18 Mayıs 2021 Salı

Kendi yan komşusunun ölü ya da diri olup olmadığını umursamayan toplumlar, binler milyonlar Filistine çok üzülüyorlar.

Filistin bahane!


Insanlar gerçekten haklı ve haksızın peşinde, doğru ve dürüst olsalardı sadece Filistin Meselesi gündeme geldiğinde ayaklanmazlardı.  Bu dünya gerçekten kimi halkların zor durumlarıyla uğraşıyor olsaydı, Filistinlilerden çok daha zor durumlar yaşayanlar için de tepkileri aynı olurdu. Aktivistler daha aktif olsalar,  insancıl  olanlar daha çok gösteriler düzenlerler, meydanlara daha çok  çıkarlardı. Başkaları için de daha fazla yaparlardı bunu. Dünyanın bir çok köşesinde, açlık içinde, sefalet içinde yaşayanlar için de her gün bağırıp çağırırlardı. Bayraklarla!!  Afrika'daki Radikal grupların tehtidleriyle hayatlarını kaybedenler için yürürlerdi, Yemen'de ölen çocuklar için, Suriye'de Başar El Assad'ın elinden çıkan katliamlar için isyan ederlerdi.  İran'da infaz edilen masumlar için sloganlar atarlardı.  Tibetteki Müslümanlar için de söylecek sözleri olurdu.Eğer gerçekten konu insanlık olsaydı!! Neredeler, binler, onbinler, yüzbinler? Neredeler  insanlar, Irak için, Afganistan, Yemen, İran için? Meydanlar boş. Kimin umurunda bu hafta İran'da kaç kadını astıkları?   Dünya  susuyor. Herkes kendi keyfinde. Nedense sadece Hamas bizi hedef aldığında kendimizi korumak zorunda kaldığımızda bir anda dünya ayağa kalkıyor!!

Menfaat politikalarının tek ve nadide seçimi Filistin Meselesi!!  Menfaat sağlanacak heryerde bu konuyu kullanıyorlar. Buraları tanımayan, buralarda yaşamayanlar, tarihi bilmeyenler,  kulaktan dolma bilgilerle, bir iki satır taraflı haberle nefret kusuyor Israel'e!

Filistin deyince insancıllıkları uyanıveriyor herkesin!!  Kendi yan komşusunun ölü ya da diri olup olmadığını umursamayan toplumlar, binler milyonlar Filistine çok üzülüyorlar.

İki yüzlü dünyanın en çok taktığı mesele, Filistin meselesi. 

Israel Meclisinde, Siyonizm karşıtı  ve islamist duruşuyla, üçüncü büyük parti durumunda olan Ra'am,  Hükümet kurma çalışmalarında söz sahibi önemli bir güçken hala onlar kadar zavallı yoktur!!

Haması destekleyen Filistin Sempatizanları, bu milleti ezen teroristlere destek çıkıyorlar, farkinda degiller!!  Kendi milletini sömürenlere, yardım paralarını kendi kaynaklarına yatıranlara verdikleri destek Filistinlileri daha aciz duruma düşürüyor, bunu bilmiyorlar sanırım.

Aslında Gazze'de Israel'in Hamasi çökertmesi için dua eden azımsanmayacak miktarda Gazzeli var. Bunu biz biliyoruz.  Hayatlarını cehenneme çevirenleri niye istesinler ki başlarında? Zamannda onları seçmiş olsalar bile, yaptıkları hatayı çoktan görmüş olmaları onları kurtarmıyor, o da başka!.  Hamas dışında, İslami Cihad, Selefiler ve Da'ash taraftarlarıyla çok daha ekstrem grupları da barındırıyor Gazze. Biri gittiğinde yerine daha iyi bir yönetimin gelmeyeceği de açık. Böylesi, cahil, yobaz bir toplumdan daha iyi bir şey çıkmıyor.

Gücü eline geçiren her yeni yönetim farklı bir otoriteyle, yeniden sömürüyle aynı şekilde yola devam ediyor. Radikalizm bu toplumun temelindeki en büyük sorun. Eğitimsizlikle gelen ekstrem fikiler, fakirliğin getirdiği umutsuz hayatlarla birleşince bu insanların kendilerini toparlayabileceklerine inanmak için geçerli bir sebep kalmıyor.

Dünya sadece Israel'e düşman..Filistin sadece bahane. Kalkın bakalım. Her daim yeni bir sebep bulunur nasılsa!!!


Batya R. GALANTI




17 Mayıs 2021 Pazartesi

Ve bu son günlerde , cemiyette çalısan bir yakın dostumdan, sinagoglar , Yahudi okulu ve kurumlarının tehtid edildiğini öğrendim.

 Bugün kim daha zor durumda bilinmez!!


Son bir kaç gündür Türkiye'den beni bir çok kişi aradı. Yaşadığımız bu stresli, zor günlerde beni sevenler, kimi dostlarım, geçirdiğimiz şeyleri benden duymak isteyen arkadaşlarım telefonla, mesaj yoluyla arayarak kimi hatırımı sordular kimi beni ve ailemi evlerinde ağırlayabileceklerini dahi söylemek jestini gösterdiler. Bu insanlarla aramızda bizi ayıran bir din veya benzeri hiç bir şey yok. Birbirimize sevgiyle bakan dostluktan başka bir şey yok bizim için. Ve bu tip insanlar bugün var olan  düşmanlıklara karşı  heyecan ve mutluluk yaratıyor kalbimde!!

