28 Şubat 2022 Pazartesi

Ukrayna'da devam eden savaşa buradan bir bakış

Bugün, Israel' de yaşayan yüzbinlerce Ukraynalının kalpleri, aileleri, sevdikleri için atıyor.

Gözleri yaşlarla dolu kadınlar, erkekler ve çocuklar kardeşlerinin, annelerinin ya da oğullarıyla büyük annelerinin güvenlikleri için endişe ediyorlar.

Elektriğin,  bombardımanlar sonrası  kesildiği şehirlerle haberleşmenin imkansızlaşması yüzünden yakın arkadaşlarının, ailelerinin izlerini kaybedenler son derece endişeliler. Meydanlarda toplanan insanlar bir taraftan slogalar atarlarken bir taraftan da ağlıyorlar.

Israel kimliğine sahip olanlarla burada aileleri bulunan Ukraynalıları Israel'e getirtebilmek için planlar yapılıyor.

Arada her geçen gün ölü sayısı artıyor. Aralarında çocukların da olduğu sivillerden ölenler var.

Yanlız Ukraynalılar değil. Hiç nedensiz yere vur emriyle savaşa gönderilen bir sürü genç Rus askeri de, aldıkları emirlerin kurbanı oluyorlar. İki taraf, iki kardeş halk, iki komşu ülke, iki benzer kültür, iki. çoğu yönleriyle bir çoklarından birbirlerini anımsatan toplum birlikte daha iyi bir gelecek yaratmayı mümkün kılabileceklerken ellerinde olanı da yok ediyorlar.

Fakat sorun, insanlara hak ettikleri özgürlüklerini vermek yerine onlara hükmetmeye çalışan narsist bir liderdedir. Sorun,  tüm gücü tek merkezde toplayan bir adamın iktidarının devamı için her yolu denemesidir. Sorun eski bir imparatorluğun hayalini yeniden canlandırmaya çalışan Putin'in egosu için milyonları feda edebileceğindedir.

Tanrı tüm masumları korusun!!

Ağlama Duvarı'nda, doğup büyüdüğü vatanı için dua eden bir Ukraynalı

Soğukta yuvalarından olan çocuklar

Ada' daki Maden caddesinin aşağısında bir plaj vardı. O plajdaki köprüden suya atlamak için kaç dakika düşündüğümü hatırladım dün. Ufakken halbuki denizin dibine bir anda kendimi balık gibi bırakmak nasıl da kolaydı. Büyüdükçe serin sulara hemencecik alışmak zorlaşmıştı birden. 20 yaşlarıma geldiğimde birden eskisinden çok daha faza üşür olmuştum nedense.

Kışın soğuk günlerinde hava sıcaklığı beş derecelere düştüğünde, üşümemek için ne kadar giyinsem fayda etmezdi.

Halbuki, ortaokul yıllarında, o dizin altına kadar inen havacı mavisi eteğin altında, sadece bir çift soket çorap ve mokasen ayakkabılarla okula giderdim. Kilotlu çorap giydiğimde o kadar rahatsız ederdi ki böylesi daha iyiydi.

Kış ayları, önce iki kazak sonra da palto giydiğim halde bir türlü vücudumun sıcaklığını muhafaza edemediğimi hissederdim, Soğuklar beni gerçekten zorlardı. Bugüne dek kimi zamanlarım sadece üşüyerek geçer. Bu aylarda benim ellerim hep soğuktur.

Ve dün televizyonda Ukraynalıları gördüm. Dondurucu soğukta, evlerini, mahallelerini, şehir ve yurtlarını bırakıp yollara dökülen çocukları gördüm. Bir günden diğerine mülteci durumuna düşen insanlar, Ukraynanın zorlu kışında yollara koyuldular.

Tren yolunun kenarında elinde küçük bir sopayla oynayan çocuğa yaklaştı bir muhabir. O kadar küçücük ki olanları anlaması zor. Bir diğeriyse tek bir şey söylüyor gazeteciye, " Çok üşüyorum!!!"

