27 Mart 2022 Pazar

Israel'deki maratona imzasını atan Ukraynalı!


Ukrayna'daki savaştan Israel topraklarına sığınan bir mültecinin geçtiğimiz Cuma günü Yeruşalayim'de yapılan maratonu birincilikle tamamlamasının ardından sırtına sardığı iki ülke bayrağıyla verdiği selam  anlamlıydı.
32 yaşındaki mültecinin adı Valentyna Veretska. 11 yaşındaki kızıyla kutsal topraklara sığınan kadın geride Rusya'ya karşı savaşan eşini bırkamak zorunda kalmış.
Hala devam eden savaştan, soğuk ülkesinin sıcacık kucağından uzaklardaki bu ülkeye gelen bu insan ve onun gibi bir çoklarının en büyük rüyaları yeniden ana vatanlarına dönmek.
Israel'e geldiği günün ertesinde düzenlenen bu maratonda, ülkesini Uluslararası bir yarışta başarıyla temsil etmiş kadar büyük bir zafer duygusu yaşıyordu mutlaka bu yerlere yabancı olan bu insan. Kendisiyle birlikte binlerce kişinin koştuğu bir günde, daha önce hiç tanımadığı bir yerin, bir kültürün bir ülkenin sokaklarında, ona bir süre için kucak açan bu yerde belki de sonsuza dek sürecek bir dostluk, bir minnetarlık duygusuyla da doluyordur yüreği. Belki hiç tanımadığı bu ülke hakkında tüm düşündüklerinden farklı tecrübeler yaşıyor bile olabilir. Zor durumlarda ülkelerin birbirlerine ellerinden geldigince yardım edebilmeleri ne kadar önemli!!
Bu kadın  belki de çok savaşın ezdiği halkının sesi olmak için de koştu ve bu amacına kısmen varmış gibi görünüyor. Onun bu koşusu ve başarısı bir çok haber sitesinde de yer almışa benziyor.
Ukrayna halkını, Israel'de kısmen tanımak fırsatı bulduğumuz bu insanların doğasındaki cesaret ve direnç, başka halklara örnek olacak büyüklüktedir.
Bu şekilde bu insanların mücadelesi kolay kolay bitmez.
Bu insanlar kendinlerine her yerde ayakta kalmak için bir sebep bulur ve ümitlerini korurlar.
Sanırım bu yüzden, Ruslardan çok daha zayıf olmalarına rağmen, bu koca ordunun karşısında kimsenin beklemediği bir  direnç göstermekteler.
Herhangi bir insan ya da bir toplum, kendini ayakta tutacak metanete sahip olduğu sürece kolay kolay pes etmeyecektir.
 

 





 