Böyle zamanlarda sizi özellikle kimin sevdiğini, kimin düşündüğünü daha da iyi anlıyorsunuz.

Bu arada İstanbul'da , geride kalmış tek tük Yahudi arkadaşlarımdan bir iki tanesiyle de ayrıca konuştuk.

Geçtiğimiz akşam burada biz sirenlerden kaçarken tam beni çok eskilerden dost biri aradı. Akrabalığım da olan bu insan bana bizim için bu çok zor denecek günlerde; " Keşke şu an orada olsaydım " dedi.  Çünküşu an o yaşadığı ülkede kendini buradan çok daha ani ve büyük bir tehlike altında hissediyor!!  Ve bu son günlerde bunu söyleyen kişi o değil tek.

Sosyal medya'da bizim için dua ettiklerini söyleyen  arkadaşlarımın bizim de onlar için dua etmemize ihtiyaçları varmış gibi görünüyor bana da.  Erdoğan' ın gazeteleri, radyo ve televizyon kanallarıyla, internet siteleri makineli tüfek hızında yalanlar uyduruyorlar. Provokasyon yapıyorlar. Zaten birilerine karşı eyleme geçmekte gecikmeyen bu insanları ayaklandıran hükümet taraftarı kurumlar ve kişiler etrafı adeta ateşlendirmeye gayret göstriyorlar.  Dünya'da,  Israeli karalama kampanyasında en kötü yer Türkiye bugün. Sanırım Türkler bu konuda İranlılara ve Araplara bile  fark atacak duruma geldiler.

Iran'da ilginçtir. Israelle olan tüm didişmelerine rağmen içeride kalan bir iki bin kişilik cemaatle uğraşmazlar. Bu durum Türkiye'deyse farklı. Her fırsatta cemaate tehtidler gelir. Ve bu son günlerde  , cemaatte çalısan bir yakın dostumdan, sinagoglar , Yahudi olulu ve kurumlarının tehtid edildiğini öğrendim. 

Erdoğan' ın Korona yüzünden uğradığı hezimet. Hastalıkla baş edememesi, aşıların hala çok aksıyor olması, ekonominin her geçen gün daha da beter durumlara gelmesiyle, kendisi için ihtiyaç duyduğu  puanı  saģlayabilecek tek kurtarıcı Israel düşmanIsrael'e karşı Müslüman dünyasının kurtarıcısı rolüne giren bir Cumhurbaşkanıyla, mafia gibi bir devlet yönetimi altında Türk Ulusu eskisinden de antisemit olup çıktı. Durum orada yaşayan Yahudiler için çekilir gibi olmaktan çıkmıştır artık. Boşuna şu son iki yılda bunca insan oraları terk etmedi.

Bir de utanmadan hala daha ülke sınırları içindeki azınlıkları şimdiye kadar en iyi şekilde himaye ettikleri hikayelerini anlatıyorlar utanmadan.  Osmanlı Döneminde ülkenin nüfusunun yüzde yirmisi azınlıkken bugün yüzde sıfır noktalarda bir yerlerdeler azınlıklar. 

Televizonlarda katil Israel' in yaptıklarını bütün gün veren media sayesinde sadece İslamcılar değil   laik, modern Atatürkçü, sözümona Türkiye'nin daha aydın insanlarını bile, 'Bir İsrailli görsem de öldürsem" diyecek kadar ileri düzeyde bir nefret seviyesini yakaladılar artık. Sosyal Medya'da, Türkiye'nin en eski en modern, en bilinmiş bir sunucusunun ağzından çıkmış sözler bunlar. Bu insanlar bu topluma bu şekilde örnek olmakta.

Öyle bir ülke ki bu, açıkça bir toplumu rehin alacak kadar hak ve hukuk yoktur burada. Erdoğan'ın sözü altındai bazı gazeteciler Yahudileri açıkça tehtid etmekten çekinmezlerken, devletin büyüğü Israel'e asker göndermekten,  müdahale etmekten bahsedecek kadar aklını kaçırmıştır.

E tabii bu şekilde orada yaşayan Yahudilerin,  her an yağmalama, linç, dayak ve bilimum zararlar görebileceklerini bildikleri, içleri nefret dolu bir toplumun ellerine teslim olmaktansa üzerlerine atılan roketleri tutacak bir demir kubbenin altında olmayı tercih etmelerinin yadırganacak bir tarafı kalmamıştır.

Önemli olan seneler evvel, ufukta görünen İslam Devletinin azınlıklara getireceği günleri görebilmekti bence. Ama o zamanlar ben kafamı kapatırım da buradaki rahatımı bırakmam diyenler bile vardı. Çünkü herşeyin kafalarını örtmekle biteceğini zannediyorlardı.

Bugün hangimiz daha zor durumda bilinmez!!


Batya Galanti


16 Mayıs 2021 Pazar

Herşey kadına nasıl baktıklarıyla başlıyor!


Geçtiğimiz hafta Hassan'dan bahsettim. Hani evimizdeki tadilat için gelen işçilerden biri olan Hassan. O çalışıp seramikleri, salondaki panelleri dizer, duvarları boyarken  bir kaç kelime konuştuğumuz genç adam. Arada  istenmeyen kalabalıkları yüklenip yüklenip aşağıdaki çöp odasına indirdiğinde ben de kapıları falan tutup biraz olsun yardımcı olmak için asansörde onunla inip çıkarken sohbet ettiğim Hassan. Tatlı bir insan o. İyi niyetli bir insana benziyor. Ona İstanbul'da doğduğumu ilk söylediğimde nasılda hoşuna gitti. Tabi beni Müslüman zanetti. Ama olsun Yahudi olsam da yine de hoşlandı, Müslüman bir ülkede büyümüş olmamdan.  Lafların arasında dayanamadı sonunda sordu. " Şimdi, Türkiye'de Müslüman kadınlar da senin gibi mi giyinir?" diye.

