22 Mart 2022 Salı

Zelensky'nin Israel'den beklentileri


Dün Ukrayna'dan yeni yepyeni görüntüler vardı ekranlarda. Ağaçlara bağlanmış genç insanları  kırbaçlayanlar gördüm, sanırım Kyiev' de.

Kimdi bu insanlar? Kim kimi neden kırbaçlıyordu? Pek sansürlenmeden yayınlanan bu dehşet manzaraları gecenin son saatlerinde, gün bitiminin ağırlığıyla uyuşmuş  bedenimi bir anda allak bullak ettiler. 

İnsanların bir günden diğerine içlerinde yaşayan canavarı nasıl dirilttiklerini görmek korkunç. Kısa bir süre önce belki de herkes gibi hayatları olan insanların düştükleri vahşet.  Daha bir ay öncesine dek sokaklarda birinin diğerinin yanından geçtiklerinde, işlerine ya da evlerine giderlerken şimdi aynı şehrin meydanlarında, sokak başlarında birbirlerine işkence uygulayanlar var

Şeytan ruhu taşıyan insan figürleri kanımızı donduruyorlar. Çoğu gençten olan bu kişileri içlerinden birileri yakalayıp plasterlerle ağaca yapıştırmışlar.  Pantalonları aşağı indirilmişler....onurlarıyla birlikte...

Kaba yerlerine kuvvetle vuran bu zalimler kimler peki? İnsanlar bir günden diğerine nasıl bu kadar vahşileşebiliyorlar diye soruyorsunuz kendinize. Sadece bir an seyredereken gözlerimden yaşlar geliyor. Bakmakta zorlanıyor insan.  Bir an onların acısını hissediyorum sanki. Yapma lütfen!!! diyorum!! Kime??!!

Kimi Neo-Nazi Ukraynalıların, sözde savaşmayı reddeden gençleri bulup cezalandırmalarıymış bu olay!! Doğru mu bilmiyorum...Sadece tek açık olan şey, herşeyini kaybeden bir halkın, savaşın getirdiği acımasız hallerin düşürdüğü kişilerin yaşadıkları kaos'un kimi yansımalarıydı bunlar belki de.

Bazı durumlar artık tam bir çaresizliğin yan etkileri gibi...

Şu ana kadar sanırım 10 milyon Ukraynalı yerlerinden yurtlarından oldular. Ukrayna nüfusunun dörtte biri yer değiştirmek zorunda kaldı. Başka şehirlere, başka ülkelere gidenler çoğunluk. Bu savaşın ne zaman biteceği bile bilinmezken, masumlar her zamanki gibi, kör ve bilinçsizce atılan bombalarda hayatlarını kaybetmeye devam ediyorlar.

Dün,   96 yasındaki Boris Romanchenko'dan bahsetti dünya basını. 1942-45 yılları arası dört ayrı kamptan sağ kurtulmayı başarmış bir Ukrayna Yahudisi bu.   2022 yılı 18 Mart günü Rusya'nın saldırılarında hayatlarını kaybedenlerin içinde olduğu tespit edilmiş. Boris Romachenko'nun kaderinde yine bir savaşın kurbanı olmak varmış.

Batı, evlerini bırakarak kaçmak zorunda kalan Ukraynalılara kucak açmaya devam ediyor. İnsanlar, Almanya'da, İngiltere ya da Fransa'da yaşanılan insanlık dramına karslık ellerinden ne gelirse yapmak için gönüllü olarak, giysi,  yiyecek, içecek, oyuncak, sağlık malzemeleri, ne varsa vermeye hazırlar. Bir çok insan evlerinde, bir süreliğine Ukraynalı mülteciler kabul etmeye de hazırlar.

Bir taraftan dehşete düşüren bir savaş bir anlamda da Batı'nın bir an herşeyi bir kenara bırakıp hemen yanıbaşlarında seyreden insanlık dramına kayıtsız kalamayacağını ispatlıyor ki, zaman zaman o çok korktuğumuz, sevgi kavramını kaybettiklerine inandıklarımızın  hala içlerinde merhamet olduğunu ıspatlamaları içimizi bir anlamda umutla dolduruyor yeniden.

Tabi, kişisel ve kurumsal yardımların ötesinde, Batı şimdilik Ukrayna'ya silah yardımıyla destek olmaya çalışıyor. Bir taraftan Rusya'ya karşı alınacak her tür tedbirin getireceği sonuçlar iyice hesaplanmak zorunda. Kimse Ukrayna'daki savaşın diğer bölgelere sıçramasını, bu karmaşanın global bir ateşe dönüşmesini istemiyor. Ukraynanın egemenlik haklarını yeniden kazanması için gayretler söz konusu.

Şimdilik Putin'in işinin düşündüğü kadar kolay olmadığı da ortaya çıkmış olduğu belli.

Kimse Ukrayna'nın böylesi bir direnç göstermesini beklemiyordu. Ukrayna, Ruslara bağımlı bir diktatörlükle yönetilmeye karşı. Ukrayna yıllardır seçimini Batı'dan yana ortaya koymuştu.

Dünya yeniden iki blog'a bölünmek üzere. Bu savaşın sonuçlarını şimdilik kimse kestiremiyor.

Korona için aynı şeyi düşünmüştük. Zannediyorduk ki sadece bilinmeyen bir virüsün getireceklerini kestirmek zor. Ancak şu an anlaşılan şu ki, en büyük tarihçilere bile sorduklarında, Ukraynadaki son durumun dünya'ya ne gibi bir şekil vereceğine dair onlar bile net bir yanıt veremiyorlar.

Amerika ve tüm Batının yanında, Israel de ilk günden Ukrayna'da olanlar karşısında neler yapabileceğini  düşünmeye başladı. Özel yardimlar, Dini kurum olan Chabbad'ın topladığı yardım paraları dışında,  Israel Devleti Ukrayna'da tam teşekküllü bir çadır hastane kurdu.

Onun dışında, genç insanlar, kimi dindar Yahudiler ve bir çok gönüllüler Ukrayna'da sınırlara gittiler.

Ancak, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodimyr Zelensky geçtiğimiz akşam, Knesset'e zoom'la bağalanarak, o an mecliste bulunan yaklaşık 150 Milletvekiline sitemle karışık bir konuşma yaptı.