24 Mart 2022 Perşembe

 Herşeye rağmen dünyanin en mutlu ülkelerinden biri olmak



Terörün, savaşların neredeyse hayatın normal bir parçasına dönüştüğü bir ülkede yaşamak nasıldır?
Ve herşeye rağmen dünyanın en mutlu 10 ülkesi içinde olmaya devam etmek!!
Israel gibi bir ülke için her sene arka arkaya, dünyanın en mutlu halklarından biri olmaya devam etmek ilginç bir veri.
Geçtiğimiz hafta, Israel yeniden dünyanın en mutlu ülkelerinden biri içinde çıktı.
Peki bu mutluluğun kriteryonları nelerdir?
İnsanı mutlu eden bireysel şeyler, toplulukların bütünü için de geçerli midir?  Herhalde öyledir.
Bireysel mutluluk.. Ruhsal ve bedensel sağlıkla beraber maddi imkanlarla yakından alakalı bir şeydir.
Yaşadığınız andan tatmin olabilmek duygusudur mutluluk.
Özgüvendir. Koyduğunuz hedefler için savaşmaktır. Ve hedeflerinize ulaşabilmenin size getirdiği tatmindir. Yaşadığınız ülkenin size bu hedefleri gerçekleştirebilmeniz için verebildikleridir.
Toplumla aranızdaki uyumdur.
Demek, Israel'de, yaşanan tüm problemlere, savaş ve huzursuzluklara rağmen insanları hala mutlu eden faktörler, hayatın olumsuz yönlerinden fazladır!
Ülkenin bulunduğu olumsuz şartları olumlu yönde değiştiren şeyler neler olabilir?
Örneğin,  geçtiğimiz aylarda yapılan bir istatistikte, tüm şikayetlere rağmen Israel'de insanlar genelde "Sağlık Sistemi'nden" memnunlar.
OECD geneline göre ortalama aylık ücret burada düşük sayılsa da insanların büyük çoğunluğu senede bir ya da iki defa yurt dışına seyahate çıkabiliyorlar.  İşsizlikse düşük.. Ve Israel'de, insanlar genel olarak çok aktifler. Yani 7'den 70'ye, çoğu kişinin hedefleri var. Kendileri  ve toplum için bir şeyler yapmak için çalışan, gönüllü hizmetlere katılan insanların sayısı yüksek.
Ve tüm bunların fazlasıyla olduğu bir çok Batı ülkesinden, tüm savaşlara ve bölgesel huzursuzluklara rağmen nasıl oluyor da Israel'deki insanlar daha mutlu olduklarını söyleyebiliyorlar?
Yani, kimse biz bir İngilizden daha mutluyuz demiş değil. Ancak 0'dan 10'a kadar verilen derecelendirmelerde, Israelliler gayet yüksek notlar verebilmişler.
Peki neden ya da nasıl?
Bu konuda yaptığım ufak tefek araştırmalar ve duyduklarım benim düşündüklerimi yüzde yüz teyid etti.
Israellileri, tüm güvenlik sorunlarına rağmen,  dünyanın bir çok ülkesine göre daha mutlu yapan şeyler aslında çok basit. Yukarıda genel olarak söylediğim, temel yaşam şartlarının yanında, Israellileri hala daha yaşama bu şekilde bağlayan şeyler manevi değerlerdir. Geçtiğimiz günlerde yazdığım Shabbat yazısında anlattığım şeydir.
Kısaca bir çok Batı ülkesinden daha mutlu olabilmenin şartları içinde, uzun yaşam, iyi bir sağlık ya da eğitim sisteminin yanında, inanç ve aile kavramı büyük bir yer tutuyor.
Öncelikle, Israel'de, Endüstrileşmiş bir ülke olmasına rağmen, Tanrı'ya inanan insanların sayısı yüzde 95. Bu bile bu halkın, inanmayan bir başka topluma göre daha iyi bir yere koyuyor. Çünkü, inanan insanın, bilinmedik bir güçten aldığı bir kuvvet vardır. En yalnız anında dahi kendini yasladığı bir manevi güç söz konusudur.
Daha bir kaç gün evvel, bu konuda yapılan bir araştırmadan bahsedildi. Tanrı' ya inanan insanların ateist kişilerden daha uzun yaşadıkları düşünülüyor.
Ve mutlaka, inanan insanlar inanmayanlardan daha huzurludurlar.
Ve Israel' de, aile kavramı, aile bağları çoğu Endüstrileşmiş ülkelerden daha güçlü.
Toplumsal bağlar bu ülkede çok güçlü. Aile ve arkadaş bağları. İnsanlar kısaca daha az yalnızlar.
Ve bu kişinin tüm koşulları daha rahat karşılayabilmesinde büyük bir etki sağlıyor.
Çocukluktan askerliğe insanların ihtiyaç duydukları içten, samimi arkadaşların oluşumunu sağlayan ortamlar mevcut.
3000 yıllık, kimi yönlerinden şikayet edebildiğimiz geleneklerin, çoğunluğun bugüne uyarlanmış bakış açısıyla, hala bizi birarada tutan dini ritüellerin varlığı anne babadan kesin bir kopuşu engelleyen sebeplerden birini de oluşturuyor.
Çoğu kez, endüstrileştikleri kadar inançtan uzaklaşmış bir çok topluma göre, Israel'de, High-Tech Şirkette çalışanlar ve doktorlar ya da mühendisler bugünlere dek Pesah'ta eşlerinin mi yoksa kendi ailelerinin mi tarafında bayramı kutlayacaklarını konuşabiliyorlar.
Ve bir terör saldırında yaşananlar tüm toplumu derinden sarsmaya devam ederken, bazen hiç tanımadıkları yalnız bir askerin cenazesine binlerce Israelli katılabiliyor. Geçtiğimiz gün yaşanan terör hadisesi herkesin tek konuştuğu, birlikte acıdığı bir olaya dönüşüyor.
Israel toplumunda temelde var olan tüm farklılıklara ve görüş ayrılıklarına rağmen temelde yinede birini diğerine bağlayan şeyler var. Bu da bu ülkeyi, Hamas, Hizbullah, Daesh ya da diğerlerinin varlıklarına rağmen , dünyanın en mutlu dokuzuncu ülkesi yapmaya yetiyor..

 

 

23 Mart 2022 Çarşamba

Israel'de terör


Dün, uzun bir zamandan sonra yeni bir terör saldırısı yaşandı Israel'de.

Arabada giderken, radyolar yayınlarını orta yerde kestiklerinde eski günlere döndüğümüzü hissettim  birden.. "Son anda elimize ulaşan bir habere göre!" diye başlayan konuşmalar çok eskilerden, tanıdık gelen cümlelerdi...

2000 senelerinin başlarını anımsatan cümleler. Bir çok Israelli için umutlarla başlayan, 2000 senesi Camp David görüşmelerinin,  Ehud Barak'ın, altın tabakta sunduğu topraklara karşı, Yahudilerin herşeyi kabul etmeye hazır olduğunu düşünen Arafat'ın; "Eğer önümüzde bu kadar eğilmeye hazırlarsa bu insanlardan alacaklarımız bununla bitmez!" fikriyle başlattığı 2. İntifada seneleri!!

Kılıfı hazır bir ayaklanma. Dünya nasılsa onların her senaryosuna açık. Neymiş Israel'in muhalefet lideri Ariel Sharon Har Ha Bayıt'i ziyaret etmiş.

Dünyanın yediği yeme göre, Israel kışkırtıcı davranışlarıyla Filistinlilerin haklarını çiğnemeye devam ediyordu!! Kimse Camp David'te Filistinlilerin, ellerinin tersiyle, onlara sunulan barışı reddettiklerini konuşmuyordu bile. Hiç kimse!! Çoğu dünya vatandaşının, Israel'in barış için verdiği ödünlerden haberi bile olmadı ve bugüne dek bunlar bilinmez. Satır aralarında kalmış, önemsizmiş gibi konuşulmamış, ancak Filistinlilerin gerçekten barış istemediklerinin kanıtları....

O dönem tek konuşulan, Har Ha Bayit'e Ariel Sharon tarafından yapılan, aptal, sembolik ziyaretin getirdiği balagan'dı!! ( karışıklık!)

O zirvenin arkası Israel'de yaşamı tam bir cehenneme döndürmüştü.. En az üç yıl süren, binden fazla insanın, masum Israellilerin canına mal olan terör eylemlerinin yaşandığı dönemi getirmişti, o "barış  görüşmeleri"(!) . Her an her yerde patlayabilecek bir teröristin alacağı canlardan biri olmak korkusuyla 2003 sonlarına kadar devam eden karmaşa...

