13 Temmuz 2016 Çarşamba

GEÇMİŞTEN İZLER

İlkokulu bitirip te Sainte-Pulcherie'yi kazandığımda evdekilerin sevincini hiç unutmam. Babam bana hediye olarak güzel bir Seiko saat satın almıştı.

Sainte-Pulcherie'yi kazanmamın süpriz oluşunun ana sebebi berbat bir öğretmenle ilkokulu bitirişimdi. Emekliliğine girmeden öğrettiği son sınıf olduğumuz için mi bu kadar kötüydü diye çok kez kendi kendime sormuş olsam da  esas sorunun sadece öğretmenlik için yaratılmamış bir çok öğretmenden  birisi olduğun da karar kıldım. Ne karakter yapısı ne de mesleki uygunluk açısından öğretmenlik için yaratılmamış bir insan olduğu açıktı.

Sainte-Pulcherie ise hiç te kolay sayılmayacak bir okuldu. Öncelikle Fransızca gibi zor bir lisanı sıfırdan başlayarak öğrenip daha sonra okul müfredatında okutulan derslerin büyük çoğunluğunu yine bu lisanda öğrenecek seviyeye gelene dek verilen çaba kolay değildi.

Son derece büyük bir disiplin altında okutulan kızlara rahibelerin verdiği eğitimin ilk şartlarından biri onlardan  beklenilen erdemdi.

Sainte-Pulcherie yıllarımda tanıdığım öğretmenlerin büyük bir kısmını da ne yazık ki sevgi ile hatırlamam mümkün değilken, o hapishane misali gördüğüm karanlık okulda tanıdığm rahibeleri bugüne dek saygıyla anımsarım .

Zihnimde bir çok izler bırakan bu özel insanların hiç biri ne yazık ki bugün artık hayatta değiller.

Her şeyden önce onlardan öğrenecek çok şey vardı.
Her biri başka bir milliyetten gelen bu insanları birleştiren ortak nokta inançları uğrunda her şeylerini bırakarak geldikleri bu yabancı ülkede genç kızları en doğru şekilde eğitmek için sarf ettikleri büyük çabaydı.
Aralarında kimisi daha sert kimisi daha yumuşaktı. Soeur (Sör)  Marguerite-Marie benim dönemimde okulun müdürlüğünü yaparken rahibeler içinde belki en sert, en çekindiğimiz kişiydi.
Ufak tefek haliye disiplini önde tutan bu kadın ortalama 700 talebelik okuldaki kızları mumya gibi dizmeyi becermişti.
Sabah ilk işi tek tek tüm sınıflarda karatahtanın sağına son derece güzel bir kaligrafiyle o günün tarihini yazmak olan bu kadın  kolay kolay gülümseyen bir insan değildi.  Sınıflarda tarih yazma işlemi bittikten sonra indiği büyük salonda sıraya giren okula direktifler verirken en ufak bir çıt çakaran kızlara sesini yükseltmesini de çok iyi bilirdi.  Sık sık " Sizlerden beklediğim iffetli kızlar olmanızdır ! " dediğini anımsarım.
Belki de sadece ortaokul olması ve yine sadece kız çocuklarına eğitim verdikleri  için bu yaşlı rahibelerin  disiplini sağlamaları daha bir kolaydı.
Her sabah düzgün sıralar halinde toplandığımız alt salondan yukarı çıkarken birinci katın merdivenin başında, ileri yaşına rağmen dimdik duruşuyla  bizi bekleyen Soeur (Rahibe-kızkardeş ) Catherine  kendisine Bonjour Ma Soeur ( Günaydın Rahibem ) diyen kızların her birine tek tek  "Bonjour Ma fille! "  ( Günaydın kızım)  demeyi ihmal etmezdi.

Din dersinin azınlıklara zorunlu olmaması yasası ile bu ders sırasında  tüm gayrimüslümler dışarı çıkarken, Hıristiyan arkadaşlarımıza kendi dinlerini öğrettikleri gibi bizleri de ihmal etmemişlerdi.
Soeur Marguerite Marie her din dersi saatinde bizi kütüphane'de toplayarak Eski Ahiti yani bizim kitabımızı bize öğretirdi. Bu dersi çok severek takip ederdim. Öncelikle sınavdan geçmek zorunluluğu olmadığı için rahattım ve ayrıca bana okuduklarımız bir masal gibi gelirdi.
Soeur Marguerite-Marie  bir de eski ahıtten alınan bir kaç ilahi öğretmişti bizlere.
Senelerce o ilahiler ağzımdan düşmezken bugün hala sözlerini anımsarım.. Gece oldu gündüz oldu ve Tanrı bunun güzel olduğunu gördü diye başlayan ve dünyanın yaradılışını anlatan ilahi ile  Pesah'ta (Hamursuz Bayramı'nda ) öğrendiğimiz ,  Kenaan ülkesi ( Israel Toprakları )  için söylenen ilahi..
O doux Pays de Canaan qu'il est long le chemin vers toi...O Kenaan ulkesi sana  giden yol ne kadar da uzun .....bu da Yahudilerin çölde geçirdikleri 40 yılı anlatan bir ilahiydi .........