Zelensky Knesset'e, Israel'in yaptığı kimi yardımlar için her ne kadar teşekkür ettiklerini bildirdiyse de Rusya'nın Ukrayna'ya saldırıları karşısında Yahudi ülkesinin  daha net ve kesin bir duruş sergileyerek onlara silah yardımı ve Rusya'ya yaptırım uygulamasının şart olduğunu ekledi.

II. Dünya Savaşı'nda Ukraynalıların Yahudilere yaptıkları yardımı hatırlatması ve Holocaust'u örnek göstererek, Ukraynanın bugün Yahudilerden aynı şekilde yardım beklediğini söylemiş olmasıysa biraz talihsiz bir karşılaştırma olmuş.

Her ne kadar Rusya'nın Ukrayna'yı kuşatması büyük bir sivil drama yol açsa da bu durumu bir halkın sistematik olarak ortadan kaldırılmasıyla mukayese etmek yanlıştır.

Üstelik, suçluluk hissi yaratmak üzere, Israel'i,  kimi  boyundan büyük beklentilerle köşeye sıkıstrimak  Zelensky'nin bugün tüm dünya'da saygı uyandıran duruşuna yakışmadı.

Kendisi de Yahudi olan bu Lider, Ukrayna'da kendi soyundan gelen atalarının geçirdiği tarihi unutmuş gibi konuşuyor. Ukraynalıların gösterdikleri empati derken, Ukrayna,  Yahudi tarihinin en zor olaylar geçirdiği ülkelerden biridir,. Bunu nasıl unutur?

Sonuçta geçmişte yaşananlar bugünkü Ukraynalı insanın acısına ilgisiz kalınmasına bir sebep değildir. Her ülke bugün Ukrayna için elinden geleni yapmalıdır. Ukraynalı çocuğun geçmişte olanlardan kesinlikle suçu yoktur fakat Zelensky Israel'den, silah beklediğini, Israel'in Savunma sistemlerinin dünyada en iyisi olduğunu belirterek, Ukrayna'ya savunma sitemleri vermesi, Demir Kubbe desteği yapması gerektiğini söylemesi ilginçtir.

Zelensky, Israel'e bir Süper Güç gibi hitap ederken, bu 9 milyonluk ülkeden beklentileri ülkenin boyundan çok öte değilmidir?

Daha çok kısa bir süre evvel, Amerika Demir Kubbe'ye yaptığı maddi desteği çekmeyi düşündüğünü söylediğinde her biri 100.00 dolar maliyeti olan bu misilleri tek başına nasıl üreteceğini kara kara düşünmeye başlamıştı Israel!!

Hem elindeki demir kubbeyi, başka bir ülkeye verdiğinde, yarın öbür gün tepemize düşebilecek roketleri Israel neyle tutacak?

Rusya'ya karşı yaptırım uygulamasının olası sonuçlarına ne demeli??  Israel'in Suriye'de kendi varlığını tehlikeye atan oluşumlara karşı sürdürdüğü savaşın devamında, Rusya'nın birden bire Israel'in bölgedeki hareketlerine karşı çıkabileceği fikrine ne diyor Zelensky?

Israel Amerika mıdır??!!!

Bir ülkenin başka bir ülke için yapabilecekleri kendi boyunu aşabilir mi???

21 Mart 2022 Pazartesi

Büyük bir Rav'ın cenazesi vardı dün

Dün Israel tarihinin en büyük cenazelerinden birinin, ülkeyi bir kaç saatliğine felç ettiği bir gündü.

Geçtiğimiz Cuma, evinde ani bir şekilde ölen, Rav Haim Kanievsky'nin cenazesi, burada hafta başı olan Pazar gününde,  Israel'in Merkezinde, kuşların bile daha yeni yeni gözlerini açtıkları saatlerden itibaren, normal hayatı öğleden sonraya kadar bir anda susturdu... 

Yüz binlerce insan, Yahudi Ülkesinin en dindar şehirlerinden biri olan Bnei Brak'ta, Kanievsky'nin evinin bulunduğu mekandan  defnedileceği mezarlığa kadar olan caddeleri hınca hınç doldururlarken tüm basın sadece bu konuyu konuşuyordu.

Yüzbinlerce Ultra Ortodoks genç ve yaşlı erkekler meydanlardaydılar. Sadece erkekler!!

Tek amaçları, bu çok saygın insanın son bir defa olsun braha'sını alabilmekti herhalde.

Yukarıdan yapılan çekimlerde, Israel'in fakir nüfusunun en yoğun olduğu bu şehrin, yıpranmış evlerinin ortasından geçen caddelerinde görülen manzara simsiyah bir kalabalıktı...

Aynı kıyafetin yüzbinlercesinin birlikteliğiydi bu. En gencinden en yaşlısına kadar her birinin kafasında aynı siyah şapka ve aynı paltonun tek bir bütün oluşturduğu anlardan biriydi bu.

Bu üniformanın temsil ettiği şey, Tora'dan başka her şeye kendilerini kapayan tek bir görüş, tek bir nefes olmalıydı.. Her ne kadar kendi içlerinde bir sürü kollara ayrılsalar da!!!

Pecere kenarlarında, balkon aralıklarında oturtulmuş küçücük çocuklar yukarılardan bir yerlerden seyrediyorlardı aşağıdaki büyük cenazeyi. Kadınlar ve çocuklar

Peki kimdi bu Kanievsky?

1928 yılında, bugünkü Bielarus'ta olan Pinsk Şehrinde doğmuş bir Rav'di Haim Kanievsky. Kendisi gibi, ravların olduğu bir aileden gelen ve daha küçük bir çocukken, o dönem Polonya sınırlarında bulunan  şehrinden ailesiyle birlikte Israel topraklarına göç etmiş. İlk günlerden, Tel Aviv'in hemen bitişiğinde olan bu dindar bölgeye yerleşen Kanievsky ailesi ve mütevazi yaşamına 94 sene sığdıran Haim Kanievsky'nin bir çok  mitzvot dolu olan, uzun denebilecek yolculuğu...