Her defasında benzer haberlerle verilen dehşet manzaraları.. Tepesi havaya uçmuş otobüsler.. ve olay yerine gelen ambulanslar.. Bir değil, iki ya da beş değil.. Her defasında onlarca ambulans.. ve yerde yatan genç kızlar ve çocuklar...

Dünkü haber radyoda verilmeye başladığında aklıma bunlar geldi, saniyeler içinde. Son anda gelen haberlere göre, Beer Sheva'daki Big Alışveriş Merkezinde bir terör saldırısı....

Bilemedim yine eskisi gibi bombalı bir intihar eylemi miydi?

Yine benzer bir saldırı ancak bombalı değil...Son senelerde olduğu gibi, önce Big Alışveriş Merkezi içindeki park yerinde, terörist arabasını  yürüyenlerin üzerine sürerek bir kaç kadını eziyor ve ardından arabasından çıktığı gibi oradan geçmekte olan genç bir Rav'i onlarca bıçak darbesiyle cansız yere seriyor. Ve sonra önüne gelen kim varsa saldırmaya, yaralamaya devam ediyor.

Bilanço ağır.. 4 ölü.. biri ağır biri orta dereceli iki yaralı...

Akşam çıkan haberlere göre, olayı gerçekleştiren otuz yaşlarındaki adam Israelli bir Daeş teröristi.

Geçmişte ilkokul öğretmenliği (!) yaptığı bilinen Mahmud Abu Quayain... Bir dönem Irak'ta Daeş'ın terör kamplarında eğitim görmüş. Ve daha sonra,  Suriye'de Daeş saflarında savaşmak üzere, Israelli Araplardan savsçı gençler topladığı ortaya çıkarılınca yargıç tarafından kendisine beş yıl hapis cezası verilmiş. Ancak dördüncü yılın sonunda, Mahmud Al Quayain Israel Mahkemesini, yaptıklarından pişmanlık duyduğuna ikna etmeyi başarmış. Eşi ve çocuklarına dönmek istediğini, ailesini tek kendisinin geçindirdiğini, çocuklarının ona ihtiyacı olduğunu söylediğinde  Beer Sheva Mahkemesi hapis süresini bir yıl azaltarak onu serbest bırakmış.

Ve dün, ona inanan Israel Yüksek Mahkemesinin kendisine hediye ettiği özgürlüğün bedelini dört masum insan canlarıyla ödedi...

Önümüzde yaklaşan Ramazan ayı dolayısıyla artan gerilimi anlamakta bir kez daha zorlanıyorum.

Israel Gizli Servisi Shabak geçtiğimiz günlerde,  Hamas'ın Ramazan'da olayları tırmandırmak için harekete geçmeyi planladığını söyledi.

Son bir iki haftada, Yeruşalayim'de üst üste meydana gelen bıçaklama olaylarının bunların ilk işaretleri olduğu söyleniyordu zaten.

Bir ihtimal, oruç tutulan, Tanrıya dua edilen günlerde masum insanlara saldırarak hayatlarını almanın kutsal olduğuna inananların ardından, Ramazan'da Israel'in gerilimi arttırdığı, Müslümanlara saldırdığı haberleriyle yer alacak tekrar dünya sitelerinde..

Israel Polisinin zavallı Arapların, dua eden müminlerin kutsal hanelerine, camilerine tecavüz ettiği haberleri çıkar yine dünya manşetlerinde.  Nasıl olsa onların haltlarını ne görüyor, ne duyuyor ne de biliyorlar!!!




22 Mart 2022 Salı

Zelensky'nin Israel'den beklentileri


Dün Ukrayna'dan yeni yepyeni görüntüler vardı ekranlarda. Ağaçlara bağlanmış genç insanları  kırbaçlayanlar gördüm, sanırım Kyiev' de.

Kimdi bu insanlar? Kim kimi neden kırbaçlıyordu? Pek sansürlenmeden yayınlanan bu dehşet manzaraları gecenin son saatlerinde, gün bitiminin ağırlığıyla uyuşmuş  bedenimi bir anda allak bullak ettiler. 

İnsanların bir günden diğerine içlerinde yaşayan canavarı nasıl dirilttiklerini görmek korkunç. Kısa bir süre önce belki de herkes gibi hayatları olan insanların düştükleri vahşet.  Daha bir ay öncesine dek sokaklarda birinin diğerinin yanından geçtiklerinde, işlerine ya da evlerine giderlerken şimdi aynı şehrin meydanlarında, sokak başlarında birbirlerine işkence uygulayanlar var

Şeytan ruhu taşıyan insan figürleri kanımızı donduruyorlar. Çoğu gençten olan bu kişileri içlerinden birileri yakalayıp plasterlerle ağaca yapıştırmışlar.  Pantalonları aşağı indirilmişler....onurlarıyla birlikte...

Kaba yerlerine kuvvetle vuran bu zalimler kimler peki? İnsanlar bir günden diğerine nasıl bu kadar vahşileşebiliyorlar diye soruyorsunuz kendinize. Sadece bir an seyredereken gözlerimden yaşlar geliyor. Bakmakta zorlanıyor insan.  Bir an onların acısını hissediyorum sanki. Yapma lütfen!!! diyorum!! Kime??!!

