Hayatımda beni gerçekten etkilemiş bir söz Anne Frank'a ait olan ; "Bütün herşeye rağmen, insanların gerçekten iyi kalpli olduklarına inanıyorum!" sözüdür.
12 yaşındaki Anne Frank bu cümleyi, kırmızı kaplı, ekose günlüğünün sayfalarına, 15 Temmuz 1944 tarihinde yazmış. Nazilerin, Anne Frank ve ailesini Amsterdam'daki saklandıkları gizli bölmeye yaptıkları baskın sonucu tutuklayıp, konsantrasyon kamplarına göndermelerinden 10 gün evvel.....
Yaşadığı ve gördüğü kötlüklere, insanlığın acımasızlığına inat Anne Frank dünyaya yine de iyimser bakmayı tercih etmiş. Belki de bu şekilde cesaretini ve umudunu koruyabilmişti. Sanırım karakterinin onu ayakta tutan bir yönüydü bu. Daha sadece hayatının çok başlarında olan bir çocuğun gerçekleri, en açık ve güzel şekilde reddedişiydi bu cümle. Kötülüğün karşısında kayıtsız kalan insana karşı bir duruştu bu!
Savaşın bitmesine çok az bir zaman kala, kendisinden üç yaş büyük olan ablası Margot'yla, birlikte getirildikleri Bergen Belsen toplama kampında, bakımsızlık, soğuk ve pislik yüzünden yakalandıkları tifo'dan öldüklerinde Anne Frank 15 yaşındaydı. Sadece, bir sene evvel yazdığı, " iyiliğe " yenik düşen bir genç kızdı Anne Frank....Geçerli en ufak bir mazeret bile olmadan, milyonların hayatlarına son verenlerin kaderlerini değiştirdikleri insanlardan sadece biriydi o. Diğer bir çoğundan tek farkı yaşadıklarının "bir kısmını" kaleme almış olmasıydı.
............................................
İnsanın iyi olduğuna inanmak bana bazen aptalca geliyor. Her ne kadar kendimi insanları genelleme yapmadan değerlendirmeye adadıysam da, kimi gördüklerim, okuduğum tarih, yeryüzünde var olan güncel gerçekler ve insanlığın bu hayati yaşayış ve yönetiş şekli....menfaatlerin doğurduğu eşitsizlikler ve çok zaman insanların bir çok haklı gerçekleri görmeği reddedişleri, bile bile yapılan kötülüklere tepkisiz duran insanlığın yarattığı bu evrende Anne Frank gibi konuşmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyorum.
Geçen gün bir video klibi çıktı karşıma. Bir tanıdığımın Whatsapp'tan gönderdiği video'yu seyrederken kayıtsız kalmak mümkün değildi.
Bu videoyu, toplumun kötülüğüne isyan eden bir anne çekmiş. "Cüce" olan oğlunun okuldaki çocuklar tarafından bir çok kereler dalgaya alınması yüzünden yaşadığı travmayı, toplumun onda yarattığı kırgınlığı ve göz yaşlarını filme alırken annenin de nasıl bir isyan ve kızgınlık içinde olduğu duyuluyordu. Farklı oldukları için, toplum tarafından itilen, acı çektirilen çocukların hislerine sadece bir örnekti bu insan. Bu video bir yıl evvel sanırım Avustralya'da çok ses getirmiş. Günler içinde 23 milyon kişinin izlemiş olduğu bu çekimde, yaşadığı ayrımcılık yüzünden acı çeken bir çocuğun çığlığı duyuluyordu. Dünyanın her köşesinde farklı oldukları için yeterince acı çeken milyonlardan sadece biri.
İnsan yüzyıllar boyu değişmeyi beceremedi. İnsan denen varlık hala daha insanlaşamadı.
Birilerini bugüne dek anlamayı başaramayan insanın sorununun aslında anlayış değil içindeki temel iç güdü olduğunu düşünüyorum.
Yoksa neden sistem otomatik olarak kötülüleri elemiyor? Neden sistem kendi içinde oluşan bu unsurlarla "yeterince" mücadele etmiyor? Neden yetkili insanlar çocukları daha çok küçük yaştan, zayıfı ezmek yerine korumak için yönlendirmiyor? Neden sistem güçlüyü kolluyor??
Dün eşim oğlumun okulunda yaşadığı çok küçük ama bence önemli olan ( buna benzer ) bir olayı bana (!) gülümseyerek anlattı.
Gal'i okuldan biraz daha erken almak için arabayla kapıda beklerken, ileride küçük sınıflardan, 10 yaşlarında kızlar bekliyorlarmış.. Gal bahçe kapısından çıkıp arabaya doğru yürüdüğünde çocuklar onun yürüyüşündeki savrukluğun farkına varırken, aralarından bir tanesi arkasından onun gibi yürüyerek gülmeye başlamış. Tabii bu diğerlerini de epey eğlendirmiş. Eşim, Gal'in onları görmediğini, çocuklarınsa yeterince küçük olduklarını ve bunun sadece bir anlık bir olay olduğunu söyledi. Olay ne kadar küçükte olsa, ben eşimin yerinde olsaydım, arabadan çıkıp o küçük çocukların yanlarına gidip, onlara sadece farklı bir insana gülmenin ne derece kırıcı olabileceğini " iyilikle" anlatmaya çalışırdım. Bazen çocuklara doğruları göstermek zorundasınız. Eğer büyükler çocukları eğitmezlerse bu insanlar doğru ve yanlışı birbirinden nasıl ayırt edecekler?
Dünyanın her tarafında, okullarda bol bol matematik, kimya, fizik, felsefe vs okutuluyor. Halbuki çocuklara önce insan olmayı öğretmek gerekiyor. Hayatla ilgili bilgiler hep lafta. Bazı şeyler çok yüzeysel. Belli ahlak kuralları evde ya da okulda bir şekilde öğretilselerde demek ki bu konuda olan eğitim yeterli değil.
Çocuklara insan olmayı öğretmiyor kimse. Farklıları kabul etmeyi de ( yeterince ) öğretmiyorlar.
Yaşadığımız toplumda var olan farklı kategorideki insanlar hakkında çok daha fazla eğitim verilse, çocuklar çok daha bilinçli davranmayı öğrenirler. Herkesin aynı olmadığını bilmeleri şart.
Bazı insanların diğerlerinden farklı olduklarını bildikleri zaman onlarla daha az dalga geçeceklerine eminim.
Ayrıca toplumlar güçlü insanlar yaratmak peşindeler. Bu yüzden kimse zayıfı gerçekten güçlendirmek için savaşmıyor. Çünkü amaç bu değil. Amaç doğanın verdiği seleksyonun devamını desteklemek. Yani bir kısım insanın diğerine karşı üstün olması gerekiyor. Herkesin kuvvetli olduğu bir dünya hayali yok kimsede. Birinin diğerinden üstün olması temeli üzerinde kurulmuş bir çark dönüyor.
Survival mode: temel iç güdü. Hayat güçlünün zayıfı yenmesi üzerinde kurulduğu için acımasız. Bu nedenden de farklı doğan çocuklar daha az şanslılar.
Belki geçmişe göre herşey çok daha insancıl ancak hala daha durum mukemmel olmaktan çok uzak bence!! En azından bu tip çocuklar için toplumsal şartlar kolay değil.
Bir anlamda insanın temelindeki o kuvvetlinin yanında yer almayı tercih eden iç güdüsü yeterince merhametli olmasını engelliyor. Ve bunu değiştirmek için çok fazla bir şey yapılmıyor!!
Batya R. Galanti