Rehberlik
Üniversitenin ikinci sınıfındaydım. Bir gün bir arkadaşım yanıma geldi; " Batya yardımına ihtiyacım var!" " Ne oldu? " Kuzenim rehberdir, beni aradı . Plan Tours , şehiriçi turları, öğleden sonra turu için rehbere ihtiyaçları varmış.. "Ama ne sen ne ben rehber değiliz ki!" Arkadaşım; " Kuzenim önemli değil dedi.., Üç saatlik bir boğaz turu imiş, teknede, fazla bir şey bilmeye gerek yok. Sadece onlarla olmak, biraz konuşmak , bildiğin kadarıyla İstanbul'dan bahsetmek yeterliymiş. E o zaman git işte deyiverdim. Yok sen de gel ne olur . Çaresiz kabul ettim. Üniversite'ye çok yakındı büro. Beş dakika sonra oradaydık. İçeri girdiğimde klasik bir seyahat acentesinde olduğu gibi her tarafta İstanbul fotoğrafları asılı olan büroda oturan bir kaç eleman ellerinde telsizlerle birileriyle konuşurken , sekreter kız telefon'da tur kapatmaya çalışıyordu. Arkadaşım bizi boğaz turu için çağırdılar dedi. Karşı tarafta yetkili kişi olduğu belli olan orta yaşlı, iri yarı adam otoriter bir havada etrafa komutlar dağıtırken bize doğru bakarak bir an. " Ha tamam, iyi ki geldiniz dedi. Çok sıkışık durumdayız şu an. Arkadaşım önce kendini tanıttı. Bense olayla alakam yokmuş gibi davranmaya çalışırken, adam bana , " Ya siz ? diye sordu birden. . " Ben mi? Ben onunla geldim!" deyiverdim. Son bir senedir bir tekstil firmasının ingilizce tercüme işlerini yapıyordum, okulumun dışında kalan saatlerde. İhtiyaçları oldukça çağırıyorlardı beni, ama o ana kadar rehberlik hakkında hiç bir fikrim yoktu. Öyle çok atılgan bir yapım da olmadığı için biraz çekingen bir ifadeyle cevap vermeye başladım adamın sorularına. Sen yabancı dil biliyormusun ? Biraz dedim, Adam; " Biraz derken?
Saint-Benoit Lisesi mezunuyoum dedim, ayrıca biraz da ingilizce biliyorum.. Oooo dedi memnun bir ifadeyle.. İsmin ne ? Batya! Musevimisin? Evet dedim. O zaman sen İspanyolca da bilirsin! Ben " Yok evde Ladino konuşulur !" Tamam işte ferketmez! " Nasıl Farketmez! Aynı şey değil ki!
"Bizim bütün İspanyolcacı rehberler sizinkilerdendir, becerirsin "
Bak bu aralar ispanyolca rehbere ihtiyacımız büyük ayrıca Fransızca ve İngilizce bilmen çok iyi.
Ne olduğunu anlamadan; Yarın gelin apprenti olarak başlayın! diye bir şey duyar gibi oldum
Benim ağzımdansa olur diye bir şeyler çıkıverdi . Ancak okulu tamamen boşlamam mümkün değildi.. Takipte olmam, notlar, sınavlar çok önemli. Tamam , saatlerini uydurmaya çalışırız.
Bende bir heyecan. Turistlerle çalışmak kim bilir ne güzeldir!! Peki ya bu işin bir düzeni , devletin her hengi bir kontrolü yok mu? Sonra aklıma geldi burası Türkiye. Unutmuşum!!
Ertesi sabah , şehir turuna gönderdiler beni, yani Aya Sofya ve camiler, Arkeoloji müzesi , Kapalı Çarşı! Süper.. Genç bir rehber adam, İngilizce, Fransızca ve Almanca rehberlik yapıyordu gruba. Tecrübeli bir rehberdi, çok bilgiliydi ve ağzından çıkan lisanları mükemmel konuşuyordu gerçekten. Otellerden toplama olduğu için grupta bir çok ülkeden insanlar vardı. İspanyol turistlere benimle olmaları gerektiğini söylemisti. Bir süre sonra İspanyol turistleri tamamen bana teslim edince şimdi hapı yuttum dedim. Daha ilk günden ise başlayacağımı zannetmemiştim.. Sadece apprenti olacaktım ya. Neyse bir gün evvel Istanbul, Aya Sofya , Sultanahmet Camii hakkında bir şeyler okumuştum. Ancak tüm bunları bir de İspanyolca anlatmak vardı.