Kimi Neo-Nazi Ukraynalıların, sözde savaşmayı reddeden gençleri bulup cezalandırmalarıymış bu olay!! Doğru mu bilmiyorum...Sadece tek açık olan şey, herşeyini kaybeden bir halkın, savaşın getirdiği acımasız hallerin düşürdüğü kişilerin yaşadıkları kaos'un kimi yansımalarıydı bunlar belki de.

Bazı durumlar artık tam bir çaresizliğin yan etkileri gibi...

Şu ana kadar sanırım 10 milyon Ukraynalı yerlerinden yurtlarından oldular. Ukrayna nüfusunun dörtte biri yer değiştirmek zorunda kaldı. Başka şehirlere, başka ülkelere gidenler çoğunluk. Bu savaşın ne zaman biteceği bile bilinmezken, masumlar her zamanki gibi, kör ve bilinçsizce atılan bombalarda hayatlarını kaybetmeye devam ediyorlar.

Dün,   96 yasındaki Boris Romanchenko'dan bahsetti dünya basını. 1942-45 yılları arası dört ayrı kamptan sağ kurtulmayı başarmış bir Ukrayna Yahudisi bu.   2022 yılı 18 Mart günü Rusya'nın saldırılarında hayatlarını kaybedenlerin içinde olduğu tespit edilmiş. Boris Romachenko'nun kaderinde yine bir savaşın kurbanı olmak varmış.

Batı, evlerini bırakarak kaçmak zorunda kalan Ukraynalılara kucak açmaya devam ediyor. İnsanlar, Almanya'da, İngiltere ya da Fransa'da yaşanılan insanlık dramına karslık ellerinden ne gelirse yapmak için gönüllü olarak, giysi,  yiyecek, içecek, oyuncak, sağlık malzemeleri, ne varsa vermeye hazırlar. Bir çok insan evlerinde, bir süreliğine Ukraynalı mülteciler kabul etmeye de hazırlar.

Bir taraftan dehşete düşüren bir savaş bir anlamda da Batı'nın bir an herşeyi bir kenara bırakıp hemen yanıbaşlarında seyreden insanlık dramına kayıtsız kalamayacağını ispatlıyor ki, zaman zaman o çok korktuğumuz, sevgi kavramını kaybettiklerine inandıklarımızın  hala içlerinde merhamet olduğunu ıspatlamaları içimizi bir anlamda umutla dolduruyor yeniden.

Tabi, kişisel ve kurumsal yardımların ötesinde, Batı şimdilik Ukrayna'ya silah yardımıyla destek olmaya çalışıyor. Bir taraftan Rusya'ya karşı alınacak her tür tedbirin getireceği sonuçlar iyice hesaplanmak zorunda. Kimse Ukrayna'daki savaşın diğer bölgelere sıçramasını, bu karmaşanın global bir ateşe dönüşmesini istemiyor. Ukraynanın egemenlik haklarını yeniden kazanması için gayretler söz konusu.

Şimdilik Putin'in işinin düşündüğü kadar kolay olmadığı da ortaya çıkmış olduğu belli.

Kimse Ukrayna'nın böylesi bir direnç göstermesini beklemiyordu. Ukrayna, Ruslara bağımlı bir diktatörlükle yönetilmeye karşı. Ukrayna yıllardır seçimini Batı'dan yana ortaya koymuştu.

Dünya yeniden iki blog'a bölünmek üzere. Bu savaşın sonuçlarını şimdilik kimse kestiremiyor.

Korona için aynı şeyi düşünmüştük. Zannediyorduk ki sadece bilinmeyen bir virüsün getireceklerini kestirmek zor. Ancak şu an anlaşılan şu ki, en büyük tarihçilere bile sorduklarında, Ukraynadaki son durumun dünya'ya ne gibi bir şekil vereceğine dair onlar bile net bir yanıt veremiyorlar.

Amerika ve tüm Batının yanında, Israel de ilk günden Ukrayna'da olanlar karşısında neler yapabileceğini  düşünmeye başladı. Özel yardimlar, Dini kurum olan Chabbad'ın topladığı yardım paraları dışında,  Israel Devleti Ukrayna'da tam teşekküllü bir çadır hastane kurdu.

Onun dışında, genç insanlar, kimi dindar Yahudiler ve bir çok gönüllüler Ukrayna'da sınırlara gittiler.

Ancak, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodimyr Zelensky geçtiğimiz akşam, Knesset'e zoom'la bağalanarak, o an mecliste bulunan yaklaşık 150 Milletvekiline sitemle karışık bir konuşma yaptı.

Zelensky Knesset'e, Israel'in yaptığı kimi yardımlar için her ne kadar teşekkür ettiklerini bildirdiyse de Rusya'nın Ukrayna'ya saldırıları karşısında Yahudi ülkesinin  daha net ve kesin bir duruş sergileyerek onlara silah yardımı ve Rusya'ya yaptırım uygulamasının şart olduğunu ekledi.

II. Dünya Savaşı'nda Ukraynalıların Yahudilere yaptıkları yardımı hatırlatması ve Holocaust'u örnek göstererek, Ukraynanın bugün Yahudilerden aynı şekilde yardım beklediğini söylemiş olmasıysa biraz talihsiz bir karşılaştırma olmuş.

Her ne kadar Rusya'nın Ukrayna'yı kuşatması büyük bir sivil drama yol açsa da bu durumu bir halkın sistematik olarak ortadan kaldırılmasıyla mukayese etmek yanlıştır.

Üstelik, suçluluk hissi yaratmak üzere, Israel'i,  kimi  boyundan büyük beklentilerle köşeye sıkıstrimak  Zelensky'nin bugün tüm dünya'da saygı uyandıran duruşuna yakışmadı.