Hayatı Talmud öğretisiyle geçen bu Rav, insanlara karşılık beklemeden iyilikler yapmasıyla tanındı. Tek amacı, sadece Talmud  okumak ve öğrenmek olan bir adam.

2011'de Sakat Çocuklar için kurduğu Yardım Kuruluşu dışında, hasta, fakir, ona gelen insanlara elinden geldiğini yapmasının dışında, son derece fakir ve yalın bir yaşam sürmüş.

Eski ve bakımsız evinin salonunda, plastik bir iskemlede, tek yaptığı şey bütün gün kitapların içine gömülmek ve ona gelenleri kabul etmek olmuş. Evinin duvarlarının her köşesini kaplayan ciltlerin ne olduğunu soruyorum eşime!! Tora'yı yorumlayan büyük hahamların eserleri diyor bana.

Bu insanların,  yaşam, doğa ve evren hakkında çok değişik ve ilginç yorumları vardır genelde. ve bir çoklarının derin felsefeleri...

Bu Rav hakkında bildiğim tek şey, Israel'in en basit insanlarından en büyük politikacılarına kadar çok saygı görmüş bir lider olmasıydı.

Benim fikrimse, yaşadığı mütevazı hayatında parayı ve gücünü sadece yardım için kullanmış olması takdir edilmesi gereken yönüydü mutlaka.

Evinin ve yaşantısının bunu ispatladığını görmek mümkün.

Zaten bütün Bnei Brak çok mütevazı bir şehir. Mütevaziliğin ötesinde, yaşamın sadece belli bir noktada kapadığı insanların, diğerlerinden soyutlanmış varlıklarının, bugüne ait hiç bir şeyle karışmayan bambaşka bir anlayışla yoluna devam eden kişilerin,  gözlerini sadece belli bir noktaya dikerek hep aynı şeyleri tekrarlayan bir kitlenin hala farklı bir boyutta kalan benliklerinin herşeye direnişinin bir sembolü  bir şehir bu.

Ayrıca, estetikten, bakım ve güzelliklerden tamamen uzak kalmış, çok farklı bir anlayış ve mütevazilik tarzıdır bu. Sanki kendilerinden geçmiş bir topluluk bu.

Hayata kazandırılmaları gereken bir sürü çocuğun, gencin sadece bir tek şeyin arkasında harcandıkları bir şehir.

Sadece Tora'nın arkasında gizlenen bir hayat. Sadece tek bir şey için soluyan ve geçen zamanın tüm getirdiklerine ve götürdüklerine kendilerini kapayan insanlar...

Aralarından bir çokları bir şekilde buraları ve bu hayati terk ederlerken, kimileri de onların arasına katılmayı tercih edebiliyorlar.

Neyse derken ben Kanievsky'nin son yolculuğuna uğurlanışındaydım.

Binlerce, yüzbinlerce kişinin bir anda birbirlerini ezebilecek kadar sıkış sıkış biraraya gelişlerinden , hengameden korkuldu bir kez daha. Geçtiğimiz sene Har Meron'da olduğu gibi.

Neyse ki pek bir olay olmadan bu büyük cenaze olup bitti sonunda. Sanırım bu defa akılları başlarındaydı. Çok fazla itişip kakışanlar olmadı.

Birde bir şeylere koru körüne inananlar, büyük Ravların sözlerini, polisten, yasalardan daha çok dinlerler. Dini liderler bu kişiler için Tanrının elçileri gibidirler. Bu yüzden akılları donma noktasına gelmiş, kimi dindarları ancak, akıllı liderler kendilerine getirebilirler.

Aklı başında liderler bu durumlarda önemli bir role sahiptirler.

Kanievsky'nin bu görevi zaman zaman yerine getirirken, doğru yönlendirdiği kitleler olmuş. Ancak bazen verdiği kararlar, yasalarla bir kez daha ters düşebilmiş.

Din ve seküler devlet anlayışı her zaman birbiriyle örtüşmüyor.

Üç bin yıl evvelki yasaları yorumlayanlar, bugünün şartlarına göre alınan kararlara uymakta zorluk çekebiliyorlar.

Israel'se din ve laik unsurları birlikte götürmeye çalışan ilginç bir devlet. Yahudilikle modern yaşamı beraber götürmek her zaman mükemmel sonuçlar vermiyor.

Mükemmel olan ne var ki deseniz?

İnsanların dini inançlarını belki de kendi şahıslarına saklamaları olabilirdi.  Bu da Yahudi Devleti olmak ilkesiyle tam olarak el ele gitmiyor.

Dedim ya, bu ülkenin var  olmak amacıyla demokratik kanunları arasında incecik bir çizgi var.. Birbiriyle ayrı düşenleri uyumla barıştırmak sorununu yaşayan bambaşka bir devlettir Israel.

Bu açıdan da tektir!!

Neyse bu konu daha çok uzar!!

Güle güle büyük Rav. Umarım yerine, yine mütevazı ve iyiliklerle gelecekler yerleşsin. İnsanlara biraz da akıl ve fikir de versin!!!


20 Mart 2022 Pazar

DÜŞMAN KARDEŞLER

"Adam öldürmeyeceksin!"der Yahudilik ve peşi sıra gelen "Hıristiyanlık"!!

İkisinin en büyük ortak özelliği birbirlerinden tamamen ayrılan bazı noktalara rağmen sonuçta aynı temele dayanmalarıdır.

Yani özde ikisi de; "On emri!"savunur.

Ve yüzyıllar boyu devam eden antisemitizme rağmen, sonunda Batı'da yine de belli bir ortak ahlaki değerler bütününden bahsedilmeye başlanmıştır. Bu iki dinin sahip olduğu kimi ortak noktalardan yola çıkılarak, kimi inananlar, kimi düşünürler bu ortak ahlaki değerleri ön plana çıkararak belki de aramızda bizleri ayıranların getirdiği düşmanlıklar yerine ortak paydalarda buluşmayı ve bu şekilde araya giren mesafeleri bir derece  ortadan kaldırmayı hedeflediler.

