2020'de ilk alınan tedbirler, ilk kapatmalar ve ardından Koronanın ilk kez aşağıya çekildiği zamanlarda bir tanıdığımın sosyal medya'da; " Bye bye Corona!" diye bir başlık attığını anımsadım. Korona bize karşı başlattığı savaşı kaybederek, ellerini havaya kaldırmış ve teslim olmuştu. 😂
Ve derken bu işin bir meydan savaşı olmadığı belli oldu. Korona savaşı kaybeden düşmanın imzaladığı ateşkese uymuyordu 😡. Bir kez daha yayılıyordu. 2021'in başlarında, ocak ayında ilk aşılar başladığı zaman, ümitler de çiçek açtılar yeniden.. Bu kez çok daha umutluyduk. Uzmanlar Pfızer'in virüs'e karşı kesinlikle etkili olduğundan emindiler.
Aradan aylar geçti. Israel dünyada nüfusuna oranla en fazla aşı yapılan ülke oldu. 60 yaşın üzerindeki nüfusun yüzde doksanı aşılandıktan sonra, geçtiğimiz haftalarda hastalanan hasta sayısı sıfırlanınca, artık kapalı yerler de dahil olmak üzere maskelerin tamamen bırakılması gündeme geldi. Artık hiç bir ortamda maske takmamaya başladık. Sadece iki hafta önce!
Artık halkın Covid'e karşı toplu bağışıklık geliştirdiği söyleniyordu. Ve ilk kez Amerika'da da durumun biraz daha iyiye gittiği gözlemlenirken, yapılan aşılarla yavaş yavaş durumun toparlanmaya doğru gidiyor olma ihtimali sevindiriyordu. Hatta Fransa'da da yeniden kafeler açılıyordu.
Fakat yurt dışı seyahatler yeniden başlayınca ilk acabalar kafamda çakmaya başlarken bende yine de artık pek Koronayı düşünmek istemiyordum.
Bir ülkenin baştan aşağı herkesi aşılaması Corona'dan daha çabuk kurtulma şansını arttırsa da epideminin bittiği garantisini vermiyor. Ve işte bir kaç günde yeniden yayılan bir virüs var. Corona'nın Hindistan orijinli varianti Delta! Hatta geçen gün başka bir Delta daha çıkmış bile, o da Delta +' muş!!
Tüm dünya'da bu virüs kontrol altına alınmadığı sürece, her devletin yapması gereken şey, çok gerekmedikçe insanlara yurt dışına gitmelerine şimdilik izin vermemek olmalıdır.
Seyahatler en büyük sorun. Bu şekilde yeni variantları ülkeye sokacak bin tane yeni hastanın hangisini doğru dürüst denetleyecekler? Bazı şeyler sadece tavsiyeyle, öneriyle kaldığında kimse önerileri dinlemiyor.
Ve dünyanın en fazla aşı yapıldığı bu ülkede şu an virüs bir anda yeniden yayılmaya başladı. Aşılı olan kişilerde genelde hafif geçse de kimi ağır hastalar da bekleniyor.
Sonuçta yeniden olası bir salgınla tekrardan karşı karşıyayız?
Çünkü 12-16 yaş grubu çocuklar şimdiye dek aşılanmadıkları için, nüfusun içinde hala belli bir kısım insan asıya karşı oldukları için, bir çok insanın asi oldukları halde Delta variant' ına karşı yeterli bağışıklıkları olmadığı için. Derken, virüs dünyada durdurulmadıkça yeni yepyeni variantların önlerine geçilmesi mümkün olmuyor. Ve aşı yeni variyantları durdurmayabiliyor!
Batya
22 Haziran 2021 Salı
Israel Batılı anlamda laik olmayan bir demokrasidir
Geçtiğimiz aylarda Israel'in Raanana kentindeki bir okulda yaşanan bir olay aynı günlerde Israel basınına yansıdı. Sabah saatlerinde her zamanki gibi okula gelen bir kaç genç kız giydikleri şortların gereğinden fazla kısa olması yüzünden okulun yönetim odasında bekletilip sınıfa alınmamışlar....
Bu olayı izleyen günlerde bu genç kızlar sosyal medyayı da kullanarak okul yönetmenliğine karşı savaş açtılar... Ve kısa bir sürede sadece kendi okullarının bu tutumuna karşı değil tüm Israel'deki laik okulları da kapsayan bir akım başlattılar. Bütün Israel'de kızlar okula kısacık şortlarla gelerek kendilerine karşı yapıldığını iddia ettikleri baskıyı protesto ettiler.. ( Ve sonunda da istediklerini almayı da başardılar)
Ben ilkokul'da nefret ettiğim siyah önlükten sonra ortaokul ve lise'de de yine öyle pek bayılmadığım bir üniformayı üzerimde taşımak zorunda idim. Bizim için belirlenen yönetmelikteki kurallara göre bu üniformayı ister istemez giymek zorundaydık. Okul içinde belirlenen disiplin bunu gerektiriyordu. (Gerçi son sene etek dışında hiç bir şey pek okula ait değildi üzerimde..)
Geçtiğimiz hafta Israel'deki bu olay üzerine France24 haber kanalında bir haber programına rastladım..
" Israelli genç kızların şort savaşı " başlağıyıla verilen programda genel olarak Israel'in modern toplum yaşayışının dinci akımların ne kadar etkisinde olduğunu soruşturmuşlar.
Genç kızların okula başkaldırılarıyla ilgili olay buradaki dindar akımlar ve modern gruplar arasındaki çatışmayla ilişkilendirilmeye çalışılmış gibiyse de sonuçta haberin kendisinde de okul müdürüyle yaptıkları röportajda , şort üzerindeki tartışmanın "dindarlıkla" hiç bir ilgisi olmadığı açıkça söylendi.. Olay sadece okul disipliniyle ilgiliydi..
Diğer taraftan; Evet Israel bir Batı ülkesi değildir. Bu doğru. Israel Avrupa'nın bildiği ve tanıdığı türde
Peki illede Batılılığı bir standart kabul etmek acaba ne kadar doğrudur?