Kendisi de Yahudi olan bu Lider, Ukrayna'da kendi soyundan gelen atalarının geçirdiği tarihi unutmuş gibi konuşuyor. Ukraynalıların gösterdikleri empati derken, Ukrayna,  Yahudi tarihinin en zor olaylar geçirdiği ülkelerden biridir,. Bunu nasıl unutur?

Sonuçta geçmişte yaşananlar bugünkü Ukraynalı insanın acısına ilgisiz kalınmasına bir sebep değildir. Her ülke bugün Ukrayna için elinden geleni yapmalıdır. Ukraynalı çocuğun geçmişte olanlardan kesinlikle suçu yoktur fakat Zelensky Israel'den, silah beklediğini, Israel'in Savunma sistemlerinin dünyada en iyisi olduğunu belirterek, Ukrayna'ya savunma sitemleri vermesi, Demir Kubbe desteği yapması gerektiğini söylemesi ilginçtir.

Zelensky, Israel'e bir Süper Güç gibi hitap ederken, bu 9 milyonluk ülkeden beklentileri ülkenin boyundan çok öte değilmidir?

Daha çok kısa bir süre evvel, Amerika Demir Kubbe'ye yaptığı maddi desteği çekmeyi düşündüğünü söylediğinde her biri 100.00 dolar maliyeti olan bu misilleri tek başına nasıl üreteceğini kara kara düşünmeye başlamıştı Israel!!

Hem elindeki demir kubbeyi, başka bir ülkeye verdiğinde, yarın öbür gün tepemize düşebilecek roketleri Israel neyle tutacak?

Rusya'ya karşı yaptırım uygulamasının olası sonuçlarına ne demeli??  Israel'in Suriye'de kendi varlığını tehlikeye atan oluşumlara karşı sürdürdüğü savaşın devamında, Rusya'nın birden bire Israel'in bölgedeki hareketlerine karşı çıkabileceği fikrine ne diyor Zelensky?

Israel Amerika mıdır??!!!

Bir ülkenin başka bir ülke için yapabilecekleri kendi boyunu aşabilir mi???

21 Mart 2022 Pazartesi

Büyük bir Rav'ın cenazesi vardı dün

Dün Israel tarihinin en büyük cenazelerinden birinin, ülkeyi bir kaç saatliğine felç ettiği bir gündü.

Geçtiğimiz Cuma, evinde ani bir şekilde ölen, Rav Haim Kanievsky'nin cenazesi, burada hafta başı olan Pazar gününde,  Israel'in Merkezinde, kuşların bile daha yeni yeni gözlerini açtıkları saatlerden itibaren, normal hayatı öğleden sonraya kadar bir anda susturdu... 

Yüz binlerce insan, Yahudi Ülkesinin en dindar şehirlerinden biri olan Bnei Brak'ta, Kanievsky'nin evinin bulunduğu mekandan  defnedileceği mezarlığa kadar olan caddeleri hınca hınç doldururlarken tüm basın sadece bu konuyu konuşuyordu.

Yüzbinlerce Ultra Ortodoks genç ve yaşlı erkekler meydanlardaydılar. Sadece erkekler!!

Tek amaçları, bu çok saygın insanın son bir defa olsun braha'sını alabilmekti herhalde.

Yukarıdan yapılan çekimlerde, Israel'in fakir nüfusunun en yoğun olduğu bu şehrin, yıpranmış evlerinin ortasından geçen caddelerinde görülen manzara simsiyah bir kalabalıktı...

Aynı kıyafetin yüzbinlercesinin birlikteliğiydi bu. En gencinden en yaşlısına kadar her birinin kafasında aynı siyah şapka ve aynı paltonun tek bir bütün oluşturduğu anlardan biriydi bu.

Bu üniformanın temsil ettiği şey, Tora'dan başka her şeye kendilerini kapayan tek bir görüş, tek bir nefes olmalıydı.. Her ne kadar kendi içlerinde bir sürü kollara ayrılsalar da!!!

Pecere kenarlarında, balkon aralıklarında oturtulmuş küçücük çocuklar yukarılardan bir yerlerden seyrediyorlardı aşağıdaki büyük cenazeyi. Kadınlar ve çocuklar

Peki kimdi bu Kanievsky?

1928 yılında, bugünkü Bielarus'ta olan Pinsk Şehrinde doğmuş bir Rav'di Haim Kanievsky. Kendisi gibi, ravların olduğu bir aileden gelen ve daha küçük bir çocukken, o dönem Polonya sınırlarında bulunan  şehrinden ailesiyle birlikte Israel topraklarına göç etmiş. İlk günlerden, Tel Aviv'in hemen bitişiğinde olan bu dindar bölgeye yerleşen Kanievsky ailesi ve mütevazi yaşamına 94 sene sığdıran Haim Kanievsky'nin bir çok  mitzvot dolu olan, uzun denebilecek yolculuğu...

Hayatı Talmud öğretisiyle geçen bu Rav, insanlara karşılık beklemeden iyilikler yapmasıyla tanındı. Tek amacı, sadece Talmud  okumak ve öğrenmek olan bir adam.

2011'de Sakat Çocuklar için kurduğu Yardım Kuruluşu dışında, hasta, fakir, ona gelen insanlara elinden geldiğini yapmasının dışında, son derece fakir ve yalın bir yaşam sürmüş.

Eski ve bakımsız evinin salonunda, plastik bir iskemlede, tek yaptığı şey bütün gün kitapların içine gömülmek ve ona gelenleri kabul etmek olmuş. Evinin duvarlarının her köşesini kaplayan ciltlerin ne olduğunu soruyorum eşime!! Tora'yı yorumlayan büyük hahamların eserleri diyor bana.

