en baş görevlerinden bir tanesi, Seçimlerde Kneset'e girecek partilerin oy barajının yükseltmesi olmalıdır. Her bir kaç kıytırık oyla meclise girebilen seksen bin tane partiyle seçimlere gitmeye devam ederek bu çıkmazdan kurtulmamız mümkün olamaz.

Bugünkü hükümette, milliyetçi Bennett, orta sol Lapid, Orta-sağ Gideon Saar, yine Orta-sol Merav Mishaeli' in İşçi Partisi, ekstrem sol Nitzan Horowitz, Ra'am partisinin Israel'in Yahudi ve siyonist kimliğine karşı Yeruşalayim'in Filistin devletinin başkenti olduğunu savunan ve İslamcı görüşleriyle bilinen Mansur Abbas'a rağmen Avrupa Basınının sadece  Bennett'in Nasyonalist kimliğini ön plana çıkardıkları başlıkları gördüm dün!  Bir kez daha, yenu Israel Hükümetini de negatif unsurlarla ön plana çıkarma gayretlerine hayranım.

Israel hangi durusuyla dursun,  Avrupa yine kendi bildiği şekilde bizi çizmeye çalışacaktır. Sağ ve sol, ve her tür düşüncenin birlikteliği kimseyi ırgalamıyor.  Avrupa Basınında çıkan başlıklar ağırlıklı olarak Bennett' in milliyetçi kimliğine takmış görünüyor. Yine Israel Apartheid, ayırımcı, sağcı, hümanizmden uzak bir çizgiye oturtulmaya devam ediliyor. Kafalarda oluşturulan fikir hep aynı. Filistinlilere zulüm yapan eski Netanyahu Hükümeti yerine kurulan yeni Israel Hükümeti de aynı bokun suyudur imajı için gayretlerini görüyorum.

Neyse biz kendimize bakalim. Bugün kurulabilecek belki en iyi hükümet buydu. Eh durum bunu gösterirken bize düşen bu iki genç ve tecrübesiz başbakana sans dilemektir.

Onların başarısı ülkemizin, bizim başarımız olacağına göre onların görevlerinde başarılı olmalarını dilemekten başka kalbimizden ne geçebilir bu tarihi günde?


Batya R. Galantı


13 Haziran 2021 Pazar

Ülkenin başına gelen bu "alakasızların birlikteliği hükümeti "için tek bir şey dileyebiliriz; BAŞARILAR!!

Yeni hükümetimizin düşündürdükleri!


Yaşamın en vazgeçilmez dürtülerinden bir tanesi kendinimizi yeterince güvencede hissetmek için aldığımız içgüdüsel tedbirlerdir. Hayatımızı korumak için gösterdiğimiz çaba, bizi tehlikeye atacak şeylerden kaçmak için verdiğimiz savaş daha çok küçüklükten içimizde var olan bir dürtüdür az ya da çok. Bu dürtü bizi hayatın çeşitli alanlarında korumaya almaya çalışır, öncelikle doğal tehlikelerden ve daha sonraları kimi sosyal ya da duygusal tehtidlerden  Doğal tehlikeler birincil olanlardır. Daha çocuklukta algılayabildiğimiz kimi doğal tehtidlerden kendimizi uzak tutmaya çalışırız. Ancak bir çok farkında olmadığımız, bilincine varamadığımız tehlikeleri ilk zamanlar bize anne babalarımız öğretir. Hayatın ilk etaplarında onlar bize siper olurlar.  Sosyal tehdidlerse daha sonraki aşamada, tamamen belli bir bilince dayalı, öğrenilerek tecrübe kazanılarak farkındalık kazanılarak elde edilir.

Gelmek istediğim konu, Israel gibi bir ülkede seçim yepildiğında, seçmenin seçeceği partide neleri aradığıdır.

Binyamin Netanyahu'nun, senelerce İsrallilerden neden oy aldığına gelmek istiyorum.

Israellilerin içinde var olan, Araplara ve Arap komşulara karşı olan güvensizliğe karşı, insanlar kendilerini yeterince güvencede hissettirecek bir lider arayışındadılar. Bu arayış işte o sözünü ettiğim tehlikelere karşı kendini koruma içgüdüsüyle ilgili.