Gece eksi iki, gündüz en fazla üç dört derece soğukta, saatlerce bekleşen insanlar. Çaresizlik içinde Ukrayna'daki istasyondan yedi saat ötedeki Polonya sınırını  geçmek için bekliyorlar. O kadar çoklar ki. Trenlerse hınca hınç dolu....

Önce hangileri binecekler?

Yanlarına alabildiklerini almışlar. Acaba karınları aç değil mi? Çantalarında ne kadar erzak var kim bilir? 

Polonya sınırını geçtiklerinde onları  kimler ve hangi imkanlar bekliyor?  Eşim diyor, Polonya' lıların kendi ekonomileri berbat, nasıl karşılayacaklar bunca mülteciyi?

Avrupa Birliği yardım edecek mutlaka. Sorun sadece Polonyanın değil ki!!

Bunca insan perişan bir durumda. Bir tek insanın deliliği yüzünden.

Deli değil diyorlar. Sadece kendi otoriter rejiminin düştüğü tehlikeyi gördü!

Eminim Putin' in karnı dün doymuştur. Yatağı da sıcaktır.

Kim düşündü bir günden diğerine bunların olacağını.

Avrupa savaşları unutmuştu sanki.

II. Dünya Savaşı' ndan beri böylesi sahnelere tanıklık etmemiştik.

Ortodoğudaki Savaşlar ayrı... Onlar sayılmazlar!!! 

Avrupa' nin eteklerinde dönen bu oyunsa global bir tehlike.  Dört gündür televizyonlara yansıyan görüntüler, dokümanter bir film  değil.  Seyrettiklerimiz, Hollywood' un son çekilen savaş sahnelerinden de değil. Bugünle eski arasında sanki bir fark yokmuş gibi bir his var bende. 80  yıl evvel yaşanmış sahnelere benzetiyorum, Ukrayna sokaklarında yaşananları.  Savaş sahneleri hep aynı. Ama bunlar film değil.

Ve Avrupa' nin sınırlarında dönen bu savaşın getirebilecekleri  Yemen' deki hutilerin ve Arapların birbirlerini yemelerine benzemiyor.

Seneler sonra, Afrika'dan botlarla Avrupa kıtasına ulaşmaya çalışan siyah saçlı, esmer mültecilerin yanına sarı saçlı mavi gözlü Avrupalı insanlar katıldılar birden.

Piyasalar allak bullak. Şimdiden bu savaşının ilk işaretleri borsalara yansıdı. Benzin fiyatları tırmanışta.

Korona' nin getirdiği krizi daha arkada bırakmadan, virüs' un son durumlarını değil, insan denen mikrobun yarattığı enfeksyonu konuşuyoruz. Bu savaşın da bir epidemiden pandemiye dönüşmemesi için, Batı'nın bir taraftan Ukrayna'yı yüzüstü bırakmaması, diğer taraftan kendisini bir savaşın ortasında bulmamak için çok ince kararlar alması gerekiyor.

Dün ne kadar istedim, o diktatörün ellerinde piyon olan Rus askerlerin, milyonlarca masum insanın esenliği adına bir delilik yaparak, Ukrayna'yı, sivilleri bombalamak yerine Putin' in sarayını hedef almalarını!

Bizler evlerimizin konforu içinde, koltuklarımızda bu insanların yaşadıklarını izlerken, çocuklar ve kadınlar canlarını kurtarmak için yollardalar....

Daha dün dünyaya gözlerini açmış binlerce, onbinlerce çocuk..hayatın kavramını anlıyamadan, karda, soğukta sıcacık yataklarını, sabun kokulu yastıklarını, gece yatmadan evvel sarıldıkları oyuncak ayılarını, huzur içindeki uykularını bırakarak tren istasyonlarına yığıldılar.

Babaları bir anda onları terk etmek zorunda kalırlarken, annelerinin ürkek bakışlarında cevap aramaya çalıştıkları anlarda,  kimse başlarının üzerlerinde uçan uçakların hedefi olmayacaklarını söz veremeyor bile.



