23 Mayıs 2021 Pazar

 Bir ateşkesin ardından 


Geçen Cuma. saatler gece yarısı ikiyi gösterdiğinde Gazze'yle Israel arasında ateşkes yürürlüğe girdi. Bütün akşam ille de beklediğimiz son atışlar olmadı. Hamas ilk kez son showu kendine saklayarak sessizden durumu kabullenmiş gibi göründüyse de Israel ordusunun daha sonraki açıklamalarında Hamas'ın  sınıra bir grup komandosunu Israel askerlerine saldırmak için gönderdiği ortaya çıktı. Israel'in  bu teroristleri uydudan takip ederek yok etmeyi başarması, Hamas' in ateşkesin yürürlüğe girmesinden iki saat evvel hazırladığı süprizin başarıya ulaşamaması belki de Israel'in daha büyük bir tepkisini de engellemiş oldu. Ve iki taraf arasındaki bu çatışma şimdilik sonlanmış oldu.

Bir gece ansızın başlayan patlamalar on gün sonra yerini sükunete bıraktı. Arkasında küçücük çocuklardan, genç kızlara ve hatta hayvanlara kadar olan karmaşadan travma yaşayanlarla birlikte... Şimdi yaraları sarma zamanı. Şimdi kimi sorulara cevap bulmak zamanı. Şimdi yanlışları düzeltme zamanı. Şimdi elimizi başımıza koyup üzerimize düşen seyleri daha iyi kavramak için yeniden düşünme zamanı.

Israel Medyasında geçen son günlerin ardından bu savaşın analizleri başladı . Nedenleri , niçinleri..bir sürü açık görüşler..doğrular, hatalar, yanlışlar, kusurlar, olası herşey masaya yatırılıyor.. Hamasa verilen zarardan da bahsediliyor.

Kilometrelerce uzunlukta tünellerin imha edildiği konuşuluyor. Her yıl milyonlarca dolar harcanan tüneller. Tam teşkilatlı, havalamdırma dahil, hiç bir şeyin eksik olmadığı tüneller.. Hamas'ın yeraltı dünyası. Toprağın üzerindeki sefalete karşın , toprağın altında yatan milyonlarca dolar. İçlerindeki cephanelerle birlikte.. Israel'in yok ettiklerinden daha geride ne kadarı kaldı bilmiyorum.

Ateşkesin daha ertesi gününe Hamas'ın  buraları yeniden inşa etmeye başladığı, bunca bütçenin harcandığı roketlerin yerine yenilerinin geleceği şüphesiz.

Ateşkes gecesi  Gazze'de zaferi kutlamışlar.  Havai fişeklerle Gazze sokaklarında sevinç gösterileri olmuş. Israel tarafındaysa gece sessizdi. Sabahına da hayat olduğu yerden yeniden devam etti buralarda . Sevinilecek bir şey yok.  Belki sadece çatışmanın bitişi insanı rahatlatıyordu o kadar!!


Peki Gazzelilerin zaferi neydi? Kaybettikleri 60 çocuğa mı sevindiler?  Belki de Hamas'ın zorlamasıdır o gösteriler de. Bunu bilmiyorum.

Bundan sonra savaş olmaz artık diyemiyoruz. Birincisi aramızdaki hesap bitmedi. Ateşkes bile kağıt üzerinde imzaya geçmedi. Sadece lafta olan ve bir zaman için devam edecek bir sessizlik bu. Şu an için her ne kadar Hamas'a büyük bir darbe indirilmişse de . Bizim tarafımızda da ölenler oldu. Oradan çok daha az olsa da. Bir sürü ev yıkıldı. İnsanlar büyük bir travma yaşadılar.

Peki Araplar neyi kutluyorlar hala? Bu kadar sevindikleri nedir?  Neden karşı tarafta insanlar hatta çocuklar ölünce kendilerinden geçercesine mutlu oluyorlar? Neden yaşama değil ölüme değer veriyor bu insanlar? Nereden geliyor bu anlayış?

11 Eylül'de New York'taki Kuleler  yerle bir olduğunda Gazze'te sokaklara çıkıp baklava dağıtan insanların bundan çıkarları neydi? Sevinçlerinin anlamı neydi? Onlara hiç bir zararı olmayan öylesine insanların ölümüne neden seviniyorlardı?

.............................

Bu seferki çatışma Hamas'ın kendini gösterme savaşıydı bence. Eskisinden çok daha kuvvetli olduğunu. Eskisinden çok daha iyi hedef alabildiğini. Bir defada çok daha fazla hedefi vurabildiğini. Çok daha yoğun saldırılara hazır olduğunu gösterdi Hamas.

İlk gece bizim küçük evde bulunduğumuz anlarda yaşadıklarımız daha önce yaşananlara göre daha korkutucuydu. Saat sekizi gösterdiğinde birden başlayan roket saldırıları yarım saat hiç durmadan devam ederken, patlamaların ardı arkası kesilmemişti. Ev olduğu yerde sallanırken merdiven boşluğunda basamaklara oturan bizlerin bir yandan dua ederken diğer taraftan Demir Kubbenin gerektiği gibi işini tamamlamasını umut etmekten başka elimizde hiç bir şey yoktu.

Aslında her ne kadar Hamas'ın savaş kapasitesini geliştirdiği gerçekse de , 2014'te de attıkları roketlerden biri iki sokak ilerimizde bir eve isabet ettiğinde bütün bir kat yerle bir olmuştu. Ve dairedeki sığınak odasında saklanan aileye hiç bir şey olmamıştı.

Ve dün televizyonlarda dünyanın bir çok köşesinde , New York, Paris, London gibi şehirlerde yapılan Filistin yanlısı gösterilerde, göstericilerin zaman zaman  Yahudileri nasıl hedef aldıklarını, saldırıp dövdüklerini gösterdiler. Yahudiler, Yahudi Devletinin geçirdiği zor günlerde, dünyada daha da zor zamanlar geçiriyorlar. Sadece Yahudi oldukları için. Kimi Israel Bayraklarıyla gösteri yapanlara da şiddetle tepki veren çoğu Müslüman oldukları belli olan göstericilerin saldırgan tutumlarını gördüğüm de kiminle muhatap olmak durumunda olduğumuzu daha iyi anlıyorum, Sanırım Amerika'daydı, kadın göstericilerin ağızlarından şu sözler çıkıyordu, haykırarak;  We want 48!"  48'i istiyoruz!! İşte sorun da bu. Ve hala dünya kiminle muhatap olduğumuzu görmek istemiyor!!