Batıda bir lider seçtiklerinde öncelikle ne  ararlar?  Kendilerine, sosyal ve ekonomik güvence verecek karizmatik bir lider ararlar. Artık uzun senelerden beri savaşları geride bırakmış ülkelerde insanların temel arayışları sağlık sisteminin kendilerini yeterince korumasıyla beraber  sosyal güven ve kaliteli eğitimdir.

Israel gibi hala daha sınır güvenliğini elde edememiş, içte ve dışta varlığına tehtid olan etmenlere karşı  savaşmak zorunda olan bir ülkeyseniz eğer, bu ülkenin vatandaşlarının, sosyal, ekonomik, eğitim , sağlık gibi hizmetlerin hemen yanında, hatta bunlardan önce ( ! )  😢 güvenli bir toprak üzerinde yaşam hakkını arayan bir seçmen bulursunuz.

Netanyahu'nun 12 senelik başbakanlığının en ilk sebeplerinin başında bu gelir. Netanyahu seçmenini bu konuda ikna ederken,  sizi koruyabilecek kişi benim diyebildi. İnsanların onu seçmesinin ardındaki ilk şey adamın yansıttığı güven ve karizması oldu. Sahip olduğu zekası ve konuşma ve ikna yeteniğiyle insanlar üzerinde,  bir halkın sahip olmak istediği bir baba figürü gibi bir etki yarattı. Belki bunun büyük bir bölümü bir tiyatro da olsa..insanlar bu adamda koruyucu bir miğfer, bir zırh bulduklarını hissettiler.

Tüm bunların yanında istatistiklerin yalan söylediğini kimse iddia edemez mutlaka. Israel, dünyanın en etkili on ülkesi içine girdiğinde onu yöneten kişi Netanyahu'ydu. Israelllilerin yaşam kalitesi yükseldiğinde bu ülkenin başındaki lider yine oydu. Körfez ülkeleriyle yapılan barış için senelerce çaba harcayan insan yine odur!

Sorunlarsa mutlaka mevcut..

Herşeyden önce, uzun süren iktidarlarda yozlaşma söz konusu olur. Uzun süreli iktidarların sonunda yönetimi elinde tutan liderin bu gücünü, kudretini  kendi çıkarlarına hizmet için kullanmaya itebileceği açıktır.

Bugüne dek Netanyahu'yu devirmek için kendisi hakkında bir sürü, kimileri komik denecek iddialarla çıkanlara karşılık şimdilik hiç bir suçu ispatlanmamış olan bu liderin artık politik kariyerine son vermesinin tek esas gerekçesi ülkenin içinde oluşan ayrışmaya bir son vermektir.

Bence sekiz sene başbakanlık yapan bir liderin iki defadan fazla seçilmemesi temel bir yasa olmalıdır. Demokrasiyi korumanın ana yollarından biridir bu. Kimseye ülkenin mal sahibi olduğunu zannettirmemek önemlidir. Seçimle gelen liderler bile iki defadan fazla bu hakka sahip olmamalıdırlar.

Bugün göreve başlayacak yeni hükümetin başarabilmesi icin, bu hukumeti meydana getiren sekiz farkli partinin, sekiz farkli sesin kendilerinden, ideolojilerinden odun vermeleri gerekiyor. Yoksa bu hukumetuin yurumesinin mumkun olmadigi bellidir.

Binyamin Netanyahu'yla aynı çatı altında birleşmemek icin  solun oylarına ihtiyaç duyan sağla, Ra'am denen İslamist partiyle birlikte kurulan 36. Hükümetin, hemen önümüzdeki günlerde bekleyen kimi olası zor günler ilk sınavları olacak.

Hamas'la daha günler önce biten çatışmaların gerginliği hala sürerken, önümüzde bizi bekleyen gergin günler Naftali Bennett'in yüzde altıyla yüklendiği başbakanlığının ilk zorlu deneyimi olabilir.