Batı kendi kurduğu düzeni ideal görüyor olabilir. ( Bir çok yönüyle öyle bile olsa ) Ya da Batı belli anlamda kendi yaşam normlarını giyim, davranış, müzik ve bir çok değerlerini dünya kültürüne yaymış ve kabul ettirmiş olsa da dünya'da Batı kültürünün yanında çok farklı kültürler ve farklı farklı değerler daha vardır. Örneğin Japonların, Korelilerin, Hintlilerin Batı'dan etkilenmiş kimi tarafları olsa da yaşam tarzları tamamen kendilerine özgüdür.
Bunu neden söylüyorum, haberde Israel'de belli bir kesim tamamen "Batılılaşmışken " bir diğer kesim çok farklı bir yaşam sürüyor şeklinde bir anlatım vardı..
Israel'de "Batılılaşmışlık" diye bir şey yoktur. Öncelikle Israel'de tam bir kültür salatası vardır.
Örneğin bir yandan Israel halkinin önemli bir bölümü moderndir ama bununla birlikte toplumda farklı seviyelerde dindarlar vardır.. Israel'e Batı'dan gelen kocaman bir nüfus olduğu gibi ( ki bunlar Batı standartlarını Israel'e taşıyan kesimdir ) , Arap ülkelerden gelen azımsanmayacak büyüklükte bir kitle daha vardır. Rus Kültürü ve bilimum farklı alışkanlıklar da bu toplumun mozaiğini oluştururlar.
Arada çekimlerde gösterilen ultraortodokslar her ne kadar Israel toplumundan klasik bir örnek gibi verilmişse de sokakta liberal tarzda bir kadının rahatça yürüyemeyeceği belki de tek yer olan Mea Shearim'den yansıtılanlar Israel kadınlarının genel yaşamını gözler önüne sermemektedir; o da ayrı bir nokta.
Israel'de Batılı anlamda bir laiklik mevcutmudur peki? Hayır! çünkü Batı'da 18. yüzyıl Fransız İhtilaliyle birlikte çok köklü bir devrim söz konusu olmuştur. Fransız İhtilaliyle birlikte , o günlere kadar öncelikli bir konumda olup halkı yöneten merciilerden biri olan ve sahip olduğu imtiyazlara dayanarak toplum üstündeki gücünü kullanan kilisenin etkisini tamamen yok etmeyi hedefleyen yönetimlerle dini yüzde yüz politik arena'dan , sosyal hayattan silen Fransızlar için laikliğin anlamı gerçekten çok farklıdır..
Her ülke kendi tarihine göre, kendi geçmişine, geçirdiği sosyal aşamalara göre bugünkü konumuna gelmiştir. Fransızlara göre Laiklik cumhuriyetlerinin en birinci kurallarından biriyken Yahudiliği temel alarak kurulan Israel'in dine olan bakışı yüzde yüz farklıdır.
Çünkü Israel'in varolmasının, kuruluşunun en büyük nedeni " Yahudilere yuva olmak ve dindir!! Ve eğer bu özelliğini silerse, Israel Devleti geçerliliğini yitirir.
Ancak bununla birlikte Israel'i bilinen anlamdaki din ülkelerinden ayıran çok büyük bir fark vardır.. O da sahip olduğu " DEMOKRASİ " sidir.
Israel'de her insan dilediği gibi yaşamakta, dilediği gibi giyinmekte serbesttir..
Bu yüzden, her tip insan, her tip yaşam, her kesimden, her dusunceden insan bu ülke sınırları içinde varlığını sürdürmeğe devam edebilir. .Ultraortodoksların mahallesinde TV programı yapmak için direnecekseniz onlara uymak zorunda kalmakta bunun bir parçasıdır. Ya da, mesela benim gibi işinizin büyük ihtimalle hiç düşmeyeceğine inandığım bir mahalleden hayatınız boyunca geçmemek gibi bir seçiminiz de mevcuttur..
Raanana'daki okula bir plaj kıyafeti kısalığında şortlarla gitmek isteyen talebelere gelince, sanırım hala bilmedikleri, anlayamadıkları şeyler var diyorum ben.. Disiplini tamamen hiçe sayan bir öğrenim kurumunda okumanın o insana kimi değerleri öğretmekte zorlanacağı kesindir..
Bir başbakan nasıl sabah parlamento'ya dar bir şort ve brotelli bir bluzla gelemezse , bir avukatın duruşmaya yine şortla katılamayacak kadar resmi bir görevi varsa bir öğrencinin de okuduğu öğrenim kurumuna belli bir saygı çerçevesinde aklı başında bir kıyafetle gelmesini beklemek bence normal bir eğitimin doğal parçasıdır diye düşünüyorum.
Ve bu standartlar sadece kızlar için değil erkekler için de geçerlidir. Erkekler sadece hiç bir zaman bu kadar kısa şortlar giymeye kalkmamışlar sanırım..
Hayatta her insan istediği gibi yaşamalı fakat toplum içindeki kimi sınırları ve kuralları da unutmamak sosyal yaşantının doğal bir parçası olmalıdır diyorum..
Batya R. GALANTI
18 Haziran 2021 Cuma
Hamas her yerde!
Geçen ay bir anda Israelli Araplar ayaklandıklarında bu insanların bir şeyleri göze almalarında neyin etkisi olduğunu düşünmeye başladık. Birileri içeriden ve dışarıdan bu insanları alevlendiriyorlardı. Ve bu işin iç yüzünü anlamak gerekiyordu.
Bugün Israel'de yaşayan Arapların Israel topraklarında huzursuzluk çıkarmak , kıyameti koparmak ne derece işlerine gelir bilemem. Kuzey'de işsizliğin son bir iki senedir çok artışta olduğunu biliyorum. Ve bir o kadar asayiş sorunu var. Lod, Ramle , Yaffo ve Akko gibi şehirler, Israelín en fazla cinayet işlenen şehirleri. Bu şehirlerde mafyanın dilediği gibi hareket ettiğini, polisin etkisiz kaldığını biliyoruz.
Ancak bu bölgede yine de yaşam standardının en yüksek olduğu, hayatlarının yine de en garantide olduğu ülke Israeldir. Sağlık standartları bölgedeki diğer ülkelerle mukayese bile edilemez.