Patron beni daha ilk günden İspanyolca tura gönderdiyse benden de günah gitmişti!!
Türkiye'de yeri gelince hademeden doktor, nalbanttan veteriner, kunduracıdan diş hekimi olursa, benden niye bir günde rehber olmasındı ki?!!! O da olurdu.
İspanyolların bana söylediklerinin büyük çoğunluğunu anlıyordum.. Ladino bilmek mutlaka ki büyük bir yardımcıydı. Derdimi anlatırken bir çok kez fransızcaya sığındığım da oluyordu. Bazen çok zor kelimeleri bilirken, bazen en basit bir şeyin İspanyolcasını bulmak için akla karayı seçiyordum.
Aya Sofyanın önünde Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan Constantinopolis'in sembolü, o zamanın en büyük bazilikası olan Santa Sofia 'yı görmeye gelen İspanyollara , 1453'te şehri Sultan Mehmet aldığı zaman kiliseyi camiye çevirdiğini söylemek istedim. Ok. her şey yolunda kelimeleri buluyorum, bir şekilde çıkıyorlar ağzımdan. Cami, ne tuhaftır ki Ladino'da türkçeleşmiş kelimelerden bir tanesidir yani Ladino'da cami camidir .Peki, Fransızcası Mosquet! Sonuna bir o ya da a eklersem. Mosquito geçiyor aklımdan.. Olur mu ya diyorum mosquito sivrisinektir . O zaman kesin mosquita . Başladım anlatmaya, Mosquita olduktan sonra binaya yapılan eklemelerden , minarelerden falan behsediyorum ve devam ediyorum, kendimden emin . Adam dayanamadı , " Sinyora mosquita es bbzzzzzzz ! " dedi ve eliyle gösterdi bir de . Aaaa!! meğer Mosquita'da da sinek demekmiş! Cami mesquita imiş.. İlk gün zordu ama yine de şikayet gelmedi ertesi gün bir daha gönderdiler beni. Yine şikayet gelmedi. Ben her gün ter döküyordum ama işin ilginç tarafı insanlar memnundu . Ya insanların seyahat psikolojisi içindeki genel olumlu yaklaşımları ya da benim gösterdiğim ekstra çabanın sonucuydu bu. Her geçen gün pratiğim arttıkça benim için konuşmak biraz daha kolaylaşıyordu ama ilk günlerden yine komik olan bir anımı hiç unutmam. Süleymaniye Camii'nde büyük ahizelere asılı olan Devekuşu Yumurtalarını anlatmak istediğim an girdiğim sıkıntı ." Estos huevos que son colgados en las lamparas son ....." dedim yani bu lambalara asılı olan yumurtalar... ve kaldım.. Devekuşu ne bileyim nedir?? Arıyorum, , hani koşan büyük kuş var ya işte o . Arada kanat falan da çırpıyorum, Arjantin'li turistse muzip yüzüme bakıyor, Ne yumurtası bu sinyora ? Sultan'ın mı, kimin ? derken ben dahil herkesin ağzından patlayan kahkahayla o gün anladım ki bu işin en güzel tarafı icra ettiğiniz mesleğin, bulunduğunuz durumların genel olarak çok ciddi bir tarafı olmamasıydı. Dünyanın farklı noktalarından sadece gezmek, eğlenmek, tanımak, tatmak için gelen insanların esas amacı zamanlarını dolu dolu geçirmekti. Ve sizde de yeterince iyi niyet ve çaba var ise pek sorun çıkmıyordu genelde.
İstanbul gibi kozmopolit, tarihi, çekici bir şehiri , eskiyle ve yeninin, batıyla doğunun, İslam'la Hıristiyanlığın buluşma noktası olan bu yeri her gün hem gezip hem gezdirirken diğer taraftan da para kazandığınız bu meslekte ayağınıza gelen dünya insanından değişik kültürleri, inançları, dilleri, deyişleri, farklı düşünüşleri ve eğilimleri olduğunuz yerde tanımak imkanına da sahip oluyorsunuz. Gücü, kuvveti yerinde olan ve özellikle genç insanlar için çok dinamik, çok güzel , çok renkli ve ayrıca kazançlı bir meslektir bence rehberlik!
