30 Mart 2022 Çarşamba

Terörün amacı nedir?

Bazı hassas durumlarda, terörün baş kaldırdığı günlerde insanlar etkiye tepkiyle karşılık vermeye başlarlar. Kızgınlık ve öfke korkuyla karıştıkça insanlar mantıklarıyla değil yaşadıkları duygusal karmaşanın getirdiği tepkiyle karşılık vermeye başlayabilirler. Ve bu şekilde bir anda bütün bir topluma karşı bir duruş başlar. Bir anda tüm Araplar, tüm Müslümanlar bizi öldürmek istiyorcasına ayaklananlar olur.

Üst üste yaşananlar hepimizi duygusal bir kaosa çekmeye başlarken, ilk tepkilerimizden biri, sokağa çıkmaktan korkmak olur. Ve bu korku sizi hedef alan kitleyi susturmak istemekle karşılık bulur.

Akıllarını kullanamayıp sadece duygularıyla hareket ettiklerinde insanlar bir anda içlerinde uyanan şeytana uyarak karşılık verebilecek bir kıvama bile getirilebilirler. Günler içinde insanların zihinlerine sokaklarda yaşanan vahşet görüntüleri kazınmaya başladığında bu yavaş yavaş toplu bir travmaya dönüşmeye başlar. İşlerine, okullarına giden insanlar belli bir paranoya'ya kapılmaya başlarlar. Kalabalık ortamlardan, şehir merkezlerinden, otobüs duraklarından korku başlar. Çocuklarımız için endişe etmeye başlarız. Oraya gitme, burada fazla oyalanma gibi düşünceler beynimizi etkileri altına almaya başlar.

Bu tepkiler böyle zamanlarda en tehlikeli sonuçlara da sebebiyet verebilecek toplumsal bir korku psikolojinin neticesidir. İnsanlar bu şekilde karşı grubun tümüne karşı önce bir korku sonra karşı bir tepki oluşturmaya başlarlar.

İşte bu zamanlarda liderlere, basına ve din adamlarına çok fazla iş düşüyor bence.

Çünkü size karşı gerçekleşen radikal eylemlere karşı eğer  siz de radikal bir tepkiyle cevap verirseniz ne kendi çıkarlarınıza hizmet edersiniz ne de aradığınız huzuru temin edebilirsiniz.

Zaten radikal grupların hedefleri de bu değilmidir?  Size karşı giriştikleri kanlı eylemlerle sizi ortadan kaldırmayı aramanın dışında, sizi toplumsal olarak parçalara ayırmak, sizi bölmek, içinize korku koyarak ve tüm toplumsal ve insani değerlerinizi yıkarak normatif bir ülkeden sizi kaotik ortamlara sürükleyerek sizi içerden çökertmek.

Hepimizin çevremizde tanıdığımız, onlardan olup aynen bizim gibi, normal yaşamlarına devam etmekten başka kaygıları olmayan karşı gruptaki masumları unutmamamız gerekiyor. Onların bizlerden en ufak bir farkları olmadığını. Topluma zarar verenlerin tüm hedefleri, yeterince korkutup ülkeyi yangın yerine çevricek düğmeye basılmasıdır !!

Vahşi Batı kurallarını uygulayan grupları taklit etmenin bize kesinlikle faydası olamaz. Onlarla mücadeleyi yetkili kişilere bırakmamız gerekiyor.

Bırakalım terörle, teröristlerle, insanlık düşmanlarıyla, radikal İslam'la liderler, ordu ve polis uğraşsın.

Bize karşı ayaklanan insanlara karşılık ne sosyal medya'da, ne televizyon'da; "Araplara ölüm" diye seslenmenin hiç bir şeyi daha iyi yapmayacağı açıktır.

Dünkü olayda teröristi imha eden Amir Khoury, bizim güvenliğimiz için aldığı yaralar sonucu canını verdi.  Amir Khoury,  Yahudi Devleti için şehit düşmüş bir Hıristiyan Arap'tı.


 

29 Mart 2022 Salı

Tanri bütün masumlari korusun

Yarın Arapların "Toprak Günü!"ymüş. Hamas günlerdir çağırı yapıyor, Araplar ayaklansınlar diye...

Israel polisiyse sözde son bir kaç gündür alarmda. Eline silah alanı durdurmak çok zor.