Benim gibi derken o an üzerimde hafif bir elbise, öyle mini falan da değil, spor, rahat, pamuklu, tam buranın iklimine uygun bir elbiseyle, beyaz sandaletlerim vardı. Baktım, gülümsedim. Tabi ki öyle giyinirler dedim. En azından benim çevremdekiler, arkadaşlarım, genelde muhatap olduğum kesimdeki Türkler gayet modern giyinen, laik insanlardı tabi. 

Gerçi bugünkü Türkiye'de anladığım kadarıyla türbanlı sayısı artık hiç olmadığı kadar fazla. Yani Hassan gitse memnun olurdu tahmin ederim. Zaten en büyük rüyası da Türkiye'ye seyahate gitmek. Bugüne kadar gitmemiş olduğuna şaşırdım.

Ve bu adamın hayatına bakıyorum. Ve düşünüş tarzına. Her ne kadar onunla kısa bir iletişimde bana son derece olumlu bir insan olarak görünse de, uzun vadeli insan ilişkilerinde bu toplumda büyüyen kişilerin hayat felsefelerini anladığınız zaman kendinizi gayet problematik bir anlayışın içinde buluyorsunuz.

Arap erkeklerine bakığınızda dışarıdan herşey çok normatif görünebiliyor ilk bakışta. Evet ilk bakışta.

Eşin ne yapıyor diye sordum ona. Altı çocukları varmış dedi. Çocuklara bakmaktan başka bir işi olamaz mutlaka. Evde dedi. Tamam. Bana giyimim hakkında sorduğu soruya bakarsam, o çok tatlı Hassan' in karısı, kocası gibi rahat değil. Üzerine pantalon geçirip kendisini dışarı istediği gibi atamadığı açık! Çalışmak istese büyük ihtimalle kocasından izin alması gerekiyor. Altı değil iki çocuk isteseydi, öyle bir lüksü varmıydı peki??!

Arap erkeklerini kendi hallerinde çok modern görünüyorlar. Son moda pantalonlar ( şort dahil ) , son moda bluzlar ve saç kesimleri. Kadınlarıysa türbanlı, uzun paltoların arkasında gizliler. Modernleri de bir başka türlüler; streç pantalonların üstünde boyunları dahil başları komple paket halinde.

Son senelerde Lod, Ramle gibi şehirlerden Rishon Le Tzion'daki kıyı şeridine Arap aileler daha bir rağbet göstermeye başladılar. Hayatı yeni yeni keşfediyor bu vatandaşlarımız. Ailece, yeşillik alanda pikniğe geliyorlar. Erkekleri hep modern ( ?!!), kadınlarsa hep kapalı. Çoluk çocuk mangal ve çaydanlıklarla kendi aralarında hoş vakit geçiriyorlar diye tahmin ediyorum.

Ancak onlarda bir şeye dikkat ediyorum. Ya ailece geziyorlar. Ya da gençlerse hep erkek erkeğe takılıyorlar. Evlenmemiş gençler ki bunlar hep 20'li yaşlarda, tek başlarına inerler kıyıya. Ellerinde istedikleri gibi bir komple müzik seti, hoparlörler ve bir de nargilelerle. Bu şekilde eğlenirler. (?)

Hayatlarının en güzel dönemlerini erkek erkeğe geçirmek durumundalar. Toplumsal kurallar kadınlara erkekleri tanıdıkları özgürlüğü tanımıyor. Erkek ya da kadın tüm arzularını bastırmak zorundalar. Diğer toplumlar gibi, sevmek sevilmek gibi doğal dürtülerin  yaşanması ayıp ve en önemlisi kesinlikle yasak. Kadın tam bir esaret zihniyetiyle yetişiyor. Erkek, evden çıkar, gezer  kadınsa evlendiği güne dek babasının, ağbisinin denetimi altındadır.  Evlendikten sonra da bu sahiplenme, bu denetim en katı şekliyle kocaya devroluyor. Bu düzeni sadece tabu olarak değerlendirmek bence basit kalır.  Çünkü tabu aktif bir saldırganlık içermeyebilir. Burada ise  bu son derece katı kurallara uymayan kadınlara çoğu kez öylesi bir baskının ötesinde,  bir saldırganlık, şiddet uygulama kültürü de mevcut bu toplumda.

Başını örtmeyen, istediği gibi giyinen kadın onların gözlerinde " orospu" muamelesi görüyor. Ve bunun da muhakkak bir bedeli oluyor.

Siz bir toplumu en temelinden çarpık normlar üzerine oturtursanız. Bu toplumdan, demokrasi, eşitlik ve huzur nasıl beklersiniz? Eğer bir toplum daha aile hayatı içinde erkek egemen ve baskıcı bir rejim üzerine oturtulursa bu toplum doğru yolu nasıl bulur?  En küçük topluluktan,  aileden  bu tip anlayışta  bireyler yetiştirdikten sonra, bu bireylerden meydana gelecek bir milletin nasıl bir rejimle yönetileceğini beklersiniz? Nasıl bir yönetim şeklini yakıştırırsınız bu insanlara?