Farklı görüşlerin, farklı ideolojilerin birbirlerinin dengeleyebildikleri zaman gerçekten ideal bir ortam yaratılabilmesi belki mümkündür. Farklıların birlikteliğinden belki de en mükemmel şeylerin çıkması mümkündür. Ancak bu farklılar içlerinde radikal fikirler taşıyan kimi ekstrem ideolojileri barındırıyorsa beraberlikleri ne derece mümkündür bilmiyorum. Küçücük bir toprakta yaşayan bunca farklı insan gruplarının çakışan menfaatlerinden ortak bir polituk hedef yaratmak acaba mümkün olacak mı?

Yaşayıp göreceğiz. Son yapılan istatistikler  Israellilerin % 43'ünün bu hükümetin yürüyeceğine inanmadıklarını gösteriyor.

Eğer iki tarafın çıkarlarını en doğru şekilde savunabileceklerse ne ala. Bunu başarabileceklerine inanmak rüya gibi.

Ülkenin başına gelen bu "alakasızların birlikteliği hükümeti "için tek bir şey dileyebiliriz; BAŞARILAR!!


Batya R. GALANTI

 


10 Haziran 2021 Perşembe

Sağın kendisi içinde de bir çoklarının artık Netanyahu'nun istifa etmesi gerektiği günün gelmiş olduğu düşünüldüğü için ona alternatif gördükleri tek kişi olan Bennett'e verdikleri oylara karşılık Bennett' in İslamist bir partiyle aynı hükümette yer alması kimsenin en aklına gelmeyecek olasılıklardan biriydi. Kendi ideolojilerinin tam tersi bir çizgiyle seçmenini aldatmıştır bu adam.

Aldatmacalı yeni hükümet


İki sene sonunda ne mutlu (!) bize ki yeni hükümet kuruldu. Biraz zorlansa da sonunda biraraya gelebildiler. İki yıl içinde dört kez sandıklara gittiğimiz bir seçim sürecinin sonunda ortaya çıka çıka, ne olduğu, neye inandığı belirsiz bir hükümet önümüzdeki hafta eğer bir sorun çıkmazsa başa geçecek.

Geçtiğimiz hafta yapılan bir sondajda halkın büyük bir kesiminin sürüncemede giden iki belirsiz yılın ardından ne olursa olsun, kim olursa olsun kurulsun şu hükümet psikolojisini yaşadığı ortaya çıktı.  Yani sağ ya da sol ya da ikisi ya da hepsi yeteri ki artık bir hükümet kurulsun. Bütçe onaylansın. İki senedir geçemeyen bütçe yüzünden yarım kalan işler tamamlansın.

Tek merakım, birbiriyle bu kadar ters düşen fikirlerin daha kurulma aşamasında zorlanırken bu işi nasıl yürütecekleridir?

8 farklı partiden oluşan 36. Israel Hükümetinin içinde, Siyonistlerden, Progresistlere, Milliyetçilerden, Anti-Siyonistlere, Muhafazakarlardan,  Dincilerden ( İslamistler ) Liberallere birbirleriyle çakışan ideallerin aynı çatı altında bu ülke için kararlar almalarını beklemek durumundayız.

Örneğin Naftalı Bennett'in Yamina Partisinin ana çizgilerinden biri olan, Yehuda ve Somran'daki yerleşim yelerine olan desteğine karşı Progresist-Liberal Meretz Partisinin İki ülkeli barış planına olan destekleriyle karşı çıktıkları yerleşim birimleri hakkında bu iki parti birlikte nasıl bir duruş gösterebilecekler. Araplarla söz konusu olacak bir barış planına hangisinin koşullarıyla masaya oturacak hükümet?

Ra'am Partisinin, ülkedeki Yahudilerin çıkarlarına karşı Arapları destekleyecekleri durumlarda hükümetin içindeki sağcı ve milliyetçi kanat nasıl tepki verecek?

Meretz Partisi solcu, liberal kararlarına karşı muhafazakar Arap Partisinin LGTB haklarına karşı çıkacağı kararlarda nasıl orta yolu bulacaklar?

Bunlar benim aklıma gelen sadece bir iki soru?

Bu Hükümet yarın öbür gün gerçekten kurulsa da , 120 vekilden oluşan Knesset'te çoğunun elinde bulunan her bir partinin sahip olduğu 4-6 ya da  7 vekil içinden çıkaracakları bakanların sahip olacakları güç bu hükümeti ayakta tutmaya yetecek mi?