26 Şubat 2022 Cumartesi

İçimizdeki Ruslar ve savaş

Dün gece, yeniden Tel Aviv'in merkezinde binlerce insan toplandı.

İnsanlar ve etiketlerinden bahsederiz. Genelde bir millet hakkında çocukluğunuzdan beri size etiketlerle konuşulmuşsa, bir ulus, bir ülke hakkında size ne öğretilmişse sizin için o insanlar bu söylenenlere değer tipler olmuşlardır.

İngilizler komik, Fransızlar soğuk, Amerikalılar cahil, Yahudiler zengin ve para seven, Israelliler katil vs...

Ve etiketlerin  bir çoğu negatiftirler.

Genç kızlığımda ilk kez Rusları, Sovyetler Birliğinin çöküşünin ardından tanımaya başlamıştım.

Ruslar derken, belki de sadece Sovyetlerin çöküşünden sonra bu birlikten kopan bir çok farklı ülkeden gelen tiplerdi bunlar. Hepsi sarışın, hepsi Rusça konuşanlardı. Böylece  hepsine Rus denilirdi. İnsanlar bunların hepsini aynı yerden, aynı ülkeden, aynı cinsten zannediliyorlardı.

Yine bir genellemeydi bu. Bizim için o dönem tanıdığımız Rus insanı, demode giyimleri, fakirlikleriyle ve hayatlarını kazanabilmek için her tür işe açık olan kadınlı erkekli bir grup insandı.

Karadenize kapağı atanların bir kısmı bir süre sonra İstanbul'da Aksaray'da bavul ticareti yapmaya devam ediyordu.

Kadınlar bedenlerini satarak para kazanırken, artık Türklerin zihinlerindeki Nataşa, parayı ver kadını al bir tipe dönüşmüştü çoktan.

Nerede Rus Çarlığı, neredeydi müziğe, edebiyata, dünya kültür hayatına damgasını vurmuş olan Ruslar?

Varsa yoksa, yoksullukla, sefillikle kılık değiştiren kimi belli kitlelerin yaşam kavgasının çizdiği yeni Rus imajıydı...

Israel'e geldiğimdeyse, ilk Rusları İbraniceyi öğrendiğim okulda tanıdım.

Kadınları çoğu kez tablo gibi güzellerdi. Giyimleriyse gerçekten, o döneme göre belki yirmi otuz yıl evvelin  modasını hatırlatır gibi idiyse de, bu insanlarda ilk göze çarpan şey azimleriydi.

Çoğu yıkılmış yuvaların insanlarıydı. Hep arkalarında birilerini bırakıp gelmişlerdi buraya.. Kimisi çocuklarını, kimisi anne babasını.. Bir çokları boşanmış kadınlar, tek başlarına çocuklarını büyüten annelerdi.

Ve çalışkandılar. Başarmak için herşeyi yapmaya hazır insanlar...

Komünizmin bu insanlardaki en büyük etkilerinden biri disiplindi.

Türkiye'de arkamda bıraktığım, Nataşa'ların ( ne yazık ki Türkiye'de Nataşa adı fahişe kelimesinin eş 

anmalısına dönüşmüştü) yerlerini burada, Ludmila'lar, Ala'lar, Olga'lar almıştı.

Aralarında çok tatlı insanlar olduğu gibi kimileri de soğuktu.

Bugün Israel'de, eski Sovyetler Birliğinden gelen bir buçuk milyon Rus yaşıyor.

Bunlar, Israel'i kuran ilk ya da ikinci dönem Ruslardan farklılar.

Geçen zaman, bu insanları da değiştirmiş mutlaka.

İlk Ruslar sosyalistiler. İlk Ruslar Yiddiş konuşan, toprak işleyen insanlardı. Kibutzları kuranlardı.

Sonra gelen Ruslar, geçen zamanla, oranın genel nüfusuyla karışanlar oldular.

Siyonist olmaktan çok daha iyi bir hayat kurmak hayalleriyle geldiler.