Benim çocukluğumda Türkiye'de insanlar azınlıkları çoğu kez birbirlerinden ayıramazlardı.
Genel olarak Hıristiyan ve Yahudi, ya da  Ermeni,  Rum , İtalyan ve Yahudi çoğu insan için  aynı şeydi, hepsi gavurdu..
Bu yüzden kim olduğunuzu söylediğinizde çoğu kişi tarafından ne olduğunuzu anlamamalarına alışık bir ortamda büyümüş oluyordunuz.

Sainte-Pulcherie'de hayatımda ilk kez Yahudi olmayan birileri benim kimliğimi ve kim olduğumu sonuna kadar biliyorlardı.
Pesah'ta çoğu kez Soeur Isabel'in yanıma gelerek Bonne Fete ma fille ( Iyi Bayramlar çocuğum ) dediğini anımsarım. Işte bu tip yaklaşımlar onlara karşı içimde gerçek bir sıcak dostane duyguyu geliştirmişti.
Onların Hıristiyanlıkla yahudilik arasındaki bağlantıdan dolayı bir çok şeyi bildiklerini zamanla daha iyi öğrendim..

Her yukarı sınıfa çıktığımda onların özel odalarının önünden geçerken içeri giresim gelirdi hep,; yaşantılarını, özel hayatlarını son derece merak ederken, bir insanın inancı uğrunda yapabileceklerinin ne kadar sınırsız olduğunu hatırlardım onları gördükçe.
Her birinin boyunlarında  taşıdıkları bir bağlılık yemini,  bir " alliance " ( alyans;  türkçede evlilik yüzüğü anlamında kullanılırken bu kelime antlasma anlamında olup fransızcadan türkçeye girmiş bir çok kelimeden biridir ) olan kolyeleri bir parçası oldukları cemaatin sembolü olan Saint Vincent-de -Paul'ün amblemi hep üzerlerindeydi. Son derece sade olan giyimleri ve şatafattan uzak tüm tutumlarıyla beraber ettikleri fakirlik yeminine bağlılıklarını gösteren bir kolyeydi bu.

Yıllar sonra Sainte-Pulcherie'deki rahibelerden bir tek Soeur Isabel kalmıştı ki bir arkadaşımdan rahatsız olduğunu duymuş onu aramıştım. Sesimi duyduğuna sevinmiş aradığım için teşekkür etmişti. Daha sonraki bir iki yıl içinde onu kimi zaman yanında bir iki İspanyol turist olmak üzere Aya Sofia'da görmüşlüğüm olmuştu..

Bugün o güzel insanlardan geriye hiç kimse kalmadı.

Sainte-Pulcherie ya da daha sonra devam ettiğim Saint-Benoit Lisesi uzun yıllardan sonra bir çok restorasyon geçirdiler, yenilendiler, bilgisayar odaları ve bilimum modern aletlerle modernize edilirlerken bugun o eski okullarımdan geriye hiç bir şey kalmamış görünüyor. Sanki o giden insanlarla beraber bu iki okul  gerçek kimliklerini de kaybettiler. O mütevazı binalar gidip yerine şatafatlı koridorlar gelmiş , içlerinde gezen o eski insanlardan eser kalmadığı gibi benim hatırladığım herşey, tüm hatıralar da bu restorasyonlarla silinip gitmiş gibi..
/
Evet Sainte-Pulcherie senelerini geride bırakalı çok uzun yıllar geçti.
 Kızıma o yıllardan çok bahsederim.  Manastır vari bir okulda okuduğumu duydukça heyecanlanır; hele bir de izlediği manastırda geçen bir dizi de olduğu için ona sanki bir filmin içinden sahneler paylaşıyormuşum gibi gelir anlattıklarım.
O sorar, ben durmadan anlatırım, Sainte-Pulcherie'yi ve ondan da esrarengiz olan Saint-Benoit Lisesindeki yıllarımdan ona bahsettikçe ben hüzünlenirim o ise mutlu olur.


B. Ruso Galanti