Bu geceyse yine ölüm vardı buralarda... Yine vahşiler kurşun yağdırdılar insanların üzerlerine. Yoldan geçenlerin...Genç,  ihtiyar ya da kadın, hiç bir şey gözleri görmüyor bunların. Makineli silahla tarayan bu defa motosikletli bir şeytan. Tel Aviv'in hemen bitişiğindeki Ultra-Ortodoksların yaşadığı, Bnei Brak'taki ana caddeden geçenlerden beşini öldürdü.

Ne tuhafki, bu şehirde yaşayan bu haredi denen aşırı dindar gruplar askerlikten bir de muhaftırlar. Yeşivalarda öğrenmekten başka bir işte yapmazlar. Ama Araplar yine de, Yahudidirler diye vurmuşlar onları işte.

Cihad içindeler, bize karşı. Onların istedikleri toprak değil, bizi öncelikle öldürmek. Onlar bu eylemi sevap görmeselerdi özellikle her Ramazan bunları yaşamazdık böyle!!!

Gantz, boşuna, Ürdün'de Kral Abdullah'la görüşmek için hazırlanmıyordu. Geçtiğimiz günlerde bir gazetecinin sözleri herşeyi anlatıyordu;  "Gantz, kan dökülmesini engellemek için Ürdün'e gidecek!!"Kral Abdullah'ın arabulucu olmasını istiyor Israel Hükümeti. Arada hükümetin içinde zaten, İslamcı bir parti var. Teröristlerle çekilmiş resimleri basına yansıyan İslamcı Mansur Abbas, Bennett Hükümetinde koalisyon ortağı.

Duyumlar vardı. Bugünler bekleniyordu.

Neden, kutsal günlerde bu insanlar, silahı alıp adam öldürmek istiyorlar acaba? Neden Ramazan'da huşu içinde dua etmek yerine her defasında aynı senaryoyu tekrarlıyorlar?

Hamas son bir kaç senedir içimizdeki Araplara seslenmeye başladı. Israelli Arap gençleri kızıştırıyorlar. Ve bu en tehlikelisi. Bunlar da hep Erdoğan'ın başının altından çıkan fikirler. Yıllardır Ankara'da Hamas'a büro açan, onu besleyen, Kudüs Müslümanlarındır diye bağıran bu Müslüman Kardeşler Lideri, Hamas'ın hareketlerinin arkasındaki fikir babasıdır da ayrıca. Araplara her mitinginde açıkça, Kudüs'ün kurtuluşu için birleşmekten bahseden bu Türk Halifesi sözde geçen günlerde bize barış eli uzattı.

Dün İsrael Savunma Bakanı Benny Gantz ve Filistin Otoritesi yetkilileri Ürdün Kralı Abdullah'la görüştüler. Amaçları Ramazan Ayı'nın gelişiyle birlikte artan gerginliğin tam bir çatışmaya dönüşmesini engellemek. Şu an itibariyle bunu başaramadıkları açık.

Korkulan, geçen yıl ki senaryonun, daha kötüsünün tekrarı.

İçteki Arapların yeniden kalkmaları ìçin Hamas provokasyon yapmaya devam ediyor. Ve paralel olarak saldırılar ve roketlerle İsraellileri köşeye sıkıştırmak istiyorlar.

Şimdilik bu şiddet dalgasını engelleme çabaları fayda etmiyor. Son bir kaç gündür yaşananlar önümüzdeki zor günlerin işaretleri...

Bu bağlamda,  Israel Cumhurbaşkanı Herzog'un da Amman'a ilk kez acil bir ziyaret gerçekleştirmesinin beklendiği de açıklandı. 

Hamas 2021'de İsraelli vatandaşlarını üzerimize sürdürdü.

Bu devletten hepimiz gibi yardım alan, işsizlik ücreti, kira yardımı ya da engelli yardımları alanlar,  bu ülkenin vatandaşı olarak bu devletin sigorta sisteminden faydalanan bu insanlar bu devletin malına, insanlarına saldırdılar, zarar verdiler. İsraelli Araplar içinden " kimi"  gençler ülkeyi birbirine kattılar geçtiğimiz yıl. Ve yine Ramazan günleri aynı eylemleri, hatta çok daha kötüsünü tekrarlamak niyetinde oldukları söyleniyor. 