Sağ Görüşlü  seçmenlere göre radikal sol'un ne yapıp ne edip Netanyahu'yu sonunda bertaraf etmenin bir yolu olan bu hükümet kimisine göre sol , solculara bakarsanız yine de yeterince sağ eğilimlidir.

Bana kalırsa, Meretz gibi radikal sol görüşleriyle bilinen bir partinin yanında diğer Yesh Atid ve Mavi Beyaz ve İşçi Partileriyle yeterince sol ağırlığı olan bir hükümet olacaktır bu. Peki bu problem midir? Ortadaki tek problem, seçmenin yüzde yetmişinin sağ partilere oy vermesine rağmen sonunda sol ağırlıklı bir hükümetin görevi devralmış olmasıdır.

Bu yüzden bu hükümetin demokrasinin gereklerini yerine getirdiği söylenenemez. Sonuçta bu partilerin bir çoğunu sol-liberal olmaları onları demokrat yapmıyor. Çünkü bunlar halkın özgür iradesinin gereklerini yerine getirmemişlerdir.

Bunun mantıklı olduğunu kimse söyleyemez. Sonuçta kimilerinin, bu son hükümetin adeta bir sivil darbe girişimi iddiaları çok ta uçuk sayılmaz kanımca!  Sözde demokrasi adına yıllardır basının sağa karşı gösterdiği mücadele bir şekilde meyvelerini verdi. Seçmense bu son iki senede büyük bir hayalkırıklığı içindedir.

Sağın kendisi içinde de bir çoklarının artık Netanyahu'nun istifa etmesi gerektiği günün gelmiş olduğu düşünüldüğü için ona alternatif gördükleri tek kişi olan Bennett'e verdikleri oylara karşılık Bennett' in İslamist bir partiyle aynı hükümette yer alması kimsenin en aklına gelmeyecek olasılıklardan biriydi. Kendi ideolojilerinin tam tersi bir çizgiyle seçmenini aldatmıştır bu adam.

Ortaya çıkan politik tabloya göre ülkeyi ve halkı düşünen hiç kimse yoktur.  



 Balkona tırmanmayı seven kız


Danielle, salondaki Laptop'ta uzun seneler önce ada'da çektiğim bir diski koymuş.. Yanında bebekliğine ait bir sürü başka disklerle beraber.  Kimi yerde, bir yaşında, kimi yerde yuva'da ve Purim kıyafetleriyle bir sürü videoyu izlerken o da çocukluğunu hatırlamak istemiş gibi birden..

Tüm disklerin arasında, bebekliğindeki İstanbul ziyaretimizi de bulmuş. Ağbimin Zekeriyaköy'deki evinde kaldığımız sefer çekilmiş videolardan biri. Bu tip şeyler bir zaman sonra o kadar değerleniyorlar ki. Hele kimi kaybettiğiniz sevdiklerinizin ardından geriye kalan tek değerli hatıralar oluyorlar bu görüntüler..

Danielle beni yanına çağırdı bir an; "Bak burada genç kız gibisin anne !"diyor..  ! O ise sanki küçük bir " ben" gibi duruyor.. Benim çocukluğuma ait çekimler yoksa da bu videolardaki Danielle'de ben hem onu hem de sanki kendimi görür gibi oluyorum. Küçüklüğünde kızım bana çok benziyordu. Bugünse biraz daha az...

Nasıl da rahat bir çocuktu Danielle.. her ortama, her duruma çok çabuk uyum sağlardı..kaprisleri yoktu. Ağlamazdı ve kısacası bir annenin isteyebileceği en ideal çocuktu!

Görüntülerdeki Danielle'ín o bebek halinden kocaman erişkin bir insan olduğu bugünlere gelişi sanki bir anlık bir film gibi   Bazı şeyleri belki de düşünmeye vaktiniz olmadan yaşamış ve geride bırakmış gibi hissediyorsunuz.. Hayat bir göz kırpışı kadar hızlı geçerken uzun zamanlar evvel yaşadığınız kimi dakikaları bile bazen o an gibi anımsıyorsunuz. Sanki tüm geçenler bir rüyaymış gibi bir his veriyorlar insana..