Bu Israel'deki Arapların ekonomik ve sosyal hiç bir sorunları olmadığını göstermiyor mutlaka. Ancak sokaklara çıkıp insanların boğazlarını kesmek için, kudurmaları için de iyice delirmiş olmaları gerekiyor.
Batı Şeria'da Abu Mazen ve Israelín iktidardan zorla uzak tutmaya çalıştıkları terörist Hamas burada iktidara gelmek için savaşırken, Abu Mazen'e karşı, İslamcı felsefesi ve halkın içinde odakladığı terör yuvalarına verdiği desteğiyle gittikçe daha da güçlenen bir Hamas var! Ve Hamasın etkisi bugün bir anlamda Israelli Arapların üzerinde de kendini gösterir gibi.
İşin ilginç tarafı, yalan, dolan ve çalmakla milyonlarca dolarlık servet üzerine oturan Abbasí'ı artık Ramallah'taki Saray'ından atmak isteyen Filistinliler'in Abbas yerine seçtikleri ikinci seçeneğin onlar için daha iyi bir gelecek getireceğini umut etmeleri ne kadar aptalca. Gazze'deki kardeşlerine hayatı zehir eden bir başka hırsız, bir başka despot, bir diğer dolar milyonerinden, bir teroristten ne umut ediyor olabilirler?
Lod Şehrindeki yağmalamalarda buradaki gençlerin beyinlerini zehirliyenlerden biri sosyal medya'da açıkça yaptığı konuşmaları yayınlanan bir cami imamı.
Bu sahsın en son Facebook paylaşımı görülmeğe değer bir video klibi olmalı.
Zamanında yakalanarak yaka paça götürülmeyen bir uğursuzun son paylaşımında, iki güvenlik görevlisinin nasıl boğazlarının kesilip yakıldığının görüntüleri vardı deniyor. Ve adam inananlara bunu yapmalarını telkin ediyor!
Sokaklara çıkıp Yahudilerin boğazların kesin diye kışkırtan bir din adamı bu dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğunu hatırlatıyor insana. Yeryüzünde inananlarına böylesi fikirler sokan din adamları olması korkunç. Zaten yüzüne bakmaktan bile korkacağınız bu insan kendince Tanrıya hizmet ettiğini zanneden bir şeytan mutlaka.
Son bir haftadır Gazze'den atılan yangın balonları ekili alanlarda yangınlar çıkarmaya devam ediyor.
Israelín uyarılarına rağmen bildiğinin dışına çıkmayan teröristlere karşı son bir iki gündür Israel de bu kez Gazze'de Hamas'ı yeniden hedef aldı.
Arada Kahire'de devam eden görüşmeler eğer bir sonuca bağlanmazlarsa iki tarafın çok istemediği çatışmalar yeniden başlayabilir deniyor.
Hamasín elindeki askerlerin cesetlerinin iadesi için Kahire'deki görüşmelere giden Israelli diplomatlar , askerlerin cesetlerine karşılık Gazze'den Israel'e olan geçiş noktalarının yeniden açılması dışında, balıkçıların avlanabilecekleri mesafe üzerine antlaşmaya varmaları gerekiyor. Ve şimdilik bu antlaşma görünürde elde edilememiş gibi.
Israel'in Filistinlilere getirdiği av yasağının sebebi Hamas'ın Gazze'deki limana İran'dan gelen silahları depolaması. Herşey güvenlik kaygıları yüzünden çıkmaza girerken, Katar'dan gelen paranın kimin eliyle halka ulaştırılacağı da ayrıca başka bir sorun. Israelin artık Hamas'ın silahlanmasını durdurmaya son vermek istediği açık.
Bati Seria'daki halkın hala kendi refahları yerine silahlara giden paraları görmezden gelerek hamas'a oy vermeyi dusunebilmelerini anlamak mumkun degildir. Bu da bu bölgenin karanlık bir başka gerçeği gibi. Ellerinde farklı kartlarla oynayan başka oyuncular olmuyor hiç bir zaman. Bildikleri yol hep aynı sanki!!
Batya
17 Haziran 2021 Perşembe
Klasik müzikle tanışmak.
Klasik müzik dedikleri zaman ilk aklıma gelen Türkiye'de 1980'lerde yayınlanan bir klasik müzik programıdır .
Pazar sabahının daha ilk saatlerinden, ertesi gün başlayacak olan haftanın bunalımını yavaş yavaş hissettiğim, oturma odamızın yarı karanlık, o monoton ortamının içinde beni pek cezbetmeyen bir televizyon programı hatırlıyorum. Haftada sadece bir kez yayınlanan yaklaşık bir saatlik bir programdı bu.
Babamın en büyük zevki olan, pazar sabahı ailece yediğimiz kahvaltıyı kendi elleriyle bize hazırlamasının ardından, günün o ilk öğünün bitişiyle hep birlikte toparladığımız masayı düzeltip, herşeyi yerine koymamızla halının üzerine atlamamın ardından Hikmet Şimşek' in saatinin geldiğini görünce her defasında tekrardan hayal kırıklığına uğrardım.
Ne zaman yapacak bir şeyim yoksa ve televizyon seyredeceksem halının üzerine uzanırdım. Nasıl olsa haftada bir yerlerde sürünerek ( ! ) temizlik yapan zavallı hizmetçi o halıları daha bir kaç gün evvel elinde yumruk yaptığı beziyle iyice silmiş olurdu. Ve İstanbul'un çamurlu sokaklarından eve girdiğimizde ayakkabıları, ayakkabı dolabında sakladığımız için de ayrıca her daim etraf tertemizdi. Kısacası, oturma odasında herkes kendi yerine oturduktan sonra, bir ben masanın altında, kocaman halının üzerine sereserpe yatar, avucuma yasladığım çenem ya da başım yorulana dek o şekilde tv seyrederdim.
Ve işte o zaman Hikmet Şimşek' in programı başlardı. Bu program cok ciddiydi. O zamanlarTürkiye'deherşey öyleydi. Adam bir şeyler anlatırdı gayet ciddi bir tavırla (!). Her defasında bir kompozitörün hayatını ve bir opera ya da operetin hikayesini dile getirirdi. Benimse zavallı adama adeta gıcığım vardı. Kendini beğenmiş gelirdi bana. Bu programın bana klasik müziği sevdirmesi pek mümkün görünmüyordu.