Bu insanların,  yaşam, doğa ve evren hakkında çok değişik ve ilginç yorumları vardır genelde. ve bir çoklarının derin felsefeleri...

Bu Rav hakkında bildiğim tek şey, Israel'in en basit insanlarından en büyük politikacılarına kadar çok saygı görmüş bir lider olmasıydı.

Benim fikrimse, yaşadığı mütevazı hayatında parayı ve gücünü sadece yardım için kullanmış olması takdir edilmesi gereken yönüydü mutlaka.

Evinin ve yaşantısının bunu ispatladığını görmek mümkün.

Zaten bütün Bnei Brak çok mütevazı bir şehir. Mütevaziliğin ötesinde, yaşamın sadece belli bir noktada kapadığı insanların, diğerlerinden soyutlanmış varlıklarının, bugüne ait hiç bir şeyle karışmayan bambaşka bir anlayışla yoluna devam eden kişilerin,  gözlerini sadece belli bir noktaya dikerek hep aynı şeyleri tekrarlayan bir kitlenin hala farklı bir boyutta kalan benliklerinin herşeye direnişinin bir sembolü  bir şehir bu.

Ayrıca, estetikten, bakım ve güzelliklerden tamamen uzak kalmış, çok farklı bir anlayış ve mütevazilik tarzıdır bu. Sanki kendilerinden geçmiş bir topluluk bu.

Hayata kazandırılmaları gereken bir sürü çocuğun, gencin sadece bir tek şeyin arkasında harcandıkları bir şehir.

Sadece Tora'nın arkasında gizlenen bir hayat. Sadece tek bir şey için soluyan ve geçen zamanın tüm getirdiklerine ve götürdüklerine kendilerini kapayan insanlar...

Aralarından bir çokları bir şekilde buraları ve bu hayati terk ederlerken, kimileri de onların arasına katılmayı tercih edebiliyorlar.

Neyse derken ben Kanievsky'nin son yolculuğuna uğurlanışındaydım.

Binlerce, yüzbinlerce kişinin bir anda birbirlerini ezebilecek kadar sıkış sıkış biraraya gelişlerinden , hengameden korkuldu bir kez daha. Geçtiğimiz sene Har Meron'da olduğu gibi.

Neyse ki pek bir olay olmadan bu büyük cenaze olup bitti sonunda. Sanırım bu defa akılları başlarındaydı. Çok fazla itişip kakışanlar olmadı.

Birde bir şeylere koru körüne inananlar, büyük Ravların sözlerini, polisten, yasalardan daha çok dinlerler. Dini liderler bu kişiler için Tanrının elçileri gibidirler. Bu yüzden akılları donma noktasına gelmiş, kimi dindarları ancak, akıllı liderler kendilerine getirebilirler.

Aklı başında liderler bu durumlarda önemli bir role sahiptirler.

Kanievsky'nin bu görevi zaman zaman yerine getirirken, doğru yönlendirdiği kitleler olmuş. Ancak bazen verdiği kararlar, yasalarla bir kez daha ters düşebilmiş.

Din ve seküler devlet anlayışı her zaman birbiriyle örtüşmüyor.

Üç bin yıl evvelki yasaları yorumlayanlar, bugünün şartlarına göre alınan kararlara uymakta zorluk çekebiliyorlar.

Israel'se din ve laik unsurları birlikte götürmeye çalışan ilginç bir devlet. Yahudilikle modern yaşamı beraber götürmek her zaman mükemmel sonuçlar vermiyor.

Mükemmel olan ne var ki deseniz?

İnsanların dini inançlarını belki de kendi şahıslarına saklamaları olabilirdi.  Bu da Yahudi Devleti olmak ilkesiyle tam olarak el ele gitmiyor.

Dedim ya, bu ülkenin var  olmak amacıyla demokratik kanunları arasında incecik bir çizgi var.. Birbiriyle ayrı düşenleri uyumla barıştırmak sorununu yaşayan bambaşka bir devlettir Israel.

Bu açıdan da tektir!!

Neyse bu konu daha çok uzar!!

Güle güle büyük Rav. Umarım yerine, yine mütevazı ve iyiliklerle gelecekler yerleşsin. İnsanlara biraz da akıl ve fikir de versin!!!


20 Mart 2022 Pazar

DÜŞMAN KARDEŞLER

"Adam öldürmeyeceksin!"der Yahudilik ve peşi sıra gelen "Hıristiyanlık"!!

İkisinin en büyük ortak özelliği birbirlerinden tamamen ayrılan bazı noktalara rağmen sonuçta aynı temele dayanmalarıdır.

Yani özde ikisi de; "On emri!"savunur.

Ve yüzyıllar boyu devam eden antisemitizme rağmen, sonunda Batı'da yine de belli bir ortak ahlaki değerler bütününden bahsedilmeye başlanmıştır. Bu iki dinin sahip olduğu kimi ortak noktalardan yola çıkılarak, kimi inananlar, kimi düşünürler bu ortak ahlaki değerleri ön plana çıkararak belki de aramızda bizleri ayıranların getirdiği düşmanlıklar yerine ortak paydalarda buluşmayı ve bu şekilde araya giren mesafeleri bir derece  ortadan kaldırmayı hedeflediler.