Onlar ekstrem fikirleriyle, bugüne dek Israel'i tanımıyorlar. Bir 73 sene daha geçse tanımayacaklar. Bu insanların amaçları huzur ve barış değil. Sokaklarda kendileri gibi fikirleri savunmayanları linç etmeye hazırlar. Bir lokantada yemek yiyenlerin Yahudi olduklarını anladıkları an üzerlerine saldıracak kadar gözleri dönmüş bunlar. Hiç bir sınırları yok. Ancak dünya hala onlara daha ılımlı, daha sıcak bakıyor.

Bu bölgede Batının gerçek güveneceği tek ülkeyse Israel. Onların çıkarlarıyla aynı çıkarları paylaşan. Radikal İslama karşı savaşan ülke Israel. Biz Batıya karşı olan gruplara karşı mücadele ediyoruz halbuki. İran ya da Da'ash ya da Hamas, bu grupların tek hedefleri, dünyada kendilerinden görmedikleri herşeyi yok etmek ve ilginç olan Avrupa medyası barışa karşı tek suçluyu Israel olarak parmakla göstermeye devam ediyor. Bile bile, kendileriyle aynı değerlere sahip olanlara karşı Cihad için ölmeye hazır ektrem grupları destekliyorlar. Savaştığımız şeyin arkasında bunlar olduğunu görmemek için inat ediyorlar!

Bu savaş biterken son saatlerde Lübnan'dan bir diğer Filistinli Fraksyondan bu defa kuzeye de roketler atıldı. Son yılların en çok konuşulan senaryosu sanki gerçeğe dönüşür gibiydi ilk anlar. Hem güneyde hem Kuzeyde çalan sirenlerle belki de çok cepheli bir savaşa  sürükleniyorduk belki?

Ancak bu seferlik bu senaryo sadece Hamas'ın bir final oyunuydu.

Şu bir gerçek ki. Demir Kubbe buradaki insan kayıplarını çok büyük oranda azlatıyor. Demir Kubbe üzerimize atılan roketlerden yüzde doksanını havada imha etmek kapasitesine sahip. Ancak karşımızdaki düşmanın bir anda yüz roket atma kapasitesine eriştiği bu durumda 10 roketin sivillerin üzerine düşeceği gerçeğini unutamayız. İlerideki olası Hizbullah-Hamas-Israel Savaşında binlerce roketin üzerimize atılacağı senaryolarına göre, yüzlerce roket aynı anda sivilleri hedef alacak demektir.

Israel son yıllarda Demir Kubbe AntiMisil silahı Lazer'le değiştirmek için çalışmalar yapıyor. Ancak son dönemde Lazer sistemiyle yürüyecek olan bu silah için ayrılan bütçe yeterli gelmeyince bu konudaki çalışmalar bir dönem için askıya alındı. İlk etapta pahalı olan ancak ilerisi için çok daha ideal ve etkili olan bu Demir Kubbe'yi Israel'in tamamlaması bir zorunluluktur.

Ve keşke bunlara hiç gerek olmasaydı diyoruz. Keşke, diplomasiyle, konuşmalarla bir yere varılsaydı.

67 topraklarıyla bitecek bir barışa çoğunluğun yok demiyeceğinden emindim. EĞER karşımızda vereceğimiz topraklarda bizimle huzur içinde yaşamaya evet diyecek insanlar olsaydı!!!


Batya R. GALANTI

20 Mayıs 2021 Perşembe

Ateşkese ve ateşkesten yeniden çıkacağımız güne dek. 


Sanırım artık ateşkese iyice yaklaştık. Çocuklar hala  okullara dönemeseler de bu sabah ilk kez  cıvıl cıvıl öten kuşların sesleriyle başlayan bir gün oldu.. Bu sessizliğin ateşkesin yürürlüğe girmesinden evvel görmeye alışkın olduğumuz o son perdeden evvelki sessizlik olduğu tahminleri yapılıyor.  Hamas'ın son sözü hep ben söylerim kompleksinden gelen o son atışları bekliyoruz yine... Tel Aviv'e kadar atacakları son roketleri... Belki debu sefer gerçekten de hemen susar otururlar artık.   Gal dün bütün gün bana ateşkesi sordu. Onu ikna etmeye çalışırken, sözlerimi devamlı tekrar ediyordu arkamdan. Öyle olacak değil mi anne?! Bu son günlerde yemeği de iyice kesti. Zaten küçücük listesindeki istisna ve faydasız yemeklerin çoğunu da reddetti bu on günde... sıkıntısından, korkudan.. Bumlardan, sirenlerden çok korkuyor oğlum. Sirenlerden normal insanlar, olgun kişiler bile korkmuyorlar mı? İnsanın bütün sinirlerini kaldıran, bir felaket habercisi gibi benliğinize saldıran çığlıklar gibiler.  . Dün gece Gal ilk kez  salon yerine kendi odasında yatmayı göze aldı. Orada burada uyumaya çalışmaktan iyice hırpalanmış görünüyor.

Bir kaç gün evveline kadar odalarda uyumak zaten mümkün değildi. Evin altı üstündeydi. Her biten işin arkasından bir köşeyi toparlamaya çalışıyoruz. Kendimize evin belirli yerlerinde yaşanası köşeler yarattık. En büyük sorunumuz, banyolara takılı olan duşlardan başka bir su kaynağının olmaması. Çeşmeler yok. O yüzden çoğu tek kullanımlı şeylerle idare etmeye çalışırken yıkanacak bir şey olduğunda duşun altında yıkamaya çalışıyorum. O zaman da oldu olacak her seferinde ben de yıkansam diyorum, ayaklarım ve paçalarım islanırken gülüyorum o anki lüks sayılabilcek imkansızlığıma. Yarın banyo dolabımızla çeşmeler takılacak banyolara ve kısmen rahatlayacağız. Önümüzdeki hafta da mutfak bitecek ve biz şu girdiğimiz evin  içindeki kamp şartları dönemini arkada bırakmış olacağız. Ya Gal ne desin en küçük değişikliklerden rahatsızlık duyan bu varlığın hayatı bir anda ters düz oldu.

En üzücü olansa bu savaşın sonunda da hiç bir şeyin aslında çözülmemiş olduğunu bilmek. Dün öğleden sonra Lübnan'dan Israelín kuzeyine roketler atıldı. Dört roket, kuzeyi hedef aldı, Haifa ve Akko şehirlerini. Ve bir anda kendimizi bir sürü sorunun içinde bulduk. Yoksa bize karşı yeni bir cephe mi açılıyor? Bu bölgede aklı başında insanlar yok ki! Bu bölge'de Daásh var, selefiler, Hizbullah var. Müslüman Kardeşler var!! Acımasız insanların acımasız sistemlerle bir diğerlerinin kafalarını kesebildikleri bir bölgede problemli sınırlarımız var! Ve bu sınırları birilerine devretmenizi bekleyen dünyalılar var!! O sınırlarda gezen eli silahlılar, roketatarları sivillerin arasından ateşleyenler her yerdeler. Siviller ölüyor diyorlar BBC'de!! Allah Kahretsin sizi Yahudiler.. Katilsiniz!! 