Hikmet Şimşek'in programında en çok yer verdiklerinden biri Alman orkestra şefi Herbert Von Karajan'dı. 1933'lerde kariyeri için Nazi Partisi üyeliğini seçen, dünyanın en ünlü klasik müzik şeflerinden biriydi Karajan. Nazi geçmişiyle bilinen kondüktör! 1930' larda Alman kökleri olmayanların ya da rejime muhalif olanların istihdam edilmedikleri günlerde Karajan bir çok rejim karşıtı müzik adamları gibi Almanyayı terketmeyi tercih etmemiş, kariyerinde ilerlemek için Nazi Partisine üye olmuştu! ( Karajan, Makedon kökleri olan bir aileden geliyordu ). Savaş sonrası kendisini bu konuda suçlayanlara, bu gerçeği reddetmiş olsa da ! Berlin Orkestrasının seslendireceği eserleri yönetecek olan adamın ( Karajan'nín ) siyah beyaz görüntüleri beni klasik müzikten sonuna kadar nefret ettirmediyse o da bir başarı idi. Bu böyle uzun bir süre devam etmişti.
Zaten bir de çocuk kafanızda muziplik, oyun ve gülmek peşinde olduğunuz yıllarda fazla ciddi, ağır şeyler size pek hitab etmiyor.
Kısaca, Hikmet Şimşek'in gün gelip, Danny Kaye'in Amerika'da çocuklara klasik müziği sevdirmek için hazırladığı o ilk show'u yayınladığı güne kadar bu programa neredeyse lanet okurdum.
Danny Kaye' in nota okumasını bile bilmediği halde ( Kendi söylemine göre ) kendine özgü stiliyle yönettiği orkestralarla insanları hem güldürürken bir taraftan da o tılsımlı müziği bazen amatör kulaklara, bazen küçük çocuklara taşıyan konserlerine tesadüf ettiğim zamanlar belki de alışkın olmadığım melodilerle ilk yakınlığım kurulmuştu.
Sevdiğiniz müziği belirleyen şey aile ortamında dinlediklerinizdir genelde.
Çevremde kimi tanıdıklarım klasik müzik dinlerlerdi. Onlar klasik müzik konserlerini de kaçırmazlardı. Ancak bizim evde çocukluğumun ilk yıllarında klasik müzik dinleme alışkanlığımız vardı dersem yalan olur.
Babamın en sevdiği müziysenler, Nat King Cole, Frank Sinatra ve Dean Martin'di. Bir de Julio vardi! Hangi Julio mu? Julio Iglesias tabii. Bize 500 sene evvel geldiğimiz eski vatanda bıraktığımız köklerimizi hatırlatıyordu o da! Hahahaa...
Fred Astaire'ín müziklerini ve filmleriniyse ezbere bilirlerdi bizimkiler. Kimi soft pop şarkılar, hafif Jazz'lar ve Rock and Roll evde kulağıma sık çalınan melodilerdi.
Bugün Danielle'le aramdaki en büyük fark benim kızımın sadece şimdiki müziklere ilgi duyması. Onu sadece kendi zamanın şarkıları cezbediyor. Bense kendi dönemim dışında, örneğin babamın dönemine ait melodileri de dinlerken, onun sevdiği müzisyenleri ben de seviyordum. Belki bu benim daha nostaljik yapımla ilintili bir durumdur.
Genç kızlığımda, akşamları salonun en sevdiğim köşesi'ndeki koltukların dibinde, yine kocaman el halılarının üzerlerinde , abajurun los ışığının altında ya okur ya da sınavlara çalışırdım.. Çoğu eski şarkılar, bazen 1950'ler 60 ya da 70'lere ait müzikler dinlerdim. ... saatlerce..
Klasik müzikse ilk kez ağbimin seçimi olmuştu bizde. 20 yaşlarında birden bir şekilde klasik müziğe merak salmıştı o. Bir zaman sonra klasik müzik evde sürekli duyulmaya başlamıştı. Hem de o bu müziği sonuna kadar açarak dinliyordu!
Beni bu müziğe ilk kez yaklaştıran, "Amadeus" filmi olmuştu.
Gelmiş geçmiş en büyük müzik dehalarından biri sayılan Mozart'ın hayatına "hayali bir pencereden" bakan , onun deli dolu, çocuksu kişiliğini perdeye mükemmel bir büyüyle taşıyan unutulmaz bir Hollywood yapımıydı; Amadeus!
Ünlü Çek yapımcı Milos Forman tarafından , 1984' te sinemaya uyarlanan bu drama, oynadığında çok ses getirmişti.
O dönemde 50 Uluslararası ödüle aday gösterilen ve bunlardan 40' tan fazlasını alan, 8 Oscar toplayan bu filmi seyrettiğimde sanki bir görüntü ve müzik şöleninden çıkmış gibi olmuştum. Filmin getirdiği başarıya rağmen gerçekçiliği açısındansa kimi tarihçileri çileden çıkarmışsa da Amadeus bugüne dek yapılan en iyi yüz film içinde imiş hala! .
Film tarihçileri neden çileden çıkarmıştı peki?
Antonio Salieri " Amadeus " 'ta Mozart'ı ölesiye kıskandığı için Mozart'ın ölümünü planlayan kişi olarak çizilmişti. Salieri'nin Mozart'ın dahiliği karşısında çileden çıkışıyla ölesiye kıskançlığının önü deliye döndürmesi üzerine kurulan ana temanın tarihi bir gerçekliği yokmuş!
Viyana'da, Kutsal İmparator II. Joseph'in sarayı'nda öğretmenlik yapan, 18. yüzyıl operasının gelişiminde büyük rolü olmuş, zamanın önemli bestecilerinden biri, orkestra şefi ve eğitmen olan Salieri'nin Mozart'ı öldürmeyi düşündüğü iddiasının tarihçilerce yalanlandığı çok kez yazıldı.
Aslında Peter Shaffer tarafından sinemaya uyarlanan Amadeus'u ilk kez sahneye koyan 19. yüzyıl oyun yazarı ve romancı Rus Alexander Pushkin olmuş. Pushkin Salieri'yle Mozart arasındaki rekabetten iyi bir drama yaratabileceğini düşünerek bir oyun yazmış. Ve ilk kez 1890'da bu oyunu sahneye koymuş.