Ve denir ki, bu ortak değerler, Batıyı diğerlerinden kısmen de olsa ayıran şey oldu. Dine dayanan humanist yönlerin ortaya çıkışı, bugün uzaklaşılan inançların insanları kendilerini çok daha kötü şeyler yapmaktan alıkoymalarını sağladığı düşünülür. Din insanları bir zamanlar, bir nebze de olsa adam etmişti. Vahşi yönlerini tımar etmenin en etkili yolu insanlara dinin getirdiği bir ışık oldu bir anlamda.  "Tanrı korkusu"yla birlikte,  kimi kutsal kurallara riayet etmek zorunluluğu insanları hayvanlardan, ve kendi vahşi tutumlarından uzaklaştırmıştı.

Bugünkü Batı'yı belki bir çok diğer kültürlerden ayırarak, insanlığın örnek kabul ettiği ana özelliklerin, yerküredeki farklı uluslara örnek olan bir çok şeyin köklerinin bu ortak manevi değerler olduğu söylenir oldu sık sık.

Bu iki monoteist dinin getirdiği toplumsal yaşam kültürü olmadan bugüne gelmek zordu belki de.

Buna rağmen, Batı birbirine ve diğerlerine karşı çok amansız savaşlar vermedi mi?

Stratejik hesaplar, ekonomik depresyonlar sanırım manevi değerleri mutlak olarak yıkabiliyorlar.

Karşımızdakine zarar vermemek anlayışı ile büyütülsekte insan kendi çıkarlarının zarar göreceğini gördüğü an, ahlak ve din bir yerden sonra savaşları durdurmaya yetmiyor sanırım.

İnsanlık sadece son iki büyük dünya savaşında ortalama 150 milyon kayıp vermişti.

Ve belki o günden bugünlere, bizleri yeniden birbirimizi boğazlamaktan tutan tek şey, o çok korkutan nükleer başlıklı silahlar oldu.

Tek bir düğmede çok fazla insanın varlığını bitirecek, kalanları da yaşanmaz şartlarda bırakacak nükleer silahlar belki de sanıldığından olumlu bir hizmet verdiler bugünlere dek.

Bugün geçen yüzyıldan beri, birden yeniden bir deli çıktı. Putin. Adam birden delirdi. Yiymi yıil aradan sonra. Otoritesinin devamı korkusuyla...

Her zaman eksik olan tek şey böylesi bir aklı kaçığın, kimsenin hayal etmeyeceği adımları atmasına kalır. Bir anda milyonlarca insanın yaşamını değiştirmek ve dünyayı en olmayacak senaryoların eşiğine getirmek için.

Ne adamın Ortodoksluğunun,  ne savaşlardan çok fazla çekmiş olan ailevi geçmişini, ne de  bizzat kendisinin acı tecrübeleri  haritaları kendi lehine düzeltmek için elinin altındaki kitleleri imha etmekten alıkoymaz gibi.

Bazı strateji uzmanlarına bakarsanız, Putin kesinlikle deli değil. Ne yaptığını çok iyi biliyor.

Ukraynanın son bir kaç haftada ne hale geldiğine baktığınızda, adamın neleri hesapladığı umurunuzda bile değil.

Ve böylece, Ruslar kendi kardeşleri olan Ukraynalıları öldürmek zorunda kalıyorlar.

Bir defa daha iki kardeş halk birbirlerini yok etmenin getireceği düşmanlık tohumlarıyla besleniyorlar.

Ne manevi değerler, ne aynı sabah aynı duaları aynı dilde okumuş olmaları bir şeyi farkettirmiyor.

Ve aklıma dün akşam yeniden, Yeruşalayim'deki, kapalı çarşının içinde bir defa daha bir Filistinlinin bir Yahudiyi bıçakladığı haberi geliyor.

Bu bölgenin de. iki düşman kardeşleri,   bu iki Semitik halkta da yani bizlerde de durum çok farklı değil.

Kimi oyunlar kimi kışkırtmaların neticeleriyle ölümler ve savaşlar burada hiç bitmiyor..

Senelerdir, kullanılan insanlar ve devam eden aynı manzaralar...Yıkılan yuvalar, evsiz ya da yetim kalan çocuklar.. Post Travma yaşayan halkların kök salan nefretlerini, uzun zaman atamayacak nesillerin birbirlerine karşı kaybettikleri inancı bir kez daha bulmalarını imkansızlaştıran ezeli bir karmaşa...

İki ezeli düşman.

Israel'in ilk kurulduğu günün ertesi üzerimize ambuş yapan komşularımız ve bizler.

Ve sonu olmayan bir güvensizlik...

Geçtiğimiz günlerde yeni bir araştırma yayınlanmış Israel'de.

Bu bölgede yaşayan Araplardan,  alınan kimi kan örneklerine göre, bu bölgede yerleşik nüfus içindeki Arapların  yüzde 70'inde Yahudilerle ortak Y genine rastlanmış. Yani bizlerle aynı babadan gelen çocuklar oldukları ispatlanan bir araştırma oldu bu.

Binlerce yıl aynı bölgede yaşayan ve buralardan farklı yerlere farklı kıtalara dağılan halkların bir zaman sonra geri dönenlerin aslında kardeş olduklarını ortaya koyan İbrani Üniversitesi araştırmasının sonuçları.

Daha evvel yayınlanan bir başka araştırmada, Aşkenaz'larda Filistinlilerle ortak genlerin Sefaradlardan bile daha kuvvetli olduğunu ortaya koymuştu.

İbrani Üniversitesinin araştırma tezine göre, Filistin'de yaşayan bir kısım Yahudiler ve Hıristiyanlardan zamanla İslam dinine geçenler oldu. Ve bu insanlar bugün buralarda yaşayan diğer Araplarla karıştılar. Ve sonuçta, birbirimizi öldürürken bizimle ortak genler taşıyan kardeşlerimizi öldürüyoruz.

Dünyanın bir başka yerinde, İspanya'da, İber Yarımadasını XV. yüzyılda bırakan atalarımızın arkasından bu yerleri terk etmeyi göze alamayan ve Hıristiyanlığa geçen, ancak bir çoğu gizliden kendi dinlerini saklayarak koruyan "los marranos" adı verilen gizli Yahudilerin de bu bölgede zamanla yerel halkla karışmalarının getirdiği bir benzeri gerçeklik söz konusudur.  Bu durumda, geçmişte İspanya'da yapılan bir araştırmada her beş İspanyol'dan birinin Yahudilerle ortak gene sahip oldukları ortaya çıkmıştı.