Siz bizim yerimizde değilsiniz! Konuşabildiğiniz kadar! Kimseye beddua etmek istemiyorum. Kızgınım. Bizi böyle şartlarda yaşamaya mecbur edenlere, şartlara, koşullara, insanlara, dünyaya!

Yerushalayimi hedef alarak başlattıkları bu savaş şimdilik dün kuzeyi de hedef almalarıyla noktalanmış gibi. Ateşkes bu saldırının ardından geldi. Hamas iyice köşeye sıkışınca son kozunu kullandı.

Peki Hamas neden o ilk gün Yerushalayimi vurdu. Neydi onu sinirlendiren?

Burada bir çok faktör var bence. Ben savaş uzmanı değilim ancak, okuduklarım, duyduklarım yaşadıklarım, gördüklerim ve kendi şahsi değerlendirmelerim mevcut tabi. Biz küçük insanların da şahsımıza ait fikirlerimiz var mutlaka. Strateji uzmanları olmasak ta.

Israel'in son dönemlerde İran'a karşı yürüttüğü derin bir savaş var. Nükleer güce sahip olmamasını istediği İran'ın tehtidleri hiç durmadan devam ederken, İran'ın açıkça Israel'e karşı savaşn tüm grupları desteklediği açık. Aramızda ufaktan ya da kimi zaman genişten devam eden savaşın birinci uzantılarından biri  Hamas. İran'ın Hamas'a verdiği silah ve lojistik destek biliniyor. İran'ın Hamasi maddi ve manevi desteklediğini bilmeyen yok.   Kuzeyimizde  Hizbullahi yetiştirip büyüttüğü gibi, Hamas'ı da denizden ve karadan donatmaya devam ediyor.  

 Israel'in Gazze ablukasının sebebi nedir sanıyorsunuz? Balıkçıların kısıtlanmasını kim istiyor ki? Israel Hamas'a denizden gelen savaş malzemeleriyle yüklü gemileri kontrol edebilmek için buralarda abluka uyguluyor, çünkü Hamas'a giren çıkan malzemelerin başı sonu belli değil.  

Ve Hamas'ın bu şiddeti başlatmasındaki diğer  faktör Erdoğandır. Son günlerde Türkiye'de esen Filistin rüzgarlarının bir kasıragaya dönüşüne baktığınızda. Türk Hükümetinin açıklamaları, Erdoğan'ın verdiği söylevler adeta Türkiye'nin şahsi bir meseleyle mücadelede olduğunu düşündürebilir. O kadar ki bu son durum en azılı Erdogan karşıtı Atatürkçü Türkleri bile yoğun şekilde içine almış görünüyor. Korona ve Ekonomik Kriz değil, Gazze konuşuluyor. Hem de öyle  böyle konuşulmuyor. Başka bir sorunları kalmamış gibi bir haldeler. Kendi topraklarına saldırılmış gibiler.  


Erdoğan Milletine Türk'ün gücünü hatırlatıyor. Annem bile kanıyor buna. Erdoğan Yerushalayim'e asker göndermeye karar vermiş efendim. Daha neler! Kolaydısanki. O ne isterse onu yapacaktı!!! Tüm Türkler ayaklandılar. Vatan Millet Sakarya naralarıyla birlikte zafer çığlıkları bile atıyorlar.  İçlerindeki Yahudilerin de ödleri kopuyor, 19 Mayısımız kutlu olsun mesajlarını sosyal medyada paylaşırken biz sizdeniz bize dokunmayın ne olur diye yalvaracak duruma getirildiler. Araplara birileri fikir veriyor, destek çıkıyor, uzaktan kumandayla..

Her şey10 gün evvel Yom Yerushalayim'le başladı.  Israel'de Yom Yerushalayim her sene kutlanır. Bunun belli bir tarihi vardır. Bu gün ilk kez bu sene kutlanmadı. Bu yüzden Yom Yerushalayim'in Filistinlileri kışkırtmak için düzenlendiğini iddia etmek yalandır.  Yom Yerushalayim genç kızlar ve çocukların bayraklarla yürürken şarkılar söyleyip dans ettikleri kutlamaları kapsar.  Birden bire bunu sebep göstererek,  İslam'da en kutsal üçüncü yer olarak kabul edildiği iddia edilen ve içinde önemli miktarda Arabın yaşadığı bu şehri roketlerle hedef almak sadece onların yapabileceği bir eylemdir. Araplar kendi kutsal mekanlarına ve insanlarına kendileri saldırıyorlar.

Kimse Israel'de olanları konuşmuyor. Yaşananlar Israel'in keyfi, saldırgan politikaları olarak yorumlanıyor.  Gazze çevresindeki binlerce insanın senelerdir süren cefasını bir kez dile getiren bir yabancı yayın kurumu oldu mu bilmiyorum. Buralardaki çocukların roketlerin altında yaşamaya mahkum edildiklerini anlatanlar nerede?

Hamas'ın Filistinli çocukları çalıştırdıkları tünellerin hedefi Israel tarafında yaşayan ailelerin evlerine girip Yahudileri öldürmek. Yemek için, ilaç için gönderilen paraları çocukları çalıştırdıkları tünellere dökenler Gazze'deki sefilliğin devam etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.  Daha iyi bir gelecek için, iş ve okul imkanları sağlamak için çalışmıyorlar.  Bu tünellere milyarlarca dolar harcadılar şimdiye dek!!Çocuklar İslamist kamplarda küçük yaştan Israel nefretiyle geleceğin  komando birliklerinin bir parçası olmak üzere eğitiliyorlar. Doktor, mühendis, hemşire gibi meslekleri hayal edenlerden çok Israel'e karşı savaşan intihar komandosu olmak hayalleriyle büyüyen çocuklar var Gazze sokaklarında. Çünkü bulundukları durumun tek suçlusunun Israel olduğunu anlatan Hamas onların geleceğini kendi elleriyle, kendi istediği gibi çiziyor. Anne babaları bu propagandalarla avunurken, Hamas'ın kendilerine yaptıklarını göremeyecek şekilde cahil bırakılıyorlar. Gerçekleri görenlerse seslerini çıkaramıyorlar. Çünkü kendilerini yönetenlere karşı aciz bırakılmışlar..