Kutsal günlerde yine şiddetin doruğa çıkması bekleniyor. 

Tanri bütün masumlari korusun.


 



İki asker, iki kültür, iki dost ve aynı ortak kader


Yazan Fellah (Z"L) ve Shirel Abukarrat (Z"L)

Pazar gecesi Israel'ín kuzeyinde, Haifa bölgesi sınırlarında bulunan Hadera şehrinde, bir anda tüm ülkede büyük bir heyecan ve şok yaratan türde korkunç bir saldırı gerçekleşti. Hadera'ya,  Um El Fahem'den, yani yine Israel sınırları içinde bulunan bir Arap yerleşim yerinden, yerlilerinin Israel vatandaşlığına sahip olduğu bir şehirden çıkmış olan iki Daesh üyesi tarafından gerçekleştirilen saldırı ülkede büyük bir sarsıntı yarattı.

Öncelikle, daha geçen hafta Beer Sheva şehrinde meydana gelen olayın kesinlikle tesadüf olmadığı da bu şekilde ortaya çıkarken bu ikinci hadiseyi de yine aynı terör örgütü, yine Daesh üstlendi. Bu defa kimi farklı öğeler taşıyan, Daesh'in da işe karışıtığı yeni bir terör dalgası içine girmiş olduğumuzun sinyalleri var gibi.

Önemli olan ikinci nokta, Hadera'da gerçekleştirilen saldırıda teröristlerin ellerinde bulunan kocaman  makineli tüfekler, bu defaki  amaçlarının daha geniş çaplı bir katliam olduğunu gösteriyor. Bir iki ölü ve yaralıyla bitecek bir saldırıdan çok,  Israellilere daha büyük bir zayiat, geniş çapta bir zarar vermeyi planlamış oldukları, olayın ardından teröristlerin çantalarından çıkan binden fazla mermiden de belliydi.

Eğer o iki terorist etrafı taramaya başladıklarında, tesadüfen aynı cadde üzerinde bir restoranda yemek yiyen IDF'in üç özel eğitimli askerinin müdahalesi olmasaydı kurban sayısı kat kat fazla olabilirdi.

Tam yedikleri yemeğin ortasında birden dışarıdan gelen silah sesleriyle durumun farkına varan bu üç kahraman asker, kendilerini restorandan caddeye attıkları gibi, iki teröristi yok etmeyi ve olaya son vermeyi becerdiler. ( Bu üç asker yeri geldiğinde Arap köylerinde, onlardan biri gibi dolaşarak, Arapçayı onlar gibi konuşabilen, onlar gibi davranmayı bilen ve bu şekilde onlara, onların içinden müdahale edebilecek şekilde yetiştirilmiş bir tim içinden geliyorlar )

Olayda ölen iki askerse, sanırım aynı bölükte birlikte hizmet veren iki genç çocuktular.

Biri Israel'in kuzeyindeki Dürzü köylerinden gelen 19 yaşındaki Yazan Fallah diğeri Israel'e Fransa'dan göç etmiş olan bir ailenin çocuğu olan Shirel Abukarat.

En üzücü olan, bu iki gencin olaydan bir saat evvel çektirdikleri, hala gülümseyen son resimleriydi.

................................

Danielle askerliği zamanlarında bana hep Cuma'yı anlatırdı.

O çok sevdiği Bedevi asker Cuma...

Üssünde bulunan bir çok karavandan oluşan farklı bölüklerden birindeydi Cuma. Ona bu genç adamı tanıştıran, askerde neredeyse bir anne gibi bağlandığı en yakın dostlarından biriydi.

Önce arkadaşının dostuydu Cuma. Sonra onun bölüğüne ilk gittiği gün Danielle tanıdı onu. Sevecen kişiliğiyle hemen sevmişti Danielle Cuma'yı.

Nöbetlerden kalan zamanlarında, bazı gecelerde Cuma'nın, onunla birlikte aynı bölükten çoğu Bedevi olan diğer silah arkadaşlarıyla vakit geçirdikleri karavana girdiğinde, Cuma onları, çöldeki çadırlarında misafirleri nasıl ağırlıyorsa, aynı havada ağırlarmış.

İlk iş demlikteki çaydanlıktan çay getirmek olurken, Danielle her defasında çayı sevmediğini hatırlatmaktan yorulsa da Cuma ona bir kez daha teklif edermiş.

