NEREYE GİDİYORUZ?
Yıllar evvel İstanbul'da Yeni Zelanda'lı bir turist bana, " Kendimi Yeni Zelanda' da doğmuş olduğum için son derece şanslı hissederim!" demişti.
Çok doğal bir tavırla konuşmuştu ve ben o an o adamın söylediği bu sözleri hiç bir şekilde kendini beğenmişlik, ukalalık olarak algılamamıştım. Adama sadece hak vermiştim.
Yeryüzünde yaklaşık 200 kadar ülke mevcut, Tüm bu ülkelerin içinde Pasifik Okyanusu'nun güneybatısında yer alan bir tanesi var. İnsanlarının dünyanın en mutlularından biri olduğu, huzur içinde yaşayan bir ülke. Yaklaşık 270. 000 km karelik bir yüzölçümünü kapsayan topraklarının üzerinde yaşayan dört buçuk milyon nüfusuyla, dağların mükemmel kumsallarla buluştuğu, kuzeyindeki subtropikal ikliminin güneyinde soğuk kışlarla yer değiştirdiği , fiyordlar, koylar ve yeşilin her tonunun gözleri doldurduğu tarifi zor güzelliklerle ziyaretçilerini büyüleyen bir ülke.
Sadece doğasıyla değil, yaşam standardıyla. insana sunduğu hayat kalitesi, rahat, huzurlu ortamıyla da dünyanın en sayılı medeni ülkelerinin başında gelirken dört bir yanında okyanusun onlara sorun yaratmayacak canlılarının komşuluklarıyla da bambaşka bir ayrıcalığa sahip olduğunu insana hissettiren adeta bir barış adası gibi. Aynı biraz açığında yer alan Avustralya gibi!
Ama ne yazık ki işte bu barış adası geçen gün insanın hayaline bile gelmeyecek bir olayla sarsıldı..
Bilgisayar Çağının getirdiği iletişim hızıyla dünyada her tür fikrin, düşünce ve akımın , bazen de ekstrem fikirlerin, medeniyet, medeniyetsizlik ve herşeyin son hızla birbiriyle buluştuğu İnternet ortamında bazen düşünsel açıdan insanların kendilerini kaybedebilmeleri mümkün olabiliyor.
İşte bu şekilde sosyal medyanın içinde doğan, büyüyen ve yayılan şeytansı kimi yaratıklar içinden bir tanesinin Yeni Zelanda'nın huzurlu ortamını bile bozabilmesinin ne derece mümkün olduğuna tanıklık etti sadece o ülkenin sakinleri değil, tüm dünya. Bir deli, aklını kaybetmiş bir adam dünyanın en sakin köşelerinden bir tanesinde öyle bir eylem gerçekleştirdi ki insanların kanı döndü bir anda!
Avustralyalı bir beyaz adam Yeni Zelanda'nın Christchurch şehrindeki bir camii'ye başına yerleştirdiği kamerası ve elinde taşıdığı yarı otomatik silahla girerek o an orada namaz kılmakta olan çoğu Bangladeşli müslümanların üzerine ölüm kustu. Neymiş beyazların içine karışan koyu renkli müslüman nüfusu yok edecek. Neymiş, beyazlar yerine Avrupa'da çoğalan Ortadoğulu, Afrikalı adamlara dur diyecek.. Onların yaptıklarının da ayrıca öcünü alacak önüne çıkartacak tüm masumlardan..
Yerel polisin açıklamalarına göre, Yeni Zelanda'da son 6 yılda gerçekleşen toplam cinayetlerden fazla insanı dakikalar içinde öldüren bu adam dünyamızın geldiği delirme noktasının yeni bir örneğini yaşattı insanlara tekrardan. . Yaşlı, çocuk demeden , gözlerinin yaşına bakmadan hayatlarını ellerinden alarak.
İnsanoğlunun içinde yaşayan o şeytan bir kişinin içinde daha hortladı tekrardan..
Olayın ardından bir gün sonra Watsapp'tan bir ileti geldi bana . Ne olduğu belli değildi. Açtım.. İnsan vücuduna takılı kameradan çekilmiş görüntülerde birisi bir park yerinde koşar gibi hızla tek katlı bir binadan içeri giriyordu .. Ne olduğunu anlamaya fırsat kalmadan elindeki makineli tüfekle önüne gelen herkesi soğuk kanlı bir şekilde kurşuna dizmeye başladı. İnsanlar saniyeler içinde yerlere düşüyordu.. Çığlıklar makineli tüfeğin kustuğu kurşunların sesiyle birbirine karışırken ben daha fazla bakamadan görüntüyü kapattım.... Korkunçtu!
Televizyonlarda haberlerde olaydan bahsedilirken konulan sansürün bir anlamı yok sanırım. Çünkü kullandığımız internet içinde sansür yok! Birileri bu dehşetten para kazanmaya devam ettiği sürece de sansür olmayacak galiba.
Bu yüzden bana ulaşan o filmi aynı gün kaç milyon insan seyretmiş olabilir bilmiyorum. Ya peki kaç " "çocuk" izlemiş olabilir bu dehşet katliamı..
Gerçi her gün internette oynadıkları oyunlarda aynı tür cinayetleri adeta gerçekle bire bir yakınlıkta yaşayarak oynayan bugünün çocuklarının dünyaya bakışılarının ilk günden nasıl bir çarpık çizgide geliştiğini düşününce irkiliyor insan!
Bir tarafta Cihad fikriyle kafaları celinmiş kimi radikal dincilerin propagandaları , diğer tarafta hiç bitmeyen Beyaz Irkın üstünlüğü kuramlarıyla ortaya çıkan başka tür psikopatlar ve her birinin kendilerine özgü tamamı komplo teorileri üzerine kurulu tezlerle genç kitleleri içlerine sürükledikleri internet siteleri, Facebook grupları ve You Tube kanalları, clipler, yazılar, bloglar.. Ve bin çeşit hastalıklı propaganda gruplarının insanlığa verebilecekleri zararların boyutları..
Dünya küçücük bireylerin kocaman korkunç devlere dönüştüğü bir zamana geldi..
Psikopat insanların internette yaptıkları aramalardan, paylaştıkları şeylerden, girdikleri gruplardan haklarında toplanabilecek yeterli bilgi var aslında.
Hükümetlerin, yetkililerin, internet üzerinde etkileri olan tüm sorumluların ve sosyal media devlerinin hep birlikte kontrolü ele almalarının zamanı gelmedi mi acaba ?