Şiddet ve hiddet kültürüyle yetişen  erkeğin kadına  bakışıyla demokrasiyi  algılamasını, kabullenmesini, buna inanmasını bekleyebilir miyiz peki?

Kadını malı gibi gören, yine kadının ne istediğinin, ne düşündüğünün hiç bir önemi olmayan bir toplumun barış içinde yaşamasını beklemek peki mümkündür?

Erkek erkeğe gezmeye devam ederken genç kızları evlerine kapanmaya mecbur bıraktıkları sürece,  bayanların kafalarını sarıp sarmalamadan dışarıya adım atmalarına izin vermedikleri sürece, bu milletin aydınlanmasını beklemek nasıl mümkün? Peki Ramazan'da oruç tutmadığını söyleyemekten korkanların yaşadığı bir toplumdan neler beklemek mümkün?  İnanmayanları ölümle tehtid edebilen bir toplumun başını kaldırabilmesi nasıl mümkün?


Batya R. GALANTI




Dünya ise ne yapsak bize karşı durmaya devam edecek!!

Bu akşam Şavuot 


Bu bayram hiç olmadığı kadar sessiz ve buruk.

Belki Korona günlerinde bile bu derece hüzünlü bir ortam olmamıştı .

Sirenlerle, ateşlerle, yıkılanlar, yaralananlar ve kimi kayıplarla gelen Şavuot esaretten çıktığımız günler yerine sonunda savaşı getirdi bizlere.

Çoğu insan sokağa çıkmayı tercih etmeyecek kadar korku içinde.

Kızıldenizi geçip, esaretten özgürlüğe çıkan Yahudilere, Moşe Rabeinu'nun Sinai Dağında on emri getirmesinin kutlandığı bir bayram olan Şavuot  beyazların giyinildiği, kırlara, tarlalara inildiği bir bayramken şimdi herkes evinde, televizyonlarda her an nerede sirenler çaldığını, nereye roket düştüğünü izliyor hiç durmadan.

Bir çok şehirlerde devam eden ayaklanmalarla da beraber!

Tam bir sene süren Koronanın ardından ilk günler gerçekten bir özgürlüğe kavuşulmuşluk vardı

Ta ki, Yerusalayim'de başlayan kimi olaylarla beraber.. Arapların Yahudileri dövdükleri videolar çekmeleriyle başladı ilk olaylar..

Sanki birileri bunları kurmuş gibi. Fikir verilmiş gibi..

Sonra Camilerden çıkıp arabaları talan etmeye başladılar..

Farklı şehirlerde.... Ne polisten, ne yaşadıkları ülkenin yasalarından, ne de başka hiç bir yetkiliden bir korkuları yok gibiler, rahatça saldırıya geçtiler.. Rahatça linç ediyor, rahatça yağmalıyorlar heryeri!!

Yafo'da , Yerusalayim'de Yahudilere sokaklarda saldırıyorlar.

Dünya ise burada yaşanan olaylara kimi Yahudiler aynı şekilde karşılık vermeye başladıklarında uyandı..

O zaman başlıklar çıktı, orada burada; "Yahudiler Araplara linç girişiminde bulunuyorlar !!"diye

Üzerimize yüzlerce , binlerce roket yağdırdıklarında, Londra'da Paris'te, New York'ta Israel'e karşı yürüyüşler düzenleniyor!!

Ama Israel Hükümetinin umurunda değil.

Haması bitirirlerse iyidir bu sefer!!

Amerika'da, İngiltere'de , "İnsan Hakları Savunucuları"Radikal Solcu gruplar  Araplarla el ele yürüyorlar. Homoseksüeller LGTB bayraklarının yanında, Israel'e karşı bağırırlarken, ellerinde  Hamas ve Hizbullah Bayrakları da taşıyorlar. Sözde insanlara eşit yaşam hakkı adına dünyanın en vahşi, en acımasız, en kötü grupları destekliyorlar. Kime karşı? Yahudilere karşı.

Bilseler onların ellerine geçseler ikinci güne kalmadan hepsini infaz edeceklerini. Bilseler, kadın olmanın bu bayrakların altındaki yönetimlerde ne demek olduğunu! Bilseler bu bayrakların altında  bir diğer insan olunamayacağını. Diğer olan herşeyi yok ettiklerini. Farklı olan hiç bir şeyi yaşatmadıklarını. Nasıl olur, İnsan Hakları Savunucuları, kendilerinden başka hiç kimseye şans tanımayanların bayraklarıyla, Orta Doğuda  insan gibi yaşanan tek ülkeye karşı dururlar.

Bu insanlar bize, ve bizden aldıkları inancın temeline karşı çıkıyorlar.

Şavuot  bize on emrin verildiği bayramdır.

Ve bu on emir içinden bir emir vardır ki, bizi düşmanlarımızdan en kesin şekilde ayırandir. 

Tora'da : ÖLDÜRMEYECEKSİN der. Geçen gün Israel Radyosunda konuşan eski Israel Hahambaşısı  Rav Israel Meir Lau'un dediği gibi; Tanrının bize verdiği, öldürmeyeceksin emri sadece bir Yahudiyi oldümememizi emretmez. Hiç kimseyi öldürmemizi emreder.

Karşındakini kendin gibi seveceksin!! kuralı da aynen öyledir. Sadece kendi dininden olanı, kendi yakınını değil, herkesi sevmekten bahseder bu emir de!