O an video'daki görüntüleri çekerken düşündüklerim şimdiye kadar hafızamdalar.. Kızımın doğumundan yaklaşık altı ay sonra bir bahar günü Büyükada'ya gitmiştik, ağbimle.. Senelerden sonra adanın sokaklarında dolaşmıştık, hep birlikte.. Çocukken, aynı mevsimde. yaz sezonu için ev bakmaya giderdik oralara.. Sanırım nisan gibiydi. Eğer mayıs olsaydı tam mimozalara denk gelirdik sanıyorum. 

Çamlarda, orada burada hafiften ısınmaya başlayan havayla birlikte sapsarı mimozalar açardı ben çocukken. Mimozalar, muhteşem kokuları ve renkleriyle, zihnimde yaklaşan yazın müjdecisiydiler.. 

O gün mimozalar gördüğümüzü hatırlamıyorum ama günün ileri saatlerinde üzerimdeki paltomu çıkarmak ihtiyacı hissedeceğim bir hava vardı..Artık oralara bahar gelmişti. Çamların arkalarına vardığımızda  adanın yemyeşil ortamını çevreleyen masmavi denizin görüntüsü gözlerimde hala..

O günkü gezimizin büyük bir bölümünü kameraya çekmiştim. Bazı anları özellikle belgelemek istersiniz...İki ya da üç neslin geçmişle buluşmasıydı o saatler..

O eski büyük, yandan minik bir kaset sokulan kamerlaradan vardı elimde.. Herkes  önden giderken ben gerilerde kalıyordum.. Kameraya sürekli konuşurken, o gün için geçmişte bıraktıklarıma bakıp bir an geleceği yaşadığımı zannederken o günlerden bugüne bir yirmi sene daha geçtikten sonra  geçmişle  gelecek arası geçen zamanın adeta bir algı oyunundan ibaret olduğu hissine kapılıyorum artık.

O gün, Kumsal caddesi..yani iskeleden lokantaları kıyı boyunca takip eden cadde üzerinden yürümüştük.. Çarşının sonunda oturduğumuz evin ilerisinde o zamanlar adanın belki de tek oteli olan Plaj Otelínin karşısında oturduğumuz kocaman balkonlu küçücük karanlık evi özellikle  görüntülemişim.

Benim için hayat sanki o sene o yerlerde, o zamanlarda başlamıştı. İlk sosyalleşmem, üç tekerlekli bisikletimle etrafta ilk turlayışlarım ve belki yine yüzmeyi ilk kez öğrendiğim zamanlardı bu zamanlar..

O sene çok fazla ilkler vardı sanki.. Ve Plaj Oteli karşısındaki  o ev giriş katıydı.. Balkon yerle birdi.  İşte o ziyaretimizde, uzun zamandan sonra o evin yanından geçtiğimde şaşırmıştım. Çünkü daha ilkokula bile başlamadığım o evde,  en sevdiğim şeyin  kapıdan değil, balkondan eve girmek olduğunu hatırlıyorum. Ve yanından geçerken balkonun altı yaşına daha varmamış küçük bir çocuk için hiçte alçak olmadığını görünce baya şaşırmıştım.

Ben o balkona nasıl tırmanıyordum? Aşağıdan demirleri yakalayıp kendimi yavaş yavaş yukarı çektiğimi hatırlarım.

Ve o yaz bir de arkadaşım vardı. Ama ne tipini ne de yüzünü hiç ama hiç anımsamadığım bir çocuktu bu. Sadece ismi aklımda kalmış; Dani!  Dani'nin içeriden pedallı, direksyonlu, kırmızı bir arabası vardı.

Sanırım Danny'nin kendisinden çok o dört tekerlekli yarış arabasını seviyordum.  Ben ona üç tekerlekli bisikletimi veriyordum o da bana kırmızı arabasını.  Galiba o da halinden memnundu. Kısaca o sene o balkon ve Dani'nin arabası benim en büyük iki eğlencemdi

Dani ve balkona tırmanışlarımdan başka aklımda kalan bir olay daha vardır.. O da  evin iki sokak gerisinde kuzenlerimle koştururken ağaca çarpışımdı.