Nikolai Korsakov ise daha sonra bu oyunu opera olarak bestelemiş. 1979 yılında ise Peter Shaffer, Londra Ulusal Tiyatrosu'nda bu oyunu sahnelediğinde yönetmen Milos Forman oyunun premier'inde bulunduğunda sahne'de gördüğü dramadan öyle etkilenmiş ki Shaffer'e oyunu sinemaya uyarlamayı teklif etmiş.
Filmin senaryo yazarı olan Peter Shaffer, senaryoyu yazmadan evvel Mozart hakkında çok geniş bir araştırma yapmış ve besteci hakkında bir çok şey okumuş. Bunlardan biri de Mozart'ın mektuplarıymış. Bu mektuplarda okuduğu Mozart, bir taraftan sekiz yaşlarındaki yaramaz bir çocuk gibi davranan diğer taraftan inanılmaz eserler üreten bir deha imiş gerçekten.
Kralın Sarayında eserlerini dinlemeye gelen aristokratlara özel konserler için çağrılan genç adam aynı sarayın yan odalarında masa altlarında yaramaz çocuklar gibi karısının peşinde koşup kahkahalar atan biriymiş Mozart. Sonuçta , Salieri'yle bu şekilde bir rekabet yaşadıkları belki doğru değilse de Mozart'ın kimi anlamda soytarı kılıklı bir dahi olduğu sanırım doğruymuş İşte Shaffer filminde bunu seyirciye yansıtmak istemiş.
Shaffer zaten Amadeus'un belgesel biyografi amacı taşımadığını da açıklamış.
Bu filmdeki, dönemin rengarenk giyimleri, kadınların saten elbiselerinin ihtişamı, göz dolduran mekanlar ve saraylarla bütünleşen Mozart'ın müziğinin kulakları her bir yandan kuşatışı hayatımda ilk defa bu tür müziğin insanda ne kadar farklı bir heyecan yarattığını farketmeme vesile oldu.
Amadeus'un ardından bu yapımı yeniden ve yeniden izledim ve biraz olsun Mozart'ın müziğini tanıdım.
Mozart'ın müzik tekniği, farklı stilleri özümsemedeki çabukluğu ve becerisiyle gelmiş geçmiş besteciler içinde en büyüklerinden biri olduğu söylenir bugüne dek. Böylesi bir müzik dehasının hayatını çok genç yaşta tam bir zavallı gibi bitirmesi ise çok acıdır.
Filmin sonu aklımdan hiç çıkmadı. Cenazesini bir akşam vakti alelade bir mezarlığa doğru götüren atlı arabayı takip eden ailesinden başka kimse yoktu orada. Siyah beze sarılı olduğu halde onu son kez kutsayan pederin duasının ardından toprağa atılan o insanın kimse için bir değeri yokmuş gibiydi öldüğünde.
İşte o son sahnede çalan Requiem ( Lacrimosa ) benim için unutulmaz bir kapanıştı.
Klasik müzik hala en çok dinlediğim müzik türü değilse de, zaman zaman beni dinlendirecek, yatıştıracak bir şey aradığımda kimi hafif klasik melodilerbeni farklı dünyalara taşırlar.
Geçenlerde yine kızımın arkadaşlarından biri bizdeydi. Hem de daha tadilatın orta yerindeyken. Her taraf alt üsttü. Arkadaşı sormuş bir saatlik bir zaman harcaması lazımmış, bize gelebilir mi diye! Dağınıklıktan rahatsız olmayacaksa neden olmasın dedik!
Arada Hassan da geldi.. Elinde yine düzeltmesi gerek bir şeyler için bir sürü malzemeyle. İlginç olan, artık Hassan'ın kapıyı vurmasıyla içeri girmesi bir oluyor. Ben dalga geçiyorum. " Evin gibi gir çık Hassan!" O da gülüyor.. bu kadar gün bir kahve bile ikram etmedin diye.
Hassan mutfakta yarım kalan bazı şeyleri tamamlarken, kızımla arkadaşı piyanonun başındalar. Arkadaşı bana YouTube'tan nasıl çalmayı öğrendiğini anlatıyor. Bugün YouTube sayesinde eğer biraz yeteneğiniz varsa ne arzu ediyorsanız öğrenebilmeniz mümkün. Ona kulaklarıma inanamadığımı söylüyorum. Mükemmel çalıyorsun! O an aklıma geliyor. Bu incecik, tatlı şirin genç bayanın Lod şehrinde oturduğunu hatırladım birden. Aslen Tiberias'ta doğup büyüyen, ve datiya yani ( dindar ) olan bu genç kız, Yüksek Öğrenimini yapmak için merkeze taşınmış. Özel çocuklara eğitim vermek için bu alanda öğrenim gören bu kızın gülüşünde, konuşmasında bambaşka bir şey var. Çok temiz kalpli bir insan olduğu her haliyle belli. Davranışları ve oturup kalkması seküler gençlere göre daha ölçülü ama herşeye rağmen fanatik bir dindar değil bu kız. Hatta hafif miniler dahi giyiniyor.
Bizde dindar bir yahudi kadın pantalon giyinmez Dindarlık derecesine, dini kendince yorumlamalalarına göre kimi dindar bayanlar tamamen uzun etekler giyinirken, kimileri bildiğimiz mini etekleri üzerlerine geçirip sokağa çıkmakta da kusur görmeyebiliyorlar. Bizim dinde çok farklı bakış ve dereceler var. Başlarını kapatışları da böyle. Kimisi hiç kapatmayabiliyor, kimileri farklı, farklı şapkalarla gezip, bazıları kendi saçlarını kökünden traşlayıp ( !) yerine peruk takarlar.
Danielle'ın arkadaşının inanç düzeyinin ne derece koyu, ne derece toleranslı olduğunu bilmiyorum. Zaman zaman kızımla gittiği konserlere bakarsam öyle çok koyu dindarlardan olmasa gerek.