Bütün gün, içine kimi otları ekleyerek içtikleri bu çaylar dışında, karavanlarındaki  televizyonda 24 saat Bedevilerin en sevdiği şey olan, deve yarışlarını izlerlermiş, Israel'in ortasındaki kurak topraklarda, Negev Çölünde yaşayan bu askerler.

Bir çoğunun dört eşi olduğunu duyduğunda şaşırırken, ama Cuma öyle değil Anne diyordu Danielle. O tek kadın için yaşıyor. Onu çok seviyor ama yine Cuma'nın bir arkadaşının daha  ikinci eşi aldığını anlatıyordu kızım.

Derken Danielle hayatında ilk kez Bedevileri askerde tanıdı. Onlardan, çöl kanunlarının bir kısmını öğrendi. Cuma ona, IDF'teki Bedevilerin görevlerini anlatıyordu fırsat oldukça. Hayatları çölde geçen bu insanların kumlarda nasıl iz sürmeyi bildiklerini Danielle Cuma'dan öğrendi

Cuma, çöldeki ayak izlerinden teröristleri nasıl yakaladıklarını anlattı ona.

Kumdaki ayak izlerinden, bölgede faaliyette olan grupların yaşlarını. cinsiyetlerini, kilolarını, bedenlerinde taşıdıkları yüklerin ağırlığını nasıl anladıklarını,,,,.

Danielle'i askeri görevi sırasında, kişiliğiyle, verdiği güven duygusu ve sevecenliğiyle en çok etkileyen askerlerden bir de Bedevi asker Cuma idi. Hani Robinson Crusoe'nun, yalnız kaldığı ada da bulduğu yerli dostu gibi, sevecen, güvenilir ve yardımsever.. Evinizden uzaklarda, bilmediğiniz, daha önce hiç tanımadığınız bir yerde, ağır şartlarda, tamamlamak zorunda olduğunuz komutların, yerine getirmekle yükümlü olduğunuz bir sorumluluğun altında iken belki de en çok aradığınız şey size iyi davranan insanlardır. Iste Cuma da böyle biriydi. 

Kimi dostlar, kimi dostluklar  daha kısa bir zaman öncesine kadar hiç tanımadığınız bir toplumun, bir grubun, bir kültürün içinden çıkarlar. Bir ülke medeniyetinin orta yerinden, şehir hayatının bilindik koşuşturmasının içinden çıkan, modern bir genç kızla, binlerce yıllık bir çöl kültürünün, bugünkü yansımalarıyla hala geçmişten çok fazla izler taşıyan bir grup insanın içinden çıkıp gelen, aynı noktada, aynı amaç için aynı hedef için hizmet veren iki farklı insanın birbirleriyle nasıl dost olabildiklerini görebilmesi açısından da kızımın yaşadığı bu özel, "askerlik tecrübesi" hayatının önemli deneyimlerden biriydi.

.........................

Geçtiğimiz gün, Hadera şehrinde olan saldırıda, olay yerinden kaçmak isteyen Shirel'in ilk görüntüleri insanın kalbini paramparça edebilirdi. İnternete yansıyan, sokak kamerlarının ortaya koyduğu çekimlerde, genç asker, üzerlerine makineli tüfekle mermi boşaltan iki şeytandan kaçarken bir ara yere düşüyor, kalkarak yeniden koşmak isterken yığılıyordu. Bunu ben görmedim. Kızımın arkadaşı anlattı.

19 yaşındaki Shirel'in dün, onunla ortak kaderi paylaşan, Yazan Fallah'la beraber çektirdikleri son resimleri paylaşıldı media'da.

Biri Dürzü ailenin çocuğu. Ailesinin tek erkek evladı imiş Yazan. Herkesin çok sevdiği biriydi, ailemizin prensiydi o diyordu aile fertlerinden biri. Shirel, Fransa'daki Müslüman ( Arap) anti-semitizminden korktukları için Israel'e göç etmiş bir ailenin kızı. "Fransa'daki Araplardan korktuk, buradakiler onu öldürdüler! " dedi cenazede ağlayan annesi.

