İstanbul'da 1987 karı
Burada şimdilik hala yazı yaşarken duydum ki İstanbul' a kar düşmüş..
Biraz evvel (dün gece) İstanbul Belediyesi' nin internet sitesinden turistik Kameralara girdim; bir bakayım İstanbul'a hala kar yağıyor mu diye.. Beyazıt Kulesi Kamerası'nı açtım, Golden Horn, Fransızca deyişiyle La Corne d'Or, Türkçesiyle tüm Haliç pırıl pırıl çıktı karşıma.
İstanbul'da eski şehir olarak anılan mahallelere bir bakış bu...
Gerçekten hafiften kar çiselediğini gördüm.. İç içe evlerin, yan yana dizili damları beyaz bir örtüyle kaplanmış çoktan.. İstanbul'un o en bilindik manzarasına gözüm dalıyor bir an.. Turistlerin tanıdığı eski İstanbul bu! İngilizlere, Amerikalılara mütahasip bir İstanbul'un örneği eski şehir. Tüm tarih buralarda yazılı! Her yerde camiler, başı örtülü kadınlar var. Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı; baharat kokularıyla Kahire'yle aynı tonlarda bir atmosfere taşıyor insanı. Buralarda dolaşırken sizin gezdiğiniz, sizin bildiğinizle bir çok yönlerden çok daha farklı bir yaşantının İstanbul'uyla karşı karşıyasınız... Beyazıt, Eyüp Sultan, Fatih gibi semtler size daha uzak kimi gelenek ve görenekleri temsil ediyorlar.. Müslüman olmayanın yabancılaştığı, Müslüman olupta modern, laik Türklerin bile kendilerini muhtemelen daha az ait hissettiği ama esasen en otantik, en çekici yerler de belki de yine buraları. Özellikle İstanbul'u ziyarete gelen bir turist için! Aslında kameralara yansıyan manzara bana çok aşina geliyor, iyisiyle kötüsüyle çok şey yaşatıyorlar beynimde..
Hiç mi özlemez insan? diye hep bıkmadan soranlar var! Görüntüler, beynimde yer etmiş çocukluktan, gençlikten bir sürü iz taşıyorlar. Her noktada, her yerde bir şeyler geçirmişim. Bunun adı da nostalji..
Neyse sadece kar yağıyor mu hala diye bakacaktım ben! Çocukken ne sevinirdim, yavaştan kar başladığı zaman. Yeterince soğuk olan gecelerde, kar yağışını beklemeye başlardım.. koridorun sonundaki oturma odasından salona gider, kocaman pencerelerden sokak ışıklarına gözümü dikerdim, dikkatle bakardım, hafiften yağan bir şeyler varsa gözümden kaçmasın diye.. Kar yağacağı zaman gökyüzü kırmızıya çalardı. Bayılırdım işte o renge! Karı müjdeleyen işaretlerden biri de gecenin kızıllığı idi. Yatana kadar kaç kez pencereye geri dönerdim bilmiyorum. Arada kameralardan yağan kara bakarken, Haliç'in diğer tarafındaki Galata Kulesinin biraz ötesinde eski bir binayı hayal ediyorum. 1987 yılında yağan kar aklıma geliyor.
Yanılmıyorsam, o sene yağan kardı bizi ilk etapta okulda yakalayan ve yoğun bir tipiyle başlayıp günlerce durmayan bir kar fırtınasıydı bu. Öyle bir başlamıştıki.. İstanbul'da genelde hafiften serpiştirip en fazla bir iki gün devam eden kar yağışlarına benzemiyordu bu. Biz daha okuldayken bir anda bastırmıştı. Eve gitme zamanı geldiğinde artık tüm yolları örten kar yüzünden arabalar işlemiyorlardı Bense Beşiktaş yönünde yürümeye başladığımda nasıl büyük bir hata yaptığımı düşünememiştim..
Karaköy'ü daha az tanıyordum belki. Nasıl da aklıma gelmemişti, Tünel'e gidip. direk İstiklal caddesine çıkmak! Dolmuşla tanıdığım yolu izlemeye kalkmıştım..salak gibi! Herşey bir anda durmuştu...çare yoktu! ( Öyle hatırlıyorum ) Ve İnönü Stadyumundan yukarı çıktıktan sonra o karda o şekilde Şişli'ye kadar yürümüştüm. Eve vardığımda, kapıdan girdiğim gibi ağlamaya başladığımı anımsıyorum. Botlarımın içinde donmuş olan parmaklarım kesiliyorlardı sanki. Tecrübesizliğimin cezasını çok ağır ödemiştim. Ve bizim için o kar bir ilk ve bir son olmuştu..
İstanbul'un bir daha öylesi bir kar gördüğünü sanmıyorum. Günlerce hiç durmamıştı.. Kimi yerlerde ilk günden park yerinde kalan arabalar kar yığının içine gömülmüş kaybolmuşlardı. İnsanlar iki hafta boyunca ne okula ne işe gidememişlerdi. Günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak için evden çıktığımızda bakkala kadar ancak yürüyebiliyorduk. Bense hayatımından çok ama çok memnundum. Şehir bembeyaz bir geline dönerken, çirkin olan herşeyi kapatmıştı. Geriye kalan tek şey sadece her yeri kaplayan bembeyaz bir gelinlikti. Ara tatiliyle denk gelen bu yağış evde oturduğumuz günleri yeterince uzatmıştı. Hapishane'den ( yani okuldan 😄 ) uzak olmanın rahatlığı ise hiç bir şeyle mukayese kabul edilmeyecek kadar iyiydi! Bana kalsa bu kar bir sene daha devam etse daha da iyi olabilirdi.. Ne Madame Cathy'nin, ne sarhoş matematik hocamız Boivin'nin, hele hele o hiç mi hiç sempatik olmayan Coğrafya Hocamız Şenay'ın özlenecek tarafları yoktu.. En azından benim için!! Bir tek matrak olan Üstün Gürtuna'ydı.. Adam durup durup bana döner; "Vahşi Güzelim!"😅 derdi. Bir günse bana "Sen Israelli kız askerlere benziyorsun!" demişti. Sanırım folklor ekibiyle Israel'e gelmişliği vardı. Tabi Yahudi olduğum için kafasında öyle bağlantılar kurmuştu. En azından öğrencileriyle samimi, arkadaş gibi olan ender hocalarımızdandı.
Neyse buraya Çarşamba gecesi yağacak kar. Buraya derken, evimden kırk dakika ötelere. Ama her defasında oralara kar yağdığında bütün Israel arabalarına atlar kar görecekler diye. Dibinizdeki bir şehre varmanız saatler alır!! Neymiş o beyaz şeyi görecez. İyi ki kameralar var..ben açar oradan bakarım daha kolay...hem de daha sıcak!!!
Batya R, Galanti