Ve denir ki, bu ortak değerler, Batıyı diğerlerinden kısmen de olsa ayıran şey oldu. Dine dayanan humanist yönlerin ortaya çıkışı, bugün uzaklaşılan inançların insanları kendilerini çok daha kötü şeyler yapmaktan alıkoymalarını sağladığı düşünülür. Din insanları bir zamanlar, bir nebze de olsa adam etmişti. Vahşi yönlerini tımar etmenin en etkili yolu insanlara dinin getirdiği bir ışık oldu bir anlamda.  "Tanrı korkusu"yla birlikte,  kimi kutsal kurallara riayet etmek zorunluluğu insanları hayvanlardan, ve kendi vahşi tutumlarından uzaklaştırmıştı.

Bugünkü Batı'yı belki bir çok diğer kültürlerden ayırarak, insanlığın örnek kabul ettiği ana özelliklerin, yerküredeki farklı uluslara örnek olan bir çok şeyin köklerinin bu ortak manevi değerler olduğu söylenir oldu sık sık.

Bu iki monoteist dinin getirdiği toplumsal yaşam kültürü olmadan bugüne gelmek zordu belki de.

Buna rağmen, Batı birbirine ve diğerlerine karşı çok amansız savaşlar vermedi mi?

Stratejik hesaplar, ekonomik depresyonlar sanırım manevi değerleri mutlak olarak yıkabiliyorlar.

Karşımızdakine zarar vermemek anlayışı ile büyütülsekte insan kendi çıkarlarının zarar göreceğini gördüğü an, ahlak ve din bir yerden sonra savaşları durdurmaya yetmiyor sanırım.

İnsanlık sadece son iki büyük dünya savaşında ortalama 150 milyon kayıp vermişti.

Ve belki o günden bugünlere, bizleri yeniden birbirimizi boğazlamaktan tutan tek şey, o çok korkutan nükleer başlıklı silahlar oldu.

Tek bir düğmede çok fazla insanın varlığını bitirecek, kalanları da yaşanmaz şartlarda bırakacak nükleer silahlar belki de sanıldığından olumlu bir hizmet verdiler bugünlere dek.

Bugün geçen yüzyıldan beri, birden yeniden bir deli çıktı. Putin. Adam birden delirdi. Yiymi yıil aradan sonra. Otoritesinin devamı korkusuyla...

Her zaman eksik olan tek şey böylesi bir aklı kaçığın, kimsenin hayal etmeyeceği adımları atmasına kalır. Bir anda milyonlarca insanın yaşamını değiştirmek ve dünyayı en olmayacak senaryoların eşiğine getirmek için.

Ne adamın Ortodoksluğunun,  ne savaşlardan çok fazla çekmiş olan ailevi geçmişini, ne de  bizzat kendisinin acı tecrübeleri  haritaları kendi lehine düzeltmek için elinin altındaki kitleleri imha etmekten alıkoymaz gibi.

Bazı strateji uzmanlarına bakarsanız, Putin kesinlikle deli değil. Ne yaptığını çok iyi biliyor.

Ukraynanın son bir kaç haftada ne hale geldiğine baktığınızda, adamın neleri hesapladığı umurunuzda bile değil.

Ve böylece, Ruslar kendi kardeşleri olan Ukraynalıları öldürmek zorunda kalıyorlar.

Bir defa daha iki kardeş halk birbirlerini yok etmenin getireceği düşmanlık tohumlarıyla besleniyorlar.

Ne manevi değerler, ne aynı sabah aynı duaları aynı dilde okumuş olmaları bir şeyi farkettirmiyor.

Ve aklıma dün akşam yeniden, Yeruşalayim'deki, kapalı çarşının içinde bir defa daha bir Filistinlinin bir Yahudiyi bıçakladığı haberi geliyor.

Bu bölgenin de. iki düşman kardeşleri,   bu iki Semitik halkta da yani bizlerde de durum çok farklı değil.

Kimi oyunlar kimi kışkırtmaların neticeleriyle ölümler ve savaşlar burada hiç bitmiyor..

Senelerdir, kullanılan insanlar ve devam eden aynı manzaralar...Yıkılan yuvalar, evsiz ya da yetim kalan çocuklar.. Post Travma yaşayan halkların kök salan nefretlerini, uzun zaman atamayacak nesillerin birbirlerine karşı kaybettikleri inancı bir kez daha bulmalarını imkansızlaştıran ezeli bir karmaşa...

İki ezeli düşman.

Israel'in ilk kurulduğu günün ertesi üzerimize ambuş yapan komşularımız ve bizler.

Ve sonu olmayan bir güvensizlik...

Geçtiğimiz günlerde yeni bir araştırma yayınlanmış Israel'de.

Bu bölgede yaşayan Araplardan,  alınan kimi kan örneklerine göre, bu bölgede yerleşik nüfus içindeki Arapların  yüzde 70'inde Yahudilerle ortak Y genine rastlanmış. Yani bizlerle aynı babadan gelen çocuklar oldukları ispatlanan bir araştırma oldu bu.

Binlerce yıl aynı bölgede yaşayan ve buralardan farklı yerlere farklı kıtalara dağılan halkların bir zaman sonra geri dönenlerin aslında kardeş olduklarını ortaya koyan İbrani Üniversitesi araştırmasının sonuçları.

Daha evvel yayınlanan bir başka araştırmada, Aşkenaz'larda Filistinlilerle ortak genlerin Sefaradlardan bile daha kuvvetli olduğunu ortaya koymuştu.

İbrani Üniversitesinin araştırma tezine göre, Filistin'de yaşayan bir kısım Yahudiler ve Hıristiyanlardan zamanla İslam dinine geçenler oldu. Ve bu insanlar bugün buralarda yaşayan diğer Araplarla karıştılar. Ve sonuçta, birbirimizi öldürürken bizimle ortak genler taşıyan kardeşlerimizi öldürüyoruz.