Toprakta çalışmak değil, doktor, mühendis ve eğitmen olmak ilk rüyaları oldu.

Çok çalışkan oldukları açık..ilk aliya yapanlarla  son gelenler arasındaki ortak nokta sanırım azimli 

insanlar oluşları.

İlk aliya yaptıkları gün kendilerini kurtarmak için her işi yapmaya  hazır bu insanlar.

Matematik'te doktora sahibi olmaları merdiven silmeye bile hazır olmalarına engel değil.

Daha sonra bir okulun müdürlüğüne yükselene dek en zoruna katlanmaya devam ediyorlar.

Aralarında dayanışma büyük.

Birbirlerini desteklemeyi biliyorlar.

Bugün, İsrael'de çok büyük bir yol adılar bir çoğu.

Okumuş insanlar, gerçekten kaliteli müziği tanıyan, sanata yatkın kişiler Ruslar.

Ve hepsine bir ağızdan Ruslar deseler de, onların arasında yüz binlercesi, Ukraynalı, kimileri Kazak 

Rusları, kimileri Latvia'dan, bazıları Litvanyalı ve bir çokları da Belarus'tan...

Bilmeyen ve tanımayan içinse hepsi aynı. Çünkü hepsi Rusça konuşuyor, çoğu vodka seviyor..

Ve hepsinin aksanları aynı...

Dün gece, yeniden Tel Aviv'in merkezinde binlerce insan toplandı.

Rusya'nın, özgür bir ülkeyi istilasına karşı  seslerini duyurmak için.

Aralarında, Ukraynalılar, Ruslar ve diğerleri, hepsi aynı şey için biraradaydılar.

Çocuklar, kadınlar ölmesin..insanlar evlerine dönsünler diye. Savaş olmasın diye..

Tüm insanlığın yarınını tehlike altına alan geniş çaplı bir çatışmaya karşı herkesin aynı hisleri taşıdığı  açık.. Dilerim Tanrı'dan çok fazla insan ölmeden bu krizi sonlandırmayı başarsın insanlar.


25 Şubat 2022 Cuma

Yeni dünya düzeni

                         

Dinin, ülke sınırlarının, paranın insanları ayırmadığı bir dünya hayal etmişti John Lennon.
1971'de çıkardığı aynı adlı albümüyle dünyada en çok ses getiren yapıtların başını çeken "Imagine"'ın yayınlanmasından sekiz yıl sonra, New York'taki evinin yakınlarında, aklını yitirmiş bir hayranı tarafından öldürüldüğünde 41 yaşındaydı Lennon.
Japon asıllı eşiyle birlikte çıkardıkları bu şarkının, o dönem insanlarına verdiği mesaj, sevgiyi, barışı, huzuru, eşitliği içeriyordu. İki farklı kültürün, iki çok farklı ülke insanının sevgi dünyasının, beraberliklerinin bir yansımasıydı belki bu melodi, bu sözler.
Bir İngiliz ve bir Japon kurdukları tek bir dünya içinden sesleniyorlardı insanlara.
Bugüne dek barış için dua eden insanların hayallerinde o şarkıdaki huzur dolu hayat...
Tarihin ilk sayfalarından bugünlere bitmeyen savaşların acısını en çok yaşayanlarsa çocuk, kadın ve diğer masumlar.
Bir kişinin kararı milyonlarca insanın yaşamlarıni bir günde değiştiriyor!

...................................