Ancak her şeyden önemlisi yüzlerine baktığınızda içinizin hemen ısındığı insanlar vardır ya hani . Bu cici kız da öyle bir tip. Tam kendisine uygun da bir meslek seçmiş gibi. Sorunlu çocuklara öğretmenlik. Bu sene okulunu bitirecek. O an bütün bunlar saniyelerle aklımdan geçen şeyler. Lod şehrinde, kendisi gibi dindar başka iki genç bayanla tuttukları evde üniversiteyi bitirene kadar idare etmeye çalışıyorlarmış. Taa geçtiğimiz haftalarda hiç beklenmeyen olaylar patlak verene dek bir sorun yoktu. Bir gecede yağmalamalar başlayınca, kuzeyden gelen ailesi onu evinden almışlar. Etraf yatışana kadar ailesinin evinde kalmış.
Ağzımdan neredeyse çıkmak üzere olan soruydu: " Nasıl, Lod'ta durum sakin mi? Olylar başladığında ilk aklıma gelen şeylerden biri sendin!" demek istediysem de aynı anda aklıma Hassan geldi.. Hassan da Lod ta oturuyor, Ve ister istemez sustum, Hiç bir şey söylemedim.
Karşımda biri Yahudi bir diğeri Arap iki insan vardı. İkisini birbirinden ayıran şey neydi peki?
Lod şehri geçtiğimiz haftalarda olan karmaşadan en çok etkilenen şehirlerden bir tanesiydi. Ilk kez, Israel'in merkezinde olan bu şehirde böylesi bir saldırganlık ruhu eserken, yaşadığımız karmaşanın en zor tarafı nedir diye düşündüğümüzde, roketlerden daha çok moral bozan şeyin, bir gün öncesine kadar içimizde birbirimizle çalışıp beraber soluk aldığımız bir kısım insanın bir gecede birilerinin evlerini ateşe verecek kadar gözlerinin dönmesiydi.
Hassan'ın yanında bu konuyu açmamamın sebebi içimde bu genç adama duyduğum saygıydı mutlaka. Böyle zamanlarda tek istediğiniz kimseyle kişisel en ufak bir sorununuzun olmadığını hatırlamaktır. Hassan ve tüm normatif insanlarla neden sorun olsun?
Gazze çatışmaları sırasında Lod şehrindeki kimi Arap gençler Yahudilerin evlerine saldırdılar. Ortak mahallelerde, Yahudiler kapılarından mezuzalarını sökecek kadar korkuya kapıldılar. Bir gecede sanki 19. yüzyıl Rusyasındaki Pogromları yaşadı kimi insanlar. Evlerini korkudan terkedenlerin arkalarından bu evlere girip yağmalayanlar oldu. Otomobilleriyle geçen insanları durdurup tekme tokatlarla giriştikleri kimi insanları hastanelik edenler oldu.
Ama bunlar bir toplumun içinden kaçıydı? Herkes bunu yaptı mı?
Hassan Gal'i sordu, son gelişinde;" Bizim şişman (!) nasıl? hahahaha güldüm ben de. şişman Gal ! İyidir dedim ! Sorma, dur artık yeme diyorum ona!
Bugünlerde karşıma çıkan hangi Arap olursa daha da çok dostluk kurmak ister gibiyim. Ters tepiyor bende! Onlarla aramızda bunu yapabileceğimize inanmak istiyorum. Politikaların ve yaşanan saldırıların toplumun tümüne ait olmadığını bildiğim için kimseye etiket takip bu işi düşmanlıkla kapatmamak gerektiğini biliyorum.
Peki kimin dost kimini agresör olabileceğini kim bilebilir?
Savaşın bitmesinden bir kaç gece sonra, Danielle Yaffo'da bir bara gitmek için arkadaşlarıyla buluşacağını söylediğinde ben strese girdim. ayatımda hiç bir zaman Yaffo'da dolaşmaktan korktuğumu hatırlamıyorum, bunun için sebep te yoktu ! Ancak bu defa başkaydı.
Yaffo ilk kez böylesi bir karmaşa yaşadı sanırım. Zaman zaman gösteriler, protestolar olur ama Yafo'da bu defa insanlara saldıranlar oldu.
Hatta bir gece bir adam küçük bir arap çocuğuna saldırıp yaktı ve sonra bunu Yahudilerin yaptığını iddia ettiler. Tüm haber kanalları ve gazeteler ve sosyal media bu haberle çalkalandıktan sonra güvenlik kameralarından ulaşılan görüntülerde bunun yapanın bir Arap olduğu ortaya çıktı.
Danielle, Yaffo'da eğlenmek için daha erken değil mi? Bir zaman bekleseydiniz! dedim. Çocuğumun eğlencesine karışan biri değilimdir ama bu kez durum farklıydı. Sonunda kızım arkadaşlarını o akşam başka bir yere gitmeye ikna etti.
Dün sonunda Yeruşalayim'de Bayrak Yürüyüşü oldu. Çoğu gencin neşeyle iştirak ettiği, dans edip şarkılar söyledikleri bu geçiti kirleten bir grup beynimizde iz bırakırken. Bu yürüyüşe karşı çıkan arapların kimi yerlerde polislerle çatışmaya girmeleri, ve Gazze'den atılan yangın bombaları dışında her şey yolundaydı (!) 😓
Yürüyen gençlerin arasından radikal bir grup ; " Araplara ölüm !" diye bağırmışlar.
Bu topraklarda birlikte bir hayat ihtiyacımız olan kuralları bir anda silen, yok eden anlardır bu anlar. Pırıl pırıl, kimi inançlı, kimi vatan sever gençlerin arasına girmiş bir grubun, Lod'ta evlere saldıran ya da Yahudilere linç uygulayanlara karşı verdikleri, bu genel cevap ve attıkları ölüm çığlıklarıyla bizi biz yapan tüm değerlerimizi yıkan bu radikal insancıklar insan olmaktan utandırıyor beni !
Yeni hükümetimizin ikinci gününde verecekleri ilk sınav!
Hamas'ın son zamanlarda İran'dan başka bir destekçisi daha olduğunu söylemiştim. Gerçi bunu bilmeyen var mı diyeceksiniz?