Genel olarak sessiz ve söz dinleyen bir çocuk olmamla beraber yine de çok hareketliymişim.. Koşmayı her zaman sevdiğimi hatırlarım . ( Şimdi artık sadece hızlı adım yürümeyi sevsem de )

Kumsalın ağaçlı yolunda bir gün koştururken bir an dönüp arkama bakmak istemiştim. Sonrası ağaca hızla çarpışım ve yere düşüp kendimden geçmem olmuş. Etraftan gelen insanlar benim yüzüme sular koyarak beni ayıltmaya çalışmışlar. Daha sonra eve geri yürüdüğümde yanımda kim vardı hatırlamıyorum. Kapıya geldiğimde başım hala yana düşüyormuş. Anneme, zar zor " Anne ben bayıldım " demişim..

Ve sonra anneme tedbir olarak birileri; "Onu hep dolaştır" demişler. Ve annem saatlerce beni dolaştırmaya kalkmış.  Durumumun pek normal olmadığını görünce beni doktora götürmüş akşam.

Başkalarının sözleriyle hiç bir zaman sağlık konusunda kafanıza göre iş yapmamanız gerektiği bu olayda da ortaya çıkmış. Doktor, kesinlikle dolaştırmanın tehlikeli olduğunu ve hareketsiz yatmam gerektiğini ve o gece uyumamam ve bir kusma durumunda acilen hastaneye götürülmemin şart olduğunu söylemiş.

Seneler sonra, hayatımda bir kez daha bir balkona tırmandığımı anımsadım . Bu kez 27 yaşımdaydım . 

Bir pazar öğleden sonra eve işten yorgun döndüğümde anahtarımı almadığımı görünce, kapıcının yerinden arkadaki bahçeye çıkarak evin arka penceresinin açık olup olmadığına bakmıştım.

Yazdı ve annemler çıkmışlardı ve biliyordum ki yakın bir saatte gelecekleri yoktu. Giriş katından bizim evin balkonuna tırmanmıştım. Oradan da pencereden içeri girmiştim..

Annem duyduğunda sen delisin demişti..

Bugün artık en fazla iskemleye tırmanıyorum 😂

Bir çok şeye rağmen içimde hala Büyükada'da koşuşturan küçük kızın yaşadığını hissederim..

Hala daha yolda yürürken bir taş görsem tekme atarım..

Hala daha kaldırımın kenarında dengemi kaybetmeden yürümeye çalışırım.

Hala daha bizim parkta Pitzi' yi gezdirirken yandaki alçak duvarın kenarına sıçrayıp, önce orada yürür sonra  yeniden aşağı atlarım.  Sadece bunları yapmadan önce etrafa bir göz atarım bana deli diyecek birileri var mı diye !


Batya R. Galanti

Tadilatla geçen yaklaşık bir buçuk ayın sonunda yeniden sakin günler gelmiş gibiler benim için.

Yeni evim!

Bir buçuk ay süren karmaşanın ardından, yavaş yavaş yeni evimize yerleşir gibiyiz.

Yeni ev mi? Ne yeni evi?  Yok yok yeni bir adrese taşınmadım. Ama olduğum yerde kendimi yeni bir adrese geçmiş gibi hissediyorum. Hayatımda ilk kez böylesi bir durum yaşıyorum. İlk kez yaşadığım ortamı böylesi bir köklü değişiklikle bambaşka bir şekle soktuktan sonra kendimi evimin yeni haline adapte etmeye çalışıyorum.

Ne tuhaf, aklıma eşimin annesi geliyor. Yeni olan şeylere adapte olmakta zorluk çekerdi. Genelde belli bir yaşa gelince insan alıştığının dışına çıkmakta zorlanırmış. Ama ben daha o yaşa gelmedim ki! Hem de evde olan değişiklikler genel olarak gayet olumlu. Çoğu şeyi yeniledik. Bir su borusunun patlaması bizi a'dan z'ye neredeyse tüm evi değiştirmeye itti.

Su borularını değiştirmek için kırdığımız seramiklerle yıkılan mutfa,  banyoları çıkarıp duş taktırmamızla ve tabii bu şekilde banyonun yerleri ve duvarları ve kapılarıyla birlikte 20 senedir tanıyıp bildiğim bir ortamı neredeyse tamamen yıkıp yerine yepyeni bir atmosferi taşıyan bir komple değişimi getirdi.