Ve insanlar yapılacak çok farklı genetik araşırmalarda halkları kardeşlikleri, çok fazla insanın diğerleriyle aynı DNA'yi taşıdıkları gerçeğiyle karşılaşmak mümkün.

Ve yine Tora'da, Adam'ın iki oğlu örneğinde olduğu gibi,  Kayin ve Hevel'in,  iki kardeş olmaları, aralarındaki nefrete engel olmadı. Sonuçta Kayin'in, babası Adam'ın kardeşini kendisine karşı kayırdığı inancı ve kıskançlığının esiri olmasının getirdiği kinle kardeşi Hevel'í öldürdüğü hikayesinde de görüyoruz ki yeryüzünde bir çok kez insanların kardeş olmaları, kimi felaketleri, kini, nefreti ve öç alma duygusunu bastırmaya yetmiyor.

İnsanlar kendi nefislerine hakim olamamanın, çıkar, intikam ve nefretin cezasını bir şekilde çekmeye devam edecekler gibi görünüyor.

Bireysel ya da toplumsal hesaplar..çıkar kavgaları büyük kitlelerin felaketi olmaya devam edecek.

Bunu ne 10 emir, ne ortak değerler ve paydalar, ne de kimi ortak genler durduracak gibi görünmüyor.

Tek gerçek, insanların, kardeşlerin daha iyi bir dünya için birleşmek yerine daha fazla yıkım getiren harplerden bir türlü kurtulamamalarıdır!!

18 Mart 2022 Cuma

Yahudilerde Shabbat'ın önemi


Yukarıdaki resimde, Challah ( Hala ) ekmeğiyle birlikte, Kiduş kadehi ve Shabbat mumları görülüyor...

Yahudiliğin sembollerinden olan bu üç şey, genelde gelenekleri koruyan Yahudilerin evlerinde ve  Shabbat sofralarında bulunurlar. ( gelenekleri koruyanlar dindar olmayabilirler)

Shabbat'ı korumak ya da shabbat geleneklerine ille her insan uymak zorunda olmasa da, Israel'de her cuma  öğleden sonra genel olarak bir kabuğa çekilme hissedilir.

                                              Damdaki Kemancı müzikalinden; ( Tradition ) "Gelenekler"

Ertesi sabah hayat bir şekilde yeniden canlansa da, cuma gecesi ( yani Shabbat akşamı )  sokaklar daha tenhadır.. Cuma  öğleden sonra  geceki aile yemeğine hazırlıklar başlar..

Shabbat yemeği için hazırlık yapan insanlar kendilerini o gecenin özel ziyafetine adarlar.

Shabbat yemeği  Yahudiler için çok değerlidir.

Evdeki gençlerin mutlaka yemekte bulunduğu, evli çocuklarınsa torunlarla birlikte büyük anne ve büyük babanın bu kutsal (!)  ziyafeti kaçırmadığı, kısaca haftada bir kez tüm ailenin mutlaka birlikte yemek yemek için gayret gösterdiği gündür Shabbat. ( Genelde yemek sonrası gençler dışarı çıkarlar! )

Bütün hafta çalışan eşler, çoğu kez Shabbat yemeğini ortaklaşa hazırlarlar.

Bir çok insan,  içinde sığır, tavuk eti ve yumurta koydukları kurufasulyeli "Hamin" denen Shabbat'a özel yemeği, cuma öğleden sonra "plata" denen bir ısıtıcının içine 24 saatliğine bırakırlar. Yemek, bir daha ocağa el sürmeyen gelenekçi ya da dindar aileler için, ertesi günkü öğlen yemeğine kadar bu şekilde  sıcak kalır.

Shabbat kadının Shabbat mumlarını yakması, erkeğinse, özenle giyindiği şekilde Sinagog'un yolunu tutmasıyla başlar.

Akşam sinagogdan dönen erkeğin, tüm aile bireylerinin toplandığı masada, şarap duasının ardından challah ekmeğini tuzla kutsayıp okuması sonrası yani Kiduş'tan sonra  yemek yenir.
Bir çokları yemeğin sonunda, hikayeler okuyup Shabbat şarkıları söylerler.

Ben, her shabbat evime birilerinin gelmesini arzu ederim.. Bu sanırım çoğu insan için en büyük keyiftir. Sevdiğiniz insanları sofranızda ağırlamak, bütün hafta göremediklerinizle bir fırsat yaratıp görüşebilmek. Elinizden çıkan lezzetleri başkalarıyla paylaşmak. İnsanlara evinizi açarak, çoğu kez birilerini yalnızlıktan ya da yalnız hissetmekten kurtarmak. Aynı şekilde sizin de yaşamınıza başkalarının kendi varlıklarıyla daha anlam ve neşe katmalarına izin vermek.

Biz ve bizim gibi insanlar,  kimi gelenekleri mutlu olmak, aileyi birarada tutmak için koruyanlardanız.

Ve bunun değeri hiç bir şeyle değişmez.


 

 




 


17 Mart 2022 Perşembe

Erkeği erkek yapan nedir?

Ben çocukken Türkçe'de deyim gibi bir söz vardı.

"Her gördüğün bıyıklıyı baban mı sandın "diye!

Türk erkeği ve bıyık birbirleriyle öyle özdeşleşmiş bir kavramdı ki artık bunun üzerinden türeyen deyimler bile ortaya çıkmıştı.

Şu an bu deyimi yazarken, şöyle google'a emin olmak için bir göz attım. Sonuçta bu söz benim hatırladığımdan biraz farklı çıktı karşıma; Aramalarda, her yerde, "Her gördüğün "sakallı'yı" baban mı sandın!" şeklinde geçiyor ki şaşırdım. Acaba günün modasına göre deyim de evrim mi geçirdi yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum bu sözü?

Okay. Ben deyimi bıyıklı olarak hatırlasam ya da sakalla olsa farketmez!!

Her suratında kıllarla gezeni baban mı sandın deseniz ne olur ?!

Önemli olan biz insanların şekilciliğinden bahsetmek istemem...