En son Hamas-Israel catışmasında, Yeruşalayimi kendi milli meselesine çeviren bir Sultan'dan bahsetmiştim. Takım elbiseli bir sultan bu. 2010 'da Israel'e gönderdiği gemilerle ne mal olduğunu gösteren sinsi, uğursuz bir düşman! Hemen biraz ötemizde. Kendisini dev aynasında gören bu cücenin en büyük hezeyanlarından biri de Israel. Ağzından düşmeyen düşmanlık masallarıyla ülkesinin koyunlarını uyutmaya devam ediyor.
Duyduğum kadarıyla burada olan olmayan bir sürü olay Türk televizyonları ekranlarından düşmüyormuş. Bu şekilde Yeruşalayim'e savaşa gitmeyi hayal eden Cihadist beyinler yaratıyor Ankara'daki despot! Hamas'a lojistik destek sağlayanların başında gelen bu adam bundan bir kaç hafta evvel Yeruşalayim'e asker göndermeyi düşündüğünü söylüyordu. Bu toprakların bu kadar karışmasında bu adamın parmağı büyüktür. Bu adam ve Pakistan gibi, insan haklarının, yaşam kalite ve özgürlüğünün sıfır olduğu bir İslam Ülkesi tarafından geçtiğimiz Gazze Çatışması sonrası Birleşmiş Milletlere sunulan ve oy birliğiyle kabul edilen, Israel'e karşı İnsan Hakları ihlalleri soruşturulması gibi önergelerle gelenler ve İran ve BM'in ikiyüzlü politikaları ve Batı'nın verdiği direk ya da endirek destekle Hamas gittikçe daha çok cesaret alıyor. Bir tarafta, Katar'dan aldığı yardımlar var. Diğer tarafta Macron' un, sözde Gazze'yi kalkındırmak için söz vediği paracıklarla terörün sırtı yere gelmiyor.
Hamas uluslararası arenada semizlenip yükseltiliyor. Kıçı kalkan bir terör grubu, kendi halkını ezerek, kullanarak bizi tehtid etmeye devam ediyor. Cihadist beyinlerin elinde oyuncak olan Israel Joe Biden ve diğerlerinin desteğiyle, kendi içinde huzuru sağlamak adına bitmeyen göz dağına boyun eğiyor. Ve hala insanlara zavallı Filistinlilerin Israel tarafından zulme uğradığı anlatılıyor.
Kısacası, geçtiğimiz haftalarda Hamas'ın canı çekip bizi vurmasıyla başlayan BALAGAN yani karmaşa, hala çözülmüş değil.
Bu balagan başlamadan evvel, Yeruşalayim'de her sene düzenlenen bayrak geçiti törenleri geçen hafta ikinci kez, Hamas'ın devam eden... daha doğrusu bitmeyen tehtidlerini göz önünde tutan Hükümet tarafından ertelenmişti. Bugün düzenlenmesi planlanlanan törenlere karşılık Israel en az 2000 polis görevlendirmiştir.
Sonuç olarak, basit bir yürüyüştür bu. Çoğu dindar, milliyetçi gençlerin beyaz kıyafetleriyle şarkılar söyleyerek ellerinde bayraklar taşıyarak Ağlama Duvarı ve eski şehirden yola çıkarak şehrin ana caddelerinden devam ettikleri basit bir etkinlik bu. Hatta bu seneki hassas durum göz önüne alınarak Eski şehirdeki müslüman mahallelerden geçirilmeyecekler gençler...
Eğer birilerinin provokasyonu olmazsa bu basit bir yürüyüş olarak kalacak.
Şu andan itibaren olacak şeylerin sorumluluğu içimizdeki ve Yehuda ve Şomron ve Gazze'deki Arap liderlere kalıyor. Ya bunu her sene olduğu gibi vukuatsız geçirir bitiririz ya da çatışmalar ve karmaşaya geri döneriz.
Israel 48'den beri Araplardan bir şey öğrendi. Bu bölgenin kendisine özgü bambaşka bir kuralı vardır.Siz ne kadar ödün verirseniz karşılığında o kadar başınız derde girer. İşin içinden çıkamayacağınız şartlar içinde bulursunuz kendinizi. Taviz verdikçe bir o kadar tepenize çıktıklarını görürsünüz. Bazı toplumlar bu şekilde davranmaya meyıllı görünüyorlar. Özellikle de niyet görünenden ve söylenenlerden farklı olunca!
Sizin iyi niyetinizin her defasında zayıflık olarak algılayanlarla yaşadığınızı anladığınızda işinizin düşündüğünüzden çok daha zor olduğunu kavrıyorsunuz.
Karşımızda her adım bizi yönetmeye, bize yepyeni koşullarla gelmeye alışan bir terör örgütü bize oyununun kurallarını yazıp çiziyor. Şöyle yaparsanız kötü olur, böyle yaparsanız sizi vururuz.
Gazze'de terör balonları göndermek için emir çıkmış bile. Gazze'den güney'deki moshavlara yangın bombaları göndereceklermiş. Ve yine güneyde Demir Kubbe tekrardan olası roket atışlarına karşın hazır bekliyorlar.
Neymiş aptal bir bayrak töreni için ülkenin girdiği sıkıntıya bakın siz.
Netanyahu Hükümetine karşı birleşen partilerden oluşan yeni koalisyonumuz, bugün bu ülkenin zorlu yolunda dümeni devralan yeni başbakan Bennett bakalım ne yapacaklar?
Yeni başlangıçlar yeni ümitlerdir. Dün Knesset'teki yemin töreninde, Gelecek Var! partisi lideri Yair Lapid' in, gençten bir liderin enerjisini, sevincini, bir vekilden diğerine gidip ellerini sıkarken etrafına yansıttığı zafer sevincini kendimce algılamaya, ondan biraz olumlu enerji almaya çalıştım.
Yair Lapid, Israel'in tarihinde iz bırakmış, gazeteci, yazar ve politikacı Tommy Lapid' in oğludur. Babası zekası ve dürüstlüğüyle ön plana çıkmış bir politikacıydı ve Israel'de Ortodoks Yahudilerin politikadaki ağırlığına karşı bir denge olarak meclise girmeyi başaran bir partinin kurucusu olmuştu. 1999'da altı sandalyeyle meclise giren Tommy Lapid, dincilerin Israel toplumunun üzerindeki ağırlığına son vermek istemişti. Haredilerin de herkes gibi askerlik yapması, devletten aldıkları yardımların kesilmesi, Israel'e Kasher olmayan ürünlerin ithaline izin verilmesi gibi fikirleriyle gelen bu partinin kurulmasının ardından bir çok şeylerde zamanla kimi büyük değişiklikler oldu gerçekten.