İki gündür, heryerde paylaşılan bu video'yu seyrederken insanın göz yaşlarını tutabilmesi imkansız. Ukraynalı babanın kızından ayrılış anları...
Putin sarayında günlük hayatına kaldığı yerden devam ederken, emrindeki askerler ölmeye ve öldürmeye gidiyorlar.
Amerika'nın Ortadoğudan askerlerini çektiği gün başlayan yeni bir süreç söz konusu. Amerika, Trump döneminden, artık eski görevini terk ettiğinin işaretlerini vermişti. Amerika artık kimse için kendini feda etmeyecekti. Bu da artık dünya liderliğini terk eden, yeni bir Amerika'nın işaretiydi.
Joe Biden'in sadece Ukrayna'daki siviller için duyduğu üzüntüyü belirtmekle kalan konuşması, Batı'nın  sert sözlerle çıktığı demeçlerin ötesinde şimdilik sadece yaptırımlarla Putin'i korkutmaya çalışması da bu yeni dünya düzeninin habercisi gibi. Bu mesajın doğuda Rusya, İran ve Çin tarafından nasıl algılandığını ileride  göreceğiz.
Şimdilik Putin sanırım yaptırımlardan korkmuş olsaydı Ukrayna'ya askerlerini sokmazdı.
Bu çekimser duruşun bozduğu dengeler dünyada yepyeni ve daha zor savaşların önünü açmaz umarım.
 



Dün dünya yepyeni bir tarihe uyandı

Ukrayna'da olanları seyredeyoruz iki gündür. Kiev'i Kharkıv'i.

Rus uçaklarının bombalamaya başladığı şehirler ekranlarda.

Hep kendi kendime sivillerle işleri olamaz diyerek, masum insanların zarar görmemesini ümit ettim.

Ancak bir savaşın masumlara zarar vermediğini nerede gördüm?

Daha ilk gün, ilk saatler, ve sanki Ukrayna bir çırpıda teslim gibi...

Bir rodan'ın ellerinde herşey....

Putin'in işi çok kolay görünüyor.

Ne Avrupa, ne Amerika bu işe direk olarak karışmaya niyetli değil.

O zaten bunu biliyordu.

Dumanlar yükseliyor Ukrayna'dan.

Tek istedikleri dünyaya açılmak...batılılaşmak, demokrasi ve özgürlüktü.

Şimdiyse insanlar evlerini, şehirlerini terkediyor

Metrolarda yatıp uyuyorlar...... bombardımanlardan zarar görmemek için.

Ya çocuklar ne biliyor, ne anlıyorlar?

Daha dünyaya dün gelen bir varlık, bir anda etrafını saran ateş çemberini gördüğünde neler hissediyor? 

Korku tabii.. Büyük bir korku

Belarus sınırında bir şehri seyrediyoruz... Kharkiv. Başından yaralı yaşlı bir kadın, çaresiz.

Rus askerleri, Belarus sınırından Ukrayna'yı işgal ediyorlardı dün.

Bir günde kocaman bir ülkenin sınırlarını elini kolunu sallaya sallaya işgal eden bir lideri izliyor dünya.

Belarus'u çoktan işgal etmiş zaten... Rus askerleri bu sınırdan geçiyor. 

Dünya, Putin'in kişisel hesaplarının arkasında, milyonların bir günden diğerine altüst olan hayatlarını

canlı yayında seyrediyor.

Halbuki ne Ukraynalılar, ne Ruslar hakkedIyor bu duruma düşmeyi..

Savaşa karşı gelen insanlar tutuklanıyor Rusya'da.

Onlar bu savaşa ne diyorlar,?

Ukraynalılar ve Ruslar kardeş halk değiller mi? Neden birbirlerini öldürmek istesinler?

İki slav halkı, iki hıristiyan, iki ortak kültür bu insanlar..

Aynı isimleri taşıyorlar..Vladimir, Slava ya da Svetlana..

Aynı dili konuşuyorlar.

Okul sıralarında tanışsalar en iyi dost olabilecek gençlerin ellerine silah verip birbirlerini vurduruyorlar.

Dünya bir defa daha tarih yazıyor.

Barışı, huzuru ve dengeleri arayan Avrupa'nın kaderi U Turn yapar gibi.

Yeniden tehlike çanları, yeniden işgal ve yeni hesaplar.

Ukrayna'dan sonra, sıra kimde soruları gündeme gelecek mi birazdan?

Bundan çıkacak sonuçların getireceği yeni koşullar dünyayı nasıl değiştirecek?

Putin'e yeşil ışığı yakan, Joe Biden gibi bir Amerikan Liderinin zayıf duruşumudur?