Bizim kültürümüz, başkasını öldürmeyi emretmez. Hele din adına böyle bir eylem çok büyük bir günahtır!!

İşte bu yüzden Israel Gazze'de  düşmanına saldırmadan önce haber veren belki de tek ülkedir. Tüm kayıplara rağmen esas olan budur. Israel hapishanelerinde infaz edilmeyi hakkeden bir sürü Arap teröristi beslemesi yetmemiş gibi ailelerine, çocuklarına aylık veren ülkedir Israel.

Bu bölge'de sınırlarında yaşayan herkese insan gibi yaşamak  hakkı ve özgürlük tanıyan bir ülkeye karşı bugün herkes ayakta. Günlerdir üzerimize roketler atanlara karşı bizi susturmaya çalışanlara anlatılabilecek hiç bir şey yok.

Çalan her ıslık, çıkan her ufak ses bugünlerde hepimizi korkutur oldu oysa buralarda. Bir ıslık çalsa düşen roket sanıyoruz.. bir motosiklet motoru ya da ambulans duysak sirenler başlıyor sanıyoruz.

Ama Paris'te Israel'e lanet okuyan gruplar, Londra'da Filsitin Bayrakları taşıyanlar bizden nefret ediyorlar.

Farketmez, elimizde olan herşey versek onlar yine bizden nefret etmeye devam ederler.

Bu bayram da geçecek..ve biz bu günleri de arkamızda bırakacağız. Dünya ise ne yapsak bize karşı durmaya devam edecek!!


Batya R. GALANTI

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Hamas bu gece 24:00'te merkezi vuracakmış !


Oğlumun en büyük korkularından biri siren sesidir. Daha bundan bir ay evvel, Holocaust Kurbanlarını andığımız günde bir dakika çalacak olan alarmı bir gün önceden nasıl kaldıracağının hesaplarını yapıyordu. Bense onu ikna ediyordum; "Gal sadece bir dakika sürecek ve bitecek, öğretmenine yakın dur ve beni düşün ."diyordum ona.

Dört yaşındayken,  sabah elinden tutup onu yuvaya götürdüğümde, birlikte bir buçuk kilometrelik mesafeyi yürüdüğümüzde Belediye'nin çim biçme makinelerini çalıştırdıkları saate denk gelirdik. Ve Gal makinenin çalıştığı sokaktan geçmemek için ağlardı. Bu sefer ben yolu değiştirip farklı yerden giderdim...

Bu son savaşta, ben savaşın kendisinden çok korktuğumdan emin değilim. Tabi ki hoş değil ancak benim en büyük mücadelem oğlumun korkusuyla mücadele edebilmek. Onun yeterinden fazla etkilenmesine engel olmak ki bu neredeyse imkansız. Çünkü yaşanılanlar belli. Ve ben ne kadar ona anlatmaya çalışsam neticede sirenler başlayıp kafamızın üzerinde evleri sarsan patlamalar oldukça o korkmaya devam edecek.

Geçtiğimiz gün, kanapede yan yana oturuyorduk. Gal bana; "Anne Araplar neden bize saldırıyor? "diye sordu. Gal okulda tarih öğreniyor ancak hayata bakışı çok saf olan oğlumun hala bu soruyu soruşunda küçücük bir çocuğun masumiyeti var. Ona; "Araplar bizim bu topraklarda olmamızı istemiyorlar."dedim..

Ve biz ne kadar rahat görünmeye çalışsakta Gal'i sakinleştirmek mümkün değil. Ona genelde insanların bu olayı ne kadar sükunetle alabildiklerini göstermeye çalışıyorum. Evimizin güvenli olduğunu anlatıyorum. Ve demir kubbeyi. Ama Gal ikna olmuyor. Sonunda dün ona birden, bu da bitecek ve önümüzdeki ay ağbim onu ziyarete gelecek dedim.  Yalan söyledim ama olsun. Ağbimin gelişi onu en çok sevindiren şey oldu. İlk kez yüzü güldü.  Şimdilik bu savaş günlerinde kalbimin köşesinde ona umut veren bir haber olsun dedim. Bugünler geçtiğinde bu sefer gelemeyecekmiş haberini yavaş yavaş onu çok üzmemeye çalışarak vereceğim. Yeterki şimdilik bir şeyden kuvvet alsın. 

Belki de gerçekten gelir..

Bugün günlerden sonra ilk kez daha sakin gibiydi Gal,  Geçen günden beri buralarda sirenler olmadığı için sanki biraz rahatlamıştı. Saat öğleni bulduğunda Danielle bize çok yakın oturan arkadaşını arabayla bir çırpıda alıp döneceğini söyledi. Nasıl olduysa Gal de bir an onunla gitmek isteyince ikisi birlikte çıktılar. En fazla beş dakikalık bir yoldu. Bir kaç dakika geçti geçmedi birden kulaklarıma inanamadım, sirenler çalıyordu. Kendimizi daireden merdiven boşluğuna atarken telefonla onları aradığımızda ikisi caddenin ortasındalardı.Danielle kardeşinin üzerine yatarken Gal korkudan çığlıklar atıyordu. Aynı anlarda, ağlamamak için kendisini zor tuttuğunu söyleyen kızımın tek bir gayesi vardı, kendini ve kardeşini korumak...Sıcak olan yerlere koydukları dizleri ve kolları yanarken, Demir Kubbenin patlattığı füzenin tepelerine düştüğünü zannetmişler bir an. Parçalar yere çakılana kadar çıkan ıslığı duyduğunda öleceğini zannettiğini söyledi Danielle. Sonradan öğrendiğimize göre roketin kocaman bir  parçası gerçekten bize yakın bir mahalleye düşmüş.