Türkiye'de yaşadığım dönemlerde yer etmiş,  şekilci bir bakış açısı derdi ki:  Bıyık erkekliğin sembolüdür!!

O dönemlerde, bıyık Türk kültürün neredeyse ana taşlarından biriydi.

Erkek dedikleri zaman bıyıksız düşünülmezdi. ( Benim babam dışında!!)

Hatta gayet akıllı, kültürlü insanlar bile  bu yaygın alışkanlığa uymak zorundaymış gibiydiler.

Sanki bir moda gibi, başladı mı arkasından giden bir çoğunluk vardır,

Ya da yaşadığınız toplumun koyduğu kriteryonların bir parçası olmak sanki daha çok işlerine gelir insanların.

Bense, küçücük bir çocuk olduğum halde etrafta karşıma çıkan bütün erkeklerin suratlarının ortasında olmazsa olmaz olan o koca bıyıkları sevmezdim.   Belki de annemin aklıma yerleştirdiği şeylerden biri de buydu. Onun deyimiyle, suratlarında bir fırça ile gezen erkekler :))

Bıyık öncelikle çok bakım isteyen "dekoratif " bir şeydir!!😅

Bir insan sadece toplumun onu daha erkek kabul etmesi adına o fırçayı uzatmak zorunda hissediyorsa kendisine bakması gerektiğini de unutmaması gerekir.  Bizim sokakta gördüğümüz erkeklerse genelde peşmurde halleri, saç sakal birbirine karışmış durumlarıyla pek bakımlı bir görünüş sergilemiyorlardı.

Ve ben büyüdüm ve bıyık hep Türk  erkeğinin en vazgeçemediği şey oldu.

Kadınlar bile çoğu kez erkekleri bu şekilde severlerdi o ülkede. Erkek dediğin bıyıklı olur denirdi.

Sanki suratinin ortasında bir erkeklik damgası, bir mühür gibi. O mühür, en basit yoldan, zahmetsiz bir cinse kendince bir derece veriyordu. Kılını kımıldatmadan, parmağını oynatmadan bir itibar kananmaktı. Tabi buna inananlara göre.

Ahhh harika, çok yakışıklı, kocaman da bıyıkları var!!!

Bir erkeğin, adam gibi adam olmasını suratındaki kıllara bağlayan bir görüş açısının  milyonlarca insan tarafından benimsenmesi!!

Bugünse sadece Türkiye'de değil..bütün dünyayı saran yeni bir akım var. Bıyığın yerini almış olan sakal modası.

30 sene evveline dek bıyığın bir şeyleri ıspatlamaya çalıştığı Türk toplumu gibi birden bire çoğunluğun  yüzüne düşen bir gölge gibi geldi şu sakallar!!!

Tarihte de erkeklerin çoğu zaman sakalları olduğunu unutmadan geçmemek lazım. Moshe Rabeinu'dan  Yeşu'ya... Ve tarihteki Imparatorlardan, bilim adamlarına dek, hepsinin sakalları vardı. 

İşin ilginç bir tarafı sarışınlar sakal bıraktıklarında Filozofa esmerlerse teröriste benziyorlar!

Yeni dönem gençliğin, neredeyse tümünü sarmış bir moda bu. 

Ve sanki bu modayla beraber gelen başka başka bir şeyler daha var... Yanlız sakal değil, erkekler, erkek olduklarını ekstradan geliştirdikleri kaslarıyla falan ispat yarışındalar bugün.

Derken biz insanlar ilk intibanın peşinde yeni yeni modalar keşfediyoruz. Bazense eskiden de trend olan formlara bir kez daha dönüş yapıyoruz.

Bazen sıkılmamak için. Çoğu kez, değişiklik için. Ve hep kadın ya da erkek cinselliğini bir seneden diğerine daha da vurgulamak için bir adım daha ileri giden trendler çıkıyor.

Erkek, bıyığı ya da sakalıyla daha çekici olacağına inanıyor. Sakalı onu daha erkek yaparken,  bir adım ötede, bir de kaslarını vücudunu geliştirmekle uğraşıyor. Erkek adam güçlü kuvvetli olmalı deniyor. Kadınlar bunu sever. Ancak kadına davranışlarıyla kendini ispat etmenin önemi ikinci plana düşmediği sürece.

Bir erkeği, dış görünüşüne göre beğenen aklı başında bir kadın bir sonraki adımda onun gerçek 

erkekliğini arar. O da bambaşka bir yerde,  O da onun beyninde ve kalbindedir.

Her ne kadar fiziksel nitelikler kişiyi etkilemenin ilk anahtarı olsalar, her ne kadar, uzun boylu, geniş omuzlu, güzel saçı olan bir erkeğin ilk bakışta kadına cazip gelmesi kaçınılmaz olsa da. Bunun ötesine gitmenin mümkün olmadığı insanlarda herşey sadece cinsel kodlarla sınırlı kalır.

Sakalları, kasları ve maço giyim tarzlarıyla gezen çok genç insanların verdikleri, yansıttıkları mesaj 

buymuş gibi geliyor bana.

Kimi erkek ya da kadın göze çarpan yüzeysel özellikleriyle insanın gözlerini bulandırıyorlar sanki.

Sadece bıyık ya da sakalla erkek olanlar şişme göğüslerle gezen kadınları ideal görürler herhalde.

Toplumları yöneten beyinlerin yarın öbür gün güdümlerine girmekten başka hiç bir çareleri kalmayacak 

kitleler, akıllarıyla bir yere varmak zahmetine katlanmayanlar, kasları ve göğüsleriyle oynamaya devam 

edecekler. 





16 Mart 2022 Çarşamba

Başarının ölçüsü  

Başarı ne demektir?

Bu kelimenin sözlükteki anlamı; 1- Başarma eylemi  2- Üstesinden gelinen, başarılan iş diye yazıyor...

Peki başarılan, üstesinden gelinen bir işin bir şeyin ardından hissedilen duygu psikolojide nasıl nitelenelir ?  Mutluluk, zafer, tatmin.....

Dünyaya daha kısacık bir zaman evvel gelen, bir yaşında bir insan için, bir bebek için başarı nedir? İlk kelimeyi ağzından çıkarabilmek bir ya da bir buçuk yaşında bir bebek için başarımıdır?