Batya R. Galanti
Üniversitenin ikinci sınıfındaydım. Bir gün bir arkadaşım yanıma geldi; " Batya yardımına ihtiyacım var!" " Ne oldu? " Kuzenim rehberdir, beni aradı . Plan Tours , şehiriçi turları, öğleden sonra turu için rehbere ihtiyaçları varmış.. "Ama ne sen ne ben rehber değiliz ki!" Arkadaşım; " Kuzenim önemli değil dedi.., Üç saatlik bir boğaz turu imiş, teknede, fazla bir şey bilmeye gerek yok. Sadece onlarla olmak, biraz konuşmak , bildiğin kadarıyla İstanbul'dan bahsetmek yeterliymiş. E o zaman git işte deyiverdim. Yok sen de gel ne olur . Çaresiz kabul ettim. Üniversite'ye çok yakındı büro. Beş dakika sonra oradaydık. İçeri girdiğimde klasik bir seyahat acentesinde olduğu gibi her tarafta İstanbul fotoğrafları asılı olan büroda oturan bir kaç eleman ellerinde telsizlerle birileriyle konuşurken , sekreter kız telefon'da tur kapatmaya çalışıyordu. Arkadaşım bizi boğaz turu için çağırdılar dedi. Karşı tarafta yetkili kişi olduğu belli olan orta yaşlı, iri yarı adam otoriter bir havada etrafa komutlar dağıtırken bize doğru bakarak bir an. " Ha tamam, iyi ki geldiniz dedi. Çok sıkışık durumdayız şu an. Arkadaşım önce kendini tanıttı. Bense olayla alakam yokmuş gibi davranmaya çalışırken, adam bana , " Ya siz ? diye sordu birden. . " Ben mi? Ben onunla geldim!" deyiverdim. Son bir senedir bir tekstil firmasının ingilizce tercüme işlerini yapıyordum, okulumun dışında kalan saatlerde. İhtiyaçları oldukça çağırıyorlardı beni, ama o ana kadar rehberlik hakkında hiç bir fikrim yoktu. Öyle çok atılgan bir yapım da olmadığı için biraz çekingen bir ifadeyle cevap vermeye başladım adamın sorularına. Sen yabancı dil biliyormusun ? Biraz dedim, Adam; " Biraz derken?
Saint-Benoit Lisesi mezunuyoum dedim, ayrıca biraz da ingilizce biliyorum.. Oooo dedi memnun bir ifadeyle.. İsmin ne ? Batya! Musevimisin? Evet dedim. O zaman sen İspanyolca da bilirsin! Ben " Yok evde Ladino konuşulur !" Tamam işte ferketmez! " Nasıl Farketmez! Aynı şey değil ki!
"Bizim bütün İspanyolcacı rehberler sizinkilerdendir, becerirsin "
Bak bu aralar ispanyolca rehbere ihtiyacımız büyük ayrıca Fransızca ve İngilizce bilmen çok iyi.
Ne olduğunu anlamadan; Yarın gelin apprenti olarak başlayın! diye bir şey duyar gibi oldum
Benim ağzımdansa olur diye bir şeyler çıkıverdi . Ancak okulu tamamen boşlamam mümkün değildi.. Takipte olmam, notlar, sınavlar çok önemli. Tamam , saatlerini uydurmaya çalışırız.
Bende bir heyecan. Turistlerle çalışmak kim bilir ne güzeldir!! Peki ya bu işin bir düzeni , devletin her hengi bir kontrolü yok mu? Sonra aklıma geldi burası Türkiye. Unutmuşum!!
Ertesi sabah , şehir turuna gönderdiler beni, yani Aya Sofya ve camiler, Arkeoloji müzesi , Kapalı Çarşı! Süper.. Genç bir rehber adam, İngilizce, Fransızca ve Almanca rehberlik yapıyordu gruba. Tecrübeli bir rehberdi, çok bilgiliydi ve ağzından çıkan lisanları mükemmel konuşuyordu gerçekten. Otellerden toplama olduğu için grupta bir çok ülkeden insanlar vardı. İspanyol turistlere benimle olmaları gerektiğini söylemisti. Bir süre sonra İspanyol turistleri tamamen bana teslim edince şimdi hapı yuttum dedim. Daha ilk günden ise başlayacağımı zannetmemiştim.. Sadece apprenti olacaktım ya. Neyse bir gün evvel Istanbul, Aya Sofya , Sultanahmet Camii hakkında bir şeyler okumuştum. Ancak tüm bunları bir de İspanyolca anlatmak vardı.