Ateşkesten ateşkese, Hamas her defasında kendi gücünü yenilemeye devam ediyor. Kendi gücünü, roketlerini. Israel'i vurma kapasitesini. 10 tane roketten dokuzunu vuran Demir Kubbe'nin kaçırdığı her roket bir eve, bir yuvaya düşme şansına sahip. Hamas bizi öldürmek için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ancak bizim savunma sistemimiz güçlü. Bu demek değil ki Hamas'ın bizi hedef almaya devam edeceği bir durula ilelebet yaşamak mümkündür!

Ya Gazze halkı daha ne kadar radikal grupların kontrolü ve zalimliği altında ezilmeye devam edecek? Biz nereye kadar onların içindeki şiddet yanlısı gruplardan korunmak için oluşturduğumuz şartlarla, aramıza koymak durumunda kaldığımız duvarlarla, ablukayla,   bugünkü durumla hayata devam edebileceğiz. Bu insanlar  barış isteselerdi buralarda bir Singapur bile yaratabilirlerdi. Akıllarıyla, paralı sheyhlerin yatırımlarını kendilerine çekerek!! Ortadoğunun iki güzel komşusu olarak çok daha iyi bir gelecek için yan yana yaşayabilirdik!! Oysa............


Batya R. Galanti

19 Mayıs 2021 Çarşamba

Bundan sonraki adım, Gazze'ye insanı yardımlara yeniden başlamak olacak. Aslında Gazze Hamas'tan tamamen arındırılmalıydı. Gazze'ye getirilen yardımların gerçek hedeflerine ulaşabilmeleri için Gazze'de öncelikle müfettiş rolünü üstlenecek tarafsız kurumlar bulunmalıdır. Bu insanların geleceklerini garantiye almak için, Gazze tüm zararlı organizmalardan ( !) temizlenmelidir.

Tsahal Hamas'ın gücünü kırmayı kafasına koymuştu. Bunu da belli oranda başardı!


Bir taraftan hala bitmeyen tadilat, diğer tarafta savaşa rağmen devam eden hayat.. Sirenlere, düşen roketlere, kimi yaralananlara ve hayatını kaybeden insanlara rağmen yaşam durmanıza engel oluyor. Sizi bekleyen şeyler var hala.  Bir çokları korkudan evlerinden çıkmasalar da. Bir diğerleri işlerine evden devam etseler de..  Dün şehirlerarası yoldaydım.. Hem de güneye doğru yol almak zorundaydık. İçimde beni bırakmayan korkuyla. Şimdi sirenler başlarsa eğer nasıl ve nerede dururum, ne yaparım hesapları hiç durmadan kafamda dönüp dururken, bir diğer taraftan kendimi Tanrının ellerine teslim etmekten başka çarem olmadığını da düşünüyorum. Bazen herşey olacağına varır diyorsunuz. Çaresiz!! Eğer mecburiyetler sizi devam etmeye zorluyorlarsa. Aslında dün  arabada giderken, pırıl pırıl bir güneşin altında, çoğu açık alanlardan, tarlalardan, yemyeşil arazilerin içinden geçen çevre yoluna baktığımda, ne güzel buraları diye düşünüp durdum her an.  Rishon Le Tzion'dan Netsiona,  oradan Rehovot'a doğru uzanan, küçük ülkemin ufacık şehirlerini birbirine bağlayan yolları.. Kenarlarda sık sık palmiye ağaçları, bir çok yerde kocaman fujya, pembe beyaz çiçek buketleriyle donanmış yol kenarları.

Tek katlı evlerin çoğu öyle çok ahım şahım şeyler değiller. Son yirmi senede Israel'in tüm şehirlerinin yeni mahallelerinde inşa edilmiş modern apartmanlar  buralarda da çoğunluktalar artık. Rehovot, Israel'deki bir çok buluşların beyni olan Weizmann Bilim Enstitüsü'nün de mekanıdır. Hemen şehrin girişinde, kocaman bir bahçeden girilir buraya. Weizman Enstitüsünü  geçtikten sonra devam ettiğimiz ana yolda, bir kaç kilometre ilerledikten sonra kendimize park yeri ararken, yeniden sirenleri düşündüm. Çalarsa bu küçücük şehrin tam ortasından geçen caddesindeki minik dükkanlardan birine saklanmanın ne kadar doğru olacağının hesabındayım bu kez.  Bir füze düşse bütün camlar üzerimize uçar diyorum. En iyisi belki de bir duvar kenarında yere yatmak olur... Sonunda Ashdoda ve cıvarına roketler atıldı. Yine paçayı ucuz kurtardık.

Üçüncü haftasına girdiğimiz tadilatın başında kaldığımız küçük evi Gazze Savaşı başladığından beri terk etmek zorunda kaldık. Ve biz hala şu ana dek bir tane bile lavabosu olmayan evimizde tadilatın yükünü kaldırmaya çalışıyoruz. 

Ve savaş şu an var hızıyla sürüyor. Israel'in Hamas'ın karşısında koyduğu hedefleri tamamlamadan durmaya niyeti yok deniyor bu kez. Tüm bunların yanında dün gece konuşulan ateşkes csgrılarıyla doğan ümitlerin arkasından uzun bir gün yeniden sona ermiş gibi görünüyordu oğlumun kendini uykuya teslim etmesiyle beraber... Gece artık 24:00'ü gösterirken, bütün akşam televizyonun karşısında neler olduğunu ve neler beklendiği üzerine bitmeyen  yorumları  hiç durmadan izlerken uzandığım kanapede gözlerimin  kapandıklarını farketmemişim bile. Taa ki evimizin camlarını sarsan patlamalar başlayana dek bir defa daha. Ashdod ve Nestsiona üzerinde imha edilen roketlerin sarsıntılarıyla uyanınca kalbim  hızla çarpmaya başladı.

Bütün vücudum aniden korkuyla kalkmamın heyecanıyla titrerken Gal'in yanına gittim, yeniden başlayabilecek sirenlere karşı onu yumuşak bir sesle uyarmak istedim. Ama bu kez oğlum o kadar yorgundu ki uyanmıyordu. Ve onu huzurlu uykusunda daha fazla rahatsız etmemeye ve beklemeye karar verdim. Dakikalar geçtiğinde hala bizde sessizliğin devam ettiğini gördüğümde ben de yatmaya gittim.