Sanırım öyledir.

Bir anne ve babanın en büyük mutluluklarından biri bebeklerinin ağzından çıkan ilk söze tanıklık etmektir. Bebeğinizin ağzından ilk kez anne sözünü duyduğunuzda hissettiğiniz şey koca bir mutluluktur.

İlk adımını atmayı başaran oğlunuza baktığınızda enteresan bir şekilde bu kez mutlulukla karışık bir zafer de vardır. Galiba bu kez,  ilk adımlarla ilk söz arası farklı bir duygu daha yaşanıyor. İlk adımlarda sanki bir defada dünyaları fethetmişler gibi bir his yaşayabiliyorsunuz. Mutluluğun ötesinde bir zafer duygusudur bu. İlk kelime ise, daha konuşmaya başlamak için çok uzun bir süreç gereken döneme doğru sadece birinci adımdır. İlk sözün ardından bir insanın konuşmayı başarmasına giden yol daha uzundur ve daha çok zaman beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Hayatta hep bazı ilkler vardır. Bazen bu ilkler kocaman zaferlerdir bazense küçücük mutluluklardır. Minicik başarılarla gelen şeylerle hayat hep bir adım daha ileri gider.

Kimi insan ufacık başarılardan kocaman zaferler elde etmişçesine mutlu olur. Bazıları için kocaman başarılar yeterli gelmezler.

Okulda sadece geçer not alan bir talebenin sonsuz mutluluğunun yanında, 100 yerine 95 aldığı için hayalkırıklığı yaşayan bir başka talebe için başarının ölçüsü birbirinden çok farklı olabiliyor.

Ben çocukken, İstanbul'un kenar mahallelerinde bir gecekondu inşa etmeyi başaran bir Anadolu insanı için, derme çatma,  ayakta zor duran, taş ya da kerpiçten bir yuva kocaman bir başarıydı. Anadolunun ücra bir köyünden İstanbul'un,  büyük şehrin insanlara sunduğu imkanlara, kocaman bir dünyaya yaklaşmış olmanın zaferi yeterdi kimilerine. Ertesi gün Eminönü meydanında seyyar bir arabayla salatalık satmaya başladığında kimisi için o ilk kazanç  en büyük başarıydı.

Aynı şehrin farklı bir köşesinde uluslararası ticaret şirketinin CEO'sunun imzaladığı ihaleyle elde ettiği başarının içinde yarattığı mutluluğu ölçebilecek ya da bu iki insanın hislerini mukayese edebilecek bir alet varmıydı?

Düne kadar herkes gibi bir yaşamı olan genç bir adamın geçirdiği ani bir hastalık, bir fiziksel travmanın ardından bir bardak suyu eliyle kavrayarak ağzına götürmeyi becerebilmesi  birden kocaman bir başarıya dönüşmüştür.

Başarı kişiden kişiye göre değişen, göreceli bir kavramdır.

Hiç tartışmasız dünyamızı ileri götürenlerin başarılarıyla, alelade insanların elde ettikleri arasında gerçekten büyük bir fark varsa da, insanlık için çığır açanların başarıları diğerlerinin çok ötesinde anlamlar taşısalar da bireysel başarılar kişiden kişiye değişim gösteriyor. Kendinizi başkalarıyla kıyaslayamayacak kadar ayrı bireylersinizdir bu evrende.

Büyük başarılara imza atan insanlardan biri olmak genelde çoğunluğun yapabileceklerinin ötesinde bir şeydir.

Sahip olduğunuz nitelikleriniz,  yetenekleriniz, olanaklar ve yapabilirlikleriniz ölçüsünde bir hayat yaşamak durumundasınızdır.

Bu yüzden her kişi için başarının anlamı birbirinden farklı olacaktır.

Orta akıllı bir insanın deha olan bir başkasıyla aynı başarıları hayal etmesi olası değildir

Bir bacağı olmayan genç bir kızın, olimpiyatlarda yüz metre koşmuş bir atletle yarışması genelde zordur.

.........................................

Gal, geçen gün, her hafta gittiği toplantı çıkışında babasını aradı. Çünkü eşim onu iş dönüşü arabayla alacaktı..her zamanki gibi.

Ancak yolda meydana gelen bir kaza yüzünden trafikte takılı kalmıştı.

Gal, ilk kez babasına; "Bak seninle bir şey yapalım, ben şimdi buradan çıkıyorum..eve yürüyerek gideceğim. Bakalım eve ilk kim varacak?" demiş.

Gal, eve arabayla yaklaşık 7 yürüyerek 25 dakikalık bir mesafede olan bu Spor Kültür Merkezinden tek başına yola çıktığında bana telefon açtı.  Onun tek başına yürüdüğünü anladığımda, bir an acaba, ışıklara yeterince dikkat eder mi? Acaba birden bir endişeye kapılırsa ne olur? diye bir sürü sorular belirdi kafamda!! Ancak artık 18 yaşında olan bu çocuğa, "Harika Gal, sadece ışıklarda dikkat et tamam mı demekle yetindim!!"

Gal 20 dakika sonra evin park yerinde babasını bekliyordu. Hayatından o kadar memnundu ki! 

Telefondaki sesinde  kocaman bir zafer kazanmış bir genç insanın coşkusu vardı.

Onunla övündüğümü, onunla son derece gurur duyduğumu söylediğimde bu gerçekti.

18 senedir beklediğim bir hareketi gerçekleştirdi oğlum geçtiğimiz gün.

Kendi başına yeterlilik gösterdiği bu davranışı öncelikle onun için ve sonra hepimiz adına bir zaferdi.

Başkalarının belki hiç anlayamayacağı kadar büyük bir zafer ve kocaman bir mutluluk.

Çok kısa bir dönem evveline kadar, yanımdan bir kaç metre uzaktaki çöp kutusuna gidip elindeki kağıdı atmasını söylediğimde bana sen at diyen, süper marketteki raflardan birine gidip bir ürünü almasını söylediğimde karşı çıkan Gal, son günlerde bir çok şeyleri tek başına yapmaya başladı.