Patron beni daha ilk günden İspanyolca tura gönderdiyse benden de günah gitmişti!!
Türkiye'de yeri gelince hademeden doktor, nalbanttan veteriner, kunduracıdan diş hekimi olursa, benden niye bir günde rehber olmasındı ki?!!! O da olurdu.
İspanyolların bana söylediklerinin büyük çoğunluğunu anlıyordum.. Ladino bilmek mutlaka ki büyük bir yardımcıydı. Derdimi anlatırken bir çok kez fransızcaya sığındığım da oluyordu. Bazen çok zor kelimeleri bilirken, bazen en basit bir şeyin İspanyolcasını bulmak için akla karayı seçiyordum.
Aya Sofyanın önünde Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan Constantinopolis'in sembolü, o zamanın en büyük bazilikası olan Santa Sofia 'yı görmeye gelen İspanyollara , 1453'te şehri Sultan Mehmet aldığı zaman kiliseyi camiye çevirdiğini söylemek istedim. Ok. her şey yolunda kelimeleri buluyorum, bir şekilde çıkıyorlar ağzımdan. Cami, ne tuhaftır ki Ladino'da türkçeleşmiş kelimelerden bir tanesidir yani Ladino'da cami camidir .Peki, Fransızcası Mosquet! Sonuna bir o ya da a eklersem. Mosquito geçiyor aklımdan.. Olur mu ya diyorum mosquito sivrisinektir . O zaman kesin mosquita . Başladım anlatmaya, Mosquita olduktan sonra binaya yapılan eklemelerden , minarelerden falan behsediyorum ve devam ediyorum, kendimden emin . Adam dayanamadı , " Sinyora mosquita es bbzzzzzzz ! " dedi ve eliyle gösterdi bir de . Aaaa!! meğer Mosquita'da da sinek demekmiş! Cami mesquita imiş.. İlk gün zordu ama yine de şikayet gelmedi ertesi gün bir daha gönderdiler beni. Yine şikayet gelmedi. Ben her gün ter döküyordum ama işin ilginç tarafı insanlar memnundu . Ya insanların seyahat psikolojisi içindeki genel olumlu yaklaşımları ya da benim gösterdiğim ekstra çabanın sonucuydu bu. Her geçen gün pratiğim arttıkça benim için konuşmak biraz daha kolaylaşıyordu ama ilk günlerden yine komik olan bir anımı hiç unutmam. Süleymaniye Camii'nde büyük ahizelere asılı olan Devekuşu Yumurtalarını anlatmak istediğim an girdiğim sıkıntı ." Estos huevos que son colgados en las lamparas son ....." dedim yani bu lambalara asılı olan yumurtalar... ve kaldım.. Devekuşu ne bileyim nedir?? Arıyorum, , hani koşan büyük kuş var ya işte o . Arada kanat falan da çırpıyorum, Arjantin'li turistse muzip yüzüme bakıyor, Ne yumurtası bu sinyora ? Sultan'ın mı, kimin ? derken ben dahil herkesin ağzından patlayan kahkahayla o gün anladım ki bu işin en güzel tarafı icra ettiğiniz mesleğin, bulunduğunuz durumların genel olarak çok ciddi bir tarafı olmamasıydı. Dünyanın farklı noktalarından sadece gezmek, eğlenmek, tanımak, tatmak için gelen insanların esas amacı zamanlarını dolu dolu geçirmekti. Ve sizde de yeterince iyi niyet ve çaba var ise pek sorun çıkmıyordu genelde.
İstanbul gibi kozmopolit, tarihi, çekici bir şehiri , eskiyle ve yeninin, batıyla doğunun, İslam'la Hıristiyanlığın buluşma noktası olan bu yeri her gün hem gezip hem gezdirirken diğer taraftan da para kazandığınız bu meslekte ayağınıza gelen dünya insanından değişik kültürleri, inançları, dilleri, deyişleri, farklı düşünüşleri ve eğilimleri olduğunuz yerde tanımak imkanına da sahip oluyorsunuz. Gücü, kuvveti yerinde olan ve özellikle genç insanlar için çok dinamik, çok güzel , çok renkli ve ayrıca kazançlı bir meslektir bence rehberlik!
Batya R. Galanti