Bir Dürzü askerle, Fransa'da büyümüş bir Yahudi kız, Israel'de, aynı bölükte birlikte hizmet verirken, muhtemelen yakın bir dostluk kurulmuştu aralarında. İki ayrı kültürün çocuğunun aynı zamanda, aynı yerde, aynı hedef için kurdukları dostluk, Pazar gecesi Hadera'da aynı hüzünlü sonla bitti.

27 Mart 2022 Pazar

Google'da kesin sildiğiniz bir şeyi bir daha geri getirmek mümkün olmayabiliyor.

Dün ilginç bir şey oldu. Başıma daha önce de gelmiş bir şey. Dün sabah yazdığım yazıyı bir hata sonucu sonsuzluğa uğurladım :) Tamamen şaşkınlıktan, en az iki saatimi verdiğim yazımda bir çok kez olduğu gibi, yayınlamamdan iki saat sonra, farkettiğim kimi imla hatalarını ( yine acelecilikten!!) cümle düşüklüklerini görünce bir kez daha düzeltmeler yaptım, ve yeni bir sayfaya kopyaladığımdan emin olduğum bir şekilde, bir öncekini ( gereksiz bir şekilde )  sildim. Hem de, silmek istediğinizden eminmisiniz sorusuna da çok emin bir evet cevabımla beraber en az iki saatimi verdiğim emeğimi çöpe attım.

Neyse. en azından imla hatalarını düzelttikten sonra sildim 😅

Önce üzüldüm boşa giden çabaya..ancak sonuçta bu yazı benim kendi kafamdan çıktıysa, çok istersem bir kez daha yazabilirim dedim. Hem belki bir kez daha yazarsam bu kez daha güzel olabilir!

Yazdığım bir şeyi daha önce bir kez daha silmiştim kaza ile. Ancak o kez, gecenin bir yarısı elimde cep telefonumla uyuya kalınca sanırım telefonu tutan parmaklarım ekranda  silme düğmesine gitmişti.

Bu tip olaylar dijital dünyamızın daha sevimsiz olan taraflarından.

Bazen de yazdıklarımızı bilerek ve isteyerek yok etmek iyi oluyor!

Eskiden kağıtlara dökülen yazılar belki yırtılıp atılabilirlerdi. Belki bir yangında, bir ateşte yok olabilirlerdi (?!) Üzerlerine bir fican kahve dökülebilirdi.

Bugün bilgisayarın beyninde olan bir yazıyı bulmanız mümkündür dense de, eğer yazı sadece google'da ise, bir kez kesin sildiğiniz bir şeyi bir daha geri getirmek mümkün olmayabiliyor.

O günkü girişlerimden aradığım sayfalarda, o saatte yazmış olduğum sayfa silinmiş çıkıyor. Sil komutu vermiştim bir kere!!



Israel'de terörle sarsıldığımız gece

Bizi yirmi yıl evveline götüren korkunç bir silahlı saldırının akşamında hepimizin içinde bir ağırlık çökerken, kötülerin sonunda amaçlarına ulaşamamalarını diliyorum.

Bu akşam Hedera'ya, Israel'in kuzeyinde bir Arap yerleşim yeri olan Um el Fahem'den gelen, makineli tüfekli iki terörist'in şehrin merkezinde etrafa rastgele ateş etmeleri sonucu iki kişi öldü, on kişi yaralandı.

Ölen iki kişi o an otobüs durağında üstlerine doğru yola çıkmak için bekleyen 19 yaşlarındaki, biri Dürzü kökenli diğeri genç bir bayan olan iki Israel askeri oldukları açıklandı. 

Ramazan'a yaklaştığımız bu günlerde etrafın kızışmasına engel olmak için Hamas'a bir çok ödün vermeye hazır olan hükümet şimdi ne yapacak göreceğiz?

Bizi, 2000'lerin başındakine benzer bir terör dalgasının beklediğinden şüphe eden hükümet ve güvenlik kurulu bu gece acil toplanarak durumu görüşmek için biraraya geldiler.

Radikalizmin beyinleri dumura uğrattığı bir toplumun barış için ödün vermesini beklemek çok zor.

https://www.maariv.co.il/news/israel/Article-907176



Israel'deki maratona imzasını atan Ukraynalı!