Bu onun artık kısmen otonom bir insan olmak yoluna girdiğini işaret ediyor.

Yazımın başından beri demek istediğim bu.

Bizim bir üstümüzde oturan, Gal'le aynı yaşta olan genç delikanlıyla geçtiğimiz günlerde rastlaşmıştık yeniden. Ben, eşim ve Gal.. Buz gibi bir akşamda çıkarken, ben paltomun içinde donuyordum. Genç çocuksa vücuduna sadece bir T-Shirt ve şort geçirmiş antremana gidiyordu.

Gal'in geçen geceki başarısı, onun bir spor müsabakasından altın madalyayla dönmesinin bile ötesindeydi. Hayallerimdeki Gal'in  kendisi için artık bir şeyler yapabildiğini görmüş olmanın zaferiydi geçen akşam!!








15 Mart 2022 Salı

Glakoma göz hastalığında çığır açan tedavi

İnsan yaşlandıkça çoğu rahatsızlıkların ortaya çıkma riski artar. Bir çok hastalık 50 yaş üzerindeki insanlarda başladığı için, bu yaştan sonra, kimi hastalıkları bir şekilde engellemek ya da kontrol altına alabilmek için rutin bir takip altında olmak önerilir.

Özellikle erken teşhisin önemli olduğu rahatsızlıklarda doktorlar belli yaşa gelmiş kişileri sürekli uyarırlar. Bazen kayıtlı olduğunuz sağlık kurumundan sizi aramaya başlarlar.

Geçen senelerde böyle rutin bir kontrol için beni arayan sekreterin sesini duyduğumda, "Sizi Maccabi" 'den arıyorum dediğinde., ben de bir an bir panik olmuştu. Niye arıyor bu beni diye.  Aynı anda kendi kendime gülmüştüm, seninle rüya gördü onun için arıyor diye. İnsan sağlık konusunda ne kadar tedirgin olabiliyor ki sadece bir telefon çaldırdıklarında hemen panik olabiliyorsunuz.

Gelmek istediğim esas konu, bu kronik hastalıklardan, 60 yaş üzeri insanların çoğunun çok dikkatli olması tembihlenenlerden Glakoma ile ilgili. Haber aslında  sevindirici !

Yaşlı insanların azımsanmayacak bir bölümünde, çoğu kez pek fazla işaret vermeden ilerleyen bu hastalığı farketmenin ve önlem almanın tek yolu, belli bir yaşın üzerindeki insanlarda sanırım senede bir ya da benim gibi ailesinde bu sorunun olduğu bilinen kişilerde her 3-5 ayda bir rutin kontrolden geçmek tir. 

Çünkü bir çok insanda bu hastalık sinsi bir şekilde ortaya çıkarken, ilk zamanlar,  göz sinirlerinde başlayan tahribatı hastalar farketmeyebiliyorlar. Ve sonuçta, hastalık başladıktan sonra çok çabuk ilerleyebiliyor.

İlk dönemlerde göz sinirlerinin çevresinde başlayan körlük zamanla gözün merkezine yayılıyor.

Bugüne dek en yaygın tedavi, verilen damlaları kullanmaktır.

Çoğu kişi bu damlalar sayesinde göz tansyonunu kontrol altına almayı başarıyor.

Esas sorun, tansyonun yüksek olmamasına rağmen gözde normal ölçülerde kaydedilen basıncın gözleri tahrip ettiği, ikinci tür Glaucoma'dır. Bu durumda bugüne dek bu hastalara son çare olarak ameliyat yapılıyordu.

Geçtiğimiz günlerde, çıkan haberlere göre, bu konuda sevindirici gelişmeler var.

Amerika'da çıkan yeni bir tedaviyi Israel'li doktorlar son bir senedir uygulamaya başlamışlar.

Bu rahatsızlığın zamanında teşhisiyle, yenilikçi ve çok basit bir yöntemle insanların yüzde doksanında Glakoma yüzünden oluşan körlüğü durdurmayı başarırlarken, yapılan müdahale sonrasında hastaların çok kez damla kullanmayı bile bıraktıklarını anlatıyor  Dr, Avner Belkin. Son aylarda,  Israel'in Kfar Saba kentindeki, Meir Hastanesinde bu yeni tedaviyi, yüzlerce kişide uygulamış.

Amerika'da bulunan bu tedaviyi, her sene sayılı miktarda doktora öğretiyorlar. Bu doktorlardan biri de Dr. Belkin. Ve şimdi kendisi, Israel'de, Tel Ha Shomer, İchilov, Hadassah gibi hastanelerdeki doktorlara öğretirken, Israel'de bu yeni tedavi artık bir çok kişinin görüşünü onlara hediye ederek kitlelere yeni bir umut veriyorlar.

Daha önceki ameliyatta olduğu gibi, gözdeki diğer dokulara el sürmek zorunda kalmadan, göz sinirine atılan 2 mm'lik bir kesikle  gözün drenaj sistemini kateterize eden küçücük ve invaziv bir müdahaleyle hastanın görüşünü kaybetmesi engelleniyor.

Eskiden yapılan cerrahi müdahale çok daha komplike olmasına karşılık bugün uygulanan bu yeni sistem çok daha basit. Hastanın iyileşme sürecinde de dikişlerin bile olmadığı bu basit uygulamayla insanlar daha çabuk sağlıklarına kavuşuyorlar diyor Dr. Belkin.

"Gatt" diye anılan bu yeni cerrahi müdahale, Israel'de yüzbinlerce kişi için bir ümit olarak görülüyor.

Şu ana kadar çoğu 60'la 96 yaş arası yüzlerce insana çoğu Kfar Saba'daki Meir Hastanesinde olmak üzere, diğer hastanelerde  bu ameliyat uygulanmış. Ve bu tedavinin şimdilik başarı oranı yüzde doksan deniyor.

Tedavinin uygulamasının hemen ertesinde, gözdeki basınçta çok çabuk bir iyileşme görülüyor.

Şu an için Israel bu yeni tedaviyi uygulayan  öncü ülkeler arasında.

Bazı konularda sabırla beklediğimizde pozitif gelişmeler bizlere yepyeni umutlar açabiliyorlar. Bu da bunlardan biri sanırım.