Ve uyumadan evvel Gazze'deki çocuları düşündüm. Onların korkularını.. Bu kaderi farklı mekanlarda, farklı senaryolarla paylaşan minik kuzenlerimiz onlar. İçlerinde terörün bedelini çok ağır ödeyen masumlar var. Ve bunu düşünmek bile bu hayatın çarpıklığını, haksızlığını  bir kez daha size hatırlatıyor. Çocukların büyüklerin cezalarının kurbanları olduğu bir dünya'da daha ne kadar yaşamak zorunda kalacağız? diye düşünüyorum.

Dün gece yatmadan Israelín AP binasını neden bombaladığı konusundaki son haberleri dinledim. İlk günden söylendiği gibi hedefte Hamas'a ve Hamas'ın liderlerine hizmet veren tüm binalar var . AP ve diğer basın kurumlarının ofislerinin yer aldığı binada Gazzeyi rehin alan Hamas'a lojistik destek veren bürolar olduğu açıklandı. Israel'e karşı geliştirilen roketlerin beyinleri bu bürolardaydı. Bu binayı Israel'in nedensiz yere vurmuş olabileceğini düşünmeleri delilik. Daha önceden burada çalışanların binayı boşaltılmaları için haber verilmiş. Başka hedefler gibi!

Gazze'de hastane, UNWRA, okul ve bilimum yardım kurumları  Hamas'ın aletleri . Hiç bir şeyin tek bir adresi, tek bir amacı yok burada. İnsanı amaçlar için var olması gereken yerlerde insana karşı kullanılan şiddet amaçlı şeyler var.  Herşeyin bir dış yüzü bir de arka cephesi var. Arkasında neler saklandığını bir onlar bir de biz biliyoruz. Diğer bilenler başkalarına pek anlatmıyor gibi.

Bu savaşa bir çözüm bulunur mu? Bu savaş bir toprak kavgası. Bu toprak iki milleti barındırmak için dar geliyor. İki milletin problematik dağılımıysa problemi çözmeyi tamamen  güçleştiriyor.

Filistinlilerden Israel'den çok daha fazla kurtulmak isteyen Ürdün ve Mısır'ın Batı Şeria ve Gazze'den kendilerini ayırmak için ellerinden geleni yapmaları bunun en büyük delilidir.

Yarın sabah altıdan itibaren ateşkes yapmayı kabul eden Hamas'a  Israel olumlu cevap vermemişti en son. Israel'in hedeflerini tamamlamadan bu operasyona son vermeye niyeti olmadığı biliniyordu.  

Sanırım son haberlere göre Biden bugün Netanyahu'yla yaptığı telefon konuşmasında Israel'e ültimatom vermiş, bu işi bir an önce bitirin diye. Rusya ve Fransa'da Mısır ve Ürdün'ün desteğiyle beraber savaşın bir an önce sonlanması için çağrıda bulundular.

Bundan sonraki adım, Gazze'ye insanı yardımlara yeniden başlamak olacak. Aslında Gazze Hamas'tan tamamen arındırılmalıydı. Gazze'ye getirilen yardımların gerçek hedeflerine ulaşabilmeleri için Gazze'de öncelikle müfettiş rolünü üstlenecek tarafsız kurumlar bulunmalıdır. Bu insanların geleceklerini garantiye almak için, Gazze tüm zararlı organizmalardan ( !) temizlenmelidir.


Batya R, GALANTI

18 Mayıs 2021 Salı

Kendi yan komşusunun ölü ya da diri olup olmadığını umursamayan toplumlar, binler milyonlar Filistine çok üzülüyorlar.

Filistin bahane!


Insanlar gerçekten haklı ve haksızın peşinde, doğru ve dürüst olsalardı sadece Filistin Meselesi gündeme geldiğinde ayaklanmazlardı.  Bu dünya gerçekten kimi halkların zor durumlarıyla uğraşıyor olsaydı, Filistinlilerden çok daha zor durumlar yaşayanlar için de tepkileri aynı olurdu. Aktivistler daha aktif olsalar,  insancıl  olanlar daha çok gösteriler düzenlerler, meydanlara daha çok  çıkarlardı. Başkaları için de daha fazla yaparlardı bunu. Dünyanın bir çok köşesinde, açlık içinde, sefalet içinde yaşayanlar için de her gün bağırıp çağırırlardı. Bayraklarla!!  Afrika'daki Radikal grupların tehtidleriyle hayatlarını kaybedenler için yürürlerdi, Yemen'de ölen çocuklar için, Suriye'de Başar El Assad'ın elinden çıkan katliamlar için isyan ederlerdi.  İran'da infaz edilen masumlar için sloganlar atarlardı.  Tibetteki Müslümanlar için de söylecek sözleri olurdu.Eğer gerçekten konu insanlık olsaydı!! Neredeler, binler, onbinler, yüzbinler? Neredeler  insanlar, Irak için, Afganistan, Yemen, İran için? Meydanlar boş. Kimin umurunda bu hafta İran'da kaç kadını astıkları?   Dünya  susuyor. Herkes kendi keyfinde. Nedense sadece Hamas bizi hedef aldığında kendimizi korumak zorunda kaldığımızda bir anda dünya ayağa kalkıyor!!

Menfaat politikalarının tek ve nadide seçimi Filistin Meselesi!!  Menfaat sağlanacak heryerde bu konuyu kullanıyorlar. Buraları tanımayan, buralarda yaşamayanlar, tarihi bilmeyenler,  kulaktan dolma bilgilerle, bir iki satır taraflı haberle nefret kusuyor Israel'e!

Filistin deyince insancıllıkları uyanıveriyor herkesin!!  Kendi yan komşusunun ölü ya da diri olup olmadığını umursamayan toplumlar, binler milyonlar Filistine çok üzülüyorlar.

İki yüzlü dünyanın en çok taktığı mesele, Filistin meselesi. 

Israel Meclisinde, Siyonizm karşıtı  ve islamist duruşuyla, üçüncü büyük parti durumunda olan Ra'am,  Hükümet kurma çalışmalarında söz sahibi önemli bir güçken hala onlar kadar zavallı yoktur!!

Haması destekleyen Filistin Sempatizanları, bu milleti ezen teroristlere destek çıkıyorlar, farkinda degiller!!  Kendi milletini sömürenlere, yardım paralarını kendi kaynaklarına yatıranlara verdikleri destek Filistinlileri daha aciz duruma düşürüyor, bunu bilmiyorlar sanırım.