Ve bu değişim öyle bir oldu ki neredeyse hiç planlanmadan. Daha önceden üzerinde düşünülüp  hesaplanmadan. Bir günden diğerine. Eşimse benim bazı konularda rahat bir insan olduğumu biliyordu ama sanırım bu kadarı onu bile şaşırttı. Tamiratın getirdiği yükleri, kararları kaldırmak bir çok bayanlar için dünya sonuyken ben sanırım işi genel olarak yine de olumlu tarafından alabildim. Pek zorluk çıkarmadım ne kendime ne de ona!

Geçen hafta çok sevdiğim bir arkadaşım, bir akşamüstü beni arayarak bir kaç hediye almak için onunla birlikte alışverişe gidip gidemeyeceğimi sordu. Olur dedim. On beş dakika sonra bendeydi. Beraber gittiğimiz alışverişten ancak beş saat sonra döndüğümüzde arkadaşım iki küçük çocuğa aradığı hediyeleri ancak bulabilmişti.

Genç kızlığımda ne zaman bir arkadaşım bana vitrin gezmeyi önerse öyle çok sevinerek kabul etmezdim böylesi teklifleri. Sanırım ben bu konuda daha çok erkeklere benziyorum. Uzun uzun vitrin gezen, kendilerine alacakları kıyafetler için saatlerce bir dükkandan diğerine girip çıkan bayanların tam tersi bir yapım var. Bilemiyorum bu sabırsızlığım da belki de yine dikkat problemimle alakalı bir şey mi!

Beğendiğim bir şey gördüğümde tereddüt etmeden karar veririm. Tabi fiyatı da uygunsa!

Evin tadilatında da aynı şey oldu. Seramikleri seçmeye gittiğimde, on dakika sonra bize yardımcı olan kişiye ne istediğimi gösterdiğimde adam adeta afalladı. " Bize gelen kadınların çoğu buraya üç beş kez gidip gelmeden karar veremezler" dediğinde adama benim bir seramik seçmek için bu kadar günümü öldürecek kadar sabrım yok! dedim.

Ve tüm seçimlerimde aynı şey oldu. Marangoza mutfak için nasıl bir şey düşündüğümü anlattığımda. iki gün sonra elime getirdiği çizgilerde tam istediğim dolapları gördüğümde gayet menundum. İnternette kendi başıma baktığım modellere ve renklere göre karar vermek kolaydı. Eşim bu konulara  karışmadığı için aramızda o olur bu olmaz gibi tartışmalar zaten olmuyor. O herşeyi beğendiğini söylüyor. Sanırım erkeklerle kadınları ayıran en belirgin özelliklerden biri, genel olarak coğu şeyin estetik yönüne kadınların verdiği öneme karşılık erkeklerin daha mülayim olmaları. Onlar seçtiğiniz şeylerin pratik olmasıyla daha ilgililer sanki. Belki de benim eşim böyle diyemi ben öyle olduğunda karar kıldım bilmem!

Ancak tüm bu tadilatı kısmen zora sokan, stres  yaratan şey araya giren savaş oldu. İşi bir on gün için kısmen yavaşlattı. Bizi biraz daha hırpaladı. Salondaki kanapede uyumaya çalışırken gecenin bir vakti sirenlerle güvenli olan merdiven boşluğuna koşturduğumuz o on gün  dışında herşey  yolunda gitti denebilir. Çok büyük sorunlar yaşamadık.

Şimdi kendimi yeni ortama adapte etmeye çalışıyorum. Gelenler evimizin şu anki görünümüne hayret ediyorlar. Tamamen değişmiş olduğunu söylüyorlar. Son derece yalın ama bir o kadar gözüme hoş gelen yeni ortamımıza alışmamam için aslında hiç bir sebep yok. En son temizliği de sözde bir şirkete yaptıracaktık, boş ver dedim. Yavaş yavaş herşey halloluyor.

Ev benim için hep önemli oldu aslında. Evcil bir yapım olduğu için belki de. Şartların beni çoğu zaman evden çalışmaya bağlaması evde bir çoklarına göre daha uzun saatler geçiren bir insana çevirmesi mi bilmem. Ancak gezmeyi, insanlarla olmayı çok sevmekle birlikte, bir o kadar kendi masamda sakin ortamımı, yanlızlığı ve sukuneti arayan bir yapım var benim. Bu yüzden bizim gibiler için evdeki atmosferin büyük bir önemi var. Evdeki ortamın olumlu olması çok önemli.  