Dünya konuşuyor.. Heryerde Filistin için bayraklar açılıyor. Kahrolsun Israel diyorlar..

Video çekimlerinde Israelín attığı her bombadan Gazze'deki evlerin, apartmanların arasında isabet alan yerlerden çıkan kara dumanları görmüyorlar belki. O ateş topu, o kapkara dumanlara baktığınızda evlerin altlarında neler gizlendiği belli oluyor. Çocukların yataklarının altından geçen tüneller barut ve patlayıcı maddelerle dolu, roketlerle dolu. Teröristlerle dolu.

Kimse çocukların ölmesini istemiyor. Bunu dünya görmüyor. Neden Israel bile bile dünyayı karşısına alsın? Neden Israel bile bile çocukları öldürsün? Herkesin nefretini . herkesin tepkisini? kim üzerine çekmek ister? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Bunu nasıl anlamazlar? Kameraların, dünyanın gözleri önünde çocukları katledecek kadar gözü dönmüş olabilir mi bu insanlar diye sormuyor kimse!!! İnsaf edin lütfen!!  Esas Uluslararası Yargının önüne çıkarılması gerekenler, çocuklarını ölüme kurban edenlerin kendileridir!!

Şu an saat 23:00.. Hamas saat 24: 00'te  Tel Aviv ve tüm merkezi vuracağını söylemiş. Gal'se tam da uzun bir günün sonunda  huzur içinde bir uykuya daldı halbuki!


Batya R. Galantı



14 Mayıs 2021 Cuma

Gazze'deki savaş taktiklerine Israel'in karşılığı!!


Her Gazze Savaşı bir sürü masum insanın ölümüne sebep oluyor. Ve insanlık Gazze'deki duruma tepki veriyor.

Geçtiğimiz gün başlayan olaylar gittikçe tüm Israel'i içine alırken ortada hemen müdahale gerektiren bir durum vardı. Hiç bir normal ülkede insanlar üzerlerine düşen roketlerin altında yaşamlarına devam edemezler. Bir an için kendinizi gün gün böylesi bir yaşamın içinde hayal edin. Zaman zaman duran ve yeniden tekrarlayan. Canları sıkıldıkça, istedikleri paralarverilsin, istedikleri şeyler olsun diye Israel'e her defasında şantaj olarak roket atan şiddet yanlısı grupların bir kaç kilometre ötesinde normal bir hayat sürmeye çalışmak. Her defasında 15 saniye içinde kendinize sığınacak bir sığınak aramak zorunda kalmak. Ve bu senaryo yeniden ve yeniden tekrarlanırken bu kez Hamas işe hızlı girdi. Onlarca yüzlerce roket göklerde uçmaya, insanların evlerine, bahçelerine, okullara , başlara düşmeye başladı. Yağmur gibi.  Siz ne yapardınız? Askerinizin bir an önce bu saldırıyı durdurmak için müdahale etmesi için umutla beklerdiniz sanırım.

Dünya, Israel'de olan zayiatın diğer tarafa oranla olan azlığına bakarak karar veriyor. Efendim, neden Gazze'de çok daha fazla insan ölüyormuş?  Neden Israelliler olmuyormuş? Sanki bu bir futbol maçı. Sonuçta Israel'de insanların ölmemesi için devlet ve ulus olarak olağanüstü bir çaba harcanıyor.

Öncelikle, Israel'de askerle sivil arasında ayırım vardır. Asker görevini sivilleri korumak için askeri üste ya da sınırda durmak üzere, yerine getirir. Askerin ilk görevi sivilleri korumaktır. Onları kullanmak değil. Normal bir ülkede olması gerektiği gibi. Ayrıca Israel'de insanlar da kendilerini füzelerden korumak için neler yapmaları gerektiği üzerinde hiç durmadan bilgilendiriliyorlar. Her zaman! Israel'de ya her evde, ya da genel yerlerde sığınaklar vardır. Israel, Hamas ya da benzeri terör örgütleriyle çevresinde konuşlanmış diğer düşmanlarına karşı " Demir Kubbe" yi geliştirmiş. Ancak hiç bir ülkede , sürekli olarak demir kubbe savunma sistemini çalıştırmak zorunda kalınılacağı bir yaşamla hayata devam edilemez. Maliyeti çok yüksek olan bu sistemin de yüzde yüz koruma sağlamadığı da açıktır. Ayrıca, havada imha edilen roketlerin düşen parçaları da yeterince  zarar verebilmektedir.

Gazze'de,  bize roket atan küçük teröristlerle onların komutanları onlarca roketi karşı tarafa attıktan sonra, yan apartmandaki evlerine girip aileleriyle yemek yiyorlar. Beraber yaşamaya devam ediyorlar. Patlayıcılarla, cephaneleriyle, roketlerle çocuklarının, ailelerinin arasında yaşayarak, Israel'in elini kolunu bağlamayı hedefliyorlar. Ve bunu büyük çapta başarıyorlar. 2014'te olan son operasyondan beri güneyde her zaman huzursuzluk devam etti.