Aslında Gazze'de Israel'in Hamasi çökertmesi için dua eden azımsanmayacak miktarda Gazzeli var. Bunu biz biliyoruz.  Hayatlarını cehenneme çevirenleri niye istesinler ki başlarında? Zamannda onları seçmiş olsalar bile, yaptıkları hatayı çoktan görmüş olmaları onları kurtarmıyor, o da başka!.  Hamas dışında, İslami Cihad, Selefiler ve Da'ash taraftarlarıyla çok daha ekstrem grupları da barındırıyor Gazze. Biri gittiğinde yerine daha iyi bir yönetimin gelmeyeceği de açık. Böylesi, cahil, yobaz bir toplumdan daha iyi bir şey çıkmıyor.

Gücü eline geçiren her yeni yönetim farklı bir otoriteyle, yeniden sömürüyle aynı şekilde yola devam ediyor. Radikalizm bu toplumun temelindeki en büyük sorun. Eğitimsizlikle gelen ekstrem fikiler, fakirliğin getirdiği umutsuz hayatlarla birleşince bu insanların kendilerini toparlayabileceklerine inanmak için geçerli bir sebep kalmıyor.

Dünya sadece Israel'e düşman..Filistin sadece bahane. Kalkın bakalım. Her daim yeni bir sebep bulunur nasılsa!!!


Batya R. GALANTI




17 Mayıs 2021 Pazartesi

Ve bu son günlerde , cemiyette çalısan bir yakın dostumdan, sinagoglar , Yahudi okulu ve kurumlarının tehtid edildiğini öğrendim.

 Bugün kim daha zor durumda bilinmez!!


Son bir kaç gündür Türkiye'den beni bir çok kişi aradı. Yaşadığımız bu stresli, zor günlerde beni sevenler, kimi dostlarım, geçirdiğimiz şeyleri benden duymak isteyen arkadaşlarım telefonla, mesaj yoluyla arayarak kimi hatırımı sordular kimi beni ve ailemi evlerinde ağırlayabileceklerini dahi söylemek jestini gösterdiler. Bu insanlarla aramızda bizi ayıran bir din veya benzeri hiç bir şey yok. Birbirimize sevgiyle bakan dostluktan başka bir şey yok bizim için. Ve bu tip insanlar bugün var olan  düşmanlıklara karşı  heyecan ve mutluluk yaratıyor kalbimde!!

Böyle zamanlarda sizi özellikle kimin sevdiğini, kimin düşündüğünü daha da iyi anlıyorsunuz.

Bu arada İstanbul'da , geride kalmış tek tük Yahudi arkadaşlarımdan bir iki tanesiyle de ayrıca konuştuk.

Geçtiğimiz akşam burada biz sirenlerden kaçarken tam beni çok eskilerden dost biri aradı. Akrabalığım da olan bu insan bana bizim için bu çok zor denecek günlerde; " Keşke şu an orada olsaydım " dedi.  Çünküşu an o yaşadığı ülkede kendini buradan çok daha ani ve büyük bir tehlike altında hissediyor!!  Ve bu son günlerde bunu söyleyen kişi o değil tek.

Sosyal medya'da bizim için dua ettiklerini söyleyen  arkadaşlarımın bizim de onlar için dua etmemize ihtiyaçları varmış gibi görünüyor bana da.  Erdoğan' ın gazeteleri, radyo ve televizyon kanallarıyla, internet siteleri makineli tüfek hızında yalanlar uyduruyorlar. Provokasyon yapıyorlar. Zaten birilerine karşı eyleme geçmekte gecikmeyen bu insanları ayaklandıran hükümet taraftarı kurumlar ve kişiler etrafı adeta ateşlendirmeye gayret göstriyorlar.  Dünya'da,  Israeli karalama kampanyasında en kötü yer Türkiye bugün. Sanırım Türkler bu konuda İranlılara ve Araplara bile  fark atacak duruma geldiler.

Iran'da ilginçtir. Israelle olan tüm didişmelerine rağmen içeride kalan bir iki bin kişilik cemaatle uğraşmazlar. Bu durum Türkiye'deyse farklı. Her fırsatta cemaate tehtidler gelir. Ve bu son günlerde  , cemaatte çalısan bir yakın dostumdan, sinagoglar , Yahudi olulu ve kurumlarının tehtid edildiğini öğrendim. 

Erdoğan' ın Korona yüzünden uğradığı hezimet. Hastalıkla baş edememesi, aşıların hala çok aksıyor olması, ekonominin her geçen gün daha da beter durumlara gelmesiyle, kendisi için ihtiyaç duyduğu  puanı  saģlayabilecek tek kurtarıcı Israel düşmanIsrael'e karşı Müslüman dünyasının kurtarıcısı rolüne giren bir Cumhurbaşkanıyla, mafia gibi bir devlet yönetimi altında Türk Ulusu eskisinden de antisemit olup çıktı. Durum orada yaşayan Yahudiler için çekilir gibi olmaktan çıkmıştır artık. Boşuna şu son iki yılda bunca insan oraları terk etmedi.

Bir de utanmadan hala daha ülke sınırları içindeki azınlıkları şimdiye kadar en iyi şekilde himaye ettikleri hikayelerini anlatıyorlar utanmadan.  Osmanlı Döneminde ülkenin nüfusunun yüzde yirmisi azınlıkken bugün yüzde sıfır noktalarda bir yerlerdeler azınlıklar. 

Televizonlarda katil Israel' in yaptıklarını bütün gün veren media sayesinde sadece İslamcılar değil   laik, modern Atatürkçü, sözümona Türkiye'nin daha aydın insanlarını bile, 'Bir İsrailli görsem de öldürsem" diyecek kadar ileri düzeyde bir nefret seviyesini yakaladılar artık. Sosyal Medya'da, Türkiye'nin en eski en modern, en bilinmiş bir sunucusunun ağzından çıkmış sözler bunlar. Bu insanlar bu topluma bu şekilde örnek olmakta.

Öyle bir ülke ki bu, açıkça bir toplumu rehin alacak kadar hak ve hukuk yoktur burada. Erdoğan'ın sözü altındai bazı gazeteciler Yahudileri açıkça tehtid etmekten çekinmezlerken, devletin büyüğü Israel'e asker göndermekten,  müdahale etmekten bahsedecek kadar aklını kaçırmıştır.

E tabii bu şekilde orada yaşayan Yahudilerin,  her an yağmalama, linç, dayak ve bilimum zararlar görebileceklerini bildikleri, içleri nefret dolu bir toplumun ellerine teslim olmaktansa üzerlerine atılan roketleri tutacak bir demir kubbenin altında olmayı tercih etmelerinin yadırganacak bir tarafı kalmamıştır.

Önemli olan seneler evvel, ufukta görünen İslam Devletinin azınlıklara getireceği günleri görebilmekti bence. Ama o zamanlar ben kafamı kapatırım da buradaki rahatımı bırakmam diyenler bile vardı. Çünkü herşeyin kafalarını örtmekle biteceğini zannediyorlardı.