Putin meydanı boş bulmuş mahallenin muhtarının kim hatırlatır gibi herkese.

Tüm güzel rüyaların bir sonu gibi bunlar.

Doğu blokunun Avrupa'yla ortak bir gelecek rüyasının sonunda olduğumuzu çok yakında anlayacağız.

Kısacası dün dünya yepyeni bir tarihe uyandı!!!


24 Şubat 2022 Perşembe

Barbra Streisand güzel günlerin ümidiyle söylüyordu.."Happy days are here again!"

 


Geçmişten bugüne en sevdiğim bayan şarkıcı kim diye düşünsem? Ya da cinsiyeti kesinlikle farketmeden aynı soruyu tekrar genel olarak sorsam kendime; " En sevdiğim şarkıcı kimdir?"diye.

Öncelikle aklıma sadece bir tek isim değil, bir kaç insan gelir mutlaka. Mesela Whitney Houston, ya da Celine Dion ve başkaları... Kısaca bir çok müzisyeni dinlemekten hoşlansam da benim için bir dönemime gerçek anlamda imzasını atmış bir şarkıcı varsa o da Barbra Streisand'dır.

İstanbul'un dar sokaklarının arasına sıkışmış bir cadde üzerindeki evinde kendi halinde yaşayan bir genç kız olarak, Barbra Streisand'ı sürekli dinlemeye başladığım günlerde, Streisand çok uzun yıllardan beri, Broadway'in en aranılan, en parlak yıldızı olmasının dışında Hollywood'da da son derece ses getirmiş filmlere çoktan imzasını atmış bir sanatçıydı.

Funny Girl (1968), Holly Dolly (1968) ve özellikle The way we were (1973) Robert Redford'la onu ekranlara taşıdığından bugünlere dek çevrilmiş en romantik filmlerden biri olmasının dışında, filmin aynı adlı bestesi bugüne dek tüm zamanların en sevilenler listesinde olmaya devam ediyor.

Daha sonraki yapıtlarıyla da her zaman adından bahsedilen biri oldu Streisand. Benim için en aklımda kalanlar, Funny Girl dışında, 1983'te çevirdiği Yentl. Her ne kadar filmi kendimce çok beğenmemiş olsam da, filmin içinde baştan sona yer alan şarkıların tılsımı yine fikrimce tartışılmazdı.

Ve, "The Prince of Tides" ( Dalgaların Prensi )... Bu filmin getirdiği atmosfer'den son derece büyülenmiştim. Nick Nolte ve Barbra Streisand'ın başarılı oyunculuklarıyla unutulmaz bir filmdi bu.

Birbirinden tamamen farklı bir geçmişten gelen iki insan...katolik, dindar bir aileden gelen, eski bir rugby oyuncusu ( Nick Nolte )  ile New York'taki sosyetenin içinde yaşayan Yahudi psikiatrist ( Barbra Streisand )'in hasta doktor ilişkisiyle başlayan ve  zamanla aralarında oluşan yakınlık. Profesyonel bir ilişkiyle başlayıp duygusal boşlukların birbirine yaklaştırdığı bir erkek ve bir kadın...

Filmin sahneleri ve müziği muhteşemdi.

Bütün bunlara nasıl mı geldim. Çok basit. Geçen gece You Tube'ta,  Barbra Streisand'ın 1986'da Malibu'da ( Güney California) 'daki çiftliğinde verdiği özel konser çıktı karşıma.

Bu konserle ilgili verilen haberleri hatırladım. O zamanlar 18 yaşımda idim.

Onun kadar yetenekli, kendini kanıtlamış bir şarkıcı, oyuncu, yönetmen, prodüktör ve yapımcının, uzun seneler, performans korkusu yüzünden hiç konser vermemiş olduğundan bahsedilmsti. 

Sonunda korkusunu yenerek, milyonların karşısında yeniden sahne almıştı bu büyük sanatçı.