Dünyanın bir başka yerinde, İspanya'da, İber Yarımadasını XV. yüzyılda bırakan atalarımızın arkasından bu yerleri terk etmeyi göze alamayan ve Hıristiyanlığa geçen, ancak bir çoğu gizliden kendi dinlerini saklayarak koruyan "los marranos" adı verilen gizli Yahudilerin de bu bölgede zamanla yerel halkla karışmalarının getirdiği bir benzeri gerçeklik söz konusudur.  Bu durumda, geçmişte İspanya'da yapılan bir araştırmada her beş İspanyol'dan birinin Yahudilerle ortak gene sahip oldukları ortaya çıkmıştı.

Ve insanlar yapılacak çok farklı genetik araşırmalarda halkları kardeşlikleri, çok fazla insanın diğerleriyle aynı DNA'yi taşıdıkları gerçeğiyle karşılaşmak mümkün.

Ve yine Tora'da, Adam'ın iki oğlu örneğinde olduğu gibi,  Kayin ve Hevel'in,  iki kardeş olmaları, aralarındaki nefrete engel olmadı. Sonuçta Kayin'in, babası Adam'ın kardeşini kendisine karşı kayırdığı inancı ve kıskançlığının esiri olmasının getirdiği kinle kardeşi Hevel'í öldürdüğü hikayesinde de görüyoruz ki yeryüzünde bir çok kez insanların kardeş olmaları, kimi felaketleri, kini, nefreti ve öç alma duygusunu bastırmaya yetmiyor.

İnsanlar kendi nefislerine hakim olamamanın, çıkar, intikam ve nefretin cezasını bir şekilde çekmeye devam edecekler gibi görünüyor.

Bireysel ya da toplumsal hesaplar..çıkar kavgaları büyük kitlelerin felaketi olmaya devam edecek.

Bunu ne 10 emir, ne ortak değerler ve paydalar, ne de kimi ortak genler durduracak gibi görünmüyor.

Tek gerçek, insanların, kardeşlerin daha iyi bir dünya için birleşmek yerine daha fazla yıkım getiren harplerden bir türlü kurtulamamalarıdır!!

18 Mart 2022 Cuma

Yahudilerde Shabbat'ın önemi


Yukarıdaki resimde, Challah ( Hala ) ekmeğiyle birlikte, Kiduş kadehi ve Shabbat mumları görülüyor...

Yahudiliğin sembollerinden olan bu üç şey, genelde gelenekleri koruyan Yahudilerin evlerinde ve  Shabbat sofralarında bulunurlar. ( gelenekleri koruyanlar dindar olmayabilirler)

Shabbat'ı korumak ya da shabbat geleneklerine ille her insan uymak zorunda olmasa da, Israel'de her cuma  öğleden sonra genel olarak bir kabuğa çekilme hissedilir.

                                              Damdaki Kemancı müzikalinden; ( Tradition ) "Gelenekler"

Ertesi sabah hayat bir şekilde yeniden canlansa da, cuma gecesi ( yani Shabbat akşamı )  sokaklar daha tenhadır.. Cuma  öğleden sonra  geceki aile yemeğine hazırlıklar başlar..

Shabbat yemeği için hazırlık yapan insanlar kendilerini o gecenin özel ziyafetine adarlar.

Shabbat yemeği  Yahudiler için çok değerlidir.

Evdeki gençlerin mutlaka yemekte bulunduğu, evli çocuklarınsa torunlarla birlikte büyük anne ve büyük babanın bu kutsal (!)  ziyafeti kaçırmadığı, kısaca haftada bir kez tüm ailenin mutlaka birlikte yemek yemek için gayret gösterdiği gündür Shabbat. ( Genelde yemek sonrası gençler dışarı çıkarlar! )

Bütün hafta çalışan eşler, çoğu kez Shabbat yemeğini ortaklaşa hazırlarlar.

Bir çok insan,  içinde sığır, tavuk eti ve yumurta koydukları kurufasulyeli "Hamin" denen Shabbat'a özel yemeği, cuma öğleden sonra "plata" denen bir ısıtıcının içine 24 saatliğine bırakırlar. Yemek, bir daha ocağa el sürmeyen gelenekçi ya da dindar aileler için, ertesi günkü öğlen yemeğine kadar bu şekilde  sıcak kalır.

Shabbat kadının Shabbat mumlarını yakması, erkeğinse, özenle giyindiği şekilde Sinagog'un yolunu tutmasıyla başlar.

Akşam sinagogdan dönen erkeğin, tüm aile bireylerinin toplandığı masada, şarap duasının ardından challah ekmeğini tuzla kutsayıp okuması sonrası yani Kiduş'tan sonra  yemek yenir.
Bir çokları yemeğin sonunda, hikayeler okuyup Shabbat şarkıları söylerler.

Ben, her shabbat evime birilerinin gelmesini arzu ederim.. Bu sanırım çoğu insan için en büyük keyiftir. Sevdiğiniz insanları sofranızda ağırlamak, bütün hafta göremediklerinizle bir fırsat yaratıp görüşebilmek. Elinizden çıkan lezzetleri başkalarıyla paylaşmak. İnsanlara evinizi açarak, çoğu kez birilerini yalnızlıktan ya da yalnız hissetmekten kurtarmak. Aynı şekilde sizin de yaşamınıza başkalarının kendi varlıklarıyla daha anlam ve neşe katmalarına izin vermek.

Biz ve bizim gibi insanlar,  kimi gelenekleri mutlu olmak, aileyi birarada tutmak için koruyanlardanız.

Ve bunun değeri hiç bir şeyle değişmez.