Gazze'deki cephaneler yerleşin yerlerinin içerisindeler. Teröristler kendi kardeşleri, kendi çocuklarıyla, kadınlar ve yaşlılarla birlikteler. Ölümle hayat kol kola geçmiş gibi. Sizi çocukların arkasından vuranlara karşı yürüttüğünüz bu savaşın kuralları farklı. Çocukları korumak değil feda etmek isteyenlerin koyduğu kurallar sadece bu bölge insanının dilini bilenler tarafından yakından tanınırken, dünya mediası bir tarafı kesin infaza götürüyor. Bir tarafı acımasızca suçlarken buradaki kuralları, şartları daha objektif olarak analize yanaşmıyorlar.

Geçtiğimiz gün Israel Ordu sözcüsü ve kimi stratejik uzmanlar,  Israelin operasyonlarda, Hamas'ın içinde bulunan kimi yüksek rütbeli şahıslarla misilleri üreten beyinler hedef alındığı söyledi. Rütbeli komutanların gizlendikleri yerlerse askeri üstler değil! 

Kendi çocuklarının içinden karşı taraftaki çocukları hedef alan bir devasa düşman bu.

Senelerdir güneydeki yerleşimlere devam eden roketlere, insanların hayatlarının çekilmezliğine rağmen  eli kolu bağlanmış gibi oturulduğunu biliyoruz. Karşı tarafta bunu biliyor. Ve bundan senelerdir istifade ediyorlar. 2014'ten bugüne bu vahşilere el sürmeyen Israel, karşı tarafın  roket sayılarını binlerceye çıkarmalarına yardımcı olmuş gibi bir yerde. Çünkü tonlarca malzeme, roket ve tünel yapımlarında kullanıldığı bilindiği halde, bunların Gazze'ye girişine izin veriliyor.  Sonuçta iç ve dış destekle, bu uğursuz terör örgütü hem kendi halkına hem de Yahudilere kötülük yapıyor. Bizi onları öldürmeye zorluyor. 2014'ten beri kuvvetini artıran  Hamas ve yandaşlarının  ellerindeki silahları yok etmek için harekete geçen Israel ne kadar dikkat etse de istemeden de olsa masum çocuklara zarar gelmesine engel olamıyor.

Son çıkan haberlerde, dün gecenin bir vakti yabancı basında da yer alan, Israel Kara Harekatına " başladı haberlerinin, Tsahal' in Hamas'a bir oyunu olduğu ortaya çıktı. Bu şekilde bir bildiri çıkarıp, tankları Gazze sınırına yığarak Hamas' ın bir anda en eğitimli komandolarının tünellere inmelerini sağladılar. Ve böylece,  aynı anda 160 savaş uçağı birden  Gazze'deki tünellere 450 ton bombayı yarım saatte üzerlerine gönderek  hiç beklemedikleri bir taktikle Hamas'a çok büyük bir zarar verdiler. Bugün bizim buraları belki de bu yüzden biraz daha sessiz. ( Ancak güneyde hala yoğun bir ateş var.)

Dilerim çok yakında bu son round'u da tamamlarız artık!!


Batya R. Galanti




13 Mayıs 2021 Perşembe

Bugünlerde buralarda neler oluyor?


Şu anki sessizlikten istifade ederek küçük eve geldik öğle yemeği yemek için. Küçük ev derken.. Biz evde mecburi bir tadilata başlamıştık. O tadilat hala devam ederken bir de kendimizi bir anda patlak veren bir savaşın içinde buluverdik. Günlerdir devam eden gerginlik, Arapların Yerushalyim'de ortalığı birbirine katmalarının ardından başlayan karmaşa derken Gazze'den Hamas'ın bizi hedef alan füzeleriyle durum bambaşka boyutlara vardı. Günler içinde ne olduğumuzu şaşırtacak kadar büyük bir fırtınanın içine sürüklendik.  

Halbuki biz ilk günler tamamen tadilatın getirdiği yeni duruma alışmaya çalışıyorduk bir dönem için. Sadece koşturmak vardı. Ayrıca uzun zamandır el değmemiş olan küçük eve daha sempatik bir hava vermek için çalışırken kendimi bir kır evinde sanki kısa bir tatildeymişim fikrine bile adapte etmeyi başarmıştım. Ufacık bir çabayla bir çırpıda yarattığım yaşanası ortamda kendimizce idare ediyorduk. Tadilat bitene dek burada kalmak çok iyi bir fikirdi. Kısacası savaş tamtamları kapımızı vurana dek keyfimiz yerinde sayılabilirdi.

Ve derken bir anda bir şeyler oldu. Dört akşam evvel, Hamas bize ilk süprizini yaptı. Son günlerde devam eden gösterilerle büyüyen çatışmalara destek çıkan Hamasín sözünü tutmasıyla gelen ilk roket saldırısı durumu bir anda iyice alt üst etti. Ve Tsahal o gece onlara cevap verdi.. Ve..... Derken, Arapların Yerushalayim'deki kimi linç girişimleri oldu. Ve derken Lud şehrinde yine içimizdeki Arapların etrafı ateşe vermelerine sıra geldi. Ve ilk kez bu ülkenin vatandaşı olan bu insanlar sanki birileri tarafından kışkırtılmışlar gibi davranmaya başladılar. Bu ülke içinde Yahudilerle aynı haklara sahip olan Araplar, sahip oldukları eşit hakları hiçe sayarak, devlete ve Yahudilere karşı birden bire vandalleştiler. İlk görüntüler çok korkunçtu.  Lod ve Ramle şehirlerinde yaşayan Araplar Yahudilerin evlerine taşlar atmaya ve saldırmaya başladılar. Sokakta ellerine geçen Yahudilere karşı linç girişimlerinde bulunurken bir gecede onlarca arabayı ateşe veren ve aynı şehirde bulunan  üç sinagogu yakan bu gözleri dönmüşlerin ne istediklerini tam olarak bilmiyorum. 