Bugün hangimiz daha zor durumda bilinmez!!


Batya Galanti


16 Mayıs 2021 Pazar

Herşey kadına nasıl baktıklarıyla başlıyor!


Geçtiğimiz hafta Hassan'dan bahsettim. Hani evimizdeki tadilat için gelen işçilerden biri olan Hassan. O çalışıp seramikleri, salondaki panelleri dizer, duvarları boyarken  bir kaç kelime konuştuğumuz genç adam. Arada  istenmeyen kalabalıkları yüklenip yüklenip aşağıdaki çöp odasına indirdiğinde ben de kapıları falan tutup biraz olsun yardımcı olmak için asansörde onunla inip çıkarken sohbet ettiğim Hassan. Tatlı bir insan o. İyi niyetli bir insana benziyor. Ona İstanbul'da doğduğumu ilk söylediğimde nasılda hoşuna gitti. Tabi beni Müslüman zanetti. Ama olsun Yahudi olsam da yine de hoşlandı, Müslüman bir ülkede büyümüş olmamdan.  Lafların arasında dayanamadı sonunda sordu. " Şimdi, Türkiye'de Müslüman kadınlar da senin gibi mi giyinir?" diye.

Benim gibi derken o an üzerimde hafif bir elbise, öyle mini falan da değil, spor, rahat, pamuklu, tam buranın iklimine uygun bir elbiseyle, beyaz sandaletlerim vardı. Baktım, gülümsedim. Tabi ki öyle giyinirler dedim. En azından benim çevremdekiler, arkadaşlarım, genelde muhatap olduğum kesimdeki Türkler gayet modern giyinen, laik insanlardı tabi. 

Gerçi bugünkü Türkiye'de anladığım kadarıyla türbanlı sayısı artık hiç olmadığı kadar fazla. Yani Hassan gitse memnun olurdu tahmin ederim. Zaten en büyük rüyası da Türkiye'ye seyahate gitmek. Bugüne kadar gitmemiş olduğuna şaşırdım.

Ve bu adamın hayatına bakıyorum. Ve düşünüş tarzına. Her ne kadar onunla kısa bir iletişimde bana son derece olumlu bir insan olarak görünse de, uzun vadeli insan ilişkilerinde bu toplumda büyüyen kişilerin hayat felsefelerini anladığınız zaman kendinizi gayet problematik bir anlayışın içinde buluyorsunuz.

Arap erkeklerine bakığınızda dışarıdan herşey çok normatif görünebiliyor ilk bakışta. Evet ilk bakışta.

Eşin ne yapıyor diye sordum ona. Altı çocukları varmış dedi. Çocuklara bakmaktan başka bir işi olamaz mutlaka. Evde dedi. Tamam. Bana giyimim hakkında sorduğu soruya bakarsam, o çok tatlı Hassan' in karısı, kocası gibi rahat değil. Üzerine pantalon geçirip kendisini dışarı istediği gibi atamadığı açık! Çalışmak istese büyük ihtimalle kocasından izin alması gerekiyor. Altı değil iki çocuk isteseydi, öyle bir lüksü varmıydı peki??!

Arap erkeklerini kendi hallerinde çok modern görünüyorlar. Son moda pantalonlar ( şort dahil ) , son moda bluzlar ve saç kesimleri. Kadınlarıysa türbanlı, uzun paltoların arkasında gizliler. Modernleri de bir başka türlüler; streç pantalonların üstünde boyunları dahil başları komple paket halinde.

Son senelerde Lod, Ramle gibi şehirlerden Rishon Le Tzion'daki kıyı şeridine Arap aileler daha bir rağbet göstermeye başladılar. Hayatı yeni yeni keşfediyor bu vatandaşlarımız. Ailece, yeşillik alanda pikniğe geliyorlar. Erkekleri hep modern ( ?!!), kadınlarsa hep kapalı. Çoluk çocuk mangal ve çaydanlıklarla kendi aralarında hoş vakit geçiriyorlar diye tahmin ediyorum.

Ancak onlarda bir şeye dikkat ediyorum. Ya ailece geziyorlar. Ya da gençlerse hep erkek erkeğe takılıyorlar. Evlenmemiş gençler ki bunlar hep 20'li yaşlarda, tek başlarına inerler kıyıya. Ellerinde istedikleri gibi bir komple müzik seti, hoparlörler ve bir de nargilelerle. Bu şekilde eğlenirler. (?)

Hayatlarının en güzel dönemlerini erkek erkeğe geçirmek durumundalar. Toplumsal kurallar kadınlara erkekleri tanıdıkları özgürlüğü tanımıyor. Erkek ya da kadın tüm arzularını bastırmak zorundalar. Diğer toplumlar gibi, sevmek sevilmek gibi doğal dürtülerin  yaşanması ayıp ve en önemlisi kesinlikle yasak. Kadın tam bir esaret zihniyetiyle yetişiyor. Erkek, evden çıkar, gezer  kadınsa evlendiği güne dek babasının, ağbisinin denetimi altındadır.  Evlendikten sonra da bu sahiplenme, bu denetim en katı şekliyle kocaya devroluyor. Bu düzeni sadece tabu olarak değerlendirmek bence basit kalır.  Çünkü tabu aktif bir saldırganlık içermeyebilir. Burada ise  bu son derece katı kurallara uymayan kadınlara çoğu kez öylesi bir baskının ötesinde,  bir saldırganlık, şiddet uygulama kültürü de mevcut bu toplumda.

Başını örtmeyen, istediği gibi giyinen kadın onların gözlerinde " orospu" muamelesi görüyor. Ve bunun da muhakkak bir bedeli oluyor.

Siz bir toplumu en temelinden çarpık normlar üzerine oturtursanız. Bu toplumdan, demokrasi, eşitlik ve huzur nasıl beklersiniz? Eğer bir toplum daha aile hayatı içinde erkek egemen ve baskıcı bir rejim üzerine oturtulursa bu toplum doğru yolu nasıl bulur?  En küçük topluluktan,  aileden  bu tip anlayışta  bireyler yetiştirdikten sonra, bu bireylerden meydana gelecek bir milletin nasıl bir rejimle yönetileceğini beklersiniz? Nasıl bir yönetim şeklini yakıştırırsınız bu insanlara?

Şiddet ve hiddet kültürüyle yetişen  erkeğin kadına  bakışıyla demokrasiyi  algılamasını, kabullenmesini, buna inanmasını bekleyebilir miyiz peki?