Bugünkü Yesh Atid ( Gelecek Var ) Partisinin kurucusu olan, Tommy'nin oğlu Yair Lapid' i ise ben ilk kez, Israel' in en ünlü Talk Show programlarından birinin yapımcısı ve sunucusu olarak tanımıştım. Daha Israel'e bile gelmemiş olduğum zamanlardı. Ağbimin Tarabya'daki evinde uydu anteniyle izlediği programda görmüştüm bu genç adamı. O zamanlar yakışıklı, güzel bir genç çocuktu.
Zamanla Israel'de onu izlemeye devam ettiğimde politikacılığı yakıştırabileceğim ciddiyette bir genç adam olduğunu hiç düşünmemiştim. Hatta Kanabis kullanan, içkiye, dövüş sanatlarına meraklı olan bu televizyoncu bana biraz aklı havada bir tip gibi gelirdi.
Yıllar sonra köşe yazarlığı ve kimi politik fikirlerinin ötesinde düşük fonksyonlu otist bir çocuğu olduğunu öğrenmiştim. Eşi bu konuda çok aktif bir savaş veriyordu toplumda.
Ve senelerden sonra politiya atıldığında, her gün akşamdan kaldığı için gazetedeki görevine geç kalan, aklı havada kişiliğinin dışında çok fazla tanımadığım bu insana politikada ben şahsıma çok şans tanımamıştım.
Sonuçta Netanyahu'ya karşı kurulan Değişim Hükümetinin en aktif en büyük demir taşlarından biri oldu Yair Lapid. Babası gibi Ortodoks dindarlara karşı olan bu adam, ilk zamanlar sağ ya da sol hangi kanata daha yakın olduğunda karar verememiş gibi görünen, belirsiz bir çizgideydi. Sanki rüzgara göre dümenini kırar gibiydi ki bu da bende ona olan güvensizliği artırıyordu. Zamanla Yair Lapid' in en belirgin hedefinin Netanyahu' yu devirmek ve yine babası gibi Ortodoks dindarlara verilen ödünlere karşı koymak olduğu daha bir açıklık kazandı.
Dindarlara karşı olan bir partinin ülkenin modern çağın getirdiklerine daha bir yaklaşması açısından çok önemli olmasıyla birlikte, politik tecrübesi neredeyse hiç olmayan bu eski showman' in Israel gibi küçük ama çok karmaşık problemleri olan bir ülkenin yönetimini üzerine alabilecek olgunluğa sahip olup olmadığı hakkında şüpheler uyandıran bu politicanın bugün elde ettiği başarının ardından ülkeyi nereye taşıyacağını ancak yaşayarak göreceğiz.
Ayelet Shaked ve Naftali Bennett
Dün Knesset'te biri 48 diğeri 58 yaşında iki lider boy gösteriyordu. Biri nasyonalist, modern dindar Bennett ve diğeri yapılan koalisyon antlaşmasına göre Bennett'ten başbakanlığı 2023'te teslim alacak olan Lapid.
Akşam Knesset'te adeta bir sevinç rüzgarı esiyordu. Sanki meclis değil büyük bir show ortamından parçalar izler gibiydik. İçeride kopan ıslıklar ve çığlıkları biraz olsun dindirmeye çalışırken Meclis Başkanı, halkın bir yarısının özeldiği ve beklediği gününün sevinci meclisteki ortama büyük oranda yansıyordu. Son iki senedir Yeruşalayim ve Tel Aviv' de bayraklarla devam eden kimi Bibi karşıtlarının sevinç gösterileri de bir kaç nokata devam ediyordu.
Sol seçimlerde elde edemediği oyları Netanyahu'yla aynı koltuğa oturmayı reddeden sağla tamamlayarak aradığı iktidarı ancak yakalayabilmişken, kimileri Israel'de demokrasi işliyor diye seviniyordu dün.
Hükümetin en baş görevlerinden bir tanesi, Seçimlerde Kneset'e girecek partilerin oy barajının yükseltmesi olmalıdır. Her bir kaç kıytırık oyla meclise girebilen seksen bin tane partiyle seçimlere gitmeye devam ederek bu çıkmazdan kurtulmamız mümkün olamaz.
Bugünkü hükümette, milliyetçi Bennett, orta sol Lapid, Orta-sağ Gideon Saar, yine Orta-sol Merav Mishaeli' in İşçi Partisi, ekstrem sol Nitzan Horowitz, Ra'am partisinin Israel'in Yahudi ve siyonist kimliğine karşı Yeruşalayim'in Filistin devletinin başkenti olduğunu savunan ve İslamcı görüşleriyle bilinen Mansur Abbas'a rağmen Avrupa Basınının sadece Bennett'in Nasyonalist kimliğini ön plana çıkardıkları başlıkları gördüm dün! Bir kez daha, yenu Israel Hükümetini de negatif unsurlarla ön plana çıkarma gayretlerine hayranım.
Israel hangi durusuyla dursun, Avrupa yine kendi bildiği şekilde bizi çizmeye çalışacaktır. Sağ ve sol, ve her tür düşüncenin birlikteliği kimseyi ırgalamıyor. Avrupa Basınında çıkan başlıklar ağırlıklı olarak Bennett' in milliyetçi kimliğine takmış görünüyor. Yine Israel Apartheid, ayırımcı, sağcı, hümanizmden uzak bir çizgiye oturtulmaya devam ediliyor. Kafalarda oluşturulan fikir hep aynı. Filistinlilere zulüm yapan eski Netanyahu Hükümeti yerine kurulan yeni Israel Hükümeti de aynı bokun suyudur imajı için gayretlerini görüyorum.
Neyse biz kendimize bakalim. Bugün kurulabilecek belki en iyi hükümet buydu. Eh durum bunu gösterirken bize düşen bu iki genç ve tecrübesiz başbakana sans dilemektir.
Onların başarısı ülkemizin, bizim başarımız olacağına göre onların görevlerinde başarılı olmalarını dilemekten başka kalbimizden ne geçebilir bu tarihi günde?