Beni mutlu eden şeyler belki de hep çok temel şeyler oldu. Sakin ve huzur içindeki bir dünyadan başka ne arar ki insan derim hep. Bu yüzden Korona günleri evde olmak zorunda kaldıkları aylarda, gezemedikleri için depresyona giren çoğunluğa baktığımda yaşadığımız dünyanın bugünlere gelişinin sebebini açıkça karşımda gördüğümü düşündüm hep.  Doyumsuzluk ve sömürü üzerine kurulu yeni dünya düzeni insanları hiç olmadığı kadar egoist yaparken insanların Korona günlerinde yaşanılanlardan  çıkarabilecekleri dersleri çoğu kez çıkaramamış olmaları bence ayrı bir sorun.

Kendimiz için seçtiğimiz yaşam şekli ne olursa olsun öncelikle hayatın nimetlerinin değerini anlarken olduğumuz ve bulunduğumuz her duruma şükretmeyi unutmamalıyız.


Batya R. Galanti


8 Haziran 2021 Salı

 Karar sizin!


Gazze gibi sıkışık bir yerleşimin içinde bulunan terör yataklarını. terör yuvalarını, cephanelikleri ve Hamas bürolarını vuran uçakların tam noktayı hedef alsalar dahi, belli binları yıksalar da aynı çevrede bulunanların zarar görmelerini engellemeleri zordur. Hatta tahminimce imkansızdır.

Zaten sivil kayıplarını özellikle planlayan bir terör örgütü söz konusu olduktan sonra işiniz gerçekten imkansızdır.

Yıkılan binaların yanında yer alan diğer binaların patlamalardan çevreye yayılan, sıçrayan parçalardan zarar görmemeleri mümkün müdür? Hayır!

Basına yansıyan fotoğrafların çoğunda açıkça görülen şeyi bir çokları göz ardı etse de, vurulan hedeflerin çoğunun patlayıcı ve roket cephanelikleri, yanıcı maddelerin bulunduğu depolar olduğu resimlerde bile bellidir.

Hedeflerden yükselen simsiyah dumanlar ve bu dumanlardan çıkan alevler buralarda sadece insanların yaşamadıklarını ortaya koymaktadır.

Israel bu  cephaneleri ve tünelleri yok etmeğe çalışırken, açıkça Hamas'ın azılı liderlerini de yok etmek için savaştığı da biliniyor.

Bunların içinden bu savaşta Hamasın ileri gelenlerinden kişileri yok etmeyi başardıysa da yılanın başları hala hayattalar. 2004'te Israel'in Hamas'a karşı zafer elde edilebilmesinin  ana nedenlerinden biri, Ahmet Yasin'le Abdelaziz Rantissi'nin Israel'in havadan uçaklarla ortadan kaldırılmaları olmuştu.

Israel'in Gazze'deki halkı hedef almasının en ufak bir çıkar getirmeyeceği açıktır. Masum insanları bilerek hedef almak,  öldürmek  Israel'i her açıdan zora sokacak zalimce bir davranıştan ileri gitmez. Kimse bugünkü dünyada bu kadar gerizekalıca bir şeyi isteyerek yapmaz. Bunu anlamamak sadece ayrı bir önyargının sonucudur.

Israel'ín tüm dünyayı karşısına alacak şekilde çocukları öldürmesi kendi kendini sokacağı saçmasapan bir çıkmaz olmaz mı sizce?

Ancak sizi hedef alan kötülerle savaşırken karşınızdaki insanların sizi zora sokmak için sivilleri kullanmalarına ne diyeceksiniz?Çokkurnazca bir yol değil mi?

Düşmanın elini kolunu bağlayacak zalimce bir yöntem bu. Bir kaç (!) çocuğu kurban etmek..

Aşağıda, son Gazze Savaşından kimi resimler koymak istiyorum.

Vurulan hedeflerde patlayıcılar olduğunu açıkça gösteren resimler bunlar!!