Ukrayna'daki savaştan Israel topraklarına sığınan bir mültecinin geçtiğimiz Cuma günü Yeruşalayim'de yapılan maratonu birincilikle tamamlamasının ardından sırtına sardığı iki ülke bayrağıyla verdiği selam  anlamlıydı.
32 yaşındaki mültecinin adı Valentyna Veretska. 11 yaşındaki kızıyla kutsal topraklara sığınan kadın geride Rusya'ya karşı savaşan eşini bırkamak zorunda kalmış.
Hala devam eden savaştan, soğuk ülkesinin sıcacık kucağından uzaklardaki bu ülkeye gelen bu insan ve onun gibi bir çoklarının en büyük rüyaları yeniden ana vatanlarına dönmek.
Israel'e geldiği günün ertesinde düzenlenen bu maratonda, ülkesini Uluslararası bir yarışta başarıyla temsil etmiş kadar büyük bir zafer duygusu yaşıyordu mutlaka bu yerlere yabancı olan bu insan. Kendisiyle birlikte binlerce kişinin koştuğu bir günde, daha önce hiç tanımadığı bir yerin, bir kültürün bir ülkenin sokaklarında, ona bir süre için kucak açan bu yerde belki de sonsuza dek sürecek bir dostluk, bir minnetarlık duygusuyla da doluyordur yüreği. Belki hiç tanımadığı bu ülke hakkında tüm düşündüklerinden farklı tecrübeler yaşıyor bile olabilir. Zor durumlarda ülkelerin birbirlerine ellerinden geldigince yardım edebilmeleri ne kadar önemli!!
Bu kadın  belki de çok savaşın ezdiği halkının sesi olmak için de koştu ve bu amacına kısmen varmış gibi görünüyor. Onun bu koşusu ve başarısı bir çok haber sitesinde de yer almışa benziyor.
Ukrayna halkını, Israel'de kısmen tanımak fırsatı bulduğumuz bu insanların doğasındaki cesaret ve direnç, başka halklara örnek olacak büyüklüktedir.
Bu şekilde bu insanların mücadelesi kolay kolay bitmez.
Bu insanlar kendinlerine her yerde ayakta kalmak için bir sebep bulur ve ümitlerini korurlar.
Sanırım bu yüzden, Ruslardan çok daha zayıf olmalarına rağmen, bu koca ordunun karşısında kimsenin beklemediği bir  direnç göstermekteler.
Herhangi bir insan ya da bir toplum, kendini ayakta tutacak metanete sahip olduğu sürece kolay kolay pes etmeyecektir.
 

 





 