Aklıma son günlerde bizim evde çalışan Hassan geldi. Hani seramik döşeyen, duvarları Yahudi Noam'la birlikte boyayan. Hassan. O çok tatlı bir insan. Onunla Ramazandan Türklerden konuştuk çok. O da Lud şehrinde oturuyor. Herkes aynı değil.. biliyorum!!!

Bu durum zaten hiç normal değil. El Aksa'yı ve Kudüs'ü ağzından düşürmeyen Erdoğan mı verdi bunlara gazı? Zaten Türk Hükümeti açıklamış geçtiğimiz gün;  gerekirse Kudüse asker göndeririz diye. O askerleri uçakla mı yoksa gemileriyle mi gönderecek ? Onu da bir söyleselerdi bari!!

Ve Araplar  Yahudileri linç etmeye kalkınca,  bizde de deli ve serseriler mi eksik? Yahudilerden kimi serseriler karşılık vermeye kalktılar. Evet karşı saldırılar oldu bu kez. İçimizde yaşayan insanlar arasında bu şiddeti görmek üzücü. Birisinin vahşetine bizim vahşetle cevap vermemiz sadece daha fazla kaos getirir. Ve bunu istiyor olamaz kimse. Bütün ülkeyi ateşe atmak demektir bu. Bırakın devletin kendisi bir çözüm bulsun. Ki sorun zaten büyük.


İki gece evvelse biz akşam saati  hazırladığımız kimi aperetifler, hafif şeyleri hem yer hem de yapılacak işleri konuşurken biz bir an için Hamas'ın tehtidlerini unutmuştuk. Saat sekiz olmuştu ve  birden sirenler çalmaya başladı. Kulakları çınlatan, bir inip bir çıkan  alarmla ağzımdaki lokmayı yutmakta zorlanırken  nerede saklansak ki dedim.  Bu evin içinde ne özel bir sığınak odası var ne de evin genel yapısı güvenli değil. Bir an şaşırdık. Çelikten olan giriş kapısının yanında diz çöktük. Bir yerde duracağına trafta dolanmaya başlayan Gal'e; Yanıma gelip sen de diz çok lütfen diye ısrar ederken stresim mutlaka sesime yansıyordu.. Alarmin sonunda başlayan patlamalar bitmeyecek gibiydiler. Bir , iki , üç sonu gelmiyordu, Her patlamadaysa camlar ve kapılar sarsılıyordu. Kızım, " Anne çok korkuyorum ~" derken ben hissettiklerimi ifşa etmemeyi tercih ediyordum. Bende de ilk kez böylesi bir panik vardı.  Bu ilk saldırı bir kaç dakika sürdü.. Tam geçti zannettik.. Masadaki şeyleri toplamak için yönelirken, alarm yeniden başladı. Bu kez, salondaki pencerelerden gelebilecek zararı düşünerek. dairenin bulunduğu merdiven boşluğuna çıktık. Baktık, yukarı kattaki iki genç çiftte merdivenlere inmişler çocuklarıyla hep birlikte oturuyorlar. Ufaklıklar kucaklarda. Çocuklar sanki kanıksamışlıkla bir bilinmezlik, bir anlamamazlık arası bir yerlerdeydiler.. Sirenleri duymak bile yeterince ürkütücü, biz büyükler için bile.  Galse daha küçükken şimdiden daha az korkuyordu sanki. Gerçi o sese karşı çok hassas olduğu için her zaman ağlardı. Ufaklıklardan biri Danielle'ın kucağındaki Pitzi'yi okşuyordu roketler tepemizde patlarken. Çocuklar için böyle anlarda hayvanlar daha da büyük bir yardımcı oluyorlar. Korkularını atmak ve rahatlamak için.

Ve o ikinci patlamalar da bitene dek bekledikten sonra, çantalarımızı hazırlayarak, hemen bahçenin diğer ucunda kalan bizim dev apartmanımıza, evimize o akşam geri dönmeye karar verdik. Hala daha mutfak ve musluklarımı olmasa da. Burası daha güvenli! Körfez savaşı öncesi inşaa edilen bir bina olduğu için bu binada diğer yeni inşaatlerde olduğu gibi her dairede bulunan sığınak yoksa da çelik kapılarla, kocaman masiv beton duvarlarla çevrili olan merdiven boşluğu yeterince güvenli. Ve alarm anında hemen merdiven boşluğuna ulaşmamız mümkün oluyor.

Ve son bir kaç gündür sokaklar insanlardan neredeyse tamamen boşaldı. Çocuklar korku içindeler. Bizse ister istemez Tel Aviv'e gitmek zorundayız işimiz için.  Bugün yoldayken alarmlar çaldı tüm merkezde ancak o an bizim bulunduğumuz noktada bir şey yoktu. Mecburen yolumuza devam ettik. Riske rağmen.

Arada dış media'da Yahudilerin Arapları linç ettiği haberlerini gördüm. Arapların yaptıklarını  yine anlatmıyorlar galiba. Bu konuda yazdıklarını daha az okumaya gayret ediyorum... 

Bugünler de geçecek. Ve herşey düzelecek. Gal'í de buna ikna etmeye çalışıyorum. 



Batya R. Galanti