Kadını malı gibi gören, yine kadının ne istediğinin, ne düşündüğünün hiç bir önemi olmayan bir toplumun barış içinde yaşamasını beklemek peki mümkündür?

Erkek erkeğe gezmeye devam ederken genç kızları evlerine kapanmaya mecbur bıraktıkları sürece,  bayanların kafalarını sarıp sarmalamadan dışarıya adım atmalarına izin vermedikleri sürece, bu milletin aydınlanmasını beklemek nasıl mümkün? Peki Ramazan'da oruç tutmadığını söyleyemekten korkanların yaşadığı bir toplumdan neler beklemek mümkün?  İnanmayanları ölümle tehtid edebilen bir toplumun başını kaldırabilmesi nasıl mümkün?


Batya R. GALANTI




Dünya ise ne yapsak bize karşı durmaya devam edecek!!

Bu akşam Şavuot 


Bu bayram hiç olmadığı kadar sessiz ve buruk.

Belki Korona günlerinde bile bu derece hüzünlü bir ortam olmamıştı .

Sirenlerle, ateşlerle, yıkılanlar, yaralananlar ve kimi kayıplarla gelen Şavuot esaretten çıktığımız günler yerine sonunda savaşı getirdi bizlere.

Çoğu insan sokağa çıkmayı tercih etmeyecek kadar korku içinde.

Kızıldenizi geçip, esaretten özgürlüğe çıkan Yahudilere, Moşe Rabeinu'nun Sinai Dağında on emri getirmesinin kutlandığı bir bayram olan Şavuot  beyazların giyinildiği, kırlara, tarlalara inildiği bir bayramken şimdi herkes evinde, televizyonlarda her an nerede sirenler çaldığını, nereye roket düştüğünü izliyor hiç durmadan.

Bir çok şehirlerde devam eden ayaklanmalarla da beraber!

Tam bir sene süren Koronanın ardından ilk günler gerçekten bir özgürlüğe kavuşulmuşluk vardı

Ta ki, Yerusalayim'de başlayan kimi olaylarla beraber.. Arapların Yahudileri dövdükleri videolar çekmeleriyle başladı ilk olaylar..

Sanki birileri bunları kurmuş gibi. Fikir verilmiş gibi..

Sonra Camilerden çıkıp arabaları talan etmeye başladılar..

Farklı şehirlerde.... Ne polisten, ne yaşadıkları ülkenin yasalarından, ne de başka hiç bir yetkiliden bir korkuları yok gibiler, rahatça saldırıya geçtiler.. Rahatça linç ediyor, rahatça yağmalıyorlar heryeri!!

Yafo'da , Yerusalayim'de Yahudilere sokaklarda saldırıyorlar.

Dünya ise burada yaşanan olaylara kimi Yahudiler aynı şekilde karşılık vermeye başladıklarında uyandı..

O zaman başlıklar çıktı, orada burada; "Yahudiler Araplara linç girişiminde bulunuyorlar !!"diye

Üzerimize yüzlerce , binlerce roket yağdırdıklarında, Londra'da Paris'te, New York'ta Israel'e karşı yürüyüşler düzenleniyor!!

Ama Israel Hükümetinin umurunda değil.

Haması bitirirlerse iyidir bu sefer!!

Amerika'da, İngiltere'de , "İnsan Hakları Savunucuları"Radikal Solcu gruplar  Araplarla el ele yürüyorlar. Homoseksüeller LGTB bayraklarının yanında, Israel'e karşı bağırırlarken, ellerinde  Hamas ve Hizbullah Bayrakları da taşıyorlar. Sözde insanlara eşit yaşam hakkı adına dünyanın en vahşi, en acımasız, en kötü grupları destekliyorlar. Kime karşı? Yahudilere karşı.

Bilseler onların ellerine geçseler ikinci güne kalmadan hepsini infaz edeceklerini. Bilseler, kadın olmanın bu bayrakların altındaki yönetimlerde ne demek olduğunu! Bilseler bu bayrakların altında  bir diğer insan olunamayacağını. Diğer olan herşeyi yok ettiklerini. Farklı olan hiç bir şeyi yaşatmadıklarını. Nasıl olur, İnsan Hakları Savunucuları, kendilerinden başka hiç kimseye şans tanımayanların bayraklarıyla, Orta Doğuda  insan gibi yaşanan tek ülkeye karşı dururlar.

Bu insanlar bize, ve bizden aldıkları inancın temeline karşı çıkıyorlar.

Şavuot  bize on emrin verildiği bayramdır.

Ve bu on emir içinden bir emir vardır ki, bizi düşmanlarımızdan en kesin şekilde ayırandir. 

Tora'da : ÖLDÜRMEYECEKSİN der. Geçen gün Israel Radyosunda konuşan eski Israel Hahambaşısı  Rav Israel Meir Lau'un dediği gibi; Tanrının bize verdiği, öldürmeyeceksin emri sadece bir Yahudiyi oldümememizi emretmez. Hiç kimseyi öldürmemizi emreder.

Karşındakini kendin gibi seveceksin!! kuralı da aynen öyledir. Sadece kendi dininden olanı, kendi yakınını değil, herkesi sevmekten bahseder bu emir de!

Bizim kültürümüz, başkasını öldürmeyi emretmez. Hele din adına böyle bir eylem çok büyük bir günahtır!!

İşte bu yüzden Israel Gazze'de  düşmanına saldırmadan önce haber veren belki de tek ülkedir. Tüm kayıplara rağmen esas olan budur. Israel hapishanelerinde infaz edilmeyi hakkeden bir sürü Arap teröristi beslemesi yetmemiş gibi ailelerine, çocuklarına aylık veren ülkedir Israel.

Bu bölge'de sınırlarında yaşayan herkese insan gibi yaşamak  hakkı ve özgürlük tanıyan bir ülkeye karşı bugün herkes ayakta. Günlerdir üzerimize roketler atanlara karşı bizi susturmaya çalışanlara anlatılabilecek hiç bir şey yok.

Çalan her ıslık, çıkan her ufak ses bugünlerde hepimizi korkutur oldu oysa buralarda. Bir ıslık çalsa düşen roket sanıyoruz.. bir motosiklet motoru ya da ambulans duysak sirenler başlıyor sanıyoruz.

Ama Paris'te Israel'e lanet okuyan gruplar, Londra'da Filsitin Bayrakları taşıyanlar bizden nefret ediyorlar.

Farketmez, elimizde olan herşey versek onlar yine bizden nefret etmeye devam ederler.

Bu bayram da geçecek..ve biz bu günleri de arkamızda bırakacağız. Dünya ise ne yapsak bize karşı durmaya devam edecek!!


Batya R. GALANTI