24 Mart 2022 Perşembe

 Herşeye rağmen dünyanin en mutlu ülkelerinden biri olmak



Terörün, savaşların neredeyse hayatın normal bir parçasına dönüştüğü bir ülkede yaşamak nasıldır?
Ve herşeye rağmen dünyanın en mutlu 10 ülkesi içinde olmaya devam etmek!!
Israel gibi bir ülke için her sene arka arkaya, dünyanın en mutlu halklarından biri olmaya devam etmek ilginç bir veri.
Geçtiğimiz hafta, Israel yeniden dünyanın en mutlu ülkelerinden biri içinde çıktı.
Peki bu mutluluğun kriteryonları nelerdir?
İnsanı mutlu eden bireysel şeyler, toplulukların bütünü için de geçerli midir?  Herhalde öyledir.
Bireysel mutluluk.. Ruhsal ve bedensel sağlıkla beraber maddi imkanlarla yakından alakalı bir şeydir.
Yaşadığınız andan tatmin olabilmek duygusudur mutluluk.
Özgüvendir. Koyduğunuz hedefler için savaşmaktır. Ve hedeflerinize ulaşabilmenin size getirdiği tatmindir. Yaşadığınız ülkenin size bu hedefleri gerçekleştirebilmeniz için verebildikleridir.
Toplumla aranızdaki uyumdur.
Demek, Israel'de, yaşanan tüm problemlere, savaş ve huzursuzluklara rağmen insanları hala mutlu eden faktörler, hayatın olumsuz yönlerinden fazladır!
Ülkenin bulunduğu olumsuz şartları olumlu yönde değiştiren şeyler neler olabilir?
Örneğin,  geçtiğimiz aylarda yapılan bir istatistikte, tüm şikayetlere rağmen Israel'de insanlar genelde "Sağlık Sistemi'nden" memnunlar.
OECD geneline göre ortalama aylık ücret burada düşük sayılsa da insanların büyük çoğunluğu senede bir ya da iki defa yurt dışına seyahate çıkabiliyorlar.  İşsizlikse düşük.. Ve Israel'de, insanlar genel olarak çok aktifler. Yani 7'den 70'ye, çoğu kişinin hedefleri var. Kendileri  ve toplum için bir şeyler yapmak için çalışan, gönüllü hizmetlere katılan insanların sayısı yüksek.
Ve tüm bunların fazlasıyla olduğu bir çok Batı ülkesinden, tüm savaşlara ve bölgesel huzursuzluklara rağmen nasıl oluyor da Israel'deki insanlar daha mutlu olduklarını söyleyebiliyorlar?
Yani, kimse biz bir İngilizden daha mutluyuz demiş değil. Ancak 0'dan 10'a kadar verilen derecelendirmelerde, Israelliler gayet yüksek notlar verebilmişler.
Peki neden ya da nasıl?
Bu konuda yaptığım ufak tefek araştırmalar ve duyduklarım benim düşündüklerimi yüzde yüz teyid etti.
Israellileri, tüm güvenlik sorunlarına rağmen,  dünyanın bir çok ülkesine göre daha mutlu yapan şeyler aslında çok basit. Yukarıda genel olarak söylediğim, temel yaşam şartlarının yanında, Israellileri hala daha yaşama bu şekilde bağlayan şeyler manevi değerlerdir. Geçtiğimiz günlerde yazdığım Shabbat yazısında anlattığım şeydir.
Kısaca bir çok Batı ülkesinden daha mutlu olabilmenin şartları içinde, uzun yaşam, iyi bir sağlık ya da eğitim sisteminin yanında, inanç ve aile kavramı büyük bir yer tutuyor.
Öncelikle, Israel'de, Endüstrileşmiş bir ülke olmasına rağmen, Tanrı'ya inanan insanların sayısı yüzde 95. Bu bile bu halkın, inanmayan bir başka topluma göre daha iyi bir yere koyuyor. Çünkü, inanan insanın, bilinmedik bir güçten aldığı bir kuvvet vardır. En yalnız anında dahi kendini yasladığı bir manevi güç söz konusudur.
Daha bir kaç gün evvel, bu konuda yapılan bir araştırmadan bahsedildi. Tanrı' ya inanan insanların ateist kişilerden daha uzun yaşadıkları düşünülüyor.
Ve mutlaka, inanan insanlar inanmayanlardan daha huzurludurlar.
Ve Israel' de, aile kavramı, aile bağları çoğu Endüstrileşmiş ülkelerden daha güçlü.
Toplumsal bağlar bu ülkede çok güçlü. Aile ve arkadaş bağları. İnsanlar kısaca daha az yalnızlar.
Ve bu kişinin tüm koşulları daha rahat karşılayabilmesinde büyük bir etki sağlıyor.
Çocukluktan askerliğe insanların ihtiyaç duydukları içten, samimi arkadaşların oluşumunu sağlayan ortamlar mevcut.
3000 yıllık, kimi yönlerinden şikayet edebildiğimiz geleneklerin, çoğunluğun bugüne uyarlanmış bakış açısıyla, hala bizi birarada tutan dini ritüellerin varlığı anne babadan kesin bir kopuşu engelleyen sebeplerden birini de oluşturuyor.
Çoğu kez, endüstrileştikleri kadar inançtan uzaklaşmış bir çok topluma göre, Israel'de, High-Tech Şirkette çalışanlar ve doktorlar ya da mühendisler bugünlere dek Pesah'ta eşlerinin mi yoksa kendi ailelerinin mi tarafında bayramı kutlayacaklarını konuşabiliyorlar.
Ve bir terör saldırında yaşananlar tüm toplumu derinden sarsmaya devam ederken, bazen hiç tanımadıkları yalnız bir askerin cenazesine binlerce Israelli katılabiliyor. Geçtiğimiz gün yaşanan terör hadisesi herkesin tek konuştuğu, birlikte acıdığı bir olaya dönüşüyor.
Israel toplumunda temelde var olan tüm farklılıklara ve görüş ayrılıklarına rağmen temelde yinede birini diğerine bağlayan şeyler var. Bu da bu ülkeyi, Hamas, Hizbullah, Daesh ya da diğerlerinin varlıklarına rağmen , dünyanın en mutlu dokuzuncu ülkesi yapmaya yetiyor..