Televizyon'da yer alan kısacık görüntülerde, Streisand yemyeşil bir bahçenin ortasında, hafif spotlarla aydınlatılmış ağaçların altında kurulu sahnede, bembeyaz elbisesiyle seçkin bir topluluğun önünde ve ekranlarda onu dinleyen  milyonların karşısında söylüyordu.

İlk günlerinden beri hep "çikrin kız" olarak tanınmış olan bu kadın o gece son derece güzel duruyordu.

Yüksek bir taburenin kenarına iliştiği şekilde, "Evergreen" şarkısı dudaklarından dökülürken o gecenin büyüsünü sanki aynı ortamın içinde bulunmuş kadar yaşadığımı hissetmiştim.

Bu konseri,  tüm korkularına, tüm endişelerine rağmen gerçekleştirmesinin esas sebebinin Streisand'in daha iyi bir dünya, daha iyi bir gelecek için hissettiği kaygılar oldugu söylendi. O gece toplanan parayı yıldız  İnsan Hakları ve Çevrecilik için bağışlamıştı.

Dünyanın geleceğinden duyduğu endişesini seneler evvel dile getiren Hollywood'un liberal, demokrat kadınları arasında yer alan ve  reformist yahudiliği savunan ( bence dini reforme etmek hiç fena fikir değil :) ) Streisand'ın, geçen akşam karşıma çıkan şarkıdaki sözleri beni bir kez daha etkiledi.

1986'dan çok uzun seneler geçti. O dönem aslında Soğuk Savaşın bitimine doğru gidilen, belki de bugünden daha rahat bir dönemdi.

"Happy Days are here again".... Mutlu günler yeniden buradalar şarkısını seslendirmeden evvel söylediği sözlerde;  Sarkının sözlerini tekrarlarken; " çok yakın bir zamanda, hem ülkesi hem yaşadığımız dünya için, her kelimenin gerçek olduğu günleri görmenin " umudundan bahsediyordu... Yaklaşık 36 yıl evvel...

Bu sabah, Avrupa'nın doğu sınırlarında tanklar bir ülkeyi istila ediyor yeniden. 

Rusya Ukrayna'ya büyük çaplı bir kuşatma başlatmış.

Dünyamızın geleceğini bir kez daha tehlikeye atan günler kapıda.

Streisand'ın hayallerinin gerçek olacağı günlerse sadece rüyalarda kalacaklar gibi. Barış dolu bir dünya 

istedik. Bunu bize fazla gördüler.

İki kardeşin bile birbirini anlayamadığı bir dünyada süper güçlerin barış getirmelerini bekliyoruz.

Tarihse bilindiği üzere sadece tekerrürden ibaret.

23 Şubat 2022 Çarşamba

Herzog, ne işin var Türkiye'de?

Israel Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetlisi olarak bu ülkeyi Mart ayında ziyaret etmesi bekleniyor.

Tabi uzun senelerdir iki ülke arasında devam eden gerginlikler, Türk mediasının şişirdiği anti propaganda sonucunda,  birden yeniden ısınan bu politik ortamı benimsemeyen çok fazla insan var. Sadece sağcı Türkler değil, oldum olası Israel düşmanı olan, kendini anti-emperyalist, anti-Amerikan, anti-Israel,  anti faşist ve devrimci sol olarak niteleyen grup ta bunların içinde.

Bir diğeri ismi DEV-GENÇ olan bu örgütü, 80 öncesi Sağ-Sol çatışmaları içinde  aldığı rolden  anımsamak mümkün.

Bana kalırsa Erdoğan Türkiyesine Israel'in yaklaşmasının  bize fazda getireceği bir durum göremiyorum. Bu adamın son 10 yıldır Israel'e karşı olan politikalarını bir anda unutmak, silip atmak ve böyle bir lidere güvenip yeni antlaşmalar yapmak büyük bir soru işaretidir bence.

Bu yüzden bize A'dan Z'ye her grubun ayrı ayrı dış bilediği bu ülkeyi ziyaretine ben de karşıyım!!

Herzog, ne işin var Türkiye'de?